Zayıflamak istiyorsan daha çok yemelisin
By Mehmet Yılmaz on Oca 12, 2008 in Eğitim, Kemalizm, Militarizm, Milliyetçilik
« Hazır ol cenge, eğer istersen sulh-u salâh » sözünü ilk defa İstanbul-Tuzla’dan trenle geçerken bir talim alanında görmüştüm. Büyük beyaz bir duvara iri kırmızı harflerle yazılmıştı. “Barış istiyorsan savaşa hazır ol!” bilgeliği(!) aslında Roma imparatorluğundan kalma :” Si vis pacem para bellum”.
İçinde yetiştiğimiz militarist eğitim bizi başka türlü düşünmekten alıkoyduğu için bu söz kulağımıza çok hoş geliyordu o gençlik yıllarında.
Millî eğitim adı altında yapılan beyin yıkama öyle etkili ki “Zayıflamak istiyorsan daha çok yemelisin” veya “zengin olmak istiyorsan daha az para kazanmalısın” gibi bir mantık(!) insanlara gayet güzel yutturulabiliyor. Soğuk savaş sırasında üretilen binlerce nükleer başlık hala imha edilmeyi bekliyor. Yaşasın barış!
Geçen gün büyüklerimiz gene mutluluk gözyaşlarını tutamadılar. Zira 13 öğretmen lisesi örgencisi (geleceğin öğretmenleri) kanlarıyla bir Türk bayrağı yapmışlar. “işte biz böyle büyük bir milletiz” dendi bu bayrak karşısında.
Umarım bu gençler resim öğretmeni olurlar. Düşünsenize ilkokula giden kızınız/oğlunuz haldır haldır jilet veya ustura arıyor evde. Nedenini soruyorsunuz. “Resim öğretmeni istedi, yarın kanımızla bayrak yapmayı öğretecek bize”. Bir kez daha düşmanlarımıza bizi nasıl kışkırtacaklarını, nasıl manipüle edebileceklerini göstermiş olduk.
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Kitap tanıtan kitap 1
Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.
Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası
Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen, fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ” diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.
Kendi ülkesini işgal eden ordu
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
9 Yorum
Yazan:Omer Kucuksakalli Tarih: Oca 12, 2008 | Reply
“Baris istiyorsan savasa hazir ol” onermesi ile “Zayiflamak istiyorsan cok yemelisin” onermesinin mantikli olarak ayni oldugunu soyleyemeyiz. “Zayiflamak istiyorsan sismanlamaya hazir olmalisin” mantiksal acidan daha yakin olacaktir ama yine de ayni degildir.
Bunun sebebi “baris” ve “savas” arasindaki iliskinin “zayiflamak” ve “sismanlamak” arasinda olmamasidir. Savasi engellediginiz zaman illaki baris olurken, Sismanlamayi engellediginizde illaki zayiflamazsiniz.
Sizin izlediginiz eksik mantiksal cikarimla “Baris istiyorsan savasa hazir ol” bilgeliginin ne kadar dogru oldugunu da gosterebiliriz. Mesela “Atesten korunmak icin islanmaya hazir olmak lazim” dir. Bu yuzden baris istiyorsak savasa hazir olmaliyizdir.
Yazan:blue Tarih: Oca 12, 2008 | Reply
Türk bayrağını yapmak için öğrenciler çok büyük bir fedakarlık yapmışlar hakikaten. İşaret parmağına toplu iğne batırılması acı veren bir şey. Yalnız kan gruplarının çeşitliliğinden mi nedir pek bir alacalı bulacalı olmuş, rengi de tutturamamışlar. Bir de bu tablo acayip sivrisinek toplar uyarmış olayım. Neyse ki tasarruflu davranıp küçük yapmışlar.
Yazan:Kerem Tarih: Oca 13, 2008 | Reply
Omer Bey,
savasa hazir olmak baris getirseydi ne birinci ne de ikinci dünya savasi çikardi. 1800’lerden beri avrupa’nin sömürgeci güçleri savasa hep hazirdi, “madem haziriz bari savasalim” oldu sonunda. O yillardan beri 200 milyon insan öldü. Ta ki Avrupa birligi kurulana, ortak çikarlar arttirilana kadar.
