Bırakınız Açsınlar, Bırakınız Örtsünler
By Fethi Sipahi Tan on Ara 11, 2007 in Makale
Başörtüsü ile ilgili bir yazı yayınladığımızda tartışmalar uzayıp gidiyor.
1. Öncelikle başörtüsü ile ilgili bir devlet yasağı vardır, benzer yasak fiili ya da potansiyel olarak başı açık hanımlar ve toplumun geleneksel kesimince tuhaf karşılanan uzun saçlı, kulağı küpeli erkekler için geçerli değildir. Şu anda ilgilenilmesi gereken muhayyel yasaklar değil fiili yasaklardır.
2. İleride herhangi bir kesim için muhtemel bir devlet yasağı söz konusu olabilir mi? Türkiye’de bu mümkün ama şu an için tahminidir ve bunu önlemenin yolu bugün başörtüsünü yasaklamak değil bu konularda kişi özgürlüğünü kısıtlamayacak negatif nitelikli, özgürlüğü tanımlamayan sağlam yasalar oluşturmaktır.
3. “Başörtüsü serbest olursa okullarda bunların sayısı artar” bir tahmindir, artsa da artmasa da bu tahmin özgürlük kısıtlaması için geçerli bir sebep değildir. Başını örtmek isteyip de örtemeyenler ilk anda bir artışa işaret edebilir ama başını örtmeyenlerin sayıca az olacağını söylemek imkan dahilinde değil. Kaldı ki herhangi bir kesimin sayısının daha fazla olması da bir mana ifade etmez.
4. “Başörtüsü serbest olursa çarşaf ve sarık da okula girer” tahmini de mümkündür. Bu da kimseyi ilgilendiren bir konu değildir. “Her tür kıyafet serbesttir” sözü sarık, çarşaf, kaftanı da içine alır. Bikini ve mayoyu da. Pratikte bunun böyle olmayacağını hepimiz biliyoruz, bugün kafasında Osmanlı sarığı, sırtında cübbe ile okula giden bir bilgisayar mühendisliği öğrencisi ancak arkadaşlarının “naber lan Ahmet, bugün nereyi fethediyorsun” şakalarına maruz kalır. Çarşaf, burka giyen bir hanıma muhtemelen şaka yapılmaz ama tarih dışı bir dünyada yaşayan Fatih Çarşamba semti dışında bunun yaygın olduğunu zannetmiyorum. Yine dediğim gibi, giyilmesinde hiç problem yoktur. Bikini giyerek okul kampüslerinde dolaşanın da fazla olacağını düşünmüyorum.
5. Başörtüsü, türban, sarık vs. siyasi simge olarak dahi takılabilmelidir. Siyasi simge ile okula gelinemeyeceğini kim tayin ediyor? Bilakis bir insanın siyasi tarafını belli etmesi onun medeni, cesur ve aydın bir insan olduğunu, iki yüzlü olmadığını gösterir. Bu simge bir ülkücü için koyu takım elbise ve eskiden sarkık bıyık, komünist için yeşil parka ve ağzın içine doğru uzamış bıyık, bir başkası için yakaya iliştirilmiş bir Atatürk rozeti de olabilir. Kaldı ki, bugün başörtüsü yasağı sebebiyle başını açanlar dini ve siyasi görüşlerinden vazgeçmemekte, bilakis yasakçılara karşı kin beslemektedirler.
6. Yasaklar sadece aynı cins, hanımlar için bir ayrımcılığa sebep olmakla kalmamakta, kadın-erkek arasında da haksız rekabete sebep olmaktadır. Mesela okullarda sakalsız bir gencin hangi görüşe mensup olduğunu en keskin çağdaş akademisyen dahi çıplak gözle tespit edemez. Birçok radikal dinci erkek sakalını traş etmek suretiyle okullara ve propagandalarına devam etmekte, üstelik bunlar başını açmadıkları için okula gitmeyen kadınları “mücahideler, aferin, cenneti cebe attınız ve de sıratı geçtiniz, yanınızdayız” diyerek gazlamakta ama kendileri “sakalıma laf ettirmem, bu peygamber sünnetidir, hiçbir güç bana sakalımı kestiremez, okumam ben de mücahit olurum” dememektedir. Lafa gelince “Kuranda yok ama kapı gibi sünnette var” diyenler bu meselede sünneti hemen permatik marifetiyle imha edivermektedirler.
7. Başörtüsü yahut diğer kıyafetler sadece üniversite değil diğer orta dereceli okullarda da serbest tutulmalıdır. Reşit olmamış çocukların ileride kendi kıyafetlerini seçme hakkı olduğu doğru bir ifade olmakla birlikte ailelerin çocuklarına din dahil hiçbir konuda telkin yapamayacağını söylemek pratik değildir. Bu mantıkla devlet okullarında çok daha ağır bir endoktrinasyona maruz kalan çocuklar için de “okullarda kemalizm anlatılmasın, ileride herkes kendi ideolojisini seçer” demek mümkündür ve aile içindeki dini bazı telkinlere nazaran haklı bir görüştür de. Ben kendi çocuklarıma herhangi bir telkin yapmıyor, mümkün olduğunca yansız yetişmelerini sağlamaya çalışıyorum. Zaten her çocuk 15-16 yaşlarından itibaren kendi yolunu çizmeye başlıyor, bugün başını örtenlerin çoğu aile yahut kuran kursu telkiniyle örtünmüş değildir.
8. Bu noktada bir yere daha işaret etmek zorundayım. Başını örtenlerin içinde bir kısım başı açıklara kötü gözle bakmaktadır. Tersinin de doğru olduğu gibi. Burada dinle ilgili birşeyde ziyade, başı açık olan namussuzdur, açık giyinen erkeklerle düşüp kalkan bir sürtüktür anlayışı da mevcut. Dindar insanları bu konuda ve mümkün olan en sert şekilde uyarmaklazım ve ben bunu yapıyorum. Namus gibi kavramlar hem görecelidir hem de kimsenin bir başkasının özel işleriyle uğraşmaya hakkı yoktur. Ben yazılarımda bazen tanımlama yapmak için “göbeği açık düşük bel pantolon” gibi ifadeler kullanırım ama bu işin mizah tarafıdır, göbeği açık pantolon giyenin yarın devlet eliyle yüksek bel pantolon giymeye zorlanmasına karşı çıkarım. (Hangi erkek çıkmaz ki, demeyin. -şakaydı!-) Bu konu çok önemlidir, bu lafları edenlerin ailelerinde, yakınlarında mutlaka başını örtmeyen insanlar vardır, bu işi namusla karıştırmak terbiyesizlik ve haddini bilmezliktir. Kaldı ki dar tişörtle, kısa kolla başörtüsü takanlar da var, kadınlara karışmak kimsenin haddi değildir.
9. Öte yandan, bir insanın bazı kıyafet türlerine, çıplaklığa yahut kapalılığa karşı ya da taraf olması da anormal değildir. Bir insan başörtülüden rahatsız olabilir, bunun rahatsız bir kıyafet olduğunu ileri sürebilir. Bir diğeri de göbeği açık dar tişört giymenin düşük ahlaklılık olduğunu ileri sürebilir. Bunlar “ileri sürme” noktasında kaldıkça kimseyi ilgilendirmez. Ama devlet (mahalle değil) bu işi ciddiye alıp birini yasaklamaya kalkarsa o noktada iş değişir. Mahalle baskısı denen şeyin 2007 Türkiyesinde sadece dinle ilgili değil ideoloji ve geleneklerle ilgili yerel ve bölgesel örnekleri olabilir ama yaygınlığı yoktur, sadece çevrenize bakın yeter. Bu tür muhayyel endişeler yüzünden yasakçılık yapılamaz. İlle uğraşılacaksa önce doğudaki töre terörüne el atılsın. “Mahalle bakkalı ramazanda şarap satmıyor” lafı bir mahalle baskısı göstergesi değildir.
10. Başörtüsü devlet dairelerinde çalışanlar için de serbest olmalıdır. Bazı işkollarında başın açık ya da kapalı olması şart koşulabilir. Mesela bir bisküvi hattında çalışan hanımın başı kapalı olmalıdır, zira saçı banda dökülebilir, ya da saçını makineye kaptırıp iş kazası geçirebilir. Aynı şey bazı işkolları için mutlaka başı açık olmayı gerektirebilir, aklıma gelen bir örnek yok, bilen varsa söylesin. Devlet dairelerinde başı örtülü insanın başı açıklara haksız davranacağı 1980′ler sonrası uydurulmuş absürd bir mazerettir. Aynı mantıkla, halkın büyük kısmı başörtü taktığına göre, başı açık memurun da başı örtülüye yanlı davranıp işini yokuşa süreceği ileri sürülebilir. Bunlar şu an içinde yaşadığımız gergin ortamın argümanlarıdır, yasaklar olmasa kimsenin böyle şeyler aklına dahi gelmez. Kısaca, özel sektör başörtüsünü yasaklayabilir, bu kendi bileceği iştir ama devlet bu konuda özgürlükler aleyhine düzenleme yapamaz.
Daha çok şey söylenebilir ama uzatmaya gerek yok. Kısaca, gelin hiçbir yasağı savunmayalım. “…Ama”, “…fakat”, “…lakin”siz, kayıtsız, şartsız bir özgürlük talep edelim. Kanunlar, kurallar oluşturulurken insanların ne giydiği, ne düşündüğü, neye inandığı konusunda açıklama yapmayalım. Zihnen buna ihtiyacımız var. Sonuç olarak: “Bırakınız açsınlar, bırakınız örtsünler”
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.
43 Yorum
Yazan:A.haydar Tarih: Ara 12, 2007 | Reply
“gelin hiçbir yasağı savunmayalım. “…Ama”, “…fakat”, “…lakin”siz, kayıtsız, şartsız bir özgürlük talep edelim.”
Ne dün,ne bu gün ve ne de yarın “kayıtsız, şartsız bir özgürlük” arzunuz asla yer yüzünde olmamış ve olmayacaktırda.Hiç bir zaman da olmadı…Yasakların-biz beğenelim,ya da beğenmeyelim,doğru yada yanlış olduğunu kabul edelim yada etmeyelim-sosyal birer varlık olarak yaratıldığımız ilk günden beridir var olduğunu bilmeliyiz.İlk yasak Adem babamız ve eşi Havva anamıza Allah tarafından men edildikleri meyve ile başlamıştır insanlık için.Yani yasaklar hep vardı…Sorgulanması gereken, yasakları ve kuralları kimin koyduğu meselesi olmalıdır.“kayıtsız, şartsız bir özgürlük” hayvanlar arası münasebette bile yoktur..Kayıtsız, şartsız bir özgürlük arayışının insanı – esfeli safilin-hayvandanda aşağı bir konuma düçar edeceği unutulmamalıdır…
Sorgulanması gereken konu, yasakları ve kuralları kimin koyduğu meselesi olmalıdır.
Yazan:FST Tarih: Ara 12, 2007 | Reply
A. Haydar bey,
Buradaki kasıt sizin anladığınız gibi değil. Mesela alkollü araba kullanma yasağını hepimiz savunmalıyız veya bir kimsenin diğerine fiziki saldırıda bulunması yasak olmalıdır.
Öte yandan insanların iradesine ait konularda yasak olmamalı, mesela trafikte hatalı sollama kesinlikle yasak olmalı ama emniyet kemeri takmamaya ceza verilmemelidir.
