Bu PKK’ya adam yazmaktır
By Mehmet Yılmaz on Nis 2, 2008 in Terör
“Beni bilirsiniz Sayın Bakanım,
Güvenlik güçlerine hep saygı duyarım.
Ama bugün burada yıkıldım.
Bu PKK’ya adam yazmaktır.
Hem de Dünyanın gözü önünde.”
Böyle diyor Tayfun Talipoğlu 1993 Newrozunda dönemin iç işleri bakanı Ismet Sezgin’e. Zannetmiyorum ki Tayfun Talipoğlu bir PKK veya Dev Sol sempatizanı olsun. Hiç zannetmiyorum Türkiye’yi bölme planları yapsın ne o yıllarda ne de şimdi.
Neyin güvenliğinden sorumlu olduğu belirsiz “güvenlik güçleri” 2008 Newrozunu da kol kırarak kutladılar. Bu bizim ata sporumuz. Kol kırmak, toplanıp kadınları ve yaşlı adamları dövmek.
Düşünceler sitesinde izlenmesi gereken bir video var. Bize özgü bir uzakdoğu sporunu icra eden güvenlik güçleri icraat halinde.
Yıldız Ramazanoğlu “kol kırma hakkı” koymuş yazısının başlığını.
Kürt kardeşlerime eziyet edilirken yüreğim kan ağlıyor. Ama suçluyu bulmak için en kolay soruyu kendime sormadan edemiyorum: Kime yarıyor bu şiddet?
Bende dokuzuncu baskısı var Tayfun Talipoğlu’nun yazdığı “Benim Yolum” adlı kitabın. İşte buyurun okuyun 1993’te nasıl kutlanmış Newroz.
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir? Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
Maymunist imanla nereye kadar?
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
28 Yorum
Yazan:atilla Tarih: Nis 3, 2008 | Reply
Paylaşmak istedim…
YILDIZ RAMAZANOĞLU
31 Mart 2008 Pazartesi
KOL KIRMA HAKKI
Barış Girişimi’nden Hamza Aktan’ın bildirdiğine göre “Cizre’de Yahya Menekşe’yi polis panzeri ezdi, Van’da Zeki Erinç polis kurşunuyla öldü. Yüksekova’da 29’undaki, İkbal Yaşar, yine polisin kurşunuyla öldü. Çoğunun durumunun ağır olduğu onlarca yaralı oldu, Siirt’te, Van’da, ve Yüksekova’da. Üç yerde de polis ve jandarma, yakın tarihimizde görülmeyecek bir hırçınlık ve saldırganlıkla kadınlara, çocuklara, gençlere vurdu. Polise taş atan gençler ölesiye dövüldü, kadınlar ayaklar altına alındı. Havaya değil, insanlara ateş açıldı, onlarca yaralanma, üç ölüm bundan yaşandı. Haber kanallarının, gazetelerin yazdığı gibi kimse havaya açılan ateşten vurulup ölmedi. Havaya sıkılan kurşun yüz metrelerce yukarıya yükselip, yere düşeceği sırada kimseyi göğsünden vurup öldürmez, yine aynı kurşunlar yerdeki insanları yaralamaz”.
O güzelim allı pullu rengarenk elbiselerini giymiş kutlamaya gelmiş kadınların yerlerde sürüklenişini, acımasızca dövülüşünü görünce içimizden BURASI NERESİ; NERESİ BURASI diye haykırdığımızı duyan oldu mu acaba. Kenarda duran yaşlı bir adama yumrukla saldıran gencecik polis bize karşılaştığımız durumun ne kadar vahim olduğunu gösterdi. Demek artık bazı gençleri-polisler de bu ülkenin gençleri-durduracak hiçbir ilke, hiçbir insanlık onları sınırsız saldırganlıktan alıkoyacak hiçbir değer kalmamış.
Hakkari’de Cüneyt Ertuş’un kolunu kırmaya teşebbüs eden adam bunu kameraların karşısında ibret için! neredeyse naklen yapma cesaretini nereden alıyor. Nevruz kutlamalarına gelmiş bir çocuktan söz ediyoruz nihayetinde. Yıllardır hafta sonu yapılır bu kutlamalar. Şimdi bunu yasaklamak hafta içi diye diretmek ve bütün bu vahşete yol vermek neden acaba. Bu görüntüyle kapanmaz bir yara daha açıldı içimizde. Kırıldı kırılmadı tartışmaları. Bunun önemi yok artık. Göreceğimizi gördük çoktan. (Kırılmamışsa gerçekten elbette seviniriz Cüneyt için ama bu tam teşebbüs anını bize unutturamaz). 18 yaşındaki çocuklarımızın bile izlemesinin ölümcül sakıncaları olan, geleceklerini karartan bu görüntüler için soruşturma açılmaması sineye çekilemez, kabul edilemez.
Bölge hakkında artık açık bir şiddet ahlakı oluştu. Sevinenler, çok iyi oldu, ders olsun diyenler hiç de az değil. İsrail’in bölgeye neler öğrettiği, ne kadar iyi öğretmenlik yaptığı ortada. Daha önce yazmıştım ama burada tekrarlamak istiyorum. Kuzey Irak’a operasyon gündeme gelince Türkiye’nin bütün şahinleri savaş tamtamları çalmaya başlamışlardı.
Hürriyet gazetesinin açtığı son bir yorum sayfasına gelen cevaplar korkutucuydu. Soru : Sekiz askeri kaçırılan Türkiye değil İsrail olsaydı ne yapardı? Gelen yüzlerce yorum Türkiye’de konuşmaktan çok militarizme yatkın, şiddete, güce, yoketmeye tapınan, hak ve adalet duygusu tamamen körelmiş insanların giderek çoğaldığının habercisiydi. Cevapların yüzde doksan dokuzu acımasız bir kıyıcılık damarından geliyordu.
Birkaç örnek : “İsrail olsaydı kaçırılan askerleri geri getirmek için sivil asker ayırmadan herkesi bombalardı, gerekirse Irak’ın tümünü haritadan silerdi, hatta bütün Orta Doğu’yu ateşe verirdi, taş üstünde taş bırakmazdı, ortalığı cehenneme çevirirdi, iki asker için Lübnan’ı nasıl yerle bir etti, gücünü gösterdi, hiçbir kınamaya aldırmadı, gerekirse karınca yuvalarına kadar bombalar hadlerini bildirirdi” Yorumlar böyle uzayıp gidiyor, Türkiye PKK için Kuzey Irak’ı yerle bir etmediği için yönetim korkaklıkla uyuşuklukla suçlanıyordu.
Puanlamalarda bu tip yorumlara “çok iyi” puanı verilmişti. Farklı olarak sadece birkaç yorum yayınlanmış, “neden İsrail’le kıyaslanıyoruz, onlar gibi sivillere zulüm uygulayamayız ki biz başkayız” gibi. Onlara da “kötü puan” verilmişti. Bu anket medya manipülasyonu olduğu kadar, şiddetle varolmaktan ibaret yeni küresel ahlakın ülkemizde de ne kadar içselleştirildiğinin, içimizde yakma yıkma kontrolsüz güç kullanma orantısız karşılıklar verme ile ilgili kitlesel özlemlerin ne kadar yaygınlaşmakta olduğunun göstergesi. Küresel bir şiddet uygarlığı! vicdanları kör etmekte, ezilenlerin pedagojisi gereği celladına aşık olan mazlumların zalimlik potansiyeli açığa çıkmakta.
Peki bütün bu şiddet kimi besliyor, elbette PKK’yı. Başbakan Tayip Erdoğan, üst kimlik olarak Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığını önerdiğinde, devlet de hata yapar, özür dilemesini bilmeliyiz dediğinde, yüreklere kovalarla su serpilmiş, şiddetin ateşi söner gibi olmuştu. Sonra susturuldu bir şekilde.
Ne istiyor bu adamlar, milletvekili hatta cumhurbaşkanı bile olabiliyorlar demek tam bir demagoji. Meselenin adını kürt sorunu olarak koymak bile her şeyi açıklıyor. Kürt olmak neden sorun olsun. Yıllardır uygulanan asimilasyon politikaları bir işe yaramadı. Eşitsizliğin kurulumu birilerinin izin verme makamında olmasından belli. İnsanlar ana dilini konuşmak, yazmak, şarkısını söylemek için izin istiyor.
Almanya’da oradaki Türkler için Angela Merkel’e entegrasyona evet asimilasyona hayır diyen başbakan bu cümleyi Türkiye için de kurmak zorunda. Newroz daki “W” harfine bile dava açarak nereye gidebiliriz.
Eşitsizliğin kurulumu incelikle işliyor. Daha baştan cumhuriyetin kurucu öznesi Türk olarak konmuş. İngilizce Fransızca ve bütün dünya dillerinden şarkılar serbestçe dinlenirken, Diyarbakır’da çok sevdiğim Kürkçe hoyratların ağıtların uzun havaların sanatçıları Maruf’un Hozan Serdar’ın Hekim Sefqan’ ın kasetlerinin nasıl da arkalardan bir yerlerden çıkarıldığını hatırlıyorum, Ahmet Kaya’mıza yapılanları da.
