RSS Feed for This Post

Evrimcilerin iç hastalıkları

Hayatta en berbat mürşit “ilim ve fen” olabilir mi?

en-berbat-mursit_v2.jpg“Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı acaba o meşhur sözünü geri alır mıydı?” diye düşünüyor insan Einstein’ın Roosevelt’e yazdığı (ve orijinalini yazının sonuna koyduğumuz) mektubu okuyunca.

Ünlü bilim adamı Albert Einstein  Atatürk’ün ölümünden sadece 9 ay 21 gün sonra tüyler ürperten bir mektup kaleme alıyordu. Zamanın ABD başkanı F.D. Roosevelt’e “yol göstermek için” yollanan mektupta Einstein uranyum kullanarak çok güçlü bir bomba yapmanın mümkün olduğunu anlatıyor ve bunu yapmak için Roosevelt’i ikna etmeye çalışıyordu.

Roosevelt de “en hakiki mürşit” olarak ilimi ve fenni seçti.

Sonrasını hepimiz biliyoruz.

Mısır doğumlu Fransız bilim adamı ve diplomat Tobie Nathan’ın dediği gibi bilimin en sorunlu “yan ürünü” bilimcilik ideolojisi. “Bu ideoloji bilimin ürettiği faydaları gölgede bırakacak kadar büyük bir sorun teşkil ediyor insanlık için.”

Bilimin dinleşme süreci
chercheur-g1.jpgBilim adamı toplumda güven uyandırıyor. Ortaya koyduğu somut ilerlemelerle bilim, inancı ve politik görüşü ne olursa olsun kimsenin reddedemeyeceği deney ve gözleme dayalı sonuçlarla bulgularını ispat ediyor.

Fakat aynı zamanda “bilimciler” beyaz önlükleri, kalın gözlükleri, anlaşılmayan kelimeleri ile gitgide bir ruhban sınıfını andırıyorlar. Zira sadece uzman oldukları alanda değil hemen her konuda fikir beyan eden hatta gelecekten haber verenler var içlerinde. Gerçekte fikirleri ve tercihleri sıradan bir vatandaşınkinden daha kıymetli tutulmaması gereken bu insanlar çağımızın şamanları , rahipleri oldular.

Bilimcilik ideolojisinin hâkim olduğu cemiyetlerde artık bilime de ihtiyaç yok. Çünkü bilimciler “mutlak hakikat üretiyorlar” bir zamanlar Vatikan’ın yaptığı gibi.

Bu aşamada şunu da sorgulamak gerekiyor elbette: Yoldan çıkan bilim adamları mı yoksa onları yozlaştıran, yobazlaştıran cemiyetin kendisi mi?

Aerodinamikte kullanılan Mach sayısına adını veren Ernst Mach’ın  Ludwig Boltzmann  tarafından geliştirilen atom teorisine “atomların gözlenemez olması” sebebiyle karşı çıkmasına bakılırsa evet, bilim adamlarında böyle bir yozlaşma potansiyeli var.

Fakat biz sıradan insanlarda da “Madem depremleri veya nükleer enerjiyi bu kadar iyi biliyorsun, memleketi nasıl yönetmemiz gerektiğini de bilirsin sen!” gibi kestirmeden gitme merakı var ki bu noktadan itibaren işin içine bir “teslimiyet” giriyor. “Falanca bilim adamının öngörülerine inanıyorum.” Yani:

1) Vicdanını teslimiyet çengeline asıp mollaların erdemine iman eden İranlılar,
2) Ahlâkını süngünün ucuna asıp askerlerin erdemine iman eden yerli militaristler gibi bir de bilimciler çıkıyor ortaya.

“Dine veya felsefeye ne gerek var? İyiyi ve kötüyü ayırd etmek için bilim ve akıl varken? Bilimsel bulgulardan şüphe mi ediyorsunuz? Demek ki siz gericisiniz. Siz toplumun ilerlemesine karşısınız! Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. Bunun dışında mürşit aradığınız için sizler gafilsiniz ve cahilsiniz!”

Evrim bir teori mi yoksa bir senaryo mu?
“Ben görmüyorsam yoktur” saplantısı kendini “her şeyi gören” bir varlık zannetmenin bir tecellisi. Bu çerçeveye giren bazı evrimcilere göre ne can ne de ruh  diye bir şey var. Zira moleküler biyoloji rastlamadı izine DNA zincirleri arasında.

Fakat gün geçmiyor ki “hayatın sırları çözüldü” veya “ruh beynin neresinde?” başlıklı “bilimsel” bir makale yayınlanmasın. Ruha ve nefse bir kılıf olan bedenin evrilişini açıklamak için yola çıkan evrimcilerin gözleri kendi bulgularından öylesine kamaşıyor ki hayatı, canı ve ruhu çözdüklerini vehmediyorlar. Bu bilim adamlarının kibirleri alanlarına verdikleri isimlerden bile okunuyor: Life Sciences (ing.) veya Science du vivant  (fr.) kadar tevazu fakiri bir terim daha düşünülebilir mi?

Bir kemanı kıymık kadar küçük parçalara ayırarak Mozart bulunabilir mi?

“Bulamadık, demek ki Mozart diye biri hiç olmadı. Zaten Don Giovanni Operası da olsa olsa pencerenin kulpuna asılı duran bir kemanın rüzgârın etkisiyle arşesine sürtmesinden çıkmıştır.”

İnsan denen karmaşık varlık onun sadece fiziksel boyutunu oluşturan bir kaç kilo karbon, azot, kalsiyum ve suyla eşleştirilebilir mi?

Peki neden bilim adamları evrim üzerine bu kadar duruyorlar? Türkiye’nin ilk atom mühendisi ve eski TAEK  başkanı Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre’nin  Milliyet’te yayınlanan röportajından  :

“…Bilim adamları arasında ‘publish or perish’ (yayınla ya da yok ol) sözü çok geçerlidir. Ya makaleni neşredersin ya da yok olup gidersin. Onun için bir hipotezin üzerinde konuşuluyor, saçma da olsa bu konuşmadan neticeler çıkabiliyorsa ve bunu yayınlayabiliyorsan, bu, mali destek, bilim aleminde popülarite ve zikredilme demektir. Zikredilmek ise birtakım yerlere gelebilme ihtimali demektir. Bütün bu sosyal dürtüler arasında insan, yaptığı bilimi unutabilir.

[Evrim Teorisi] Aklı okşayan, akla yatkın bir senaryo. Ama ispatı yok. Buna karşı, mesela Cenabı Hakk’ın “Yaratma Teorisi” var. O da bir senaryo. Teori olması için en azından yanlışlığının ispatlanabilir olması lazım. İspatlayamadığınız zaman, pozitif ilmin dışındadır.
…. Zaten bütün senaryolar böyledir. Mesela kâinatın big bang (büyük patlama) ile ortaya çıktığı teorisi. Harikulade, şiirsel bir senaryodur, ama önünde sonunda bir senaryodur. Buna alternatif senaryolar da var. Hâlbuki gerçeğin ancak bir temeli olabilir. Teorinin bazı varsayımlarını bugünkü fizikle izah etmek mümkün değil. Demek ki fiziğin dışında bazı elemanlar, sırf bu teoriyi ayakta tutmak için ithal edilmiş. Bu durumda fiziğin ötesinde kalınır ki, onun adı da fizik değil metafiziktir. Buna
epistemoloji açısından itirazım var….”

Bilgi yerine önyargı üreten bilim
danger_virus1.jpg1949’da fizyoloji ve tıp dalında Nobel Ödülü alan Portekiz bilim adamı Egas Moniz  1935’ten başlayarak 20 yıl boyunca birçok akıl hastasının beynine cerrahi müdahale yaptı. Lobotomi adı verilen bu “tedavi” ile beynin frontal lob denen kısmı ile geri kalan kısım arasındaki bağlantı kesiliyor, hatta bazen frontal lob kasıtlı olarak tahrip ediliyordu. (not : Frontal lobun önemi için bir başka Portekiz bilim adamı olan Antonio Damasio’nun  çalışmalarına değindiğimiz Psikopatlık ve Karizma adlı yazıya bakılabilir.)

1950’den itibaren terk edilen bu yöntem gerçekte şizofreni veya şiddetli depresyon geçiren insanları tedavi etmiyor onları sakatlayarak bitkisel hayata sokuyordu.

Bu şekilde Egas Moniz toplumu kendini oluşturan bireylere karşı sorumluluklarından “kurtarıyordu” bir anlamda. Yani biz bir toplum olarak “suçu teşvik eden bir şey mi yapıyoruz?” gibi rahatsız edici soruları kendimize sormaktansa altına sığınacağımız bir şemsiye arıyoruz ve bilim adamı da bu rahatlatıcı inancın rahibi, imamı olarak çıkıyor karşımıza.

“Bir insan mutsuzsa veya saldırgansa bu mutlaka beynin bir bölgesindeki fizyolojik bir bozukluktan kaynaklanıyordur” diyen bir kimseye “mürşit” denebilir mi?
Suçluları hapse atarak suçtan kurtulacağını zanneden bir toplumun ailevî değerlere, ahlâka, özeleştiriye ihtiyacı yok mudur?

Ortaçağ Avrupası’nda Katolik kilisesi yüksek meblağlar karşılığında “endüljans” denen belgelerle insanların günahlarını “affediyordu”. Bu inanca göre daha ölmeden cennete gitmeyi garantileyebiliyordu fiyatını ödeyebilenler.

Doğrudan ve dolaylı katkılarımızla bilimi finanse ediyoruz güya bilgi üretmesi için. Ancak bilim bazen karşımıza:
1. Bilim camiasını,
2. Toplumun vicdanını,
3. Siyasî rejimi
rahatlatacak veya destekleyecek bir takım dogmalarla geliyor.

Bir başka Nobel kazanmış bilim adamı Charles Jules Henri Nicolle (mikrobiyolog) bu konuda şöyle diyordu : « Bilimde dogma olmaz! Hiç bir şey önceden kazanılmış değildir, icad okulu saygısızlık okuludur ».

Bilimsel olmayan “bilim”
image2_dna.jpgBilimciler bu rahiplik rolüne o kadar ısınmışlar ki bilimsel yöntemlere bile sırt çevirmeye hazırlar yeni tapınaklarından insanlığa hükmedebilmek için:
Örneğin bir gen ile bir hastalık arasında bağlantı ihtimalini hesaplamaya yarayan LOD Score  (fr.  ). Boston’lu gen mühendisleri J.S. Alper ve M.R. Natowicz’in Trends in Neurosciences dergisinde (volume 16, n° 10) 1993’te yayınladıkları makaleye göre şizofreni ve manyako-depresif psikoz türü “akıl hastalıkları” ile genler arasında bağlantı olduğunu “bilimsel olarak ispat eden” bir çalışmada modeli kurmak ve modeli test etmek için AYNI veriler kullanılmış!

Makalenin yazarları J.S. Alper ve M.R. Natowicz’e göre hemen bütün araştırmacılar bilimsel çalışmalara başlarken bir takım önyargılardan kurtulamıyorlar ve araştırmalarını neredeyse farkında olmadan bu önyargıları “ıspatlayacak” biçimde yönlendiriyorlar.

Tabi “şizofreni geni bulundu” diye basın toplantıları yapılıyor ama “pardon, yanılmışız” demek için kimse ortada görünmeye niyetli değil.

Bilimsel olmayan bilimin en traji-komik örneği belki de Fransız bilim adamı Edouard Zarifian’ın (psikiyatrist) kitaplarında defalarca altını çizdiği bilimsel modelleme hataları: Örneğin “Psikolojik tedavi etkisine sahip” ilaçların geliştirilmesinde denek olarak ahtapot, fare ve eklembacaklıların kullanılması. Eşinden ayrılmış, ailesinden baskı gören ve depresyona sürüklenen bir kadın doktora gittiği zaman kendisine yazılacak ilacın geliştirilmesi için “model olarak” bir eklem bacaklı kullanılmış olacak. Toplumun, anne olma duygusunun, geleneksel ve ekonomik baskıların bir ahtapot için ne ifade ettiğini bilmek zor tabi. Ayrıca ABD’de yaşayan bir kadına “iyi gelen” bir ilacın Türkiye’de yaşayanlara iyi geleceğini varsaymak o denli “zor” bir hipotez ki buna ancak önyargı denebilir.

Bir başka “bilimsel” önyargı da “duygu = kimya” biçiminde çıkıyor karşımıza.

Zarifian’a göre belirtileri ülkeden ülkeye ve bir yüzyıldan ötekine değişen depresyon bir hastalık değil, bir duygu hali. Fizyolojik anlamda bir hastalık söz konusu olmadığı için bir iyileşme değil bir “hal değiştirme” söz konusu. Yani bireyin kendini ve toplumu algılayışı üzerinde olumlu ve kalıcı bir etki yapmak.

Ne var ki insanların çektikleri “psikolojik sıkıntılar” sayesinde büyük kârlar elde eden ilaç sektörü “ruh halimiz” ile ilgili sorunlarımızı da biyokimyaya daha doğrusu beynimizdeki nörotransmitterlere indirgemeyi tercih ediyor.

Nefsine yenik düşmüş, karamsar, endişeli, sıkıntı içindeki bir insanın hayatını, geçmişini, korkularını anlamadan onu standart bir yöntem ve/veya ilaç ile iyileştirmek mümkün değil. Ama o insanı kandırmak mümkün. Bunun için beyninin kimyasıyla yani nörotransmitterler (acetylcholine, norepinephrine, dopamine, serotonin, GABA, glycine, neuromodülatörler) dediğimiz maddeler ile “oynamak” gerekiyor. Zira ancak bu şekilde dünyanın neresinde olursa olsun bütün insanların kendilerini geçici olarak iyi hissetmelerini sağlayabilirsiniz ki bu da onlara deterjan satar gibi ilaç satabileceğiniz anlamına gelir.

Terörün ve siyasî rejimlerin hizmetindeki bilim adamları
Geride bıraktığımız eylül ayında İngiltere ve Almanya’da tutuklanan Arap kökenli El-Kaideci teröristlerin doktor olmaları, tıp ve kimya alanındaki bilgilerini sivilleri öldürmek için kullanmaya çalışmaları herkesi şaşırttı. Fransız Le Figaro gazetesi hayretle “hayat kurtarmak için okumuş bir doktor nasıl olur da bilgilerini öldürmek için kullanır?” diye soruyordu.

Aslında söz konusu Fransız gazeteci Avrupa’nın yakın tarihini bilseydi bu kadar şaşırmazdı. Zira o zaman Alman doktor Josef Mengele’nin ve Avusturyalı doktor Aribert Heim’ın Auschwitz-Birkenau toplama kampında insanları anestezi kullanmadan kestiklerini ve beyinlerine zehirli maddeler zerk ettiklerini bilebilirdi. Bilimi insanlara zarar vermek için kullanan doktorlar arasında Heinrich Himmler’in emriyle Çingeneler gibi “aşağılık ırkları” kısırlaştırmak için bilimsel araştırmalar yapan Karl Clauberg de anılabilir.

kgb_symbol1.pngFakat bilim ile zulüm yapmak Nazilerin tekelinde değil elbette. Rus bilim adamları tıp, kimya ve psikoloji alanlarındaki bilgilerini Sovyet Rusya’nın gizli servisi KGB’nin (Комитет Государственной безопасности) sorguları için kullandılar soğuk savaş yıllarında. Ama bundan daha da çarpıcı olanı psikyatristlerin yardımıyla politik muhalefetin bir akıl hastalığı olarak ilânı ve kabulü oldu. Öyle ya, komünizme karşı çıkmak için insanın deli olması gerekirdi(!) Bu şekilde mahkeme gibi masraflı bürokratik detaylardan kurtulan komünist idare binlerce insanı hızla tımarhanelere gönderdi. Tabi gene doktorların yardımıyla verilen “kimyasal eğitim” sırasında “yanlışlıkla” ölenler de oluyordu!

radovan_karadzic_3mar941.jpgBosna Savaşı sırasında işlediği soykırım ve savaş suçlarından dolayı hâlâ aranan Radovan Karadziç de doktor değil miydi? Kaçak nakil organ piyasasında Komünist Çin’deki idam mahkûmlarından alınan organların bolluğu da Çinli cerrahların irşada ihtiyacı olduğunu göstermiyor mu?

Bilim adamları acaba sadece savaş gibi istisnaî durumlarda mı vicdanlarını askıya alıyorlar? Bu o kadar da kesin değil. ABD’deki Vanderbilt Üniversitesi bünyesinde fakirlere ücretsiz sağlık hizmeti veren bir bölümde 751 hamile kadına radioaktif madde vererek çocuklar üzerindeki etkisini 20 yıl boyunca test eden araştırmacılar bunun en güzel örneği. Elbette bazı çocuklarda tümör oluştuğunu söylemeye gerek yok.

Dogmatik bilim adamları faşizmi desteklemeye dün olduğu gibi bugün de hazırlar. Fransa’da cumhurbaşkanı Sarkozy’nin uygulamaya çalıştığı potansiyel suçluları daha anaokulunda iken “yakalama” fikri ABD’de başka boyutlarla hayata geçiyor : “Violence Initiative” adı verilen ve daha şimdiden 42 milyon dolar yatırılan program suçu önlemek için bilimden istifade etmeyi amaçlıyor. « Neden olmasın ? » diyor insan. Sosyologlar, psikologlar vb bir araya gelerek sorunun üzerine eğilebilirler. Ama programın mimarları bir dogmaya iman ederek çıkmışlar yola: “Suç bir hastalıktır, sebepleri fizyolojiktir.”
Şimdilerde binlerce çocuktan kan ve doku örnekleri alınıyor, serotonin gibi nörotransmitterler ile suç arasında ilgileşim (korelasyon ) aranıyor.

Bu “özgürlükler ülkesinde” hâlihazırda okul çağındaki oğlanların %10’u kızların ise %5’i Ritalin® denen bir ilaç alıyor. Amfetamin içeren bu ilaç yetişkinleri “canlandırırken” çocukları “sakinleştiriyor”. “Uslu çocuk” isteyen ama ebeveynlik görevini yerine getirmekten aciz anne-babalar evlatlarına şefkat yerine Ritalin® veriyorlar. Ritalin® Fransa’da yasak.

Normalde sadece hiperaktivite gösteren sorunlu çocuklara verilmesi gereken bu ilacın milyonlarca çocuğa verilmesi elbette Novartis Pharma gibi bir ilaç firmasını rahatsız etmiyor. Bu çocukların Ritalin® yüzünden ileride uyuşturucu bağımlısı olmaları ihtimali oldukça yüksek ama bu sorun kâr peşindeki Novartis Pharma’yı sitesinde Ritalin®’in uzun uzadıya reklâmını yapmaktan alıkoymamış. Aynı sayfada Novartis Pharma’nın hisse senetlerinin günlük fiyatlarının da görüntülenmesi acaba bir lapsus calami olabilir mi?

İnsanın vicdanıyla ateşkes imzalaması
Buraya kadar bilim adamlarının da yoldan çıkabileceklerini ve ellerindeki bilgi gücünden dolayı normal insanlardan daha tehlikeli olabileceklerini anlattık. Peki bir bilim adamı nasıl işkence yapabilecek noktaya geliyor? Bu soruya en güzel cevaplayanlardan biri Avusturyalı Yahudi tarihçi Raul Hilberg. “Avrupa Yahudilerinin imhası” adlı eserinde anlattığına göre işkenceci Alman doktorlar deneyleri için devletten idam mahkûmlarını talep ediyorlardı. Araştırmacı şöyle diyordu kendi kendine : “Suçluların, iltihap yüzünden ölebilecek bir Alman askerinden daha iyi muamele görmesi için hiç bir sebep yok!”

Bu “suçluluk” kavramı elbette SS subaylarının zihninde çok izafî bir kavramdı: Meselâ “Temiz Alman ırkını kirleten akıl hastaları, Çingeneler veya Yahudiler” de suçluydu.

Romalı devlet adamı Marcus Tullius Cicero’nun « vicdanın kırılma noktası » adını verdiği bir tür sorumluluk transferi yapıyor bilim adamı. Yani vicdanıyla bir tür ateşkes antlaşması. Böyle bir andan itibaren bilim kalıyor ama “adam” gidiyor. Yaptıklarından pişman olmayacak, gerekeni yapan bir tür robot çıkıyor ortaya.

Özetle bizim yerimize iyi-kötü ayrımını zaten yapmış bir Führer, bir ulu önder, bir millî şef varsa vicdanının sesini dinlemeye ne gerek var? İnsan denen varlığın bu zayıflığını analiz eden Serdar Kaya’nın « Endoktrinasyon » adlı yazı dizisi bu konu üzerine hazırlanmış son derecede kapsamlı ve öğretici bir çalışma. 10 makaleden oluşan bu dosyayı herkesin okumasını tavsiye ederiz.

Bilimin mürşidi kim olacak?
Liberal Düşünce Topluluğu’ndan Mustafa Erdoğan Aydınlanma, Bilim ve Bağnazlık adlı makalesinde şöyle diyor:

“Bilimin yol göstericilik iddiasıyla ilgili olarak daha sade ve soğukkanlı bir şekilde konuşursak, ilk yapmamız gereken onu tevazuya davet etmek olsa gerektir. Çünkü bilimin değil hayata “mürşit” olması, onun kendisinin ahlaki bir kılavuza ihtiyacı vardır. Hayatlarımıza yön verecek değerleri bilim üretmez, üretemez; dolayısıyla eğer bir mürşidimiz olacaksa, bunları üreten her ne veya neler ise asıl mürşidimizin onlar olması gerekir.”

Bilim dünyası kendisini üreten bilim insanları gibi kusurlu. İnsanlarda görülen kusurlar bilimsel kurumların işleyişlerine de yansıyor. Türkiye’deki bilim kuruluşlarına içerden bir bakış için yazarlarımızdan Fethi Sipahi Tan’ın kaleme aldığı “Yeni Üniversiteler Hayırlı Olsun” adlı esprili ve bilgilendirici makale okunabilir.

Araştırmacılara sadece bilimle uğraştıkları için atfedilen erdemler bu camianın kusurlarını örtüyor. Nobel  gibi ödüller, patentler, özel araştırma laboratuarları ve finansmanları, bilim dergileri… Bütün bunlar çok büyük maddî çıkarların yarıştığı hatta çatıştığı ortamlar. 

                         
Evrim Teorisi’nin müşterisi kim?
Yazının başlangıcından beri açıkladığımız gibi bilim adamları sık sık nefislerine yenik düşerek bilimin dışına çıkıyorlar ve bilimcilik yapıyorlar. Evrim teorisi / senaryosu da istisna değil. Hücre yapısı konusunda ileri bilgiye sahip bir bilim adamı evrim senaryosunu desteklediği zaman bu o senaryoyu ispat etmekten çok uzak. Zira biyolog artık biyoloji olmayan, metafizik bir alanda “dans ediyor”. Haliyle tahminlerinin, varsayımlarının, inançlarının herhangi bir insanınkilerden daha fazla değeri yok. Ama nasıl bir futbolcu diş macunu reklamı yapıyorsa bir biyolog da “evrim vardır çünkü BEN diyorum!!!” diyebiliyor. Ancak burada da durmayarak “işte hayat böyle çıkmıştır ortaya” diye dayatıyor başrahip biz sıradan ölümlülere.

Hayatın bilimsel tarifini yapmaktan bu kadar aciz iken  bu kibir niye? Öyle ya, yeni ölmüş bir insan  ile komadaki bir insan arasındaki fark nedir? Birçok insan öldü sanılarak morga konduktan sonra ayağa kalkmamış mıdır? Kalp atışlarını, solunumu özetle bilimin “hayatî belirti” dediği şeyi göremeyen doktor “ben görmüyorum, o halde yoktur” dogmasına göre nice canlı insanı resmen ölü (=hayatsız) ilân etmemiş midir?

evrim_image4.jpg

 

Bilim, evrim senaryosunu destekleyerek bir kez daha kendi alanının dışına çıkıyor çünkü “bilimin müşterileri” bunu istiyor. Peki, kim bu “bilimin müşterileri” ? Yazarlarımızdan Mustafa Akyol’un deyimiyle  :
“Varolma amaçlarını daha fazla paraya, kariyere, statüye, cinselliğe ve eğlenceye ulaşmak olarak belirleyen çağımız insanlarının çoğunda, yaygın bir mutsuzluk, bir depresyon hali var.”

Hayat-ölüm ekseni günümüzün tüketici, bencil, hedonist insanı için ciddi bir sorun. Hayatın varlığı ister istemez “bana hayat veren kim/ne?” sorusunu getiriyor. Ölüm ise “ya sonra?” sorusunu. Bunlar kafa karıştırıcı sorular. Üstelik sırrına tam olarak ermemiz mümkün görünmüyor. Oysa bizim bencil insanımız her şeyi kontrol altında tutmaya öyle alışmış ki. Yarınki hava durumunu televizyon bildiriyor, gittiği yeri GPS gösteriyor, evi yanarsa sigortası var. 21ci yüzyıl insanı riske, belirsizliğe tahammülü olmayan bir insan.

İşte Evrim senaryosu bütün bu endişeleri elinin tersiyle süpürüyor. Sırrına vakıf olamayacağımız, muhtemel bir “Yaratıcı” fikri ve O’na karşı, diğer insanlara karşı muhtemel sorumluluklarımız böylece “iptal edildikten” sonra “hayatın maymunlardan hatta tek hücrelilerden geçip bize geldiği” dogması hayatı kimyaya, biyolojik bir kılıfa indirgiyor. Bunu “avantajı” ise ölümün dolayısıyla ölüm sonrası korkusunun ortadan kaldırılması.

Evrimcilerin iç hastalıkları

Evrim senaryosunu akla yakın bulanlarla bulmayanlar kanaatimizce aynı derecede saygı hak ediyorlar. Ancak tartışmanın metafizik platformda yapılması icab ediyor. Eğer evrim okullarda anlatılacaksa bunun yeri biyoloji değil felsefe dersi olmalı ki diğer inançlar ve senaryolarla birlikte ele alınabilsin, evrim senaryosu zorunlu din dersi gibi dayatılmasın.

Bu bağlamda eleştirimiz evrim senaryosunu akılcı bulanlara değil ama evrimcilik yapıp bunu topluma dayatanlara. Evrimcilik bilimciliğin özel bir hali ve Fenerbahçe’yi veya Galatasaray’ı desteklemek ne kadar bilimsel ise evrimi desteklemek de o kadar bilimsel bizim gözümüzde.

Yazının başından beri aktardığımız veçheleriyle bilim yobazlarının ve haliyle evrimcilerin iç hastalıklarını şöyle özetlemek mümkün:
1) Ben bulamadım, o halde yoktur,
2) Fizyolojik oluşumları açıklayan teoriler hayatı da açıklar. Hayat et ve kemikten başka bir şey değildir,
3) Ruh yoktur, insan akıllı hayvandır,
4) Aşk, vefa, nefret, vatan hasreti birer kimyasal tepkimedir,
5) Bilim adamları erdemlidir, ahlâka ihtiyaçları yoktur,
6) Bilimi eleştirmek, toplumdaki rolünü sınırlamak gericiliktir,
7) Bilim en iyi yol göstericidir,
8) Bilim mutlak ve değişmez bir referanstır,
9) Bilim dışında bir bilgi birikimi veya bilişsel bir disiplin olamaz. 

                        

Bilime alternatif mürşidler
Hz Muhammed “Âlimlerin iyisi, insanların en iyisidir. Âlimlerin kötüsü ise, insanların en kötüsüdür” derken neyi kasdetmişti?

Bilim bir güç. Para veya kaba kuvvet gibi. İnsanlığı irşad etmek şöyle dursun her güç gibi onun da bir mürşide ihtiyacı var. Mürşidi vicdan olmadığı zaman yaptığı zulmün örneklerini aktardık, sebeplerini tahlil ettik. 21ci yüzyıldaki bilim Dünya yüzeyinden insan uygarlığını bir kaç kez silebilecek bir güce erişti.

Fransız bilim adamı ve filozof Bergson’un dediği gibi:
“insanlık kaydettiği ilerlemelerin ezici ağırlığı altında sürünüyor. Yüzyılımız insanı mekanik icadların ahlâkı ve insan soyunun mutluluk seviyesini yükseltebileceğine çok kolay inanıyor.”

Bilimi ve bilim adamlarını “en hakiki mürşid” kabul edenlere elbette saygımız var. Ancak biz bilim adamlarına da yol gösterebilecek başka bazı mürşidleri anmak istiyoruz. Zira onlar da bilgi sahibi kimseler ama bize miras bıraktıkları ve irşad edici bulduğumuz bu bilgiler bilimin kapsamı dışında kalıyor :

“İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan?
Sen göremiyorsun diye bu âlem yok değildir.

Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.

Cömertlikte akarsu gibi ol. Şefkatte güneş gibi ol. Kusur örtmekte gece gibi ol. Öfkede ölü gibi ol. Tevazuda toprak gibi ol. Müsamahada deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol. “ (Mevlâna)

Yazıya Einstein’ın Roosevelt’e “yol gösterdiği” bir mektupla başlamıştık. Einstein’ın mektubunun orijinaliyle bir âlimin gene bir hükümdara, Gazali’nin Selçuklu Sultanı Sencer’e nasihat için yazdığı bir başka mektubun yanına koyuyoruz. Mürşidinizi seçmek size kalmış…
 

“Allahü teâlâ İslam beldesinde muvaffak eylesin, nasibdâr kılsın. Ahirette ona, yanında yeryüzü padişahlığının hiç kalacağı mülk-i azim ve ahiret sultanlığı ihsan etsin. Dünya padişahlığı, nihayet bütün dünyaya hakim olmaktan ibarettir. İnsanın ömrü ise, en çok yüz sene kadardır.

Cenab-ı Hakk’ın, ahirette bir insana ihsan edeceği şeylerin yanında, bütün yeryüzü, bir kerpiç gibi kalır. Yeryüzünün bütün beldeleri, vilayetleri, o kerpicin tozu toprağı gibidir. Kerpicin ve tozunun toprağının ne kıymeti olur? Ebedi sultanlık ve saadet yanında, yüz senelik ömrün ne kıymeti vardır ki, insan onunla sevinip mağrur olsun? Yükseklikleri ara, Allahü teâlânın vereceği padişahlıktan başkasına aldanma.

Bu ebedi padişahlığa (saadete) kavuşmak, herkes için güç bir şey ise de, senin için kolaydır. Çünkü Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Bir gün adalet ile hükmetmek, altmış senelik ibadetten efdaldir.” Madem ki Allahü teâlâ sana, başkalarının altmış senede kazanacağı şeyi bir günde kazanma sebebini ihsan etmiştir, bundan daha iyi fırsat olamaz! Zamanımızda ise iş o hâle gelmiştir ki, değil bir gün, bir saat adaletle iş yapmak, altmış yıl ibadetten efdal olacak dereceye varmıştır.

Dünyanın kıymetsizliği, açık ve ortadadır. Büyükler buyurdular ki: «Dünya kırılan altın bir testi, ahiret de kırılmaz toprak bir testi olsa, akıllı kimse, geçici olan ve yok olacak olan altın testiyi bırakır, ebedi olan toprak testiyi alır. Kaldı ki dünya, geçici ve kırılacak toprak bir testi gibidir.» Ahiret ise hiç kırılmayan ebediyyen bâki kalacak olan altın testi gibidir. Öyleyse, buna rağmen dünyaya sarılan kimseye nasıl akıllı denilebilir? Bu misali iyi düşününüz ve daima göz önünde tutunuz…”

Einstein’ın Roosevelt’e mektubu (Orijinal metin)

500px-einstein_szilard_p11.jpg

500px-einstein_szilard_p21.jpg

Alternatif mürşidler

Kur’an
“Kendilerine Tevrat öğretildiği halde onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap yüklenmiş merkeplerin durumu gibidir” (Cuma 5)

Hz Muhammed S.A.V.
“Allah ilmi insanların kalbinden zorla sokup almaz. Fakat ilmi ulemayı kabzetmek suretiyle alır. Öyle ki, tek bir âlim kalmaz. Halk da cahilleri kendine reis yapar. Bunlara meseleler sorulur onlar da ilme dayanmaksızın fetva verirler, böylece hem kendilerini hem de başkalarını dalalete atarlar (Buhari ilim 34, Müslim ilim 13, Tirmizi ilim 5)

Gazâlî Hazretleri

Aklı olan kimse nefsine demelidir ki: Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes hiçbir şeyle tekrar ele geçmez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. O halde bu günü elden kaçırmamak bunu saadete kavuşmak için kullanmamaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi bütün âzâlarını haramdan koru.

Ey nefsim, sonra tevbe ederim ve iyi şeyler yaparım, diyorsan, ölüm daha önce gelebilir, pişman olup kalırsın. Yarın tevbe etmeyi bugün tevbe etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun.

 

… Bu makale ilginizi çektiyse …

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz. 

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 160 Yorum

  2. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    Mehmet Bey, “hayatın sırları çözüldü” başlıklı “bilimsel” makale nerede yayınlandıysa bir zahmet paylaşıverin de, okuyup öğrenelim hayatın sırlarını.

  3. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    Abi eline zihnine sağlık.. (Kısacık yazı dediğin bu muydu? 🙂

  4. Yazan:DB Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    Evrim senaryosunu akla yakın bulanlarla bulmayanlar kanaatimizce aynı derecede saygı hak ediyorlar. Ancak tartışmanın metafizik platformda yapılması icab ediyor. Eğer evrim okullarda anlatılacaksa bunun yeri biyoloji değil felsefe dersi olmalı ki diğer inançlar ve senaryolarla birlikte ele alınabilsin, evrim senaryosu zorunlu din dersi gibi dayatılmasın.

    Bu bağlamda eleştirimiz evrim senaryosunu akılcı bulanlara değil ama evrimcilik yapıp bunu topluma dayatanlara. Evrimcilik bilimciliğin özel bir hali ve Fenerbahçe’yi veya Galatasaray’ı desteklemek ne kadar bilimsel ise evrimi desteklemek de o kadar bilimsel bizim gözümüzde.

    O zaman size göre bilimsel temele dayanmıyor olsa bile kütle çekiminin olmadığını iddia edenler de olduğunu söyleyenler kadar saygıyı hak ediyor ve kütle çekiminin bilim derslerinde zorla okutulması yanlış olur. Okutulacaksa bile felsefe dersine koymak gerekir. Ayrıca kütle çekiminin olmadığını iddia edenlere karşı olduğunu savunmak takım tutmak gibi birşey oluyor size göre.

    Evrim, kütle çekimi gibi bilimsel bir gerçektir. Elbette okullarda öğretilmesi gerekir. Sizin mantığınızla okullarda öğretecek konu bulunmaz.

    Evrimin olup olmadığı konusunda bilim dünyasında bir tartışma yoktur. Akıllı tasarımcılar ve teistik evrimciler de evrimi kabul eder. Yani evrim bilimsel bir olgu olarak ortadadır.

    Yazınızda evrim konusundaki bilgisizliğinizi gösteren o kadar çok şey var ki bunları yazmak için harcadığınız zamana acıdım.

    Uğur Mumcu’nun dediği gibi fikir sahibi olmak için bilgi sahibi olmak gerekir. Ama malesef siz evrim konusunda bilgi sahibi değilsiniz.

  5. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    @DB,

    kütle çekimi gibi bir analoji kullanmak isterseniz kütle çekiminin baslangicini Big Bang senaryosuna baglayan görüsü örnek verebilirsiniz. kütle çekimi elbette günesin dogusu gibi bilinen bir gerçek.

    Ama kütle çekimi nereden çikti? Ne zamandan beri geçerli? Big Bang’dan önce de var miydi?

    Bu sorulara yanit aramak bizi ister istemez bilimin disina çikariyor, Metafizik ve/veya “bilimsel” ve/veya dinsel geyik yapabiliriz 🙂

    Ama Big Bang’i veya evrimi veya Yaradilisi “bilimsel” olarak ispat etmek bilimin ideoloji haline getirilmesi demek.

    Bak sen su ALLAH’in isine demek ile bak sen su MILYONLARCA YILIN iSiNE demek arasinda ne fark var?

    Dostlukla

  6. Yazan:DB Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    @Mehmet Yılmaz

    Ben evrim ile kütle çekimi arasında bir analoji kurmadım. İkisinin de bilimsel gerçekler olduğu benzerliğini vurguladım. Ayrıca evrim yaşamın başlangıcından sonrası ile ilgilenir. Sizin bahsettiğiniz gibi bir durum bile yok yani. İlk canlı hücrenin oluştuğunun düşünün. Evrim bundan sonrası ile ilgilenir. Bunun metafizikle ne ilgis var?

  7. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    @DB,

    Abiogenesis hakkinda ne düsünüyorsunuz?
    Darwinizme karsi çikan evrimciler hakkindaki durusunuz nedir?

  8. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    Çok uzun yazmışsınız, her yere değinemem, beni aşar 🙂 Ama bana sorunlu gelen birkaç noktaya değinmek isterim. Şimdi bir bilim dininden(!?), ona aşırı saygıdan/güvenden..bir nevi bir ulu “mükemmellik”, ikonlaşmadan bahsediyorsunuz sitemkar bir şekilde. Şahsen bazı yerlerine katılıyorum. Gereksiz bence, ama öyle çok da zararlı olduğunu düşünmüyorum. Neyse, daha sonra aynen tarif ettiğiniz “mükemmel” den beklenmesi gereken şeyleri bekliyorsunuz bilimden, ve eleştirdiğiniz şeyi bir ölçüt olarak kullanıyorsunuz!?

    Aynı şekilde bilim insanlarını, sahih, herşeyi bilen, yol gösterici bir ruhban sınıfı gibi görülmesini eleştiriyorsunuz, ama tamda böyle olan bir insan topluluğundan beklenebilecek şeyleri bekliyorsunuz ona göre bir ölçüt kurarak. Bu şekilde bir toz duman oluşturup yine şu bilimsel değildir bu bilimsel değildir diyorsunuz “bilimsellik” kelimesinin büyülü aurasına sığınarak. Dediklerinizde haklısınız, sonuçta onlarda insan ve mükemmel değilller. Ama sıraladığınız örnekler öyle çok genel değil, bilim o kadarda yozlaşmış filan değil. Dediklerinize şu şekilde karşı çıkabilirim, “eğer bilimden elde edilen bilgi olmasaydı dünya nüfusunun yarısı hayatta olmazdı” gibi, kabaca 3 milyar insan hayatı. Ama bu tarz devam etsem herhalde anlamsız bir yarış olur.

    Bilimciler bu rahiplik rolüne o kadar ısınmışlar ki bilimsel yöntemlere bile sırt çevirmeye hazırlar yeni tapınaklarından insanlığa hükmedebilmek için […]

    Herhalde bu tarz şeylerle genelleştirmeler yapmak biraz insafsızca olur. Ve devamında değindiğiniz gen-hastalık ilişkisinin benzerlerine ilişkin sayısız başka bilimsel çalışmalar vardır. Ve açığı yakalanan insanı yine bizzat bu ruhban sınıfı değeri biçtiğiniz insanlar yapmıştır. Hatta tüm saydığınız “yakalanmalar” bizzat aynı süreçler içersinde gerçekleşmiştir. Yani yapılan ayıbı yine kendisi ortaya koyuyor. Birbirlerini denetleyen, açığını bulan bir topluluktan bahsediyoruz yani. Bununda güvenilirliği arttıran önemli bir faktör olduğunu teslim edelim.

    Makalenin yazarları J.S. Alper ve M.R. Natowicz’e göre hemen bütün araştırmacılar bilimsel çalışmalara başlarken bir takım önyargılardan kurtulamıyorlar ve araştırmalarını neredeyse farkında olmadan bu önyargıları “ıspatlayacak” biçimde yönlendiriyorlar.

    Tabi “şizofreni geni bulundu” diye basın toplantıları yapılıyor ama “pardon, yanılmışız” demek için kimse ortada görünmeye niyetli değil.

    Fakat ıspatlayamıyorlar ve o yüzden enseleniyorlar değil mi? Bazı insanların kişisel hırsları, şan şöhret özentileri herkese genelleştirilemez. Dediğim gibi bunlar bilimsel camianın ortaya çıkardığı şeyler, gizlisi saklısı yoktur.

    Neyse, var olan olumsuzlukları alıp, temel ve genelmiş gibi gösterip buradan bir yargı çıkarmak doğru değil. Sınır tanımaz doktorları nereye koyacağız? Faşizmin hizmetine girmeyenler ne olacak? İnsanlara faydası olan bilgiyi teknolojiyi ne yapacağız?

    Bilim bir din midir? Dinde gördüğümüz kalıplar bilim için geçerli mi? Dünyayı algılama/anlamlandırma biçimlerinin hepsi din midir? Her dünyayı algılama biçimi din ise, din hiçbir şeydir. Birşey hem hepsi olup hemde belirli birşey olamaz. Dinin kendisi “belirli” bir algılama/anlamlandırma biçimidir. Her algılama biçimi din değildir. Bilim de din filan değildir.

    -Dinlerde itici güçlerden bir tanesi korku dur. Hatta korku temeldir ve aynı zamanda bir iktidar dinamiğidir.
    -Doğa dışına referans eder.
    -Din, iktidar ilişkilerinde aktif rol alır.
    -Dogma üretme verimliliği aşırı derecede yüksektir.
    -Temel bilgisi insan aklının ürünü değildir. En azından dinamik anlamda 😉
    Şimdi aklıma gelen, bu ve benzeri dine ait karakteristik özellikler bilim için pek geçerli değildir. Ki bunları paylaşmayan şeyleri aynı düzeye çekmek çok işimize yaramaz açıkcası. Kavramlarımız hiçbir birşeye yapışmayan oradan oraya savrulan işe yaramaz bir etiketler gibi olur.

    Aklımızın çevresi ile ilişkisinden doğan şeye mi inanacağız, yoksa aklımıza “adapte” ettiğimiz şeye mi inanacağız? Yani aklımızın üretmediği bize hazır verilen reçetelere mi inanacağız? Bence sizin kategorileştirmeniz buna indirgenmeli. Bunlar farklı şeyler ve ikisine birden din diyerek aynileştirmek doğru değil. Yani aklımız mı bize yol gösterecek yada aklımızın aktif rol almadığı birşey mi? Yaklaşık 150 tane din var bir milyonun üzerinde inananı olan, ve hepsi birbirini inkar edip en doğrusunun kendisi olduğunu iddia ediyor. Yol gösterici hangisi olacak?

    İkinci ayrımı da bilgi üretme eylemi ile bu bilgiyi uygulama eylemi arasında çizmek gerekiyor. Bilim ve teknoloji aynı şeyler değildir. İlişkilidir ama aynı değildir. Örneğin ilaç şirketlerinin bazı iğrenç politikalarını “bilim tukaka” hanesine yazmak doğru değil. Piyasacı liberal ilişkilerde oluyor maalesef böyle şeyler. Bilginin kötüye kullanması bilgi üretme eyleminin kendisini kötü yapmaz.

    Bir başka “bilimsel” önyargı da “duygu = kimya” biçiminde çıkıyor karşımıza.

    Ön yargı derken hangi aşamadan bahsettiğimize de bakmak lazım. Kafaya takan birileri birşeyi anlamak için kafa yorar ve gördüklerine kendince uyumlu bir “central dogma” kurar. İşi bu noktada bırakır ve bilimsel diye yutturmaya çalışır ise siz haklı olmuş olursunuz. Ama devam edip somut bilimsel çalışmalarla bunu eleyemez ve gösterirlerse bu önyargı/dogma filan olmaktan çıkar. Duyguların fiziksel ile olan ilişkisine (birliğine) işaret eden ve bunu gösterebilen tonlarca şey var. Ön yargı filan değil artık bunlar. Zihnimiz sıkı sıkıya fiziksel varlığımıza bağlı.

    Ve mürşidlik konusunda yazdıklarınız tamamen görmek istediğiniz şeye göre Mehmet bey. Gördüğünüz ve görmek istediklerinizin içine düşüp kayboluyorsunuz.
    Msela bilimin ismarlama fikirlere alet olup ona göre üretim yapması iddianız gerçekten ayakları hiç yere basmayan komik iddialar. Üzücü…

    Yazının başlangıcından beri açıkladığımız gibi bilim adamları sık sık nefislerine yenik düşerek bilimin dışına çıkıyorlar ve bilimcilik yapıyorlar.

    Dışına çıkılan “şey” nedir peki? O şeyin dışına sürekli çıkıldığı fikrini aktardıklarınız pek desteklemiyor.

    Ama nasıl bir futbolcu diş macunu reklamı yapıyorsa bir biyolog da “evrim vardır çünkü BEN diyorum!!!” diyebiliyor. Ancak burada da durmayarak “işte hayat böyle çıkmıştır ortaya” diye dayatıyor başrahip biz sıradan ölümlülere.

    Pek böyle birşey yok. Bilimsellik bu, ve buna göre çıkan sonuç budur diyor. Pek keyfine göre sallamıyor, muazzam bir emek sonucu elde ettiği bilgilere dayanarak söylüyor. Dinsel kitabı öyle söylediği için değil. Bir defa öyle bir kitabı yok zaten.

    Hayatın bilimsel tarifini yapmaktan bu kadar aciz iken bu kibir niye?

    Tanımlar insanların kendi ürettikleri şeyler. Şeylere zihnimizin tutabileceği kulplar takmaktır ki işleme sokabilsin. Dışarıda bizden bağımsız bir hayat tanımı varda onu tanımlayamıyorlar gibi bir acizlik yok. Konsept anlamında hayat bize içkin birşey. Bu yüzden nüans farkları olabilir tanımlarda. Bu heryerde geçerli. Bir insanı ölmüş zannetmek ise tanım sorunundan değil sanırım.

    “Varolma amaçlarını daha fazla paraya, kariyere, statüye, cinselliğe ve eğlenceye ulaşmak olarak belirleyen çağımız insanlarının çoğunda, yaygın bir mutsuzluk, bir depresyon hali var.”

    Bu yüzden bilim evrim teorisi gibi sentetik şeyler üretiyor öyle mi!? Bu hangi düşünce okulunun fkirleri? Çok merak ettim. Bu mutsuzluk depresyon hali biraz fazla abartılıyor. Bunlara bakacaksanız metalaşma, tüketim, piyasa ilişkilerine bakın. Korkmayın illa marksist olmanız gerekmiyor. Birde şu mutsuzluk ve depresyon hali herhalde bazı insanlarda huzur kaynağı, kendi fikir ve duruşunu doğrulatma ve oradan huzur kapma eğilimi var sanki. Nedense dinlerine çok düşkün insanlar genelde başkasını boş, ahlaksız ve mutsuz görme eğiliminde.

    Hayat-ölüm ekseni günümüzün tüketici, bencil, hedonist insanı için ciddi bir sorun. Hayatın varlığı ister istemez “bana hayat veren kim/ne?” sorusunu getiriyor. Ölüm ise “ya sonra?” sorusunu.

    Ölmek herkes için sorun, korkmak da gayet doğal. Sonrası da “ya sonra?” sorusundan çıkmamıştır, bizzat ölüm korkusundan dolayı böyle bir fikirin rahatlatıcılığına başvurulmuştur. Bazı gerçekler acıdır, fakat bu onu gerçek olmaktan çıkarmaz. Bu korku da çok öyle gerçek değildir. Bizzat bu korku öğesinin kendisi birçok insanı inançsız olmaya sevk ettiğini biliyormusunuz? “Mesele tanrının var olup olmaması değil, mesele eğer var ise ona karşı nasıl mücadele edeceğimizdir” der Bakunin.

    İşte Evrim senaryosu bütün bu endişeleri elinin tersiyle süpürüyor.

    Ölüm korkusu mu kayboluyor böylece? Yada “aa bak evrim var tanrı yok, bizi yakamayacak” gibi bir durum olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yani buna gerçekten inanıyormusunuz? Bilimsel eylemin ürettiği bilgiye inanıp aynı zamanda tanrıya inanan insanlar ne olacak peki?

    Evrim bilgisi üretilen bilimsel bilgiye uyumludur desteklenmektedir. Yani insan aklının çevresi ile olan disiplinli ilişkisinden doğan bilgiye fazlasıyla uyumludur. Senaryo filan değildir yani. Bana sorarsanız şöyel bir duruş çok daha tutarlı olur: Evrime bilim değildir diyeceğinize bence yukarıdaki gibi dolaylı yollardan değilde, açık açık bilimi i kabul etmiyorum deyin. Okullarda bilim öğretilmesin deyin, bu tarz aşırı zorlama şeylere başvuracağınıza. Böylece sorun hakkında daha şeffaf ve açık bir tartışma olur.

    Tipik bir, “dini söylenceme uymuyor, e o zaman bilim değildir,tukaka dır” durumu var. Tarih boyunca görülen klasik durumun sürekli bir şekilde tekrarlanmasından başka birşey değil. Garip, dünya ile uyumsuz sonuçlara ulaşıyorsunuz seçtiğiniz yöntemle. Bence açık açık söyleyin gitsin.

    İç hastalıklarımıza gelince;

    Evrim senaryosunu akla yakın bulanlarla bulmayanlar kanaatimizce aynı derecede saygı hak ediyorlar.

    Hangi bağlamda nasıl bir saygı? Fikir belirtme konusunda söylediğiniz doğru mesela. Ama bilimsellik konusunda maalesef tamamen karavana. Hemde fena halde.