Benim kullandığım “ama” ifadesini bu açıdan değerlendiriniz.
Yazan:A.haydar Tarih: Ara 12, 2007 | Reply
İnsanların koymuş oldukları bir takım yasaklar,uyulması gereken kurallar(trafik kuralları yada örneğin bir fabrikada yapılacak işlerle ilgili konulan kurallar gibi) elbetteki düzen için olması gereken kurallardır.Ancak bu kurallar ve yasaklar İslam akidesiyle çelişmemelidir.Mesela iş veren tarafından Allah’ın emirlerini yerine getirmeye engel olacak bir yasak konulamaz.Aynı şekilde Allah’ın yasakladığı bir konudada kişilerin serbest davranmasına müsaade edilemez.
“Öte yandan insanların iradesine ait konularda yasak olmamalı”demişsiniz. Bu şu demek;iradesi ile yapıyorsa zina edebilir,şarap içebilir,domuz eti yiyebilir vs.Yeterki sağa sola zarar vermeden yapsın,tüm fenalıklar serbest…Şu an zaten böyle bir düzen hakim.
Baş örtüsü zulmüne karşı çıkarken,bunun her şeyden önce Allah’ın bir emri olduğu düşünülmeli ve bu tarz yanlış mütealalara girilmemeli diye düşünüyorum.
Haşr 7
(Medenî 101) …Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.
Yazan:knz Tarih: Ara 12, 2007 | Reply
başlıkta terminoloji hatası var.
Bu sayfanın içeriğinde geçen, örtmek ve açmak kelimeleri birbirini karşılayan kelimeler değil.
Burada örtmek ile tarif edilen ;Kulak – buurn- boğaz- dudak gibi doğal olarak
insan tabiatında örtülü olmayacak yerlerin birtakım dini yorumların etkisiyle örtülmesidir.
eğer bu saydığım organların kapanması doğal olsaydı erkekler de örtünürdü.
bu anlamda başörtüsün( kulak , boğaz , dudaklar ve burun örtmek şekilleriyle birlikte ) iki tür anlamı olabilirdi.
1- geleneksel
2- farz veya dini.
eğer 1 olsaydı, bir sorun olmayacaktı. Ama hukuki savunucular 2. yi tercih ettikleri için bir sorun çıktı. ve dini anlamda çakıldı ve bunun geriye dönüşü kapandı.
Kamuda otoriteyi dini simgeler hiç bir şeklide temsil edemiyorlar.
çünkü kamu bir erkekğin gelenek dışı mesela mayo ile işyerinde çalışmasına yasak koyabliyor.
ama kamu bir erkek eğer dini innaç gereği mayo giymek zorunda beyan ederse, din ve vicdan hürriyeti nedeniyle ona yasak koyamıyor.
Yİne din ve vicdan hürriyeti gereği o kişi tek kişi ve kaçık dahi olsa, ona senin dinini biz muhatap alamaıyoruz diyemiyor.
yani müslüman kadına evet dediği onayı, olabilecek bütün dinlere göstermek zorunda.
vicdan sayılarla temsil edilemeiyor.
Bu durumda ortaya çıkacak hukuki sorunları çözemiyor. Herkese eşit mesefadeki uzlaşma noktasını din eksenine koyamıyor.
şimdi ister o YÖK , İster bu YÖK olsun,
her ikisi de sınırları koymaz zorundaydı.
Anladınız siz onu 🙂
Yazan:FST Tarih: Ara 12, 2007 | Reply
A. Haydar Bey,
Peki bunu açalım biraz. Öncelikle zina, şarap ve domuz (leş, kan) haramdır, bunun aksini iddia eden bir insan müslümanlık da iddia edemez. Müslüman olduğunu iddia eden bir insan bunları yapıyorsa ne olur diye düşünmemiz gerekiyor herhalde. Öbür dünya konusu bizi aştığına göre bu dünyada bu insanlara ne yapılabilir? Eğer ortada bu kuralları yasalara geçirmiş ve karşılıklı vatandaşıyla anlaşmış bir devlet varsa elbette o devlet ceza hukukuna içki, zina, domuz, gıybet için güncel cezalar uygulayabilir. O ülkede o şartları bilerek yaşayan ve kabullenen şahıs herhalde buna itiraz etmeyecektir. Müslüman olmayan ve aynı yerde yaşayan şahıs ise elbette bu ceza hukukunun ilgili maddelerinden istisna tutulacaktır.
Öte yandan şimdi olduğu gibi bu kuralların ceza hukukunda bulunmadığı toplumlarda müslüman olduğunu iddia edip de içki içen birine karşı ne yapılabilir? Hiçbirşey. Ancak nasihat edip “bak dinimizde yasak, hem sağlığa da zararlı imiş” diyebilirsiniz. Başka bir teklifiniz olabilir mi?
Ben bunlar serbest olsun derken “bunlar iyi şeylerdir” demiyorum. Yapana ne tür müeyyide getireceğiz bunu açıklayın derim ancak. Bireysel olarak gidip içki içen birini taciz etmek, zina yapan birinin evini yakmak kimsenin haddi değildir, üstüne vazife değildir. Ne din açısından ne dünya hukuku açısından. Çok üzülüyorsanız haline yazıp çizer, nasihat edersiniz.
Tam tersi. Bunun Allah’ın emri olup olmadığı konusunda ilahiyatçıların arasında ittifak yok. Olsa zaten hiç problem yaşanmazdı. Hayrettin Karaman ile Süleyman Ateş yahut Yaşar Nuri Öztürk arasında tercih yapmak durumunda kalıyorsak ortada bir problem var demektir. O sebeple öncelikle insanların dilediği gibi, başkalarına zarar vermeden davranabilmelerini sağlayacak bir ortama ihtiyaç olduğunu öylemek isterim.
Bunun farz olduğunu düşünerek takan ile bundan emin olmadığı halde başını örten arasında fark yok, bunu sorgulamak da özellikle hiçbir erkeğin işi değildir. İsteyen örter, isteyen açar.
Yazan:metin-thePoor Tarih: Ara 13, 2007 | Reply
A. Haydar Bey,
“Aynı şekilde Allah’ın yasakladığı bir konudada kişilerin serbest davranmasına müsaade edilemez.” ifadeniz çok sorunlu bir ifade. Vahim bir ifade.
Yazan:A.haydar Tarih: Ara 13, 2007 | Reply
Fethi bey;
Bu gün Müslüman toplum,İslam hayattan uzaklaştırıldığı günden beri derin bir fikri bunalım yaşıyor.Müslümanlar, içerisinde yaşadıkları gayri İslami düzende sorunlarının çözüme kavuşması için türlü yollara başvurmaktalar.Yaşanılan sıkıntılar,maruz kalınan zulümler hayatın her alanında ve tüm dünyada müslümanlar tarafından açık seçik müşahade edilmekte.Ferdiyetçiliği nizamlarının ayrılmaz parçası olarak gören tüm sömürgeciler,bu gün islam alemine her türlü acıyı tattırmakta bir beis görmüyorlar.Müslümanlar, haklarını savunacak,dertlerini dinleyecek bir otoriteden maalesef mahrum bir haldeler.Baskıcı otoritelerin yönetimi altında inim inim inletildikleri bir zamanda,yine batılılar ve onların hizmetkarları tarafından bir takım fikirler müslümanlara bir kurtuluş reçetesi gibi takdim edildi.Müslümanların bu çaresiz halleri istismar edilerek,batı kaynaklı fikirlere sarılmaları sağlanmış oldu.Yani boğulmamak için yılana sarılan adamın hali gibi…Var olabilmelerinin tek yolunun bu olduğunu hissetmeleri sağlandı.Daha sonraları bazı Müslümanlarca yeniden kalkınma yolunda eski izzet ve şereflerine kavuşabilmenin bir yolu olarak görülmeye başlandı bu batılı fikirler.İyice yerleşti,bir çok müslümanı etkisi altına aldı.Artık Müslümanlar kendilerini ifade ederken hep referans olarak bu fikirlere sarılır hale geldiler.Oysa bu fikirlerle asla kalkınamayacak oldukları gibi sömürgeci kafirler içinde artık bir tehlike arz etmeyeceklerdi.Zira, bu sömürgeciler için en büyük engel Müslümanların sahip olduğu İslam akidesinin tatbik edilmesiydi.Onu hayattan uzaklaştırmadıkça , pratikte tatbik edilir bir nizam olma vasfını ortadan kaldırmadıkça asla bu günkü muvaffakiyete ulaşamayacaklarını çok iyi öğrenmişlerdi.
Yani şunu demek istiyorum;kullandığınız özgürlükler fikri batı kaynaklıdır ve Müslüman kadının örtüsüne yapılan saldırının,özgürlükler fikri çerçevesinde savunulması yanlıştır.Her ne kadar ilahiyatçıların ihtilaf ettikleri bir konudur diyorsanız da,sözüne ettiğiniz ilahiyatçıların en muhkem ayetleri bile çok kolayca statükonun hoşuna gidecek şekilde tevil ettikleri düşünüldüğünde ,bu ilahiyatçıların örtünmenin farz mı değimli tartışmasını yapmasının bir önemi kalmıyor.
Yazan:A.haydar Tarih: Ara 13, 2007 | Reply
metin bey;
“Aynı şekilde Allah’ın yasakladığı bir konudada kişilerin serbest davranmasına müsaade edilemez.”
Buradaki kişilerden kastım Müslüman olduğunu ilan etmiş olan kişilerdir.Gayrimüslimler için değil.Kaldıki gayri müslimler her ne kadar dinlerini yaşamakta özgür iselerde;bu,İslami hayatı olumsuz etkileyecek bir tavrı açıktan yapabilecekleri anlamına gelmez.
Yazan:knz Tarih: Ara 23, 2007 | Reply
haydar beyi cevapsız bırakmayalım.
fethi bey ve metin bey herhalde yeterli bir
cevap verdiklerini düşündüler sanırım.
ben devam edeyim.
domuzdan kök hücre ile karaciğer nakli ile bir tartışmadan kaçmanın imkanı yok.
kuran’da cennette içilen bir içkiden bahsediyor, bu içki içildiğinde saçma sapan
söyletmeyen bir içki deniyor. o zaman rizzotta denilen bir pilavın tartışmasını yok edemezsiniz. pilavı yiyen kişi alkol eşiği ne olursa olsun saçma sapan konuşmayacaktır.
yaşam fazlasıyla karmaşıktır. üstün körü çizgilerle sınırlanamıyor.
haydar beyin yaptığı yaşama eski ile sınır çizmektir. Buranın korunaklı bir alan olduğunu düşündüğünü sanıyorum. Çok kişi bu korunaklı alana sığınmak istiyor olablir. Ama bunu kadınlar yaptığı zaman gerçekten çok dokunaklı oluyor.
eskilerin yorumlarını bir komut olarak aldığımızda , şartların değiştiğine yönelik bir örnekle karşılaşan kişi eğer bu duurmdan dolayı mantık ikilimine düşüyorsa, yani cevap verse de, hiçbirşey söylemese de eski komutların tersi yapmak duruma düştüğünde
hep aynı şeyi yapıyorlar.
yani soru hiç sorulmamış gibi davranırlar.
(uzun bir cümle oldu ama sayfa sahibinin anlayacağından eminim )h
hayat karmaşıktır. Din sabibi için din sadece teselli aracı ise buna herkes saygı duymalı ve inzifa için sessizlik sağlmalıdır. Ama yaşamı biçimlendirmeye yöneldiğinde, orya giremez, orda sorumluluk şarttır.