Kimi Müslümanların söylemleri de asimilasyoncu söylemlerle karışmış durumda. Ümmet bilinci öne sürülerek, madem din kardeşiyiz kapatalım gitsin bu Kürt kimliği meselesinin üzerini demek, zımnen yine hepimiz Türk olalım demektir. İslam hepimizi kardeş yapar fakat renklerimizi dillerimizi farklılıklarımızı onaylar, destekler, zenginlik olarak sergilenmesini ister. Viyana’da yaşayan bir arkadaşım aklıma geldi . Ayşe Wei-Yu Atay Tayvanlı bir piyano virtüözü. Müslüman oldu. Türk kadınlarıyla buluştuğunda sen de bizim gibi oldun, Türk sayılırsın artık demişler, buna canı sıkılmış. Müslüman oldu diye bir anda bütün benliğini varoluşunun bütün dayanaklarını kaybetmek istemediğini anlattı bir sohbetimizde. Türk olmadım, yine Çinliyim ben, bununla gurur duyuyorum, sadece Yaratan Allah(cc) girdi hayatıma ve onunla ilişkimde farklı bir boyuta geçtim o kadar demişti.
Çinli Ayşe hanımın bu serzenişi Türk ırkını herkesten üstün görüp “şu dünyada her kim İslam ola, Türk olmuştur aynı zamanda” diyen patolojik kibirli yaklaşıma da bir cevap. Bu Balkanlarda yaşanmış bir tarih diliminin söylemini şimdinin insanlarına ve bütün dünyaya !! dayatma nasıl bir tuhaflıktır. Herkes kendini tanımlama, tarif etme, ne hissediyorsa öyle dışa vurma hakkına sahip. Kürt halkı yıllardır dışardan tanımlanma şiddetine uğruyor, bunu görmeden hiçbir mesafe katedemeyiz.
Yeni bir Toplumsal Sözleşmeye ihtiyacımız var. Özgürlüklerin demokratik açılımların olabildiğince genişletildiği, farklılıkların meşru sayılacağı, bir arada yaşamanın sağlam temeller üzerinde yükseleceği yeni anayasa çalışmasına hızla geri dönmemiz lazım.
On yılda uğruna 200 milyar dolar harcandığı sıklıkla söylenen, bizi büyük müreffeh ve örnek bir ülke olmaktan alıkoyan bütün enerjimizi bitiren bu çatışmaya hemen son vermek zorundayız. Bunu istemeyenlere karşı kararlı tutarlı ısrarlı “insan politikaları” üretmek ve arkasında sonuna kadar durmak şart. Kol kırma politikalarıyla bir yere varılamadı bu güne kadar.
Yazan:kamil Tarih: Nis 4, 2008 | Reply
92- 93 yılları pkk terörünün zirve yaptğı yıllar
BU MEMLEKETİN EKMEĞİNİ YEYİP BU MİLLETE İHANET EDENLER EKMEK YEDİKLERİ ELDEN EKTİKLERİNİ YERLER
(yukardan)
Kürt kardeşlerime eziyet edilirken yüreğim kan ağlıyor. Ama suçluyu bulmak için en kolay soruyu kendime sormadan edemiyorum: Kime yarıyor bu şiddet?
sadece kürtlere mi acıyosun ?
soruna cevap; bu şiddet kürtleri kullananlara ve türkiyeyi karıştırmak isteyenlere yarıyor . SADECE YÜCE TÜRK MİLLETİNE YARAMIYOR ……..
Yazan:Alper Akalın Tarih: Nis 5, 2008 | Reply
Ya bu videoya bakamıyorum, çok fena, kaldırsanız ya da yazının en sonuna koysanız nasıl olur. Tamam site acılınca oynamıyor ama bir kere izleyen siteye her girdinde o acı goruntuyle karsılasıyor, içi çok fena oluyor…
Sevgiler
Alper
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Nis 5, 2008 | Reply
Selamlar Alper Bey,
Öncelikle 3H Hareketi sitesi çok güzel bir site. Sahsinizda emegi geçenleri tebrik ederim.
Kolu kirilan bir insani seyretmek elbette izdirap verici bizler için. Ama kolu kirilan kisinin daha çok izdirap duydugunu düsünüyorum. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak.
Bunu yapmak durumunda kalan GÜVENLIK GÖREVLiSi – CELLAT rolündeki kisi de baska yönde olsa da bir izdiraba maruz kaliyor/kalacak.
Zira baska insanlara izdirap çektirme insanin dogasina aykiri bir vasif.
Sanirim Ataol Behramoglu idi, CELLAT bir siirinde söyle diyordu:
“…Onlar öldürdükçe çogaliyor …, ben tükenmedeyim öldürdükçe…”
Böyle fotograflarin yasanmayacagi özgür bir Türkiye umuduyla
Yazan:Alper Akalın Tarih: Nis 5, 2008 | Reply
Mehmet Bey;
Tesekkur ederiz, biz de fikir dünyasına bir şeyler kazandıralım istiyoruz…
O umudu taşımakla beraber, yolun çok uzun olduğu ve yolun ancak kurumları ve işleyişini düzenleyen kökten demokratik yasama reformu ile kısalacağı konusunda sanırım hem fikiriz…
Bu arada bu psycho-cop hakkında soruşturma açıldı mı?
Yazan:Salim Tarih: Nis 5, 2008 | Reply
Suç mu bunlara üye olmak. Ben değilim şahsen. Ama şu “bölücülük” edebiyatını da bırakın bir zahmet. Hem kürt sorunu var diyorsunuz ve içerideki iktidar odaklarını bundan sorumlu tutuyorsunu hem de aynı iktidarın dilini kullanıyorsunuz. İnsanlara terörist, bölücü diyorsunuz. PKK nin bölünme istemesinin gerçek dışı olmasının yanı sıra ölçüsüz şiddet kullandığı aşikar. Kürt sorunu PKK etrafında da tartışılamaz zaten. Amma bunlar da bi öznedir ve belli bir kitlesellikleri vardır kabul etseniz de etmeseniz de! Dolayısıyla sorununun da bir ölçüde muhattablarıdırlar. Eleştirmek ayrı, terörist demek ayrı şeylerdir. Terörse bugün devletin yıllardır yaptığı terör ortadadır zaten.
Demokratik zihniyet ise farklı fikirlerle “ne olursa olsun” muhattap olmayı gerektirir. Terörist vs. gibi ötekileştiren bir iktidar dilini kullanmak olsa olsa iktidarı yeniden üretmeye yarar. Sizin düşüncelerinizdeki İslami öğelerin kökeninde yatan cemaati bir milliyetçiliğin izleri de açıkça görülebiliyor zaten.
Şimdi Dev-yollu veya PKK’lı olmak suç mudur? Çokça eleştirilebilirler ama suç değildir efendim. Bunu kafamıza çakalım derim…
Yazan:T.Suat Demren Tarih: Nis 5, 2008 | Reply
Geçenlerde Taraf gazetesi, soruşturma bile açılmadığını sürmanşetten yazmıştı. Şu anda bilmiyorum.
Yazan:Ç-Z Tarih: Nis 5, 2008 | Reply
Salim bey,
Öncelikle şu yazıyı okumanızı salık veririm,oldukça faydalanacağınızdan eminim.
İnsanlara terörist, bölücü diyorsunuz. PKK nin bölünme istemesinin gerçek dışı olmasının yanı sıra ölçüsüz şiddet kullandığı aşikar. Kürt sorunu PKK etrafında da tartışılamaz zaten.
Amma bunlar da bi öznedir ve belli bir kitlesellikleri vardır kabul etseniz de etmeseniz de!
Dolayısıyla sorununun da bir ölçüde muhattablarıdırlar.
Kimin muhatabı?Devletin mi?Bu “teröristler” devletten sosyal adalet ve piyasanın ürettiği zenginliklerden adil biçimde kendilerine dağıtılmasını mı talep ediyorlar?
Peki bu “teröristler” Kürt halkının kendi zenginliğini üretmesine ve hayatlarını ilgilendiren önemli kararları alabilecek ,kendilerini temsil edebilecek insanları seçmelerine engel olmuyorlar mı?Bu insanların talepleri için bu aşırı şiddete başvuran insanları kendilerine “vekil” kıldıklarını da söyleyebilir misiniz?
Nasıl olacak?Kendinizi temsil edecek insanların seçilmesine engel olacak,seçilmiş olanları başkaları yada “ötekiler”kabul edip aldığı kararları yaşadığınız hayatın zorluklarına sebep olarak gösterecek sonra da muhatap kabul edilmek için “ölçüsüz şiddete” başvuracaksınız!
Siz söyler misiniz bu insanlar terörist değilse ne?
Demokratik zihniyet ise farklı fikirlerle “ne olursa olsun” muhattap olmayı gerektirir.demişsiniz pekii bu “ölçüsüz şiddete” başvuran,muhattap kabul edilmesi gereken teröristlerin demokratik zihniyete sahip olduklarını iddia edebilir misiniz?
Terörse bugün devletin yıllardır yaptığı terör ortadadır zaten.
Seçilerek meclise vekil olarak girmiş,”demokratik bir zihniyetle muhattap”olma imkanına kavuşmuş insanların hala terörizme prim veriyor olmasına ne diyorsunuz pekii?