    Eğer evrim okullarda anlatılacaksa bunun yeri biyoloji değil felsefe dersi olmalı ki diğer inançlar ve senaryolarla birlikte ele alınabilsin, evrim senaryosu zorunlu din dersi gibi dayatılmasın.

    Din dersleri ile biyoloji derslerinin mahiyeti çok farklı. Üzerinde yükseldikleri zemin bir defa alakasız. Birisi dogma ve inanç, diğeri kritik ve şüpheciliğin karıştığı bir bilgi üretme sürecinin sonucunda doğan bir teori ve dogma olarak öğretilmez. Mesela “şimdilik şurasının böyle olduğu düşünülüyor” gibi şeyler söyler.

    Önerinizin anlamı şu: “dinimizle çelişdiğinde bunları bilim diye okutmayalım”

    Bu bağlamda eleştirimiz evrim senaryosunu akılcı bulanlara değil ama evrimcilik yapıp bunu topluma dayatanlara. Evrimcilik bilimciliğin özel bir hali ve Fenerbahçe’yi veya Galatasaray’ı desteklemek ne kadar bilimsel ise evrimi desteklemek de o kadar bilimsel bizim gözümüzde.

    Dayatma filan yok. Dayatma biyoloji de din hikayeleri anlatmaktır.

    Hastalıklar;

    Ben bulamadım, o halde yoktur,

    Kimse mutlak şekilde böyle birşey demez. Fakat aklımız ve onun ilişkilerinden çıkan tecrübelerimizle bazı şeylere eğilimli olabiliriz. Şahsen inanmak için sağlam hiçbir gerekçe bulamadığım birşeye inanmamam saçmalık olmasa gerek. Sağlam birşey görürsem de inanırım, eşşeklik durumu yok yani.

    Fizyolojik oluşumları açıklayan teoriler hayatı da açıklar. Hayat et ve kemikten başka bir şey değildir,

    hayatımızın fiziksel bedenimizden ayrı birşey olduğuna işaret eden somut bir kanıt yok.

    Ruh yoktur, insan akıllı hayvandır,

    Bedenden bağımsız bir ruha işaret eden somut veri yoktur. Tam tersine tüm işaretler fiziksel bedenimizle olan sıkı sıkıya bir bağlılık gösteriyor.

    Aşk, vefa, nefret, vatan hasreti birer kimyasal tepkimedir,

    Kimyasal süreçlerin de dahil olduğu duygulardır, ve bu gösterilebiliyor. Mutlak anlamda sadece budur diyen yoktur, duygular kimyasal düzeyin altındaki süreçlerle de ilişkilidir diye inanılır, quantum seviyesine kadar, yoksa determinist bir makina olurdu. Sonuçta araştırdıkça fiziksel dünya ile ilişkilere rastlanıyor sürekli. Ramachandran ın çalışmalarını inceleyebilirsiniz. Fakat bunları değersiz kılmıyor ki bu? Kimse bu duyguları gidip cope atmıyor, insanlar aşık lmaya devam ediyor.

    Bilim adamları erdemlidir, ahlâka ihtiyaçları yoktur,

    Kim diyor bunları yahu!?

    Bilimi eleştirmek, toplumdaki rolünü sınırlamak gericiliktir,

    Bilgi üretimine karşı koymak, üstelik elde ettiğimiz bilgilere aklımızın karışmadığı süreçlerden gelen bilgiler ile çelişdiği için ambargo koymak bana göre gericiliktir.

    Bilim en iyi yol göstericidir,

    Doğayı anlamaya gelince herhalde öyledir denebilir. Onun dışında, ülkeyi bilim yönetsin diyen yok. Fakat aldığımız kararlarda ürettiğimiz bilgiyi katmak gerekiyor herhalde.

    Bilim mutlak ve değişmez bir referanstır,

    Doğal süreçleri anlamak istersek herhalde öyledir!? Daha iyi kaynak bir kaynak varsa ben açığım tekliflere.

    Bilim dışında bir bilgi birikimi veya bilişsel bir disiplin olamaz.

    Valla vardır da, üretilen bilginin sağlamlığı konusunda herhalde iyi bir tecrübe edindik diyebiliriz.

    Bilime alternatif mürşidler;
    Bu konuda bir haksızlık yapıyorsunuz. Einstein bilinen bir insan, tonlarca konuda görüşleri yazdıkları çizdikleri bellidir. Bir tanecik örnek ile tüm diğer şeyleri hasır altı edip yanmış bir insanın üzerine Einstein imzası atıyorsunuz. Bu mektubu okuduğunuzda hiç aklınıza, bir şüphe filan gelmedi mi? Ben şahsen şüphe duydum , nadir bu diye merak ettim.

    Bir defa mektup giriş bölümünde enerjiye vurgu yapıyor. Mektubun hiçbir yerde sizin iddia ettiğiniz gibi atom bombası yapmak için ikna etmeye çabalanmıyor. Bomba yapmanın olası olduğuna vurgu yapılıyor, ve almanların bu yolda bir takım girişimleri olabileceğinden söz ediliyor. Bundan sizin çıkardığınız anlamları nasıl çıkartıyorsunuz? Birazcık daha araştırınca mektubun almanların niyetleri konusunda şüphe sahibi olan alman bilim insanlarının amerikan başkanını uyarma kaygısı duyan bir grup tarafından hazırlandığını öğreniyoruz. Başında da Szilard diye birisi var ve mektubu o yazıp, ciddiye alınacağını düşündüğü için Einsten a imza attırıyor. Sonradan bomba patlatıldığında Einstein ne kadar pişman olduğunu kendisi söylüyor ve mektupta posta kutusu görevi gördüğünü söylüyor.

    “I really only acted as a letter-box. They brought me a letter all ready for signature and I simply signed it”
    […]
    “If I had known that the Germans would not succeed in constructing the atom-bomb, I would never have moved a finger”
    Einstein

    Sizin senaryonuza pek uymuyor durum.

    Bu kadar eleştirdiğiniz şeyi, dinsel metinlerden seçilmiş hoş şyleri sıralayıp bir mutlak yol gösterici olarak gösterirken kendinizle çelişmiyormusunuz? Einstein a hak gördüğünüz yöntemi kendi mürşidize hak görmüyorsunuz.

    Alıntılarınız güzelde;
    Ateş, yakma ve işkence ile korkutmalar ne olacak peki?

    5:37. Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkamayacaklardır. Onlar için tepelerinden hiç inmeyecek bir azap vardır.

    5:38. Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıklarından ötürü Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak, ellerini kesin. Allah Guçlü’dür, Hakim’dir.

    2:223. Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz şekilde varın. Öz benlikleriniz için önceden bir şeyler gönderin. Allah’tan sakının ve bilin ki, O’na mutlaka ulaşacaksınız. İman sahiplerine müjde ver.

    Bunlar ve benzerleri de var ama. Sizin mürşidinizi yol gösterici olarak seçip bomba yapan, savaş çığırtkanlığı yapan, insan öldürmek isteyen tonlarca insan var. Her yerde görüyoruz.

    Kölelik ne olcak? Cariyelik ne olacak? El kol bacak kesemeler işkenceler?
    Ahlak, moral değerler vs. gibi şeyler mutlak değildir. Her topluma ve zamana göre değişen, insanların birbirleri ve doğa ile ilişkilerinden doğuyor. Doğmaya devam ediyor, sürekli değişiyor. Bugün neden kölelik yok? Neden özgürlüğe anlamlar yükleniyor? Neden insanların elini kolunu hırsızlık için kesmeme eğilimindeyiz? Kadın erkek eşitliği nereden geliyor, düşünce özgürlüğü nereden geliyor? Sürekli bir değişim var. Bugün amerikalılar Irakta tutsaklara işkence yaparken yakalandığında neden utanıyor bazıları ve gizlemeye çalışıyor? Cengiz han zamanında normal olurdu herhalde öldürüp geçmek bugün normal karşılamamıza engel olan şeyler var.
    Kendimize yol gösterici seçip, en iyisi budur gerisi yalandır duruşu pek sağlam değil. Sonuçları da ortadadır. Ahlak, moral değerler yeniden üretilen şeylerdir, ve ne kadar çok aklımıza ve insanlarla olan uyumlu ilişkimize dayandırırsak o kadar faydalı sonuçlar elde ederiz diye düşünüyorum.

    Ama kütle çekimi nereden çikti? Ne zamandan beri geçerli? Big Bang’dan önce de var miydi?
    Bu sorulara yanit aramak bizi ister istemez bilimin disina çikariyor, Metafizik ve/veya “bilimsel” ve/veya dinsel geyik yapabiliriz 🙂

    Aynen dediğiniz gibi geyik sınıfına giriyor. Sınırlayıcı hiçbir şey yok,

    Ama Big Bang’i veya evrimi veya Yaradilisi “bilimsel” olarak ispat etmek bilimin ideoloji haline getirilmesi demek.
    Bak sen su ALLAH’in isine demek ile bak sen su MILYONLARCA YILIN iSiNE demek arasinda ne fark var?

    BigBang bilimsel olarak ispat edilmiştir diye kim söylüyor? Bir teoridir, ve güçlü verilerle desteklenen bir teoridir. İdeoloji ile alakası yok. Sınanabilecek verilere dayanan birşey ile hiçbir sınama şansı olmayan şey arasında büyük fark vardır. Sınabilecek hiçbirşey yoksa karşı karşıya koyduğumuz şeyler arasında hiçbir fark yoktur; Tanrı, uçan demlikler,Buda, ufolar, Thor, makarna canavarı, simulasyon teorileri(matrix). Ama sınanacak veri olması durumunda hangisi daha makbul? Veri durumunda bana göre büyük fark var.

    Bu arada, bigbang yada evrime, özellikle de teorik fizikçi olmasından bigBang, positiv bilim değildir, sadece senaryodur diyebilen bir fizikçi geliştirebilmemiz herhalde bizim büyük başarılamızdan bir tanesidir.

  9. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    “Abi eline zihnine sağlık.. (Kısacık yazı dediğin bu muydu? :-)”

    bende diyorum,”cok uzun yazıyorsun” diye ama…

  10. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    sayın DB;

    “Evrim, kütle çekimi gibi bilimsel bir gerçektir. ”

    ben evrim konusunda zır cahil biri olarak size sorsam “evrim nedir?” diye.benim icin bir cumlenizi sarf edermisiniz?
    rica ediyorum…

  11. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    @Fuatogl,

    yaziya yakisir kisaliktaki yorumunuz için tesekkürler 🙂

    “… Şimdi bir bilim dininden(!?), ona aşırı saygıdan/güvenden..bir nevi bir ulu “mükemmellik”, ikonlaşmadan bahsediyorsunuz sitemkar bir şekilde. Şahsen bazı yerlerine katılıyorum. Gereksiz bence, ama öyle çok da zararlı olduğunu düşünmüyorum. Neyse, daha sonra aynen tarif ettiğiniz “mükemmel” den beklenmesi gereken şeyleri bekliyorsunuz bilimden, ve eleştirdiğiniz şeyi bir ölçüt olarak kullanıyorsunuz!?”(FUATOGL)

    En azindan seklen haklisiniz, yazinin girisi bunun ayird edilebilmesi için bir parça degistirilse daha açik olacak.

    Benim için bilim adami ile bilimci arasinda çok fark var. Birincisi herkes gibi meslegini icra eden, ikincisi sanat veya spor gibi bir insan faliyetini ideoloji haline getiren kimse. 19yy’da AYDINLANMA hareketinin insanlarinin içine düstügü tuzaktan hala çikamayanlari kasdediyorum. Aralarinda bilim adamlari oldugu gibi politikaci veya siradan vatandas da var.

    Bilimden ve bilim adamindan beklentim ise tipki askerlikten ve askerlerden olan beklentim gibi : “Sinirlari koruyun, üstünüze vazife olmayan islere de bulasmayin, en azindan bilime duyulan saygiyi suistimal etmeyin.”

    Yorumunuzun orta kismina pek katilamiyorum. Ama Islam da dahil bütün dinlerin
    savasa, iskenceye vb alet edilmeleri bir gerçek. Bir kez daha cemiyetin
    yozlastirici bir etkisi oldugunu söylemek isterim.

    Sizin bilime bakisiniz olgun ve elestirel. Ama “bilimci” dedigim ve
    pozitif bilimleri ideoloji olarak gören grup sizin kadar olgun degil,
    olaylara ve topluma ayni soguklukta bakamiyor.

    Din yobazliginin korkuyu kullanmasindan bahsetmissiniz, dogrudur, ancak ayni seyi
    bilim yobazligi da yapiyor. Bazi bakimlardan Türkiye’de bilim çok iplenmiyor.
    bunun için ABD ve Fransa’dan örneklere agirlik verdim yazimda.

    Bati ülkelerinde politikacilar yedikleri her haltin basina “bilimsel yöntemlerle…”
    ekliyorlar ve kimse karsi çikamiyor.

    Haliyle din yobazligi ile bilim yobazligi birbirinden uzaklastigini sanirken
    bir çemberin üzerinde karsi yönde kosan iki atlet gibi ayni noktada birlesiyor.

    Ancak zor olan su : Dinlerin kullanildigi, dinî savas gibi gösterilen
    olaylari, ölenleri saymak kolay. Ama din sayesinde önlenen kim bilir kaç savas
    oldu? Bunlari saymak zor. Mevlana, Yunus Emre gibi insanlar yol göstermeselerdi
    insanlik bence daha “çirkin” bir durumda olurdu. (Tipki sizin hakli olarak
    “bilim olmasaydi 3 milyar insan hayatta olmazdi” demeniz gibi)

    Kurtulus savasi sirasinda Milliyetçi Kürt ayaklanmalarina karsi
    Said Nursi’nin yazdigi mektup bile bu fikri ispat etmeye yeter kanaatimce.

    Dünyadan bir örnek vermek gerekirse aklima ilk gelen Gandhi ve ingilizlere karsi pasif direnisi. Kanimca 21ci yy’da insanoglu bu maneviyata herseyden çok ihtiyaç duyuyor.

    Dostlukla

  12. Yazan:Haydar Tarih: Kas 7, 2007 | Reply

    Ozunde yazarin burada ifade ettigi “efendim bilim adami cubbesi giydim… oyleyse ufurebilirim” yada “efendim din adami cubbesi giydim… oyleyse ufurebilirim”in sergilenmesi.

    Bu fikride orneklerle nakletmis.
    Orneklerde herkesin katilip katilmadigi noktalar olmasi dogal. Yuzlerce senedir tartisilan seyler bunlar.
    ***

    Ilk gordugumde bende “uzun” dedim ama okuyunca tersine “kisa” dedim. Cunku bu konulari bu detayda anlatmak icin ciltlerle kitap yazanlar var.

  13. Yazan:Gerçekçi Tarih: Kas 8, 2007 | Reply

    @Fuat,

    “Birazcık daha araştırınca mektubun almanların niyetleri konusunda şüphe sahibi olan alman bilim insanlarının amerikan başkanını uyarma kaygısı duyan bir grup tarafından hazırlandığını öğreniyoruz. Başında da Szilard diye birisi var ve mektubu o yazıp, ciddiye alınacağını düşündüğü için Einsten a imza attırıyor.”

    Mehmet Bey’in yayınladığı mektubun orijinalini New-York’taki Franklin D. Roosevelt Presidential Library & Museum’da görmüştüm.

    Siyonistler Hiroşima soykırımından sonra Yahudilerin imajlarının kötülenmesinden çok korktular. Einstein ve ona atom bombası yapımında yardımcı olan bir çok Yahudi fizikçiyi aklamak için büyük bir dezenformasyon kampanyası başlattılar.

    Einstein 4 mektup yazmış Roosevelt’e.

    Benim çıkardığım anlam şu : “Almanlar nasılsa yapacak, önce biz yapalım”.

    Bu da kılavuzu karga olanın … diye başlayan bir sözü hatırlattı bana, keh keh …

    Saygılarımla

  14. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 8, 2007 | Reply

    Haklı, yerinde, ve gerekli bir pozitivizm eleştirisi, ancak bu kadar amacından sapıp faşizan bir “bilim bütün kötülüklerin anasıdır” savunmasına dönebilirdi.

    Kişisel olduğu için özür dilerim Mehmet Bey, ama ilgili olduğunu düşünüyorum, çok fikriniz var, çok yazıyorsunuz, fikirleriniz de cesur ve ezberlerin dışına çıkıyor. Ama farklı düşündüğüne inandığınız insanları okumuyorsunuz. Bunu benim bloguma yazdığınız yorumda da gösterdiniz, İslam inancını açıklamış bir arkadaşı sırf evrim kuramını savunuyor diye ateistlikle itham ederek de. Şimdi bu yazıda da, bilim kamuoyuna ve özellikle evrim kuramına, kulaktan dolma bilgiye dayanan, çoğu asılsız ithamlarda bulunarak bu davranışı tekrarlıyorsunuz. Dostça bir eleştiri: Farklı düşünenleri okumak, sizi güçlendirir.

    Benim dikkatimi çeken şu. Sofuluk (zahiri, ortodoks İslam) savunulurken hep sufiliğin (batıni, heterodoks İslam) arkasına sığınılıyor. Mevlana, Yunus kimsenin malı değil elbette, ama dinlerin kitlesel, kurumsal yorumları ile idealist yorumları aynı cephede değiller, aksine birbirine temelden karşıt şeyler.

    Dinlerin son derece katı yorumlarını savunmak için Mevlana ve Yunus’a referans veriyorsunuz, ama zaten onları Mevlana ve Yunus yapan o katı yorumlara yönelik sarsıcı eleştirileri. Maddeyi bırakıp Allah’a ulaşmaya çalışanla, Allah’ı maddeye indirgeyeni birbirine karıştırıyorsunuz.

    Nitekim, savaşlara engel olan, diyaloğu , paylaşımları körükleyen, ezilmişlere bayrak olan “dinler” hemen her zaman heterodoks yorumlara dayalı inançlar.

    ABD’de dinsel tezlerle köleliğe ilk örgütlü karşı çıkış, Quaker’lardan gelmiş. Kadınların oy kullanma haklarının savunusu da. Yaradılışçı, Irak şahini cephenin içinde ise Quaker’lar yok.

    Gandhi’yi öldürenin fanatik bir Hindu olması da çok şey anlatıyor olmalı.

    Dinsel gericilik eleştirilirken karşı çıkılan “maneviyat” değil, bu maneviyatın birilerine “maddiyat” haline gelmesi.

  15. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    … bu kadar amacından sapıp faşizan bir “bilim bütün kötülüklerin anasıdır” savunmasına dönebilirdi. (BALBAZAR)

    Hayir, ahlaksiz bilim adami ahlaksiz cahilden daha tehlikelidir.

    Dinlerin son derece katı yorumlarını savunmak için Mevlana ve Yunus’a referans veriyorsunuz, ama zaten onları Mevlana ve Yunus yapan o katı yorumlara yönelik sarsıcı eleştirileri. Maddeyi bırakıp Allah’a ulaşmaya çalışanla, Allah’ı maddeye indirgeyeni birbirine karıştırıyorsunuz. (BALBAZAR)

    Kesinlikle hayir, Mevlana ve Yunus Emre’yi Islam’i yorumlamis, sarsmis, yumusatmis gibi göstermek ve/veya onlari salt birer hümanist sanmak onlari HIÇ AMA HIÇ tanimaMAmaktir.

    Sizin deyiminizle “Ortodox” Islam’in referansi Kur’an’dir bildiginiz gibi.

    Eger birgün Yunus Emre Divani’ni veya Mesnevi’yi okuyacak olursaniz bu eserlerin her sayfasinda Kur’an’daki bir kaç ayete referans yapildigini görürsünüz. Mesnevi için En güzel Türkçe kaynaklardan biri Sefik Can’in hazirladigi açiklamali Mesnevi’dir. (Ötüken yayinlari)

    Bakin bakalim Mesnevi’nin önsözüne de görün Mevlana’nin amaci Islam’i yumusatmak, sarsmak, ortodoxlara yeni bir yorum sunarak reform yapmak miymis :

    “Bu Mesnevî kitabıdır. Bu kitap gerçeğe ulaşmanın ve bilgiyle bütünleşmenin sırlarını keşfetmenin yoludur.”

    “Bu kitap ALLAH’in sirlarina agâh olmak, akil erdirmek isteyenler için bir yoldur. ALLAH’in en sasmaz seriati, hakikate giden nurlu yoludur”

    “Bu kitap dinin usûlünün usûlünün usûlüdür.”

    “Bu kitap ALLAHU TEALA’nın fıkhı, parlayan hücceti ve burhanıdır. Nuru; içinde çerağ olan kandil gibidir.”

    “Bu kitap göğüslerin şifası, hüzünlerin cilası, Kurân-ı Azîmüşşân’ın keşşafı, rızkların genişliği, ahlakın iyiliğidir.”

    “[Mesnevi] Kur’an’i açikça anlamaya yardim eder”

    “Mesnevi alemlerin RABB’inden gönüle inmis hakikatleri ihtiva eder. Bâtil onun ne önünden ne de arkasindan gelebilir. ALLAH onu korur.

    “Bu doğan yıldız, bu parlak mehtap hep ufukları aydınlatsın. Aydınlatsın da; daima Rabbanî olanları, ruhani olanları, semai olanları, Arş’a ait olanları, Nur’a ait olanları gözetleyenlerin dayanağı olsun.”

    Hamd alemlerin RABBi olan ALLAH’a. ALLAH’in Resulüne ALLAH rahmet eylesin.

    (Mevlânâ’nın Mesnevî’ye Yazdığı Önsözden)

  16. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    Şu yumuşaklığı hakaret saymak alışkanlığından ne zaman kurtulacağız, doğrusu merak ediyorum. Reformdan, değişimden de hazzetmemeniz neyse, ama inkar etmek niye? Dinlerin sosyal ve toplumsal algılanmaları kaçınılmaz olarak değişir, Türkiye’de bugünki egemen İslam anlayışı, çok değil, 30 yıl öncekiyle aynı mı?

    İran’daki Şii’nin de referansı Kuran, Arabistan’daki Vahabi’nin de, Amerika’daki Nation of İslam’ın, bizdeki Cemalettin Kaplan’ın, Fethullah Gülen’in, Konca Kuriş’in de.

    Mevcut İslam anlayışlarının hepsi İslam’ın da Kuran’ın da beşeri yorumlarına dayanır, hepsi kendince haklıdır; hangisinin daha hakça, daha aslına uygun olduğuna karar vermeye beşerler olarak yetkimiz yok. Ancak kendimizce fikrimizi söyleyebiliriz.

    Kendinizi Kuran’ı doğru yorumlayan yegane anlayış olarak konumlamanız, Mevlana’nın da Kuran’a referans vermesinden yola çıkıp, kendi konumunuzu Mevlana’yla özdeşleştirmeniz dayatmacı bir anlayış. Ortodoks akımların genel tavrı da bu, farklılıkları oldukları gibi kabul etmemek, ya asimile etmek ya da dışlamak (bu ülkede siyasi İslam’ın kendisini “müslüman” olarak tanımlamasında da, Kızılbaşlığa yönelik tavrın ya onların İslamlığını inkar etmek, ya da Aleviliği Ali’yi sevmeye indirgemekten ibaret olmasında da çok belirgindir bu tavır)…

    Sadece İslam değil, bütün dinler, düşünce ve inanç biçimleri için, ortodoks ve heterodoks akımlar arasındaki temel fark, birincinin dar ikincinin geniş perspektiften bakmayı tercih etmesi.

    Nitekim, pozitivizm de bilimsel düşünce ve yöntemin ortodoks bir yorumundan başka birşey değil.

  17. Yazan:DB Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    @Bigalıoğlu

    Dün cevap vermiştim ama nedense o cevabım eklenmemiş. Bir cümle ile tekrar edeyim.

    Evrim en temel olarak ortak atadan türeme anlamındadır. Canlıların zaman içinde değişerek yeni türleri oluşturmasıdır.

    Bu anlamda evrim, kütle çekimi gibi bilimsel bir gerçek ve bir olgudur.

  18. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    sevgili DB;

    ilk siz bilin istedim.yakın bir zamanda evrim’in tanımı çarpıcı bir sekilde degisecek.soylediginiz anlamda evrim bilimsel bir gerceklik degildir.

    tartısılabilir olan seylere henuz bu gercektir diyemeyiz.

  19. Yazan:DB Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    @Bigalıoğlu

    Kim tartışıyor? AT’ci Behe bile ortak atadan türemeyle ilgili deliller o kadar kuvvetli ki şüphe etmek için bir neden görmüyorum derken fundemantalist dincilerin nedeni belli itirazlarının evrimin bilimselliğini şüpheye düşürdüğünü mü sanıyorsunuz?

  20. Yazan:BirDost Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    @DB

    Yahu bu kendinden emin tavırlara da şaşırıyorum. sadece bu sitede Spinoza, TSD, Ulug, hem Fuatbol’u hem Balbazarı sürklase ettiler common descent konusunda da darwinist mekanizmalar konusunda da. Hala birşey olmamış, yığınla cevapsız soru kalmamış gibi aynı şeyleri tekrar edip duruyorsunuz.

    Darwinist evrim ile AT’cilerin bir kısmının kendilerini yakın gördüğü common descent türeme/evrim farkını bilmiyormuşuz gibi el çabukluğu marifet ile bitiniz kadar sevmediğiniz Behe’ye sarılmanız da hakkaten komedi ötesi olmuş.

    AT içinde iki ekol olduğu Behe’nin de içinde bulunduğu bazılarının comon descenti savunduğunu ama darwinist mekanizmaları reddettiğini, Mayer Dembski gibi isimlerin olduğu bir başka grubun da common descent için yeterli kanıt olMadığını düşündükleri için karşı çıktıklarını bilmediğimizi mi sanıyorsunuz?

    Argüman tartışamıyorsunuz çarpıtma yapmayın bari, cahil takımı okumuyor yazılanları.

  21. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    sadece bu sitede Spinoza, TSD, Ulug, hem Fuatbol’u hem Balbazarı sürklase ettiler common descent konusunda da darwinist mekanizmalar konusunda da.

    Tezahüratla dedikleriniz gerçek olmuyor maalesef 🙂 Hem tezahürata, tribünlere oynamaya gerek yok. Yorumlar yazılar ortada. Hem Fuatbol ne yahu, bana bir gıcıklığınız mı var 🙂

    Darwinist evrim ile AT’cilerin bir kısmının kendilerini yakın gördüğü common descent türeme/evrim farkını bilmiyormuşuz gibi el çabukluğu marifet ile bitiniz kadar sevmediğiniz Behe’ye sarılmanız da hakkaten komedi ötesi olmuş.

    Aynı olduğunu savunan yok. Ortak-ata yı kabul etmek zorunda kalmak başka bütünüyle aynı şeyi savunmak başka. Çarpıtma filan yok.

    Behe konusunda da yanılıyorsunuz. Kimse kanıt olarak Behe nin söylediklerini kullanacak kadar şaşkın değil. Anlatılmak istenen şu, Behe biti kadar sevmediği ortak-atayı kabul etmek zorunda kalıyor. Üstelik şöyle bir inceliği var işin, ilk kitabında (darwins black box) ortak-ata kanıtlarını yerden yere vuruyor (ortak atayı yine de kabul ediyor). İkinci kitabında (edge of evo.) ise aynı kanıtları güçlü, şüphe götürmez kanıtlar olarak sunuyor okuyucusundan özür dilemeyerek. Ve ayrıca, Behe AT hareketine “bilimsellik” katma açısından en önemli kişilerden bir tanesi. Bir tutarsızlık var, ve sizin ekol dediğiniz şey de tutarsızlığa iyi bir örnek. Böyle temel bir ayrılık ekol filan olur mu yahu? Oluşan farklılıklar da somut bilimsel çalışmalardan gelmiyor (yok ki), incili yorumlama farkından geliyor.

  22. Yazan:DB Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    @BirDost

    Benim cevap vermeme gerek kalmadan fuatogl gerekli cevabı vermiş zaten.

    Ortak atadan türemeyi kabul edip evrim yoktur demek gibi birşey olamaz. “Ortak atadan türeyerek yeni türler ortaya çıkıyor ama evrim yoktur” diyen kişi ya şuursuzdur ya da komik olmaya çalışan bir soytarıdır.

  23. Yazan:BirDost Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    @DB,

    Ben bizahmet senin cevabını alayım. Fuatogl cevap verdiğini sanıyor ama ikide bir şirin şirin gülmekle olmuyor bu işler. Öbür başlıkta kayıtlar halen mevcut. Biraz kolaçan edildiğinde görünür. Spinoza ile Ulug’a anlayışı(?) ile saç baş yoldurmuştu.

    “Ortak atadan türemeyi kabul edip evrim yoktur demek gibi birşey olamaz. “Ortak atadan türeyerek yeni türler ortaya çıkıyor ama evrim yoktur” diyen kişi ya şuursuzdur ya da komik olmaya çalışan bir soytarıdır.”

    :-)))

    Cehalet para ile pulla değil tabi. Daha hala ‘evrim’ kavramı ile darwinist mekanizmalarla gerçekleşmiş ‘evrim’ kavramı arasındaki farkı bilmeyen birisi burada akıl vermeye çalışıyor. Aslındaki buradaki cehaletinizi Fuatogl cevaplasa daha iyi olur.

    Şunu kafanıza yerleştirin. Evrimi kabul eden birisi darwinist olmak zorunda değildir. Pekala Yaratıcı evrimsel bir türetme yöntemi seçmiş olabilir. Darwinizm apayrı bir şey ileri sürer bu evrimin mekanizmasını çözdüğünü iddia eder. Bu ‘evrim’in bir olgu oldugu tartışması bir yana (Ki bunun icin de yeterli kanit yoktur) common descent doğru kabul edilse bile zaten tartışılan kısım “mekanizma”dır. Buna dair bir kanıt da yoktur, onca yapılan ‘soytarılığa’ rağmen türlerin kökeni hala büyük bir ‘SIR’dır.

    Behe’yi siz örnek verdiniz. Sizce common descenti kabul eden Behe neyi savunmaktadır? Darwinist evrimi mi, AT yi mi? Neden kavga kopuyor? Son kitabının adı niçin “The Edge of Evolution: The Search for the Limits of Darwinism”dir? (İngilizce biliyorsunuz değil mi, yoksa çevireyim mi?)

    Anlaşıldı mı? Saga sola soytarı suçlaması yapmadan önce yazılanları anlamayı deneyin.
    (Bakın Fuatogl anlamış mesela. Bu arada size de şaşkın demiş ama o kadar yol kazası olur :-))

  24. Yazan:DB Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    @BirDost

    Benim herhangi bir yazımda Darwin, darwinizm veya darwinist kelimelerini gördün mü? Farkındaysan ben evrimden bahsediyorum. Evrim bilimsel bir gerçektir bir olgudur diyorum. Peki sen napıyorsun? Kalkmış burada darwinizm falan diyerek kendi kafana göre takılıyorsun. Buna “straw man” deniyor.

    Şaşkın lafını bana söylediğini nerden çıkardın? Ben evrime kanıt olarak Behe’nin sözlerini mi kullanıyorum? Ben Behe bile ezici kanıtlar karşısında common descent’i kabul etmek durumda kaldı diyorum. Zaten fuatogl’un yazdığını okuyan normal biri onun da bunu belirttiğini anlayacaktır. Ama nedense sen herşeyi kendi anlayışına göre yorumlayıp gerçekleri çarpıtıyorsun. Olmayan şeyi varmış gibi gösterip bizim A dediğimiz yerde “bak şu B demiş” gibi garip bir tutum içine giriyorsun.

    Tekrar söyleyeyim belli ki anlamamışsın: Ortak atadan türemeyi kabul edip evrim yoktur demek gibi birşey olamaz. “Ortak atadan türeyerek yeni türler ortaya çıkıyor ama evrim yoktur” diyen kişi ya şuursuzdur ya da komik olmaya çalışan bir soytarıdır.

  25. Yazan:BirDost Tarih: Kas 9, 2007 | Reply

    @DB,

    Bi dakka bi dakka..

    Ben nerede, ortak atadan türemeyi kabul ettiğim halde “evrim yoktur” demişim?

    Baktım baktım göremedim? Bir soytarılık yapan var ama kim acaba?

    Buyrun gösterin bakalım, ben nerede ortak atadan türemeyi kabul ettiğim halde “evrim yoktur” demişim?

    Bir de tırnak içine almışsın: “Ortak atadan türeyerek yeni türler ortaya çıkıyor ama evrim yoktur” dendiğini öne sürerek.

    Buyur göster.

    Ona göre okuduğunuzu anlayıp anlamadığınızı ve darwinist evrim ile salt olgu olarak ‘evrim’ (ki buna teistik evrim de AT’ci evrim de evrimci yaratılış da girer) kavramı arasındaki farkı bilip bilmediğiniz de açığa çıkmış olacak.

    Bekliyorum.

  26. Yazan:BirDost Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Evet, DB bekledim bekledim cevap gelmedi?

    Bakın ben sana buradaki soytarılığın ne olduğunu söyleyeyim.

    Soytarılık kavramların anlamını bilmeden tartışmaya katılmaya çalışmak, ‘biliyorum’ izlenimi vermeye çalışmaktır.

    Soytarılık, “darwinist evrim” ile “evrim” kavramının farkını bilmediği halde “common descenti kabul etmek darwinist türemeyi kabul etmek demek değildir” diyen birisinin daha ne dediğini bile anlayacak kapasitede olmadığı halde sazanlık yaparak atlayıp “ortak atadan türemeyi kabul edip evrim yoktur demek gibi birşey olamaz” demektir.

    Soytarılık buradaki kavramsal hata gösteriince havaya doğru bakıp ıslık çalmaya başlar tarzda -veya cidden hala farkı anlayamamaktan dolayı- aynı şeyleri tekrar yazmaktır.

    Soytarılık birisinin söylemediği sözleri üstelik tırnak içine alarak söylemiş gibi yapmak ama onu da yanlış anlamak ve aktarmaktır.

    Soytarılık evrim deyince sürekli darwinian evrimin akla gelmesini sağlayacak şekilde zihin iğdişi yapmak, ispatlanmamış bir teoremi gerçekmiş gibi yutturmaya kalkmak, buna dair haklı itirazları olanları, argüman tartışmaya cesaret edemeden şucu, bucu, bilmemneci diye etiketlemek bunu da bilimsellik diye kakalamaya çalışmaktır.

    Daha uzatabilirim ama belki yukarıdaki yorumuma cevap verirsin diye burada kesiyorum.

    Ve halen bekliyorum.

  27. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    yeryuzunde nereye giderseniz gidin,en hararetli tartısma konusu evrimdir.

    DB hızlı evrimci Da Vinci’yi gorursen selamımı soyle ona.ne zamandır gormuyorum kendisini.

    bende size katılmak isterdim ama.artık bu konu beni cok yoruyor.

  28. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    @BirDost;
    Dostum,

    Soytarılık, “darwinist evrim” ile “evrim” kavramının farkını bilmediği halde[…]

    Evolution, evrim dendiğinde genelde evrim-teorisinden bahsedilir. “Ben evrimi böyle kabul ediyorum” diyerek yeni bir kavram üretmiş olmuyoruz. Behe nin son kitabından bahsetmişsiniz. Ne diyor orada: “The Edge of Evolution”. Evrimin sınırından, kenarından bahsediyor. Sınırın öbür tarafı diye bir uzam yaratıp orada arguman geliştiriyor, yani kendisi orayı evrim dahilinde görmüyor,orayı evrimin açıklayamadığı yer olarak görüyor. Anlatabildim mi? Yani Behe bile evrim derken bildiğimiz evrim-teorisinden bahsediyor. Gerçi bazı yerlerde de çelişiyor karıştırıyor. Tanımlanmış bir kavramı alıp değişik anlamlar yüklemekle siz kendiniz bir kavramsal kargaşa yaratıyorsunuz, başkaları sizin kavramlaştırmanıza uymadığı için de suçluyorsunuz. Bence iyi tanımlanmış kavramları yerinde bırakalım. Evrim yerine “Akıllı Tasarım” yada “yaratılış” deseniz daha uygun olur bana sorarsanız, kimn ne dediği daha iyi anlaşılmış olur. Bu hataya çok düşülüyor. Adam “ben evrime inanıyorum, ama darvinist evrime inanmıyorum diyor”, sonra aynı kişi belli bi noktadan sonra “evrim şunu açıklayamıyor,bunu açıklayamıyor” diye devam ediyor.

    İkincisi şunu merak ettim. İkide bir Spinoza, uluğ, saç baş yolma, sürklase etmekten bahsediyorsunuz? ne demek istiyorsunuz? Diğer tarafda arkadaşların yanlışlanabilimeyi anlamamaları üzerine kelimi oyunları yapmalarından mı bahsediyorsunuz? Her neyse bahsettiğiniz şey söyleyin de cevabını vereyim. Eğer itiraz ettiğiniz bir nokta yoksa böyle şeylere gerek duymanıza gerek yok. Karşıdaki insana cevap verme fırsatı vereceksiniz yada birşey demiyeceksiniz. Varmı o tartışmalarda yanlış bulduğunuz itiraz edebileceğiniz nokta. Eğer var ise ben cevap vermeye hazırım, sorun lütfen. Yoksa sizin demi vaktiniz yok?

    @Bigalıoğlu
    Aslında bilim desek daha doğru olur. Aynı tartışmalar başka alanlarda da var. bigbang, psikoloji, neurology vs. Hepsinde aynı mantık var. Temelde dinin açıklamalarına yada oradan doğan varsayımlarla çelişdiği için bu tartışmalar var. Evrim teorisi de bu anlatılarla en çok çelişen bilim olduğu için daha çok saldırıya uğruyor. Dünyanın 6 bin yıl olduğunu savunan, insanların dinazorlarla yanyana yaşadığına inanıp bilimden tüm bildiklerimize karşı çıkanlar bile var. Derece derece. Fakat kesiştikleri yerde hep aynı mantık ve aynı argümanlar kullanılıyor. Temel çıkışları aynı olduğu için birçok şeyde aynı şeyleri savunabiliyorlar. Mesela delikanlı yaratılışcılar da hiç sorunsuz indirgenemez karmaşıklık ı kullanabiliyor ama ortak-atayı dünyanın en büyük yalanı olarak görüyorlar. Başka bir AT ci ise yine indirgenemez karmaşıklık diyebiliyor ama aynı zamanda ortak-ata inkar edilemez diyor. Evrimin diğer birçok noktasında aynı itirazları var hepsinin, yerli, yabancı,AT/yaratılışcı fark etmiyor. Yada yerli bir yaratılışcı ile amerikalı AT cılar bigbang konusunda tamamen aynı şeyleri savunuyorlar, hatta copy paste düzeyinde. Bunlar tamda beklenmesi gereken şeyler, eğer bu itirazlar dini motivasyonlardan kaynaklanıyorsa. Bilimsel bir zemin olsaydı bir bütünlük, tutarlılık beklenirdi, ama yok maalesef.

  29. Yazan:DB Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    @BirDost

    Sen ne yaptın ya?

    Ben nerede, ortak atadan türemeyi kabul ettiğim halde “evrim yoktur” demişim?

    Ben sana böyle dedin mi dedim? Nereden çıkarıyorsun böyle şeyleri anlamıyorum. Bu nasıl bir tartışma şeklidir? Şurada 3-4 kere karşılıklı yazıştık ve hepsinde garip garip tavırlar takındın. Söylemediğim o kadar çok şeyi söylemişim gibi göstermeye çalışıyorsun ki anlam vermek mümkün değil. Kamera şakası falan diye düşünmeye başladım.

    Soytarılık kavramların anlamını bilmeden tartışmaya katılmaya çalışmak, ‘biliyorum’ izlenimi vermeye çalışmaktır.

    Çok doğru. Artık bunun kime uyduğuna okuyucular karar verecektir.

    Soytarılık, “darwinist evrim” ile “evrim” kavramının farkını bilmediği halde “common descenti kabul etmek darwinist türemeyi kabul etmek demek değildir” diyen birisinin daha ne dediğini bile anlayacak kapasitede olmadığı halde sazanlık yaparak atlayıp “ortak atadan türemeyi kabul edip evrim yoktur demek gibi birşey olamaz” demektir.

    Senin darwinist evrim dediğin şey evrimin tamamen naturalist olmasıdır. Yani hiçbir doğa dışı veya üstü gücün etkisinde kalmadan oluşmasıdır. Böyle bakınca elbette “darwinist evrim” ile “evrim” aynı şey değildir. Birincisi ikincisinin nasıl olduğunu da belirtir. Common descent’i kabul eden biri evrimi kabul ediyordur ama burada anlattığım şekilde naturalist evrimi kabul etmiyor olabilir, buna birşey demem ama common descent’i kabul ettiği halde evrimi (dikkat “naturalist evrimi” değil) kabul etmiyorsa soytarılık yapıyordur.

    Soytarılık birisinin söylemediği sözleri üstelik tırnak içine alarak söylemiş gibi yapmak ama onu da yanlış anlamak ve aktarmaktır.

    Aynen öyle. Bak yukarda ne demişsin:

    Buyrun gösterin bakalım, ben nerede ortak atadan türemeyi kabul ettiğim halde “evrim yoktur” demişim?

    İyi de ben böyle birşey demedim ki 🙂 Bak ben yukarda ne demisşim:

    Ortak atadan türemeyi kabul edip evrim yoktur demek gibi birşey olamaz. “Ortak atadan türeyerek yeni türler ortaya çıkıyor ama evrim yoktur” diyen kişi ya şuursuzdur ya da komik olmaya çalışan bir soytarıdır.

    Burada sana karşı birşey yok gördüğün gibi. Burada genel bir yargı var. Eğer birisi tırnak içinde belirttiğim şeyleri söylerse o kişi soytarılık yapıyordur diyorum. Sen böyle dedin falan demedim. Yani söylemediğim birşeyi söylemişim gibi gösteriyorsun ve kendi verdiğin soytarılık tanımına birebir uyuyorsun.

    Soytarılık evrim deyince sürekli darwinian evrimin akla gelmesini sağlayacak şekilde zihin iğdişi yapmak, ispatlanmamış bir teoremi gerçekmiş gibi yutturmaya kalkmak, buna dair haklı itirazları olanları, argüman tartışmaya cesaret edemeden şucu, bucu, bilmemneci diye etiketlemek bunu da bilimsellik diye kakalamaya çalışmaktır.

    Ben nerede evrim ile naturalist evrim aynıdır demişim gösterebilir misin? Tam tersine ben evrim diyince naturalist evrimi demişim gibi davranan sensin. Anlaşılan farkında değilsin ama burada anlattıklarınızı siz yapıyorsunuz.

    Aynı garip tavırla tartışmayı sürdüreceksen hiç boşuna zahmet etme. Ad hominem’ler, straw man’ler havada uçuşuyor. Bu şekilde tartışmaya devam etmeyeceğimi şimdiden belirteyim. Ad hominem ve straw man argümanlara cevap yetiştirmekten çok daha önemli işlerim olduğuna emin olabilirsin.

    @Bigalıoğlu

    DB hızlı evrimci Da Vinci’yi gorursen selamımı soyle ona.ne zamandır gormuyorum kendisini.

    Adamın blogu var yazdığı forumlar belli. Selam söylemek istiyorsan bunu kendin yapmalısın. Yani bu beni ilgilendirmiyor.

  30. Yazan:BirDost Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    @DB

    Hah şöyle yola gel bakalım. Sıkışınca nasıl da kabul etmek zorunda kalıyorsun.

    Ama ben hala şu meşhur yorumunu niçin “BANA HİTABEN” yazdığını anlamadım.

    Hangi yorum mu? İşte şu:

    Yazan:DB Tarih: Kas 9, 2007 | Reply |

    @BirDost

    Benim cevap vermeme gerek kalmadan fuatogl gerekli cevabı vermiş zaten.

    Ortak atadan türemeyi kabul edip evrim yoktur demek gibi birşey olamaz. “Ortak atadan türeyerek yeni türler ortaya çıkıyor ama evrim yoktur” diyen kişi ya şuursuzdur ya da komik olmaya çalışan bir soytarıdır.

    Şimdi de diyorsun ki,

    İyi de ben böyle birşey demedim ki 🙂 [….] Burada sana karşı birşey yok gördüğün gibi. Burada genel bir yargı var.

    Allah allah. O halde “BANA HİTABEN” yazdığım yorumda bunun ne işi var? iyi misin sen?

    Sonra,

    Eğer birisi tırnak içinde belirttiğim şeyleri söylerse o kişi soytarılık yapıyordur diyorum.

    Hayır efendim sen öyle demiyorsun, şöyle diyosun:

    “Ortak atadan türeyerek yeni türler ortaya çıkıyor ama evrim yoktur” diyen kişi ya şuursuzdur ya da komik olmaya çalışan bir soytarıdır.

    Burada “derse” diye bir şart yok, “diyen kişi” var, birisi söylemiş de cevap veriyormuş gibi, üstelik de bana hitaben yazmışsın, demediğim bir şeye rağmen.

    Baktım yukarıdaki yorumlara bu iddiada bulunan kimse yok? Acaba ben mi göremedim, kim demiş böyle birşey burada?

    O halde bu başlıkta bu genel yargının ne işi var? Hangi yorumda kim bunu iddia etmiş de buna dair birşeyler yazıyorsun?

    Yoksa DD okurlarını eğlendirmeye mi çalışıyorsun?

    “Soytarı” diye kimlere denirdi?

    Böyle psikolojik harekatları forumlara saklayın, kaçıncı kez söylüyorum sökmez burada diye..

    Capish?

    EDITÖR : Fikir çatismalarinin kisisel çatismaya dönüsmesine engel olacak olgunluk ve edebi göstermek
    tartismalarin verimini ve kalitesini arttiracaktir. Bu konuda azamî hassasiyet gösterilmesini bütün
    yorumculardan istirham ediyoruz.

    Niyet okuma, siniflandirma, nitelendirme, isim takma gibi yanlislara düsmekten kaçinalim.

    Saygilarimizla

  31. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    DB kardeşim. Doğru düzgün cevap olmayınca
    “Hah şöyle yola gel bakalım.”
    “sürklase etti, falan etti filan etti”
    “capish”
    gibi şeylere başvuruluyor, okuyan da birşey var zannediyor tabi, bu gibi şeyler genelde birşey varmış izlenimi vermek için kullanılır. Sonrada psikolojik hareket yapmakla suçlanıyorsun.
    Sonra toparlamaya çalışıp daha ayrıntılı ele almaya çalışırsın ama bu sefer görmezden gelinir.
    Mesela yukarıda Birdostun bu ilmeğe ilk girişi bu şekildeydi. Ama yukarıdaki yorumumdaki gibi “madem öyle gel böyle” deyince de pek oralı olunmuyor… Bir cevabınız yokmu Birdost, size yazdım onları?

  32. Yazan:BirDost Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    Fuatogl,

    Az bile yazdım..

    Sen DB’nin yaptığı sahtekarlığı görmüyor musun, yoksa işine mi gelmiyor?

    Adam açıkca benim söylemediğim birşeyi dayanak yapıp bana karşı, bana hitaen cevapmış gibi yazıyor sonra açığa çıkartınca “ben sana demedim kiiiii” diye çamura yatıyor. Sen de bunu ya ideolojik körlükten görmüyorsun ya da dürüst değilsin.

    Hangisi?

    Yazdılarına cevap mı? Kusura bakma ben Spinoza kadar, Ulıg kadar dayanıklı değilm, saçımı başımı yolmaya niyetim de yok. Orada nasıl sürklase olduğunu cevap veremediğin şeyleri nasıl “anlamamazlıktan” geldiğini gördüm.

    Şu yukarıdaki sahtekarlığı bile görmüyorsun neden nefesimi tüketeyim, ben mazoşist miyim?

    EDITÖR : Fikir çatismalarinin kisisel çatismaya dönüsmesine engel olacak olgunluk ve edebi göstermek
    tartismalarin verimini ve kalitesini arttiracaktir. Bu konuda azamî hassasiyet gösterilmesini bütün
    yorumculardan istirham ediyoruz.

    Niyet okuma, siniflandirma, nitelendirme, isim takma gibi yanlislara düsmekten kaçinalim.

    Saygilarimizla

  33. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 10, 2007 | Reply

    @Birdost,
    Güzel kardeşim, istersen sende benim gibi, sen gelmeden önce ve sonra ne yazılmış bir oku. Senden önce söylenen bir şeye getirilen açıklamaya “ben nerede söyledim bunu” gibi birşey diyorsunuz ve oradan yaygara kopartıyorsunuz. Dikkatlice okuyun, başkasını bu şekilde suçlamadan önce.

    İdeolojik körlük ne demek? Sizden gayet makul birşey istiyorum. Birşeyler söylüyorsunuz, bende lütfen bunun altını doldurun diyorum. Yada madem dayanıklı değilsiniz, söylediğinizin arkasını getiremiyeceksiniz, nefes tüketemiyeceksiniz, konuyu açmayın diyorum. Doğrusu bu. Ve lütfen açın, çünkü söylediğiniz doğru değil ve bunu gösterebilirim diyorum. Gayet adil değil mi isteğim? Ben size “siz X siniz, Y sizi madara etti” desem ve gerisini getirmesem saçınızı başınızı yolmazmısınız cevap verme fırsatınız elinizden alındığı için? Her ne ise söylediğiniz, bunu gösterin bende rezil olayım, sizde rahatlarsınız 🙂

  34. Yazan:Balbazar Tarih: Kas 12, 2007 | Reply

    fuatogl, biraz da ben tezahürat edeyim dedim: Sabrını ve olgunluğunu takdir etmemek mümkün değil. Ne diyeyim, sen bizim Darwinsipor’un Oğuz’usun bence 🙂 [Yaradılış İdman Yurdu’nun Darwinsipor karşısındaki mücadelesi de (oyuncuların kalitesi değil, teknik altyapı açısından) olsa olsa Pendikspor formasıyla Brezilya’ya karşı maç yapmak gibi birşey, bu açıdan arkadaşların performansını takdir etmemek elde değil.]