Komu sorumsuz bir dindarlık için teselli alanı olamaz. Girebilirse oraya ancak sorumlu dindar girebilir(selam olsun derim öyle bir bilgeliğe ).
Orayı insanlığın geldiği en son bilgi birikimi ile sorumluluk sahipleri dolduracaktır. SORUMLU olan kimdir, yaşamın gerçek problemlerini çözdüğünüz alanda yer alacak olanlardır.
Yazan:mhm Tarih: Ara 23, 2007 | Reply
sayin knz,
Hz Kuran-i Kerimden icki örnegi vermissiniz ama arastirmamis ve salt kendi fikrinizi desteklemek amaci ile yazivermissiniz.
Bakin Icki kelimesi Hz.Kuran-i Kerimde Muhammed Suresi,15 te sizin iddia ettiginiz sekilde geciyor,ama bu iddianın temel sebebi içki ve içecek kelimelerinin Arapça karşılığı ile Türkçe karşılığının karıştırılmasıdır.Şarap kelimesi Arapça icmek anlamına serebe fiilinde türer sarap ise icilecek herseydir.Kelime arapcadan türkceye cevrilisinde kelime kaymasina ugramis veya ugratilmistir.
Size tavsiyem eger Ayet-i Celile leri nefsi menfaatler dogrultusunda yorumlamamak ve en azindan ufak bir arastirma yapmanizdir.
Eskilerin komutlari derken neyi ima ettiginiz tam bir netlikte degil.Kültür sizin eski bizim atalarimiz dedigimiz insanlarin, sizin komut bizim tecrübe dedigimiz yasanmislarla bugune aktardiklaridir.
Türk kültürü ne sahip cikarken mangalda kömür birakmak yok,ama kültürü olusturanlar ESKI ler oluyor tecrübelri komut oluyor…
Din ile “ESKI”leri ve onlarin “KOMUTLARINI” ayri tutmak gerekmektedir,her eskinin yasadigi din,gercek ve salt bir din olmayabilir.Özellikle osmanlinin son zamanlari ve cumhuriyetin baslangici ile islam dinine bir cok biat(sapkinliklar,uydurmalar) dahil olmustur.
Mantik ikilemi din in kabul ettigi bir kavram degildir.Din asli anlami itibari ile özünde güvenmektir,yani sartlar degistiginde din mensubu insan mantik ile degil din inin öngörüsü ile hareket eder.
Yazan:knz Tarih: Ara 24, 2007 | Reply
Selam mhm,
Ben Fethi bey verdiği kesinlik sınırlarının dahi ne kadar zorlama olduğunu, ve yaşam değiştikçe değişen sorulardan kaçamayacağımıza örnek olarak verdim. Aslında siz beni desteklemiş oldunuz.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün Domuzdan kök hücre alınması, üzüm suyunun fermantasyona uğrama noktası hakkında sonu gelmez fikirlerle karşıya kalması kaçınılmaz olacaktır.
Muhammed 15 suresi ile ilgi söyleme gelirsek, bakın bu da aramızda bir tartışma konusu olmaya aday. Bu dediğiniz kelime kaymaları anadili arapça olanlar da var. Sizin eskiler
din için komutlar yazarken yaşadıkları çevre ve insanlar tamamen farklıydı.
.
Din ve vicdan hürriyeti kapsamında kendi dinimi
yorumlama hakkım var. Sorumluluğum ise şudur; gelen cevaplar arasında en çelşkisiz ve bütüncül olanı seçmek zorunluluğum vardır.
AKLIMIZIN zekatını vermek zorundayız.
.
Eskilerin tecrüblerini komuta dönüştüren bizler olduk. Onların kabahati yoktu.
Eskiler kadın kıskançtır, doğru adli karar veremez derlerken kadını sosyal hayata hiç görmemişlerdi. Biz gördük halbuki. Onlar masumdur ama biz onların tecrübelerini komuta dönüştürdüğümüz için suçlu oluruz.
yaşam değişir. Bizim bu değişimde insanlık dürtülerimiz hayallerimiz, ideallerimiz özgürlük, eşitlik üzerine oldu hep. Bazen zorunluluklar yüüznden hayllerimizi yaşama dönüştüremedik ama yaşamaı durdurmaya çalışmak suçtur.
şimdi anlaşıldı herhalde ne dediğim. Ben bilgiyi süzmek zorunluğuna sahibim. Eski bilgi üzerine yeni bilgi kurulur.
Ben bugün bazı sorularımın cevabını relativistik mekanikte bulabiliyorsam newton’un şahsına hakaret etmiş olmam.
.
komut derken mezhepi alıyorum bir şekilde.
Eski ulemenın yapıtlarının komuta çevrilmesi
uuzn bir sürede gerçekleşti. Muhtemelen bunlar da onu istemezlerdi.
keşke olsaydı diyeceğim. komut olarak kadınlar şahitliği kısıtlanmış şartlarda yaparlar kabul edilirken pratikte şahitlik eşitlendi.
ama hiç bir zaman yüzleşme yapmadık.
Bize erkeklerin bazı şartlarda evdeki eşlerini dövebileceğine dair bir dini bir komut mu söyleyeceksiniz ? yoksa bu tartışmalı bir durum mu ?
Eğer dininiz iyi bir din ise, bu ayrımın bir önemi yoktur. Korkmaya gerek yoktur. Sabredip doğru cevabı ararsınız. Yüzleşmeden olmaz.
Yazan:knz Tarih: Ara 25, 2007 | Reply
Ben yüzleşmekten kaçınmıyorum. Aksi halde komut almak olur.
Yazan:blue Tarih: Ara 25, 2007 | Reply
Eh knz ile de aynı düşündüğümüz noktalar varmış demek ki 🙂 Yalnız risotto şarapla iğrenç bir şey olur. Tereyağı ve kaşar peynir olacak, bol baharatlı…
Din konusunda hüküm çıkarmak o kadar kolay iş değil. Bir arkadaşım şöyle bir hüküm çıkarmıştı mesela:
1.önerme: İçki bütün kötülüklerin anasıdır.
2. önerme: Cennet, anaların ayağı altındadır.
İyi bir kombinasyonla kafa çekmeye devam edebilirsiniz.
Hüküm çıkarırken bunu nerenizle yaptığınız önemli. Kalpten çıkarılmayan hüküm, sadece kişinin kendini bağlar.
Yazan:knz Tarih: Ara 26, 2007 | Reply
Selam blue, henüz rissotto yemedim sadece tartışmasını duymuştum. Fakat gözüm içindeki tereyağından şaraba göre daha çok korkttu 🙂
yine de sizin tarif nefis gözüküyor.
Hüküm çıkarma konusna gelice, blue samimi söylemek istiyorum. içinde ağır despotizmin izlerini taşıyan son iki cümle yazmışsın.
Kalpte olanı Allaha bırakın, burası yeryüzüdür.
Bakın ben femizim gibi, sanki ermişim gibi , çağdaş dünyanın şusu busu diye havaya eleştiri yazısı yazmadım. Burnun ucunu görmeden dünyaya adanmışlık olmaz ki ?
kemer hanım sayfasına bir yazı yazdım,
tokmak gibi net önünüzde duruyor. dedim ki,
darb kelimesini siz bir evlilikte sekste verilen bir cezadan sonra gelen bir şiddete dayalı bir ikna yöntemi olarak Kuran’da yer alabilceğini düşünüyor muusnuz ?
araştırmaya bile korkuyorsa insanlar susarlar.
Evet, tabi ki elbette. O halde bu sayfaın sahibi fethi bey, izlenimlede yazdıklarımla bu sayfada yazılanlar bağlantı kuracaktır.
Yazan:blue Tarih: Ara 26, 2007 | Reply
knz,
Kur’an insan tabiatına uyumlu bir kitap. Elbette yer alabilir. Bir karı-koca kavgasına şahit olmuştum. Kocası kadına “or..pu” diye sesleniyordu; muhtemelen koca kıskanç, karısının bir hareketini kafasında farklı algıladı ve Allah ne verdiyse karısına aktarıyordu… Biri tuttu adamı, sakinleştirmeye çalışıyor. Adam “öldürecem ben bu o..yu” diye bütün kasları gerilmiş ve adrenalin zirveye ulaşmış. Adam “tamam öldürürsün, dur bir hele, bir sakinleş konuşalım” dedi, adam birden rahatlamanın etkisiyle ağlamaya başladı, zırıl zırıl ağlıyor. Sonra ne oldu bilmiyorum. Kur’an’ın ayetini ben “dur bir hele, sakinleş, aklın yerine gelsin sonra ne yaparsan yaparsın” diye anlıyorum. Bunu söyleyen, adamı sakinleştirmek için söylüyor. Çünkü o da biliyor, adrenalin normal düzeye geldiğinde zaten adamın aklı başına gelecek, daha mantıklı düşünmeye başlayacak. Ama sen adama “dur karına vuramazsın hayvan” dersen, o seni dinlemez bile. Allah’ın emri olduğunu bilirse dinler mi diyorsun. Hayır, insan Allah’ın emri olduğunu bile bile hislerine esir olup günah işler. Bizim dünya maceramız böyle bir günahla başlamadı mı?
Bahsettiğiniz ayet, bir kadının kocasının dayağından Hz.Muhammed’e(S) şikayetinden sonra inmiştir. Bu da ayetin manasının benim anladığım doğrultuda olduğunu gösteriyor sanırım. Darb’ın manasını başka türlü yorumlayanlar da var, ama ben kelimelerde çok fazla tasarruf edilebileceği kanaatinde değilim. Bence Kur’an’ın bütünlüğü ve sünnet ölçüsünde her ayet yorumlanabilir. Ama dediğim gibi kaynak kalbiniz olacak.
Yazan:knz Tarih: Ara 27, 2007 | Reply
kamer hanım’ın sayfası ile ilşkili bir cevap yazacağım. blue ben sizi kötü niyetle suçlamayacağım. Benim de benzer açıklamalarla savunma yapmaya çalıştığım dönemler oldu.
Biz anlamaya çalışırız. hayatımız çaba içinde geçer.
kısmetse yarın yazmaya çalışırım.
Yazan:knz Tarih: Ara 28, 2007 | Reply
Önce kamer hanımın sayfasında yazdığım şu cümle ile başlayacağım.
Asla ve katiyen, hiçbir zaman
söylediğiniz gerekçeler insan fıtratına uygun değildir.
yani kadınların “onur ” kelimesini ucuz bir şekilde sloganlaştıracaklarına asıl burada susmamaları gerekiyor.
kim susuyorsa onaylıyor demektir.
onaylamak bazen susmakla, bazen bahaneler yaratmakla olur.
şimdi blue bana, ölümü göstererek sıtmaya razı olmamı istiyor. Erkekler bizi öldürmediği için şüktredip, dayağa onay verebileceğimizi düşenebiliyor musun blue ?
yani adam kadını öldürecekti ama siniri o geçen zamanda söndü diyorsun ? Bak ben ne kadar iyi anlıyorum. Ben de bir zamanlar
kendime böyle bir avuntu yaratmaya çalıştığım için bu hissini iyi anlıyorum. Aslını Bilmediğiniz müddetçe bu tür avuntularla oyalanmanın makul bir gerekçesi olablir ama bir kez bildikten sonra,buna devam ederseniz bu yaptığınız bir dine ve insan fıtratına iftira etmek oluyor.