Yazan:kamil Tarih: Nis 5, 2008 | Reply
Yazan:Alper Akalın Tarih: Nis 5, 2008 | Reply
Ya bu videoya bakamıyorum, çok fena, kaldırsanız ya da yazının en sonuna koysanız nasıl olur. Tamam site acılınca oynamıyor ama bir kere izleyen siteye her girdinde o acı goruntuyle karsılasıyor, içi çok fena oluyor…
(bu ilginç işte )
pkk nın yıllardır yaptıklarına nasıl baktınız sizde insansınız ya yani ancak dağdaki saf çoban ve onun saf bebelerini kandırırsınız (aslında onlarda kanmaz size ) müslüman maskenize istinaden vicdanlarını rahatlatırlar karşılıklı kullanırsınız birbirinizi (karekter meselesi)inşallah sizin ve sevdiklerinizin beşikteki çoçuğugözleriniz önünde kalleş kurşunlara kurban gider de görürüz bakalım o zaman çoçuğunuzun katiline sevgi sözcükleri söyleyebilecekmisiniz
sevgiyle ………
Yazan:Alper Akalın Tarih: Nis 6, 2008 | Reply
Ne diyeyim ben şimdi Kamil Bey’e…
Acıların kategorizasyonunu ırklara göre mi yapmak mıdır milliyetçilik, yoksa benim humanist mesajımdan terörü desteklemem çıkarımı mı? Yazık valla, cevap bile vermek istemiyorum… Allah, insan canını durduk yere inciten her kulunu islah etsin, ne diyeyim…
O bedduanız için de çok üzüldüm… Allah, kimsenin başına böyle dertler, acılar vermesin…
Yazan:Salim Tarih: Nis 6, 2008 | Reply
Sayın C-Z,
Çarpıtılmış ve resmi görüşe bulanmış tezlerinize bir göz atalım.
İlahi yani 🙂 Tabii ki sorunun muhattabıdırlar… Talepleri bellidir. Ortada ulus-devletin yarattığı bir kimlik şiddetine karşı kimlik talep ediyor. Bu kadar kör olmaya talep yok canım. PKK gökten zembille inmedi. Onu doğuran koşullar var. Anlamak istemediğiniz için ben tekrar edeyim, lider kültü hastalığına tutulduğundan yanında olmayabilirsiniz (misal ben!) ama bu kürt davasını haksız kılmaz!
Terörist lafını ötekileştirme barındırdığından dolayı atıyorum zaten. Onlar da kabul edin etmeyin “böcek” falan değil, insandırlar ve emin olun en az sizin kadar insandırlar hem de! Kendileri eleştirilebilir ama davaları haklıdır. Seçme seçilme meselesi ise yine devletin DTP’ye uyguladığı şiddetle alakalıdır. Burjuva demokrasisinin ne menem bir demokrasi olduğunu tartışma açarsak tezleriniz epey bir göçecektir. Sahi kuzum siz “serhildan” diye birşey duydunuz mu?
Bu söylem devlet zihniyetinin kürtlere yaptığı zulümleri hasır altı etme amacı taşımıyorsa haklılığını ben de veriyorum zaten. Evet haklısınız. Fakat burada mücadelenin kendisi haksız değildir, biçimi sorunludur. Genelde bu biçimden hareket ederek özü suçlamak Türk devletinin resmi ideolojisini onaylamaya, PKK’yi ötekileştirmeye yarar ki zaten “terörist” diyerek milliyetçi söylemin ötekileştirmesine kaymanız yeteri kadar ortadadır.
En az sizin kadar insandırlar ve bu sorun için (yöntemi benimsenemese de) mücadele veren insanlardırlar. Kürt sorunu ile PKK’yi ayrı kaplara atmanın alemi yoktur efendim! Sadece saçmalamış oluruz. PKK kürtleri temsil etmez tamam. Ama bu sorun içerisinde de çözüm içerisinde de beğenelim beğenmeyelim bir yeri vardır. İsteseniz de istemeseniz de! Ben çok mu hoşnutum bu durumdan, şiddetten sanki! Demokratik zihniyet gereği bunu yapmak durumundayız. Bu sorunun çözümü egemenleri sıkıştırmaktan geçer. PKK’yi de eleştirmekten, ötekileştirmekten değil!
Ben terörizm tabirini kullanmadım zaten. Soru maksatlı sorulmuş. Terörün objektif bir tanımı mı var ki! İktidarlar tanımlamış aynen alıp kullanıyorsunuz, ne sorgulayıcı bir zihniyet! DTP’ye düzgün bir siyasi alan mı var sanki! Siz siyasal alanı kapatmakla zaten hareketi militanlaştırmaya sevketmiş olmuyor musunuz? DTP ne idüğü belirsiz tanımlanmış bir “terörü” değil, ölçüsüz şiddetini eleştirmelidir PKK’nin. Ki içlerinde bunu açıkça yapanlar da var, görmezden gelemeyiz.
Yazan:Salim Tarih: Nis 6, 2008 | Reply
Burada bir düzeltme yapayım, sorunun çözümü PKK’yi eleştirmekten geçer demek istemiştim. Yani ötekileştirmemeliyiz ama sapına kadar eleştirmeliyiz PKK’yi demek istemiştim. Yanlış anlaşılmalara mahal vermeyelim.
Yazan:Ç-Z Tarih: Nis 6, 2008 | Reply
salim bey,
Nasıl olacak?Kendinizi temsil edecek insanların seçilmesine engel olacak,seçilmiş olanları başkaları yada “ötekiler”kabul edip aldığı kararları yaşadığınız hayatın zorluklarına sebep olarak gösterecek sonra da muhatap kabul edilmek için “ölçüsüz şiddete” başvuracaksınız!
Bu söylem devlet zihniyetinin kürtlere yaptığı zulümleri hasır altı etme amacı taşımıyorsa(hayır kesinlikle taşımıyor) haklılığını ben de veriyorum zaten. Evet haklısınız. Fakat burada mücadelenin kendisi haksız değildir, biçimi sorunludur.
PKK, kürtleri temsil etmez tamam.
sorunun çözümü PKK’yi eleştirmekten geçer,
“Çarpıtılmış ve resmi görüşe bulanmış tez” olduğu önyargısından sıyrılarak baktığınızda şiddet içeren faaliyetleri ile Kürtleri temsil ettiğine inanmadığım bir terör örgütünü eleştirdiğimi görebileceğinizden eminim.
Terörist lafını ötekileştirme barındırdığından dolayı atıyorum zaten.
Siz atın ama gerçek ortada;Kürt sorununu,mümkün olan en şiddetli yollara başvurarak “ötekileşmek”,kendi varlığını meşrulaştırmak için basamak olarak kullanan bir terör örgütünden bahsediyoruz.Ve eğer Kürtler ile PKK yı ayrı potalara koymazsanız çözümün ucundan da tutamazsınız.Onu doğuran koşulları kendisinin var olabilmesi için devam ettirmeye çalışan bir terörist grup haline gelmiş olduğunu kabul etmeniz gerekir!
Onlar da kabul edin etmeyin “böcek” falan değil, insandırlar ve emin olun en az sizin kadar insandırlar hem de! Kendileri eleştirilebilir ama davaları haklıdır.
Yazımın hiçbir yerinde “böcek” kelimesini kullanmadım(aklımdan bile geçmemişti üstelik).PKK nın davası ile Kürtlerin davaları aynı olmadığı için haklılığı bahis konusu dahi edilemez.İspatı ne derseniz DTP’nin mevcudiyetine rağmen AKP nin bölgeden alabildiği oy derim.Çözüm için alternatif bir yol denemek isteyen halkın önü “davaya ihanet” olarak kabul edilerek terörle kesilmeye çalışılmamalı.
Terörizm ile aşırı şiddeti ayrı potalara koyma çabanızı anlıyorum ama maalesef sizin de kabul ettiğiniz gibi PKK’nın içinde iş çığrından çıkmış amaç aracın çoktan gerisinde kalmış görünüyor!
Yazan:Salim Tarih: Nis 7, 2008 | Reply
Sayın Ç-Z,
Bu önyargı değil. “Terörist” ifadesini kullanmanız bizatihi iktidarların tanımını veri kabul ettiğiniz (zira objektivite kayboluyor) anlaşılıyor. Bu da apaçık resmi görüşe bulandığından gerçekliği fevkalade çarpıtıyor… Devam edelim.
Anlamamak istememe gibi bir sorununuz var. Ben ölçüsüz şiddetini eleştirmeyelim demiyorum, terörist diyemeyiz diyorum. Gerçekler tabii ki ortada. Ölçüsüz şiddet ise bunu 80 yıllık Ulus-devlet (cumhuriyet!) tarihinde bir arayalım isterseniz, o zaman devlete terörist demek zorunda kalırsak ne olacak peki! PKK için gösterdiğiniz cesareti buna da gösterebilecek misiniz? Terörizm kavram olarak “öteki”ler. PKK’nin kürtleri temsil etmediğini söylemek başka, terörist demek bambaşka şeydir. Sapına kadar eleştirmek başka, teröristler demek bambaşka şeylerdir. Biri ötekiler, öbürü anlamaya çalışır, eleştirir, meşru bir zemin atfeder.
Bugün kürt sorunu konuşulur hale geldiyse bu PKK’nin de mücadelesi sayesinde olmuştur. Kabul edin etmeyin. İçinde bulunun bulunmayın. Kürtleri temsil etmez ama kürt sorununda bir taraftır, kitleseldir, soruna muhatab olan taraflardan biridir. İkisi ayrı şeyler. PKK ve kürt sorunu birbirlerinden ayrı şeyler değildirler. Çözüme adım atacak kürtlerin tüm unsurlarını kabul etmek zorundayız! Siz beğenmiyorsunuz diye dışarıda bırakamayız.