    Yazıya ince ince, tek tek yorumlar da çok güzel ve isabetli olmuş. En azından bir tane okuyan var, bilesin.

    Mehmet Yılmaz’dan aynı şekilde, detaylara girerek ve neden öyle düşündüğünü açıklayarak, fuatogl’un yorumlarına cevap vermesini rica ediyorum, umarım vakit ayırır.

  35. Yazan:DB Tarih: Kas 12, 2007 | Reply

    BirDost’un son yazısını gördükten sonra onu ciddiye alıp cevap veremeyeceğim. Normal bir anlama ve algılama kapasitesine sahip bir insan durumu rahatlıkla idrak edecektir. Bir insan anlatılanları anlamamak için özel çaba sarfediyorsa yapılabilecek birşey yoktur. Bu tiplere İngilizce’de Troll deniyor. Bu kelimeye bir Türkçe karşılık bulunacaksa bu kesinlikle BirDost olmalı.

    fuatogl arkadaşım sana da tavsiyem BirDost’u pek ciddiye alma. Don’t feed the Troll!

  36. Yazan:MY Tarih: Kas 12, 2007 | Reply

    @Balbazar,

    “Mehmet Yılmaz’dan aynı şekilde, detaylara girerek ve neden öyle düşündüğünü açıklayarak, fuatogl’un yorumlarına cevap vermesini rica ediyorum, umarım vakit ayırır.”

    demissiniz, yazi zaten detayli oldugu için kafa sisirmeyeyim demistim,

    Önemli gördügüm yerlere cevap verip sonra da ikinci bir yorumda
    yeni bir açilim getirmesi açisindan ek olara Islam’dan bahsedecegim :

    ————— HASTALIK 1 ————–

    Ben bulamadım, o halde yoktur (MY)

    Kimse mutlak şekilde böyle birşey demez.
    Fakat aklımız ve onun ilişkilerinden çıkan
    tecrübelerimizle bazı şeylere eğilimli olabiliriz.
    Şahsen inanmak için sağlam hiçbir gerekçe bulamadığım
    birşeye inanmamam saçmalık olmasa gerek. (FUAT)

    Oysa örneklerini de verdigim gibi bilim tarihi bu bilim yobazliginin
    örnekleriyle dolu. Fuat Bey’in olgunlugu bilim camiasinin tamamini
    kurtarmaz. Ama gene yazida belirttigim gibi ahlaksiz bilim adamlarinin
    yanlislarini bulan, düzeltenler gene bilim adamlari.
    Yani “BiLiM BÜTÜN KÖTÜLÜKLERiN ANASIDIR” gibi bir durum yok.
    Ama kendi bilgisiyle gözleri kamasan bilim adami çok.

    ————— HASTALIK 2 ————–

    Fizyolojik oluşumları açıklayan teoriler hayatı da açıklar.
    Hayat et ve kemikten başka bir şey değildir (MY)

    hayatımızın fiziksel bedenimizden ayrı birşey
    olduğuna işaret eden somut bir kanıt yok.(FUAT)

    Bu sözden Fuat Bey’in pozitivizmi destekledigi anlamini çikardim.
    Bu andan itibaren Fizik degil metafizik içindeyiz,
    Hakli haksiz yok, inanç, tercih, ilke… var.

    ————— HASTALIK 3 ————–

    Ruh yoktur, insan akıllı hayvandır, (MY)

    Bedenden bağımsız bir ruha işaret eden somut veri yoktur.
    Tam tersine tüm işaretler fiziksel bedenimizle olan sıkı
    sıkıya bir bağlılık gösteriyor. (FUAT)

    Ruh konusunu asagida açacagim.

    ————— HASTALIK 4 ————–

    Aşk, vefa, nefret, vatan hasreti birer kimyasal tepkimedir, (MY)

    Kimyasal süreçlerin de dahil olduğu duygulardır,
    ve bu gösterilebiliyor. Mutlak anlamda sadece budur
    diyen yoktur, duygular kimyasal düzeyin altındaki
    süreçlerle de ilişkilidir diye inanılır, … (FUAT)

    Bu kimyasal duygu “inanisinin” ABD ve Fransa’da ne gibi yikimlara
    yol açtigini, depresyon “tedavisi” gibi bilimsel zirvalari
    yazimda uzun uzun anlattim.

    Fizik-metafizik ayrimindayiz, bir takim hormonlar ile bazi dugularin ilgili
    oldugu tahmin ediliyor, Fuat Bey’in dedigi determinist
    bir durum hiç yok, “iNANILIR” demesi güzel bir lapsus olmus 🙂
    her halde “UMULUYOR-TAHMiN EDiLiYOR” anlaminda kullandi

    ————— HASTALIK 5 ————–

    Bilim adamları erdemlidir, ahlâka ihtiyaçları yoktur, (MY)

    Kim diyor bunları yahu!? (FUAT)

    19cu YY pozitivistleri ayrica Mustafa Kemal Atatürk, Necdet Sezer, ve diger bilimciler.
    Yoksa bpozitif bilimleri mürsit sanmazlardi. Sanat veya spor nasil mürsit olamazsa
    bilim de olamaz. Bilim bir güçtür. Güzellik arayisi veya kas gücü gibi insan
    faaliyetleri gerekli ve önelidir. Ama iy-kötü ayriminda referans olamaz bana göre.

    ————— HASTALIK 6 ————–

    Bilimi eleştirmek, toplumdaki rolünü sınırlamak gericiliktir, (MY)

    Bilgi üretimine karşı koymak, üstelik elde ettiğimiz bilgilere
    aklımızın karışmadığı süreçlerden gelen bilgiler ile çelişdiği
    için ambargo koymak bana göre gericiliktir. (FUAT)

    Fuat Bey’in isaret ettigi seylerle konu genislemis, ayri bir yazida ele almak gerek.
    Bilimsel bulgular dinle çelisiyor diye bilimi sinirlamak anlamsiz elbette.
    Tipki bilimcilerin yani bilim yobazlarinin yaptigi bir yanlisi dindarlar da yapiyor,
    Dinin konusu olmayan seyleri dinî prensiplere göre tartisiyorlar. Bu da bir yerde
    dincilik veya din yobazligi. Dinin herseyi halledecegini vehmetmek yani.

    ————— HASTALIK 7 ————–

    Bilim en iyi yol göstericidir, (MY)

    Doğayı anlamaya gelince herhalde öyledir denebilir.
    Onun dışında, ülkeyi bilim yönetsin diyen yok. .. (FUAT)

    “Bilim en hakiki mürsittir” lafinin yanlis oldugunu kabul etmis görünüyor Fuat bey.

  37. Yazan:MY Tarih: Kas 12, 2007 | Reply

    YARADILIS, BiLiM ve DiN : Yollarin ayrim noktasi

    Önce biraz teolojik hatirlatma :

    Islam’da (Kur’an ve Mesnevî gibi Kur’an’i açiklamak için yazilmis kitaplarda)
    doganin “kimyasi” 3 bilesenden olusur :
    1) Beden, (Fizik, kimya, biyoloji ve evrim teorisinin konusu)
    2) Nefs, (Canli bedenlerin hayatta kalmasi ve çogalmasi için gerekli bir tür iç güç)
    3) Ruh. (Yaratici’nin kendi ruhundan “üfledigi” insan olmak için gerekli “bilesen”)

    Sadece 1’e sahip olanlar : Cansiz cisimler,
    1 + 2 : Hayvanlar,
    1+ 2 + 3 : Insanlar.

    Islâm’a göre insanlar bu ruh sebebiyle yaratilmislarin EN SEREFLiSi olurlar.

    Hiristiyanlik ve Yahudilikle ilgili kaynaklarda 2 ve 3 çok iyi ayird edilmez,
    ikisine birden SPIRIT (Gr.) , AME (fr.) gibi kelimeler kullanirlar.
    Tanidigim rahiplerin aktardiginia göre Arameen dilindeki kaynaklarda
    bu ayrim varmis ama zamanla kaybolmus.

    Iste bunun için Islam’da iyi insan-kötü insan ayrimi yoktur,
    “nefsine yenik düsen insan” vardir.

    Yemek yemek gerekir, dinlenmek, cinsel yasami sürdürmek.
    Islam inancina göre bunlar bize sevdirilmistir yani haz verir bir sekilde.
    Kimyasal karsiligi da var bu hazlarin ama konumuz bu degil 🙂

    Özetle bunlarin yapilmasi temelde kötü degildir. Ama hayatini bu HAZLARA
    adayan, ANI YASAMAK (CARPE DIEM)
    gibi kaygilarla hareket eden hedonist dedigimiz insan davranisi
    Subat ayinda da tartistigimiz gibi insani kötülüge sevk eder.

    Islam dinine göre insan kadar kiymetli bir varlik hayattaki amacini HAZ ALMAK
    olarak tarif etmemelidir.

    Iste sahip oldugumuz bedenlerin açik/koyu renkli, killi/kilsiz vb olmasini
    açiklamaya çalisan Evrim gibi senaryo ve teoriler biyoloji kapsaminda kaldigi sürece
    SAYGIDEGER birer teori olabilirler. Zaten bu saygiyi hak eden bir çok
    ziyaretçimiz ve yorumcumuz var.

    Ama biyolojik bulgular bu alanda kalmali. Evrima inansin inanmain herkesin nefsini kontrol
    altinda tutmaya ihtiyaci vardir. Bilim adamalri, devlet yönetenler, anne-babalar ellerindeki güç
    sebebiyle daha da büyük bir sorumluluk altindadir. Iste Islam bütün bunlarin altini çizer.

    Bilimsel bulgulari getirip felsefe ve/veya din sayesinde ortaya konmus ahlaki degerlere ikame etmek
    isteyenler (bkz. en hakiki mürsit bilimdir, fendir, …) insanligi da Hedonizmin
    kucagina itmis olurlar. Müslümanlar ve diger dindar kimseler bundan ciddi olarak rahatsizlik
    duyuyorlar. ABD’de de evrime karsi çikilmasi özde buna dayaniyor saniyorum. Insanlar seklen hatta kabaca
    Evrim Incile’ aykiri diyorlar. Aslinda hangi kavramin içinin neyle dolduruldugu belli olmadigi için ortalik karisik biraz.

    Insanligin öz elestiriye, kendini sürekli olarak sorgulamaya ihtiyaci var. Bu baglamda
    dinin de yetmeyecegi kanaatindeyim. Kur’an ‘a dayanarak da çok saçma isler yapan
    bir sürü akil fikarasi var, bunlari da zaten her firsatta elestiriyoruz.

    Buraya kadar sabirla okumus olanlara tesekkürü borç bilirim 🙂

    Dostluk ve muhabbetle

  38. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Kas 12, 2007 | Reply

    1+2+3

    MY,

    eline,diline saglık.cok guzel olmus.
    katılmadıgım bir kaç noktayı görmezden gelirsek cok guzel bir yorum yazmıssın.

    “Hayatta en hakiki yol gösterici ilimdir”

    ben ilim yoluyla tanrı’nın varlıgına inandım.

    arkadaslar bilim uretimini surekli yabancılardan beklememek gerekir.bizlerde bilim uretecek kapasiteye sahibiz.
    bugun bizler,yabancı kaynaklardan ceviri yapıp bilim diye yiyorsak,bir gun gelecek yabancılar bizim kaynaklardan bilimsel ceviri yapacaklar.

    kendinizi hafife almayın.önemli olan gerçek ise geri kalanı teferruattır.

    bilimde bugun cok buyuk sapmalar yasanıyor.bilim bilimsellikten uzaklasıyor.ama bunun faturasıni bilime kesemeyiz.

    yanlıs olan olan bilim degil,bilimcilerdir.

  39. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 15, 2007 | Reply

    Bilim ahlakina alternatif bakis

    bilim ahlaki

  40. Yazan:DB Tarih: Kas 15, 2007 | Reply

    Bilim ahlakı ne demek Mehmet bey?

    Ayrıca karikatürle ilgili olarak: Gelileo kıvırmayıp evet dünya dönüyor deseydi ve idam edilseydi ahlaklı olacaktı da kıvırdı diye ahlaksız mı oldu?

  41. Yazan:BirDost Tarih: Kas 15, 2007 | Reply

    @DB,

    Senin yüzünden editörden fırça yiyorum. Daha sakin olarak tekrar edeyim. Hala soruma cevap vermedin. Son yorumumu editor fırçasının gereklerine göre ayıklayıp tekrar gönderiyor ve senden bir cevap bekliyorum.

    İşte o yorum:

    Ama ben hala şu meşhur yorumunu niçin “BANA HİTABEN” yazdığını anlamadım.

    Hangi yorum mu? İşte şu:

    Yazan:DB Tarih: Kas 9, 2007 | Reply |

    @BirDost

    Benim cevap vermeme gerek kalmadan fuatogl gerekli cevabı vermiş zaten.

    Ortak atadan türemeyi kabul edip evrim yoktur demek gibi birşey olamaz. “Ortak atadan türeyerek yeni türler ortaya çıkıyor ama evrim yoktur” diyen kişi ya şuursuzdur ya da komik olmaya çalışan bir soytarıdır.

    Şimdi de diyorsun ki,

    İyi de ben böyle birşey demedim ki 🙂 [….] Burada sana karşı birşey yok gördüğün gibi. Burada genel bir yargı var.

    Allah allah. O halde “BANA HİTABEN” yazdığım yorumda bu ‘genel’ yargının ne işi var?

    Sonra,

    Eğer birisi tırnak içinde belirttiğim şeyleri söylerse o kişi soytarılık yapıyordur diyorum.

    Hayır, sen öyle demiyorsun, şöyle diyosun:

    “Ortak atadan türeyerek yeni türler ortaya çıkıyor ama evrim yoktur” diyen kişi ya şuursuzdur ya da komik olmaya çalışan bir soytarıdır.

    Burada “birisi böyle derse” diye bir şart yok, “diyen kişi” var, birisi söylemiş de cevap veriyormuş gibi, üstelik de bana hitaben yazmışsın, demediğim bir şeye rağmen.

    Baktım yukarıdaki yorumlara bu iddiada bulunan kimse yok? Acaba ben mi göremedim, kim demiş böyle birşey burada?

    O halde bu başlıkta bu genel yargının ne işi var? Hangi yorumda kim bunu iddia etmiş de buna dair birşeyler yazıyorsun, güya bir saçmalığı faş ediyor ve cevap veriyor gibi?

    Bu psikolojik harekat değil mi? Bir diğer ismi de sahtekarlık?

    ***

    En son da şöyle yazmışsın,

    BirDost’un son yazısını gördükten sonra onu ciddiye alıp cevap veremeyeceğim. Normal bir anlama ve algılama kapasitesine sahip bir insan durumu rahatlıkla idrak edecektir

    Cevap verememenin adı ne zamandır ciddiye almamak oldu?

    “Normal bir anlama ve algılama kapasitesine sahip bir insan durumu rahatlıkla idrak edecektir” demişsin. Sen söylşemediğim şeyi söylemiş gibi yazacak, tutup bu ne benim ne de bir başkasının söylemediği şeyi ben yazmışım gibi bana hitaben yazdığın yazıda cevaplayacak, bu psikolojik harekat, saptırmacılık açığa çıkınca da üstüne yatacaksın öyle mi?

    “Ayıp” diye bir şey duydunuz mu hiç, yoksa o da “haya” duygusu evrimleşme sırasında elendi gitti mi?

  42. Yazan:Exit Halkla İlişkiler... Tarih: Kas 25, 2007 | Reply

    Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünü evrim teorisine bağlamanız tamamen saptırmadır. Kur’anı Kerim’de A’raf-7 “Onlara bir ilmin tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız.” denmekte, ilim bilmeyen biri bunu nasıl anlayacak. Bildiğiniz kadar anlarsınız. 1400 yıl önce Hz. Peygamberden sonra yaşamışların bugünkü ilimden habersiz insanların yorumlarıyla neyi anlayacaksınız. Kur’an tüm zamanların kitabıysa bu dönemde söyleyecek bir şey yok mu? İlimi kendine mürşit edinmemiş din adamları tabiiki Kur’andaki bu güne ait bölümleri bulamazlar. İşte buyüzden en hakiki mürşit ilimdir.

  43. Yazan:zeynep Tarih: Ara 4, 2007 | Reply

    bence güzel karikatür koysanız daha fazla çok daha güzel olurdu…..

  44. Yazan:zafer can Tarih: Mar 26, 2008 | Reply

    bir yazınızı daha okudum, oraya yorum yazmıştım… küresel ısınma ile ilgili olan yazınız… denk geliş ilgimi çekti bu yazıyı da okudum, bir baktım bu yazı da sizin… yazınız bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma konusunda çok iyi bir örnek olmuş, kutlarım…

  45. Yazan:muratS Tarih: Nis 13, 2008 | Reply

    bayağı uzun ve yarı teknik sayılabilecek bir dille yazılmış ama yinede muhteşem bir yazı tebrikler….

  46. Yazan:Şahin Tarih: Nis 25, 2008 | Reply

    Fuatogl’un yazdığı ilk “kısa” yorum bence , tartışmayı yaratan “kısa” başlık yazısına çok güzel cevap olmuş ve ondan sonra ona cevap vermeye çalışanlar “yobazların iç hastalığı ” isimli bir kitaba konu oluyorlar ancak.

  47. Yazan:Teoman Zikir Tarih: Haz 16, 2008 | Reply

    Sayın Mehmet Yılmaz,

    Söylediklerinizde haklı olduğunuz yönler yok değil. “Bilim”in bugüne kadar bazı noktalarda yanıldığı ve bundan sonra da yanılacağı ortadadır.

    Bu durumda bilimi mürşid olarak ciddiye almamak da bir fikirdir tabii ki. Buna bir itirazım yok.

    Benim takıldığım nokta alternatif mürşidlerin listesinin niye kısa tuttuğunuz. Müsadenizle alternatif mürşid listenize ilaveler yapmak istiyorum:


    4. İsa
    5. Musa
    6. Tevrat
    7. Zebur
    8. İncil
    9. Astroloji
    10. Tarot falı
    11. Yoga
    vs. vs.

    Listeyi epey bir uzatmak mümkün. İlk aklıma gelenler bunlar.

    “Bilim” yerine “inancı” mürşid kabul ettiğimizde insanlığı kaçınılmaz olarak sonsuz bir kaosa ve çatışmaya sürükleriz. Değil farklı inançlar arasında, tek kitaba tek peygambere inananlar arasında bile tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de çatışmalar vardır ve gelecekte de olacaktır.

    Yazınızdan anlaşılan o ki “en hakiki mürşid bilimdir” sözünü yer yer iki farklı anlama çekerek karşı çıkıyorsunuz:
    1)En hakiki mürşid bilim adamıdır
    2)En hakiki mürşid teknolojidir.

    Bu anlamlar üzerinden bakınca yerden göğe kadar haklısınız. Bunlar mürşid olamazlar.

    Amma ve lakin, bilimden kasıt şudur: Galilenin meşhur ifadesiyle anlatayım:
    “Ölçülebileni ölç, ölçülemeyeni ölçülebilir yap”

    Yani “hayatta en hakiki mürşid ilimdir” lafını şöyle anlamak lazım “hangi yoldan gideceğine karar veririken ölç biç tart, ondan sonra yolunu seç”

    Alternatif mürşidlerden herhangi birisi de zaman zaman, ara ara doğru yolu gösterebilir, ama ölçülebilir olamadıkları için sonuçsuz tartışma dışında bir yere götürmezler bizleri.

    Ayrıca şurası da tartışmasız bir gerçektir ki, eğer Tanrı varsa tanrısal olduğu şüphesiz olan tek bir şey vardır o da ancak ve ancak Bilimdir.

    Keşke dediğiniz gibi araştırmadan, merakımızın peşinden gitmeden, çaba göstermeden sadece inanarak (yani varsayarak) doğruyu (Tanrıyı da diyebiliriz) bulmak mümkün olsaydı.

    Düşünmeden edemiyorum, Allah kendisini inanç yolu ile bulmamızı istediyse niye bizi akıllı yarattı?

  48. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Haz 16, 2008 | Reply

    Selamlar Teoman Bey,
    Hosgeldiniz. Seviyeli elestiriniz ve güzel yorumunuz daha uzun bir cevap gerektiriyor ama bu aksam biraz kisa tutacagim, sonra devam ederiz kaldigimiz yerden:)

    Öncelikle mürsit listenizde son 3 tanesini çikaralim, yerine Hume, Kant ve Sokrat koyalim.

    Mürsit olarak inanci veya teslimiyeti degil vicdani öneriyorum. Bilgi güçtür bence. Kolumdaki kaslar veya otomobilimdeki benzin bana ne kadar REHBERLiK edebilirse bilgi ve bilim de o kadar edebilir.

    Kanaatimce insan iyi-kötü ayrimi yapmak için vicdana ve iyiden yana haraket etmek için bir iradeye sahiptir.

    Eger hepimiz birer UTILITY FUNCTION makinasi olsaydik hedonizmin pençesinden kurtulamaz, depresyonla hayatimizi bitirirdik.

    Kimse kendi hayatini feda edip bir masumu kurtarmaz, hiç bir yasli adam meyvalarini yiyemeyecegi bir agaci dikmezdi.

    Yeniden bulusmak umuduyla

  49. Yazan:Teoman Zikir Tarih: Haz 17, 2008 | Reply

    Güzel. İnancı atlayıp vicdan noktasına geldiğimize sevindim. Bu durumda Galilenin direktifi doğrultusunda vicdanı ölçülebilir yapabilirsek eğer, çatışmayı çözeceğiz sanırım.

    Hemfikir miyiz?

  50. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Haz 17, 2008 | Reply

    @Teoman Zikir,

    Vicdani nasil ölçmeyi düsünüyorsunuz?

  51. Yazan:Teoman Zikir Tarih: Haz 20, 2008 | Reply

    Hay Allah, tabii ki bir vicdanmetre icat etmişliğim yok! Mehmet Bey 🙂

    Ölçülemeyen kavramlar üzerinden tartışmanın ne kadar beyhude bir enerji israfı olduğunu bilecek yaştayım. Bu nedenle, fikir alışverişimizi ölçülebilir/sınanabilir kavramlar zeminine oturtmanın gerekliliğine işaret etmek istedim.

    Vicdan meselesine gelirsek, sanırım şuna itiraz etmeyeceksiniz, akla danışmayan bir vicdanın çuvallama riski yüksektir. Örnek:

    Vicdanlı olmak, kırmızı ışıkta araba camı silen çocuklara herdaim üç-beş lira vermeyi gerektirir. Bu durum için, vicdanımızın sesinin dinlemek, iyi bir sonuca neden olur mu?

    Burada “kimin için iyi?” sorusu devreye giriyor. (“İyi”nin tanımına ve ölçümüne daha sonra geleceğim).

    Cam silen çocuk için iyidir, zira akşam bol parayla eve dönerse dayak yeme ihtimali azalır.

    Çocuğun babası için iyidir, cebi para görmüştür. (O parayla kumara mı oturur yoksa eşine çiçek mi alır araştırmadan bilemeyiz)

    Ancak, benzer durumdaki diğer çocuklar için kötüdür. Çünkü cam silmenin para getirdiği anlaşılmıştır ve her gün daha fazla çocuk cam silmeye yollanır.

    Örnekleri çoğaltabiliriz. Velhasıl anlaşılan o ki, akılsız vicdan da, vicdansız akıl da tek başına bizi iyiye, doğruya, güzele sevk etmiyor.

    Bu durumda şu soruları sormak zorunda kalıyoruz:
    – “İyi ve güzel” olan nedir?
    – Nasıl tesbit edilir?
    – Ölçebilir miyiz?

    Sizce?

  52. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Haz 20, 2008 | Reply

    akılsız vicdan da, vicdansız akıl da tek başına bizi iyiye, doğruya, güzele sevk etmiyor.(TZ)

    Bu elbette dogru, vicdansiz akil zulüm getirirken akilsiz vicdan da niyetin aksi sonuç veriyor.

    Bu durumda şu soruları sormak zorunda kalıyoruz:
    – “İyi ve güzel” olan nedir?
    – Nasıl tesbit edilir?
    – Ölçebilir miyiz?

    Sizce?(TZ)
    Akil ve kalp insanin sag ve sol ayaklari gibi. Biri digerinden üstün degil bence. iyinin ve güzelin tarifine gelince,
    en çok sevdigim cevaplardan birini yunan filozoflari vermis: Contemplation yani saygi ile seyretmek.

    Bu saygi ile seyretmek yani isyan etmeden sebepleri, hikmeti anlamaya çalisarak.
    Bu çaba samimi olursa mükafati da geliyor ki bunun için müslüman olmak sart degil.

    seyrederken anladiklarimi INSAN kategorisinde paylasiyorum. Bunlar kisa ama agir yazilardir.
    Sabirla, bazen iki kez okunmasi gerekir. Bir çay veya kahve ile, sessis bir ortamda.

    Son olarak politik boyutuna bakalim, yani iyi ve güzeli herkesin üretmesi ve paylasmasi için
    ne yapilabilir?

    Bazen dindar Müslümanlara da söylüyorum, “gözlerimi kaparim, dinin geregini yaparim” demeyin diye.

    Mesela alkol zararlidir ama alkolü yasaklayan ülkelerde mafyalasma oluyor, baska sorunlar oluyor. 1950’lerin ABD’si bunu yasadi.

    Burada genis açili düsünmek gerek. Iyi, güzel veya kisaca erdem diyelim. Sonuçta bitmeyen bir arayistir. Hayat boyu sürer. Tabi birey olarak erdemli davranmak baska sey, toplumu daha erdemli bir hale getirmek için çaba harcamak baska.

    Günah isleme özgürlügü diye bir yazi yazmistim.

    Burada politik cevaplar bulabilirsiniz sorunuza.

    Erdem dedigimiz seyin kurumsallastirilmasi ve devlet eliyle dayatilmasi ise mutlaka fasizme gidiyor.

    Humeyni Lenin’i döver mi? adli yazida israrla anlattigimiz gibi ne islamci ne de komünist devrimler erdemli toplum üretemiyor.

    inanmayacaksiniz belki ama bence erdemin hakim olmasi için yapilacak en iyi sey konusmak, tartismak
    sizin ve benim yaptigimiz gibi :))

    Dostlukla

  53. Yazan:Teoman Zikir Tarih: Haz 21, 2008 | Reply

    Sorularımın cevabını net olarak alamadım.

    Ben hala “iyi”nin sizin deyişinizle “erdem”in ölçülebilir/kıyaslanabilir bir tanımını yapmadan ilerleyemeyeceğimizi, sohbetimizin havada asılı kalacağını düşünüyorum.

    Kendi soruma kendim cevap arayayım:

    Madde seviyesinde erdemden söz edilebilir mi? Misal: “Uranüs, erdemli bir gezegendir”, yahut “Helyum atomu nitrojen atomundan daha iyidir” demek anlamlı mıdır? Sanırım hayır. Öyleyse, “iyi”nin canlı varoluşla doğrudan alakalı olduğu ortaya çıkıyor. Yani “İyi köpek”, “kötü bakteri”, “erdemli insan” ifadeleri anlamlıdır.

    Peki, madde ile canlı arasındaki ölçülebilir en önemli fark nedir? Başka bir deyişle “Hayat nedir, nasıl tanınabilir?”

    Bu soru ile, 1964 yılında Nasa tarafından hayat dedektörü tasarlamaları için görevlendirilen bir grup bilim adamı da yüz yüze kaldı.

    Düşünün bir, uzaya bir araç gönderiyorsunuz, bu aracın yolda rastladığı gezegenlere inip kalkma şansı yok, kilometrelerce uzaktan neyi ölçmeli ki bu gezegende hayat vardır veya yoktur kararına yardımcı olabilecek veriler elimize geçsin?

  54. Yazan:Teoman Zikir Tarih: Haz 28, 2008 | Reply

    Probleme bir başka açıdan yaklaşalım:

    Varsayalım uzayın derinliklerine gönderdiğimiz araç bize belirli zaman aralıklarıyla yanından geçmekte olduğu gezegenlerin fotoğraflarını gönderiyor. Bir gezegenden şöyle bir fotoğraf dizisi geldi:

    1. kare: Bir tepenin üstünde bir taş duruyor
    2. kare: Taş biraz aşağıya doğru yuvarlanmış
    3. kare: Taş yamacın altında doğru inmiş
    4. kare: Taç yamaçtan biraz ötede sabit duruyor.

    Sonuç: Enteresan bir durum yok, fotoğrafları arşive kaldırın.

    Peki, fotoğrafların ters sırayla geldiğini düşünün yani yamaçdaki taş hareketleniyor ve son karede tepeye çıkmış durumda görünüyor.

    Aynı gezegenden şöyle bir fotoğraf dizisi daha geliyor:

    1. kare: Yerde dağınık duran 4 taş var
    2. kare: Taşlardan biri diğerinin yanına geliyor
    3. kare: Diğerleri de hareketlenip tam bir kare oluşturuyorlar.

    Sonuç: Bu gezegende enteresan şeyler oluyor.

    Bu verilerden anlam çıkartabilmek için bilim dışında başvuracağımız bir “yol
    gösterici” yoktur.

    Bilimin gösterdiği yolu takip ettiğimizde fizikdeki (sadece fizikde değil aslında) çok önemli bir konuya
    geliriz: Entropi.

    Başka bir deyişle kaosun/düzensizliğin (veya tersi) ölçülmesine.

    Entropi kanunu şöyle der: Tüm sistemler minimum enerjiye, maksimum düzensizliğe eğilimlidir.

    İlk gelen fotoğrafları arşive kaldırmamız bu yüzden, entropi kanunu ile çelişen bir durum yok. Tepenin üstündeki taş yuvarlanıp aşağıya düşmüş ve potansiyel enerjisini minimize etmiştir.

    Fakat, yukarı çıkan taş ve kare oluşturan taşlar düpedüz entropi kanunun belirttiği istikametin aksi yönde hareket ediyorlar, yani enerjileri yükseliyor, düzene giriyorlar.

    Bu bir mucizedir.

    Hayat barındıran dünyamızda bu mucize o kadar sıradan bir hal almıştır ki günlük hayatta bu mucizelere dikkat bile etmeyiz.

    Nasa’nın görevlendirdiği ekipdeki bilim adamları da aynı noktadan hareket ettiler: “Hayat belirtisi aramak için, entropi azalmasını araştıralım. Zira bu hayatın en belirgin karakteristiğidir.”

    Buraya kadar anlaşılmayan bir nokta var mı?

  55. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Haz 29, 2008 | Reply

    @Teoman Zikir, selamlar,

    Öyleyse, “iyi”nin canlı varoluşla doğrudan alakalı olduğu ortaya çıkıyor. Yani “İyi köpek”, “kötü bakteri”, “erdemli insan” ifadeleri anlamlıdır.(TZ)

    Tam olarak katilamiyorum, iyi-kötü olmasi için seçim hakki yani irade olmali. Canli varlik bir takim ilkeler ugruna kendi çikarlarina aykiri davranabilmeli.

    bakterinin iyisi kötüs izafî. O kendi karnini doyurmak ve soyunu sürdürmek için bize “kötülük” yapiyor ama kendine iyilik ediyor.

    insanin iyisi ekmegini bölüp bir fakirle paylasir. Kendi yese çikarlarina daha uygundur ama vicdan denen soyut bir kavram geregi bazen insanlar kendi hayatlarini bile feda edebilirler.

    “Hayat belirtisi aramak için, entropi azalmasını araştıralım. Zira bu hayatın en belirgin karakteristiğidir.”(NASA)

    Nasa’li arkadaslar yanilmislar, bir grup robot ile de sözkonusu “entropi” olusturulabilir.

    HAYAT denen kavrama pozitivist bir gözle bakarsaniz erdem/iyi/kötü üzerine fazla konusamayiz sizinle çünkü ayni dili konusmayan insanlar gibi oluruz.

    Hayat benim gözümde ye, iç, çiftles gibi dürtülerin üzerinde, daha karmasik bir sey ifade ediyor.

    Saygilar

  56. Yazan:Teoman Zikir Tarih: Tem 1, 2008 | Reply

    TZ: Öyleyse, “iyi”nin canlı varoluşla doğrudan alakalı olduğu ortaya çıkıyor. Yani “İyi köpek”, “kötü bakteri”, “erdemli insan” ifadeleri anlamlıdır.

    MY: Tam olarak katilamiyorum, iyi-kötü olmasi için seçim hakki yani irade olmali. Canli varlik bir takim ilkeler ugruna kendi çikarlarina aykiri davranabilmeli.

    Haklısınız tabii ki, ben de zaten irade başka bir deyişle bilinçli müdahale konusuna bir sonraki adımda gelecektim, siz merdivenleri ikişer ikişer atlıyorsunuz. Zannediyorum ki irade de canlı varoluşla ilgili olduğuna göre, benim söylediklerimle sizinkiler çelişmiyor.

    NASA: “Hayat belirtisi aramak için, entropi azalmasını araştıralım. Zira bu hayatın en belirgin karakteristiğidir.”

    MY: Nasa’li arkadaslar yanilmislar, bir grup robot ile de sözkonusu “entropi” olusturulabilir.

    Özgüveninize hayran kaldım. Yine de, Nasa’da personel şefi olsaydım sizi işe almazdım. Zira bu özgüveniniz insanlık olarak uzayın derinliklerinde robot üretebilen bir medeniyetle (veya “canlı formuyla”) tanışma fırsatını tepmemize neden olabilir.

    Çünkü robot dediğimiz şey biraz daha teferruatlı bir maşadan başka birşey değildir; özü bakımından. Yani sonuç itibariyle bizzat dokunarak da olsa robotla da olsa maşa ile de olsa taşlardan oluşan sistemimiz düzene doğru yükseliyorsa bunun kaynağı bir “canlı formudur”. Bir.

    İkincisi, taşların belirli bir düzene ulaşması da metallerin robot formuna dönüşmesi de aynı şeyle yani kaosdan düzene doğru dönüşümle alakalıdır, hatta robot daha yüksek bir dönüşüme karşılık gelir. Velhasıl, gezegenimizden düzenli taş resmi yerine robot resmi gelse çok daha heyecan verici olurdu.

    Yani, “Nasalı arkadaşlar”a, biz daha iyi bir canlı dedektörü teknolojisi önerene kadar hak vermek zorundayız.

    “Hayatın en belirgin karakteristiği entropi azalmasıdır” savı üzerinde fikir birliği sağlayabilirsek bir sonraki basamağa yükselebilir, yani başka bir deyişle sohbetimizin de entropisini azaltabilir kaosdan düzene doğru tırmanabiliriz.

    Entopi azalmasını örnekler vererek anlatmaya çalışayım: Bir ya da daha çok canlının kendisi veya müdahalesi söz konusuysa,
    – Tohum ağaça dönüşebilir.
    – Bebek, yetişkin bireye
    – 4 taş kareye
    – Çerçöp kuş yuvasına
    – Metal robota
    – Kelimeler sohbete
    – 0 ve 1’ler bilgisayar programına
    – Şirketler holdinglere
    – Kabileler ülkelere…..

    Bütün bunları söz konusu sistem için entropi azalması olarak tanımlayabiliriz.

    Entropi konusu cidden çok önemli. Bu konu üzerinde biraz daha duralım.

  57. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Tem 2, 2008 | Reply

    “Hayatın en belirgin karakteristiği entropi azalmasıdır” (TZ / NASA / James Lovelock?)

    Bence kaosun ve/veya entropinin azalmasi hayatin degil zekânin belirtisi olabilir. Nasali arkadaslar yanilmislar, TEKRAR SÖYLÜYORUM, NASA’nin insan kaynaklari beni ise almak istemeyebilir, ben zaten isimden memnunum 🙂

    Ayrica tarif edilmesi çok zor olan HAYAT ve ZEKA gibi iki önemli kavrami ayirt etmekten aciz insanlarla çalisamayacak kadar da zekiyim :p

    Geçelim. Hayat olan her yerde zekâ var midir? Mesela bir yer solcani? Bu kadar “aptal” bir hayvan kendi kendine üretmis
    olamayacagina göre DISSAL bir zekânin ürünü söz konusu mudur? Mesela Mars’ta bir robot bulsak
    bunu yapan mutlaka biri olmali, bu kayalarin evrimi ile olusmus olamaz diyecegiz. Acaba solucanlar da bir tasarim ürünü mü?

    Peki tersten bakalim, Zekâ olan her yerde hayat olur mu? Hayatin tarifine ölümden gidebilir miyiz?

    Bunlar zor sorular. Tartismak isterseniz girelim. Ama NASA’nin hayat detektetörü sonuçta çok saglam bir cikis noktasi degil. Amerikalilar çok yaparlar bunu. Hemen aldanmayin. Basit ve faydali bir sey yapip acayip havali isimler verirler. SYNTAX ve SEMANTIC birbirine karisir. Bitmek tükenmek bilmeyen felsefi tartismalarin içinde bulursunuz kendinizi.

    Unutmayin ki NASA faydali islerin yaninda bir sürü uçuk projeye tonla para harcamis bir kurumdur. Tipki sahte tehditler üreterek kendini gerekli göstermeye çalisan ABD ordusu gibi (bkz. Ben Ladin) NASA da uydurma haber ve uçuk projelerle dikkatleri üzerinde tutmaya çalisir. Uçak ve uzay endüstrisinin lobisinden destek alirlar. 2-3 ayda bir “surda hayat var, burda su bulduk” gibi haberler yayarlar. Ama elde var sifir. Bunca gelismislige(!) ragmen gidebildigimiz en uzak yer Ay. Bir de Mars’a ufak bir robot yolladik.

    Bu ilkel roket teknolojisi ile Günes sistemimizin disina çikabilecegimizi hiç sanmiyorum.

    Yani uzayda hayat belirtisi aramak demek bir galaksiyi meselâ bir kaç yil içinde boydan boya geçmekle olur. Bir robot ile bile olsa
    nükleer veya ionic propulsion veya bambaska bir teknoloji icad etmek zorundayiz.

    Böyle Florida’da elinde wiski bardagiyla geyik yapmakla olmaz bu isler.

    Ama Mars’a yollanan robot 300 milyon dolara geldi, ufak bir bogaz köprüsü. Basina satilan görüntülerin telif hakki vb
    kâr etmislerdir mutlaka, Amerikali bunlar, unutmayin.

    Oysa benim dedigim yoldan gidilse en az 20-30 yil hiç bir getirisi olmaz. Bir de 150-200 milyar dolar harcamak gerekir.
    Yani Irak savasinin yari bütçesi. Oysa savas çikartarak petrol fiatlarini yükseltmek ve Irak petrolunu gasp etmek
    gibi kârli isler dururken kim uzayda gezmek ister?

    NASA’ya CV’mi yollamama gerek var mi sizce yoksa onlar gelip bulur mu beni?

    Dostlukla

  58. Yazan:Teoman Zikir Tarih: Tem 8, 2008 | Reply

    Konuyu çok dağılmadan toplamak istiyorum.

    1- Bilimi mürşitlikten çıkartırsak alternatif mürşit enflasyonu ile karşılaşacağımızı gördük.

    2- Vicdan’ı önerdiniz.

    3- Akıl olmadan vicdanın yanılabileceğini gördük

    4- Vicdan’ı da bilimin konusu haline getirebilir miyiz sorusunu sordum

    5- Vicdanı, kötü yerine iyiyi tercih etmek olarak tarif edilebileceğini kabul ettik

    6- İyi ve kötünün madde başlığı altında bir anlamı olmadığını, ancak “canlı” kavramı ile anlam kazanacağını gördük

    7- Canın maddeden ölçülebilir en önemli farkını “Kendi iç entropisini (düzensizliğini) azaltabilmesi” olarak tarif etmeyi önerdim.

    Bu soruya tutarlı alternatif bir öneri getirmediniz.

    Alternatif öneriniz yoksa ve bu önermeyi hep birlikte kabul ediyorsak devam etmek istiyorum.

  59. Yazan:Zeynep Akçorali Tarih: Tem 8, 2008 | Reply

    Teoman bey, ilgiyle sizi takip ediyorum. Entropi konusunu sosyolojide de görmüştük. Tüm canlıların en temel ortak özelliği olduğuna dikkat etmemiştim.

  60. Yazan:MY Tarih: Tem 9, 2008 | Reply

    1- Bilimi mürşitlikten çıkartırsak alternatif mürşit enflasyonu ile karşılaşacağımızı gördük.

    Bilim ne zaman mürsitlik mertebesine geldi ki biz onu indirmis veya (çikarmis) olalim? Mürsitlige layik tek sey vicdandir kannatimce. O da bireyseldir. Kollektif olamaz.

    2- Vicdan’ı önerdiniz.

    Evet.

    3- Akıl olmadan vicdanın yanılabileceğini gördük

    Tam sayilmaz; hangi akil? Kantçi anlamda fenomenler ile ilgilene mi yoksa Numenler ile ilgilenen mi?

    iki farkli kavrama ayni adi verirseniz fazla yol alamayiz.

    4- Vicdan’ı da bilimin konusu haline getirebilir miyiz sorusunu sordum

    iyi ve kötüyü ölçmek istediniz, ben bunu yapmayi bilmiyorum,
    varsa teklifiniz söyleyin.

    Bu tip sorular kusura bakmayin spekülatiftir , zihin jimnastiginden baska bir sey getirmez. Bize de getirmedi.

    5- Vicdanı, kötü yerine iyiyi tercih etmek olarak tarif edilebileceğini kabul ettik

    Kabaca evet, biraz kestirme tabi ama sizin aceleniz var galiba 🙂

    6- İyi ve kötünün madde başlığı altında bir anlamı olmadığını, ancak “canlı” kavramı ile anlam kazanacağını gördük

    Yok böyle bir sey. Nereden çikardiniz? iyi ve kötü irade ile baglantilidir.

    7- Canın maddeden ölçülebilir en önemli farkını “Kendi iç entropisini (düzensizliğini) azaltabilmesi” olarak tarif etmeyi önerdim.

    Siz bunu önermediniz, NASA’li arkadaslardan esinlendiniz. iç entropi degil çevresindeki entropiden bahsetmistiniz yanlis hatirlamiyorsam. MArs’ta yeri degistirilen ve bir kare olusturan taslardan. Bunun neresi “iç”?

    Bu soruya tutarlı alternatif bir öneri getirmediniz.

    Sorulara alternatif getirilmez, cevap verilir.

    Ben size “NASA’yi gözünüzde büyütüyorsunuz” dedim. Ayrica hiç bir seye alternatif üretmek gibi bir mecburiyetim yok. Tartisiyoruz sadece.

    Alternatif öneriniz yoksa ve bu önermeyi hep birlikte kabul ediyorsak devam etmek istiyorum.

    Ben hiç bir seyi kabul etmis degilim. Siz Canli=NASA’nin Entropik canli tanimi=Vicdan diye bir önkabul ile bir seyler düsünmek istiyorsunuz.

    Sintax ile semantik birbirine karismis, tam bir spagetti olmus zihninizde. Düsüncelerin özü ile onlari temsil etmek için kullandiginiz notasyonlari ayni mertebede görüyorsunuz ve ayni mantiksal operatörlere tabi tutuyorsunuz.

    Köpek kelimesi havlar mi hiç? Havlayan köpegin kendisidir, DOG veya KELB veya CHIEN veya her ne isim verirseniz verin.

    Vicdan-Akil-Bilim-Canli-Entropi kavramlarini içerecek saglam bir teori olusturmaya girismeden önce Emanuel Kant’in yazdigi “Saf Aklın Eleştirisi” adli kitabi okumalisiniz. Insan akli yanilmaz bir aygit degildir. Deney ve gözleme dayali pozitif bilim de algi denen prizmalardan geçen isigi görür. Hume’un septik metinleri de bu konuda size yardimci olabilir.

    Tartismamizin bu asamadan sonra bir kazanç saglayacagindan emin degilim. Zira gerçegi aramak yerine kendi önkabullerinize
    destek ariyorsunuz. “Yerçekimini ispat edeyim” diyerek degil “maddeleri yere çeken nedir?” diye düsünürek gerçek bulunur. Yoksa onun adi amigoluk olur 🙂

    Dostlukla

  61. Yazan:cancer lung breast cells Tarih: Tem 14, 2008 | Reply

    Aydinlattiginiz icin tesekkur ederim

  62. Yazan:Zeynep Akcorali Tarih: Tem 24, 2008 | Reply

    Teoman Bey, yazdiklarinizi yarim biraktiniz. Kurmaya calistiginiz mantik silsilesi bana hayli ilginc geldi. Baska bir yerde yaziyor musunuz? Beni aydinlatirsaniz sevinirim.

  63. Yazan:furkan Tarih: Eyl 16, 2008 | Reply

    şu yazıyla perde gerisinden,tahkir ettiğiniz
    ilim olmasaydı eğer,fikrinizi milyonlarla
    paylaşabileceğiniz şu ortam olurmuydu acaba.

    evrim konusuna gelince,tarihte bazı islam alimlerinin bu hadiseden bahsettiklerini duymuştum.hatta ibrahim hakkı hz.lerinin,insanın tekamül sürecini açıklarken
    bitkiden,hayvana,hayvandan da insana doğru bir
    kalıp değişikliğinden söz ediyormuş.

    hatta çok ilginçtir;marifetname adlı kitabında
    bizatihi “maymun”kelimesini telaffuz ettiğini de duymuştum.

    ne kadar ilginç değil mi ?

  64. Yazan:Volkan AKOLUK Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    Evrimciler diyerek genellediğiniz bilim adamları size neler çağrıştırıyor anlamak mümkün değil ama Charles Darwin’in kitaplarında oldukça detaylı olarak incelediği ve bulduladığı Evrim teorisine göre “canlı türleri ayrı ayrı ve bugün oldukları gibi yaratılmamıştır, tersine hepsi de ortak bir kökenden ve uzun bir evrim süreciyle türemişlerdir. Bütün canlı biçimler çevremizde etkilerini sürdüre duran evrim yasaların ürünleridirler. ““Evrim vardır çünkü ben diyorum” diyerek dalga geçerek özetlediğiniz teori için yalnızca Charles Darwin ‘in yaptığı yayınların listesini biraz araştırırsanız internette bulabilirsiniz. Okursanız belki anlamanız da olasıdır.
    En azından bunun “Allah vardır çünkü ben diyorum” dan, dahası bütün dünyayı Müslüman yapmak için ordular kurup savaşmaktan daha masum ve insani bir çaba olduğunu teslim edersiniz belki.
    Bir insanın vicdanlı ve ahlaklı olması için tek şart sandığınız gibi Allah’ın varlığı, ödülleri veyahut cezaları değildir. Eğer İslamiyet ve benzeri dinler insanı, bir parçası olduğu dünyaya yabancılaştırıp kafasına saçma sapan cennet-cehennem teranelerinini sokmasaydı bugün dünya hiç şüphesiz daha yaşanılır bir yer olurdu.
    Dinin insan hayatının her anına hükmetmesini isteyenlerin şimdiye kadar ortaya koyduğu tüm teorilere açıkça karşı olan Evrim teorisini Cennete gitme hesapları yapan herhangi bir ademoğlunun kabul etmesi elbette beklenemez.
    “Allah zihin açıklığı versin”

  65. Yazan:Kerim Caymaz Tarih: Kas 8, 2008 | Reply

    Mutlak hakikat diye bir şey yoktur!,bildiğim,bilim yanlışlanabilir doğrulardır.Yine bilimsel yöntemlerle mevcut ‘doğru’ bilgiyi yanlışlarsanız,ispatınız eskisinin yerne geçer.Mekanik fiziği quantum mekaniği ile yanlışlayabilirsiniz.Bahsettiğim olumlu bilim Roosevelt’in seçtiği bilim aynı zamanda milyonlarca kişinin hayatınıda kurtarmıyor mu?Bilimin ve aklın erdemli güç ile donandığı zaman yararlığını söyleyebiliriz,dogmatik bilimcilik ideolojisinden (yani parayla tutulmuş akıllı tasarımcılardan)söz etmiyorum.
    Ayrıca ‘bilim yapanlar’ tanrının varlığı yada yokluğu ile ilgilenselerdi halen avcı-toplayıcı kabilelerdik belkide.Yada Tanrı dünyayı 7 günde yarattı stop…

  66. Yazan:TURK Tarih: Kas 25, 2008 | Reply

    evreni yaratan tek bir dusunce o da ilahi kudrettir.ruhun yasi zamani yoktur.ebedi olarak yasanir.evrim teorisi mantikli gozukmekte ama dogru degildir.