Blue şimdi Neden senin bu açıklamana karşı onur duruşuna geçtiğimi açıklamaya çalışayım.
burada şiddetli bir aktarım hatan var.
Aramızda bir hadis tartışmasına hiç gerek kalmadan, size bunun Kuran’da böyle olmadığını ve olamayacağını söyleyeceğim.
VERDİĞİNİZ ÖRENKETE kuranın adamın karısını dövmesine onay verdiğini söylediniz.
Yani sözn özü; evet, bunu erkek yapabilir diye ilahi alınmış bir onayın olduğunu iddia ettiniz.
yani kuran, kocası kadını dövdükten sonra( eylem olmuş) erkeğe sadece şunu demiş: iyi ama bunu yapmadan önce onu seksten mahrum bırakma şeklinde ön cezalandırma ile cezalandırsaydın daha iyi olurdu mu demek istiyor ? ( medeni kanunun dediğimiz günümüz hukuku da böyle yapsın mı ???)
geldiğimiz bu noktada , kadınların değil, insanlığın onur sorunudur.
çünkü kadın yetişkindir. bilinçlidir.
bir çocuğun şiddete maruz kaldığı durumdan çok farklıdır.
Devam edeceğim tabi. ama önce bir nefes alalım ve yeni bilgiyi sindirmeye hazır hale gelelim. Siz de araştırp okuyabilirsiniz bu sürede.
Yazan:blue Tarih: Ara 28, 2007 | Reply
Siz asla, katiyen, hiçbir zaman’ı alt alta üst üste kırk defa da yazsanız bu gerçeği değiştirmez. İnsan fıtratı yalnız ruh’tan oluşmaz, nefs’ten de oluşur. Ve bu ikisi tüm insanların ortak paydasıdır.
Senin de şiddetli bir bilgisizlik hatan var. Nisa 34, sebeb-i nüzul yaz google’dan bak bakalım. Hatta peygamberin kadın için bulduğu çare, kadının da kocasını dövmesi, yani kısastır. Sonra bu ayet iniyor.
Medeni kanunun bu konuda bir çözümü var mı? Kanun, dayak olayı olup bittikten sonra cezasını değerlendirir; dayağa çare olmak gibi bir fonksiyonu yok. Medeni (!) kanun caution (ikaz) eder sadece, dayak için bir precaution (önlem) vaz’etmez.
Çocuk-kadın??? Ne alaka?
Sindirin de, kazuratı buraya boşaltmayın lütfen. Tabi okurum, vakit çok nasıl olsa, töbe töbe yaw.
Yazan:knz Tarih: Ara 28, 2007 | Reply
Burada seks’in bile bir caydırıcı ceza olarak savunmasını yaparken biraz daha tavazu gösterseydin keşke blue.
kadın şikayete gittiğinde, medeni kanun
erkeğe bunun sebeini sormaksızın sadece yapılan fiile göre şikayetçi kadını dikkate almalı demeyecek miyiz ?
erkek diyecek ki, iffetsizliğinden korktum.
mahkeme diyecek haaa tamam o zaman.
deemk istediğiniz bu. ( yandan çark yapabilirsin, kabulümdür)
ben kamer hanım okusun diye, dediğiniz (google )yerden alıntıyı aldım. Burnumuzun ucunda bu varken medeni toplumun eleştirisi gibi şık tartışmalara giremiyoruz malesef.
gün gelecek o konularda gireceğiz.
şimdi okuyun. burnumuzn ucu burası. merak etme hadisi de biliyorum blue.
NÜŞÛZ: Aslında lugatte yükseklik ve tümseklik mânâsından alınarak kadının kocasına kafa tutup baş kaldıracak bir durum almasıdır ki, sözde kendisini yüksek sayıp itaatını ortadan kaldırmış olur. Bunu açıklamak için büyük müfessirlerden şu açıklamalar yapılmıştır: Kadının nüşûzu kocasına isyan etmesi (İbnü Abbas), koku sürünmemesi, kocasını birleşmekten men etmesi, önceleri kocasına yaptığı muameleyi değiştirmesi (Ata), kocasından hoşlanmaması (Ebu Mensur), kocasının şer’î mesken olarak belirlediği konutta beraber oturmaktan kaçınıp onun istemediği bir yerde oturmasıdır (denilir) ki, bu mânâlar az çok birbirlerine yakındırlar.
Böyle bir durum karşısında önce bunlara vaaz ve nasihat ediniz. İkinci olarak onların yataklarından ayrılın. Üçüncü olarak onları hafifçe ve kusur bırakmayacak bir şekilde biraz dövünüz.”
bu ne ya. Bitti blue. ben yeni açıklamayı yapacağım. ordaki yazarlardan daha tutarlı açıklamalar yapan tefsircileri görmezden gelmek için sebebimiz ne ????
yeni bir dine gerek yok kamer hanım.
Yazan:blue Tarih: Ara 29, 2007 | Reply
knz,
Bu tartışmalardan gına geldi. Sana elini veren kolunu kaptırıyor. Bul birini tartış allanısen!
Yazan:knz Tarih: Ara 29, 2007 | Reply
Bu onur savaşıdır blue.
Müslüman kadının onuru buradadır.
elbette gideceksin.
bugün ben farkederim; yarın kızın farkedecek.
veya oğulun farkedecek. şimdiden hazırlıklı olun.
ben sizin evinizde olanım.
yukarda yazılanları nuşüz ile ilgili olanları ,utnmadan sırtımızda taşımamızı söyleyebilecek misin ?
ben size daha öncede yazmıştım, başımı göğe ermeyecek.
evet, herzaman gına gelecek blue.
versace giyinmekle başımız göğe ermez.
kadın şikayete gittiğinde, medeni kanun
erkeğe bunun sebeini sormaksızın sadece yapılan fiile göre şikayetçi kadını dikkate almalı demeyecek miyiz ?
ya işte soru bu. tokmak gibi.
Fethi bey b sorum da size ve yineleyeceğim.
ne zaman bırakınız dövsünler,bırakınız sövsünler başlığı açacaksınız.
ECE BENİ DUY.
Yazan:knz Tarih: Ara 31, 2007 | Reply
Misafir yazar olarak bırakınız sövsünler, bırakınız dövsünler başlığını ben açabilir miyim ?
Benden daha cesuru çıkmayacak galiba 🙂
Yazan:FST Tarih: Ara 31, 2007 | Reply
Dövüp Sövme ile elbise giymeyi aynı paralelde görüyorsanız ne ala. Mesela şöyle bir tehdit: “Bak döverim ha” yerine “Bak sana ceket giydiririm ha”
Uyduysa neden olmasın.
Yazan:knz Tarih: Oca 1, 2008 | Reply
selamlar Fethi Bey,
Giyinmek doğal bir davranış. Yeryüzüde milyarlarca kadın veya erkek zaten giyiniyorlar.
yani kadının giyinmesi, sadece bir dinden çıkan komut da bağlı değildir.
yani sizin başlıkta yazdığınız bırakınız açılsınlar cümlesi fiilen geçerli değildir.
Bir erkek olarak kamuda açılmayı bir deneyin,
mutlaka uyarılırsınız. Fethi bey bu söylediğiniz sözlerin geçerlilik alanı barlardır, lokantalardır,.
ha siz açılsınlar diye, bazı kadınların kulak, göz, dudakları gibi organları ise, kadınlarla erkekler arasında böyle bir ayrımı gerektirecek bir sebep doğal olarak zaten yok.
kamu erkekle kadın arasındaki feminen veya maço vurgulara da sınırlama getirir.
Kadına özgü bir sınırlama da, kulak duymak içindir, göz görmek içindir, vs..
kadınların erkeklerden pek farklı olmayacakları bir komumda örtünme
(mesela yargıç cübbesi) gibi bizim sınırlılık alanlarımızdır.
Her nekadar geleneksel olarak hemişrelik kadın mesleği olarak bilinsede ,biz hemişre kıyafetinin seksi olarak değiştirilip biçimlenmesine de, meslek etiği açısından karşı çıkmalıyız.
Bunu neye göre yapalım diye soruyorsanız,
bunu da konuşabiliriz. Benim bu sayfadaki duyarlılığım başka şimdilik.
o halde siz bırakınız, açsınlar- bırakınız örsünler derken belli bir dini komutu alıyorsunuz ?
Ama bakın dini komutlar bir tek noktada başlayıp bitmiyor ki ?
Kocanın dövmesi ve sözvmesi de bu özgürlülük alanına giriyor. (vurgu yapmak istiyorum müsadenizle)
Bunu söyleyen kişi yetkiyi allahtan aldığını söylüyorsa, allahın o sözü ile bu sözü arasında ayrım yapacak hukuki cümleniz nedir ?
Yazan:knz Tarih: Oca 7, 2008 | Reply
kadına şiddet ile ilgili konuyu bırakmayacağım, devam edeceğim.
bu konu bence içtihad konusuna eklense iyi olacak, orda devam edeceğim. Bilginize..
Yazan:cemil celepci Tarih: Oca 13, 2008 | Reply
İstanbul, 2008-01-13
nur suresi ve örtünme üzerine
http://www.network54.com/Forum/417329/
de ziyaret edilebilir, tüm yazılarımı okumak için.
///
http://www.kuranikerim.com/melmalili/nur.htm
nur suresi’ndeki;
“31 – Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. “
Ayet-i kerimesi ve diğerleri (siyak ve sibakı) konuyu her yönüyle açıklığa kavuşturduğundan surenin mealini aşağıya ekliyorum:
sağlıcakla kalın.
——————————————————–
Cemil Celepci
cemilcelepci@yahoo.com
Istanbul / Turkiye
islamicdialogue@yahoogroups.com Moderatörü
http://groups.yahoo.com/group/islamicdialogue – Turkish and English
messages
http://groups.yahoo.com/group/islamicdialogue3 – Only English messages
http://www.network54.com/Forum/417329 – Turkish and English messages
These links may be visited for memberships or for reading the archive.
Bu linkler üyelik veya tüm mesajları okumak için ziyaret
edilebilir.
///
KURAN’I KERİM TÜRKÇE MEALİ
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
24-NUR:
1 – (İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.
2 – Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.
3 – Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.
4 – Namuslu kadınlara zina esnasında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar.
5 – Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
6 – Eşlerine zina esnasında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.
7 – Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah’ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.
8 – Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,
9 – Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.
10 – Ya Allah’ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (haliniz nice olurdu.)?
11 – Haberiniz olsun ki (Muhammed’in eşine) bu ağır ifki (iftirayı) uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan herbir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. (Elebaşlılık yapan, bu yüzden de) bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.
12 – Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da, “bu apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi?
13 – (Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.
14 – Eğer dünyada ve ahirette Allah’ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, size mutlaka büyük bir azab isabet ederdi.
15 – Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük bir suçtur.
16 – Onu duyduğunuzda “Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır…” demeli değil miydiniz?
17 – Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarıyor.
18 -Ve Allah âyetlerini size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok iyi bilir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.
19 – İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz.
20 – Ya sizin üstünüze Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı; Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)?
21 – Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.
22 – İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar, feragat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
23 – Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azab vardır.
24 – O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.
25 – O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın gerçek olduğunu anlayacaklar.
26 – Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. İşte bu temiz olan, (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.
27 – Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.
28 – Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, “Geri dönün!” denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir.