Şunu da söyleyeyim mücadelelerde zaman zaman şiddet kullanılabilir tabii ki! Bu sadece devletlerin tekelinde değildir. Sizin mantığınızla Deniz Gezmiş, hatta ironik olacak ama Mustafa Kemal dahi terörist sıfatına haiz olur. İktidarlar tabii kendilerine karşı mücadele edenleri terörist ilan edeceklerdir. Bu normal.
İlahi beyefendi 🙂 Terörist ifadesinin ötekileştirmesi ile böcek demek arasında bir fark yoktur ki! Terörist dediğiniz anda karşı tarafa düşüverir sizden gayrı olur zaten, böcekten farksız yani.
Faşizminiz tam da burada işte. PKK bir kimlik peşindedir ve kürtlerin davasını kendi yolunda savunmaktadır. Kürt hareketinin parçalarından biridir. Ne hakla ayrı yerlere koyarsınız. Ne biliyorsunuz ki? Birsürü yayın organları örgütleri var fikirleri var yayınları var efendim. Bunu deme hakkını kimse size vermez. Oradakiler en az sizin kadar belli bir davayı savunmaktadırlar (ama yanlış ama doğru) ve insandırlar…
Bu ispat sayılmaz. Burjuva demokrasilerinin nasıl demokrasiler oldukları malum. Demokrasi insanların 5 yılda bir oy vermesi değildir. Veya ağaların laflarına uyup toplu oy vermek de değildir. Bizzat sürece müdahale etmektir. Mahallesine müdahale etmektir, yaşamına müdahale etmektir. Bölgeyi bilen biri olarak bana anlatmayın isterseniz…
Yanlış biliyorsunuz PKK davaya ihanet falan dememiştir. AKP bizzat bölgedeki birtakım feodal unsurları kendisine çekmeye ve yeni oluşan Kürt burjuvazisiyle ittifak arayışındadır… PKK de bu mücadelede kendisine yer bulmaya çalışacaktır tabii ki zira halkı takan halen yoktur. AKP martavallarına inanmayalım…
Terörizm kavramı ile belli bir kürt unsurunu ötekileştirmeniz ve hiçe saymanız dışında söylediklerinize “kısmen” katılıyorum. PKK gerçekten şiddetin dozajını kaçırmış durumdadır. Ancak bu durumdan sadece kendileri sorumlu değildir. TSK ve devlet siyasal alanı inanılaz bir şekilde tıkamakta. PKK şiddet dışında bir politika üretmek durumda. Bu açılımı umarım yaparlar. Sorun yeni siyaset üretememeleri. Yoksa şiddet kullanmak değil, yersiz zamansız ve ölçüsüz kullanmak… Bu da çözümü zorlaştırıyor zaten. Fakat burada bir numaralı sorumlu egemenlerdir, onun altını net olarak bi çizelim…
Yazan:Salim Tarih: Nis 7, 2008 | Reply
değil
Yazan:Ç-Z Tarih: Nis 7, 2008 | Reply
Salim bey,
Yukarıdaki yazı konusu olan olay üzerinden konuşursak ,orada polisin başvurduğu yöntemi bir sorunun“çözüm” yolu olarak değerlendirebilir misiniz?
Sebepleri, gerekçeleri ne olursa olsun oradaki insanlara bu şekilde davranmaya hakları var mı?
Güvenlik güçlerinin silahsız halka reva gördüğü bu davranış “ölçülü şiddet” midir yoksa “aşırı şiddet”mi?
Bu güvenlik gücü elemanlarının size göre uyguladıkları şiddetteki “ölçü” ne olmalı ki “aşırı” olarak tanımlanmasın?
PKK ve eylemlerini “onu yaratan” unsurlar nedeniyle “haklı” ama “ölçüsüz” olarak değerlendirmekte ısrar ettiğinize göre bu videodaki güvenlik elemanlarının eylemlerini “onu yaratan” unsurlar nedeniyle “haklı” ama ölçüsüz olarak mı değerlendirirsiniz yoksa devlet ve ideolojisinin uzantıları olarak mı?
PKK içinde “aşırı şiddete” başvuranların olduğunu kabul ettiğinize göre aynı durum bu emniyet elemanları için devletten bağımsız olarak da düşünülebilir mi?Nasıl cezalandırılabilirler?Gerekçeleri,konumları,sıfatları ne olursa olsun sadece “aşırı şiddete” başvurdukları için bile ceza almaları gerekmez mi yoksa bu şiddet, görev ve sorumluluklarının bir gereği olarak mı kabul edilmeli?
Bu ülkenin kuzeyinde,güneyinde yada batısında görevini yapan herhangi bir memur doğuya atandığında yada görevlendirildiğinde neden “sürüldü” kabul edilir?
Doğu neden “sürgün” yeri olarak kalmıştır?PKK’nın ve ona karşılık verilen “aşırı şiddet” olaylarının bunda bir payı var mıdır?
* * *
Yazdığınız son paragraf,sizinle benim aramızdaki tartışmanın özünü oluşturuyor.Diğer şahsıma da yönelterek yapmış olduğunuz eleştirilerinse, yazdıklarımı devlet ve ideolojisi ile ilişkilendirerek savunduğunuz görüşü haklı çıkarma çabası olduğuna düşünüyorum.
Terörizm kavramı ile belli bir kürt unsurunu ötekileştirmeniz ve hiçe saymanız dışında söylediklerinize “kısmen” katılıyorum. PKK gerçekten şiddetin dozajını kaçırmış durumdadır.
Yazdığımı tekrar okuyun;”ötekileşmek” isteyen de “öteki” olarak kendine kimlik arayan da PKK!
Ancak bu durumdan sadece kendileri sorumlu değildir. TSK ve devlet siyasal alanı inanılaz bir şekilde tıkamakta. PKK şiddet dışında bir politika üretmek durumda.
Bu açılımı umarım yaparlar. Sorun yeni siyaset üretememeleri.
Eh be Salim bey nihayet,ben ne diyorum zaten!
Yoksa şiddet kullanmak değil, yersiz zamansız ve ölçüsüz kullanmak…
Amacı haksızlaştıran ,yersiz,zamansız,ölçüsüz şiddet “terör” olarak tanımlanıyor öyle değil mi?
Bu da çözümü zorlaştırıyor zaten.
Eeeee ben ne diye o kadar yazdım sanıyordunuz?
Fakat burada bir numaralı sorumlu egemenlerdir, onun altını net olarak bi çizelim.
PKK,adresi ve yönü belirsiz şiddet kullandığı için muhattap alınması gereken bir “egemen” midir?
PKK kürtleri temsil etmez tamam.(6.04 tarihli yorumunuz)
Yazan:Salim Tarih: Nis 7, 2008 | Reply
Sayın Ç-Z,
Neyse siz demagojide ısrar edin ben yine de açıklicam. Ulus-devlet, varoluşu gereği zaten şiddeti kullanır beyefendi, kendi resmi ideolojisi, silahlı güçleri vardır, egemen sınıfları vardır, emekçi sınıfları vardır vs. Bir güç mücadelesinin dolayımıdır. Devlet tartışmasına gider işi bu tarafı. Size sadece Giddens’ın “Ulus-Devlet ve Şiddet” kitabını önererek geçiştiriyorum. Zaten elimizde verili sistem halkın içerisindeki farklılıkları tekleştirmek üzerinden hareket ettiğinden halka silahlı veya ideolojik baskıda bulunur, bulunmak zorundadır varoluşu gereği. Bu şiddetin ölçüsü olmaz, nerden bakarsanız bakın haksızlıktır, zulümdür. Nokta.
Beni iyi okumamışsınız. PKK kürt sorununun yarattığı bir unsur değil, bu mücadeleyi yürüten unsurlardan biridir. Arada fark var. Ulus-Devletin uyguladığı şiddet ile ona “gerilla mücadelesi”ni benimseyerek karşı çıkan arasında ciddi fark vardır efendim. Bu kafayla Che Guevara, Iraktaki direnişciler, hatta Mustafa Kemal vs. terörist olarak nitendirilebilirler. Ama terörist değildir. Terör de “ölçüsüz şiddet” demek değildir. Kaldı ki bunun ölçüsünü nesnel koşullar belirler, benim fikrim de subjektif kaçar. Neyse gelicem oraya.