  67. Yazan:MEHMET BAHURŞAH Tarih: Oca 4, 2009 | Reply

    pakvizyon.com

    Kriminal vakalar olarak adlandırılıp gündemin ve gündelik hislerin çerçevelerini belirleyen ve özellikle nabzı son günlerde iyiden iyiye artan olaylara yapılan entelektüel yorumlardan ve yaklaşımlardan çıkaracağımız son nokta zannımca “demokrasi”nin gözüktüğü ufuk olacaktır. “Demokrasi”yi abartıp ilahi vahiylerle temellenmiş bir sistem olduğunu savunacak değilim. Ancak şunu itiraf etmek gerek; alternatifleri göz önüne alındığında demokrasi insan aklının ürettiği, insani vasıfların en ön planda olduğu sistem ve aynı zamanda düşünce yapısıdır. Demokrasi toplumların “çoğulculuk” ve “insan hakları” unsurları üzerine kurulup meşrulaşan bir sistem olmakla birlikte bireylerin kafalarında “insan”a olan saygıyı temel alan bir vizyonun adıdır.

    Günümüz insanlığının belki de en çok kanayan yarası, “insan”ı anlayamamak, dar kalıplarla tanımaktır. “İnsan hayatı o kadar karmaşık, öylesine renkli ve o derece çeşitlidir ki, tek boyutlu bir yaklaşımla hiçbir şekilde kavranamaz ve açıklanamaz. Çok boyutlu düşünmek gerekir. Hayat (insan) her hangi bir ideolojinin kalıplarına sığdırılmayacak kadar geniş, çeşitli ve öngörülmezdir.”(*) Tarih boyunca yaşanan bütün cinayetler, katliamlar, sömürüler “insan” hayatı üzerindeki dar bakış ve cehaletin ürünüdür.

    Kanayan yaralarımıza ve ulaşamayan ellere baktığımızda iki elin parmağınca insanın “demokrasi” adı altında yazıp çizmesi, düşünüp değerlendirmesi aslında “insan”a olan bakışımızı yenilememiz gerektiği üzerine bir ünlem niteliğini alıyor. Çıkar ilişkilerinin insani vasıfları ezdiği otoriter ve totaliter mekanizma ve düşünce yapılarının egemenliğini hiçe sayıp “demokrasi”nin “hürriyet”, “adalet” ve “barış” kavramlarını “derin”den ele alan “düşünce”nin zaferi için düşmanın icat edilmemiş olması zannımca demokrasinin tam anlamıyla temellendirildiğinin bir simgesi olacaktır.
    mehmeet bahurşah

  68. Yazan:nilgün Tarih: Oca 6, 2009 | Reply

    Papa evrimi kabul etti (kısmi de olsa);İngiliz kilisesi de Eylül ayı içinde Darwin’den özür diledi. Bu adam en azından ciddi biçimde okunup anlaşılmayı hak etmiyor mu? Yukarıdaki tartışmacıların kaç tanesi Origin Of Species’i okudu? Darwin ‘tür’ü nasıl açıklıyor, biliyorlar mı? Hangi şüphelerden yola çıkarak bu sonuçlara ulaştı, biliyorlar mı? Deneyleri için ne zahmetlere katlandı, botanist ve zoologların tabloları içinde nasıl boğuştu, biliyorlar mı? Nerelerden kuş ve böcekler getirtip kaç adet deney yaptı, biliyorlar mı? Yukarıda vicdan’dan söz ediliyor; insaf yahu! Adamı şarlatan yapıp çıkmışsınız. Yukarıdaki Galileo karikatürü de, adamın insanlığa olan katkısının yanında, hangi vicdana sığınılarak böyle çarpık bir biçimde aksettirilebilir? Ben şahsım adına Galileo ve Darwin’in zerresi olabilseydim, insanlık için büyük bir nimet olduğumu düşünürdüm.

  69. Yazan:Babel Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Öncelikle, iki şeyi karşı karşıya koyduğunuz için soruyorum; sizin yazınıza gösterilmesini dolaylı olarak beklediğiniz saygıyı, “Müslümanların İç hastalıkları” başlıklı bir yazıya da gösterir miydiniz?

    Makalenizde, uzun uzun, bilimin kimi kişilerin elinde adeta bir dogma haline geldiğini söylemişsiniz. Kısmen de haklısınız. Fakat bunun karşısına koyduğunuz şeyin topyekün bir dogma olması tuhaf değil mi?

    En azından, bilimde bir şeyin yanlış olduğunu gösterme ihtimali vardır. Doğrusunu bulma ihtimaliniz vardır. Yanlışları ortadan kaldırma ihtimaliniz vardır. Bilim tarihi bunlarla doludur.

    Peki dinde de durum böyle midir ki seçenek olarak bunu sunuyorsunuz? Şimdiye kadar dinler, binlerce yıl boyunca hangi yolu katedip, hangi yanlışlarını kabullenip düzelttiler temel yargıları bakımından.

    Diğer yandan, bırakın artık evrim kuramına karşı çıkmayı. Tamam anladık, sevmiyorsunuz, hoşlanmıyorsunuz, fakat yapacak birşey yok. teori açık ve destekleyen bir yığın kanıt ortada. Bilim insanlarının görüşleri ortada.

    Evet, evrim teorisinden şüphe eden bilimciler var. Hatta her bilimci, evrim kuramından şüphe etmelidir. Tıpkı diğer tüm kuramlardan da şüphe etmesi gerektiği gibi. Bunda şaşılacak birşey yok. Bilim açısından yok. Bilimde bu iş böyle yürür zaten, doğrulanmış da olsa, her yargıdan şüphe duymalısınız ki, daha ileri gitmek mümkün olsun. Fakat duyulan bu şüphe, kuramı yanış kılmaz.

    Yani nasıl siz kabul etmiyorsunuz diye Newton teorisi yanlış olup, bu teoriye göre çalışan aletler bir anda durmuyorsa, siz istemiyorsunuz diye milyon yıllık doğa tarihi değişecek değil.

    Bir de “Bir kemanı kıymık kadar küçük parçalara ayırarak Mozart bulunabilir mi?” gibi demagojilere gerek yok. Bunun evrim teorisi ile en ufak bir ilgisi de yok. Ayrıca, bir hücre, tek bir hücre “kıymık kadar küçük” (ufkunuza da hayranım) parçalara ayrılınca insanın birçok detayı bulunabiliyorsa (yüz şekline kadar), neden olmasın? teorik fizik açısından mümkün. yöntemini bilmiyoruz, o ayrı.

    bilim tüm karanlıkları aydınlatıyor; şarlatan bilimadamlarına rağmen!

  70. Yazan:Mert Nuhoğlu Tarih: Nis 28, 2009 | Reply

    Makale çok şeyden bahsediyor, fakat anlam uyumluluğu açısından biraz dağınık göründü bana. Makaleyi okuduğumda şöyle bir izlenim edindim: Bilim adamlarının oluşturduğu tekdüze, homojen bir kültür var. Bu kültür dünyaya hükmetmek için bilimin toplumdaki itibarını kullanıyor.

    Gerçi Mehmet Bey, makalenin bazı yerlerinde, bilim adamlarının çok hayırlı işler yaptığını da zikretmiş; fakat bu iki çelişen fikrin birbiriyle nasıl bir arada yer aldığını yeterince açıklamamış. Sanıyorum yazar şunu demek istiyor: Bilim bir araçtır. Ahlaki olarak doğrunun ne olduğunu göstermek açısından, bilim yol gösterici olamaz. Bu düşünceye ben de katılıyorum.

    Bilim adamlarına getirilen çok sayıdaki eleştiriye bir savunma yapmak isterim: Bilim adamlarının hatalarını, yine başka bilim adamları keşfediyor.
    Demek ki, bilim adamlarının ruhbanlık yapmak gibi kurumsal bir tavrı yok.
    Zaten bilim doğdu doğalı, bu şekilde çalışıyor. Sözde bilimi gerçek bilimden ayıklamak için, sağlam, mantıksal yöntemler geliştirilmiş. Bir kişi, sapmalı, önyargılı, uydurma verilere dayanan bir araştırmayı hakemli bilim dergilerinde yayınlatmayı başarabilir. Fakat eğer yayınlanan çalışma gerçekten önemli bir eserse, başka bazı bilim adamları, bu belirtilen araştırmayı yeniden üretmeye çalışacak ve yanlışları büyük ihtimalle tespit edeceklerdir. Zaten sizin de belirttiğiniz yalanlanmış bazı araştırmaların uydurma olduğunu gösterenler de yine başka bilim adamları olmuş.

  71. Yazan:Ali Yürekli Tarih: Haz 1, 2009 | Reply

    İlim ve ahlak(islam) bunlar bir elmanın iki yarısı gibidirler. İlimsiz ahlak kendine yeterde ahlaksız ilim kendine yetemez. Kontrolsüz bir dev neyse ahlaksız ilimde odur. Kontrolsüz deve kızdığında gücü ölçüsünde ortalığı kırıp geçirecek etrafındakilere zulüm edecektir burda eğer ahlakınız varsa devreye girecek ve öfkenizi kontrol etmenizi sağlıyacaktır. Lakin insanlar ahlaktan yoksun yetişiyorlar bu illaki islam olması da gerekmiyor evrensel değerlerde islamın yapacağı kontrolü büyük ölçüde sağlıyacaktır. Sorun başıboş bir ilim vahşi bir hayvana benzer ne zaman nerde kime saldıracağını bilemezsiniz. İlim ve bilim insana hizmet ettiği işlerini kolaylaştırdığı ölçüde değerlidir. Tanrılığa oynadığında, dünyanın nimetlerine, heves arzu ve şehvetine hizmet etmeye başladığında büyük bir felakettir. Bilim insanlığın kölesidir insanlığın efendisine getirmeye çalışan aslında bilimi değil o bilimi beyninde elinde bulunduran kendisinin efendi olmasını istiyordur. Bu da firavunluktan farksızdır. Güç sende ise tanrı sensin. Rezilliğin, acizliğin doruk noktası. Bu evrim kepazeliğine gelince kardeşim maymundan daha üstün bir şey bulamadınız mı ata olarak. Ne bileyim uzaylı muzaylı filan olsaydı bari. Saçmalığın bu kadarı yani. Buna ben ancak güler geyik çeviririm.:):) Sende atalarının zekasını görüyorum.:):) Atana yakışıyorsun. Atana layık bir evlat olduğunu kanıtladın aferim sana.:)

  72. Yazan:Onur Cobanoglu Tarih: Haz 1, 2009 | Reply

    Bu evrim kepazeliğine gelince kardeşim maymundan daha üstün bir şey bulamadınız mı ata olarak.

    Belki burada da yazilmistir. Baska yerlerde yuzbinlerce kez yazildi. Evrim kurami insanin atasi maymundur DEMEMEKTEDIR. Su anki evrim agacina gore insan ile maymun ayni primat atalardan evrimlesmistir. Yani insan ile mayun kuzendir.

  73. Yazan:Ali Yürekli Tarih: Haz 2, 2009 | Reply

    Belki burada da yazilmistir. Baska yerlerde yuzbinlerce kez yazildi. Evrim kurami insanin atasi maymundur DEMEMEKTEDIR. Su anki evrim agacina gore insan ile maymun ayni primat atalardan evrimlesmistir. Yani insan ile mayun kuzendir.

    İyide o zaman neden maymundan insana doğru giden resimler yapılıyor. Bence sen yanılıyorsun. Bizim atalarımız maymun. Ha atalarımızın(maymunların) atası var mı onu bilmiyorum.:) ???? hımm maymunların atası kim olabilir.??? Seçenekleri görebilir miyim?

  74. Yazan:durhat Tarih: Haz 3, 2009 | Reply

    Kibir,hırs,bencillik…İnsanoğlunun bunlara yenik düştüğü yerde ‘hastalık’lar kaçınılmazdar.
    İnsan,aynı zamanda,güttüğü her yolun kendisine meşru göründüğü bir içgüdüye sahiptir.Kendisini her nasıl gerçekleştiriyorsa,bunun doğru olduğuna inanmak ister.Zira bireyi,yaptığı eylem ve davranışlara iştiyakla iten tam da bu motivasyon biçimidir.
    Dolayısıyla kendi tatminleri uğruna binlerce kılıf uydurur.Toplumda kabul görmesi adına bir zemin oluşturur,altyapısını kurar.
    Böylelikle birinin diğerinden cesaret aldığı ön kabüller oluşmaya başlar.Dinler,inançlar,ideolojiler,türlü sistem ve değerler…hepsi bu ihtiyaçtan doğar ve gene bu ihtiyaca hizmet eder.
    Yapılan her davranış veya eyleme meşruiyet kazandırılması için kutsallara ihtiyaç vardır çünkü.Burada ahlak devreye girer.İmdada yetişir adeta.
    Böylece herkes kendine bir “doğru” arar.Kendi inandığı doğru en makbu olanıdır.Bilim insanı bilimi tek doğru diye dayatır.Dindar olanı ise dini.Siyasetçilere sorarsanız zaten her şeyi halk için yaparlar.Anne babalar her ne yapıyorlarsa çocukları için…Yani hiç kimsenin hayattan bir beklentisi yokmuş gibi,sanki herkes bir başkası için yaşar.
    Hayat böyle tuhaf bir oyundan ibaret.Hepimiz bu oyunun birer parçalarıyız.Az ya da çok,kıyısından köşesinden bir şey alırız.
    Belki yapacağımız(ya da yapabileceğimiz)bir tek şey var:Ölçü.
    Ölçüyü iyi tutturduğumuzda kısmen ‘hastalık’a karşı direnç göstermiş oluruz.Ancak bu yine de tamamen arıdığımız anlamına gelmez.Bu bir dengedir çünkü.Yaşamın sürekliliğinin olmazsa olmazıdır.
    İşte işin bütün sırrı bu dengede saklıdır.Yani “doğru”ların çatışması vardır.Olay budur.

  75. Yazan:Onur Cobanoglu Tarih: Haz 3, 2009 | Reply

    İyide o zaman neden maymundan insana doğru giden resimler yapılıyor. Bence sen yanılıyorsun.

    Karikaturden ogrenilen evrim kuramiyla ahkam kesmeyelim. Okuyalim, kendimizi gelistirelim:

    http://staffwww.fullcoll.edu/tmorris/myths_of_evolution/myths_of_evolution.htm
    http://en.wikipedia.org/wiki/Human
    http://www.pbs.org/wgbh/evolution/library/faq/cat02.html
    http://www.evrimteorisi.org/?page_id=293

  76. Yazan:sinan Tarih: Haz 17, 2009 | Reply

    Bu teistleri anlamak icin onlarin beyin organi mi olmak lazim…Simdi evrimciler ortak atadan geldik derlerse bu neden cok rahatsiz ediyor bu teistleri…Cevabi biliyorum…Cunku evrim canli olusumunun milyarlarca yil onceye dayandigini soyluyor, Teistler ise yok efendim kitaplar ne derse o..Ben evrim konusunda ayrintili bilgiye sahip olsam kesinlikle evrimi teistlerle tartismam..Tartisilacak bir sey varsa teistlerin inanc sistemleridir…Asil tartisma bu nokta etrafindan yapilmali…Aslinda Teistler evrim uzreinden tartismayi yogunlastirarak kendi inanc sistemlerinin yanliksliklarini, bir sekilde tartisma ortamindan uzak tutuyorlar…Evrimcilerde cevap vermekle mesgul olduklarindan, Teistlerin dusunce sistemlerini elestiremiyorlar, tartisamiyorlar…Yani taktik hatasi var..Yeni taktik savunma degil ,hucum olmali

  77. Yazan:çağlar Tarih: Haz 19, 2009 | Reply

    biraz okudum kusura bakmayın okumaya değer görmedim. bilimi akıldan analitik çözümlemeden ayrı, varsayımsal kendi şahsi sanrı, dayatma hatta saplantılarınla değiştiremezsin. herne kadar sen o beyaz önlükleri cübbe olarak görsen de onlar önlüktür. güneş balçıkla sıvanmaz, yani tefsir olarak, marsa duayla insan gönderemezsin hiper uzayı aşmak için yine dua yine yetmez. hz muahmmedin hiper uzayı , varlık alemini hiçlik kapısını geçmesi bilimsel bir kanıt olmaz ve yine bilimsel bir öğreti olamaz. o hz muhammed’e dair bir gerçekliktir. acaba fethullah gülen hz.muhammed gibi beden ötesi seyahat yapabilmiş midir. denizi ortadan ayıran bir insan, ölüyü dokunarak dirilten bir insan var mıdır? dünyaya belli nbazı özelliklere vakıf olarak gelen “seçilmiş” insanlar dışında. ibni sina da inanan biriydi kuşkusuz ama onu yürüdüğü ilim yolunda insanlık alemi aydınlandı unutmayın. moğollar istila etmeden önce bağdat kütüphanelerinde aklın ruhun ve bendenin evrimi ile ilgili yüzlerce kitap vardı. modern bilimin temelleri. o sanrılarınızda yaşattığınız insanlar tarafından atıldı…

    bilincin evrimini görmeyenler (son yüzyılın son 10 yılında insanlığın kattetiği yolu göremeyenler evrimi göremezler ) onlar perdelidir yani sen bir köre önündeki okyanusu deryayı oturduğun yerden istediğin kadar anlat o engin maviliği idrak edemez anlayamaz sizin deprobleminiz bu malesef .yorumları da okuyorum da bozanın şahidi çıracı olmuş yakışmışsınız birbirlerinize…

    saygı sevgi vesselam

  78. Yazan:Felsefe Tarih: Tem 24, 2009 | Reply

    Evrim teorisi Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ndeki bilim adamlarının hemen hepsi tarafından kabul edilen, üniversitelerin biyoloji bölümlerinde okutulan bilimsel bir gerçektir ve sizin bu teori bilim değil de metafizik alanda tartışılsın tarzı sayıklamalarınız aklı selim sahibi kimse tarafından ciddiye alınmaz. Evrim Teorisini bilimsel bir gerçek olmadığını şu an Harun Yahya, gibi hiç bir formasyonu olmayan adamlar ve bilim düşmanlıklarıyla ünlü Amerikan evanjelistleri iddia ediyor ki onların kitapları da piramitleri uzaylılar yaptı tarzı kitaplarla aynı saygıyı ve itibarı görüyor. Evrim teorisi Darwin döneminden beri yüzlerce testten ve sınamadan başarıyla geçti ve yanlışlanamadı. Aksine yeni bulunan fosiller ve bakteiler üzerinde yapılan incelemeler bu teoriyi daha da sağlamlaştırmakta. Alternatif olarak sunulan akıllı tasarım olayına hiç girmiyorum çünkü tartışılacak bir argüman bile değil, bilimsel bir teorinin standartlarını karşılamaktan çok uzak.

    Metafizik denilen kavrama ise Aydınlanma Çağı’nda Hume ve Kant gibi ünlü filozoflar tarafından darbe üstüne darbe indirildi ve İslam dünyası bu adamlara hala cevap verebilmiş değil. Saf Aklın kritiği bile tek başına metafiziği çürütmeye yeter. Günümüzde zaten metfizik yargıları savunan filozof kalmadı ve bilimsel felsefi görüş methodsal naturalizm olarak kabul ediliyor. Materyalizm bile çok fazla savunulan bir görüş değil artık.

    Bilim adamlarının ve bilimin din gibi değerlendirilmesi iddianız ise çok uçuk bir argüman. Bilimin esası zaten hiç bir şeyi kesin olarak iddia etmemesidir (skeptisizm) yani evrim teorisini doğru kabul eden herhangi biri bu teori deney gözlem ve genelleme yolarıyla çürütülürse fikirlerini değiştirir. Kesin doğru diye hiç bir zaman yoktur. Dinin argümanları ise baştan sona, inananları tarafından, deney-gözlem gibi bilimsel methoda dayandırılmadan kabul edilmesi zorunlu olan yani hiçbir elekten geçirilmeden kabul edilen ve asla aksi iddia edilemeyen ve değişmeyen, Kant’ın sentetik apriori olarak tabir ettiği yargılardır. Bir diğer deyişle dogmalar. Dogmatik kişiler tartışmasız kabul ettikleri dogmalarını herkesin kabul etmesini isterler ve kabul etmeyenlere de düşman olurlar. Onlara göre tek doğru kendi dogmalarıdır, bunlara inanmayanlar ise kafirdir. İlahilik atfedilen her yargının götüreceği kaçınılmaz sonuç budur. Yani aksi fikirlere tahammülsüzlük ve düşmanlık. Bu bakımdan din/metafizik/idealizm tarihte olduğu gibi bilim düşmanlığının en büyük kaynağıdır. Hülasa din ve bilimi bir tutmak ve ikisinin aynı oranda dogmalaştırdığını savunmak abesle iştigaldir.

  79. Yazan:MY Tarih: Tem 24, 2009 | Reply

    “Metafizik denilen kavrama ise Aydınlanma Çağı’nda Hume ve Kant gibi ünlü filozoflar tarafından darbe üstüne darbe indirildi ve İslam dünyası bu adamlara hala cevap verebilmiş değil.” (FELSEFE)

    1) Metafizik Islam’in tapulu mali degil, buna hücum edenlere Islam cevap verecek diye bir kosul yok.

    2) Hume sebep-sonuç iliskileri üzerine yazdiklariyla daha çok yobaz bilimcilige bir darbe indirmistir.

    3) Kant “metafizik” kelimesini bir kaç degisik anlamda kullanir. Saf aklin elestirisi aklin (bilimsel zekânin) sinirlarini çizer. Bilimselligin bir siniri oldugunu çok güzel anlatir. Hava sayesinde uçan ama boslukta daha hizli uçabilecegini sanan güvercin örnegini hatirlayin.

  80. Yazan:eg Tarih: Tem 24, 2009 | Reply

    kusura bakmayın felsefe kardeşim ama siz daha batılı filozoflar tarafından “hücum edilen metafiziğin” ne anlama geldiğini bile bilmiyorsunuz(kant ‘aklı imana yer açmak için sınırlıyorum’ demişti galiba…kant’a ya da hume’ye bayıldığımdan değil ama daha söylediğinizin ne anlama geldiğini bile bilmiyorsunuz. bir ara kürşat bumin de metafizikle ilgili birşey bilmeden sallayanlara sıfırdan metafizik dersleri vermişti. o derslere katılın derim. ). bunu bilmediğinizi islam’ın hücum edilen batı metafiziğini savunması gerekliliğini ortaya koyarak göstermişsiniz zaten… önce nickinize uygun bir metafizik dersi alın. sonra o metafiziğe hücum etmenin sizin iddia ettiğinizin tam tersi anlama geldiğini görün derim nacizane…ben size “metafizik for dummies” dersi vermeye üşeniyorum şimdi zaten zamanım da yok. ama aşağıda kürşat bumin’in sizin gibilerle iyi eğlendiği bir yazısı var. ben de sizinle eğlenmek isterdim ama cidden vaktim yok. kürşat hoca’ya teslimsiniz..
    ***************
    Eksik tamamlandı: Metafizik taraftarlığı!kürşat bumin

    “Metafizik doğa ötesi anlamına gelen bir sözcük. Aynı zamanda bir felsefi düşünceyi ifade ediyor. Bazı şeylerin doğaüstü güçlerce, fizik ötesi kaynaklarca yönetildiğini ortaya koyuyor” diye başlamış söze Mahfi Eğilmez. (“Metafizik özentisi”, Radikal, 11.05.2008)

    Devam ediyor:

    “İnsanoğlu doğada olan her şeyi, her şeyden önce kendisinin ortaya çıkışını açıklamakta yetersiz kaldığı için metafiziğe başvuruyor. O aşamada iki seçim var: İlki bilimle açıklayamadığı şeyi orada öylece açıklanmamış olarak bırakmak, ikincisi açıklayamadığı şeyleri doğaüstü güçlere atfetmek: Yani Tanrıya bırakmak. Bu ikisi arasında bir yol daha var: Bilimin açıklayamadığı şeylere inançla katkıda bulunmak. Bu karma yolun ikinciden hemen hemen hiçbir farkı yok. Çünkü inanç işin içine girdiğinde bilim biter. Bilimle inanç, kim ne derse desin, birbirinin alternatifidir. Bir şey ya bilimle açıklanabildiği kadar açıklanır, ya da inançla açıklanır. İnanç sistemi metafiziğin temelinde durur. Bilim sistemi ise fiziğin. İkisini ayıran meta sözcüğü de zaten ‘ötesi’ anlamına gelir.”

    Eğilmez’in kararlı bir “metafizik düşmanı” olduğu belli oluyor. Auguste Comte’un “teolojik- metafizik -pozitif” sıralamasının fena halde etkisi altında herhalde diyeceğiz ama durum böyle de değil, çünkü yazarımız, pozitivizmin teorisyeninin aksine, “metafizik” halden sonra tekrar “teolojik” hale geçiverdi. Viyana Okulu’nun “metafizik” eleştirisinin etkisi altında mı acaba?

    Peki şimdi durduk yerde nereden çıktı bu “metafizik düşmanlığı”?

    Eğilmez:

    “Bunu bu kadar uzun anlatmamın nedeni Türkiye’de son zamanlarda metafiziğin, bilimin yerini almaya doğru hızla ilerlemekte olmasıdır. Türk toplumu uzun bir aradan sonra bilim yolundan çıkarak yeniden metafizik alanına geri dönmüştür. Bunun birçok nedeni var. Eğitim sisteminden, siyasete, dinin siyasete alet edilmesinden reyting kaygılarına kadar pek çok neden sıralamak mümkün. Televizyon kanallarının çoğunda metafizik kurgulara dayalı öyküler getiriliyor ekranlara. Her biri sonunda bir başka Tanrı mucizesine dayanıyor.”

    Görüyorsunuz, yine aynı ısrar; “reyting kaygısı” filan gibi nedenlerin yanında “dinin siyasete alet edilmesi” daha bir öne çıkıyor gibi. Televizyon kanallarını işgal eden “metafizik kurgular”dan kasıt da -herhalde- “Fenomen” gibi programlarda karşımıza gelen bakışla kaşık eğme gösterileri olsa gerek. Bu kurguların genelde “parapsikoloji” olarak adlandırılan ve “metafizik” ile uzaktan yakından ilgisi olmayan kurgular olduğunu hatırlatmaya gerek yok sanırım.

    Tekrar Eğilmez:

    “Bu kanallar bilimsel gerçeklere, araştırmalara yeterince zaman ayırsalar aldırmamak mümkün. Ama yalnızca bu tür programlar yayımlanınca bir kasıt olduğu kanısı doğuyor. Ne kastı?

    Toplumu bilimden uzaklaştırmak kastı.

    Metafizik demek hurafelere inanç demektir.

    Türk toplumu tıpkı öteki Müslüman toplumlar gibi yüzyıllar boyunca hurafelerin peşinden koşmuş ve o nedenle de geri kalmış bir toplumdur. Atatürk tekkeleri, zaviyeleri, tarikatları laf olsun diye kapatmadı…” (Yeterinden fazla uzattığım için daha fazla uzatmıyorum; anafikir belli olmuştur artık.)

    Oldu olacak final cümlesini de aktaralım:

    “Tuhaf bir şey ama düne kadar Türkiye için aykırılık metafizik idi. Artık fizik aykırılık oldu.”

    :

    Eğilmez’in (bu) yazısını -gerçekten- eğlenerek okudum. Oysa Eğilmez’in diğer yazılarının (“Hitit” yazıları da dahil) benzer bir etkisi olmamıştı bugüne kadar. Ne gerek var; bir bankacıya ekonomi ve Hititler ile ilgilenmek yetmiyor mu?

    Nereden başlamalı bilmiyorum ki…

    Bir kere her şeyden önce, “metafizik”in bir “hurafe” diye sunulması.

    Oysa tam tersine, “metafizik”in en başta gelen kusuru her şeyi “rasyonel” olarak açıklama iddiası taşımasıydı. Yani – Kant’ın sınıflamasını hatırlayarak söyleyecek olursak- “rasyonel teoloji”, “rasyonel kozmoloji” ve “rasyonel psikoloji” kavramları altında Tanrı’nın, Dünya’nın ve Ruh’un rasyonel olarak kavranabileceği iddiası.

    (Televizyon ekranında “Fenomen”i görüp de bunu Kant’ın “numen”i sanmak eğlendirici bir yaklaşım değil mi?)

    Ben yazarın yerinde olsam, “metafizik”i düşman bellemeden önce Aristoteles’in koca Metafizik’i niçin kaleme aldığını sorardım kendime. (Söz konusu eser, Ahmet Arslan’ın çevirisiyle yıllardır karıştırılmayı bekliyor.)

    Ya da önce elime bir “Felsefe Giriş” kitabı alıp, düşman bellenen bu felsefe dalının “siyasete alet edilmeden” (!) önce hangi konu ve kavramlarla ilgilendiğine bakardım.

    Tarardım elimdeki kitabı biraz; bakalım, Aristoteles’ten başlayarak şu “bilim düşmanları” kimlermiş, diye. “Felsefe ve bilimlerin temeli metafiziktir” diyen bir Descartes ile karşılaşmak (yani “düşünüyorum o halde varım”!) şaşırtıcı ve aynı zamanda ufuk açıcı olmaz mıydı?

    Metafiziğin, varlık, ilk neden, Tanrı, ruhun ölümsüzlüğü, hayatın anlamı, şeylerin ereği, mutluluğun rölatif olup olmaması, nedensellik, zaman-mekan, sonsuzluk, özgürlük, töz, aşkınlık (…) gibi onlarca (hasından) insani konu ve soruya kafa patlatmasının “Fenomen” ya da “başörtülü kızlar”la nasıl bir ilgisi olabilir?

    Demek ki “metafizik” demek, hiç değilse yakın yüzyıllara kadar insanoğlunun insan olmaktan dolayı kendisine ve etrafındakilere sorduğu hemen bütün sorulara “rasyonel” cevaplar yetiştirmeye çalışması demektir.

    “Türk toplumu uzun bir aradan sonra bilim yolundan çıkarak yeniden metafizik alanına geri dönmüştür” demek de ne demek? “Kırsaldan şehirlere göç” gibi bir şey mi bu?

    Yani aşk olsun; bugüne kadar “kritik”in hemen her türlüsü ile karşılaşmış olsak da, ülkedeki gerilimin “metafizik taraftarlığı-metafizik düşmanlığı” çerçevesinde açıklanmaya çalışılması herhalde metafiziğin bile aklından geçmezdi…

  81. Yazan:Felsefe Tarih: Tem 25, 2009 | Reply

    eg;
    siz sanırım yazımı yanlış anladınız, çünkü o yazıdan ne benim metafiziği bilmediğimi çıkarabilirsiniz ne de Mahfi Eğilmez gibi metafiziği hurafe veya her türlü ilerlemenin önünde engel olarak gördüğümü. Dolayısıyla o alıntının muhatabı ben değilim. Bu başlıkta evrim teorisi gibi deneyle tanıtlanmış bilimsel bir teoriye, akıllı tasarım gibi metafizik bir yargı alternatif olarak gösterilmiş, yani Kant ve Hume’un yıktığı klasik metafiziğe başvurulmuş. Benim, yazımda bu kavramlara tek tek açıklık getirmemem sizin böyle anlamanıza yol açmış olabilir diyecem ama başlık konusundan, benim yıkılan metafizik derken, klasik metafizikten bahsettiğimi anlamış olmanız gerekirdi. Yoksa ne benim ne de bilim dünyasının Kant’ın yıkılan klasik metafizik yerine kurduğu pratik akla dayalı metafizikle bir alıp veremediği olamaz. Bu tarz bir metafizik bilime de engel olamaz zaten. Kant, saf aklın teorisini klasik metafizği yıkmak amacıyla yazmıştır. Teorik akla dayalı bilimsel (fizik veya matematik gibi) bir metafiziğin mümkün olmadığını kanıtlamıştır. Zaten bilimsel bilginin ön koşulu olan deney ve tecrübe ruh, tanrı evren, yaratılış gibi konularda söz konusu olmayacağı için, metafizikle bilimsel bilgiye ulaşılamaz başka bir deyişle metafizik yargılar bilimsel teorilerin karşısına çıkartılamaz. Fakat Kant insanın varlık, sanat ve ahlak gibi konularda rasyonel düşünceler üretmesinin kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu düşündüğü için pratik akla dayalı yeni bir metafizik kurmuştur. Yani sizin yaşamı anlamlandırmak için rasyonel düşünceler üretmeniz veya metafizik yargılara inanmanız kimseyi ilgilendirmediği gibi bilimin de buna itiraz etme gibi bir durumu olamaz, ama metafizik yargılarınızı bilimsel teorilere alternatif olarak göstermeya kalkarsınız bilim size benim işime karışma demek zorunda. İslam dünyası Kant ve Hume ‘a cevap vermeliydi demekle metafiziği bilmemek arasında nasıl bağlantı kurdunuz anlayamadım. Bilimsel verilere metafizik yargıları alternatif olarak sunan her din veya her ideoloji metafiziği yıkanlara cevap vermelidir. Zaten İslam’ın bilim ve felesefe alanbında en gelişmiş olduğu dönemlerde İbni Sina, Farabi gibi düşünürler Platon, Aristoteles gibi filozoflarla sürekli etkileşim içinde olmuştur. Neyse size bu günlük bu kadar ders yeter 🙂

    MY:
    Kant’ın metafizik anlayışıyla sizinkiyle hiçbir ilgisi yok yukarıda açıkladım…

    Hume zaten tam bir rasyonalizm ve metafizik düşmanıdır. Hume’un nedensellik ilişkileriyle ilgili açıklamalarının günümüz bilim anlayışıyla hiç bir alakası yoktur. Hume bu eleştirileri o dönemin Newton fiziğine dayalı bilim anlayışının rasyonelliğini eleştirmek ve daha şüpheci bir bilim anlayışı getirmek için yapmıştır. Bir olayın bilinebilen iki koşuluna bakarak (zaman ve mekanda yakınlık, iki olgunun birbirini takip etmesi) kafamızdan zorunlu bir bağlantı salladığımızı savunur. Yani nedensellik ilişkilerine bakarak ortaya koyacağımız ve deneysel olmayan metafizik genellemeler dahil tüm genellemelerin sallama olduğunu belirtir. Hume tam da akıllı tasarımcıların anlayışını eleştiriyor bana göre. Örneğin; ”Göz indirgenemez karmaşıklıktadır, bu kadar komplike şeyler tesadüf eseri oluşamaz o halde bir güç tarafından tasarlanmıştır.” Gözlemlerden yola çıkarak ortaya konulan ve deneysel olmayan sallama bir tümevarım. Yani Hume’un nedensellik eleştirilerinin tasarımcuların elini güçlendirmesine imkan yok. Zaten bilimdeki ilerlemeler felsefe anlayışında da değişmelere neden oldu ve günümüz felsefe anlayışı Hume ve Kant gibi Newton fiziğini temellendiren filozofları da bu tarihselliği göz önüne alarak değerlendiriyor. Görelilik kuramı ve kuantum teorisi felsefe anlayışını çok değiştirdi. Günümüz bilim felsefesinde Karl Popper gibi adamlar Marx’ın felsefesini bile yanlışlanabilirlik ilkesine tabi tutuyor ve bilimsel olmadığına karar veriyor. Yine materyalizme çok yakın bir felsefe olan metodsal natüralizm genel kabul gören düşünce. Bu derece şüpheciliğin olduğu bir alanda yobazlığın olması mümkün değil zaten. Hülasa, ne Hume’dan, ne Kant’tan ne de modern bilim felsefesinden görüşlerinize dayanak bulmanıza imkan yok.

  82. Yazan:eg Tarih: Tem 25, 2009 | Reply

    felsefe,
    vallahi öyle ders aldım ki bu ders bana birkaç yıl yeter artık. hem kürşat bumin’in yazdıklarının muhatabı ben değilim deyip yine aynı şeyleri tekrarlamak da büyük bir felsefe başarısı, takdir ettim:)

  83. Yazan:eg Tarih: Tem 25, 2009 | Reply

    fazla evrim-devrim-çevrim muhabbetine girmeden felsefe arkadaşa bir öneri daha yapayım: felsefe ile ilişkinizin ancak yakın zamanda felsefe okumaya başlamış ve bu okduğundan dünyayı keşfetmiş birisi olduğunuz izlenimini edindim nacizane. öyle olmayabilir de ama benim izlenimim böyle. zira yazdıklarınız birbiriyle tutarzı birer çorba olmaklıktan başka bir anlam ifade etmiyor. kant herhalde “benim yazdıklarım bundan daha karşıt anlaşılamazdı” diye düşünmüştür. ben size illa metafiizk karşıtı felsefeci istiyorsanız niçe’den, derrida’ya “kant’ı yaşlı metafizikçi olarak gören” filozofları öneririm. o zaman batı metafiziğine karşıt olmak acaba sizin yazdıklartınıza(naturalizm veya pozitivizmin daha cafcaflı versiyonuna) mı yol açıyormuş, yoksa negatif teoloji geleneği diyebileceğimiz ve kökleri aslında ezeli hikmete ve bizde de tasavvuf geleneğine kadar uzanan bir bakış açısına mı!(derrida kendi felsefesinin muhtelemen müslümanlar tarafından şöyle karşılanacağını söyler: ‘a ne var bunda biz bunu zaten 1000 yıldır biliyoruz) tam da bu konuda bir yazı yazmak üzereydim…sizin gibi metafizik bilmeden metafizik eleştirdiğini zanneden “acemi filozoflara” da cevap veririz belki!

  84. Yazan:MY Tarih: Tem 25, 2009 | Reply

    Felsefe Bey/Hanim,

    sizin bir otomat oldugunuzdan süpheleniyorum. Gerçekten insan oldugunuzu bize ispat edebilecek bir seyler yazar misiniz?

    isterseniz iletisim kutusundan irtibata geçin, belli ki aradiginiz sey biz de yok 🙁

  85. Yazan:ahmet uygar Tarih: Tem 25, 2009 | Reply

    metafizik de fiziğin ta kendisidir sadece şimdilik çok geriyiz ve fiziğin anlamlandıramadığımız kısımlarına metafizik deyip geçiyoruz… evrende “öte” diye bir şey yoktur… varsa “öte” olan bizleriz…

    bilim tek gerçektir… bilim dışı yada bilim ötesi diye bir şey de yoktur… fizik için yazdığım her şey için geçerli… evrende her şey bilimseldir… Allah bilimin ta kendisidir…

    evrim teorisinin dinle tanrıyla çelişen hiç bir yönü de yoktur… bu yaşa geldim evrim teorisinin neresi din ile Allah ile çelişkilidir anlamış değilim… darwin neden aforoz edilmiştir anlamış değilim… evrim teorisine bağnaz gözle bakmayı beceremedim bir türlü… evren başlı başına evrimin en büyük kanıtıdır… her saniye bir evrimdir…

    bu yazıyı yazan kişi bana evrim teorisinin din ile çelişen kısımlarını yazabilirse çok sevinirim… yazıyı okuyunca aydınlanmadım ama o zaman aydınlanacağımdan eminim…

  86. Yazan:n2 Tarih: Eyl 16, 2009 | Reply

    Korkarım ki bilimsel düşünce ve evrime dair bildiklerinizi Harun Yahya kitaplarından öğrenmişsiniz. Zira “iç hastalıklar” olarak sıraladığınız durumlar, bilimi üstün tutanlar ya da evrim teorisini savunanların özellikleri değil, ancak bilime kafa tutmaya çalışıp bunu beceremeyince karalamaya çalışan dinci kesimin bilim ve evrim hakkında kamuoyuna yaydıkları asılsız söylentilerden ibaret.

    Bilim hiç bir zaman “bulamadım o zaman yoktur” demez. Bugün imkansız gözüyle baktığı şeyin olabileceğine dair ileride yeni bulgular elde edilirse gözünü kırpmadan tüm bildiklerini en baştan itibaren tekrar düzenler bu yeni bulguya göre. Bu yüzden de bilimin bir ruhban sınıfı olma ihtimali yoktur, çünkü dindeki gibi “bildiklerime uyuyorsa doğrudur, uymuyorsa yanlıştır” anlayışı asla yoktur.

    Evrimin de tüm elementlerin rastlantısal olarak birleşip hayatı oluşturduğu gibi bir iddiası yok, senelerdir dinci kesim bunu söyleyip eğleniyor kendi arasında ama nereden uyduruluyor bunlar bilmiyorum, zira herşey tesadüftür diyen tek bir evrimci görülmemiştir bugüne kadar. Evrimin, hayatı “tesadüfler zinciri” olarak açıkladığını sadece bilimi dine mal etmeye çalışan malum çevrelerin yayınlarında görüyoruz, evrimin kendisinde böyle birşey yok.

    Bilim asla eleştiriye karşı değildir, mutlaklık iddiası da yoktur. Dinin özelliklerini aynen alıp bilime yamamaya çalışmışsınız ve başarısız bir deneme olmuş malesef.

    Size tavsiyem bilimsel düşünce ve evrim konusunda daha çok bilgilenmeniz. Bilimi din gibi inanılacak ve kayıtsız şartsız güvenilmesi gereken birşey olarak görmeniz, hala dini mantıkla hareket ettiğinizi gösteriyor ve bu sadece bu mantıkla hareket edenlerin kendi bakış açısı. Bilim böyle bir iddiada bulunmuş değil.

    Saygılar.

  87. Yazan:AV Tarih: Eyl 16, 2009 | Reply

    Felsefe derslerinde evrim teorisinin okutulmasını önermek demek ne demektir?
    Thales ile başlayan felsefe, mitolojiden bilgi aşkına dönüşün başlangıcıdır. Büyü ve mitolojik safsataları tiyatro ile yenen Antik Yunan’da felsefe bilimin ve bilginin hasıdır; bilginin sevdasıdır. Mutlaklık öğretilerinden şeylerin temeline inen bir yaklaşımdır bu; Herşey sudan gelir yerine herşey sudur demek gibi. Bu makalenin yazarı eğer felsefeyi bir bilgi çöplüğü olarak görüyorsa yanılıyor; evrim teorisinin en başa çıkılmaz olup politikleşeceği ve bilhassa yazarın korktuğu faşist boyutlara GELEBİLECEĞİ yerdir felsefe. Evrim felsefesinin neferleri olarak hep faşistlerin örnek verilmesinden bunalmış biri olarak yazıyorum bunları. Çünkü bir bilim teorisi olarak evrim ile evrim felsefesi arasında büyük fark vardır. Eğer yazar bilime bu kadar az değer/geçerlilik/güvenilirlik veriyorsa evrim teorisinin bilim dersleri içinde okutulmasından niye rahatsız; yok eğer bu bir bilimsel teori değilse neden felsefe derslerinde okutulmasını istiyor? Ayrıca (bu önemli) evrim teorisini destekleyenler neden bunun felsefesini yapsınlar ve diyelimki bu teorinin felsefesini yaptılar neden bilimsel mutlakiyetçi/faşist/ırkçı bir evrim teorisine sahip olsunlar.
    Olmuş bitmiş bir başlangıç hikayesi olarak anlaşıldığında evrim sadace insanın orijini ile ilgili bir saptama yapar olarak görülür. Ancak hikayenin nasıl devam ettiğini görmek için insanın doğayı nasıl sıkboğaz ettiğini ve evrimin nasıl tamamen insanlığın eline geçtiğini görmek yeterli; evrim yoktur demek birazda bunu gizlemiyor mu? Doğanın ve evrenin güçleri karşısındaki güçsüzlüğümüz bakidir ancak şu anda insanlık karşılıklı basılacak iki düğme ile tüm canlı hayatını dünyada sonlandırabilecek güçtedir. Başlangıçta insanlığı acımasızlığı ile çevrelemiş olan doğayı şimdi insanlar çitlerle çevrelemiyor mu, insanların, hayvanların ve bitkilerin kaderini elinde tutmuyor mu?
    Bir Afrika atasözü vardır “Aslanlar kendi tarihlerini yazmaya başlayana kadar, hep avcının hikayesi anlatılacaktır.” Her canlının bir hikayesi ve tarihi vardır ve bizim tarihimiz birbirimize ve diğer canlılara müdahale etmek ile geçmektedir.
    Ve yosun insana yürüdü, insan yürüdü,yürüdü, yürüdü…

  88. Yazan:subrosa Tarih: Eki 7, 2009 | Reply

    yazının özeti: bilimsel veri inancımı destekliyorsa araştırmacıları önyargılı değildir, veriler kesin doğrudur çünkü kuran da var (örn:big bang teorisi); bilimsel veri inancımla çelişiyorsa araştırmacıları ve savunucuları önyargılıdır, art niyetlidir, diktatördür, odur, budur çünkü kuranda yok (evrim teorisi)
    yerseniz tabi ki halkın çoğu yiyor.

  89. Yazan:murat Tarih: Eki 22, 2009 | Reply

    Evrimi bilimsel delilleri nerede göremiyoruz bir tane gösterinde görelim. Ama yaratılışın delilleri ortada. Hala evrimi bilimsel bir teori gibi anlatanlar sadece inançsızlıklarının getirdiği sebeblerden dolayı anlatıyorlar. İnsanlarıda kendileri gibi inançsız bir hale getirmeye uğrasıyorlar.

  90. Yazan:subrosa Tarih: Eki 23, 2009 | Reply

    bugün evrim yok demek, dünya düz demek gibi bir şey.evrimi kanıtlayan delillerle ilgili yüzlerce yazıyı eğer ingilizceniz varsa internetten okuyabilirsiniz.tabi türk mahkemeleri sansürlemediyse.türkiyedeki müslümanların evrim karşıtı propagandaları gerçekten çok ahlaksızca.

  91. Yazan:Resoman Tarih: Eki 23, 2009 | Reply

    Evrim teorisini savunanlara karşı çıkanlar, evrim teorisyenlerini ön yargılı olmakla suçluyorlar. Acaba kendileri yaratılış teorisini ve dini savunurken hiç kendilerinin ön yargılı olabileceğini düşünüyorlar mı? Belki biz de yanılıyoruz diye düşünüyorlarmı?

    Bir yorumcu, şöyle diyor;

    Evrimi bilimsel delilleri nerede göremiyoruz bir tane gösterinde görelim. Ama yaratılışın delilleri ortada.

    Yaratılışın ne gibi delilleri var elinde çok merak ettim. Konu burada Yaratılış değil, onun nasıl oluştuğu, her yönüyle incelemeye değer. Tabii ki, yaratılış teorisyenlerinin de katkılarını bekleriz.

    Herkes bildiklerini döksün ve bir neticeye ulaşmaya çalışalım. Yoksa, evrimciler de çıkıp diyebilirler, tanrı ve peygamberler yoktur, yaratılış yoktur, din uydurmadır. Bunu söylemeleri size ne kadar ters geliyorsa, sizin de evrim yoktur demeniz, onlara ters gelebilir. Ön yargısız düşünelim.

  92. Yazan:MY Tarih: Eki 24, 2009 | Reply

    Murat, Subrosa ve Resoman,

    Sitemize hoş geldiniz. Sorularınıza ve eleştirilerinize kısaca yanıt vereyim:
    Biliyorsunuz Ceylan adında bir kız çocuğu bir havan mermisiyle öldürüldü.
    Bu kız çocuğunun ölümünden üzüntü duydum ve benim gibi bir çok insan da üzüldü. Bu insanların vicdanları rahatsız ve adalet istiyorlar.

    Eğer insan maymundan geldiyse yani herhangi bir hayvan gibi biyolojik determinizme tabi ise neden üzüldük biz? Adalet duygusu, vicdan, aşk, dostluk… Bu gibi duygular birer biyolojik tepkime veya enzim, hormon gibi salgılardan mı ibarettir? Bu insanlar maddi çıkarları peşinde koşmak yerine akrabaları bile olmayan bir çocuğun ölümüne kafayı bu kadar taktıklarına göre aptal ya da deli olmalılar (ben de dahil). Öyle ya, İstanbul borsası bir kaç puan bile kaybetmedi meselâ. Yani Ceylan’ın ölümü homo economicus’u rahatsız etmedi.

    Kısaca bir evrimci olarak “ insan = zeki maymun” diyorsanız bunun dışında söz söylemeniz zor gözüküyor. Evrimcilik eninde sonunda sizi materyalizme götürür. Tabi doğa koşullarına uyum için bedensel değişimler olur. Ama bu “insan” denen varlığı belirlemez, hayvandan ayırmaz. İnsanı hayvandan ayıran şeyler bilimsel değil felsefî ve dinsel kavramlardır. Kabul ya da reddedebilirsiniz.

    Eğer insan = hayvanî istekler + Tanrı vergisi insanî duygular (vicdan, adalet duygusu, vs) diyorsanız, meselâ bir Müslüman ya da Hristiyan iseniz durum değişir. “Tanrı bizi neden yarattı? Bizden ne bekliyor? İyi-kötü ayrımını, dürüstlük vb duyguları bize neden verdi?” gibi bir çok soru doğacaktır bu ikinci kabulden. (bu konuları kısmen Fahişelik, şehitlik ve özgürlük isimli yazıda araştırmış ve altındaki yorumlarda tartışmıştık.)

    “…Evrimi bilimsel delilleri nerede göremiyoruz bir tane gösterinde görelim. Ama yaratılışın delilleri ortada…” (murat)

    Aslında evrimci ve Akıllılı tasarım gibi yaratılışçı teorilerin “kapışması” bilimsellikten çok uzak bir tür maskeli dövüş. Yani insanlar Tanrı vardır/yoktur diye tartışmaya utandıklarından evrimi kullanıyorlar.