29 – İçinde kendinize ait bir şeylerin bulunduğu oturulmayan bir eve girmenizde herhangi bir sakınca yoktur. Allah, sizin açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.
30 – (Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
31 – Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.
32 – Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.
33 – Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
34 – Andolsun ki biz size açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.
35 – Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.
36 – (Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin okunmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O’nu tesbih ederler.
37 – Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.
38 – Çünkü Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile ecir verecek, lütfundan fazlasını da bahşedecektir ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
39 – Küfredenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki, susayan onu su zanneder, nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanıbaşında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) Allah’ı bulmuştur. Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.
40 – Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut. Bir biri üstüne karanlıklar… İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur.
41 – Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini? Her biri kendi tesbihini ve duâsını bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.
42 – Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; dönüş de ancak O’nadır.
43 – Görmez misin ki Allah bulutları (dilediği yere) sürüklüyor; sonra onları biraraya getirip üstüste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasında yağmur çıkıyor. O, gökten, sanki oradaki dağlardan da dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; bu bulutlardan çıkan şimşeğin parıltısı nerdeyse gözleri alır!
44 – Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Şüphesiz bunda (hakikatı gören) gözlere sahip olanlar için mutlak bir ibret vardır.
45 – Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür… Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir.
46 – Andolsun biz (her şeyi) apaçık bildiren âyetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir.
47 – Bir de “Allah’a ve Resulüne inandık ve itaat ettik” diyorlar da, sonra bunun arkasından yan çiziyorlar; bunlar mümin değillerdir.
48 – Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, bakarsın ki, içlerinden birkısmı yüz çevirip dönerler.
49 – Ama, eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona, gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler.
50 – Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüd içinde midirler? Yoksa Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!
51 – Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak “işittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.
52 – Her kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.
53 – Ötekiler (münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah’a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malumdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
54 – De ki: Allah’a itaat edin; Peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamberin sorumluluğu kendine yüklenen, sizin sorumluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır.
55 – Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağnı vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler. Hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkarlardır.
56 – Hem namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.
57 – İnkâr edenlerin, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacaklarını sanmayasın! Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış yeridir orası!
58 – Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. (Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz.) İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
59 – Sizden olan çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi, onlar da izin istesinler. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
60 – Bir nikah ümidi kalmayan, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ise, zinetlerini (yabancı erkeklere) göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.
61 – A’maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah yoktur. Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar.
62 – Müminler ancak, Allah’a ve Resülüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar o Peygamber ile birlikte sosyal bir işle meşgul iken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. (Resulüm!) Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah’a ve Resulüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah’tan bağış dile; çünkü Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.
63 -(Ey müminler!) Peygamberin davetini, aranızdan bazınızın bazınıza daveti gibi zannetmeyin. İçinizden, birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, O’nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.
64 – Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O, sizin ne yolda, ne durumda olduğunuzu iyi bilir. Huzuruna döndürülecekleri günde ise, yapmış olduklarını hemen kendilerine haber verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir..
///
Nur Suresi’nin sonu.
Gönderen:
Cemil Celepci
cemilcelepci@yahoo.com
Istanbul / Turkiye
Yazan:snowqueen Tarih: Oca 13, 2008 | Reply
“biz kadınlar, geceleyin türban taksak da takmasak da, ıssız bir sokaktan geçerken korkuyoruz. türban takan kadınlar, bir biçimde belki daha korunmalı durumdalar. hani, “ben sizin kurallarınıza uyuyorum, örtülüyüm, sahibim var, namusluyum” falan filan. “bana saldırmayın, ötekilere saldırın” gibi bir şey de yansıyor, ister istemez. erkeklerin sokağında, erkekleri rahat ettirecek bir şekilde giyindikleri için, böyle giyinmeyen kadınları yalnızlaştırıyorlar, ötekileştiriyorlar. ama yine söylüyorum, türbanlı ya da türbansız, kadınlar derin bir korku taşıyorlar içlerinde. beni işte bu korkuyla yüzleşebilmek, bu korkudan kurtulabilmek ilgilendiriyor. bunun da yolunun, kafamıza, sağımıza, solumuza bir şey sarmaktan geçtiğine inanmıyorum. tersine, bedenimizi bütün doğallığıyla taşıyabilmemiz, saçımız başımızla, doğuştan gelen var oluşumuzla daha barışık olmamız gerekiyor. kadınların korkularının örtündükçe derinleşeceğini düşünüyorum.”
Latife Tekin
Basörtüsü yasagi tartismasi, büyük çerceveyi gözden kaçirmamiza
sebep oluyor.
simdilik…
Yazan:Ç-Z Tarih: Oca 14, 2008 | Reply
@ Snowqueen,
“biz kadınlar, geceleyin türban taksak da takmasak da, ıssız bir sokaktan geçerken korkuyoruz.
Bu cümlenin bazı detaylarını çıkarıp sorayım;
1)NEDEN böyle bir genelleme yapılmış;kadınlar+gece+korku+ıssız sokak?
2)Kadınlar ıssız sokaklarda gündüz korkmazlar mı?
3)Kadınlar ıssız olmayan sokaklardan gece geçerken korkMAzlar mı?
4)Bu cümlenin anlamı korkulması gereken TEHLİKE=ERKEK’tir mi?
türban takan kadınlar, bir biçimde belki daha korunmalı durumdalar.
Bekaret kemeri gibi mi?:-)) Tabii ya”tehlike/tehdit” gelmeden önce durum analizi yapar;hırsız ya tecavüzcü önce bakar ;mağdur kendine örtü alarmı döşemiş mi diye;n’olur n’olmaz kanunen suç olan eylemi bir de din kapsamında aman günah olmasın!Örtülü birine saldırırsa “hapse”girme ihtimalinin yanına bir de “cehennemde yanma” düşüncesi ilişir,al başına sonsuz belayı!:-))üstüne üstlük bir de suç esnasında örtülü kadının “sahibisi” falan çıkar gelirse n’olcak değil mi ama?
Üff örtülü birini “mağdur” olarak seçip bunca riske girmek hiçbir “akıllı” suç işlemeye eğilimli adamın harcı olamaz,bu yazıda işaret edildiği gibi olmamalı da!
hani, “ben sizin kurallarınıza uyuyorum, örtülüyüm, sahibim var, namusluyum” falan filan.
Potansiyel tehlikeye/saldırgana“sizin kurallarınıza uyuyorum,bana saldırmayın, ötekilere saldırın” demek ne demek?
Bu iki cümle şu anlamda mı okunmalı;”bay hırsız yada tecavüzcü saldırgan,ben sizin taraftanım!Hangi taraf(namuslu(suçsuz) mu namussuz(suçlu) mu?)
Hııı anladım galiba;hırsız,tecavüzcü,cani olan birine “siz erdemli adamlarsınız bakın ben de sizin gibi erdemli ve namusluyum,siz sadece namussuzlara saldırırsınız yani bana saldırmayın”demek oluyor?Saldırgan da o zaman “imana” geliyor ve saldırmıyor demek isteniyor…hayret bir şey ben bunu neden daha önce hiç düşünemedim acaba?
ister istemez. erkeklerin sokağında,
hıı demek gece vakti o sokakları ıssız sanan korkak kadınlar,etraflarını kuşatan görünmez erkek kalabalığını fark edemiyorlar demek ki!
Mizah yazısı gibi okudukça gülmekten kendimi alamadım.
erkekleri rahat ettirecek bir şekilde giyindikleri için,
bahse konu cinsel suç işleme eğilimi olan erkekler için tercih edilen “mağdur iş kıyafeti genelgesine” en uygun olanı (suçun uygulama süresini kısaltmasından ve pratikliğinden dolayı) mümkün olduğunca “çıplak”olanıdır herhalde!Malumunuzdur bir ara stretch kotlar tecavüze engel kıyafetler kapsamında değerlendirilmişti!
Bu ıssız sokaklardaki hırsız erkekler içinse mağdurun giyinik yada çıplak olması önemli değildir,çantalı ve paralı görünüyor olması zannımca yeterli gerekçedir.
böyle giyinmeyen kadınları yalnızlaştırıyorlar, ötekileştiriyorlar.
Nasıl yani?Örtünmeyen kadınlar,yalnızlaşıp ötekileştikleri için mi ıssız sokaklardan korkuyorlar?
ama yine söylüyorum, türbanlı ya da türbansız, kadınlar derin bir korku taşıyorlar içlerinde. beni işte bu korkuyla yüzleşebilmek, bu korkudan kurtulabilmek ilgilendiriyor.
Evet,bu saçma sapan düşünceleri kafasına takmayan kadın,kendini korkutmaz.Bu şekilde korkabilmek büyük bir başarı;yönetmenin kendi filmini izlerken korkması gibi!
bunun da yolunun, kafamıza, sağımıza, solumuza bir şey sarmaktan geçtiğine inanmıyorum. tersine, bedenimizi bütün doğallığıyla taşıyabilmemiz, saçımız başımızla, doğuştan gelen var oluşumuzla daha barışık olmamız gerekiyor.
“baş örtüsü”potansiyel suç eylemini önleyen bir unsurdur”deyip sonra da “örtündüğünüz için “örtülü olmayanları hedefe oturtuyorsunuz” siz de soyunun ne demek!!!!!!!!
Korkunun nesnesi,TEHLİKE=ERKEK ön kabulünde bulunmuş bir zihniyet sonra da asıl barışılması gerekenin(tehlikenin)saç baş olduğuna atıfta bulunuyor;erkeklerden koktuğunuz için örtünüyorsanız,korkmayın soyunun kadınlar :-)Kadınları soyana kadar emniyet teşkilatına yapılan ödeneği arttırsak,sokaklar emniyetli ıssız yerler olsa nasıl olur?
Suç işleyen yada işleme eğiliminde olan ” ıssız sokak erkekleri” örtülü kadınların tarafındadır,suç işleyecek kadar ahlaksızdır ama eyleminin kime dönük olacağını düşünebilecek kadar ahlaklıdır!!!!!Bu sonuç çıkarmaya “Pessss yahu” diyorum!
kadınların korkularının örtündükçe derinleşeceğini düşünüyorum.”
Verilmek istenen mesaja ulaşmak için pazarlamacı mantığı ile makyajlanmış “içi kof” bir yazı!
Basörtüsü yasagi tartismasi, büyük çerceveyi gözden kaçirmamiza
sebep oluyor.
Baş örtüsüne karşı olmak için bu kadar absürd gerekçeler ortaya sürmek pekii?
Yazan:snowqueen Tarih: Oca 14, 2008 | Reply
@Ç-Z
Latife Tekin’in yazisi önemli noktalara parmak basmis bence ve kisisel fikrim olarak budur diyorum.
tehlike=erkek=gece=sokak gibi çikarimlar da bugün ortaya karisik sallanmadi, 8 martta “geceleri sokaklari istiyoruz” denmesi bir anlam ifade ediyor mu?
ama yine söylüyorum, türbanlı ya da türbansız, kadınlar derin bir korku taşıyorlar içlerinde. beni işte bu korkuyla yüzleşebilmek, bu korkudan kurtulabilmek ilgilendiriyor.
Evet,bu saçma sapan düşünceleri kafasına takmayan kadın,kendini korkutmaz.Bu şekilde korkabilmek büyük bir başarı;yönetmenin kendi filmini izlerken korkması gibi!
siz gecenin 3’ünde sokakta yürürken kendinizi ne sekilde motive ediyorsunuz ögrenelim ve ona göre korkmayalim.