Demek ki söyle demek gerek :
“Baris istiyorsan barisa hazir ol”.
Yazan:fizikci Tarih: Oca 13, 2008 | Reply
Bu çocukların dersleriyle arası nasıl acaba? Öğretmenleri olsaydım “evladım, parmağınıza iğne batırıp akan kanla bayrak yaparak memleketinize faydalı olamazsınız, eğer gerçekten faydalı olmak istiyorsanız derslerinize çalışın, kitap okuyun, kendinizi geliştirin” falan derdim herhalde.
Yazan:Omer Kucuksakalli Tarih: Oca 13, 2008 | Reply
Kerem Bey, bazi durumlarda savasa hazir olmak gerekir. Sizin verdiginiz ornegi, II. dunya savasini dusunelim. Eger Almanya Polonya’ya girip savasi baslattigi zaman, Fransa cesaret edip Almanya’ya saldirsa savas baslamadan bitecekti. Ama yapamadilar. Sonunda bircok insan oldu.
Fizikci bey, dediklerinize sonuna kadar katiliyorum. Ben o sozleri tek ogretmenlerinden degil, genelkurmay baskanimizdan da beklerdim. Sevgiyle buyumesi gereken cocuklarin, kanlarini akitiyor olmasi duygulanacak bir durum degildir.
Yazan:Kerem Tarih: Oca 13, 2008 | Reply
Ömer Bey,
IIci Dünya savasinin temel sebeplerinden biri Versailles anlasmasinin Almanya’yi ezecek biçimde (Ici dünya savasi sonunda) yapilmis olmasi. Yani Almanlar her halükarda bu savasi yapacakti.
Hatta bir çok tarihçi Ici ve IIci savasin aslinda tek bir savas oldugunu, kisa bir “entreacte” yapildigini söyler ki katiliyorum.
Savasa hazir olma adi altinda bal gibi silahlanma yarisi yapildi, yapiliyor. Kisa vadede, taktik olarak düsmanlarimizi caydirmak icab edebilir. Ama Gerçek strateji düsmanlarimiz ile ortak çikarlar bularak onlari yavas yavas “dost” haline getirmek olmali.
Mesela Türk-Rus iliskilerinde çatisan alanlar çok. Ama ortak kazanç alanlari sayesinde gerginlik önleniyor/azaliyor :
1) Gaz ticareti,
2) Türk mütahitlerin kazandiklari ihaleler…
Demek istedigim eger Iran, Suriye.. hemen her ülke ile ticaret ve boru hatti gibi ortak projeler gelistirebilirsek askeri harcamalari kisabiliriz, savunma bütçesini yüksek teknoloji, erken uyari gibi sistemlere agirlik vererek insan kayiplarinin önüne geçebiliriz.
Avrupa Birliginin kurulusunun bu bölgedeki barisa nasil katkida bulundugunu görüyorsunuz.
Saygilar
Yazan:blue Tarih: Oca 13, 2008 | Reply
Van Gogh’un sevgilisine kulağını kesip göndermesini hatırladım. Bu kanlarla bayrak resmi yapılması da aslında Türk gençlerinde yeşeren faşizmin ve depresif ruh halinin yansıması. Umarım böyle basit bir seviyede kalır. Genelkurmay Başkanımız acaba mesela kesik kulaklardan yapılma Türk bayrağı fikrine yine “işte biz buyuz” der miydi?
Yalnız hakikaten “işte biz buyuz” be abi ! yazık !
Yazan:fizikci Tarih: Oca 15, 2008 | Reply
Perihan Mağden yazmış:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=244467
Yazan:Balbazar Tarih: Oca 16, 2008 | Reply
Boyle seylerin pratik bir riski de, Allah korusun, cocuklarin yok yere Hepatit falan gibi kanla bulasan tehlikeli viruslerden kapmalari.
Haberdeki okuyucu yorumlarina da bir goz atmakta yarar var. Benim o yorumlardan cikardigim ders, gelecekten umutlu olmanin kolay olmadigi, dogru bildigini dogru yoldan savunarak birseyleri degistirmeye calismanin cok zor oldugu, ve herkesten yuzde yuz tutarlilik beklemenin oldukca gayrigercekci ve haksiz oldugu.