    “…Meşhur Ernst Mayr “One Long Argument: Charles Darwin and the Genesis of Modern Evolutionary Thought“ adlı eserinin başlığından itibaren bir Evrim Teorisinden değil Evrim düşüncesinden (Evolutionary Thought) bahseder. Meselâ bu eserin 4cü bölümünde Darwin’in Evrimci düşüncesinin bir teori değil bir çerçeve,

      bilimsel bir doktrin

    [hatta bir ideoloji?] olduğunu anlatır:

    “In both scholarly and popular literature one frequently finds references to “Darwin’s theory of evolution”, as though it were a unitary entity. In reality, Darwin’s “theory” of evolution was a whole bundle of theories, and it is impossible to discuss Darwin’s evolutionary thought constructively if one does not distinguish its various components.
    … The term “Darwinism”, … has numerous meanings depending on who has used the term and at what period. A better understanding of the meaning of this term is only one reason to call attention to the composite nature of Darwin’s evolutionary thought. … I consider it necessary to dissect Darwin’s conceptual framework of evolution into a number of major theories that formed the basis of his evolutionary thinking.”

    ” (Evrim Teorisi Okullarda Öğretilmeli mi? isimli makaleden)

    Evrime iman ve dinler arası diyalog” isimli yazımızda da dediğimiz gibi:

    “evrim ve akıllı tasarım senaryoları hayatın kaynağını bilimsel olarak açıklamak gibi imkânsız bir işin peşindeler. Oysa “hayat” denilen şeyin bilimsel bir tarifi yapılamadığı için bunun kaynağının aranması da son derecede anlamsız. Hayat teraziyle tartılabilecek bir şey değildir. “Son nefesini veren bir insan 100 gram hafifler” gibi bir kural yoktur. Kütle olarak VAR olmayan hayat YOK olduğunda yani ölüm geldiğinde de bilime susmak düşer.
    Kalbi atmıyor sanılarak morga taşınırken uyanan bir çok hasta vardır. Kalp atışı, vücut sıcaklığı gibi “hayati” belirtiler ancak kendi varlıklarını ispat ederler. Hayat, ölüm tıpkı güzellik veya bilgelik gibi zamandan ve mekandan bağımsız, ölçülemez varlıklardır. Hatta “hayat yoktur” ya da “bütün varlıklar, taşlar, hava, su canlıdır” gibi bir önermeye cevap olarak verilebilecek bilimsel bir cevap yoktur. Çünkü bu kavramlar metafiziğin konusudur, fiziğin değil.
    Zaman ve mekândan bağımsız şeylerin pozitif bilimlere konu edilmesi bilimi ancak rezil eder ve ona olan güveni sarsar. Geçmişte bilimin politikaya alet edilmesi sonucu Alman ırkının ustünlüğü inancı ve arzusu Alman bilim adamları tarafından “teori” haline getirilmiştir. Tanrinin varlığını/yokluğunu bilimsel olarak ispat etme çabası da bilimin dine/dinsizliğe alet edilmesine güzel bir örnek teşkil ediyor.”

  93. Yazan:MY Tarih: Eki 24, 2009 | Reply

    unutmadan… insan (bence) maymundan gelMEmistir ama maymuna gidebilir.

    İnsan maymunlaşabilir mi?

    üstelik de maymundan daha aşağı bir maymun olabilir. Çünkü otantik maymunun yükselme şansı olmadı. Ama o bilerek ve isteyerek alçalmayı seçebilir:

    “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (A’RÂF 179)

  94. Yazan:Resoman Tarih: Eki 24, 2009 | Reply

    Sayın Mehmet Yılmaz;

    Teşekkürler.

    Söylediğim, hala geçerlidir, araştırılmasına karşı çıkmamamız gerekir. Evrim teorisi adı altında olsun, başka bir isim verilsin, farketmez. Bu araştırmalar farklı yönlerde de ilerleyebilir, bunu bilim insanları daha iyi yönlendirebilirler. Bilim, özellikle geçtiğimiz yüzyılda ve süregiden yüzyılda bir çok bilinmezi ortaya çıkarttı, ışık tuttu, onun için bilimden umutlu olmak gerekir. Bırakalım araştırılsın, aynı şekilde din, tanrı vb. kavramlarda tartışılsın, bilimin kendisi de tartışılsın. Bundan rahatsızlık duyulmasını anlamıyorum.

    Bu düşünceyi biraz fazla statükocu buluyorum.

    Herşeyi tanrı yarattı düşüncesi de bana, fazlasıyla basitleştirilmiş bir açıklama gibi geliyor, çok tatmin edici bulmuyorum. Deliller de çok fazla, inandırıcı değil doğrusu. Ama yine de yaşam, evren dediğimiz muamma bizim düşünce yapımızın ve kapasitemizin çok ötesinde bir şey, bunu da kabul ederim. Dediğim gibi Yaratılış teorisi de, evrim teorisinin kendisi kadar yetersiz kalıyor bence. Zaten, o konuda uzun zamandan beri yeni bir şey yok, artık aynı şeyleri dinlemekten de biraz bezginlik geldi doğrusu.

    Yine de insanlar doğru veya yanlış inandıklarına inanmaya devam ederler. Dünya’da yaşayan milyarlarca insanın inandıkları şeyler var, ve hepsi de kendi inançlarının doğru olduğunu diğerlerinin yanlış olduğunu düşünürler. Çoğunluk için durum budur.

    Neticede inanmak veya inanmamak veya inanılan şeyler kişisel şeyler. Bu konuda, kimseyi ikna etmek gibi bir misyonumda yok. Düşünceler insanlarda, yaşadıkları, okudukları, tecrübeleri, etkilişimleri vb. bir seri sosyal olgular neticesinde gelişir. Buna müdahele etmek gibi bir ihtirasım da yok.

  95. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 24, 2009 | Reply

    Elbette Resoman,

    bilimin konusu olan ile olmayani ayirmak aslinda kolay gibi görünüyor bana. mesela bir uçagin uçmasini saglayan kanat profili vardir, mesela jet motorlu bir yolcu uçagi saatte 300 km hiza eristiginde uçar. buna inansak da inanmasak da uçariz. Müslüman da, ateist de uçar.

    ama insanin maymundan geldigine inanan ile inanMAyan kisilerin yasam sekilleri arasinda ne fark olabilir? Ayni ekmegi yer, ayni TV’den maç seyredebilirler. Zira bu bir kabul/tercih/iman meselesidir.

    Dediginiz gibi bilim herseyi arastirsin ama bilimcilik yapmasin. yani bilim bir ideoloji haline getirilmesin. Ne sanat, ne din, ne de ekonomi gibi bir insan aktivitesi ideoloji/dogma haline getirilip ötekilere dayatilmamali.

    iyi geceler diliyorum size

  96. Yazan:Irmak Tarih: Eki 25, 2009 | Reply

    Evrimin ic hastaliklari ozeti, olayi cok net aciklamis. yazanin ellerine saglik. evrim, bilime ragmen savunulan bir dogmadan oteye gecemiyor malesef. surekli olarak yeni ara gecis fosilleri haberleri ile karsimiza cikar ve birsure sonra ha pardon, o fosilin yasayan ornegi varmis derler. Tarih evrimci bilim adamlarinin sahtekarliklari ile dolu. piltdown adami, nebraska, miller deneyi… ama biz alistik artik. tebessumle izliyoruz evrim haberlerini.

  97. Yazan:ince memed Tarih: Ara 25, 2009 | Reply

    bazen düşünüyorumda her ne kadar dinin olmadığı bir dünya istesemde şu din denen melet gerekli, neden mi? inançlıların, “peki bir sürü günah, kötü şey yapılıyor bunların karşılığı ne olacak?” vb. yaptıkları açıklamalar…yani bi tanrının olmadığı fikri beyinlerine yerleşse tecavüz, kumar, hırsızlık vb. durumları öteki dünya olmadığı için meşru görme halleri var

    ETİK kavramından haberlerinin olmadığı belli.

    Evrim konusunda da mustafa akyol ve harun yahya çizgisini terkedip başka şeyler aramanızı öneririm.

  98. Yazan:Cengiz Tarih: Oca 12, 2010 | Reply

    Her evrimci materyalist değildir ama her materyalist evrimcidir.

    Bunu da anlayışla karşılamak gerek.

    Bir materyalist evrimci olmasın da ne olsun?

  99. Yazan:erman Tarih: Oca 13, 2010 | Reply

    1) Vicdanını teslimiyet çengeline asıp mollaların erdemine iman eden İranlılar,
    2) Ahlâkını süngünün ucuna asıp askerlerin erdemine iman eden yerli militaristler gibi bir de bilimciler çıkıyor ortaya

    BİR DÜZELTME
    Selam ile

    iranlılar yani şiiler sizin savunduğunuzun tam aksi usul-i dinde taklidi küfr sayarlar yani iman adalet nübüvvet ve imamet konularında taklidin küfr olduğu düşüncesindedirler yalnız füru-i din yani hac oruç namaz gibi uygulmalı ve nasıl yapıldığının hadisle açıklanması gereken konularda taklidin zorunlu olduğu görüşündedirler

  100. Yazan:MY Tarih: Oca 13, 2010 | Reply

    “… dinde taklidi küfr sayarlar yani iman adalet nübüvvet ve imamet konularında taklidin küfr olduğu düşüncesindedirler …”

    Erman Bey iyi güzel ama Iran’da su anki rejim bunun tam tersi. Halkin oyuyla seçilen meclisin yaptigi kanunlari imamlar iptal edebiliyor.

    iran = Iranli degil ki 🙂

  101. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 13, 2010 | Reply

    MAYR EVRIM BIR DUSUNCEDIR, KURAM DEGILMIDIR MI DEMIŞ ??
    ——————————————————————————————–

    Sayın MY,

    Yukarıdaki Ernst Mayr üzerine yazınızı görünce ufak bir şok geçirdim, müsaadenizle bir kaç düzeltme yapmak istiyorum.

    Nacizane, daha evvelden Mayr okumuş biri olarak, üstad hakkında yazdıklarınızın gerçeği yansıtmadığını üzülerek belirtmeliyim.

    *************************

    1. Bir kere Mayr ünlü bir kuş-bilimci ve evrimci biyologdur, bunu bilim dünyasında tartışamazsınız bile. Hayatı Evrim Teorisini anlatmakla geçmiştir. Ansiklopedilerde “evrimci” olarak geçer, yani tarih onu öyle yazar.
    (Bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Ernst_Mayr

    ***************************

    2. Mayr, Evrim Kuramına katkılarından dolayı 1958 senesinde Darwin-Wallece ödülünü almıştır.Dünyadaki tüm çağdaş bilimciler gibi Darwin’e aykırı bir şey söylemesi söz konusu bile değildir. Darwin’in kuramını açarak Modern Evrim Teorisine büyük katkılar sağlamıştır.

    http://en.wikipedia.org/wiki/Ernst_W._Mayr

    **********************

    3. Yukarıda Ingilizce olarak alıntı yaptığınız kısmı yanlış anladığınızı düşünüyorum. Mayr orada diyor ki:

    “Akademik ve popüler literatürde Darwin’in Evrim Teorisini tek bir bütün olarak ele alıyorlar. Ama gerçekte, Darwin’in teorisi bir teoriler topluluğudur; onu oluşturan değişik bileşenlerini ayırmadan Darwin’i tartışmak imkansızdır” diyor.

    Sonuç cümlesi de şöyle: “ Ben Darwin’in yaptığı evrimin kavramsal çerçevesinin onun evrimci düşüncesinin temelini oluşturan belli bir sayıdaki büyük teorilere ayrılması gerektiğine inanıyorum” diyor.

    Büyük olasılıkla siz de bu “evrimci düşünce” lafını orada görünce,

    “Hah, tamam Evrimcilik bir düşüncedir; hatta bir ideolojidir” diye sonuç çıkarıyorsunuz. Ben bu tür çıkarımları bu sitede öğrendim 🙂

    Yukarda “çerçeve” ve “evrimci düşünce” sözleri geçiyor ya,

    “Meselâ bu eserin 4cü bölümünde Darwin’in Evrimci düşüncesinin bir teori değil bir çerçeve, bilimsel bir doktrin hatta bir ideoloji olduğunu anlatır”
    diye yazmışsınız.

    Şaka gibi bir olay !..

    Yok,yok; bakın ben sizi temin ederim Mayr, sağlam bir bilimci ve sıkı bir Evrimcidir. Hayatını bilime adamış, bir kaç yıl once 100 yaşında kendisini kaybettiğimiz erdemli bir insandır.

    **************

    4. Aslında biraz araştırsanız, kitabın Amazon’daki eleştirilerine baksanız, Mayr’ın bu kitapta Darwin’i nasıl göklere çıkardığını da anlarsınız.

    Library Journal’dan eleştirisi “ Mayr, Darwin’in o müthis zekasının ürünü beş tane de alt-teoriyi bilim dünyasına kazandırmıştır “

    Jeffrey Levinton (BioScience’dan ) “Mayr, Darwin’e bütünüyle hayran. Onun bu hayranlığı aydınlatıcı ve kışkırtıcı. Ve bütünüyle de hakim.”

    **************************

    SONUÇ:

    Belki bana kızacaksınız, darılacaksınız. Ama siz koskoca bir teoriyi “maymun insan oldu” ya getiriyorsunuz.

    Kusura bakmayın, sizin son derece gelişmiş bir Biyoloji Kuramını burada bu mantıklarla ve “yabancı kaynaklarla” (!) çürütmeye çalışmanız (Biyoloji/ antropoloji eğitiminizin uzmanlık düzeyinde olmadığını varsayıyorum:) elinizle beyin ameliyatı yapmaya benziyor. Hasta ölüyor, sevgili kardeşim !.

    Fikrinizi söyleyin, kimse itiraz edemez. Ama gerçekleri çarpıtmayın lütfen.

    Bırakın insanların oluşturmak için gecelerini gündüzlerine kattıkları kuramlarla oynamayı, bu işe hayatlarını adamış yetkin bilimciler var. Onlara saygısızlık oluyor !..

    ******

    Herhangi bir dünya üniversitesinin Biyoloji bölümüne bir ileti yazsanız, herhangi kabul görmüş bir ansiklopediyi açsanız gerçeği anlarsınız. Olmadı, bedava ansiklopedi Vikipedia var. Buyrun:

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Evrim_Kuram%C4%B1

    Kusura bakmayın bu gerçeğe gözlerini sımsıkı kapamayı anlamakta güçlük çekiyorum.

    Saygılar,

  102. Yazan:MY Tarih: Oca 13, 2010 | Reply

    Selamlar Ahmet Selçuk Bey,

    insan maymundan gel(ME)di demek için “insan” denen kavrami ayni “conceptual framework” içinde görmemiz gerekir.

    birakin evrimciler ile islamcilari, siz AS ve ben MY bile “insan” deyince ayni seyi anladigimizdan emin degilim ki 🙂

    Bence hayvan ve bitki doga kanunlarina tabi. Tas, toprak ve su gibi. Insan ise özgür. Aksi takdirde iyi, kötü, suç, ceza… kavramlarinin ne kiymeti kalir? Kurt acikinca bir kuzu yakalar, yer. insan yapsa “hirsiz” hatta “katil” bile olabilir.

    Bir çocuga tecavüz eden bir adam yakalaninca “eh hormonlarim bozuk benim, canim çekti, yaptim” derse ne dersiniz? “Kendini tutsaydin, sana ayni seyin yapilmasini ister miydin?” gibi argümanlarin kiymeti olmasi için bu adamin BASKA TÜRLÜ HAREKET ETME kabiliyeti oldugunu kabul etmelisiniz pesinen degil mi?

    maddi, etsel, tensel çikarlarin ötesinde insanî, vicdanî “çikarlari/tercihleri” olmali bir insanin. Yoksa robot/hayvan olur.

    Mesela delilere ceza indirimi var. iyi-kötü ayrimi yapacak durumda olmadiklari için. Demek ki normal insan bu kapasiteye sahip.

    Özetle insan-maymun ayrimini kafatasina veya kromozom sayisina indirgeyenler bilimsel degil FELSEFî bir tercih yapmis oluyorlar: “HER SEY MADDEDiR, BiR SEY ÖLçÜLEMiYOR iSE O SEY YOKTUR”

    Bu tercihi yapanlar bilim adami olsalar bile fark etmez. Bir tercih bu. Pozitivizm tercihi.

    Yani mesele evrim yanlisi veya karsiti olmak degil, bilimCiLiK ile bilimSELLiK arasindaki farki FARK EDEBiLMEK.

    “I consider it necessary to dissect Darwin’s conceptual framework of evolution into a number of major theories that formed the basis of his evolutionary thinking.”

    cümlesinde KOYU harfle yazdigim yeri nasil çevirirsiniz Türkçeye?

    Evrim yandaslari kadar karsi olanlarin da AYNI HATAYI yaptigini görüyorum. Söyledigim bu. Keske makalenin tamamini bu vizyon ile okuyabilseniz…

    Nedir ISLAMCI ve EVRiMCi tayfanin düstügü ortak hata?

    Bilimsel bulgulara anlam yüklerken, kendi islamci/bilimci KAVRAMSAL çERçEVELERiNDE (conceptual framework) degerlendirirken vardiklari sonuçlari bilimsel bulgularla bir tutmalari. FACTUAL “bulgu” ile INFERRED bilgiyi birbirine karistirmalari.

    Bir örnek verelim: Bir cesedin yanindaki silahta parmak izi bulunan bir insan MUTLAKA katil midir?

    1) O silahi satan,
    2) O silahi ödünç veren,
    3) Katili durdurmaya çalisan,
    4) vs vs

    bir kimse olabilir bu insan.

    parmak izinin kime ait oldugu konusunda bilim adami karar verir. Ama o kisinin katil olup olmadigina hukukçu karar verir. (veya jüri)

    ne oldu? bilimsel bulgulardan yola çiktik ama bir YARGI üretme noktasinda HUKUK’a ve ViCDAN’a basvurduk.

    Bir senfoni orkestrasinin ahlak, vicdan, iyilik,adalet üretmeye çalismasi ne kadar saçma ise pozitif bilimlerin bu degerleri üretmeye çalismasi o kadar saçma benim gözümde.

    Yoksa bilim düsmani filan degilim. Tersine mühendis oldugum için merakliyim. Bilimsel buluslar, yeni gezegenler, tedavi yöntemleri bana heyecan verir. Savunma bütçelerinin kisilip bilimsel arastirmalarin desteklenmesini savunurum.

    ama bilim her disiplin gibi haddini bilmeli. Evrim konusu ister istemez “insan-hayvan” ayrimina komsu olan bir kavram. Bu tariften de insanin özgür olup olmamasi ve ahlaken sorumlu olup olmamasi konusuna geliyoruz. Dogayi kirletme özgürlügü(!) gibi nice kavram eninde sonunda insanin tarifine baglaniyor.

    Bunun için bedava kitap sayfamizda derin insan adiyla bir kitap koyduk, maymun-insan veya homo-economicus‘a alternatif bir insan tarifi yapmak için 🙂

    selam ve dostlukla

  103. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 13, 2010 | Reply

    Selamlar Mehmet Yılmaz bey,

    Iletiniz; sabırlı ve pedagojik uslubunuz için ayrıca teşekkür ederim.

    Mantıksal çıkarımlarla ilerlemenizi okumak keyifli. Çıkarımlarınızı acaba dünyada bu kapsamda düşünenler yüzyıllar boyunca ne yapmışlar, bir de onlara bakayım diye merak etseniz daha da iyi olabilirdi belki.

    Ama sonunda geldiniz ve,

    “ama bilim her disiplin gibi haddini bilmeli.” dediniz.

    Ah, keşke bilse Mehmet bey, ama bilmiyor. Her şeyi sorguluyor, araştırıyor. Karıştırıyor. Sınır, tabu, dogma tanımıyor. Yüzyıllar boyunca yıktı durdu, gene durmuyor.

    Bir zamanlar gittiğim ve dünya sıralamasında yukarlarda olan bir üniversite kampüsünün kapısında kocaman harflerle şu yazıyordu:

    BİZ SİZİN KAFANIZA “?” YERLEŞTİRECEĞİZ.

    İşte bilim bu. Yerleştiriyorlar da. Mayr’ı 100 yaşında hala bir şeyler araştırtan, ders verdirten “?” bu.

    Assanız da, kesseniz de haddini bulmaz bu insanlar. Iflah olmazlar. Araştırırlar, sorgularlar. Huzur, rehavet bırakmazlar.

    Kusura bakmayın kafanızı şişirdim.

    Selam ve dostlukla,

  104. Yazan:MY Tarih: Oca 13, 2010 | Reply

    @Ahmet Selçuk,

    Ben de size tesekkür edeyim, zit fikirlere ragmen üslubu muhafaza ettiniz uzun zamandir. Eger Derin Düsünce gibi sitelerin Türkiye’ye bir faydasi oluyorsa X veya Y fikrini yaymak olMAyacak bu. sorunlarin konusarak ele alinmasi, kimse kimseyi ikna etmese bile “benden çoook farkli düsünenler varmis” dedirtebilmek olacak.

    Gelelim son yazdiklariniza:

    “Çıkarımlarınızı acaba dünyada bu kapsamda düşünenler yüzyıllar boyunca ne yapmışlar, bir de onlara bakayım diye merak etseniz daha da iyi olabilirdi belki.”

    demissiniz. Aslinda Derin Insan kitabinda tam da bunu yaptim. Degisik kültür ve inançtan, uzak tarih ve cografyalardan fikir adamlarinin eserlerinin verdigi ilham ile yapilmis bir insan tarifi…

    Bilimin herseyi sorgulamasindan ve bunun kaçinilmazligindan bahsetmissiniz. Bence bu sorgulayan bilim degil akil. Bilim (pozitif bilim anlaminda) akil-zekâ ile yapilabilecek binlerce seyden biri.

    Sanat ile de insan, etik, doga, evren… sorgulanabilir. Bu da bir SORGULAMA dilidir. Bilimin sorgulamasi o kadar sorun degil. Ama:

    1) Bilim sadece empiriktir,
    2) Sorgulama sadece “bilimsel” ise kiymetlidir.

    seklindeki iki kurali pesinen kabul ederseniz (bilmiyorum siz böyle misiniz?) yollarimiz ayriliyor.

    Benim kanaatimce sayilar ve formüller faydalidir. Ama bunlarla ifade edilmeyecek seyler de vardir. Meselâ asik oldugunuz kiza gidip “seni seviyorum ama aslinda bu sadece biyokimyasal bir olay” derseniz kafaniza semsiyeyi yersiniz ve kiz hakli olur :))

    o halde ask nedir? neden yere düsen bir insanin elinden tutup kaldirmak isterim meselâ? Neden çin’de bile olsa masum bir insana eziyet edilmesi içimi burkar? Neden batan günes güzeldir? Bir çiçek? bir nehir?
    Güzellik nedir? iyilik nedir?

    Bilim bunlara cevap verebiliyor mu? Verebiliyorsa “pozitif” olmaktan çikmis demektir. Veremiyorsa haddini bilmelidir. Benim hayat görüsüm de bu 🙂

  105. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Oca 14, 2010 | Reply

    Bilimin haddini bilemez.

    Bilim bilmez.

    Bilim bir nesne, özne değil.

    Nesnenin eylemi olmaz.

    Bilim üretilen bir şey.

    Kullanırız sonra.

    Alettir

    Haddini bilecek olan insanoğlu, alet değil.

    Her alet de her işe yaramaz.

    Haddi bellidir, yapan bilir.

    Aletler yenilenir, başka aletler yapılır.

    Aletleri kullanırız, o kadar.

    Alet bize yol filan göstermez.

    Seçtiğimiz yolda gitmemize yardım eder.

    Bilimin ahlakla hiçbir ilgisi yok.

    Ahlakımıza bilimsellik gibi gülünç nitelikler yüklemeliyim.

    Absürd bir şey bu.

  106. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 14, 2010 | Reply

    Cengiz bey,

    Iletiniz için teşekkürler. Konuşmada metafor ve simgeler kullanmak yaygındır.

    “Bilim” metaforu, bilimsel düşünceyi ve bilimciyi simgelemektedir. Zaten bağlamda da bu oldukça açıktır.

    Bir hakim “ben bilmem, anayasa bilir” derken adı ANA soyadı YASA adında birinden bahsetmez ki 🙂

    Kastettiği, kararını anayasada yazdığı kapsamda vereceğidir.

    Bilimin haddini bilmesi, bilimcinin bilim yaparken kendini -yeri gelirse- dizginlemesi/ sınırlaması anlamında kullanıldı, sanırım. Benim anladığım bu oldu, çünki kullanan sayın MY’di.

    Ikınci olarak,

    “Bilimin ahlakla hiçbir ilgisi yok.” demişsiniz. Yani, tartışılması bile absürd bir ifade. Kesinlikle öyledir.

    Bilim alet midir? Belki size göre öyle olabilir.

    Özellikle gelişmiş ülkelerdeki çoğu insana göre, hayat rehberidir.

    Bu da demokrasinin ve çeşitliliğin güzelliğidir. Herkes kendi yol haritasında kendine farklı rehberler seçer.

    Önemli olan birilerinin MUTLAK doğruya sahip olduğunu iddia edip belli insanların farklı yollar seçmesini engellemesi, baskı kurmasıdır. Demokrasinin tek tehlikesi de budur.

    Saygılar,

  107. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 14, 2010 | Reply

    Sayın MY,

    Iletiniz için teşekkürler. O kadar pedagojik yaklaşımlı bir şekilde kavramları analojiler kurarak çözmeye çalışıyorsunuz ki, kendimi kurduğunuz o mantıksal yapıları bozuyorum, huzurunuza çomak sokuyorum gibi hissetmiştim.
    Sorun değilse sevindim 🙂

    Komplekssiz ve diyaloğa açık tavrınızı ayrıca takdir ettim. Çünki sentez için farklı (hatta zıt) görüşler ve bunların özgürce tartışması gerekir.

    Sizi okurken aklıma tartışmamıza katkı yapabilecek harika bir kitap geldi, TUBITAK yayınlarından da çıkmıştı.

    Richard Westfall’dan MODERN BILIMIN OLUSUMU.

    Prof. Westfall, 17. yüzyıl Bilim Tarihi hocasıdır. Bu konuda dünyada otoritedir. (Bu kitapda o derste verdiklerini toparlıyor aslında )

    Bu kitabı okudunuz mu? Ya da okuyabilir misiniz?

    17. yüzyıl dünya için herşeyin değiştiği çok önemli bir yüzyıldır. Cağdaş uygarlığı doğuran devrim asıl bu yüzyıldaki devrimdir;

    çünki Fransız Devrimi, Amerikan Devrimi, Bolşevik Devrimi ve Atatürk Devrimi hepsi bu yüzyıldaki Bilimsel Devrimin uzantılarıdır.

    Bu kitap ise harika yazılmıştır ve çağdaş bilimin Avrupa’daki devrimini tüm detaylarıyla öğrenebiliriz.

    Daha sonra devam etmek üzere,

    Saygılar,

  108. Yazan:MY Tarih: Oca 14, 2010 | Reply

    Ahmet Bey,

    dediginiz kitabi okumadim, ancak fransiz ihtilali ve ayni yillardaki teknik ilerlemeler sonucu dünya çok degisti, bu bir gerçek.

    Ama buna sevinmek gerekir mi?

    Eger bilim tek basina iyilik üretebilseydi veya Atatürk’ün zannettigi gibi insanlara rehberlik edebilseydi bilimsel ilerleme ile yeryüzünde iyilik yayilir ve artardi degil mi?

    1700’lerde baslayan bu degisim iyi yönde olmadi. Bilim ilerledi ama insanlik kendi icad ettigi robot tarafindan ezilen bir çilgin dahiye benziyor 🙁

    Neden mi? bilim ve teknoloji ilerledikçe daha hizli ve ucuza kötülük yapma imkani bulduk da ondan:Makinali tüfek, atom bombasi…

    insanlik demiryolunu ve telgrafi icad etti. Bunlar ile daha büyük sayida askerin hareketi ve koordinasyonu mümkün olunca iki tane dünya savasi yasandi! çünkü bedava asker “üretmek” için
    ulus devleti icad etti siyasetçiler. “her türk/amerikali/fransiz… asker dogar” denildi.

    Suç elbette trende veya telgrafta degil. Ama suçlu olAmayacaklari gibi erdemli de olAmaz bu teknik bulgular. Etik sorgulamalar, dinî, sanatsal ve felsefî arayislar ne yazik ki bilim-teknolojinin çok gerisinde
    kaldi. Kendi zekâsina adeta TAPAN bir insanlik çikti ortaya 17ci yy ile 19cu yy arasindaki dönemde.

    Biz bu konulari uzun uzun tartistik sitede, vaktiniz olursa ben de size iki kitap tavsiye edeyim, siteden indirebilirsiniz:

    Birincisi sizin referans verdiginiz ulus-devletlerin yükselisi ile ilgili:
    http://www.derindusunce.org/img/ulus-devlet.pdf

    ikincisi daha genel bir kapsamda pozitivizme elestirel bir bakis:

    http://www.derindusunce.org/img/pozitivizm_derin_dusunce_org.pdf

    yeniden bir basa makale altinda tartismak umuduyla

  109. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Oca 14, 2010 | Reply

    Ahmet Bey,

    Konuşmada metafor ve simgeler kullanmak yaygındır.

    Biraz da ben sizi ‘bilgilendireyim’.

    Örneğin iki kere iki dört etmektedir.

    🙂

    Zaten bağlamda da bu oldukça açıktır.

    Yazdıklarınız anlayabilmek için anlaşılan oldukça tahsil yapmam gerekiyor.

    Biraz üstünkörü mü okuyorsunuz yazdıklarımı?

    Yazdığım bir şey size “çok bilindik” gibi geliyorsa muhtemelen “öylesine” baktığınızdandır.

    Jargondan olabildiğince uzak, olabildiğince sade bir dil kullanırım.

    Ama “öylesine” şeyler yazmak sevmediğim bir şey.

    Bilim felsefesinde “burada bilim değil bilim adamları kast ediliyor” gibi şeylerle uğraşmıyoruz.

    Burada demeye çalıştığım şey şu :

    Had bilmek, seçimle/eylemle ilgili bir şey.

    Bir bilimsel yöntemi ya da bilgiyi, alanıyla ilgisiz bir yerde konuşmak, yazmak, kullanmaya çalışmak vb. ya bir cehaletin, ya bir çarpıtmanın sonucu.

    Had bilmek burada aşırıya kaçmamak gibi bir anlama gelmez.

    Bilimde aşırı diye bir şey yok.

    Haddi bilmek o disiplinin konu alanının bilmek, elmayla armutu karıştırmamak anlamına gelir.

    Sözünü ettiğiniz “tabuları, dogmaları” yıkmak haddini aşmak değildir. Bilimin olağan ilerleyişi sırasında ortaya çıkan normal sonuçlardır.

    Sonuçta bilmek bilmemenin karşıtı.

    Bilgi gelince o konudaki bigisizlik mantıken kaybolur.

    “Hak gelir, batıl zail olur”

    Şimdi “O da metafordu” filan demeyin lütfen. 🙂

    Gelelim ahlak konusuna.

    Demek çok açık.

    Yani, bilimin ahlakla ilgisinin olmadığı sizce çok açık iken yine size göre bilim ‘gelişmiş ülkelerdeki çoğu insan’ için hayat rehberi olabiliyor.

    Ahlak ve hayat rehberi !

    Sizce bunlar çok farklı galiba.

    Rehberi alet anlamında kullanıyor olamazsınız.

    Sonuçta bunu ona karşılık söylediniz.

    Peki alet olmayan rehber, nasıl oluyor da ahlaktan farklı bir şey olabiliyor?

    Bence hayır, olamıyor.

    Bilimin bir alet olduğu iddiası öyle “düşünce zenginliği” vb. denilerek atlatılamaz.

  110. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 17, 2010 | Reply

    Cengiz bey,

    Foruma her gün giremiyorum. Geciken cevabım için kusura bakmayın.

    Sizin yazdıklarınızı anlamakda zorlandığım doğrudur, 4-5 kere okuduğum halde. Kendinize özgü bir uslubunuz var; alışırız, merak etmeyiniz 🙂

    Son yazdığınızın özellikle orta kısımları benim daha rahat anlayabileceğim bir stilde. Orada görüşünüzü daha rahat yakalayabildim.

    Diyorsunuz ki:

    ” Had bilmek, seçimle/eylemle ilgili bir şey.

    Bir bilimsel yöntemi ya da bilgiyi, alanıyla ilgisiz bir yerde konuşmak, yazmak, kullanmaya çalışmak vb. ya bir cehaletin, ya bir çarpıtmanın sonucu.

    Had bilmek burada aşırıya kaçmamak gibi bir anlama gelmez.

    Bilimde aşırı diye bir şey yok.

    Haddi bilmek o disiplinin konu alanının bilmek, elmayla armutu karıştırmamak anlamına gelir. ”

    Ben de bu görüşü savunuyorum zaten, %100 !.. İşte bu satırlar önemli; çünkü benim de gelmeyi istediğim yer burasıydı. Bu, çıkış noktasından tartışabiliriz.

    Sayın MY’nin yazdıkları da bu bağlamda değerlendirilmeli zaten.

    Bu bağlamda ana yazının bir eleştirisini de yapacağım.

    Saygılar,

  111. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 18, 2010 | Reply

    EVRENSEL BILIMIN KAPSAMINDA KAĞNI VE MERSEDES
    ————————————————————-
    Sevgili MY ve Cengiz bey,

    Öncelikle sizinle temel anlaşmazlıklarımı yazayım. Bu kapsamda yukardaki ana yazının eleştirisini de göndereceğim. Bu sitenin kitap bölümünde gönderilen linkler için teşekkür ederim, hepsini olmasa bile çoğunu okuyup en azından bir göz attım. Arkadaşlar düşünmüşler, yazmışlar. Ellerine sağlık. Ama tarafsız değiller, o yüzden bilimsel değiller. Sorun şu:

    DÜNYADA HERKES, KAFASINDA KURDUĞU BELLİ MANTIKLARA GÖRE ÇIKARIMLARI GERÇEK KABUL ETSE, BİR STANDART VEYA BILIM’DEN SÖZ EDEBİLİR MİYİZ?

    Bu kitaplar her hangi bir hakemli dergide yayınlanabilir mi? ASLA.

    Bu yazılanlar bir ansiklopediye girebilir mi? ASLA.

    Bu yazılanların uluslar arası literatürde veya çağdaş bilimde bir yeri olabilir mi? ASLA.

    *****************************

    Belki tıp dışında “bilim dışına çıkmanın” ölümcül etkisini somut olarak göremiyorsunuz. Bilim dışılığın en somut örneğini tıpda görebilirsiniz.
    Siz kanser üzerinde çalışan bir bilimcisiniz. Özel hayatınızda, Türk, Musevi, Sunni, Katolik, Sayntolojist vs vs olabilirsiniz. Bunların bilimsel çalışmanız üzerinde hiçbir etkisi olamaz, olmamalı. Siz ürününüzü insanlığa adayacaksınız. Belli bir dinsel, etnik gruba değil. Şimdi tıp örneği üzerinden bilime bakalım:

    *****************************

    Allah korusun, bir yakınınız kanser olsa, “ben Kanseri tedavi ediyorum” diyen herhangi bir doktora inanır mısınız? Ya da “bak ben üfleyim, elliyim, tüm hastalıkların gider” diyen bir hocaya ? Sokakta bulduğunuz her hangi bir doktora kendinizi teslim edebilir misiniz?

    İşte bu yüzden ULUSLAR ARASI KABUL GÖRMÜŞ STANDARTLARA , HAKEMLİ BİLİMSEL DERGİLERE ve BILIM KURULLARINA ihtiyaç duyuyoruz.

    Her isteyen her dilediğini tabii ki yazar, fikridir. Ama bu fikirler, GERÇEKLİK ‘i reddeden, ütopik ve çarpıtılmış bir hal alırsa tehlikelidir. Olay artık bir “beyin yıkamaya” yollanır.

    *********************************

    Japonya, Kore, ABD, AB veya her hangi bir gelişmiş ülkede BILIM aynıdır, bu bilimin evrenselliğinin gereğidir. Bir bilimci de verileri politik veya dini bir çerçeveden değil, nesnel/tarafsız bir çerçeveden bakmakla yükümlüdür. Bu ülkeler o yüzden gelişmiş zaten.

    Eğer bu saydığım gelişmiş ülkelerde BILIM UZERINE bir akademik çalışma yapacaksanız, Westfall’ un Modern Bilimin nasıl oluştuğunu anlatan kitabını baz almak durumundasınız. Uluslar arası Kabul görmüş bilgileri ve ansiklopedileri temel almak durumundasınız. Bilim, evrenseldir. Ve dinamikdir.

    **************************************

    Mevcut teorilerle ilgili bir sorununuz mu var?
    Bu yazdıklarınızda belli olguları açıklayan bazı hipotezleriniz var. Harika, keyifle okudum.

    Bunların sınanması lazım, amaaaaaaaaaaaa OBJEKTIF olacak ve TARAFLI ÇIKARIMLAR barındırmayacak. Bir bilimsel kurul veya hakemli dergi heyeti hemen bunları çöpe atar yoksa.

    Tüm bu varsayımlarınızı tutarlı ve birbirini destekleyici bir yapı içinde bilim dünyasına sunabilirseniz, nur topu gibi bir TEORİNİZ de olur. Hatta, bu güne kadar doğru kabul edilen teoriler bile çöpe atılabilir.

    Nash yaptı, Chomsky, Newton, Einstein da, Darwin de. Onlara düşünme ufkumuzu açtıkları, hayatlarını bilime adadılar ve insanlığa adlarını altın harflerle yazdıkları için minnettarız.

    *******************************************

    Daha önce, bir benzetme yapmıştım. Çağdaş bilimi, ilkel mantıklarla eleştirmeyi bir bilimci, kağnıda oturan bir adamın son model bir mersedes hakkında “koltuklar tam da rahat değil, uçurumdan düşse kurtulabilirmiyiz, fren yaptığında sarsılıyoruz vs. gibi” eleştiriler getirmesine benzetmişti.

    Evet, Mersedes mükemmel değildi ve –o yüzden- her geçen yıl daha da mükemmelleştirilmeye çalışılıyordu; oysa kağnı, yüzyıllardır aynı kağnıydı. İçindekiler de –fırsat geldiğinde- Mersedes’e binmeye can atıyorlardı.

    Bırakalım Mersedes’i eleştirmeyi, o zaten hatalarının üzerinden mükemmelleşmeye çalışıyor. Şu bizim kağnıyı konuşalım, irdeleyelim biraz. Kağnıdaki insanlar mutlu mu orda olmaktan, önemli olan da o.

    Sizden sadece eleştiri değil, alternatif (ama somut bir alternatif) duyabilmek umuduyla…

    Saygılar,

  112. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 18, 2010 | Reply

    EVRİM TEORİSİNİ ATTIK, YERİNE NE KOYACAĞIZ: BİZ HANGİ UYGARLIĞIN YOLUNDAYIZ ??
    ——————————————————————————————————–
    Sevgili MY,

    Bu yazınızda bilimin, bazı doğruları dayattığını iddia etmişsiniz. Böyle bir şey yok. Aksine siz olmayan bir şeyi ispat etmeye çalışıyorsunuz: Evrim’in çürütülmesi 🙂

    Bilimin standartları vardır, dayatması yokdur. Standartlarına uymayanı, BILIMSEL kabul etmez o kadar; o standartlar da dinamikdir. Değişir.

    Mesela, 2 yıl kadar önce çok iyi hatırlıyorum Londra’da kanı değişmesi gereken genç bir anne “dini inançlarına müdahale edilemediği için” öldü. Anne bir Yehova şahidiydi ve ailesi İncil’deki bir ayeti ileri sürerek, “kan değiştirmenin günah olduğunu” söylediler, doktorlar “kanın değişmezse hastanın öleceğini” bildirdiler. Ciddi bir kamuoyu tartışması yaşandı. Sonuçta, seçim onlarındı, anne öldü. Bilim, olacağı söyledi, ama seçimlere saygı duydu.

    Hatta linkini de buldum. Buyrun:

    http://www.timesonline.co.uk/tol/news/uk/article2809423.ece

    ***********************************

    SORUN ŞU: Siz –belki de bilmeden- genç kuşakların bilimi bilmesini engellemeye çalışıyorsunuz. Nasıl Dünyanın her hangi bir ülkesindeki gencin, bilimin en son gelişmiş halini öğrenme hakkı varsa. Türk gencinin de bu hakkı olmalıdır. Bu kadar. Ötesi gencin tercihidir.

    Dünyada yüzlerce din ve peygamber var. Okullara din-merkezli eğitim koysak, çıkacak karmaşayı düşünebiliyormusunuz ? O yüzden hiçbir gelişmiş ülke okullarında din eğitimi verilmez, bilimseldir. (Bazı özel okullar hariç)

    Başbakanın, bakanların, milletvekillerinin, zenginlerin çocukları ABD’de bilimin hasını okurken, buradaki gençlere bilimin “yassah, günnahh” diye kısıtlanması en azından eşitliğe aykırıdır.

    Şimdi müsaadenizle yazdıklarınızı kısaca eleştirelim.

    **************************************

    EFSANE : “ Zira sadece uzman oldukları alanda değil hemen her konuda fikir beyan eden hatta gelecekten haber verenler var içlerinde.” demişsiniz bilimciler için.

    GERÇEK: Böyle bir şey yok. Benim bu sitede haftalardır söylemeye çalıştığım şey bu. Sizin çalışmanız ULUSLAR ARASI KABUL GÖRMÜŞ STANDARTLARA , HAKEMLİ BİLİMSEL DERGİLERE ve BILIM KURULLARI’ndan geçmemişse, sadece fikirdir. Bağlayıcı değildir, pek kale alınmaz, sadece saygı duyulur.

    *****************************************

    Bilimin dinleşme süreci (Böyle bir şey olamaz, bütünüyle oksimoron bir ifadedir)

    EFSANE: Bilimcilik ideolojisinin hâkim olduğu cemiyetlerde artık bilime de ihtiyaç yok. Çünkü bilimciler “mutlak hakikat üretiyorlar” bir zamanlar Vatikan’ın yaptığı gibi.

    Gerekçe komik: “Ernst Mach, Ludwig Boltzmann tarafından geliştirilen atom teorisine karşı çıkmış”. Çıkabilir. Kendisi daha farklı bir teori geliştirebilir. Buna benzer bir çok olay olabilir. Humeyni gibi “ölüm fetvası” mı çıkarmışlar yani 🙂

    GERÇEK: Bu dediğinizi destekleyecek tek bir bilimsel yayın veya hakemli dergi olamaz. Bilim, standartlarına uyan her şeyi kabul eder, yukarıda anlattım. Tarafsız ve objektif olmayanı ise kabul etmez. Mesela siz bu fikirlerinizi yazabilirsiniz, demokratik hakkınızdır. Ama dünyada hiç bir hakemli bilimsel yayına veya kendini ispat etmiş dergiye (Newsweek, Economist, vb.) giremez.

    ÇOK ÖNEMLİ GERÇEK: Bilimde “mutlak hakikat” yoktur. Teoriler vardır, daha iyisini bulursanız, yıkarsınız. Mutlak hakikat veya doğruyu bulduğunu iddia eden sistemde baskı vardır, zulum vardır, insan hakları olamaz. (Bakınız, Hitler Almanyası, SSCB, Suudi Arabistan, İran, Taliban Afganistanı vb. )

    Zaten “mutlak doğru”yu bulmuşlar, sizin düşünmenize bile gerek yok; onlar söyler, siz yaparsınız. Budur işte. Tipik tarikat, cemaat mantığıdır bu. Birey değil, kul.

    *****************************************

    Neyse, Evrim’i çürütme aşamasına geçmişsiniz daha sonra. Bunun için de bir emekli Atom mühendisi’nin –sıkı durun- bir gazeteye röportajını kanıt olarak göstermişsiniz. NE HAKKINDA? Evrimsel Biyoloji hakkında 🙂

    Yani, Mehmet bey, aynı mantıkla Kanser konusundaki bir tezi çürütmek amacıyla da başka bir gazeteye emekli bir astronomi profesörünün yaptığı sohbetten alıntılardan mı yararlanacağız ? 🙂

    Ben bu sitede İskoçya’daki bir turizm dergisinde çıkan bir makalenin “evrimin çürütülmesine kanıt” olarak sunulduğunu bilirim 🙂

    *********************

    Neyse toparlayalım. Çok dağılmayalım.
    Ne demiş Cengiz bey yukarda?

    “Bir bilimsel yöntemi ya da bilgiyi, alanıyla ilgisiz bir yerde konuşmak, yazmak, kullanmaya çalışmak vb. ya bir cehaletin, ya bir çarpıtmanın sonucu.

    Had bilmek burada aşırıya kaçmamak gibi bir anlama gelmez.

    Bilimde aşırı diye bir şey yok.”

    Siz de ona benzer şeyleri savunuyorsunuz :

    “ hemen bütün araştırmacılar bilimsel çalışmalara başlarken bir takım önyargılardan kurtulamıyorlar ve araştırmalarını neredeyse farkında olmadan bu önyargıları “ıspatlayacak” biçimde yönlendiriyorlar.”

    Ben de mutabıkım !.. Yahu, aslında aynı şeyleri savunuyoruz. Ama pratik farklı 🙂

    Ben de –belki onlarca defa- dedim ki;

    İşte bu yüzden ULUSLAR ARASI KABUL GÖRMÜŞ STANDARTLARA, HAKEMLİ BİLİMSEL DERGİLERE ve BILIM KURULLARINA ihtiyaç duyuyoruz. Her akademisyene, doktora, profesöre güvenilmez. Herkes bu standartları sağlamak zorunda, eğer lafı dinlensin istiyorsa.

    Ve ekliyorum:

    Sizin yazdıklarınız da bu standartlara girmiyor. Çünki, belli görüşlerinizi ispatlamak veya ikna etmek için verileri toplar gibisiniz. Tüm dünyanın kabul ettiği Evrim Teorisinin, komik gerekçelerle işe yaramadığını savunuyorsunuz. Bu benim fikrimdir. İsterseniz, gönderip sınayabilirsiniz. Bir çok ansiklopedi, bilimsel dergi var..

    *****************************************

    Evrim Teorisini, yine başka bir teori yıkabilir. Nokta.

    Evrim Teorisini şu anda nimetlerini tüm dünyanın yediği modern tıpdan çıkarırsak, modern tıp diye bir şey kalmaz. Nokta.

    Siz bir teoriyi, akla yakın bulup-bulmama olayına indirgiyorsunuz. Hangi bilimsel teoriyi, açıkladığınızda sokakdaki adam akla yakın bulabilir veya bulmayabilir? Bir teoriyi değerlendirmek o kadar kolay mı? Ömür veriyorlar o teoriye.

    Anlamak zorunda değilsiniz ama saygı duymak zorundasınız.

    Ben Fraktal Geometriyi bir matematik öğretmenine anlattığımda anlamamış ve karşı çıkmıştı; ne yapalım Fraktal Geometriyi ??? Atalım mı ?

    Evrim’i “İnsan maymundan gelmiştir” şeklinde anlatmanız, bir futbol maçı için “yuvarlak bir şeye vurup duruyorlar” demeye benziyor.

    Evrim’i basit bir Biyolojik Teori olarak da algılamayın rica ederim. Bu konuda benim bildiğim en son kayda değer çalışmayı Harvard Tıp Okulu ve MIT beraber yürüttüler. Bulgulara göre de ilkel insanla, şempanzenin evrimsel yolu 5-6 milyon yıl önce ayrılmış. Buyrun okuyun:

    http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/4991470.stm

    BIRAKIN BILIMI BILIMCILER TARTIŞSIN. UZMANLAR TARTIŞSIN VE KARAR VERSIN.

    Yani sırada ne var, oturup açık kalp ameliyatı mı yapacağız ofiste ? 🙂

    Binlerce teori arasında bu Evrim Teorisini neden mesele yaptığınızı anlayamıyorum. Diyorsunuz ki:

    “Eğer evrim okullarda anlatılacaksa bunun yeri biyoloji değil felsefe dersi olmalı ki diğer inançlar ve senaryolarla birlikte ele alınabilsin, evrim senaryosu zorunlu din dersi gibi dayatılmasın.”

    Hoppala. Siz, bilimsel teorinin nerede okutulacağına ne hakla karar verebiliyorsunuz ?
    Evrim konusunda tüm bilim kurullarını bir yana savurarak bu faşizan tavrınızı hangi gelişmiş ülkede sergileyebilirsiniz ? İnsaf, Mehmet bey.

    Gelişmiş ülkelere bakalım, hepsinde Evrim Teorisi Biyoloji başta olmak üzere bir çok derste okutuluyor. (Din değil, çünkü gelişmiş ülkelerde din dersi yok. Devlet size bir dini dayatmıyor. Özgürsünüz. Evrimle dinin de hiç bir alakası yok.)