Ha şunu bileydiniz. Devletin şiddetinden yukarıda bahsettim. Devlet görevlerinin şiddeti tabii ki resmi ideolojiden ve ulus-devletin yapısından gayrı düşünelemez. PKK’nin de “kürt hareketi”nden bağımsız düşülemez. Buradaki mücadelenin haklılığı haksızlığı tartışması da kimin yanında olduğunuzu gösterir. PKK “sevmek zorunda olmadığımız” fakat kürt hareketinde mücadeleyi yürüten odaklardan biridir. Kıvırtmayalım. Silahlı bir Sosyalist mücadele yürütenlere de bugün “terörist” mi dicez? Bence zulme karşı mücadele etmektir. Buyrun buradan yakalım isterseniz…
Hayatımda bundan saçma şey duymadım… Ne yani zulme karşı silahlı mücadeleyi savunsam, mücadelenin coğrafyasının “sürgün yeri” olması beni mücadeleden ayrı mı koymalı! E peki 1920’de Anadoluda bir mücadele yürütülürken buradaki karışıklığın sebebi olarak burada mücadeleyi örgütleyenleri mi suçlayacağız? Nasıl mantığınız var anlamak mümkün değil…
İşte bu bir eleştiridir, bunu yapmanızda bir mani yoktur. Fakat PKK’nin (sizce) karşısındaki unsurları ötekileştirmesi, sizin de aynı şeyi yapmanız gerektiği anlamına gelmez. Ötekileştirmenizi haklı çıkarmaz…
Hayır. Literatürde de böyle bir tanım yoktur. Kaldı ki yersiz ve zamansız oluşunu bizler değerlendiririz. Onu da nesnel koşulları göz önüne alarak subjektif olarak ideolojimizle bağlantılı yaparsınız. Terör kavramının objektivitesi yoktur. Aynı mantıkla gidersek TSK’nın ölçüsüz, yersiz zamansız şiddet kullanmasından hareket ederek ona da terörist bir kurum mu diyeceğiz, varsa buna cesaretiniz tutarlı olmak adına söyleyiniz. Daha ne olduki şurda operasyonlar olalı… Çözücek mi sorunu bunlar…Alın işte yersiz ölçüsüz ve zamansız.
Dolayısıyla “terörist” egemenlerin kullandığı ötekileştirici bir kavramdır. Atın lugatınızdan tez zamanda. Ha sivilleri öldürmek derseniz, devletin bu konuda da sicili bayı bozuktur söyleyeyim.
Beyefendi kavramları çarpıtmazsak daha iyi olur. Toplumsal sistemden dışlanan gruplara egemen tanımı kullanılmaz. Egemenlerden kasıt, ülkedeki geleneksel iktidar kesimleri (ordu ve istanbul sermayesi) ve yeni yükselen anadolu sermayesidir. Bunların arasındaki açık mücadeleyi seyrediyoruz şu aralar. Burada sorun bu iki kesimin de kürt sorunu ve sol konusunda açıkça birleşmeleridir. Devlet zihniyetinde bu noktalarda uzlaşmalarıdır. Kürt sorununa ciddi demokratik açılımı baltalama girişimleri buradan gelmektedir. AKP daha önce de bahsettiğim belirli feodal unsurlar ve yeni kürt burjuvazisiyle anlaşarak sorunu hafifleteceğini zannediyor ama bölgedeki sınıf mücadelesinin şeklini değiştiriyor sadece. Neyse tartışma uzundur. Kavramları da doğru kullanalım.
Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 7, 2008 | Reply
Selami bey,
Hani PKK Kürt kimliği için mücadele ediyordu?Kürt,burjuva olduğunda kimliğini yada ideolojisini yitiriyor olabilir mi?
Yazan:Salim Tarih: Nis 8, 2008 | Reply
Sayın Ç-Z,
İşte buradan tartışma özüne gider ki burada PKK’nin 20 yıllık evrilişinin tarihine girmemiz gerekir. Hepimiz de biliriz ki burjuvazinin tek gerçek sahip çıktığı kimliği sermaye sınıfı olmasından mütevellit kapitalist kimliğidir. PKK zaman zaman birtakım kürt burjuva unsurlarıyla birleşti ama kendi belli çizgisini de korudu. Üstelik her örgüt-parti vs. gibi de kendi içerisinde de belli mücadelelere sahne oldu. Bu eşyanın tabiatı gereğidir zaten.
PKK kürt kimliği için mücadele ediyor bunu uzun zamandır açıkça da deklere ediyor zaten. AKP’nin yanına çekmeye yırtındığı kürt burjuvazisi onu tabii ki ilgilendirmemektedir. Zira 1980lerin başında (hatta 70lerin sonları) bizatihi feodal unsurlara karşı mücadele yürüttüler. Sadece devletle savaşmıyorlardı ki… Neyse..
PKK zaten AKPnin yedekliğine soyunan kürt burjuvazisiyle tabii ki aynı safta olamayacaktır zira amaçları anayasal bir kürt kimliğidir ki değişik projelerle de dile getiriliyor bu durum. Daha çok alt sınıflara yaslandıklarından dolayı da çok doğal. Ha bir de Abdullah Öcalan’a endeksli bir siyasal hareket söz konusu da tam bir lider kültüne saplanmış durumdalar. Fevkalade de angajeler bu duruma.
Evet dediğiniz çok doğrudur, sadece kürt değil burjuvazinin kimliği hep bellidir. O yeri gelir her gömleği giyer.
Ama bu halkın hakettiği hakları özgürlükleri reddetmek anlamına gelmiyor tabii ki…
Yazan:Ç-Z Tarih: Nis 8, 2008 | Reply
Salim bey,
İşte buradan tartışma özüne gider ki burada PKK’nin 20 yıllık evrilişinin tarihine girmemiz gerekir.
Şu evrilmeye bir bakalım isterseniz;
Kürt bir tanıdığım, omuzlarında silahı,boyunlarında poşuları ile ilk kez köylerine gelip,köy ahalisini meydanda toplayıp ellerindeki ürünlerini,paralarını tehditle isteyen 3-5 kişinin,ülkenin savaşa girdiği sınır ülkelerden eşkiyalık yapmaya gelen askerler olduklarını sanmışlar.
PKK kürt kimliği için mücadele ediyor bunu uzun zamandır açıkça da deklere ediyor zaten. AKP’nin yanına çekmeye yırtındığı kürt burjuvazisi onu tabii ki ilgilendirmemektedir.Zira 1980lerin başında (hatta 70lerin sonları) bizatihi feodal unsurlara karşı mücadele yürüttüler. Sadece devletle savaşmıyorlardı ki…
İkinci gelişlerinde ise muhtar hariç muhtarın tüm akrabalarını köylüye gözdağı vermek için öldürmüşler.Öldürenin de öldürülenin de kimliği Kürt!
Bugün PKK, uyuşturucu,haraç vb.gibi yollardan edindiği oldukça yüklü kapital ile elinde silah tutan,yönetim kadrosu olan,yönettiklerini de bir dava uğruna olduğuna inandırarak şiddete,ölüme sürükleyen oldukça evrilmiş(!) bir örgüt .
PKK zaten AKPnin yedekliğine soyunan kürt burjuvazisiyle tabii ki aynı safta olamayacaktır zira amaçları anayasal bir kürt kimliğidir ki değişik projelerle de dile getiriliyor bu durum. Daha çok alt sınıflara yaslandıklarından dolayı da çok doğal.
Bu cümlenizi,doğunun yoksulluğu ve yaşadığı şiddet nedeniyle “sürgün “yeri kabul edildiği bilgisi ile tekrar okuyun.Yazdığınız cümlenin anlamını “Kürtler asla sermaye sınıfı olmak istemiyorlar yoksul ama anayasal olarak kimliklerinin tanınmış olması onlara yeter” diye okunabilir mi?
PKK,kürt halkının kendi haklarını demokratik yollarla talep edebilecek olan sermaye sınıfına evrilmesini istemiyor ve bunu da engellemeye çalışıyor olabilir mi?
Bölgeyi hakimiyetini devam ettirebileceği tecrit edilmiş bölge,Kürt halkını da kendine bağımlı kılabilmek için “aşırı şiddet”e başvuruyor olabilir mi?
PKK zaman zaman birtakım kürt burjuva unsurlarıyla birleşti ama kendi belli çizgisini de korudu. Üstelik her örgüt-parti vs. gibi de kendi içerisinde de belli mücadelelere sahne oldu. Bu eşyanın tabiatı gereğidir zaten.
Pekii,AKP’nin siyasi bir parti olarak bölgedeki oy oranını arttırması(dediğiniz gibi AKP martavalı değil,sandıktan çıkan sayısal veri!)Kürt halkının düşüncelerinin,devlet ideolojilerinin iktidara taşınan siyasi partiler aracılığı ile şiddete başvurmadan da değiştirilebileceğine dair bir inanca “evrilmiş” olduğunun bir göstergesi olabilir mi?Dediğiniz gibi PKK nın sırtını dayadığı “alt sınıf”da böyle bir düşünce evriminin gerçeklemiş olma ihtimali hiç mi yok?Eşyanın tabiatı gereği!
Ha bir de Abdullah Öcalan’a endeksli bir siyasal hareket söz konusu da tam bir lider kültüne saplanmış durumdalar. Fevkalade de angajeler bu duruma.
Lider kültü ve anayasal kimlik arayışı !Oldukça çelişik.
Ama bu halkın hak ettiği hakları özgürlükleri reddetmek anlamına gelmiyor tabii ki…
Kesinlikle!
Yazan:Salim Tarih: Nis 8, 2008 | Reply
Sayın Ç-Z,
Örnek verdiğiniz olayların tarihini yerini zamanını vermeniz gerekiyor. Çok afaki kaçmış. Bir siyasal hareketin tarihini böyle mi açıklıyorsunuz. Bir kere yıl bile yok ortada. TSK ile ilgili hem de ispatlı-kayıtlı-mahkemeli gerçekler var ortada. Üstelik gerilla rolünde köy basmışlıklarına dahi şahit olduk!!
Spekülasyonu bırakalım… Serhildan birşey duydunuz mu derken bunu kastetmiştim. 1990lardaki büyük halk isyanlarında o büyük kitleler hiç de silah zoruyla falan isyana kalkışmadılar. Bilip bilmeden konuşuyorsunuz.