///bunun da yolunun, kafamıza, sağımıza, solumuza bir şey sarmaktan geçtiğine inanmıyorum. tersine, bedenimizi bütün doğallığıyla taşıyabilmemiz, saçımız başımızla, doğuştan gelen var oluşumuzla daha barışık olmamız gerekiyor///.
bunun altina da imzami atarim.
tehlike=erkek degil, tehlike=siddete endekslenmis erkeklik rolleri
Yazan:Ç-Z Tarih: Oca 14, 2008 | Reply
@ Snowqueen,
“siz gecenin 3′ünde sokakta yürürken kendinizi ne sekilde motive ediyorsunuz ögrenelim ve ona göre korkmayalim.”
Tabii,söylerim ama önce hangi semtteki sokaklar için soruyorsunuz onu öğrenmem lazım.
Suç işleme eğilimin arttığı,yoksul semtler yada suçluların kendilerine barınmak için mesken tuttukları yerler mi,yoksa alkol kullanımının tavan yaptığı,kadın erkek insanların otokontrollerini kaybetmiş olabileceği eğlece mekanlarının çoğunlukta olduğu yerler mi bilmem gerek?
Bahse konu edilen sokaklar bu semtlerdeyse eğer sorun “erkek” kas gücüne dayalı “kadına”yönelik şiddet değil,yoksulluk,alkol ve maalesef uyuşturucu temelli olabilir!Saldırganlığın sebebi bunlardan biri ise zaten karşısında kadın olarak ben değil erkek bile(!)olsa duramaz sanırım!!
Bazen polisin bile girmediği semtlerdeki sokaklara işim yoksa “bu sokaklar bana da ait”deyip eşitlik bayrağı açmak için gitmediğim için korkmama da gerek kalmıyor!
Güvenli olduğunu düşündüğüm semtlerde ise zaten sorun yok!
Gece saati evime giderken herhangi bir kadın yada erkeğin benimle ilgili aklından ne geçirdiği düşüncesi aklımdan bile geçmiyor.
Belki bilirsiniz köylerimizin bazılarında kadınlar ekin ektikleri tarlalara gece yabani domuz,ayı,sansar dadanmasın diye “salaşa” giderler.Bu tarlalar genellikle evlerinden çok uzakta olur,bir dağın eteğinde,yada ormanın kuytusunda..salaş denilen yerler de yerden 2 metre yükseklikte üzerine 4-5 tahta çivilemiş şu ağaç evlere benzer şeylerdir,ellerindeki yağ tenekelerine davul gibi vurarak gürültü yaparlar.Bu rutin iş neredeyse ekin tarladan kaldırılana kadar devam eder.Neden erkekler yapmıyor diye sakın “eşitliğe” aykırı bir soru sormayın!
O karanlık ormanda tehlikenin nerden hangi hayvandan geleceğini bilemediğim için inanın bu şehir hayatının tehlikelerinin nerden,nasıl gelebileceği belli olan sokaklarından daha çok korkarım.
Yazan:knz Tarih: Oca 15, 2008 | Reply
yani bir kadının “kulak” “boğaz” ve “burun” “saç “gibi
kendiliğinden görülmesi mümkün olmayan özel
tedbirler almasının nedeni nedir ? ç-z bu sözlerimi saldırganlık olarak algılmasın.
çünkü başörtüsünü namus hassasyeti olarak yani gösteren çok fazla sayıda dini neşriyat var.
sadece dinin komut olarak algılanması mı ? bunu kullananlar bunu ben takıyorum ama ardında herhangi bir neden yok ? bir neden olması gerekmiyor. Dinen böyle bir komut olması yeterlidir şeklinde bir anlayış mı var ?
burada tartışılan eğer bulunduğun ortama göre tebbir almaksa, ben içinde saldırgan erkeklerin olduğu camiye bile gitmem.
netice de erkek müslüamnalra adına, erkek kadına şöyle bakar, böyle bakar fitrattır dedikçe bunu diyen insanlardan kaçarım.
sırp işgali altında saldırıya açıksam, değil burnumu çıkarmak yatak denklerinin içine saklanan büyüklerimiz olmuş.
yani burda yüüznü açmak ne kelime yatak denklerinin arasında günlerce hava almadan yaşıyorsunuz.
ama aksine şu olayı da dinleyin:
ben bir avrupa ülkesinde bir gece tren kaçırmıştım. bir sonraki tren ise saat 12 de kalkıyordu. yani 4 saat sonra.
yaprak gibi titriyordum. trenden sonra otobüse binmem lazımdı ve gideceğim yere otobüs durağında benden başka bir insan yoktu. Tek başınaydım geceydi ve korkuyordum. AZ sonra karanlık yolda otobüs belirdi ve otobüsü ışıklarıyla gördüğüm zaman o mutluluğu anlatmam mümkün değil.
otobüsün yarısı kadındı. yaşlı kadınlar da vardı. o kadar mutlu oldum ki, iliklerime kadar. hiç bir korkum kalmadı. otobüsteki erkekler bana korkunç gözükmüyordu.
çabamız yaşamı böyle yapmak işte., barış, emniyet ve güvenli kılmaktır.
Yazan:Ç-Z Tarih: Oca 15, 2008 | Reply
@ Knz,
yani bir kadının “kulak” “boğaz” ve “burun” “saç “gibi kendiliğinden görülmesi mümkün olmayan özel tedbirler almasının nedeni nedir ?
Eğer,biri psikoloğa “baş örtüsü sorunum var” diye başvurduysa,doktorun ona vereceği cevap aynen şu olacaktır”bunun cevabını ben bilemem ama cevabını bulmanda sana yardımcı olabilirim”
Bu soru aklına geldi ise bile,pek çok cevabı olabileceğini düşünebilecek donanımda olduğunu bildiğim için “saldırganlık” demem,merak etme!(ama sen yine de saldırma .-))
Pek çok nedeni olabilir,sadece,komut,namus,aidiyet,….Bu sadece seçimi baş örtüsü kullanmak olanı ilgilendirir.
Senin yukarıda sorduğun sorunun cevabı niteliğinde bir açıklamayı bana yapan birini “bana örtünmeyi dayatıyorsun”diye itham etmem.Bazıları sormadan,bazıları ise sorduktan sonra konuşmayı tercih eder.Açıklama yapmak için konuşmak yerine susan birine de neden açıklamıyorsun demem,mahkeme salonunda değiliz ve kimseye bir şey itiraf ettirmeye çalışmıyoruz!
çabamız yaşamı böyle yapmak işte., barış, emniyet ve güvenli kılmaktır.
“başkalarını” değiştirmek kimsenin çabası olmamalı!
İnsanlar toplum içinde birbirlerine teğet yaşamlar sürdürdüklerini kabul etmek zorundalar.Bu teğet temaslardan memnun değilsen ve şikayetlerin varsa bunu hukuk kapsamında yapabilirsin.
“Ben size duygularımı söylüyorum.Türban beni irkiltiyor,göz sinirlerimi geriyor,ruhum kaldırmıyor,boğulma hissi geliyor.Emine hm ile Hayrünnisa hm’ın yan yana resmini basıyorlar,bakamıyorum,gözlerimi kaçırıyorum,rahatsız oluyorum,bende ruhsal bir sıkışma yaratıyor”(Latife Tekin-13.01.08 Hürriyet Pazar eki Ayşe Arman röportajı)
Olabilir,bunlar o kişinin duyguları,kimse bunları hissetmekten onu men edemez, açıklamaktan da.Benim de “bu belirtiler daha çok panik atağa işaret ediyor” tespitinde bulunup,bunu paylaşmam gibi…
Bu hanımın ve ona benzer düşünceye sahip olanların,kadınların neden örtündükleri hakkında tahminleri ve tecrübeye dayalı bilgileri de olabilir.Hatta bu bilgi ile toplumun geneline mal ettikleri,kendilerince doğru sonuçlara da varabilirler.
“özgürlük alanımız daralttığını HİSSEDİYORSAK,buna izin vermemeliyiz”(Latife Tekin).
Böyle bir cümleyi kuran kişi,başkalarının farklı nedenlerle benzer taleplerde bulunabileceğini düşünebilmiştir herhalde!
“özgürlük alanımı darlttığını hissediyorum,bu hanımın kitap yazmasına izin vermemeliyiz” diyebilir miyim!Benim açımdan bunu düşünmek bile zorken,bir gazete röportajında ve yazar kimliği ile telafuz etmek imkansız olurdu herhalde!
Peki bu yaklaşım uzlaşmacı,eşitlikçi,herkese yaşam alanı tanıyan bir düşüncenin uzantısı olabilir mi?
Kimse bir diğerinin hissettiklerinden sorumlu değildir ve İZİN verme hakkına da sahip olduğunu iddia edemez.Üstelik de “hissetmek” gibi izafi,ölçülemez soyut bir duyguyu somut bir gerekçe gibi taktim etmek oldukça ilginç bir yaklaşım!
Üniversitelerde eğitimden,kamuda görev sorumluluğundan “yasaklı” olmanın gerekçesi, onların“muhtemelen başkalarına “hissettirecekleri” üzerine inşa edilmiş değil midir?Kurtarılmış yada karantina alanına sokulmak istenmeyen bakteriyel oluşumlar gibi bir aşağılanmayı yaşıyorlar,hanımefendi gibi sadece HİSSETMiYORLAR.
Sen,ben,yukarıdaki hanım gibi bu konu hakkında laf cambazlığına soyunup,–mış gibi yaparak sadece hissetmeyi deneyenlerimizin yanında binlerce insan eğitim hakları ile beraber,emeklerini,umutlarını da kaybettiler.O kadınların boşalan umutlarının yerini neyin dolduracağını sandılar merak ediyorum?
Latife Tekin’e biri yazma dese acaba nasıl hissederdi!İndiği trene biner miydi?
Yazan:snowqueen Tarih: Oca 15, 2008 | Reply
@Ç-Z
Latife Tekin’in söylediklerinde basörtü yasagini savunun bir ifade varmi?
ya da olmasi gerekiyor mu?
siz neden basörtüsü takmiyorsunuz?
kisisel olarak bunu reddetme sebebiniz nedir?
ayrica bazi kadinlar suç oraninin yüksek oldugu yoksul bölgelerde yasiyor ya da alkol kullanimin tavan yaptigi(!) yerlere gidiyor
esitlik bayragi açmak için yeterli sebeptir heralde.
Yazan:Ç-Z Tarih: Oca 15, 2008 | Reply
@ Snowqueen,
Latife Tekin’in söylediklerinde basörtü yasagini savunun bir ifade varmi?
ya da olmasi gerekiyor mu?
Baş örtüsü yasağını savunan bir ifade yok mu diyorsunuz,peki ben öyle “HİSSETTİM” o zaman!
“Olması gerekiyor” demiş miyim?
siz neden basörtüsü takmiyorsunuz?
kisisel olarak bunu reddetme sebebiniz nedir?
Hesap mı soruyorsunuz merak mı ediyorsunuz?Tercihimin “reddetme” olduğunu nerden çıkardınız kendi sahip olduğunuza inandığınız dini bilgilerinizden mi?
“Din” bir dayatma değildir!Şekli zorlaması ise kesinlikle yoktur.(ibadet ile karıştırmayın!). Hak kapısındayım kul kapısında değil ! Bugün imanın etmenin esasları içinde başörtüsünün olmadığını düşünüyorum.Bazı fiillerin günah,sevap,doğru,yanlış dinde tanımı yapılmış ama kimseye “kontrol” etme yada “imanı” sınama yetkisi verilmemiş.Günah ve sevaplarım tamamıyla bana ait eylemlerimin sonucunda gerçekleşiyor.Başı açık olmak benim “seçimim”!
İlerde bu seçimim değişir mi bilemem .-)
Biliç altımı deşmedim,belki de başımı örttüğümde “irticacı” olarak itham edilip şimdi sahip olduğum hak ve imkanlara asla sahip olamamaktan korktum,kurallara itaat ettim belki de!
Belki de bu korku sebebiyle”örtünme”konusunda yukarıdaki gibi bir açıklamayı kendime “zorla” kabul ettirdim!Bakın bu da ihtimal dahilinde 🙂
Bence,din bir ağaç gövdesi,sureler de onun dalları ise akıl ve iman sahibi kişi o dalların ucunda gördüğü yaprakların yeşili ve boyutu ile ilgili “boşuna olan” bir tartışmaya girmez!
TC nin bir hukuk devleti olduğu ve insan haklarına saygılı olması gerektiği düşüncesi ile anayasasında da yer verdiği bir maddede yazdığı gibi “din ve vicdan”özgürlüğü kapsamında eşitlikçi olması gerektiğine inandığım için yazdım hep.
Şimdi ben reddeden biri miyim sizce??
Yazan:snowqueen Tarih: Oca 16, 2008 | Reply
hesap sormadim, sadece merak ettim.
Yazan:knz Tarih: Oca 16, 2008 | Reply
1 dediğiniz tam tersi ç-z. türbanın son dünlerde anlam ve içerik yitirmesi beni üzüyor. göz sinirlerime dokumaz. özellikle şal ile sade şeklilde yakışıyor. Tabi bu benim düşüncem. Ben sadece dine anlam katma çabalarına değer veririm.politikacı eşlerine de dokunan hiç bir yazım olmamıştır.
hayatta en beğendiğim kadınlardan biri goca kuriş, türbanlıdır.
2- Türbanın faşizan bir simgeye dönüşme olasılığını kendine dert edinmeyen türbanlı kardeşin samimiyetinden şüphe derim. yani birisi size uygulamadaki sorunları ve farklılkları anlatıyorsa, onu yok sayarak bir sorunu ortadan kaldırmazsınız. ne oldu ? yine devrim yasalrına mı sığınacaksınız ? çünkü peçe için devrim yasaları devreye giriyor. nasıl oluyor da peygamberin sünnetini siz kabul etiyorsunuz.
sakal cüppe yasak olsun diyorsunuz. yani savunlan yine din ve vicdan özgürlüğü değildir. ben de bunu yazıyordum zaten. Rica edrim ç-z aramızda sadece burun farkı var. neden ben yasakçı oluyorum, siz özgürlükçü oluyrsunz ? üstelik ben sadce bazı mesleklerle ilgili sakıncalar yazdım. ve ben bunu dini hassasiyetten dolayı savunuyorum. Bir otoritenin dini temsili diğer başka veya azınlık dinler üzerine baskı yapmaz, şikayet konusu olmaz diyemezsiniz.
ben bunu haber veriyorum, resmen yola getirlmeye çalışılıyorum.
ve son söz, merak etmeyin az kaldı. hani son sözüm şöyleydi ya;
çabamız yaşamı böyle yapmak işte., barış, emniyet ve güvenli kılmaktır.
sizin itirazınınz da bu.
“
iyi, bu sayfanın yazarına bırakınız dövsünler, bırakınız sövsünler diye başlık açmasını yeniden rica edelim öyleyse.
anlam arama çabalarımızı terk edelim.
siz latife tekin üzerinden konuşmaya devam edin. ilgimi çekiyor.
Yazan:Ç-Z Tarih: Oca 16, 2008 | Reply
@ Snowqueen,
1. ayrica bazi kadinlar suç oraninin yüksek oldugu yoksul bölgelerde yasiyor ya da alkol kullanimin tavan yaptigi(!) yerlere gidiyor.(snowqueen) Bunun örtünmek ile alakası nedir?
esitlik bayragi açmak için yeterli sebeptir heralde.(snowqueen)Oradaki kadınlar örtünmezlerse,erkeklerin işlediği suç oranı düşer mi?
2. hesap sormadim, sadece merak ettim. .(snowqueen) İlk bakışta soruş şekliniz ve önceki beni tanımlama kelimelerinizi hatırlayınca “hesap sorma” alamı çıkıyordu ama iyi niyetle sadece sizin de anlama çabanızın bir uzantısı olan “merak”duygusu ile sorulduğuna inanarak cevapladım.Siz de benim bir marak duygumu cevaplayarak gidermeme yardımcı olur musunuz?Şimdi ben reddeden biri miyim sizce?
@ KNZ,
3. türbanın son dünlerde anlam ve içerik yitirmesi beni üzüyor.(knz)kime göre bu anlam?
4. Ben sadece dine anlam katma çabalarına değer veririm.(knz)dine anlam katmak ne demek?
5. politikacı eşlerine de dokunan hiç bir yazım olmamıştır. .(knz)Neden?
6. Türbanın faşizan bir simgeye dönüşme olasılığını kendine dert edinmeyen türbanlı kardeşin samimiyetinden şüphe derim.(knz)”Faşizan bir simgeye dönüşme olasılığı“uyuyunca kabus görme olasılığı kadar mıdır?”dönüşme olasılığı”gibi bir hezeyana sahipseniz elbette tüm samimiyetleri şüphe ile karşılarsınız.
7. yani birisi size uygulamadaki sorunları ve farklılıkları anlatıyorsa, onu yok sayarak bir sorunu ortadan kaldırmazsınız.(knz)uygulandı ve farklılıkları yaşadık mı?
8. yine devrim yasalarına mı sığınacaksınız ? çünkü peçe için devrim yasaları devreye giriyor.(knz)anlamadım?
9. nasıl oluyor da peygamberin sünnetini siz kabul etiyorsunuz.(knz)anlamadım?
sakal cüppe yasak olsun diyorsunuz. yani savunlan yine din ve vicdan özgürlüğü değildir. .(knz)anlamadım?
10. neden ben yasakçı oluyorum, siz özgürlükçü oluyrsunz ? .(knz)eh onun cevabını da siz düşünün acaba neden?
11. üstelik ben sadece bazı mesleklerle ilgili sakıncalar yazdım. .(knz)”sakınca=dönüşme olasılığı”bazı akıl sahipleri bunu oldukça makul bir gerekçe olarak kabul edebilir!! Ama önce karar verin,dine göre sakıncalı meslek mi,kadına göre sakıncalı meslek mi,devlete göre vatandaşın niteliğine göre sakıncalı meslek mi?
12. ben bunu dini hassasiyetten dolayı savunuyorum. .(knz)”Bazı meslekler dine zarar verir” gibi bir dini hassasiyet mi?
13. Bir otoritenin dini temsili diğer başka veya azınlık dinler üzerine baskı yapmaz, şikayet konusu olmaz diyemezsiniz. (knz)Neden?Halehazırda diyorum zaten ama kapsamını azınlıklarla sınırlı tutmuyorum.Otorite,doğru “din yorumu” benimkidir deyip dayatmış işte!”Dönüşme olasılığı” gibi bir gerekçe ile de kendinden farklı hiçbir yorumun var olabileceği oluşuma da “devrim yasalarını” sığınarak “engel” oluyor!
14. çabamız yaşamı böyle yapmak işte., barış, emniyet ve güvenli kılmaktır. .(knz)
15. “başkalarını” değiştirmek .(ıslah,medenileştirme,çağdaşlaştırma)kimsenin çabası olmamalı.Anayasa,hukuk kuralları insanı değiştirmek için midir yoksa insanların değişik olduklarını kabul eden,bir arada yaşamayı mümkün kılacak zaman içinde ihtiyaca göre değiştirilebilecek asgari müşterek arayışları mıdır?
16. iyi, bu sayfanın yazarına bırakınız dövsünler, bırakınız sövsünler diye başlık açmasını yeniden rica edelim öyleyse. .(knz)pes,yazdıklarımdan bu sonuca nasıl ulaştın!
17. anlam arama çabalarımızı terk edelim… neden ben yasakçı oluyorum, siz özgürlükçü oluyrsunz ?(knz) 🙂
18. siz latife tekin üzerinden konuşmaya devam edin. ilgimi çekiyor. .(knz) Kadın hakları,özgürlük deyince insanların akıllarına ilk olarak “kadınları baş örtüsünden özgürleştirmenin” geliyor olması da benim ilgimi çekiyor.
Yazan:knz Tarih: Oca 17, 2008 | Reply
.
çok uzun olmasın ve dağılmasın diye 16 dan başlıyorum.
çünkü ç-z dindarlığın temsilinde başörtüsünün sıkı bağlanmış modelini vazgeçilmez gören
kadın, er vaya geç bu yaptığını anlamlandırmak zorunda. Geçmişte bunu namuslu olmak, hür kadın olmak, erdemli olmak gibi açıklayabiliyorlardı.
Bir insanın yaşadığı dini anlamlandırması içten gelen bir ihtiyaçtır. Ve bu yaşadığı sürece devam eder. insan robot değil ki sadece komutlarla hareket etsin.
o zaman mısırda pirmait işçileri de dini komutlarla yaşıyordu. putprest de dini komutlarla yaşar.
kadın kendi kendine evde, taktığı başörtüsü ile ilgili namusa dair bu yorumları yaptığında bir sorun olmuyordu.
Fkat kamuya açıldığı zaman, bu ister istemez bu normları da kamuya taşımasına yol açtı.
bakın kıyafetimden görüldüğü gibi, daha dindar, daha dini değerlere daha hassas, dinine değer veren, aile mefhumu olan, namuslu gibi ayrımcılık vesilesi oldu.
Bu bir takım farklı işretleşmeyi de beraberinde getirdi. Ç-z BEN bir korkudan bahsetmiyorum, yaşanılanlardan bahsediyorum. bunu swordqueen ve latife tekin duygu olarak dile getirdiler zaten.
hür ve köle karşıtlığı veya giyinik olmanın karşısında soyunuk olmak gibi çağrışımlı karşıtlıklar seneler içinde tepki vermeye başladı.
Bütün bunlar mesleki etik normları zedeleyecek işaretlerdi ve zaten insanlık bin yıllardır bu tür misyonerleştirme ile sömürgeleşmenin acılarını çok yaşamaıştı. İsa bir dini sömürge aracı olarak kullanılsın diye mi kurmuştu ?
sizin çok ta önem vermediğiniz AIHM kararlarının ardında böyle geçmiş acıların tecrübleri vardır.
Yasa değiştirmek herşey demek değildir, uzlaşma ve dinlemek de gerekir. umarım siyaset bir noktayı bulur. Bunun kendi sınırlıklarını koymadan yapılmayacağını ben görüyorm.
o sınırlılıkları koyduğunuz anda din ve vicdan hürriyeti ortadan kalkıyor. Bunu iyi okuyun.
o zaman başkalarının vicdanından kıstığınız ögürlüğü siz dolayasıya yaşayamazsınız.
şimdi gelelim bırakınız dövsünler, bırakınız sövsünler başlığıma.
yukarda ve değişik yerlerde bunun sondajını yaptım ki, yüzleşmekten kaçınmanın inkar olduğunu söyleyebilirim.
sorun şudur ki, kapanmak dinin emridir, sıkı sıkı kapnamkta modern bir versiyondur şekline tek taraflı ve tek doğrusu olan propaganda yıllarca sürdü.