    Bir tek ABD’de Evrim konusunda bir tartışma yaşandı; bir de “Akıllı Tasarım” çıktı çünkü. Ama yargı 2005’deki Kitzmiller davasıyla son noktayı koyarak, Evrim dışında Kabul görmemiş bir teorinin okullara konmasını yasakladı. Buyrun okuyun:

    http://en.wikipedia.org/wiki/Evolution

    En sonunda, dinden bir referansla tartışmayı bağlamışsınız. Bu da bilimsel çevrelerde kabul görmez. Gelişmiş ülkelerde yapılan işe, etnik, dini, milli kimlik yansıtılmaz. Ben hiç bir bilimsel çalışmada herhangi bir din veya peygamberden referans verildiğini görmedim. Eğer bilimsel bir çalışma yapacaksanız, TARAFSIZ olacaksanız, tarafsızlığınızı bozacak tüm kimliklerinizi dışarda tutacaksınız. Özel hayatınızda dilediğinizce özgürsünüz canım 🙂

    Eğer belli bir dini/ ulusal / etnik açıdan bakarsanız, basitçe tarafsız olmazsınız ve yaptığınız çalışma akredite olmaz: Kabul görmez !..

    **********************************

    Evrim’i tartışmak, yer çekimini tartışmak gibi bir şey. O kadar komik geliyor ki bana.

    Darwin hayranı Mayr’ı (ki adam Darwin ödülü aldı) kullanarak Evrim Teorisini çürüttüğünüzü iddia ediyorsunuz. Yukarıda zaten açıkladım.. Eğer gerçekten gerçeği istiyorsanız. Bulursunuz.. Görmek isterseniz tabii.

    Herhangi bir dünya üniversitesinin Biyoloji/Tıp bölümüne bir ileti yazsanız, herhangi kabul görmüş bir ansiklopediyi açsanız gerçeği anlarsınız.

    Olmadı, bedava ansiklopedi Vikipedia var. Buyrun:
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Evrim_Kuram%C4%B1

    Tüm sorun aslında şu:
    Biz Çağdaş Demokrasiyi gerçekten istiyor muyuz? İstiyorsak, alması zor değil.

    Yok, istediğiniz, hakimiyetin Allah’ın olduğu, “mükemmel” , “mutlak doğrulu” ütopik bir sistemse,

    Allah hepimizi böyle bir sistemden korusun, çünkü biz bu filmi çok gördük: mutlak doğruyu bulduğunu iddia eden daha önceki diktatörler gibi her türlü zulumu gözünüzü kırpmadan işleyebilirsiniz.

    Demokrasi ve İnsan hakları için ufak bir şüphe gerekir kafada. O şüphe eli tetikden çeker. O şüphe, hoşgörü doğurur. “Ya yanlışsam ..” der kişi ve o kadar rahat zulmedemez. Sorgular.

    Ne dersiniz Mehmet bey, biraz şüphe oluştu mu sizde?
    Belki de evrim konusunda tüm gelişmiş dünya yanılmıyordur. Darwin hayatını boşu boşuna bu teoriye adamamıştır.

    Belki Türkiye de bir gün Gelişmiş Ülkeler arasında yerini alır. Hepimiz barış ve refah içinde yaşarız.

    Saygılar,

  113. Yazan:eg Tarih: Oca 18, 2010 | Reply

    ahmet selçuk bey,
    genelde insanlara ne iş yaparsınız yaşınız kaç falan diye sormam ama merakımdan soruyorum. sizin mesleğiniz ne? ve yaşınız kaç? eğer cevap vermenizde bir sakınca yoksa çok merak ettim…

  114. Yazan:MY Tarih: Oca 19, 2010 | Reply

    Ahmet Selçuk Bey,

    Sizden ricam çok kisacik bir biçimde BiLiMSEL bir “iyi/kötü” tarifi yapmaniz. Fizik, kimya,
    biyoloji, psikoloji… Ne isterseniz kullanin, ama “mürsid” olmaya yeltenen bilimin
    bize yol göstermek için bu ayrimi nasil yapacagini bir anlatin hele 🙂

    “Bu kitaplar her hangi bir hakemli dergide yayınlanabilir mi? ASLA.

    Bu yazılanlar bir ansiklopediye girebilir mi? ASLA.

    Bu yazılanların uluslar arası literatürde veya çağdaş bilimde bir yeri olabilir mi? ASLA.” (Ahmet Selçuk)

    Ahmet Bey,

    Hakikat var olmak için bilinmeye muhtaç degildir. insanlarin tasdikine muhtaç degildir. Geçmiste bilim adamlari günesin dünya etrafinda döndügünü savundular. Sonra gezegenlerin yörüngelerini daire biçiminde sandilar. Elips oldugunu fark edene kadar bu böyle sürdü. Bïlim süpheler ve kuskular diyaridir. Bilimsel kesinlik olmaz.

    1930’larda yapsaydik bu tartismayi sizin YANILMAZ(?) “hakemleriniz” bize ne anlatirdi?

    Meselâ (büyük ihtimalle bizzat Atatürk’ün kurdugu) Türk Antropoloji Kurumu’ndan bilim adamalari Türk kafatasinin Ermeni ve Kürt kafatasina göre daha ileri bir irka ait oldugunu savunabilirdi!

    Bilim görecelidir. Yasadigi zaman ile sinirlidir. Bilim adami siyasete alet olabilir. Alman bilim adamlari uzun zaman yahudileri, zencileri, araplari… asagilik irklar olarak gösterdiler. Bilmsel kafatasi ölçümleri vs yaptilar.

    Özetle bilim ahlâkî bir referans olamaz. Yani bilim mürsid olamaz. Zekânizla nükleer enerjiyi kesfedersiniz. Ama akliniz varsa atom bombasi yapmazsiniz. Nükleer tip kanseri tedavi eder radyasyon ile. Radyasyon “iyi” veya “kötü” olamaz. Onu kullanan insanlar SORUMLU olur. Para gibi. Para kötü müdür? Bir fakiri doyurabilirsiniz. Kiralik bir katil tutabilirsiniz. Para ne “iyi” ne de “kötü” olablir.

    Siz bilimi hak etmedigi kadar “yüksek” bir yere oturtuyorsunuz bence. “elle tutulan, gözle görülen, ölçülebilen seyler vardir, gerisi yoktur” diyorsunuz adeta. Bu bir tercih. Bir bilgi degil. Yani ask, sevgi, korku, vatan sevgisi… bunlar hormanal birer olgudan ibaret size göre? Gerçekten öyle mi?

    Degilse bir erkegin karisina duydugu askin ne oldugunu bilimsel olarak açiklar misiniz?

    Ahmet Selçuk Bey, bütün yazdiklarinizi okudum. Bunlar bizim sitede zaman zaman gördügümüz ve POZiTiViST iMAN dedigimiz seyin göstergesi.

    Felsefe sözlügünden ampirizm, materyalizm ve pozitivizmin tariflerine bakin. Siz bu akimlarin tam kesistigi yerde duruyorsunuz.

    Bunun tersi idealizm. Benim sahsi durusum ise daha çok dualizme benzer ama bunu burada açiklamak çok vakit alir.

    Ben bir müslüman olarak ALLAH’a tapiyorum. O’nun söylediklerine iman ediyorum.

    Siz ise zekâniza ve 5 duyunuza tapiyorsunuz. Ama bunun farkinda degilsiniz. Kendinize bu gerçegi itiraf edemiyorsunuz. A PRIORI bir takim bilgiler vardir. Biz insanlarin zekâsinin ve bilimin ürünü olmayan. Zaman vardir, mekan vardir. Tümevarim gibi bebeklerin daha dogmadan bildikleri seyler vardir.
    Neden eli iki defa yanan çocuk bir daha sicak çaya dokunmaz? Ögrenmeyi ona kim ögretti?

    Uzay nerededir? sorusuna cevap veremiyoruz. Zamandan önce ne vardi sorusuna cevap veremiyoruz. bunun için bilimciler (bilim adami degil) evrim, Big Bang gibi senaryolar üretiyorlar. Tanri’siz yaratilis senaryolari bunlar. Sonra da bize “TEORi” diye yutturmaya kalkiyorlar.

    Siz belki bu senaryolari sevdiniz ve onlara iman ettiniz. Ama bu imanin adini da “bilimsel bilgi” koydunuz. Olsun. Gene de dostumuzsunuz.

    Bu tartismayi tadinda birakalim derim. Kur’an’da buyuruldugu gibi “… senin dinin sana, benimkisi de bana”

    Dostlukla

  115. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 19, 2010 | Reply

    BILIMIN MÜRŞİTLİĞİ NASIL OLUR
    ———————————————————————–

    Mehmet Yılmaz bey,

    Mektubunuz için teşekkürler, ben şahsen büyük bir keyifle okudum. Farklı düşündüğümüz kesin, ama bu bir sorun mu? Bence değil.

    Ortak zeminde buluşulur. Farklı görüşler olacak, tartışılacak, yeni sentezler çıkacak. Birbirimizi tanımalıyız. Bunlar demokrasinin gereği.

    Ama her şeyden önemlisi, sizde inanılmaz bilgi yanlışlıkları var. Aslında bir ansiklopedi ile bunlar giderilir ama ansiklopedileri kabul edip/etmediğinizden emin değilim. Gerçeklikden kopulmuş fikri oluşuyor bende bu yüzden. Adeta bir ütopya yaratılmış gibi geliyor bana.

    ********************************

    Sorularınızı cevaplayım:

    Bilimde kesin doğrunun tanımı yoktur. MUTLAK DOĞRU da yoktur.

    ÇOK ÖNEMLİ GERÇEK: Bilimde “mutlak hakikat” yoktur. Teoriler vardır, daha iyisini bulursanız, yıkarsınız. Mutlak hakikat veya doğruyu bulduğunu iddia eden sistemde baskı vardır, zulum vardır, insan hakları olamaz. (Bakınız, Hitler Almanyası, SSCB, Suudi Arabistan, İran, Taliban Afganistanı vb. )
    Zaten “mutlak doğru”yu bulmuşlar, sizin düşünmenize bile gerek yok; onlar söyler, siz yaparsınız.

    Bu konuda Atatürk’e kızmaya kimsenin hakkı yok. AB, ABD, Japonya gibi bütün gelişmiş ülkelerde yol gösterici bilimdir, o da aynı yolu göstermiş. Zaten Türkiye’de Atatürk’e uyan da yok, sıkmayın siz canınızı 🙂

    ********************

    Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde bilim yol göstericidir. İstanbul belediyesinin yaptığı gibi dere yatağına bina dikemezsiniz, parti sempatizanlarına olmayacak yere inşaat izni veremezsiniz. Bir bilim heyeti karar verir, nereye ne şekilde bina yapılacağına.

    Atatürk’ün Ankara’yı yaptırdığı gibi her şehrin bir planı olsa, bilimsel kurulların onayı olmadan her gördükleri yere “yandaş müteahhitler” bina dikemese. İnsan gibi yaşayabilsek, fena mı olur?

    Burda “yandaş” derken sadece AKP’yi kastetmiyorum; diğer bütün partilerde de bu hastalık var. Sorun halkın güçlenememesi sorunu.

    İran’da, Pakistan’da, Haiti’de bir deprem olsa binlerde kişi ölüyor; Japonya, AB veya ABD’de aynı depremde kimsenin burnu kanamıyor. Bilim yol gösterici olsa, binalar deprem koduna göre inşa edilir.

    Ama “Bir şey olmaz alimallah” deyince, dua edince olmaz sanılıyor ve bazen partizanlık altında bazıları köşeyi dönüyor, olan deprem altında ölen zavallılara oluyor.

    Şimdi size soruyorum; şehir planlaması, istihdam politikası, doğal kaynakların kullanımı, vb. neye göre planlanacak?
    Gelişmiş ülkelerde buna bilim kurulları karar veriyor. Atatürk de yol gösterici bilim olsun demiş. Siz karşı çıkıyorsunuz. Peki, alternatifiniz nedir? Gerçekten merak ediyorum.

    **********************************

    Sonra da demişsiniz ki;

    “Bilim görecelidir. Yasadigi zaman ile sinirlidir. Bilim adami siyasete alet olabilir. Alman bilim adamlari uzun zaman yahudileri, zencileri, araplari… asagilik irklar olarak gösterdiler. Bilmsel kafatasi ölçümleri vs yaptilar.”

    Bakın ben onlarca kez aynı şeyi yazıyorum:
    İşte bu yüzden ULUSLAR ARASI KABUL GÖRMÜŞ STANDARTLARA, HAKEMLİ BİLİMSEL DERGİLERE ve BILIM KURULLARINA ihtiyaç duyuyoruz. Hitlerin YANDAŞ BILIMI, ne ansiklopedilere girmiştir, ne de üniversitelere. GERÇEKLIKDEN KOPULMUŞTUR. ÜTOPİKDİR. Gözlemim şu ki; Korkarım, siz de aynı yoldasınız. Sadece onu anlatmaya çalışıyorum.

    *******************

    Aslında çoğu yerde aynı şeyi söylüyoruz.

    BILIM BIR SORU İŞARETIDIR. Bilimciler belli olgular hakkında belli varsayımlar/hipotezler geliştirirler.

    Tüm bu varsayımlarınızı tutarlı ve birbirini destekleyici bir yapı içinde bilim dünyasına sunabilirseniz, nur topu gibi bir TEORİNİZ de olur. Hatta, bu güne kadar doğru kabul edilen teoriler bile çöpe atılabilir, eğer karşıtını ispat edebilirseniz.

    ***************************

    İŞTE AYRILDIĞIMIZ YER !..

    Şöyle yazmışsınız:

    “elle tutulan, gözle görülen, ölçülebilen seyler vardir, gerisi yoktur” diyorsunuz adeta. Bu bir tercih. Bir bilgi degil. Yani ask, sevgi, korku, vatan sevgisi… bunlar hormanal birer olgudan ibaret size göre? Gerçekten öyle mi?
    Degilse bir erkegin karisina duydugu askin ne oldugunu bilimsel olarak açiklar misiniz?”

    *****************************

    Mehmet bey, bu yazdıklarınıza istinaden şu yazdıklarımı lütfen çok dikkatli okur musunuz?

    ******************************

    Siz Bilimi sadece doğa bilimleri gibi düşünüyorsunuz. Sosyal bilimler de vardır.Bundan haberdar olmadığınızı düşünmüyorum, çünkü her üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü var Türkiye’de.

    Mesela Ekonomi bir bilimdir, psikoloji bir bilimdir. Elle dokunamadığınız SOYUT kavramlar hakkında tutarlı ve birbirini destekleyici bir yapı içinde bir çok TEORİ vardır.

    Mesela John Nash’in meşhur OYUN TEORISI. Insanların tercihleri üzerine bir teoridir. Yani o kadar çok bilim dalı var ki SOYUT KAVRAMLARLA ilgili.

    Aşk dediniz ya, Robert Sternberg’in “ÜÇGEN AŞK TEORISI” vardır. Aşk’ı kişilerarası ilişkiler bağlamında üç yaklaşımla inceler. Maslow’un meşhur HIYERARŞİLER TEORISI var. İnsan ihtiyaçları üzerine.

    Mesela Chomsky’nin “UNIVERSAL LANGUAGE” Teorisi var, “ BEHAVIORAL FINANCE” var EXPECTATIONS THEORY var, yani var oğlu var.

    Ben yukardaki iletilerimde de defalarca yazdım: Siz de bir Teori geliştirebilirsiniz. Bakın, ben naçizane 10 senedir bir Teori üzerinde çalışıyorum, önümüzdeki 30 sene daha da çalışmayı düşünüyorum 🙂

    Emek vereceksiniz. Okuyacaksınız. İnsanlara bir şey verme, yarar sağlamaya hayatınızı adayacaksınız. Tüm bu varsayımlarınızı tutarlı ve birbirini destekleyici bir yapı içinde bilim dünyasına sunabilirseniz,bir TEORİNİZ de olur. Elle tutmanız gerekmez, ben size garantisini vereyim :)))

    Bakın siz ne rahat diyorsunuz: “Ben bir müslüman olarak ALLAH’a tapiyorum. O’nun söylediklerine iman ediyorum.” Ne güzel bir şey!.. Ama beni de enterasan bir şeye tapar yapmışsınız. O olmamış 🙂

    Ben işime, dini, milleti, cinsiyeti, etnisiteyi vb. ayırıcı nitelikleri katamam yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı. Sırf ben değil, dünyadaki bütün bilimciler/ evrensel kardeşliğe inananlar böyledir. Onlar, millet, din gibi ayırıcı olguların üzerinden tarafsız bir pencereden bakmak zorundadırlar dünyaya. Ben, kişisel olarak bundan son derece de hoşnutum.

    Sayıları gelişmiş ülkelerde ses getirecek derecede fazladır. Türkiye’de pek yokdur, güçsüzdür. O doğru.

    ****************************

    ŞÖYLE BİR TOPARLAYALIM:

    1. Gelişmiş ülkelerde (Atatürk de böyle istemiş) Bilim yol göstericidir. Yukarıda nasıl yol gösterdiğini de anlattım. Karşısınız. Saygı duyuyorum. Peki bilimi atalım. Ama hep soruyorum. Alternatifiniz?

    2. Siz yok diyorsunuz ama Bilim soyut kavramlara da cevap bulur. Hatta soyut kavramlar üzerine daha çok bile Teori vardır. Yukarıda anlattım. Şimdi farklı düşünüyor musunuz?

    3. Sizin inanışınıza saygı duyuyorum. Benim inancım hakkındaki düşüncenize katılmıyorum. Literatürde böyle bir şey de duymadım açıkça, bari duyduğum bir yafta yapıştırsaydınız bana, yahu 🙂

    4. Yazdıklarınızın hepsinin Eğitim Bilimlerinde, Davranış Bilimlerinde cevabı var, Stephen Hawking’in Uzay ve Yaratılış sorularınıza cevabı da var ; A PRIORI da dediğinizden farklı bir şey gerçekte ama

    “Bu tartismayi tadinda birakalim derim. Kur’an’da buyuruldugu gibi “… senin dinin sana, benimkisi de bana”

    diyorsanız, size asla sıkmak istemem.

    Sizle tartışmak gerçekten keyifliydi, sizler Türkiye’nin okuyan-yazan aydınlık yüzüsünüz; bir gün ansiklopedileri ve bilimsel yayınları da keşfedeceksiniz. Sizle tartışırken sayenizde ben de biraz literatürü karıştırdım, bilgilendim; her şey için teşekkürler.

    Dostlukla,

  116. Yazan:eg Tarih: Oca 19, 2010 | Reply

    ah mehmetçim biz ansiklopedileri keşfetmeyerek ne büyük boşluk içinde yaşıyormuşuz yeni keşfettim. halbuki ansiklopedi demek kesin bilgi demek. git ansiklopediye al bilgini…bu kadar basit halbuki. ama hayatım boyunca tek bir ansiklopedi yüzü görmedim. hatta ansiklopedilerin en güveniliri, en muhteşemi ve en fevkinin de fevki olan wikipedia’dan hiç haberimiz olmamış…kitaplarla zaten hiç aramız olmadı.

    bilim dallarının hiçbiriyle müşerref olmadığımız için zaten bilim knousunda bunca cahil ve önyargılıyız. o yüzden bilimden bu kadar korkuyor onun ne kadar hakiki bir mürşit olduğunu kabul edemiyoruz…bir fizik formülü görüyoruz onu öcü sanıyoruz. matematik zaten bizim gibi insanların yanına bile yaklaşmamış. ansiklopedi okusaydık böyle olmazdı. belki ansiklopedi okusaydık yazdıklarımızı gökten zembille inmiş bilim-hakemlerinin tarafsız ve kesin bilgiyi destekleyen dergilerinde yayımlayabilirdik bile. ama şimdilik (ansiklopedileri keşfetmediğimiz sürece) böyle kalmaya yazfılıyız maalesef…

    amin!

  117. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 19, 2010 | Reply

    Sayın EG,

    İletiniz için teşekkürler.

    Müsaadenizle size biraz Amerikadaki İş Yasalarından bahsetmek istiyorum. Amerika’da Üniversiteler ve solcular çok iyi çalışıyorlar; İnsan haklarında tavan yapılmış durumda. Bush da gitti, ortam rahatladı 🙂

    Biliyorsunuz GM geçen yıl iflasını istedi. Nasıl istemesin ki? Sendikalar işverene öyle sözleşmeler imzalatıyorlar ki. Bakın, otomasyon nedeniyle işini kaybeden bir işçinin maaş dahil bütün hakları aynen korunuyor. Ve düşünün seneler içinde otomasyon nedeniyle binlerce işçinin işten çıkarıldığını.

    Öyle Türkiye’deki işçiler gibi dayak da yemiyorlar sokakta polisten. Öyle bir olay olsa Amerika yerinden oynar. İnsan hayatı kıymetli, insan olabilmek önemli. Burda politikacılar dokunulmaz, orada vatandaş dokunulmaz.

    Mesela siz, bir iş görüşmesinde işe alacağınız kişiye soracağınız soru veya istediğiniz bilgi, işin niteliğiyle ilgili olmalı. Yaşını soramazsınız, medeni durumunu soramazsınız, dinini soramazsınız, milliyetini soramazsınız, nerde oturduğunu soramazsınız. Sadece işi iyi yapıp-yapamayacağı ile ilgili bir soru sorabilirsiniz.

    Hatta, işe o hak ettiği halde başkasını alırsanız “anti-ayrımcılık yasası” uyarınca sizi dava edip, alabileceği maaşın 100 mislini alır.

    Demek istediğim şu ki, yaşın ve mesleğin bir forumda yorum yazmak için gereken bir şey olduğunu düşünmüyorum. Üstelik, ben kimsenin yaşını ve mesleğini bilmiyorum ki.

    Herkes eşitçe yazışıyor. Bence mevcut durumu muhafaza etmekte yarar var.

    Olmayacak iş değil; gün gelir, devran döner; gerçek demokratlar da bir gün Türkiye’de hükümete gelirler: İnsan Hakları ve Demokratik yasalar getirirler. Türk insanı da, bu ülkelerdeki haklara sahip olur bir gün.

    Şimdilik bu forumda, bir süre Amerika’dayız farzedelim 🙂

    Saygılar,

  118. Yazan:eg Tarih: Oca 19, 2010 | Reply

    mesleğinizi merak etme sebebim, acaba wikipedia’nın türkiye “pazarlama sorumlusu” burada yorum yazıyor olabilir mi diye düşünmemdendir…

    ya da mesela “ansiklopedilerden nefret ettirme komisyonu” bölge başkanı falan da olabilirsiniz gibi…zira bende o şekilde işliyor sistem.size her ansiklopedi deyişinizde ben bir daha ansiklopedilere bakmayacağım diye kendi kendime söyleniyorum. üstelik elinin altında her an -basılı ya da elektronik olarak- ulaşabileceği 3000’den fazla irili ufaklı, (genel ya da en küçük uzmanlık alanlarına kadar) ansiklopedi olan bir insan olarak artık pes noktasına geldim doğrusu. sildirmeyin, yaktırmayın bana elimdeki ansiklopedileri. rica ediyorum:) yapmayın etmeyin; bu kadar işkence etmeyin bize pirim!

  119. Yazan:MY Tarih: Oca 19, 2010 | Reply

    Selam Ahmet Selçuk Bey,

    Ansiklopedi filan kismi komik olmus ama neyse.

    Abraham Maslow demissiniz ya, kendisi pozitivizme tekme tokat girismis bir bilim adami ve filozoftur. Bilim ve maneviyatin birbirinden ayrilarak her ikisinin de sakat birakildigini savunmustur ve bence haklidir.

    Maslow’un “Peak Experiences” kapsaminda yaptigi çalismalari okusaniz ya pozitivizmi terk edersiniz ya da Maslow’un adini bir daha anmazsiniz :))

    Bu çalismalar daha sonra bir kitapta toplandi, Religions, Values, Peak Experiences, USA, ilk baski 1964, sonuncusu 2003, Viking Penguin

    Not: Ayni konuda Colin Wilson ve Franklin L. Baumer gibi gibi isimlere de bakilmali.

  120. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    ANSIKLOPEDILERE NE PARAYLA GIRILEBILIR, NE DE ZORLA: ORASI TARAFSIZLIĞIN. ORASI GERÇEĞİN.
    —————————————————————————————————————–
    Sayın EG,

    Iletiniz için teşekkürler de direk de sorabilirdiniz sevgili kardeşim.

    Keşke merak edip bir kere girseniz, wikipedia’nın kar amacı gütmeyen gönüllüler ve bağışlarla ayakta kalan bir proje olduğunu öğrenseydiniz. Ben defalarca yazdım, wikipedia’daki bilgiler Encarta veya EncyclopediaBritannica’da da var. Ben bedava diye ve herkes heman verilen linki okusun diye Wikipedia’yı yazdım. Googlebooks’dan da örnek vermiştim, ondandamı nefret ettiniz yoksa 🙂

    Ya da dünya sıralamasındaki ilk 1000 üniversiteden birine e-mail atıp da sorabilirsiniz. Wikipedia’da yazandan farklı bir şey söylemezler. Yani Evrim Teorisinin çürütüldüğü koca bir yalandır, Atatürkçülük Çağdaş Demokrasiye bırakın engel olmayı, onun en kuvvetli destekçisidir. Ne dersiniz, bunlara e-mail atıp soralım mı? Ya da ansiklopedilere bakalım mı?

    Maç yapıcaz, ama kafama gore takılayım, hakem olmasın der gibisiniz siz 🙂

    *************************************

    Hiç kusura bakmayın, burada amacım kimseyi kırmak veya incitmek değil. Ama siz GERÇEK lerden kopmuş, ÜTOPİK şeyleri burada GERÇEK diye yazarsanız. Biri de çıkar “Hayır, kardeşim. Dediğin doğru değil. Al işte dünyanın kabul ettiği gerçek” budur der.Size ansiklopedileri de referans gösterir!.. Bunda gocunacak bir şey yok.

    DÜNYADA HERKES, KAFASINDAKI BELLİ MANTIKLARA VE IDEOLOJISINE GÖRE YAPTIĞI ÇIKARIMLARI GERÇEK KABUL ETSE, BİR STANDART VEYA BILIM’DEN SÖZ EDEBİLİR MİYİZ ?

    BILIM TARAFSIZDIR. IDEOLOJISI YOKTUR.

    ************************************

    Ansiklopedilere bakmayalım. Bilimsel yayınlara bakmayalım. Peki. Herkes kafasına gore EFSANE, SÖYLENCE, ATMASYON… ideolojisine veya inanışına gore şeyler yazsın. Yazmakla kalmasın onlara inansın. Inanmakla kalmasın, inandırsın. Biz de gerçeği konuşamayalım. Bu mudur?

    Tüm dünyanın, çağın en büyük dehalarından biri gördüğü Atatürk’e yalan-dolan Allah ne verdiyse saldıralım; Tüm dünyanın Kabul ettiği Evrim Teorisini göya çürütelim, yasaklayalım. Tamam. Yapın bunları.

    E, sonra? Sonra?

    Hitler de aynısını yaptı. Gazeteleri yasalar çıkarıp yandaşlarına aldırdı, insanları baskı altında tuttu; bilimcileri hapsetti, bazıları hapsolmadan kaçtılar, Yahudilere saldırdı durdu, hatta daha sonra katletti, kendi YANDAŞ basınını yarattı, YANDAŞ bilimini yarattı. Ansiklopedilerden ve KABUL GÖRMÜŞ BILIMSEL YAYINLARDAN nefret etti. Çünkü, Bilimciler TARAFSIZ ve YANSIZ dı. Kendi inandığı çarpıtılmış gerçeklik ansiklopedilere giremiyordu.

    Tüm muhaliflerinin peşine polis taktı. GESTAPO lafı ve o baskı hala meşhursa ondandır. Yargıya müdahale etti, kendisine karşı olan yargıçlara/savcılara meydanı duman etti. Bir tek kendi inandığı doğrular vardı. Ve sonunda Hitler o nefret ettiği ansiklopedilere YANSIZ BİÇİMDE girdi !.

    Yani sevgili kardeşim, burda tabii ki yazarsın. Dünyada yüzlerce inanış, yüzlerce ideoloji var. Hepsine saygı duyuyoruz.

    Adamın parası vardır mesela. Paran vardır, site açarsın, kitap çıkarırsın, okul açarsın, gazete alırsın, TV alırsın, yazar satın alırsın, istediğini yazdırırsın. Hatta parayı basar kendi ansiklopedini de çıkarırsın, gücün vardır, uluslararası kabul görmüş olanı yasaklarsın. Kapitalizmin vahşisi bu.

    Ama Uluslararası ansiklopediler, bilimsel yayınlar !. ORADA DUR İŞTE !…

    ORASI GERÇEĞİN. ORASI BİZİM. ORASI BILIMIN. ORASI TARAFSIZLIĞIN. ORAYA NE PARAYLA GIREBILIRSINIZ, NE DE FAŞİZMLE, ZORLA !

    İsterseniz gözünü kaparsınız, zorla okutacak değiliz. Ama yalan bir şey olduğu zaman da, “hayır, öyle değil, gerçek budur” diyebiliriz di mi?

    Saygılar,

  121. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    ANSIKLOPEDILERE NE PARAYLA GIRILEBILIR, NE DE ZORLA: ORASI TARAFSIZLIĞIN. ORASI GERÇEĞİN.
    ———————————————————————————————————————————-
    Sayın EG,

    Iletiniz için teşekkürler de direk de sorabilirdiniz sevgili kardeşim.

    Wikipedia’nın kar amacı gütmeyen gönüllüler ve bağışlarla ayakta kalan bir projedir.Amerikanın en büyük gazetesi, onu “en güvenilir ansiklopedi” ilan etti. Ben defalarca yazdım, wikipedia’daki bilgiler Encarta veya EncyclopediaBritannica’da da var. Ben bedava diye ve herkes heman verilen linki okusun diye Wikipedia’yı yazdım. Googlebooks’dan da örnek vermiştim, ondan dam ı nefret ettiniz yoksa 🙂

    Ya da dünya sıralamasındaki ilk 1000 üniversiteden birine e-mail atıp da sorabilirsiniz. Wikipedia’da yazandan farklı bir şey söylemezler. Yani Evrim Teorisinin çürütüldüğü koca bir yalandır, Atatürkçülük Çağdaş Demokrasiye bırakın engel olmayı, onun en kuvvetli destekçisidir. Ne dersiniz, bunlara e-mail atıp soralım mı? Ya da ansiklopedilere bakalım mı?

    Maç yapıcaz, ama kafama gore takılayım, hakem olmasın der gibisiniz siz 🙂

    *************************************

    Hiç kusura bakmayın, burada amacım kimseyi kırmak veya incitmek değil. Ama siz GERÇEK lerden kopmuş, ÜTOPİK şeyleri burada GERÇEK diye yazarsanız. Biri de çıkar “Hayır, kardeşim. Dediğin doğru değil. Al işte dünyanın kabul ettiği gerçek” budur der. Bunda gocunacak bir şey yok.

    DÜNYADA HERKES, KAFASINDAKI BELLİ MANTIKLARA VE IDEOLOJISINE GÖRE YAPTIĞI ÇIKARIMLARI GERÇEK KABUL ETSE, BİR STANDART VEYA BILIM’DEN SÖZ EDEBİLİR MİYİZ ?

    BILIM TARAFSIZDIR. IDEOLOJISI YOKTUR.

    ************************************

    Ansiklopedilere bakmayalım. Bilimsel yayınlara bakmayalım. Peki. Herkes kafasına gore EFSANE, SÖYLENCE, ATMASYON… ideolojisine veya inanışına gore şeyler yazsın. Yazmakla kalmasın onlara inansın. Inanmakla kalmasın, inandırsın. Biz de gerçeği konuşamayalım. Bu mudur?

    Tüm dünyanın, çağın en büyük dehalarından biri gördüğü Atatürk’e yalan-dolan Allah ne verdiyse saldıralım; Tüm dünyanın Kabul ettiği Evrim Teorisini göya çürütelim, yasaklayalım. Tamam. Yapın bunları.

    E, sonra? Sonra?

    Hitler de aynısını yaptı. Gazeteleri yasalar çıkarıp yandaşlarına aldırdı, insanları baskı altında tuttu; bilimcileri hapsetti, bazıları hapsolmadan kaçtılar, Yahudilere saldırdı durdu, hatta daha sonra katletti, kendi YANDAŞ basınını yarattı, YANDAŞ bilimini yarattı. Ansiklopedilerden ve KABUL GÖRMÜŞ BILIMSEL YAYINLARDAN nefret etti. Çünkü, Bilimciler TARAFSIZ ve YANSIZ dı. Kendi inandığı çarpıtılmış gerçeklik ansiklopedilere giremiyordu.

    Tüm muhaliflerinin peşine polis taktı. GESTAPO lafı ve o baskı hala meşhursa ondandır. Yargıya müdahale etti, kendisine karşı olan yargıçlara/savcılara meydanı duman etti. Şeytanın aklına gelmeyecek komplolorla muhaliflerini ezdi. Bir tek kendi inandığı doğrular vardı. Ve sonunda Hitler o nefret ettiği ansiklopedilere YANSIZ BİÇİMDE girdi !.

    Yani sevgili kardeşim, burda tabii ki yazarsınız. Dünyada yüzlerce inanış, yüzlerce ideoloji var. Hepsine saygı duyuyoruz.

    Adamın parası vardır; site açar, kitap çıkarır, okul açar, gazete alır, TV alır, yazar satın alır, istediğini yazdırır. Kapitalizmin vahşisi bu.

    Ama ansiklopediler, bilimsel yayınlar !. ORADA DUR İŞTE !…

    ORASI GERÇEĞİN. ORASI BİZİM. ORASI BILIMIN. ORASI TARAFSIZLIĞIN. ORAYA NE PARAYLA GIREBILIRSINIZ, NE DE FAŞİZMLE, ZORLA !

    İsterseniz gözünüzü kaparsınız, zorla okutacak değiliz. Ama yalan bir şey olduğu zaman da, “hayır, öyle değil, gerçek budur” diyebiliriz di mi?

    Saygılar,

  122. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    Sevgili MY,
    İletiniz için teşekkürler. Ama gene eksen kaymış 🙂

    ***************************************
    NİYE ANSİKLOPEDİLERE BAKMAK ZORUNDAYIZ
    ***************************************

    Şimdi, herhangi bir BILGI NASIL KABUL GÖRÜR OLUR ve BUNUN AŞAMALARI NEDİR ve biz nerde anlaşamıyoruz ona bakalım. 3 Aşaması var bilginin kabul görür olmasının.

    1. AŞAMA: HER HANGİ BİR BİLGİYE ULAŞMA. Bir sürü bilgi var, iddia var, çarpıtılmış araştırmalar var, politik çıkar veya husumet nedeniyle suçlamalar; bilimi kendi çıkarı için kullanmak isteyenler var. INANILMAZ BIR BILGI KIRLILIGI VAR !… Bu bilgilerin KABUL GÖRÜR olması için 2. AŞAMAYA gönderilmesi gerekir. Buradaki bilgilerin büyük ÇOĞUNLUĞU MAALESEF YANLIŞTIR.

    2. AŞAMA: ELDEKI BILGILERIN “AKREDITASYON (KABUL GÖRME) BIRIMINDE, UZMANLAR TARAFINDAN INCELENMESİ; DAYANAKSIZ, EFSANE VE YALAN OLANLARIN AYIKLANMASI. Genellikle bu birimler, Üniversiteler, Saygın Uluslararası Bilim ve Araştırma kurumlarıdır. Burada gönderilen dökümanların belki %90’ı elenir.(Istatistik testler, tutarlılık, güvenirlik, vb. testler) BU AŞAMAYI BİR BİLİMSEL MAHKEME OLARAK DA DÜŞÜNEBİLİRSİNİZ.

    3. ULUSLAR ARASI KABUL GÖREN YAYINLARA ALINMASI. Bu o bilginin/iddianın/çalışmanın akredite olması anlamına gelir. Bunlar kabul görmüş gerçeklerdir. Ansiklopediler bunların en üst basamağıdır; hakemli bilim dergileri ve üniversite yayınları da..

    BİZİM SORUNUMUZ ŞU: Burada 1. Aşamadaki bilgiler (yani kabul görmemiş iddia ve efsaneler diyebiliriz) var. Bunlar doğru da olabilir, yanlış da.
    Eğer 2. Aşamaya sokmazsak KENDI BILIMIMIZI YARATMIŞ OLURUZ, İŞİMİZE GELMEYENI REDDEDERIZ.
    Bu, bizi UZLAŞILAMAZ bir yere getirir. SORUN BUDUR.

    ***********************************************
    BILIM SOYUT KAVRAMLARI AÇIKLAR MI ?
    ***********************************************

    Siz şöyle dediniz:

    “Siz bilimi hak etmedigi kadar “yüksek” bir yere oturtuyorsunuz bence. “elle tutulan, gözle görülen, ölçülebilen seyler vardir, gerisi yoktur” diyorsunuz adeta. Bu bir tercih. Bir bilgi degil. Yani ask, sevgi, korku, vatan sevgisi… bunlar hormanal birer olgudan ibaret size göre? Gerçekten öyle mi?
    Degilse bir erkegin karisina duydugu askin ne oldugunu bilimsel olarak açiklar misiniz?”

    Ben de dedim ki,

    Siz Bilimi sadece doğa bilimleri gibi düşünüyorsunuz. Sosyal bilimler de vardır. Mesela Ekonomi bir bilimdir, psikoloji bir bilimdir. Elle dokunamadığınız SOYUT kavramlar hakkında tutarlı ve birbirini destekleyici bir yapı içinde bir çok TEORİ vardır.

    Mesela John Nash’in meşhur OYUN TEORISI. Insanların tercihleri üzerine bir teoridir. Yani o kadar çok bilim dalı var ki SOYUT KAVRAMLARLA ilgili.

    Aşk dediniz ya, Robert Sternberg’in “ÜÇGEN AŞK TEORISI” vardır. Aşk’ı kişilerarası ilişkiler bağlamında üç yaklaşımla inceler. Maslow’un meşhur IHTIYAÇ HIYERARŞİSİ TEORISI var. İnsan ihtiyaçları üzerine.

    ***************************

    Siz bu sefer, Maslow tartışmasına giriyorsunuz. Sorun o değil ki,

    DEMEK ISTEDIGIM: bilim yapmak için illa elle tutmak, gözle görmek gerekmiyor. Sizin en büyük yanılgılarınızdan birisi, bilimi 19. Yüzyıldaki haliyle düşünmeniz. Pozitivizm’in üzerinden çoooooooooooookkkkkkkkkk sular geçti, Mehmet bey. Çokkkkkk.

    Positivizm’i konuşmam bile ben bu devirde. (Ama nasıl buna iman eder olmuşum, onu ben de anlamadım 🙂

    ***************************

    Mesela, ben bilimciyi, SCIENTIST anlamında kullanıyorum. Siz ise “dünya literatüründe olmayan” BILIME IMAN EDEN türünde bir anlam türetmişsiniz. Ama bir teori de geliştirin ki, dünya kabul etsin, ben de edeyim 🙂

    ***************************

    ÖNEMLİ GERÇEK: Bilim yapmak için, elle dokunmanız gerekmiyor. Çıkarımlarınızı TARAFSIZ ve TUTARLI biçimde bir modele oturtmanız gerekiyor.

    Mesela AŞK dediniz, bu konuda bilimciler hem vücut kimyasını inceliyorlar, hem inter-disipliner olarak AŞK üzerine TARAFSIZ VE TUTARLI yüzlerce teori geliştiriyorlar. Bakın:

    http://en.wikipedia.org/wiki/Love

    **************************

    Unutmadan, Maslow için,

    “kendisi pozitivizme tekme tokat girismis bir bilim adami ve filozoftur.” dediniz.

    Kendisi “insani psikoloji” nn kurucusu olarak yazıyor. Ben sayfasında “positivism” i taradım. Bir kelime bile bulamadım. Tartışma başlatmak için değil, haberiniz olsun diye söylüyorum 🙂

    http://en.wikipedia.org/wiki/Abraham_Maslow#Humanistic_theories_of_self_actualization

    Dostlukla,

  123. Yazan:MY Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    Ahmet Bey,

    Bu ansiklopedi tarismasi hakikaten verimsizlesti. Lüzumsuz yere vakit harcamayalim. Bir baska konuda tartisalim ileride.

    “Benim ansiklopedim seninkini döver” gibi bir yere gelecegiz ki ne size ne de bana yakisir bu.

    Saygiyla

  124. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    Mehmet bey,

    Şunu anlatamadığıma gerçekten çok üzüldüm:

    “Senin ansiklopedin benim ansiklopedimi döver” dememek için ansiklopediler tüm din, ideoloji, millet vs. kavramlarının üstünde BÜTÜNÜYLE TARAFSIZ olmak zorundadır.

    Dostlukla,

  125. Yazan:eg Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    ahmet selçuk bey lütfen yapmayın ya hu! wikipedia’ya herkes yazabiliyor. türkçe bölümde sinema ile ilgili kimi maddelerde benim bazı dostlarımın emekleri var. ve kimse onlardan bir “ehlilyet” sormuyor. zaten o ehliyeti kontrol edebilecek bir mekanizma yok wikipedia’da. yani özellikle wikipedia’nın tarafsızlığı ve güvenilirliği konusunda söylediklerinize pes demek istiyorum. wikipedia HERKESİN katkı yapabildiği bir yerdir. encarta ve britannica’ya gelince…ikisinin de elektronik versiyonlarını ilk versiyonlarından beri kullanıyorum. her ikisi de “hap bilgiler” verirler. wikipedia b ikisinin çok daha az güvenilir olanıdır üstelik! ve bazı konularda cidden “yok canım ya siz hayatınızda bu konuyu hiç okumadınız, ya da bu derece taraflı olunmaz” dedirtir insana hepsi…

    bakın sevgili kardeşim yaşınızı da hayatında ilk defa ansiklopedi keşfettiği için coşkulu olan bir gence benzettiğim için sizin yaşınızı sordum… ya da yaşlı bir ansiklopedi pazarlamacısı…ve şunu söyleyeyim: gidin amazon’da encyclopedia diye aratın ve ne kadar ansiklopedi çıkarsa %95’ine elektronik olarak ulaşabilecek bir durumum var benim. ansiklopedi nedir, genel ansiklopedilerin hapçılığı ile uzmanlık ansiklopedilerinin paradigma tapıcılığını çok iyi bilirim (20.000 küsür sayfalık moleküler biyoloji ansiklopedilerinin aynı maddede birbiriyle farklı paradigmalardan dolayı birbirlerine nasıl düşman kesildiklerini de…)

    bütünüyle tarafsızlığa gelince… dünyada böyle birşey yoktur sevgili kardeşim…

  126. Yazan:eg Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    bu arada bir şey daha:

    “Atatürkçülük Çağdaş Demokrasiye bırakın engel olmayı, onun en kuvvetli destekçisidir. Ne dersiniz, bunlara e-mail atıp soralım mı? Ya da ansiklopedilere bakalım mı?”

    demişsiniz ya gülmekten ancak şimdi cevap yazabilme moduna gelebildim:))

    size atatürk ile ilgili bazı ansiklopedilerde neler yazıldığını vermiştim diye hatıyrlıyorum. faşizm, soykırım, insanlığa karşı suçlar gibi konularda bazı uzmanlık ansiklopedileri vardır dünyada. ve inanırmısınız bu ansiklopedilerin kürtler ve ermeniler bölümlerinde atatürk’ün ismi hep geçer…ve pek de hayırla yad etmiyorlar sizi temin ederim…bazı örnekler vermiştim. daha da verebilirim ama artık komedinin dozajını öyle yükselttiniz ki, yazsam da birşey fark etmeyeceği için boşuna zamanımı harcamak istemiyorum…

  127. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Oca 20, 2010 | Reply

    Ahmet bey,

    Uluslararası alanda kabul görmüş pek çok bilim adamı bu sizin bahsettiğiniz aşamalı evrensel bilgiyi red ediyor.

    Mesela Nobel Ödüllü ekonomist Robert Cox’a göre

    Teoriler sonsuz, zamandan, kişilerden ve mekandan bağımsız, değerlerden yoksun ve çarpıcı bir şekilde yalanlardan arınmış olamaz ve teoriler üzerine yansıyan bu değerler, çıkarların doğrudan ifadesidir.

    Diyor.

    referansta vereyim;

    Gabriel A. Almond, G. Bingham Powell,Jr, Kaare Strom, Russel J. Dalton, COMPARATIVE POLITICS TODAY, A WORLD VIEV, Eight Edition,

    39.sayfa

    Maslow’a gelince, hümanist psikoloji akımının öncülerindendir bu akım zaten bütünüyle pozitivizme karşıdır, özellikle örgüt davranışında iş tatmininin ve örgüt bağlılığının “pozitif değerlerle” ölçülmeyeceğini savunur. Bu şekilde aratırsanız google’dan bulabilirsiniz.

    “Atatürkçülük Çağdaş Demokrasiye bırakın engel olmayı, onun en kuvvetli destekçisidir. Ne dersiniz, bunlara e-mail atıp soralım mı? Ya da ansiklopedilere bakalım mı?”

    Atilla Yayla’ya bir e-mail atıp sorun isterseniz. Kemalizm ilericilikten çok gericilik dediği için 301’den ceza aldı Gazi üniversitesindeki öğretim görevinden atıldı.

    Bu adam mesela kendi fikirlerini o çok övdüğünüz Türkiye’de hakemli dergilerde yayınlatabilir mi? Hayır zira bırakın fikri tebliğ etmeyi adamın mesleğini elinden aldılar. Peki uluslararası alanda bu fikirlerine rağmen kabul gördü mü? Evet. Kendisinin kurduğu liberal düşünce topluluğu Avrupa Birliği’nin evrensel anlamda kabul görmüş pek çok kuruluşuyla ortak çalışma yürütüyor.

    Şimdi bu adam oluşturduğu fikirleri (Kemalizm, Atatürkçülük) adı ne ise karşıtlığını referans alarak tebliğ ediyor olmasına rağmen ve Atatürkçülük çağdaş demokrasinin destekçisi olmasına rağmen, demokrasinin evrensel anlamda kabul görmüş değerlerini oluşturan kurumlar tarafından nasıl destekleniyor?

    Şöyle bir problem var demek ki ortada ya Avrupa Birliği kurumları bu sizin bahsettiğiniz çağdaş demokrasiyi özümseyememişler. Ya da referans aldığınız Atatürkçülüğün çağdaş demokrasi anlamında evrensel bir kıymeti yok.

  128. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Oca 21, 2010 | Reply

    Wikipedia linkiyle entellektüel bir derinlik oluşturmaya çalışırak “Maslow’da pozitivizm yazmıyor haberiniz olsun” gibi komik bir duruma düşürmeyin bence kendinizi.

    Bende haberiniz olsun diye söylüyorum,
    A Theory of Human Motivation’ı okuyun Maslow’dan öyle bir çalışma ki sadece sonuna pozitivizmden nefret ediyorum Allah onu kahretsin yazıp imza atmamıştır.

    Şimdi sıkı durun size inanılmaz bir şey söyleyeceğim;

    “Ansiklopedilerde ve Wikipedia’da her şey yazmıyor.”

    Dahası bunlar ham bilgiler felsefeyle yoğurulmadan hiç bir anlam ifade etmiyor. Atatürk faşist literatüre girsede girmese de siyasal bilimlerde bu tartışılır. Genel bir kabul oluşur bu kabul ne doğrudur ne yanlıştır.

    Yani sizin kafanızda yarattığınız gibi ne böyle bir maç var ne de böyle bir hakem.

    Avusturya iktisat okulunun sovyet okuluyla 100 yıllık tartışması var kapitalizm-sosyalizm üzerine bunların bir kısmı sosyalizm’e arkaik bir ideoloji olarak bakarlar ve ekonomi biliminde yeri olmadığını söylerler. Dünya’da da pozitif iktisatta kapitalizm üstünlüğü ortak bir makul kabuldür peki bu çerçevenin dışında kalan fikirler sizin tabirinizle efsane midir?

    Bu gün hiç bir geçerliliği olmayan Marx’ın emek-değer teorisine aman efendim bu kendi bilimini yaratmış zaten ekonomik literatüre bakarsak marksizm hikayedir diyip marksistlere akıl mı öğreteceğiz?

    Tersi açıdan konuya bağlayalım evrim teorisinin batı dünyasında çürütüldüğü argümanına bende katılmıyorum. Evrim karşıtlığı burada sürekli defans oynuyor ve akıllı tasarım teorisi dışında kendi yapıcı ürününü ortaya koymak yerine evrim açıklarını kolluyor.

    Şimdi Amerika’da discovery institute uluslararası anlamda kabul görmüş standartları olan bunlara tabi falan filan bir kurum tam sizin sevdiğiniz cinsten ve bu adamlar akıllı tasarım teorisini bu standartlarla savunuyorlar.

    Bana sorarsanız akıllı tasarım teorisinin bilimle uzaktan yakından alakası yoktur. Çünkü sınanma doğrulanma yanlışlanma ihtimalide yoktur ve yapısı itibariyle olan durumu referans alıp açıklama yaptığı için bilimsel yönteme terstir.

    Diğer taraftan evrim teorisi bilinenin aksine labarotuvar ortamında az çok çalışmalarını sürdürür amino asit falan üretir indirgenmez kompleksliği falan çözemez.

    Şimdi akıllı tasarım teorisi discovery instutue gibi belirli standartları geçmiş kurumlar tarafından savunuluyor ve bilimsel literatüre sokulmaya çalışılıyor olmasına rağmen ben bunu bilimsel yönteme ters buluyorum.

    Sizin mantığınıza göre ise bu adamlar bahsettiğiniz aşamaları geçmişler hatta hipotez kendi içinde güven sınırına varyansına göre filan doğrulanmış.