PKK’nin uyuşturucu ticareti yaptığına dair hiçbir kanıt yok ortada. Bunlar da söylentide. Fakat bu konuda görülen çokça dava var. Bana spekülasyondan ziyade isim-yer-zaman gerekiyor. Ama ben size bisürü ordu mensubunun yaptığı uyuşturucu kaçakçılığı hikayesini resmi kayıtlardan gösteririm. Kuzum sahi siz neden hiç PKK konusunda bu kadar önyargılı ve bilgisiz olmanıza rağmen bu kadar cesurken, devletin ve TSK’nın (mensubunun!) çok daha beter icraatları kayıtlı kuyutlu ortadayken adeta kuyruğunu kıstırıyorsunuz. Bu ne tutarsızlıktır açıklayabilir misiniz acaba? Terörse sizin yolunuzdan bile gitsek terörist. Uyuşturucu vs. sizin yolunuzdan bile gitsek herşey ortada. E iyi de o zaman size resmi ideolojinin diliyle konuşuyorsunuz diyince beni “önyargılı” olmakla suçluyorsunuz. Bence bir aynaya bakın.
Kuzum herhalde sosyal bilimle de pek alakanız yok. “Kürtler sermaye sınıfı olmak istemiyorlar herhalde” gibi cehaletle malul bir cümle çok az görmüşümdür. Biri halk, biri de halkın içerisindeki sınıfı ifade eder. Yani biri daha genel bir ifadedir. Kapitalist bir toplumda halk homojen değildir ve çıkarları ayrı olan sınıflardan meydana gelir. Dolayısıyla çalışan emekçi sınıflar ile birtakım burjuva unsurların çıkarları tabii ki çelişecektir. Bucak aşiretinin devletle girdiği ortaklıklar yolsuzluklar ne çabuk unutuldu… Benim cümlelerim sizin okuduğunuz gibi okunmaz yani. Fazlasıyla zorluyorsunuz. Komik cümleler çıkıyor ortaya.
Alın işte bir tane daha:) “Bir halkın sermaye sınıfına evrilmesi”:) Efendim sosyal bilim fakiri bir cümle. Bütün halkın burjuvazi olması gibi bişey. Yahu kuzum bir daha okuyun, ya anlatmak istediklerinizi ifade edemiyorsunuz ya da gerçekten acaip saçma bi düşünceniz var.
Beyefendi sermaye sınıfı tarihte ne zaman demokrasi istemiş acaba? Paris Komününün veya uzağa gitmeyelim 80lerin başında Fatsa’nın başına gelenler ne kadar çabuk unutuldu! Onların demokrasi dediği 5 yılda bir oy vermek, halkın çalışan-emekçi geniş kesimlerini mümkün olduğunca siyasal müdahalede bulunacakları süreçten ve zeminden uzak tutmaktır. İnsanlar bu haklarını talep ettikleri zaman da zor yoluyla(silahla) onlara zulmetmekten hiçbir zaman geri durmamışlardır. İngiliz işçi sınıfın, Fransız halkının, hatta Türkiye’deki emek mücadelesinin tarihi bunlarla örülüdür efendim. İngiltere’de genel oy hakkı için kaç yüzyıl mücadele etti halk hiç haberiniz var mı? Kürtler neden isyan ettiler acaba? Devlet-ağa baskısı yok muydu acaba? Nalıncı keseri gibi yontun kendinize bakalım…
Takdir edersiniz ki “sayısal veriler” veya istatistik iktidarların en kolayca kullandıkları silahlardır. Kaldı ki demokrasi 5 yılda bir sandığa ağalarının dediklerini oylamakla olmuyor. Bidahaki seçimlerde buralarda olursam bağlantıya geçelim size o oyların nasıl atıldığını bir göstereyim isterseniz. İnsanlar iplerle oy attı beyefendi! Demokrasi 5 yılda bir oy vermek değil, mahallene evinin önündeki süreçlere müdahale etmektir dedim, bunu görmezden gelmeyin ama! Burjuva demokrasisi diktatörlüğün dik alasıdır.
Bunu bir eleştiri kabul ederim ve PKK’ye atarım. Neticede PKK’li değilim. Ama ben sizin konuyu ele alınışınızdaki devlet zihniyetini ve taraf olarak angaje olmanıza ve faşizan damarınıza takılıyorum. Açıkça kitleselleşmiş bir kürt örgütü yoksaymanın alameti farikasi neymiş onu araştırıyorum.
Dediğim gibi hiç alakası yok. Kaldı ki AKP son operasyonlardaki savaş çığırtkanlığı, Cemil Çiçek’in 11 asker hakkındaki keşke ölselerdi demesi ve militarist-faşist damarının açıkça sergilenmesi barışa ve demokrasiye vurduğu darbeyi net bir şekilde gösterdi. Bu mu demokratik açılımınız?
AKP Kürt bujuvazisini yanına çekmeye çalışmaktadır. Ve burjuvazinin kapitalist ve “kar için olan” mantığı (dikkatli okuyalım) son kertede “KARA ODAKLI” kapitalist mantıktır. Her gömleği gerekirse giyer(bkz. TÜSİAD).
Olabilir de böyle bir emare henüz net gözükmüyor. Gözümüzle şahit olduk, ellerinde iplerle ağalarla anlaşmayla köylü gitti birşekilde oyunu verdi tamam ama sonra gitti DTP meydanlarını da hınca hınç doldurdu:) Neyse bunlar çok önemli değil. Bunları kabul etsek bile sizin DTP ve PKK gibi unsurları ne hakla dışladığınıza anlam vermek güç (değil aslında faşizan tarafınız dedim ya). Neticede Türkiye’deki sosyalistlerin de kürt sorununa kendilerince bir bakışı var, onları da mı dinleyemeyeceğiz? Dinlemeliyiz. Bu soruna taraf olan ülkedeki tüm siyasal unsurlar fikilerini belirtmeli ve onlara siyasal alan açılmalı, aksi takdirde siyasal hareketle militanlaşma doğru gider tabii ki. Eşyanın tabiatı gereği!
Bunun içinde bu siyasal alanı daraltan egemenleri sıkıştıran bir çalışan sınıflar-emekçi mücadelesi şarttır efendim.
Bu demagojilerinizi ne zaman sonlandıracaksınız merak ediyorum. Niye ikisi çelişsin ki… Mustafa Kemal de savaş dönemi ve iktidarı boyunca lider kültü olarak kaldı (Yakup Kadri ve Kadro dergisi çevresi bu konuda ilginçtir), fakat bu (homojenize fakat yine de) anayasal vatandaşlığın savunulmasına mani oluşturmadı. Hem lider kültü yaratıldı hem de Fransız devriminin üstyapı kurumları aynen burada uygulandı.
PKK kürt kimliği istiyor talep ediyor. Fakat lider kültünün yaratılması ile çelişik bir durum yok burda. Kimliği talep etmesinin haklılığını verir arkalarında dururum ama lider kültü yaratılmasının önüne geçmeye eleştirmeye de çalışırım.
Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz! Bunun için varlığı olan kitlesel bir siyasal oluşumu reddetmeyi aklınızın-vicdanınızın neresine sığdırıyorsunuz? PKK’yi eleştirmeyin demiyorum (hatta yerden yere vurun Fikret Başkaya gibi) ama unsur olarak da dikkate almak zorundasınız.. Mücadele yönteminde sorun olabilir vs.
Hayret!
Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 8, 2008 | Reply
Salim bey,
PKK kürtleri temsil etmez tamam.(6.04 tarihli yorumunuz)
Örnek verdiğiniz olayların tarihini yerini zamanını vermeniz gerekiyor. Çok afaki kaçmış. Bir siyasal hareketin tarihini böyle mi açıklıyorsunuz. Bir kere yıl bile yok ortada. TSK ile ilgili hem de ispatlı-kayıtlı-mahkemeli gerçekler var ortada.
Telofon açıp,yer zaman ve tarihi sizin için öğrenmeye çalışırım ama yazılı imzalı bir şey beklemeyin.Ama aşağıdaki alıntıyı yaptığım linkteki bilgiler kayıtlı olduğu için belki delil kabul edilir tarafınızdan.
Üstelik gerilla rolünde köy basmışlıklarına dahi şahit olduk!!
Yine aynı linkte yer alan bilgilerden bir alıntı;
Spekülasyonu bırakalım… Serhildan birşey duydunuz mu derken bunu kastetmiştim. 1990lardaki büyük halk isyanlarında o büyük kitleler hiç de silah zoruyla falan isyana kalkışmadılar. Bilip bilmeden konuşuyorsunuz.
PKK’nin uyuşturucu ticareti yaptığına dair hiçbir kanıt yok ortada. Bunlar da söylentide.
Öyle mi?O halde bir de bunu şuradan okuyun o zaman;
Ama ben size bisürü ordu mensubunun yaptığı uyuşturucu kaçakçılığı hikayesini resmi kayıtlardan gösteririm. Kuzum sahi siz neden hiç PKK konusunda bu kadar önyargılı ve bilgisiz olmanıza rağmen bu kadar cesurken, devletin ve TSK’nın (mensubunun!) çok daha beter icraatları kayıtlı kuyutlu ortadayken adeta kuyruğunu kıstırıyorsunuz.
Esas anlamayan sizsiniz.Şiddet şiddeti doğuruyor,1 askere karşılık 10 Kürt öldürülüyor.Her iki taraf da şiddetin dozunu arttırmak için diğerine “gerekçe” yaratıyor!
ve,
ve de bu, ama “Rizgari” de okuduklarınızı hatırlayarak okuyun,
Bu ne tutarsızlıktır açıklayabilir misiniz acaba? Terörse sizin yolunuzdan bile gitsek terörist. Uyuşturucu vs. sizin yolunuzdan bile gitsek herşey ortada. E iyi de o zaman size resmi ideolojinin diliyle konuşuyorsunuz diyince beni “önyargılı” olmakla suçluyorsunuz. Bence bir aynaya bakın.
Buyurun ,aynaya bakma sırası sizde.
Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz! Bunun için varlığı olan kitlesel bir siyasal oluşumu reddetmeyi aklınızın-vicdanınızın neresine sığdırıyorsunuz? PKK’yi eleştirmeyin demiyorum (hatta yerden yere vurun Fikret Başkaya gibi) ama unsur olarak da dikkate almak zorundasınız.. Mücadele yönteminde sorun olabilir vs.
Ne yapmaya çalıştığım çok açık; belki yazdıklarımla PKK ve eylemlerine farklı açıdan bakarsınız da “şiddet”in ölçüsü ve haklılığı konusunda oturur,şiddet konusunda vicdanınızı önünüze koyar bir kez daha düşünürsünüz diye umut ediyorum.
Şiddet kandan başka bir şey kazandırmıyor.Bir PKK’lı da öldüğünde,bir askerde öldüğünde “ana” ağlıyor.
Bu arada ben bayanım. Size göre “devlet ideolojisini” benimseyerek yorum yazan cahil,sizin argümanınızın öznelerin değiştirip soru olarak size yönelttiğimde demagoji yapmakla itham edilen,devlet memuru gibi elinde kayıt altına alınmış “resmi belgeleri” olmayan,babası tarafından “yaşayabilsin”diye Ankara’ya gönderilen bir Kürt evladının anlattıklarından şüphe etmeyecek kadar dünyayı kendi dar penceresinden duyup gördükleri ile değerlendiren ki bu esnada dediğiniz gibi saçma,mantıksız fikirler üreten,sosyoloji konusunda karacahil alelade “alt sınıftan” bir insanım.
Sizin bana yazdığınız tüm ithamları bir araya getirdim hadi şimdi bunca aşağılamadan sonra “alt sınıftan” olan benim kimliğimi savunabileceğiniz konusunda beni ikna edin.İnsan olmanın hak korumanın ön koşulu kimlik değil demiştiniz değil mi?
Ve maalesef tüm donanımınıza rağmen şiddete,haksızlığa kendine göre karşı çıkmaya çalışan benim gibi “beyni yıkanabilecek” konu hakkında karacahil ,saf birini bile,aşağılayarak sözüm ona PKK’nın şiddet içeren eylemlerinin halklığına “ikna” etmeye çalıştınız.
Bu kadar düşmanlığın,nefretin kimseye hiçbir faydası olmaz.(nacizane)
Yazan:Salim Tarih: Nis 8, 2008 | Reply
Sayın Çuvaldız,
Devlete karşı çıkamamanın ezikliğini benden çıkarmayınız. Size çok önce PKK’li olmadığımı ve onun en sert eleştirmenlerinden biri olduğumu ve şiddet eylemlerine yersiz ve gereksiz kullandıkları için de kızdığımı ve örgütün bir lider kültüne tutulduğunu birkaç defa söylediğimi net hatırlıyorum. Ajitasyonunuzu size bırakıyorum..
Haber kaynaklarınızın bir kısmı açık yalandır zaten. Ancak PKK’nin kürtler arasından “hain ilan ettikleri” tabii ki doğrudur ve bu konuda sizinle hemfikirim. Bu sizin demokrat tarafınızı oluşturur ve ben de katılırım. Ammaaa….
Sorun bu değil. Siz bir tarafa terörist diyerek bir terörist-şehit dili kullanıyorsunuz. Yani bir tarafın ölüsü kutsal sayılırken diğeri “böcekmiş” muamelesi görmüş oluyor otomatikman. Ayrıca PKK ne yaparsa yapsın siyasal bir örgüttür son kertede ve bu insanlara söz hakkı vererek, katılmasak da bu haklarını savunarak militarize olmalarına engel olmalıyız. Ben bunu söyledim hep. Kitleselleşmiş bir kürt unsurunu masaya çağırmadan barış mı arıyorsunuz, e avucunuzu yalama ihtimaliniz epey yüksektir o zaman. PKK eylemlerinin altını çize çize ne gösterirseniz gösterin. TSK’nın eylemleri hakkında yazılarımı “siyahlamanıza” rağmen ağzınızdan tek söz alamadık ne hikmetse.
Şimdi terör edebiyatına devam edip iki tarafın da analarının ağladığını söylemek çelişki olmuyor mu? Bu ötekileştirmeniz de faşist tarafınızdır hanımefendi.
Benim itirazımın odağını kaçırmadan tartışalım. Ben PKK’yi savunmadığımı, PKK’li olmadığımı zaten söyledim. Ben sizin dıştalayıcılığınızın demokrasi ile bağdaşmamanızın yanı sıra iktidarın kullandığı ötekileştirici dilinizi eleştirdim, zira iktidarın dilini kullanmak iktidarı yeniden üretmekle maluldur.
İki tarafta ölen de insandır ve terörist-şehit diye kategorize edemez. PKK kabul edelim etmeyelim son kertede kitlesel siyasal bir kürt unsurudur ve sorunda söz hakkı olması gereken bir taraftır.
Şimdi sanki ben PKK’liyim de siz de barışı savunan ayaklarını bırakalım. Ben sizin gibi bir tarafı yok sayan bir “demokrasi”ye inanmam. Gerçi bir AKP’liden burjuva demokrasisinden öte bişey beklemek de safdillik olur.
Eğer resmi ağızların kavramları dışına çıkacaksanız ve değişik bikaç kelam edecekseniz devam ederim. Yoksa hiç kendimi yoramicam daha fazla.
Yazan:Anadolulu Tarih: Nis 17, 2008 | Reply
Kardeşim uyanın! Siz zannediyrosunuz ki Pkk ile direniş yapıyorum. Bizim millet zannediyor pkk ile savaşarak Kahramanlık yapıyorum. İkimizde kazanmıyoruz kazanan kimdir biliyor musunuz?
Hem Selçuklardan hemde Anadolu yerlisinden kurtulan Militarist-sabetay yapıdır! niye? çünkü sizin şehire kadar inip eylem yapmanızı istiyor ki, Halk korksun! halk korkarsa ne olur? Daha çok askere sarılır! Sarılırsa ne olur? militaristler eylemlerini ve ağabeyinin verdiği görevleri de daha rahat icra eder? bu olursa ne olur:
a-AB’nin Hedefinin Demokrasiyi zorunlu kılması bu yapıların işine gelmediği için AB Hedefi Askıya alınır!
b-Ekonomik sıkıntılar artar
c-Sosyal sıkıntılar artar
d-Diğer dünya ülkelerinden soyutlanmışlık ayyuka çıkar
e-Siyaset tamamiyle İsrail odaklı olur!
Yani,eğer biz anadolular bu 16. yy’dan beri osmanlının da içini oymuş kene benzeri yapıları tasfiye etmezsek başımız çok yanacak!Yapacaksanız eylemleri onlara karşı yapın!
Esaslı birşeyler yapmak istiyorsanız! inadlarına okuyun derim, Onlar bizim içimize nasıl yerleştilerse bizde onların içine onlardan gibiymiş gibi gözüküp yerleşelim.
Onlar kim?
1-Sabetay diye tabir ettiğimiz Yahudi soylu israil yapıları
2-Crypto-hıristiyan dediğimiz kısmen ılımlı yapılar
3-Bunlarla işbirliği yapan vatan haini yerliler
Crypto-hıristiyanlarla KISMİ işbirliği yapılabilir onun dışındakiler şerefsizin tekidierler!
Yazan:ishak aydın Tarih: Ara 4, 2008 | Reply
devlet tarih boyu üzerine duşen gurevi laikiyle yerine getiriyor yani kendine yakışanı yapıyor başbakan bunu keyifle teyid ediyor ya sev ya terk et demekle
acaba iskenderun beledye başkanınıda partisine almayı duşunmuyormu
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ara 5, 2008 | Reply
Yine her zaman olduğu gibi,”yeni yorumlar”sayesinde üzerinden bir hayli zaman geçmiş bir yazıya yorum yazmış olacağım.Bu yazıyı farketmemi sayın İshak Aydın Bey’e borçluyum,kendilerine teşekkürlerimi iletiyorum.
Evet,zamana direnerek güncelliğini koruyan bir konu.O günden bu güne iyiye işaret eden umutlu bir gelişme ne yazık ki yok.Olmadığı gibi varolan umut kırıntılarımız da tükendi,barışa olan özlem ve heyecanımız ha söndü ha sönecek.Yine acı ve gözyaşı,yine yüreği evlat acısıyla dağlanan analar-babalar…geride kalan dul eşler,öksüz ve yetim çocuklar,sönen ocaklar.Ölüm haberleri neredeyse sıradanlaşmış gibi.Alıştık mı ne?Ölümler artık hayatımızdan bir parça,basit bir detay.Ve güzel ülkemin güzel insanları karanlıkta boğazlaşmaya devam ediyor.
Ve ne hazindir ki hâlâ birbirimizi suçlamakla meşgulüz.Kim bilir belki de çaresizce sarıldığımız bir tesellidir bu.Yaralanan yüreğimize,bir başkasının yüreğini acıtarak kanatarak merhem arıyor,avuntularımıza sığınıyoruz.Suçlu arıyoruz;başka yerde,”öteki”nde,bizden çok uzaklarda.Oysa suçlu çok yakınımızda,belki de içimizde.
Suçlu biziz,hepimiziz!Dışına çıkmayı bir türlü başaramadığımız öfke sarmalına kapıldığımız için suçluyuz…Çözüm yerine bitip tükenmeyen suçlu arama psikolojisene saplandığımız ve meseleyi adeta bir kan davasına dönüştürdüğümüz için,evet hepimiz suçluyuz ve sorumluyuz.
Kendimizi kandırsak da bu bizim gerçeğimiz.Çünkü her birimiz, duygularımızı istismar edenlerin bizde yarattığı ruh halinin esiriyiz.Kendi irademizle düşünebilme yeteneğinden uzağız;gerçeklere gözümüz kapalı,kulağımız sağır,vicdanlarımız nasır tutmuş.Farkında bile değiliz;zehirleniyoruz çünkü.Beyinlerimize düşmanlık zehiri akıtılıyor ha bire…vicdanlarımız kin ve öfkeyle kirletiliyor,ruhlarımıza şiddet tohumları ekiliyor.Ama biz görmüyoruz,duymuyoruz!Yaptığımız tek şey kendimizi hapsettiğimiz pencerelerden dünyaya bakmak.Bunu yapıyoruz.Hangi tarafta olduğumuzun bir önemi yok,orada,burada ya da başka yerde.Ve hep beraber bu anlamsız kavgayı sürdüren birer nefere dönüşüyoruz.En masum anımızda bile işte biz buyuz ve birbirbirimize benzeriz ne eksik ne fazla.
Yazan:ç-z Tarih: Ara 5, 2008 | Reply
Ak Parti ve Kürt Sorunu (II)
Türkiye’de son yıllarda sık sık yaşadığımız garip bir şey var: Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki hücresinde bir şekilde rahatının bozulduğuna dair haberler yayılıyor. Örneğin saçları fazla kesilmiş, havalandırmaya çıkarılmamış veya yavaşça zehirleniyormuş gibi söylentiler… Bunun üzerine de onbinlerce kişi sokağa çıkıp gösteri yapıyor, “Öcalan’a özgürlük” sloganları atarak “önder”lerinin başına geldiğini düşündükleri bu işlere isyan ediyorlar.
Bu tablo karşısında biraz oturup düşünmek lazım. Abdullah Öcalan kim? Türkiye’nin yüzde 90’ının gözünde bir “terör örgütü lideri”. (Benim gözümde de öyle.) Hatta “bebek katili.” Öldüresiye nefret edilen, bir kaşık suda boğuverilmek istenen birisi. Ama işte Türkiye’nin bir kısmı da var ki, onların gözünde Öcalan büyük bir kahraman, bir “halk lideri”.
Bu muazzam “algı uçurumu”nu görmezden gelerek bir yere varamayız. Oturup biraz düşünmemiz ve bazı sonuçlar çıkarmamız lazım.
İlk görmemiz gereken, PKK’nın, Dev-Sol veya İBDA-C gibi bir kaç yüz kişilik bir militan kadrosundan oluşan dar bir örgüt olmadığı. Arkasında kitle desteği var. Onun için de sadece silahla ortadan kaldırılması mümkün değil.
PKK’ya sempati duyan kitlelere “vay hainler” diye köpürmenin ve “ya sev, ya terk et” diye üzerlerine gitmenin ise faydası yok. Çünkü her seçimde yaklaşık yüzde 5’lik bir oy dilimi oluşturan bu insanlar, “bebek katlini” takdir ettikleri için değil, ama apayrı bir algı dünyasında yaşadıkları için PKK’yı seviyor. Bejan Matur bunu birkaç kez ve çok ustaca yazdı Zaman’da. PKK sempatizanları, olaylara apayrı bir kanaldan bakıyor, asıl “terör”ün devlet tarafından yapıldığına, “gerilla”nın onurlu bir “direniş” yürüttüğüne inanıyor. İçinde bulundukları çevre, okudukları gazete, seyrettikleri televizyon onlara bunu söylüyor. Türkiye’nin yüzde 90’ının bağrını şehit düşmüş askerlerimizin acısı dağlıyor. Bu yüzde 5’lik kesimin kalbini ise, boşaltılan köyler, jandarma dipçiği ve “seksen yıllık inkâr ve aşağılama” yakıyor. Bir de etnik milliyetçilik ateşi…
Bu tabloda çok önemli bir unsur daha var. Araştırmalar, Türkiye’deki Kürt nüfusun yüzde 13-15 civarında olduğunu gösteriyor. PKK tabanı ise yüzde 5’in altında. Yani neredeyse her üç Kürt vatandaştan ikisi PKK’ya soğuk duruyor. İşte son seçimde bu oyların hemen hepsini AK Parti topladı. AK Parti’nin arkasındaki bu “Kürt seçmen” çok önemli, çünkü PKK’nın “Kürt halkının temsilcisi” olma iddiasını boşa çıkarıyor.
Ama AK Parti’nin tüm Kürt oylarını kazanması, “PKK tabanını fethetmesi” imkansız. Hatta AK Parti’nin bölgeyi “silip süpürmesi”, PKK tarafını daha da öfkelendirip şiddeti iyice tırmandırabilir. Zaten öyle de oldu, son bir kaç yılda.
Peki ne yapmalı?.. Yapılması gereken, bir taraftan “Kürt kimliğine saygı ve özgürlük” adımları atmak, bu konuda tam bir serbestlik ortamı sağlamak. Bu, PKK’ya taban oluşturan tepki ve öfkeyi azaltacaktır. Yapılması gereken diğer şey ise, PKK tabanının siyasi temsilcileri, yani DTP’liler ile “siz nasıl bir ülke istiyorsunuz” diye oturup konuşmak. Bırakalım anlatsınlar “demokratik özerklik” derken ne kastediyor, ne talep ediyorlar. Bunların hangisi olabilir, hangisi olamaz. Bu, bizim onların dünyasını daha iyi tanımamızı, onların da kendi dar çevrelerinden çıkıp Türkiye gerçeklerini daha iyi anlamalarını sağlayabilir.
Bu açıdan DTP’nin kapatılması yanlış olacağı gibi, DTP’lilerin susturulması da fevkâlede hatalıdır. Hükümetin takındığı “PKK’ya terör örgütü demedikçe sizle konuşmayız” tavrının da, Türkiye genelinde olumlu yankılanması dışında, meseleye getirdiği bir fayda yoktur. Adamlar PKK’ya niye terör örgütü desinler ki; PKK’yı temsil ediyorlar zaten. Ve zaten bu yüzden onlarla bir şekilde konuşmak lazım ki bu işe kansız bir çözüm bulunsun.
http://www.mustafaakyol.org/arsiv/2008/12/ak_parti_ve_kurt_sorunu_ii.php
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ara 6, 2008 | Reply
Sayın Ç-Z,
Mustafa Akyol’un “algı uçurumu” tesbiti, konuyu tamamlaması açısından kuşkusuz ki önem arzediyor.Ayrıca Kürt sorunun barındırdığı handikaplar konusunda önemli ipuçları içeriyor yazı.
Ancak,dikkate değer bir diğer nokta,bu algı farklılığının aynı zamanda bereberinde birebir benzeşen bir başka algıyı getirmesidir.Başka bir deyişle aradaki tek fark tarafların konumudur yani aidiyet duygularını farklı kutuplarda hissetmeleridir.Dolayısıyla farklı kutuplardan hasıl olan refleksler olarak tezahhür etseler de,aynı kaynaktan beslenen bir duygusal bakış açısından sözedilebilir.
Biraz açmak gerekirse;batıda şehit cenazeleri şeklinde gelişen manzaralar,güneydoğuda dağda ölenler için hazırlanan “merasimler”den farklı değildir.Her ikisi de de benzer motifleri içerir;.aynı milliyetçi dil kullanılır… birbirinin aynısı birer ritüele dönüşür bu cenaze “matemleri”.
Tabii bu sadece bir örnek.Bu benzeşmenin toplumun farklı düşünce katmanları için de geçerli olduğunu gözlemlemek hiç de zor olmasa gerek.Kendilerini biraz olsun bu milliyetçi bakışın dışında tutan kesimlerde de bile bu algının izleri vardır.Zira dediğim gibi,üzerimize boca edilen ideolojik zehir bir şekilde üzerimize sinip yapışıyor.İstesek de etkisinden kurtulmamız zorlaşıyor.Gayri iradi bir durum vesselam.
Ha,bunun düzelmesinin yani normalleşmemizin bir yolu var mıdır bilmiyorum.Ancak inanıyorum ki eleştirmek kadar özeleştiriye de açık olmaya adım adıp cesaretle gerçeklerimizle yüzleştikçe eminim bir şeyler değişecektir.
Saygıyla