Bunun suçlusu tabiki dindarlık hassasiyetinde olan kadınlar değildi, bizler düşünce tembeli ve ezberci bir toplumduk.
cumhuriyet aydını denen kişiler ise, dinden bi haberdi. Dediğim gibi dinde sorgulama, sorgulama ile akıl yürüterek doğru bilgiye ulşama bu toplumda malesef hiç kimsenin yaptığı birşey değildi.
Dün ayşe böhler dindar olduğum için, dini böyle yaşamak istediğim için kendi isteğimle kapandım diyordu.
nasıl bir dindarlık ki, erkeklerin 3 er beşer yetim kızlarla evlenmesi ayetini duyunca duymazdan geliyorlar.
yetim kızla evlenmek ne demek diye sormuyorlar ? nasıl, adamın elinin altındaki yetim kızla evlenmek keyfiyeti var.
ve de sanki yetim bir kıza adaletli davran-ma-mak bir mağrifetmiş gibi, yetim kızlarla evleniyor. Bir insanla adeletli davranmaktan kortuğu için evlenme gerekçesi olablir mi ? üstelik ikişer,üçer gibi anlayamadığımız bir gramere sahip.
Biz yıllarca din ordusu besliyoruz, ama onlar temel bir sorunu bize görmeyin diyorlar. cumhuriyet aydını denen klişe ise bu işlerle hiç ilgilenmiyor.
Ayşe böhler gibi ben şunu bunu okudum diyen kadınlar bunu görmezden gelirse, dinin çarpıtılmış yorumlarını dindarlık saydılar diye sormak zorunludur. Biz de inkarcı mı olalım.
erkeklerin kadınlara şiddet uygulabileceği ayetini, sadece o devrin bir ayetini sayıp geçiştirdiler.
Diğer bir husus, hukuk fakültesi okuma hakkı isterken dindarlıklarından vazgeçtilerini fark etmediler mi ?
Ama öte yandan diyanetten falan maaş almadan sırf kendi gayretleri ile bize bu çelişkileri tutarlı bir şekilde açıklayan yorumcular yok sayıldı. İnsaa bir maaş olmadan , sırf dini anlamlandırmak için bunu yapıyor. Ama ortalıkta olanlar nasıl dindar ki, size yetim kızlar konusunda işaret veren insanları yok saysın.
elbette dini anlamlandırma ihtiyacımız vardır.
ben piknikte yanımdaki erkeğin yanında neden daha eziyetli birşekilde oturmam gerektiğini din dersi hocasına soramıyorsam bu mezhebin otoritesi değil mi ?
nazlı ılıcak diyor ki; kuran ben okurum böyle anlarım, o okur öyle anlar ve yaşar.
ee kafirleri vurun diye anlayana ne yapacaksınız ? bunu sormuştum daha önce.
belki gelen cevabı anlamadım.
Biri size dada çelişkisiz tutarlı bir açıklama
yapıyorsa onu yok saymak ne anlama gelir ben demeyim.
yani ayşe böhülerin dindar kadın açıklaması başörtüsünü sadece çıkmaza sokar.
Keşke din eksenine hiç sokmaslardı o zaman din ve vicdan özgürlüğünü zedeleyen bir özelliği olmazdı., bundan da sonra geç oldu artık.
Yazan:Ç-Z Tarih: Oca 17, 2008 | Reply
@ knz,
Sorun diye ortaya koyduklarının kime ve neye göre sorun ve anlam arama çabası olduğu yazdıklarının içinde zaten.Tek kelime dahi eklemedim.
* * *
nasıl bir dindarlık ki, erkeklerin 3 er beşer yetim kızlarla evlenmesi ayetini duyunca duymazdan geliyorlar.
erkeklerin kadınlara şiddet uygulayabileceği ayetini, sadece o devrin bir ayetini sayıp geçiştirdiler.
ee kafirleri vurun diye anlayana ne yapacaksınız ? bunu sormuştum daha önce.
Ayşe böhler gibi ben şunu bunu okudum diyen kadınlar bunu görmezden gelirse, dinin çarpıtılmış yorumlarını dindarlık saydılar diye sormak zorunludur. Biz de inkarcı mı olalım.
Bütün bunlar mesleki etik normları zedeleyecek işaretlerdi ve zaten insanlık bin yıllardır bu tür misyonerleştirme ile sömürgeleşmenin acılarını çok yaşamıştı
ben piknikte yanımdaki erkeğin yanında neden daha eziyetli birşekilde oturmam gerektiğini din dersi hocasına soramıyorsam bu mezhebin otoritesi değil mi ?
Keşke din eksenine hiç sokmasalardı o zaman din ve vicdan özgürlüğünü zedeleyen bir özelliği olmazdı., bundan da sonra geç oldu artık.
* * *
bakın kıyafetimden görüldüğü gibi, daha dindar, daha dini değerlere daha hassas, dinine değer veren, aile mefhumu olan, namuslu gibi ayrımcılık vesilesi oldu.
Bunun suçlusu tabi ki dindarlık hassasiyetinde olan kadınlar değildi, bizler düşünce tembeli ve ezberci bir toplumduk.
* * *
Bozun o halde ezberlerinizi;dindarım diyen kadın,kocasının 3’er,4’er eşinden biri mi,çocuk yaşta mı evlenmiş,şiddet görüyor ve buna da razı mı,eve kapanmış mı yoksa sosyal statü peşinde mi?Hem dindarım deyip hem de tüm bunlara nasıl ve neye dayanarak “hayır” diyebiliyor!Şaşırtıcı değil mi,bilinen “din” ezberinin dışında davranabilen dindar kadın ve erkekler mevcut!
Öyle ya “çağdaş” kadın tanımının tüm özelliklere sahip oldukları halde kendilerine dindarım diyen bu kadınlar “inkarcı” olmalılar aksi halde onların inanması gereken dinin aslında kendi inandıkları gibi olumsuz nitelikler taşıdığını düşünmedikleri için onlara “inkarcı” diyenlerin inandığı dine inanıp ona göre davranır ve gerçek dindar olabilirlerdi değil mi?
Üzerinde düşünmeye değer,ya bize öğretilen din yorumu gerçekleri yansıtmıyor yada siz kesinlikle haklısınız ve bu dindarım diyenlerin hepsi inkarcı!!Aman siz de bir şeyleri “ezberletildiği gibi olmadığını fark edip”onlar gibi inkarcı olmayın.
Yazan:knz Tarih: Oca 17, 2008 | Reply
sizin ne olduğunu değil, hangi öğretiye sadık kaldığınızı sorgulayacaklar tabi. bir adam 40 yaşında vasisi olduğu yetim kızla evlenmeye kalktığında bir cümle kurman gerekiyor.
sen şimdi kranın metnine din ezberi mi diyorsun ? o zaman başörtüsü neden din ezberi olmasın. oraya gelene kadar herşey din ezberi ama bir tek başörtüsü olunca bu dindarlık oluyor.
ç-z dindarlıkla başörtüsünü savunmanın hiç bir geçerli nedeni yoktu. siyasiler bunu kullandı.
asıl annelerinin örtülerini onlar küçümsedi.
ben yazıyorum aylardır, bu açtığınız dindarlık kapısının sonu olmadığı gibi, fiziki olarak
her dindarın taleplerine cevap vermek imkansız.
bunu ne sen yapabilirsin, ne avrupa yapabildi.
!
bu ezberinin bir tek türban söz konus olduğunda bozulmamsı ilgiç zaten.
inkarcı tanımlaması yapan benim. bana söyleyin ben alınmam. benim hayatım dinde anlam arama çabasıyla geçti. sen bir anlam katarsan sana duacı olurum. 3 4 er evlendirin ayetinin de,
kadınlara şiddet ayetin de eskisinden çok daha tutarlı yorumları ortaya çıktı. bu yorumları bile bile inkar etmek kuranı çarpıtmaktır diyorum ben. isteyenle takır takır tartışırım.
bu sitede yazmıştım bi yerlere. fatk etiniz mi bilmem. eğer islam dini anlam aram çabalarım sonunda daha tutarlı açıklamaları mümkün kılmsaydı bu dini terk ederdim.
ç-z bana ilgili ayetler söylendiği zaman ben o ayetleri hiç duymamış gibi yapmadım.
ayeti inkar etmemk bu demek.
bir saolsunlar ateist forumda arkadaşlar vardı, daha tutarlı açıklamaları duydukları halde bu açıklamalar yokmuş gibi davranırlardı. çünkü islam dini kötü gözükmesi
belki onları daha çok rahatlatıyordu. ben din
iyi olsun ama siz yine müslüamn olmayın derdim.
daha tutarlı bir açıklama varsa o nedir diye bakmak vazifemizdir.
ç-z bir yorumu çok kişinin benimsemiş olması haklılık için kriter değildir.
yetim kızlarla vasinin evlenmesini, haksız etmekten korkarsanız gibi ifadeler çelişkili.
açıkça görünen çelişki var. ben size bu kelimenin evlenin değil, evlendirin anlamına geldiğini delillendiren hasan akçay adını referens verebilirim.
sizle başörtüsü tartışması yapmadık. bir kadın başörtüsü takabilir. bununla rahat edebilir. kendine yakıştırabilir. bu kadın ateistte olablir, çinli de olablir., sırp geleneği de olablir, boşnak geleneği de deselerdi biz şimdi bunları tartışıyor olmaycaktır.
Yazan:knz Tarih: Oca 21, 2008 | Reply
şu bırakınız dövsünler, bırakanız sövsünler başlığını neden canla başla tartışmayız ki ?
yasalarımız evli bir erkeğe böyle bir yetki tanımalı ?
evli bir kadın şikayette gittiği zaman, mahkeme
erkeğe bunu neden yaptığını sormalı, erkek de bunun kendisine tanınan bir yetki olduğunu söylediği zaman mahkeme haa tamam o zaman demeli mi, kadına nasihat verip göndermeli mi ?
yoksa şimdiki gibi, uygulanmasında sorunlar da olsa, erkeğe böyle bir yetki hiç bir koşulda verilmemeli mi ? hatta amerikada olduğu gibi kadın erkeğin kendine uyguladığı şiddeten şikayet etmediğ durumda komuşunun şikayeti erkeği tutuklatmaya yetmeli mi ?
yoksa ne karşır komşu, bu din ögürlüğü falan mı deniliyor.
yani yasalar düzeltilsin mi ?
şunu demek istiyorum. inanç özgürlüğü sihirli kelime değildir.
inanç özgürlüğü türbanı savunmak için de hiçbir zaman iyi bir yol olmadı. onun için yukarda yazmış olduğum yazının son cümlesini yineliyorum.
bir kadın başörtüsü takabilir. bununla rahat edebilir. kendine yakıştırabilir.
şunu diyebilserdi,
bu başını örten kadın kadın ateistte olablir, çinli de olablir., sırp geleneği de olablir, boşnak geleneği de deselerdi biz şimdi bunları tartışıyor olmaycaktık.
Yazan:knz Tarih: Oca 22, 2008 | Reply
fethi beyin sitesinde yazdım. biz din de anlma arama çabalarından vazgeçmek zorunda mı kalacağız ?
Yazan:ercan Tarih: Nis 14, 2008 | Reply
bana göre konu sacma sapan