    Ne yapacağız peki şimdi? Kör dövüşüne devam mı edeceğiz birbirimizin kafasına ansiklopedi standart filan mı atacağız. yok

    Demek ki bu mesele şu an için felsefenin konusudur akıllı tasarımın bilimsel literatüre girmesi nasıl saçmalıksa evrimin girmesi de şu an için o denli saçmalık daha büyük saçmalık ise bu derece bilgi derinliği olan bir meseleyi salt kendi dünya görüşünüze indirgeyerek evrim bilimseldir gerisi değildir demek ki yazarda yazıda bunu eleştirmiş.

    Bilimin , ansiklopedik bilginin özetle rasyonalizmin sizin deyiminizle akılcılığın eleştirisidir bu. Salt akla dayanan yöntemlerin ve bu yöntemlerin sizin yaptığınız gibi dayatılması eleştiriliyor siz hala ansiklopediden bilimsel yöntemden bahsediyorsunuz.

    Empirik felsefe bu bahsettiğiniz yöntemlere bütünüyle kaşıdır ve Locke, Hume gibi tarihe damgasını vurmuş filozofları kendi akımında barındırır. İnanmazsınız aklı ve bilimsel yöntemi eleştiren geri plana iten bu sefiller wikipedia’ya bile girmişlerdir.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Ampirizm

  129. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    BULANIKLAŞTIR, ELEŞTİR, REDDET… BU ÜTOPYAYI BİRAZ AÇABİLİR MİYİZ ??

    Sevgili Arkadaşlar,

    Bir kaç gün foruma girmedim; ama baktım mahallece gelmişsiniz 🙂 Hoşgeldiniz, o ayrı.
    Sorularınızı ya da bana yönelik yazdıklarınızı müsaade ederseniz cevaplayım.

    1. Atilla hoca’yı çok iyi tanımam, çok bir okumuşluğum da yoktur; şu anda kendi isteğiyle Türkiye dışında yaşadığını biliyorum: ama bir akademisyen olarak Atatürk’ü eleştirdiği için bir sıkıntı yaşamışsa, bu kabul edilemez bir durumdur; esefle kınarım.

    Liberal Düşünce Topluluğu ‘nun bir projesi AB’nin sponsor olarak para verdiği binlerce projeden biri olmuş, o kadar. Tanınmış, kabul görmüş bir örgüt değil. Sitelerini incelemek isterdim ama daha yapım aşamasında. Keşke liberallik adına bir şey yapsalar da ben de alkışlasam.

    2. WikipediA ÖNYARGISINDAN kusmak üzereyim ama gene yazayım. Demagoji kabiliyetinize hayran olduğumu da lütfen belirtmeme izin verin 🙂

    Herkes kulaktan ne duymuşsa söylesin, bu mudur derin tartışma ?? Ortalık bulansın babam, bulansın. Aman ansiklopediye bakmayalım 🙂

    Ansiklopedileri referans kabul etmezsek en temel tanımlarda bile anlaşamayız. Scrabble oynarken, fikir ayrılıklarında SÖZLÜĞÜ açar bakarız. Peki ya diğer taraf SÖZLÜK kabul etmezse ne olacak?? Buradaki durum budur!…

    Wikipedia, dünyada artık bu geleneksel tarzda ansiklopedilerin yerine kullanılıyor; hem üniversitelerde, hem evlerde. Üstelik bu yeni bir olay da değil. 50 defa yazdım bu forumda.

    Amerika’nın en büyük gazetesi USA Today’deki haberde Wikipedia’nın Encyclopediabritannica, Encarta vs. gibi önde gelen eski tarz ansiklopedileri yendiğini söylüyor. USAtoday’in teknoloji uzmanı Wikipedia’nın diğer ansiklopedilere karşı bu zaferi nasıl kazandığını ayrıntılarıyla açıklıyor. Buyrun:

    http://www.usatoday.com/tech/columnist/andrewkantor/2004-11-05-fifthofnovember_x.htm

    Zaten siz wikipedia’daki bilgilerin doğruluğuna bir şey diyemiyorsunuz ama doğrudan bilgiye ulaşmak mı rahatsız ediyor bilemiyorum 🙂

    ASIL CEVAPDAN KAÇINDIĞINIZ SORU ŞU: Sizin referansınız ne? Bana bir ansiklopedi veya üniversite adı söyleyin referans kabul ettiğiniz, onun üzerinden tartışalım? Evet, verin cevabı. Bekliyorum.

    3. Bir Maslow olayına girmişsiniz ki, yani trajikomik bir olay olmuş.

    Mehmet bey “Bilim elle dokunulmayanı ölçemez” şeklinde yazınca, ben de bunun böyle olmadığını ve bilimsel olarak soyut kavramların açıklandığı teori örnekleri yazdım. Yani bu yazdıklarım zaten Pozitivist değildi ki. İçinde Maslow’un meşhur İhtiyaçlar Hiyerarşisi de vardı.

    Hoppala… Maslow pozitivist değilmiş diye bir tartışma açıldı.

    Ben ne Maslow’u tartışıyorum, ne Pozitivizmi. Ben bilimin Pozitivizm ile eşdeğer olmadığını söylüyorum. (Bkz. Bilim Tarihi ve Ansiklopediler 🙂 Şimdi Maslow’un Pozitivist olmadığını tartışıyorsunuz benle. Yazdıklarımı okumuyor musunuz, azizim?

    ÖNEMLİ GERÇEK: Bilim, Pozitivist olmak zorunda değildir. Bu sizin önyargınız. Pozitivist olmayan binlerce teori sayarım size buradan. Bazı teoriler de pozitivist unsurlar barındırabilirler, vs..

    Bakın, eğer pozitivizm bir telgraf ise, biz şu anda e-mail kullanıyoruz. Daha önce de yazdım: Yanlış yerde durmuşsunuz. Pozitivizm üzerinden çoookkk sular geçti.

    Hala pozitivizmi konuşuyorsunuz. Günaydın !.. Ezberinizi bozun artık, sevgili kardeşim 🙂

    4. Bu sitede çokça yapılan bir demogoji tekniği var. BULANIKLIK YARATMAK.

    Her konuda bulunacak bir kontra-argümanla çözümsüzlük ve bulanıklık yaratılıyor. Bir referans noktası yok, gerekirse dinsel ve kutsal referanslar veriliyor bazen. Bir karşıtlık pat diye veriliyor ama karşıt bir görüş yok. Adeta at-karıştır; görüşünü belirtme, ütopik kalsın 🙂

    Dünyanın herhangi bir ansiklopedi veya üniversitesinde bulacağınız bir “Teori” olgusu. Robert Cox, buna bir eleştiri getirmiş. E, getirsin. Bu ne demek? Görüşünüz ne? Yok.
    Karşıt olabilir, bilim tartışmak demek, geliştirmek demek.

    Teori geliştirme konusunda bir şey mi demek istiyorsunuz? Karşıt bir görüşünüz mü var? Sonra adam onu ne bağlamda ne şekilde demiş? O zaten belli değil.

    Bir alternatif yok, bir şekilde bulunan kontra-argümanlarla hep aynı argümana çıkılıyor:

    ya Atatürkçülük kötüleniyor; ya da Evrim çürütülüyor 🙂

    -E, peki çocuklar Demokrasi, onun için bir çözümünüz yok mu?
    –Biz daha oraya gelmedik !.. Gelin bir an önce 🙂

    ********************************************
    … VE GENE GELDİK EVRİME
    ********************************************

    “Kapitalizm ve sosyalizm konusuna bile hemen ucundan girmiş Olcayto bey. Ve hemen çözümsüzlüğü bulmuş orda. O bulanıklığı bağladığı yer ise ilginç:

    “Tersi açıdan konuya bağlayalım evrim teorisinin batı dünyasında çürütüldüğü argümanına bende katılmıyorum.”

    Yahu, Olcayto bey. Tüm Gelişmiş ülke okullarında okutulan genel kabul görmüş bir teoriden bahsediyorsunuz. Ne çürütmesi, Allahaşkına 🙂 Bunu dünyada yapan bir 1980 sonrası cunta Türkiyesi var, bir Suudi Arabistan ve üç beş tane daha demokrasi fakiri ülke işte.

    Akıllı Tasarım’la Evrim’i karşılaştırıyorsunuz bir de. Bir de amino asit olayına girmişsiniz, oldu olacak hazır eliniz değmişken bir de masa üstünde beyin ameliyatı, omur ilik nakli falan da yapın azizim 🙂

    Bakın Olcayto bey, Sizin veya Mehmet beyin burada Evrim Teorisini çürütmesi, ofisde masa üzerinde omur ilik nakli yapmanıza benziyor.

    Bir tarafda insanlar buna ömürlerini veriyorlar, bir yanda siz İskoç turizm gazeteleriyle, emekli atom fizikçileriyle ve –en komiği- Darwin ödülü kazanmış en koyu Darwincilerle (Mayr) Evrim Teorisinin çürüdüğünü söylüyorsunuz .

    Evrim hakkında istediğinizi düşünebilirsiniz, bunu söyleyebilirsiniz. Ama bilime saygılı olmayı öğrenmelisiniz.

    Kusura bakmayın: Gerçekleri çarpıtıyorsunuz ve yanlış bilgi veriyorsunuz. Benim karşı olduğum bu; yoksa fikirlerinizin ve ifade özgürlüğünüzün sonuna kadar arkasındayım.

    Ayrıca, Evrim dine de aykırı değildir. Nasıl, eski din uzun savaşların sonucu “dünyanın döndüğünü” Kabul etmişse, bugün çoğu din evrimi de kabul etmektedir. Mesela Katolik Kilise Evrimle barışmıştır.
    (Pope John Paul II, “Truth Cannot Contradict Truth”, New Advent, ed. Kevin Knight, 2009-Feb-15 http://www.newadvent.org/library/docs_jp02tc.htm)

    ************************************
    GERÇEK:
    ************************************

    Akıllı Tasarım, Evrim Teorisinin alternatifi olamaz. ABD’de Akıllı Tasarım Kitzmiller adlı bir velinin önderliğinde açılan dava sonucu MAHKEME kararıyla Amerikan okullarından atılmıştır. Son nokta konmuştur. Çünkü bilimsel değildir. Wikipedia’da yazıyor. Çünkü mahkeme tutanaklarını da dipnot olarak veriyor.

    Olmadı, Dover, Pennsylvania’ya mektup yazarak kararın bir örneğini de adresinize istetin. Alın size mahkeme kararları ve Akıllı Tasarım’ın okullardan atılması:

    http://en.wikipedia.org/wiki/Evolution#Social_and_cultural_responses

    Powell, Michael (December 21, 2005). “Judge Rules Against ‘Intelligent Design'”.

    http://www.bioone.org/doi/full/10.1641/B570313?cookieSet=1

    Amerika yasakladı. Peki ya AB?

    Gene kızacaksınız ama wikipedia’dan AB deklarasyonunu alacağım. Avrupa Konseyi, 8.2.2007 tarihinde yayınladığı bu deklarasyonla “Yaratılış” ve “Akıllı Tasarım”ın Avrupa okullarında okutulmasını kesin bir dille yasaklamıştır.

    The dangers of creationism in education”. Council of Europe.
    http://assembly.coe.int/Main.asp?link=/Documents/WorkingDocs/Doc07/EDOC11297.htm.

    ****************************
    SONUÇ;
    ****************************

    AKILLI TASARIM VE YARATILIŞ, AMERİKA VE AVRUPA OKULLARINDAN ATILMIŞTIR. KESİN DEKLARASYON VE MAHKEME KARARLARIYLA!..

    Bakın benim yazdıklarım GERÇEK’lerdir, GÖRÜŞ değil. Bunları da wikipedia’dan aldım. Mahkeme kararları, deklarasyonları.. Linklerini de yukarıda verdim.

    ÖNEMLİ GERÇEK: Evrim, sadece bir teori. Buna dinsel önyargılarınız nedeniyle karşı çıktığınızı da biliyorum. Ama siz bilimi burada çiğnedikten sonra, inşaat yapı kurallarında da çiğniyorsunuz, insan haklarında da çiğniyorsunuz (onu da savunan geliştiren bilimciler), şehir planlamasında da çiğniyorsunuz.. ve ortaya bu UCUBELIK çıkıyor.

    Yoksa AB ve ABD “Yaratılış”a savaş mı açtı? Asla. Ama bilimin önderliğini hiç terk etmiyorlar, dini Allah ile kul arasında bırakıyorlar.

    Ek bir nokta, ABD’de “Akıllı Tasarımı” yasaklama kararını veren yargıç Cumhuriyetçi (Bush’çu) ve düzenli olarak da kiliseye giden bir hanım. Ama inancını Allah ile kul arasında bırakıyor; Demokrasiye ihanet etmiyor. Gelişmiş ülke insanı ve demokratik olmak böyle bir şey.

    SONUÇ VE SORU:

    AB ve ABD’ye taban tabana zıt bir eğitim anlayışınız var. Ansiklopedileri reddediyorsunuz, Çağdaş Bilimi reddediyorsunuz. Tamam. Belli analojiler kullanmayı seviyorsunuz. O da güzel.

    Zaten Batı uygarlığı çökmüş diyorlar. Boşverin 🙂

    Benim ricam: ÇÖZÜMÜNÜZ NE? şu ütopyanızı biraz açın da onları tartışalım. Tamam Atatürk’ü attık, Evrimi attık !.. Akıl yok, Bilim yok !..Sizi mi kıracağız 🙂

    Ama siz hangi uygarlıkla bütünleşeceksiniz? Komünizm desem, onlarda bu kadar bir reddediş yoktu. Şu an Taliban’a uyuyor bu yazdıklarınız . Ama siz bir de Demokratsınız. O yüzden kafam karışıyor benim. Aydınlatırmısınız? Sizce okullarda Bilim olmalı mı?

    Nasıl bir demokrasi istiyorsunuz siz? Tıp Fakülteniz olacak mı? Kadın –Erkek eşitliği??? Hukuk?? Mesela Köle hukuku geri gelecek mi?? Vs.

    Osmanlı Devleti gibi olabilir mi mesela?
    Somut şeyleri konuşabilirmiyiz?
    Saygılar,

  130. Yazan:MY Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Ahmet Bey,

    konuyu dagitmadan, kisaca, tek bir cümle ile tarif eder misiniz lütfen, (istediginiz ansiklopediden kaynak gösterin)

    neden hapse atiyoruz hirsizlari? Öyle ya, doga kanunlarina tabi olan maymundan gelen(?) insanlari ne hakla suçlayabiliyoruz? Eger evrim teorisi gerçek ise HUKUK TAMAMEN BiR ZIRVA degil mi?

  131. Yazan:emre Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    >> doga kanunlarina tabi olan maymundan gelen(?) insanlari ne hakla suçlayabiliyoruz? Eger evrim teorisi gerçek ise HUKUK TAMAMEN BiR ZIRVA degil mi?

    Bu nasil carpik bir mantik? (Ayrica yanlis bir varsayima dayali; maymunlarla ilintimiz ortak bir ataya sahip olmamiz, onlardan turemis olmamiz degil.)

  132. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Sevgili MY,

    Iletiniz için teşekkürler. Düşünüyorum da, efendi,zeki, araştıran ve terbiyelisiniz. Ama bilimden/gerçeklikden kopma nasıl olmuş, onu anlamaya çalışıyorum.

    Ben evrim-bilimci değilim. Bu konuda uzman değilim. Naçizane, Evrim’in “maymundan türemek” olmadığını biliyorum. İşi uzmanlarına bırakalım diyorum.

    Sorun, gerçeğin çarpıtılarak bilime SIYASET karıştırılması ve Bilimle oynanmasıdır. Katolik Kilisesi yaptıklarından dolayı, Darwin’den özür dilemişken, bu ısrar neden?

    Sizin düşüncelerinize ve ifade etme hakkınıza kesinlikle saygı duyuyorum. Siz de ömrünü bu bilime adamış bilimcilerin emeğine saygı duyun lütfen.

    Bir Türk genci, ABD veya AB’deki genç, bilim adına ne öğreniyorsa öğrenmeli, hatta üzerine koymalıdır. Gelişmiş ülkelerde öğretilen Evrim Teorisini bizim öğrencimiz neden öğrenemesin?

    ABD ve AB’de yasaklanan (yukarıda linkleriyle verdim) bir “Akıllı Tasarım” Türk çocuklarına nasıl verilebilir? Sırada ne var, orada yasaklanmış ilaçları da burada mı pazarlayacaklar ? 🙂

    Biz neden Batı’nın attıklarını tüketen bir “sömürge devlet” konumuna düşüyoruz ?

    Atatürk o zaman çağının en büyük Eğitim uzmanlarını getirtip, Türk Eğitim Sistemini onlarla inşa etmişti. Faşist Avrupa’dan kaçan bilimciler gelip Atatürk’e sığınıyordu.

    Nereden nereyeeee …..

    Bir de bu perspektifden bakınız.

  133. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Sayın EG,

    Eğer bana dostça sorduğunuz yaş- meslek sorusuna verdiğim espriyle karışık cevap sizi kırmışsa, özür dilerim ; çünkü niyetim asla öyle değildi.

    Yineleyim: Kimsenin yaşını ve mesleğini bilmediğim için kendiminkini açıklamayı “eşitsiz” bulmuştum. İnsan, yazılanlara bazen duygularını tam anlamıyla yansıtamıyor, hele bir de bu hızlı bir forum olursa 🙂

    Olmadı, bir gün bir pasta alıp ofisinizi ziyaret ederiz, belki ilerde çok daha yakın dost olur, daha üst düzey fikir alışverişlerinde bulunuruz. Neden olmasın?

    Saygılar,

  134. Yazan:MY Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Ahmet Bey,

    Ben size “bir hirsizi ne hakla hapse atiyoruz” diye sordum. Adalet duygusunun biyolojik kaynagi var mi? Evrimciler bun nasil açiklar dedim. Siz kaçak güresiyorsunuz.

    Birakin tartismalari, yazida anlatilan tezi bile göz ardi ediyorsunuz, bu nasil sey? Ben evrime savas mi açtim ki siz engizisyon karsisindaki Galile savunmasi yapiyorsunuz?

    çok rica edecegim, bilgiçlik taslamayi birakin,
    sizin okudugunuz ansiklopediler kadar herkes okuyor birseyler. Bir çogumuz da teknik mesleklerde çalisiyoruz, bilim ile, teknoloji ile kucak kucagayiz. “Bilimden kopma” gibi laflari yazmaya devam ederseniz verimsizlesen bu tartismaya son verecegim. Efendice yazmak yetmez, SPOILER olmadiginizi ispat etmek için samimi bir gayret göstermelisiniz. Size cevap yazanlar geyik olsun diye yapmiyor bunu. Vaktimizi bosa harcmayin.

    Simdi yazacaklarimi çok iyi okuyun ve anlayin, yazdiklarimi anlamadan “ansiklopedi okuyun” gibi ukalaliklara girmeyin!

    Sordugum sorulara CEVAP VERMEYiSiNiZi nasil degerlendirmeliyim?

    “Evrim bilimci degilim / uzman degilim” demeniz kusura bakmayin ama geçerli degil. çünkü ask, güzellik duygusu, adalet, iyilik, dostluk… Bunlar insani insan yapan seylerdir.

    Sadece bilim adamlarini degil herkesi ilgilendirir.

    Bastan beri “bir sey bilimsel olarak yoksa Hiç YOKTUR” seklindeki tezi savundunuz. Evrimcilerin hastaligi budur iste. Pozitivizmdir.

    elle tutulan, gözle görülen seylerin VAR oldugunu, geri kalan seylerin ise YOk oldugunu savunan bir durus.

    elle tutulan seyin sicakligi, sertligi, rengi sayilarla ifade edilebilir. Hareket eden cismin hizi sayilarla ifade edilebilir. ölçülebilir. çarpilabilir, bölünebilir. Ampirik yani 5 duyuma hitap eden bir varlik. Ya geri kalanlar?

    Meselâ vatan sevgisi kaç kilodur? ölüm korkusu ne renktir? Anne sevginiz kaç metredir? Sizin kendi annenizi nasil ve neden ve hangi siddette sevdiginiz nasil bilime konu edilebilir? insan bir laboratuar faresi midir? EL INSAF! EL INSAF!

    Kanadi kirilmis bir güvercin görünce neden acir bir insan bu hayvana? Bunu soruyorum ben size. Bu kadar mi betonarme olmus kalbiniz?

    Yani mesele bilimsel bir mesele degil, hissî, fikrî, insanî bir mesele. insan nedir bilime göre? Veya evrim teorisine (teorilerine?) göre?

    insani tarif edemeyen bilime bilim denir mi? Elbette onlar maymunluk çemberinden disari çikamazlar. “bazi primatlarin kuyrugu kullanilmadigi için kayboldu” derler ama “insan nedir?” sorusuna cevap veremezler.

    Bunun için “bilim haddini bilmelidir” diyorum. Sizin gibi MUTLAK bir deger atfetmiyorum bilime.

    Sizin anladiginiz anlamda “Bilimsel” olarak ölçülemeyen seyler yoktur.

    Ask diye bir sey yoktur,
    Adalet diye bir sey yoktur,
    Güzellik diye bir sey yoktur,
    iyilik diye bir sey yoktur,
    Özgürlük diye bir sey yoktur…

    Hayat kurtarmak için ölümü göze alanlar enayidir(!)

    Hakikaten böyle düsünüyorsaniz bize ögretebileceginiz hiç bir sey YOKTUR.

  135. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Aşk, adalet, güzellik, özgürlük gibi duyguları pozitivist bakış açısıyla tarif etmek oldukça güç. Buna yeltenmemiş değiller aslında. Aşkı, hormonlarla; adaleti, primatların hayatlarını sürdürebilmesi için paylaşmayı öğrenmesi ve bunun gen yoluyla tevarüs etmesi; güzelliği görecelilikle, özgürlüğü de evrimsel saiklerle açıklıyorlar (!). Hokus pokus yerine kullandıkları sözcükler ise “milyonlarca sene” ve “yavaş yavaş”…
    Birisi insan düşünen bir hayvandır diyor. Diğeri insan konuşan bir hayvandır diyor. Bir diğeri insan sosyal bir hayvandır diyor. Ama ille hayvan. Hayvan oğlu hayvan. Çok da yanlış değil. İnsanın böyle hayvani bir yönü var. Ve bu hayvansal yönünü, evrimle açıklamak da kolay görünüyor. Tabi iş insani duygulara gelince şişiyorlar. Abuk subuk teoriler üretip kendilerini rezil etmekten başka yapabilecekleri bir şey yok.
    Çocuğun annesine, annenin çocuğuna sevgisinin sebebi cinseldir der mesela bir pozitivist. Böyle bir zihnin; karısı ile çocuğu arasındaki ilişkiyi düşünme şeklini bile düşünmek midemi bulandırmaya yetiyor.
    Aşk denilen şey progestron ve testosteron hormonlarıdır pozitiviste göre. Böyle bir adamın yaşamında tatminden başka bir şey aramasını beklemek elbette abes olur.
    Güzellik, özgürlük… bunları maddede arayan adamın yaşamının ne anlamı olabilir?
    Carpe diem… O da yok. Benim anlamadığım şey de bu. Nedir bu adamların derdi? Bilim, bilim diye sayıklayıp duracağına ye, iç, eğlen, hayatını yaşa. Bütün hayvani ihtiyaçlarını tatmin et. Nedir bu idealizm, ikna çabası öyle değil mi?

  136. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Ahmet Bey,

    Bence buradaki sorun, bugün bilimin felsefeden daha çok popülarite kazanmış olması.

    Bilginlik -yazık ki- bilgeliğin önüne geçmiş durumda.

    Yazılarınızdan sizin de bunun etkisinde olduğunuzu görüyorum.

    Sosyal-psikolojik bir olaydır.

    Anlaşılabilir.

    Ama ortada nitelikli bir argüman yok.

    “Evrimcilik”i peşinen bilimsel sayıp, bilimin niteliklerini evrimciliğe de yüklemek, mantıken tutarlı.

    Oysa ne bilimsel, ne de felsefi geçerliliği var.

    “Evrimcilik” bir önkabuldür.

    Bilimin dayanağı durumundaki tümevarımsal yöntemden beslenmiyor.

    Evrim teorisi değil, evrim teorileri var.

    Darwin’inki de bunlardan birisi.

    Bilimsel midir?

    Konusu bakımından evet, bilimseldir.

    Sonuçta doğal bir fenomeni ele alıyor.

    Peki “doğrulanma yöntemi” bakımından bilimsel midir?

    Evet, çünkü gözlenebilir verilere referansta bulunuyor.

    Peki ya “doğrulanmışlık” bakımından bilimsel midir?

    Hayır değildir.

    Bunu, “tümevarımsal bir sonuc”a sahip olmadığı anlamında söylüyorum.

    Yani bu, Newton’ın evrensel çekim teorisi gibi bir şey değil.

    Konusu doğal olmasına karşın “ilkece” gözlemlenebilir değil.

    Yukarıda gözlenebilir veriye referansta bulunuyor dedim, ama bu kadar.

    Bu veriler birer “evrim” olayı değiller.

    Peki bunu orojenez (dağ oluşumu) teorisi vb.ne benzetmek mümkün mü?

    Bence değil.

    Çünkü bunların küçük ölçekli örneklerini gözlemlemek mümkün.

    Oysa milyonlarca yıl aldığı varsayılan “türden türe dönüşüm” olayı gözlem konusu olamaz.

    Peki olmuş olamaz mı?

    Niye olmasın?

    Ama olmamış da olabilir.

    Öyle değildir demek ne kadar saplantılı ise, öyledir demek de aynı öçüde saplantılı.

    Peki ya alternatif?

    Öyle ya. Bir türün kökeni diğer bir tür değilse nedir?

    Çok basit.

    Evrimciliğin ilk canlının kökeni için öne sürdüğü şey ne ise odur.

    Cansız maddedir yani.

    Şimdi ben kim oluyorum da hiçbir bilimsel kaynağa referansta bulunmadan bunları yazabiliyorum?

    Şöyle ki.

    Tartışma geleneğini bildiklerimiz üzerinden tartışarak yerleştirebiliriz.

    Bu arada okumalarımız devam eder.

    Yarın bugünkü yazdıklarımızı eksik bulacağız, bu kesin.

    Ama bu iş böyle.

    Oku da gel demekle yürümez.

    Konu ‘saf bilimsel’ bir konu değil.

    Canlılığın kozmolojisi bu.

    Üstelik işin içinde şu an bunları tartışmakta olan insan, yani bizler varız.

    Canlılığın ne olduğu bile başlı başına felsefi bir konu iken onun tarihine ilişkin teorileri “bilimseldir, ehli olan biliyor” şeklinde değerlendiremeyiz.

    Evrim konusu son noktada felsefi bir boyuta sahip.

    Bu gözardı edilmemeli.

  137. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Mehmet kardeşim,

    İletiniz için teşekkürler. Efendilik buraya kadar diyorsunuz yani 🙂 O da güzel. Siz bence sorularınızı maddeler halinde yazın, çünkü karışıyor. Müsaadenizle bir bakalım:

    1. Evrimciler Adalet duygusunun biyolojik kaynağını açıklasınlar mı istiyorsunuz?

    Olur, o zaman Harvard’a ve Oxford’a bir e-posta yazın. Ben evrim-bilimci değilim dedim size. Ben gerçeklerin çarpıtılmasından rahatsızım. Evrim Teorisinin her şeye cevap verecek bir teori olduğunu size kim söyledi?

    Ben size “Evrim uzmanıyım.” Veya “Evrim Teorisi her derde çaredir” mi dedim? Gerçekleri çarpıtmamanızı rica ettim sadece. Nasıl kaçak dövüşmüş oluyorum şimdi?

    Evrimciler Adalet duygusunun biyolojik kaynağını açıklasınlar sorusuna cevap vermiyorlarmış. Yarın akşamki maçın sonucunu da bilemezler, Romeo Julyet’e neden aşık oldu onu da. Bunu kim iddia ediyor ki???

    Ben EVRIM TEORISI konusunda aşağıdaki GERÇEK’leri yazdım. Bu kadar.

    AKILLI TASARIM VE YARATILIŞ, AMERİKA VE AVRUPA OKULLARINDAN ATILMIŞTIR. KESİN DEKLARASYON VE MAHKEME KARARLARIYLA!.. OKULLARDA EVRİM TEORİSİ OKUTULUR.
    (yukarıda linkleri var, belgeleriyle)

    Bu konuda uzman değilim. Naçizane, Evrim’in “maymundan türemek” olmadığını biliyorum. İşi uzmanlarına bırakalım diyorum.

    Sorun, gerçeğin çarpıtılarak bilime SIYASET karıştırılması ve Bilimle oynanmasıdır. Sizin düşüncelerinize ve ifade etme hakkınıza kesinlikle saygı duyuyorum. Siz de ömrünü bu bilime adamış bilimcilerin emeğine saygı duyun lütfen.

    Bir Türk genci, ABD veya AB’deki genç, bilim adına ne öğreniyorsa öğrenmeli, hatta üzerine koymalıdır. Gelişmiş ülkelerde öğretilen Evrim Teorisini bizim öğrencimiz neden öğrenemesin?

    ABD ve AB’de yasaklanan (yukarıda linkleriyle verdim) bir “Akıllı Tasarım” Türk çocuklarına nasıl verilebilir? Sırada ne var, orada yasaklanmış ilaçları da burada mı pazarlayacaklar ? 🙂

    Budur. Itirazınız varsa yazınız. SPOILER kim bulmak isterseniz; tartışmayı baştan aşağıya bir okuyunuz.

    Ansiklopedi okuyun demek lafını saldırı olarak mı alıyorsunuz? Ben sizin okuyan, araştıran biri olduğunuzu ve bunu takdir ettiğimi defalarca yazdım. Düzeyi düşürmeyelim ve çarpıtmayalım.

    2. Benim Türkçem mi yetersiz ? Siz, Bilimi pozitivizm ile eşdeğer görüyorsunuz. Beni ise Pozitivizme iman eden biri olarak tanımlıyorsunuz . YOK BÖYLE BİR ŞEY, kardeşim.

    ÖNEMLİ GERÇEK: Bilim, Pozitivist olmak zorunda değildir. Bu sizin önyargınız. Pozitivist olmayan binlerce teori sayarım size buradan. Bazı teoriler de pozitivist unsurlar barındırabilirler, vs..

    Bakın, eğer pozitivizm bir telgraf ise, biz şu anda e-mail kullanıyoruz. Daha önce de yazdım: Yanlış yerde durmuşsunuz. Pozitivizm üzerinden çoookkk sular geçti. Sizin tanımladığınız Ortodox Pozitivizm kalmadı bile pek.

    Hala pozitivizmi konuşuyorsunuz. Günaydın !.. Ezberinizi bozun artık, sevgili kardeşim 🙂

    3. Şu söylediğiniz laflara bir bakın:

    “Meselâ vatan sevgisi kaç kilodur? ölüm korkusu ne renktir? Anne sevginiz kaç metredir? Sizin kendi annenizi nasil ve neden ve hangi siddette sevdiginiz nasil bilime konu edilebilir? insan bir laboratuar faresi midir? EL INSAF! EL INSAF!
    Kanadi kirilmis bir güvercin görünce neden acir bir insan bu hayvana? Bunu soruyorum ben size. Bu kadar mi betonarme olmus kalbiniz?
    Yani mesele bilimsel bir mesele degil, hissî, fikrî, insanî bir mesele. insan nedir bilime göre? Veya evrim teorisine (teorilerine?) göre?
    insani tarif edemeyen bilime bilim denir mi? Elbette onlar maymunluk çemberinden disari çikamazlar. “bazi primatlarin kuyrugu kullanilmadigi için kayboldu” derler ama “insan nedir?” sorusuna cevap veremezler.
    Bunun için “bilim haddini bilmelidir” diyorum. Sizin gibi MUTLAK bir deger atfetmiyorum bilime.
    Sizin anladiginiz anlamda “Bilimsel” olarak ölçülemeyen seyler yoktur. “”

    HOPPALAAAA.. Yahu, yukarda yazdıklarım zaten kopyala-yapıştır.

    Gene yazıyım: BILIM SADECE POZITIVIZM DEĞILDIR. ELLE TUTULAMAYAN ŞEYLERIN DE BILIMSEL TEORISI VARDIR. POZITIVIZM SADECE BILIMIN BIR UFAK PARÇASIDIR.

    (Yahu kendimi pozitivist ve evrimci tanımlayan bir cümlem olsa gam yemeyeceğim 🙂

    Bana sorulara cevap vermiyor diyorsunuz. Hangi sorunuza cevap vermemişim kardeşim?

    Siz Evrim ve Bilim konusundaki bu yukardaki gerçeklere bir cevap verebilir misiniz ?

    Ne ukalaliğımız kaldı, ne spoiler’lığımız. Ben size ezberinizi bozun diyordum, ezber aynen burda. Siz gittiniz terbiyenizi bozdunuz 🙂

    Neyse sizin canınız sağ olsun. Okuyun, yazın da…. Önemli olan bu ! Gerisi gelir 🙂

    Dostlukla,

  138. Yazan:......... Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    arkadaşım benim iletimi onaylamakta ne gibi bir beis gördün?
    cengiz cebi arkadaşta ne anlatmaya çalıştığını anlayamadığım bir ileti yollamış
    bir iki kelam edelim bizde demi
    öncelikle ewrim mekanizmaları kesinlikle kanıtlanmış we hatta ticari amaçla kullanımı deneysel aşamada olan olgulardır
    bilinçli tasarlanmadık ama allah kısmet ederse yakında bilinçli ewriltirmiş domatesler yiyebileceğiz
    ha derseniz ki onlar senin de belirttiğin üzre hala domates olarak adlandırılıyor olacaklar
    önce peki türleşme hususunda kısıtlayıcı etkenler nelerdir bir zahmet yazıweriniz derim
    birde türleşmeninde örnekleri olduğunu hatırlatırım çok değerleri yorumculara
    eğer araştırırsanız biliminsanlarının konuyu inatla felsefi olana çekip zihin egzersizi yapmak dışında ya da bunun yanında diyelim araştırmalarda yaptığını öğrenirsiniz
    özellikle hızlı nesil atlayan canlılarda türleşme gözlemlenebilmektedir
    bunun yanında bilimsel yöntem bulguların yorumlanması ws. konularda biraz araştırma ile ewrimde şüphe uyandıracak hiçbir şey olmadığını farkedeceksinizdir

  139. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Cengiz bey,

    Sizin iletilerinizi bir defa yerine 3-5 defa okumadan derine inemiyorum 🙂

    Ama müsadenizle, fazla zamanım da olmadığı için ufak bir saptama yapayım. Çünkü aynı önyargı diğer arkadaşlarda da var.

    Bilim için, ELLE TUTMAK gerekmez. Hipotezlerinizin TUTARLI ve TARAFSIZ olması gerekir.

    Akıl oyunları filmiyle popüler olan NASH’in OYUN TEORISI bunun en güzel örneğidir.

    Çok basit olarak, insanlar birbirlerine güvenmedikleri zaman , güvenebileceklerine kıyasla çok daha kötü bir durumda olurlar. Bu basit düşünceyi, NASH inanılmaz matematiksel dehayla Teoriye dökmüştür.

    Aşk, nefret, kıskançlık, yönetim bilimleri, komplo teorileri vs.. ELLE DOKUNMANIZ, GÖZLEMLEMENİZ de gerekmez. Bilimsel Teoriler geliştirebilirsiniz. Harvard Isletme Okulunun sitesine girin Pozitivist ancak tek-tük makale ya görürsünüz, ya görmezsiniz.

    TUTARLI ve TARAFSIZ olacaksınız. Özde budur. Ampirik yöntemlerle de güçlendirebilirsiniz, sakıncası yok.

    Şu Ortodox Pozitivizm ile Bilim’i özdeşleştirmeyelim. Cidden bir kavram karmaşası yaşanıyor.

    Bilimsellik, TUTARLI ve TARAFSIZ şekilde varsayımlarınızı kanıtlayabilmektir. (Bkz. wikipedia demiycem artık, bakan zaten bakar 🙂

    Saygılar

  140. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Sayın ………,

    cengiz cebi arkadaşta ne anlatmaya çalıştığını anlayamadığım bir ileti yollamış

    Bu kadar anlatabiliyorum.

    Kusura bakmayın.

    Belki de anlaşılacak bir şey yoktur. 🙂

    Sağlık olsun.

    Oysa ben sizin yazdıklarınızı anladım sanki.

    Ve yeni bir şey göremedim.

    Muhtemelen anlayamadığım içindir.

    Yani ben ne anlatabiliyorum, ne de anlayabiliyorum.

    Yazık bana. 🙂

  141. Yazan:......... Tarih: Oca 22, 2010 | Reply

    Oysa ben sizin yazdıklarınızı anladım sanki.
    Ve yeni bir şey göremedim

    o wakit aşina olduğunuz bu zırwalara münasip yanıtlarınızda wardır
    şunu açıkça ifade etmeliyim ki ewrim karşıtlarına karşı önyargılıyım
    fakat nedensiz/gereksiz bir önyargı değil bu değil mi
    itirazlarınız hangi minvalde o bile belli değil
    epitemolojik temelde mi
    bilimsel metotlar we ya bunlara uygunluk tartışması mı
    sizin saydıklarınızsa bu sayfada çok sık yapılmış bir hatanın tekrarı gibi duruyor
    nedir o
    bilgiyi teknolojiyi ws. kullanma biçimimizi yahut ne tarz we ne için bilgi aradığımızı sorgulayıp bunun günahını bilime yüklemek
    neyse sağlık olsun
    we saygılar efenim

  142. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 4, 2010 | Reply

    ewrim karşıtlarına karşı önyargılıyım

    Ben önyargılı değilim.

    Çünkü “evrim karşıtlığı” diye bir şeyin gerçek anlamda var olmadığını düşünürüm.

    İnsanlar evrime ya da bunun gibi şeylere karşı değiller.

    Niye karşı olsunlar?

    Onlar, evrim ismi altında yürütülen “ajanda”ya karşılar.

    Bu ajanda da -ilginçtir- bir başka ajandaya karşıt.

    Dolayısıyla karşıt durumda olan şey evrim ya da evrimsizlik değil.

    Ve aslında bu karşıtlık mantıksal bir şey.

    Laplace’ın gereksiz saydığı hipotezi bilenler bunun anlamını da biliyor.

    Ben hepsinden önce “açık ve dürüst olmama”ya karşıyım.

    “Evrim karşıtlığının” aslında gerçek bir evrim karşıtlığı olmadığını gayet iyi bilen arkadaşlar, bunu görmezden gelip, “bilim aşığı” rolüne bürünmeseler daha doğru olur.

    Tabi aynı şey karşı taraf için de geçerli.

    Evrimle -özünde- sorunları yok iken, bu konuyu bir şeylere alternatif üretmenin aracı yapanlarla daha açık konuşmalılar.

    Bir de üçüncü kategori var.

    Evrimci Gnostikler.

    Ülkemizde az da olsa karşılaşyoruz bu görüş ile.

  143. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Şub 7, 2010 | Reply

    Ahmet bey benim metnime verdiğiniz cevaplardan devam ediyorum;

    1. Atilla hoca’yı çok iyi tanımam, çok bir okumuşluğum da yoktur; şu anda kendi isteğiyle Türkiye dışında yaşadığını biliyorum: ama bir akademisyen olarak Atatürk’ü eleştirdiği için bir sıkıntı yaşamışsa, bu kabul edilemez bir durumdur; esefle kınarım.

    Liberal Düşünce Topluluğu ‘nun bir projesi AB’nin sponsor olarak para verdiği binlerce projeden biri olmuş, o kadar. Tanınmış, kabul görmüş bir örgüt değil. Sitelerini incelemek isterdim ama daha yapım aşamasında. Keşke liberallik adına bir şey yapsalar da ben de alkışlasam.

    Hoca Türkiye’de yaşıyor. Yalnız siz eğer bir akademisyen olarak Atatürk’ü eleştirdiği için bir sıkıntı yaşamışsa esefle kınarım demişsiniz haklı doğru bir refleks. Yalnız bunu söyleyince ben memleketten iyice koptuğunu düşündüm burada son on yıl içerisinde 301. maddeden yargılanmayan adam kalmadı.

    Liberal düşünce topluluğu para verdiği binlerce projeden biri olmuş demişsiniz evet. Bende dedim ki bu adamlar Atatürk’le ilgili bizim gibi düşünüyor. Sizin gibi değil çağdaş demokrasi ile falan alakası olmadığını söylüyorlar. Ancak AB’nin hibe fonlarını idare eden DÜNYADA GENEL KABUL GÖRMÜŞ KURUMLAR bu fikirleri bu projeleri destekliyorlar.

    Hani sürekli diyorsunuz ya aman efendim saptırıyorsunuz genel kabul görmüş kurumlardan falan gelin diye. AB genel kabul görmüş bir yapı Atatürk’ün faşist olduğunu düşünen ve bunu deklere eden örgütlere destek veriyor ilginç değil mi?

    2. WikipediA ÖNYARGISINDAN kusmak üzereyim ama gene yazayım. Demagoji kabiliyetinize hayran olduğumu da lütfen belirtmeme izin verin 🙂

    Herkes kulaktan ne duymuşsa söylesin, bu mudur derin tartışma ?? Ortalık bulansın babam, bulansın. Aman ansiklopediye bakmayalım 🙂

    Ansiklopedileri referans kabul etmezsek en temel tanımlarda bile anlaşamayız. Scrabble oynarken, fikir ayrılıklarında SÖZLÜĞÜ açar bakarız. Peki ya diğer taraf SÖZLÜK kabul etmezse ne olacak?? Buradaki durum budur!…

    Wikipedia, dünyada artık bu geleneksel tarzda ansiklopedilerin yerine kullanılıyor; hem üniversitelerde, hem evlerde. Üstelik bu yeni bir olay da değil. 50 defa yazdım bu forumda.

    Amerika’nın en büyük gazetesi USA Today’deki haberde Wikipedia’nın Encyclopediabritannica, Encarta vs. gibi önde gelen eski tarz ansiklopedileri yendiğini söylüyor. USAtoday’in teknoloji uzmanı Wikipedia’nın diğer ansiklopedilere karşı bu zaferi nasıl kazandığını ayrıntılarıyla açıklıyor. Buyrun:

    http://www.usatoday.com/tech/columnist/andrewkantor/2004-11-05-fifthofnovember_x.htm

    Zaten siz wikipedia’daki bilgilerin doğruluğuna bir şey diyemiyorsunuz ama doğrudan bilgiye ulaşmak mı rahatsız ediyor bilemiyorum 🙂

    ASIL CEVAPDAN KAÇINDIĞINIZ SORU ŞU: Sizin referansınız ne? Bana bir ansiklopedi veya üniversite adı söyleyin referans kabul ettiğiniz, onun üzerinden tartışalım? Evet, verin cevabı. Bekliyorum.

    Ansiklopediye bakmayalım demiyorum ansiklopediler bir tartışmanın “hakemi değildirler” sadece aracıdırlar. Kendi argümanlarınızı referans verirsiniz. Hazır genel geçer bilgileri edinebilirsin ancak yorumlamak tartışmanın özünü oluşturur. Zaten böyle net bir hakem olsa tartışmaya gerek kalmaz açar bakarız haaa böleymiş deriz. Eğer ansiklopediler subjektif bir yorumda bulunuyorlarsa bu da bilimsel yönteme terstir.
    Yani bir ansiklopedi sizin iddia ettiğiniz gibi Atatürk çağdaştı/ değildi diyemez zira çağdaşlık muğlak bir tanım. Hele ki sosyal bilimlerde bu yöntem başlı başına bir tartışma konusu disiplindir. Siz argümanlarınızı temellendirirken kafanıza yarattığınız bilim dünyasına baştan bir ön kabul istiyorsunuz.
    Ancak gerçek bundan çok farklı. Bilginin kaynağı bile felsefi bir tartışma konusu iken ansiklopedik bilgi yüzyılların tartışmasını nasıl çözebilir.

    3. Bir Maslow olayına girmişsiniz ki, yani trajikomik bir olay olmuş.

    Mehmet bey “Bilim elle dokunulmayanı ölçemez” şeklinde yazınca, ben de bunun böyle olmadığını ve bilimsel olarak soyut kavramların açıklandığı teori örnekleri yazdım. Yani bu yazdıklarım zaten Pozitivist değildi ki. İçinde Maslow’un meşhur İhtiyaçlar Hiyerarşisi de vardı.

    Hoppala… Maslow pozitivist değilmiş diye bir tartışma açıldı.

    Ben ne Maslow’u tartışıyorum, ne Pozitivizmi. Ben bilimin Pozitivizm ile eşdeğer olmadığını söylüyorum. (Bkz. Bilim Tarihi ve Ansiklopediler 🙂 Şimdi Maslow’un Pozitivist olmadığını tartışıyorsunuz benle. Yazdıklarımı okumuyor musunuz, azizim?

    ÖNEMLİ GERÇEK: Bilim, Pozitivist olmak zorunda değildir. Bu sizin önyargınız. Pozitivist olmayan binlerce teori sayarım size buradan. Bazı teoriler de pozitivist unsurlar barındırabilirler, vs..

    Bakın, eğer pozitivizm bir telgraf ise, biz şu anda e-mail kullanıyoruz. Daha önce de yazdım: Yanlış yerde durmuşsunuz. Pozitivizm üzerinden çoookkk sular geçti.

    Hala pozitivizmi konuşuyorsunuz. Günaydın !.. Ezberinizi bozun artık, sevgili kardeşim 🙂

    Bilim elbette pozitivist değil Ahmet bey pozitivist olan sizsiniz. Sosyal siyasal olguları ahlakı SALT GÖZLE GÖRÜLÜR ELLE TUTULUR ANSİKLOPEDİK BİLGİLERLE temellendirmeye çalışıyorsunuz.Bu basbayağı pozitivizmdir.

    Yahu, Olcayto bey. Tüm Gelişmiş ülke okullarında okutulan genel kabul görmüş bir teoriden bahsediyorsunuz. Ne çürütmesi, Allahaşkına 🙂 Bunu dünyada yapan bir 1980 sonrası cunta Türkiyesi var, bir Suudi Arabistan ve üç beş tane daha demokrasi fakiri ülke işte.

    Akıllı Tasarım’la Evrim’i karşılaştırıyorsunuz bir de. Bir de amino asit olayına girmişsiniz, oldu olacak hazır eliniz değmişken bir de masa üstünde beyin ameliyatı, omur ilik nakli falan da yapın azizim 🙂

    Bakın Olcayto bey, Sizin veya Mehmet beyin burada Evrim Teorisini çürütmesi, ofisde masa üzerinde omur ilik nakli yapmanıza benziyor.

    Ahmet bey yazdıklarımı okudunuz mu? Ben evrim teorisi konusunda sizinle hemfikirim yazdım yukarıya. HEMFİKİR ne demek?

    Ben diyorum ki evrim basbayağı sağlam bir teoridir akıllı tasarım zaten bilimsel yöntemle çelişir siz teoriyi çürütüyorsunuz diyorsunuz.

    Artık nasıl bir ön koşullanmayla okuduysanız.
    Teoriyi çürüten yok. Teoriyi materyalist bir dayanak olarak kullanıp bu bilimsel teori ile ateizm propagandası yapanlar eleştiriliyor. Bunu anlamak bu kadar zor mu bir adım ötesine geçeceksiniz.

  144. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Şub 8, 2010 | Reply

    BİLGİLENMEK ZARAR VERMEZ HELE Kİ ANSİKLOPEDİLERDEN
    ————————————————-

    Olcayto bey,

    Yazınızı kaçırsaydım üzülecektim, çünkü düzeyli ve olumlu bir dille yazmışsınız.

    1. örnekde gerek Atilla hocayı, gerekse de Liberal Düşünce Topluluğunu wikipedia’dan okudum. Oradan bilgilendim.

    Ama burada gene elma ile armut karışmış. Ben “faşist, terörist vs. ..” niteliklerine sahip bir adam/kurum olabilirim ve AB’den fon alabilirim, AB orada fonun nasıl kullanılacağını değerlendirir, hazırlayan kişinin politik görüşünü değil.

    Atatürk hakkında bu sitede gerçekler çarpıtılıyor. Hem de çok bariz biçimde; ayıp şekilde ve vicdanı rahatsız edecek şekilde. Bana Atatürk veya Atatürkçülüğün liberal demokrasiye engel teşkil ettiğini gösteren bir KABUL GÖRMÜŞ YAYIN veremezsiniz. Bakın, ben liberal demokrasiyi benimseyen biriyim ve çatışmadığım Atatürkçü köklerim var.

    2. Ansiklopedi ve kaynaklar konusunda aynı fikirdeyim. O bilgilerin üzerine yorum koyarız. Ama burada baz alınan bir çok bilgi, GERÇEK değil.

    Yanlış bilgi veya “assumption” larla bir konuya başlarsanız da, fikriniz de yanlış oluşur ve basitçe uzlaşılamaz ayrı bir gerçeklik oluşur.
    Katılıyorum: ansiklopedilerde GERÇEK ler yazar; onun üzerine yorumu biz koyarız. Atatürk’ün faşizmi ve Turancılığı, ırkçılığı kesin olarak reddettiği tüm dünya ansiklopedilerinde yazar. Biz Atatürk’ün milliyetçiliğinin aşırı olup olmadığını tartışabiliriz.

    Ama tarihe geçmiş bir adam hakkında yalan söylemek, yalanın üzerine argüman koymak… Sayfalarca Humeyni’nin liberalizmini konuşmaya benziyor, yok ki böyle bir şey 🙂

    Fikirler GERÇEK’ler üzerine inşa edilmelidir. O gerçekler de ansiklopedilerde yazar, eğer bilmeyen varsa.

    Ben nefret/şiddet içermeyen bütün fikirlere açığım, saygı duyarım. Buradaki bazı fikirlere karşı çıkıyorum, çünki nefret içeriyor !.. Bu çağdaş ülkelerde adli bir suçtur.

    3. Gene geldik pozitivizm tartışmasına 🙂 Demişsiniz ki:

    “Bilim elbette pozitivist değil Ahmet bey pozitivist olan sizsiniz. Sosyal siyasal olguları ahlakı SALT GÖZLE GÖRÜLÜR ELLE TUTULUR ANSİKLOPEDİK BİLGİLERLE temellendirmeye çalışıyorsunuz.Bu basbayağı pozitivizmdir.”

    Yukarıda anlattım. Bakın bana söylenen şeyler:
    “Atatürk ırkçı ve faşisttir. Turancıdır. Vs..”

    E, bunlar gerçek değil. Ansiklopedilere bakın , öğrenin diyorum.

    Sonra gene,

    “ Mayr da evrimin aslında sadece bir çerçeve olduğunu söyledi, emekli atom profesörü bir gazetenin Pazar ekinde Evrim’i çürüttü vs vs..” yazıyor.

    Ben de diyorum ki, ansiklopedilerde GERÇEK’ler yazıyor. Evrim, tüm gelişmiş dünya okullarında okutulur. Dünya üniversitelerinin değişmez derslerinden biridir.

    Ben Bilim dedikçe, karşımdakiler “Pozitivizme iman ediyon” diyorlar. Ben Bilim dedikçe, karşı taraf “Bilim, Pozitivizm’dir.” diyor. :)))))

    Bu konuda “Tek Parti Zırvası” başlığı altında özet- gözlemlerimi nacizane yazdım.

    *********************************

    4. Evrim Teorisinde, kusura bakmayın ama sizin daha farklı bir duruşunuz vardı. Şöyle demiştiniz:

    “Şimdi Amerika’da discovery institute uluslararası anlamda kabul görmüş standartları olan bunlara tabi falan filan bir kurum tam sizin sevdiğiniz cinsten ve bu adamlar akıllı tasarım teorisini bu standartlarla savunuyorlar.”

    Discovery Institute, politik ve –daha açık olmak gerekirse- Cumhuriyetçi muhafazakar bir kurumdur. Akıllı Tasarım da bilimsel olmadığı için gerek ABD ve gerekse de AB okullarından mahkeme kararıyla çıkartılmıştır.

    Bu Akıllı Tasarımcılar AB ve ABD’den atıldıktan sonra tahmin edin bakalım nereye gelmişler? Türkiye’ye. Hani gelişmiş ülkeler, kullanmadıkları malları sömürgelerine atarlar ya 🙂

    Aşağıdaki linkde anlatıyor:

    http://www.isn.ethz.ch/isn/Current-Affairs/Security-Watch/Detail/?id=54183&lng=en

    İslamcılarla, Hristiyan muhafazakarların “Kutsal İttifakı” deniyor. 2007 yılında Kadir Topbaş onları İstanbul’a davet ediyor. Konferansı organize eden de tanıdık bir isim: Mustafa Akyol. Bu sitenin yazarlarından.

    Akyol, Fetullah Gülen’in kurduğu “Gazeteciler ve Yazarlar Kurumunun” da üyesiymiş.

    Gülen’in Türkiye’deki politik gücü anlatılıyor. Bu politik gücün okul kitaplarına nasıl yansıdığı anlatılıyor. Yazı, 600 bilim insanının “Bilimden kopuyoruz” feryadıyla verdikleri dilekçeyi söylüyor.

    Moleküler Biyoloji Prof. Tolon (Boğaziçi Üniversitesi), artık Biyolojinin en temel evrimsel ilkelerini anlatırken bile zorluk ve tepkiyle karşılaştıklarını söylüyor.

    2005 yılında, Eğitim Bakanı H. Çelik, beş öğretmeni Evrim Teorisini “güçlü bir şekilde anlattıkları için” görevden uzaklaştırıyor.

    “Kutsal İttifak” iyi çalışıyor.. 🙂 Daha çok ayrıntı var. Okuyabilirsiniz. Sonuç paragrafında ise vicdan ve ahlak sahibi bir öğretmenin çığlığı var:

    “Tabii ki, benim gibi tüm öğretmenler hayatlarımızdan ve kariyerimizden endişe duyuyoruz. Ama korkmuyoruz. Ben Fen derslerinde, din bilgisini değil Evrim Teorisini anlatmaya devam edeceğim. Ben bilim-temelli bir eğitimin çocukların hakkı olduğuna inanıyorum”.

    *****

    Evet, ben de buna inanıyorum. Geçen gün bir arkadaşla konuşuyorduk, ciddi ciddi yurt dışına göçme olasılığından bahsediyorduk. Olabilir, buradaki “dinci tek parti diktası” (artık peygamberliğini de iddia etmeye başladılar:) güçlendikçe liberal ve laik bir ülkeye göçler hızlanacakdır. Humeyni’den sonra İran nüfusunun yaklaşık %10’u -üstelik tarihinde ilk defa- yurt dışına göçmüş.

    Ve ne yaman çelişkidir ki, bu güçlü dinci hareketin yukarıda belirtilen ruhani lideri de o laik ve liberal ülkede sığınma hakkı almak için canını dişine katıyor.

    Ben bu gerçekleri bu sitede yazarken öğrendim; çünkü fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olunması gerektiğine inanırım.

    O yüzden, bilgilenmek lazım, Olcayto bey; ansiklopediler de en güvenilir bilgi kaynaklarıdır.
    Umarım bir kişi olsun artık düşünmeden önce, bir de ansiklopediye bakayım ne yazıyor diyordur, bu yazılanlardan sonra. O benim için en büyük mutluluk olur.

    Saygılar,

  145. Yazan:toruk Tarih: Şub 8, 2010 | Reply

    Sayın Ahmet Selçuk,

    Evet, ben de buna inanıyorum. Geçen gün bir arkadaşla konuşuyorduk, ciddi ciddi yurt dışına göçme olasılığından bahsediyorduk. Olabilir, buradaki “dinci tek parti diktası” (artık peygamberliğini de iddia etmeye başladılar:) güçlendikçe liberal ve laik bir ülkeye göçler hızlanacakdır. Humeyni’den sonra İran nüfusunun yaklaşık %10′u -üstelik tarihinde ilk defa- yurt dışına göçmüş.

    Bir vekilin son günlerdeki rezil ve hasmane vicdansızlığına, insanına saygısızlığına ‘smiley’ yaparak çanak tutuyorsanız, bunu sizin ne kadar da TARAFLI, GERÇEKLERDEN UZAK, ve kalıp düşünceli olduğunuza sayarım.

    Umarım yazım hatası yapmışsınızdır.

  146. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 8, 2010 | Reply

    Ahmet Bey,

    Umarım bir kişi olsun artık düşünmeden önce, bir de ansiklopediye bakayım ne yazıyor diyordur, bu yazılanlardan sonra. O benim için en büyük mutluluk olur.

    Siz ne yazdığınızın farkında mısınız?

    Sizin saygı anlayışınız bu mu?

    Tahkirin kibarcası yani.

    Yani bir kişi bile ansiklopediye filan bakmaksızın düşünüp yazamıyor bu sitede.

    Sonra sizin yazılarınızı okuyacak.

    Aklı başına gelecek.

    Okuyacak, bilgilenecek, aydınlanacak.

    Siz de bundan mutlu olacaksınız.

    Ne kadar da saygılısınız Ahmet Bey!

    Ama hayır.

    Ben sizin bu ‘engin saygınız’ arkasında derin bir saygısızlık sezecek kadar art niyetliyim.

    Anlaşılan epey bir eğitilmem gerekli.

    Ama aksi gibi buna da epey bir kapalıyım galiba.

    Yazık bana değil mi?

  147. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 8, 2010 | Reply

    Pardon !

    Dördüncü cümlem söyle olacaktı :

    Yani bir kişi bile ansiklopediye vb. bakıp, bunlardan faydalanarak yazamıyor bu sitede.

  148. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Şub 8, 2010 | Reply

    Cengiz bey,

    Şöyle demiştim:

    “Umarım bir kişi olsun artık düşünmeden önce, bir de ansiklopediye bakayım ne yazıyor diyordur, bu yazılanlardan sonra. O benim için en büyük mutluluk olur.”

    Ondan önce de şöyle dedim ama:

    “Ben bu gerçekleri bu sitede yazarken öğrendim; çünkü fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olunması gerektiğine inanırım.

    O yüzden, bilgilenmek lazım, Olcayto bey; ansiklopediler de en güvenilir bilgi kaynaklarıdır.”

    Sadece bilgilenmenin önemini vermeye çalıştım. Kendimin, burada yazarken -yanlış bir şey yazmamak için- okuyup, araştırıp, öğrendiğimi vurguladım. Defalarca okumanın, araştırmanın önemini vurgulamışımdır bu sitede. Siz de bilirsiniz, bu da bunun bir uzantısı..

    Burada bir tahkir yok, belki bir tesbit, çokca da bir temenni. Eğer bu yazdıklarım sizi kırmışsa, kusura bakmayın. Asla öyle bir niyet yok.

    Bir çok tartışmada gönül ister ki, tartışanlar bilgi üzerinden yorum yazsın.

    Karşıt görüşleri anlamaya çalışıp, nerelerde ortak zemin bulunabileceğini anlamaya çalışalım.

    Ben hala Çağdaş Uygarlığın Bilgi Birikimini kabul edip etmediğinizi bilemiyorum.

    Japonu, Korelisi, Avrupalısı, Amerikalısı Britannica gibi ansiklopedik bilim kaynaklarından beslenir. Sizin bunları kabul ettiğinizden emin değilim.

    Ansiklopedilerdeki kabul görmüş bilgilerle çelişen bir çok bilgi var burda. Defalarca yazdım, yinelemek istemem.

    Ha, bu çok sorun mu? Değil. İstediğiniz gerçekliğe inanmakda özgürsünüz. Kimsenin fikrine ve özgürlüğüne laf etmek haddim değildir.

    Bu gerçekliği anlamaya çalışdım sadece. Argüman veya bir duruş da bulamadım. Bu da bir tesbit 🙂

    Beni fikirler rahatsız etmez ama “nefret söylemleri”, “öteki algılaması” rahatsız etti.

    Bu iki olguyla demokrasinin uyuşması çok zor. Bu da bir tesbit 🙂

    Saygılar,

  149. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Şub 8, 2010 | Reply

    Sayın Toruk,

    İletiniz için teşekkürler. Bakın, yazdıklarınızda çok açık bir “ötekine hitap” uslubu var.

    Bu benim tesbitim, belki de yanılıyorumdur.

    Fikirlerim sizden daha farklı, hatta çok farklı. Bu neyi değiştirir ki?

    Aynı dili konuşup, aynı ülkede yaşıyoruz.

    Siz benim için “bana çok yakın fikirlere sahip insanlarla” aynı değere sahipsiniz.

    Üstelik, sizin bu sitedeki “nefret/ şiddet söylemlerini” eleştiren tavırlarınızı ayrıca takdir etmiştim.

    Ama fikirlerimiz, hayata bakışlarımız bütünüyle farklı; ve bundan da daha doğal bir şey yok. Farklı görüşte olanları görmek beni daha mutlu ediyor, farklı perspektifler görüyorum.

    Size bakan doktor, öğretmeniniz, televizyonunuzu üreten şirket çalışanalrı herkes, herkesden fikir ve dünya görüşü olarak farklıdır. İnsaları aynılaştıramazsınız.

    İnançları sizden farklı olacak, hatta size zıt olacak. Önemli olan birbirine gösterilen saygı ve topluma sağlanan yarar olacak.

    İşte bu: ORTAK ZEMİN’dir.

    AB, ABD, Japonya vb. deki şu yukardaki ORTAK ZEMİN burda yok. Ona yoğunlaşılmalı, kanaatim budur.

    *******

    Peygamber tartışmasına gelince, geçen senelerde “padişah” diyorlardı, umursamadık; ama bu olaylar o kadar fazla ki.. Daha dünkü gazetelerde Trabzon Of Belediye Başkanı Oktay Saral “Allah Erdoğan’ı bizim başımıza nasip ettiği için her gün 2 rekat şükür namazı kılın” diyor.

    Erdoğan’ın Başbakanlık sözcüsü Arif Beki’nin kitabında, Erdoğan’ın Musa peygamber soyundan geldiği, hayatının peygamberlerle paralellik taşıdığını belirtiyor. Ve şu laflara bakın:

    “Göklerden beklenen kurtarıcı insanların arasından zuhur etti. Göksel değil dünyevi bir kurtarıcı”..

    Erdoğan’ın isimleri: Alim, muhyi (dirilten, hayat veren)..

    Yani, bu olaylar pek de münferit değil.Ben sadece gazetelerden okuduklarımı yazdım.

    Bunlar ortak zeminde buluşmayı zorlaştırıyor.

    Erdoğan’ın çevresindekiler ona ne derse desin, ne olup olmadığını tarih ve ansiklopediler yazacaktır.

    Saygılar,

  150. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 9, 2010 | Reply

    Ahmet Bey,

    Sadece bilgilenmenin önemini vermeye çalıştım.

    ‘Bilgilenmenin önemini vermek’ çok iyi niyetli görünüyor ama “çocuk sitesi” değil ki burası.

    Ben de size, güneşin değil aslında dünyanın dönmekte olduğunu anlatmaya çalışsam ne hissedeceksiniz?

    Deneyelim.

    Bakınız Ahmet Bey, bilimsel araştırmalar dünyanın küre şeklinde olduğunu ve güneş çevresinde döndüğünü gösteriyor. Bilgiye ve bilime güven duyun. Araştırmak, okumak iyidir. Fikir yürütmek için önce okumak, araştırmak gerekir. Çağdaş bilgiyi görmezden gelerek yaptığınız tartışmalar bir sonuç vermiyor…

    Ne hissediyorsunuz?

    Söylediklerinizin doğru olması yetiyor mu?

    Tabiki yetmiyor.

    Buradaki muhatablarınızı algılayışınız yanlış.

    Sözkonusu olan kırılmak filan değil.

    Ama ne ilkokul ne de halk eğitim merkezi burası.

    Defalarca okumanın, araştırmanın önemini vurgulamışımdır bu sitede.

    Oldu olacak okuma-yazmanın önemini de vurgulasanız. 🙂

    Ya da ne bileyim, kütüphaneye gitmenin faydalarını filan.

    Burada bir tahkir yok, belki bir tesbit, çokca da bir temenni.

    Tesbit?!

    Ben de bir tesbitte bulunayım :

    Tesbitiniz fevkalade yanlış.

    Ve bir tesbit daha:

    Bu denli yanlış bir tesbite ancak önyargı ile varılabilir.

    Çünkü bence burada sizin o kategorik tesbitinize yorulacak veri yok.

    Üstelik göreceli bir şey bu.

    Kimi kimi konularda sizden az ya da çok biliyordur.

    Bir çok tartışmada gönül ister ki, tartışanlar bilgi üzerinden yorum yazsın.

    Evet gönül öyle ister.

    Ama -siz dahil- hepimiz zaman zaman bunda hata yapabiliriz.

    Ama bu bize, karşımızdakinin “hep böyle” olduğunu söyleme (tesbit etme :> ) hakkını vermez.

    Karşıt görüşleri anlamaya çalışıp, nerelerde ortak zemin bulunabileceğini anlamaya çalışalım.

    Buradan sizin tesbitleriniz şu :

    1. Karşıt görüşler anlaşılmaya çalışılmıyor.

    2. Nerelerde ortak zemin bulunabileceği anlaşılmaya çalışılmıyor.

    Siz de dahil olabilir misiniz bu güruha?

    Ahmet Bey,

    Yanlış da olsa bu kanaatte iseniz, pedagojik olarak, bizleri ‘aydınlatmak’ için tutacağınız yol bu tür tesbitlerden söz etmek olmasa gerek.

    Ben hala Çağdaş Uygarlığın Bilgi Birikimini kabul edip etmediğinizi bilemiyorum.

    Bilgiyi kabul etmemek?

    Burası daha da kötü.

    Yani bilgi eksikliği bir yana, bir de bigiye karşı bir tutum.

    Ve sizce bu yine tahkir değil, ‘tesbit’, kuşku şeklinde de olsa.

    Açıkçası önemli bir etik sorun var burada.

    Şöyle desem:

    Kafanızın devekuşu gibi kuma gömülü olup olmadığını bilemiyorum.

    Çok mu kaba oldu?

    İnanın sizinkinden daha kaba değil.

    Japonu, Korelisi, Avrupalısı, Amerikalısı Britannica gibi ansiklopedik bilim kaynaklarından beslenir. Sizin bunları kabul ettiğinizden emin değilim.

    Peki, ben de devam edeyim.

    Adını andığınız kaynakları doğru-dürüst anlayabildiğinizden bile emin değilim.

    Ha, bu çok sorun mu? Değil. İstediğiniz gerçekliğe inanmakda özgürsünüz.

    İşte bir klasik. 🙂

    Siz de özgürsünüz Ahmet Bey.

    Belirtmeye gerek yok bunu.

    Bence kişilere yönelik tesbitlerin yararı yok.

    Argüman görmüyorsanız yalnızca bunu belirtmeniz yeterli.

    Mütevazi tavır “yok” yerine “göremiyorum” demektir, malum.

    Anlayamamış olabiliriz.

    “Anlayamadım” demek kolay, zor değil.

    Ama ikide bir “bilgi yok, fikir çok” türünden söylemler, kim yaparsa yapsın, hangi iyi niyetle ve kibar üslupla yapılırsa yapılsın, hoş değil.

    Bu yazdıklarım, sizi anlayamamış olmaktan kaynaklanmış da olabilir.

    Ama algıladıklarım üzerinedirler.

  151. Yazan:toruk Tarih: Şub 9, 2010 | Reply

    Sayın Selçuk,

    Düşüncelerinizi söylemeyin, farklı olmayalım, benim gibi düşünün demiyoruz. Gaflet olur. Ancak,

    İnançları sizden farklı olacak, hatta size zıt olacak. Önemli olan birbirine gösterilen saygı ve topluma sağlanan yarar olacak.

    ifadelerinizi samimi bulmadım. Ara ara serpiştirdiğiniz yargılarınızdan, bilinçaltınızın tutarlı bir saygı anlayışı sunmanıza mani olduğu hissine kapıldım. Çok da önemli değil.

    Tatsız ve ayarsız bir hoşgörü anlayışı makul durmuyor. Sevimli maskemiz ‘nezaket’in altına öcüler gizlenebiliyor. Meselemiz arada maskeleri çıkarıp aynaya bakmak.

  152. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Şub 11, 2010 | Reply

    Sevgili Toruk,

    İletiniz için teşekkürler. Fikirlere fazla takılmayın, değişirler.

    Benim burada yazdıklarım konularla ilgili GERÇEKLER. Ya da olgular diyelim.

    Emin olun, Türkçe öğrenmiş demokrat bir Amerikalı, Avrupalı, Japon veya bir başka dünya vatandaşı hemen hemen benle aynı şeyleri yazacaktır.

    Önemli olan insana saygı, insanca saygı.İnanın sizin farklı fikirleriniz veya inanışınız beni zerre kadar rahatsız etmiyor. Ama sizden farklı binlerce yaşam tarzı, binlerce inanış var; vardı ve var olacak. Bunları vurgulamaya çalışıyorum..

    Siz benim samimi olduğuma inanmayabilirsiniz; ben sizin samimi olduğunuza inanıyorum.

    Ve size aydınlık, mutluluk dolu bir yol diliyorum…

  153. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Şub 12, 2010 | Reply

    CEVAPLANAMAYAN SORULAR
    —————————-

    Cengiz bey,

    İletiniz için teşekkürler ama, hiç kusura bakmayın, baştan aşağı demogoji yapmışsınız.
    Ben şu soruyu sürekli sordum ve bir cevap alamadım: Hangi bilgi kaynağını veya ansiklopediyi referans alıyorsunuz? Böyle bir referansınız var mı?

    Öyle kavram karmaşaları var ki. Liberalizm, Faşizm, Atatürkçülük, Demokrasi, Evrim Teorisi, Bilim, Pozitivizm… Bu kavramlar, bu sitede “çok farklı anlamlarda” kullanılıyor. Ben de soruyorum, bu kavramlarla ilgili referansınız ne?

    Ben wikipedia’dan yazdım. Olmadı. Britannica’dan yazdım. Olmadı.

    Bir referansınız, kaynağınız olmadığı zaman ütopya kurarsınız. Atış serbesttir yani. Budur demek istediğim.

    ******************

    E, Cengiz bey tüm yanlış bilgileri gördük
    ten sonra benim “Biraz ansiklopediye bakalım” demem çok mu garip?

    “Yandaş yanlış yapmaz !..” Bu mudur yani???
    Demişsiniz ki:

    “ Oldu olacak okuma-yazmanın önemini de vurgulasanız. 🙂
    Ya da ne bileyim, kütüphaneye gitmenin faydalarını filan.”

    Evet. Kesinlikle. Her gelişmiş ülke mahallesinde bir kütüphane ve orada 7’den 77’ye o mahallede outran insanları bulabilirsiniz. Ben yurt dışındayken, abartmıyorum haftada en az bir 5-6 saat mahalle kütüphanesine giderim, diğer insanlar gibi.

    Bizim sorunumuz da tam burda işte !..
    Siz lafı, “oldu olacak kütüphaneye gidin “lafına bağlıyorsunuz.
    Oldu olacak değil !.. Mutlaka kütüphaneye gitmeliyiz !.. Ara sıra bir ansiklopediyi açıp bakmalıyız. Emin olun, o kütüphanelere her gün torunuyla gelen dedeler, nineler var. Ben her Türk dedesinin ordaki gibi torunu alıp kütüphaneye götürmesini arzularım !..Geceyarılarına kadar, hatta 24 saat açık kütüphaneler var. Aynı şeylerin yurdumuzda da olması için neler vermezdim ama Atatürk’den sonra buna önem veren çıkmadı !..

    ************

    Şu lafları mı bile evirip çevirmeye çalışmışsınız:

    “Bir çok tartışmada gönül ister ki, tartışanlar bilgi üzerinden yorum yazsın
    Karşıt görüşleri anlamaya çalışıp, nerelerde ortak zemin bulunabileceğini anlamaya çalışalım.”

    Demişsiniz ki;

    “Ama ikide bir “bilgi yok, fikir çok” türünden söylemler, kim yaparsa yapsın, hangi iyi niyetle ve kibar üslupla yapılırsa yapılsın, hoş değil.”

    Ben öyle demiyorum ki, “Bilgi sahibi olunmadan, fikir sahibi olunmamalı” diyorum. Kimsenin kalbini kırmamaya inançlarım gereği azami özen gösteririm. Ama yalana seyirci kalamam. Kusura bakmayınız.

    ********************

    Sonuç olarak, burada tartışılan bir konuda gösterilen referans “derin düşünce kütüphanesi” oluyor, ki orda da site ürünü bilgiler var.

    Dünyanın her hangi gelişmiş bir ülkesinde böyle bir şey yoktur. Ya Wikipedia, ya Britannica, ya da hakemli dergiler kaynakdır. Burada çağdaş dünya gerçekliğinden uzak AYRI BİR GERÇEKLİK yaratılıyor.

    O zaman, müsadenizle size de sorayım:

    1. Çağdaş Dünya, Atatürk’ü faşist, diktatör, Turancı, halkına zulum etmiş biri olarak görmüyor. Siz neye dayanarak bu yargıya varıyorsunuz? Kaynağınız nedir?

    2. Tüm gelişmiş ülke (AB, ABD, Japonya vb.) okullarında Evrim Teorisi okutulur. “Akıllı Tasarım” mahkeme kararlarıyla, tebliğlerle (Evrim tartışmasında Kaynaklar verildi) yasaklanmıştır. Türkiye 1980 cuntası ve AKP iktidarıyla bu gelişmiş ülkelerden Eğitim olarak kopmuştur. Evrim’in çöktüğü savını nerden çıkarıyorsunuz?

    3. Çok samimi söylüyorum, Bilim=Pozitivizm komikliğini (önerme diyemiyorum artık) ilk kez bu sitede duydum. Hadi Wikipedia’yı bırakdık, Britannica’ya bakalım:

    “Felsefi bir ideoloji ve hareket olarak, Pozitivizm Comte (1798-1857) ile başlar.
    Pozitivizm aşağıdaki şekilde evrilmiştir: Empiriokritisizm, Mantıksal Pozitivizm ve Mantıksal Empirisizm. 20. Yüzyılın ortalarında ise, Analitik ve Linguistik Felsefeye dönüştü. ( Gödel, Carnap, Reichenbach)”

    http://www.britannica.com/bps/search?query=Positivism&blacklist=471865

    Eee, “Bilim=Pozitivizm” lafında hala diretiyor musunuz? Bilimi “mürşit” almayıp da neyi yol gösterici alacaksınız sorarım???

    4. BEN HANGİ GERÇEĞİ ÇARPITMIŞIM? SİZ HANGİ KAYNAĞI/ ANSİKLOPEDİYİ KABUL EDİYORSUNUZ? SİZ KAYNAK KABUL EDİYOR MUSUNUZ?
    Tek bir yalanımı söyleyin özür dilerim !..

    5. DEMOKRASİ SADECE YANDAŞA DEĞİL, TÜM İNSANLARA AYNI SAYGI VE DEĞERİ VERMEKDİR.

    Siz, bu yanlışları yapan yazarlara değil de neden bana yükleniyorsunuz?

    6. Bu site Fransa’da çıkıyormuş. Laikliğin kalesi yani 🙂 Nimetini yemeyi sevdiğiniz Çağdaş demokrasiye ve demokratlara; aynı demokrasiyi Türkiye’ye getirmek isteyen Atatürk’e bu düşmanlık neden?

    Ben burada bilimle ilgili bir tartışma yaparken, pat diye “Ben Allaha iman ederim” diyenlerin Arabistan İran yerine laikliğin kalesi Fransa’da o laikliğin nimetlerini yemesi çelişki değil mi??

    Humeyni’yi seviyorum diyen hanım kızımızın İran yerine Kanada’ya gitmesi garip değil mi? Ki Humeyni Batı müziği dahil Batı’nın tüm kültürünü İran’da yasaklamıştı.

    Yani bunları sorduğumda ben mi kötü oluyorum?

    Sizi temin ederim, bu sorular Fransa’da da soruluyor, Kanada’da da, Amerika’da da, Japonya’da da..

    Şimdi bunları cevaplayacak mısınız? Kusura bakmayın ama bir argümanınız olmalı, sadece “o kötü, bu kötü” demekle olmaz ki.

    Cevaplamalısınız.

    Yani dünyanın en iyi aksiklopedilerinden Encyclopedia Britannica’nın full-time çalışan 100 editörü, 4000 uzmanı gerçekleri kaçırmış, dünyadan binlerce kişinin gönüllü katkıda bulunduğu wikipedia gerçekleri kaçırmış. Gerçeği bir tek buradaki birkaç yazar yakalamış.

    Biraz garip değil mi ????

  154. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 12, 2010 | Reply

    Ahmet Bey,

    İletiniz için teşekkürler ama, hiç kusura bakmayın, baştan aşağı demogoji yapmışsınız.

    Evet, zorunluyum buna.

    Çünkü;

    1. Sizin gibi engin bilgilerim yok.

    2. Daha da kötüsü, bilgiye ‘karşı’yım.

    3. Dolayısı ile tek çarem demagojiye başvurmak.

    Sonuçta zeytinyağı gibi üste çıkmak için başka yolum yok. 🙂

    Aslında yaptığım şeyin ismini merak etmiyorum.

    Tutum ve üslubunuz bana ters.

    Ben yazdıklarınızın içeriği üzerine bir şey yazmamıştım.

    Hatta “yazdıklarınızın doğru olması yetmiyor” diye de belirtmiştim.

    Değil mi?

    O halde bu son cevabınızdaki bir çok eleştiri beni ‘teğet’ geçiyor. 🙂

    E, Cengiz bey tüm yanlış bilgileri gördükten sonra benim “Biraz ansiklopediye bakalım” demem çok mu garip?

    Çok olmasa bile garip.

    Ben olsam “benim güven duyduğum kaynaklar böyle demiyor” demekle yetinirim.

    Karşımdaki insana -öğrencim vb. değilse- “bilmiyorsun” ile eşdeğer olan “ansiklopedi oku” demem.

    Okuması gerektiğine inansam da demem.

    Kendi eksiğini gören ve gereksinim duyan kimse zaten açıp okur.

    Sizin üslubunuz okumaya teşvik edici bir üslup değil.

    “İyi niyetli” de olsanız diye belirtmiştim yine.

    “Yandaş yanlış yapmaz !..” Bu mudur yani???

    Değildir, ilgisi yoktur.

    Yandaş sözcüğü hoş değil.

    Diğer arkadaşların hep doğru yazdığına ilişkin bir şey söylemedim.

    Sizin yanlış yazdığınızı da söylemedim.

    Ama kemalizm ile aram iyi değil.

    Bu yüzden sizi ‘seçiyor’ olsam gerek. 🙂

    Diğer arkadaşların üslup hataları varsa -ki herkesin vardır- siz de bunları belirtebilirsiniz.

    Kimsenin kalbini kırmamaya inançlarım gereği azami özen gösteririm. Ama yalana seyirci kalamam. Kusura bakmayınız.

    Yalana seyirci kalamıyorsanız önemli bir ortak noktamız var demektir.

    Ama sizi buna inandırmak güç olsa gerek. 🙂

    Ancak işte yine önemli bir suçlama :

    Yalancılık.

    Şimdi bunun için de tespit diyeceksiniz.

    Sayalım.

    1. Bilgisizlik

    2. Bilgi karşıtlığı

    3. Yalancılık

    Bu tespitleri yaptıktan sonra muhatabınızla konuşacak fazla birşeyiniz kalmaz.

    Ben diyorum ki, böyle olduğuna inanıyor olsanız bile, sizi okuyan kişileri “iflah olmazlar” taifesi gibi görmüyorsanız, bunları bu şekilde yazmanız, yanlış.

    Sizden birşey öğrenilecek ise de öğrenilemez artık.

    Sorulardan yanlızca beşincisi benimle ilgili:

    5.DEMOKRASİ SADECE YANDAŞA DEĞİL, TÜM İNSANLARA AYNI SAYGI VE DEĞERİ VERMEKDİR. Siz, bu yanlışları yapan yazarlara değil de neden bana yükleniyorsunuz?

    Size yüklenmek demeyelim.

    Ama evet, daha çok size yazıyor olmamı eleştirebilirsiniz.

    Bu, “bilim felsefesi” konusundaki anlayışınızın önemli ve yaygın -küresel diyelim- bir yüzeyselliği yansıtıyor olmasıyla ilgili.

    Kemalizm bu “yüzeysellik” üzerine kurulu sözde bir ‘aydınlanma’ söylemine sahip.

    ‘Aydınlanmacı bir kült’ gibi.

    Kendisi eleştiriye kapalı olan bir şeyin eleştiri kültürünü geliştirmesi imkansız.

    Bu yüzden demokrasi, cumhuriyet, aydınlanma, modernite, batıcılık vb. söylemleri ‘sözde’ kalmaya mahkum.

    Nitekim ülkede kemalizmin temeli akılsal değil tümüyle duygusaldır.

    Kişiye yönelik “olmasaydı ne yapardık” türünden bir bağlılık bu.

    Diğer savunmalar kesinlikle bundan besleniyor.

    Akıl işi değil.

    Kemalistler akıllarını kullanmıyor demiyorum tabiki.

    Ama duygularına öncelik vermek bakımından ‘tebaa’ ile benzer nitelikler sergiliyorlar.

    Yani dünyanın en iyi aksiklopedilerinden Encyclopedia Britannica’nın full-time çalışan 100 editörü, 4000 uzmanı gerçekleri kaçırmış, dünyadan binlerce kişinin gönüllü katkıda bulunduğu wikipedia gerçekleri kaçırmış. Gerçeği bir tek buradaki birkaç yazar yakalamış. Biraz garip değil mi ????

    Olgular ile yorumları kesin çizgilerle ayıralım.

    Olgularla çelişen bir şey söyleniyor ise, yapılacak bir şey yok.

    Tartışması olmaz bunun.

    Sağlık olsun deyip işimize bakarız.

    Ama hiçbir ansiklopedi -100 değil 100 bin adet editörü olsun, 4000 değil 400 bin uzmanca hazırlansın- saf olgusal değildir.

    Olamaz böyle bir şey.

    İşte buralar tartışma alanlarıdır.

    Tartışmada olgulara ve mantık kurallarına bağlı kalındıkça sınır diye bir şey yok.

    Bu tartışmanın hangi motiv ile yapıldığı da önemli değil.

    Tartışmaya açık konularda da “referansa bağlılığın” bir adı var : skolastisizm.

    Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz ama, sadece bilgi sahibi olunarak da fikir sahibi olunmaz.

    Bu fikir olmaz zaten, bilgi olur.

    Burada çağdaş dünya gerçekliğinden uzak AYRI BİR GERÇEKLİK yaratılıyor.

    Çağdaş Dünya Gerçekliği?

    Gerçek nedir Ahmet Bey?

    Bilim sizce gerçekliğin bilgisi mi?

    Yoksa yalnızca fenomenlerin mi?

    Felsefeye girmek istemiyorum.

    Ama aslında yapmamız gereken belki de bu.

  155. Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Şub 12, 2010 | Reply

    BİR YANDAŞ BULAMADIM GÜN AKŞAM OLDU (BULAMIYCAM DA 🙂
    ———————————————————————————————

    Cengiz bey,

    Iletiniz için teşekkürler. Siz benim uslubumu beğenmeyebilirsiniz ama ben sizin üslubunuzu beğeniyorum.

    Yandaş kelimesini hakaret olarak algılamayın, lütfen. Güzel bir Türkçe. Yanlılığı temsil ediyor. Yandaş değilim ben, zaten şu hayatta kimseye yandaş olamadım gitti 🙂

    Şöyle diyim:

    Bilim TARAFSIZ ve TUTARLI olmaya çalışır. Bunu bir limit gibi düşünürseniz, gidişat odur ama hata payı olabilir belki %0.1 , belki %0.0000001 hatta belki %1. Ama ölçmenin, nicelendirmenin doğasında bu var: HATA PAYI.

    Yani isterseniz argüman olarak her şeyde hata bulma potansiyeli olasıdır. Tartışmaların oraya yoğunlaşmaması gerekir, “asıl mesele” kaçar çünki..

    *****

    Siz boyunuz 1.80 diyebilir misiniz? Daha isabetli bir ölçümle,
    1.802, hatta 1.80256 … ölçümlerini de yapabilirsiniz. O zaman ölçümleri geçersiz mi kılacağız ??? Boyumuzu ölçemiycez mi?? Bilim yol gösterici olamaz mı???

    Hayır canım, %1 önemlilik, % 0.001 önemlilikle sonuçlarımızı buluruz. Onu da belirtiriz. Sosyal Bilimlerde bu daha zordur ama emek yemeği getirir !..

    Tarafsızlığı bozan çok olgu vardır; çıkar ilişkileri, kimlikler (etnik, dini, ulusal, cinsel..) hep bizde bir YANLILIK yaratabilir.

    İşte bu TARAFSIZLIĞI bozan olgu BIAS’tır. Buna taraflılık veya yanlılık denebilir. Bilimsel araştırmalarda bu yok edilmeye çalışılır. Ben de bunu 0’a indirmeye çalışıyorum. O yüzden yandaşım yok zaten 🙂

    Atatürkçü olduğunu iddia eden cenah sevmez beni; Dinciler hiç sevmez ; milliyetçiler nefret bile eder galiba. Bir tek Evrensel değerlere inanan arkadaşlar vardır arkamda: tüm dini, milli, etnik ve cinsel ayrımların aşıldığı bir üst basamakta: İNSAN OLMAKDA buluşuruz orda.

    Yalnızız; yandaşsız !.. Ama galiptir bu yolda mağlup diyoruz 🙂

    TARAFSIZ ve TUTARLI gitmeye çalışıyoruz. Ama böyle bir söylem bizde gelişmediği için, yani hele şu anda insanların “ya militer dikta, ya dinci dikta, başkası yok!..” diye koşullandığı bir zamanda abesle de iştigal ediyoruz belki.

    Bir hata ettiysek affola 🙂

    Saygılar,

  156. Yazan:HAKAN Tarih: May 23, 2010 | Reply

    ilim ilim ilmektir ilim kendin bilmektir sen kendini bilmezsen ilim nice okumaktır.

  157. Yazan:Lukmon Hoca Tarih: Şub 2, 2011 | Reply

    bilim geliştikçe din etkisizleşecek. insanlığın ilerideki yaşamında din olmayacak. dinler, bilimin gelişmediği toplumlarda bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı. çoğu kez devrimci bir tepki. fikirsizliğin hüküm sürdüğü yerde doğru ya da yanlış bir fikir insanları sürükler. düşünceler çoğaldıkça, içi boş fikirler elenir. fikir diye sunulan inançlar da. din ve özellikle islam bugün zorla yaşıyor. beş yaşındaki çocukların beynini yıkayarak, cehennem ve cin peri ile korkutarak beyinleri ele geçiriliyor. bilim bunu yapmıyor ama. kendine güvenen din, çocukları daha o yaşta kafalamaz. aklı başında insanlar okusun, tartışsın, karar versin. dinler buna cesaret eder mi?

  158. Yazan:ali can salman Tarih: Ağu 22, 2011 | Reply

    evrim kütle çekimi gibi bilimsel bir gerçektir derken delil koymadan hüküm veriyorsunuz makalede bahsedildiği üzere dayatıyorsunuz. evrim bilimsel tartışmadan ziyade atesitlerin sosyalistlerin kendi uydurdukları inançlarını ispatlamak için sarıldıkları vicdanlarının ve ruhlarının yangınlarını söndürmek için tutundukları çok zayıf bir dal.

  159. Yazan:ali can salman Tarih: Ağu 22, 2011 | Reply

    FATIR SÜRESİ KURAN KENDİNİ SAVUNUYOR MEYDAN OKUYOR 13- (Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir; mülk O’nundur. O’ndan başka taptıklarınız ise, ‘bir çekirdeğin incecik zarına’ bile malik olamazlar.

  160. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Ağu 22, 2011 | Reply

    Lukmon Hocam

    Sizin için birkaç makale karalamıştım. Faydası olur mu bilmem ama ümitvar olmak gerek. Zira Kalpler O’nun elindedir.
    İlginizi çekebilir 🙂

    – Modern Bir Put: Bilim

    – Toprak olmak ne garip şey anne! – Varlığın anlamı

    – Dur ey zaman! Ne güzelsin!

    – Tabip Ve Muallim Sinekler

    Selametle…

  161. Yazan:UzamZaman Tarih: Haz 29, 2012 | Reply

    Selamlar,
    Nedendir bilmiyorum ama sırf kendilerini tatmin etmek amacıyla yazılmış bu yazıyı, yorumların hepsini hiç sıkılmadan (abartmayayım biraz sıkıldım) saatlerdir okuyorum. Ne makaleyi yazan şahsın (MY oluyor anladığım kadarıyla) ne de yorumcuların hiç birinin amacı bilgi paylaşımı değil? Zaten anladığım kadarıyla site sahiplerinin de işine geliyor bu durum. Çünkü amaç asimilasyon, ideoloji pompalama.
    Eh biraz da ben ideolijimi aktarayım bari. Yazıyı okuyup sen şöylesin, böylesin diye zahmet etmeyin diye, kısaca ne olduğumu söyleyeyim.
    Tanrı’nın var olduğuna %1, olmadığına %99 inanırım. Din ise hiç yanımdan geçmez. Zaten ilgimi çeken de MY’nin ben bu kadar bilgiliyim, entelektüel bilgiyle doluyum havasına rağmen inançlı biri olduğunu söylemesi. Ayrıca ne demokrasi ne de benzerlerini tutmam, anarşist sayılabilirim galiba.
    Neyse, tezlerime geçeyim.
    (bu arada son mesaj tarihine batkımda baya olmuş millet geyikten sıkılmış anlaşılan)
    Birincisi bilim’in her zaman doğruyu söylemez. Hatta bazen yanıltır, MY’ye göre ise bazen de bilerek yanıltır. Sorun ise bunun bilinçli olup olmaması değildir oysa. Bilim gerçek, hatta Ahmet beyin vurgusuyla GERÇEK değildir ki. Bilerek ya da bilmeyerek bilim Yalan söyler. Ancak bunu baştan kabul de eder. İroniktir ki bunu yine bilim kanıtlamıştır??? (Bkz Einstain Genel Görelilik Teorisi)
    Cengiz bey ise bilimi bu yumuşak karnından yakalamış işi sürekli felsefeye taşımaya çalışmış. Oysa ki bilim bu sorunu uzun zaman önce aşmıştır. Newton’un deterministik anlayışı çürüyeli nerdeyse yüzyıl geçmiş. Ahmet beyin boy ölçümüne benzer bir örnekte ben vereyim. Musluktan damlayan bir suyun frekansı sabit değildir. Daha basitçe, bir sonraki damlanın ne zaman düşeceğini asla bilemezsiniz??? Bu süreç kaotik bir süreçtir. Ama bu suyun tekrar damlayacağı gerçeğini değiştirmez herhalde? Yani özetle bilim yalan söyler, ama bu yalanlar çok işe yarar. Ve bu yalanları da sonunda kuramsallaştırmış, hatta sayısallaştırmıştır. (Bkz. Quantum Dinamik, Heisenberg vs.)
    Sonraki; Bilim araç mıdır, yoksa yol mudur? O zaman size bir düşünce pratiği, Güneş’e tapan insanlar nereye kayboldu? Eğer bu soruya din dogmasından kurtulup, insan psikolojini analiz eder bir yaklaşımla düşünürseniz sorunun cevabını bulabilirsiniz.
    Peki diyelim ki bilim yoldur. MY sanırım Ben Robot filmindeki gibi Will Smith’in “beni değil o çocuğu kurtarman gerekiyordu” noktasında, bilimin çocuğu kurtaracağını düşünüp hayıflananlardan. Ahlak, fedakârlık, acıma vb. duygular taşımayan biliminin göstereceği yolun da yine aynı filmdeki (benzer binlerce film vardır) kötü yapay-zeka olduğunu sanıyor.
    Ama sorun temel aldığı ona göre insanı insan yapan ve diğer tüm canlılardan üstün kılan o duygumsu şeylerde. Bunların gerçek, insanı “özgür irade” sahibi bir canlı saymasında. Her halde benim insanın özgür iradesi olmayan birer makine olduğunu düşündüğümü duyunca çıldırır 
    Zaten hayvandan gelme tezine’de aynı nedenlere karşı ve garip bir şekilde, suç ve ceza kavramı ile birleştirip suçsuz olmamız (hani hayvan yaptığından sorumlu tutulamaz ya) şeklinde çocuksu bir mantık yürütüyor. Şaka değil okuyunca resmen güldüm. Sen o kadar entelektüel yazı yaz, bilgi birikim falan filan, sonra hop gel en temel düşünce pratiğinde iki yaşına geri dön. Bu da zaten kendi belirttiği üzere konuya önyargıyla yaklaşması nedeniyledir. Hani bilim adamlarının çıkaramadığı gömlek!
    İnsanların ya da toplumların suç olarak tanımladıkları şeylere ceza vermelerinin sebebini Tanrı’nın bize Cennet-Cehennem korkusu ile emrettiği özgür irade seçimiyle ne alakası var? Adam öldürmek adam öldürmektir.” Ama ben bilerek yapmadım (hadi şimdiki kanuna göre irade dışında bir sebep bulalım) ben uyurgezerim, uykumda öldürdüm”, derse, adamı serbest mi bırakacağız ki, başka sebeple “genlerimde var napayım, ben hayvandan geliyorum” deyince serbest bırakacağız. Toplum kendi kurallarına uymayan her şeyi dışlar. Bu toplumu, toplumsal psikolojiyi bilmemek demek. işte burada nüans yatıyor, çünkü MY tüm bu süreç içinde ben bilgiyim, çok kitap okudum havası var, demek ki suç-ceza-toplum üçlüsü hakkında fikir sahibi, yani bilerek demogoloji yapıyor. Yazının en başında belirttiğim amaç için en bariz örnek. Sürekli dini referanslar kullanıyor, bazen saçmalayarak.
    Şimdi gelelim benim argümanlarıma, çünkü baya havalı laf ettim. Dedim ki insan bildiğin bir robottur. Bir veri işlem süreci bütünüdür. Ahlak, acıma vs. gibi bütün duygular maalesef birer kimyasal süreç bütünüdür. Özgür irade falan tümüyle yalandır. Bu yapı karmaşık bir yapıdır. İspatımı, aynaya bakın? Seni sen yapan değerlerin, hatta inandığın dinin bile, tamamıyla varlığını besleyen kültürün bir ürünü olması. Bu aslında gayet eski bir geyik, eskidiği için vurgusunu yitirdi. Ama bilimselliğini kanıtlamak için söyle bir deney yaptım.
    Bundan yaklaşık 80 yıl önce bu deneye başladım. 80 yıl içinde yaklaşık 6 milyar insan denek oluşturdum. Hepside yaşadığı çevre içinde; kendi varlığını çevreleyen dine inandı!
    Arada hiç mi teoriye ters düşen denek çıkmadı diye sorarsanız, valla çıkmadı! Koyu Mormon olan bir aileden gelip de, İslam’nın ne olduğunu bile bilmeyen bir Allahın kulu da çıkıp ben Müslüman oluyorum demedi? Acaba neden? Özgür iradesi yok muydu onun? Yoksa özgür irade diye söylenen yalan bize sunulanlar arasında bir tercih yapmak mı? E sunulmayan ne olacak? O zaman özgür irade sadece sununlanla sınırla sınırlı ise, burada bir terslik yok mu? Size göre yok, zaten irade de bu demek, bir olay olur ve sen seçimini yaparsın. Peki ya hiç olay olmazsa? Hiç hırsızlık yapma ihtiyacı duymayan bir adamın, hırsızlık yapıp yapmayacağına nasıl karar verir Tanrı? Özgür irade size göre Tanrının (bir melekti de adını hatırlayamadım) üflediği ruh sayesinde vardır. Yani maddesel değildir. Hani öldüğünde hafiflemezsin falan.
    Matrix’den devam edelim. Sorun o zaman “Choose” yani tercih. Tercih daha önce öğretilen, genlere kazınmış içgüdüler vs. vs. Özgür irade varsa “Toplum mühendisliği” nedir? Palavradan mı ibarettir. Peki sadece doğruları söyleten ilaçlar? Alkol? Alkol alınca niye özgür irademiz kaybolur. Demek ki özgür irade ruhani değil, fiziksel kimyasal bir şeydir. O anki fizyolojik durumunuz “özgür irade” dediğiniz şeyin üstündedir.
    Acaba sizin özgür irade dediğiniz hani şu hangi yarıktan geçtiği belli olmayan elektron olmasın? Bunu özellikle belirttim ki, özgür iradenin olmayışının determinzim ile karıştırdığımı sanmayın.

    Özgür iradenin gerçekleşmesi için gereken önümüzdeki seçeneklerin, yarıklara benzemesi ve ancak biri bizi gözlemlediğinde maddesel davranması? Valla şimdi aklıma geldi bunlar, direkt yazıyorum çok saçma olabilir, (brain strom)
    Etik kurallar, erdemler gibi diğer şeylere hiç girmiyorum bile. Burada eksik kalan bir şey varsa o da ZEKA’dır. Filmlere konu olduğuna göre yapay zekaya sahip robotlarda yakında (tabi yakın göreceli bir kavram) ortalıkta dolaşır. Ben ben keşfederim kim bilir.
    Bakalım o zaman ne diyeceksiniz?

  1. 11 Trackback(s)

  2. Ara 13, 2007: Nükleer Enerji? Evet ama … : Derin Düşünce
  3. Mar 7, 2008: Kadınsız bir dünyaya doğru… : Derin Düşünce
  4. Eki 29, 2008: Kapitalizme vahşi olmayan alternatifler-4 : Derin Düşünce
  5. Kas 26, 2008: Çocukların cinsel istismarı : Derin Düşünce
  6. Mar 14, 2009: ‘Darwin Yılı’nda Darwinizm çöküyor… : Derin Düşünce
  7. Mar 24, 2009: CNN Türk’de Mana Boyutlu Demokrasi : Derin Düşünce
  8. Ağu 12, 2009: Ayıp sanat olur mu? : Derin Düşünce
  9. Eyl 29, 2009: Güzellik Matkabı Zekâ Duvarını Deler mi? : Derin Düşünce
  10. Oca 12, 2010: En çok okunan ve tartışılan konular : Derin Düşünce
  11. Kas 4, 2011: KCK Davası, Profesörler ve Eşşekler : Derin Düşünce
  12. Eki 1, 2012: Liberaller neden başarısız? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin