Türkiye faşist olur mu?
By Mehmet Yılmaz on May 14, 2008 in Militarizm, Milliyetçilik, Türk faşizmi, Türk Solu, Ulus-Devlet
Bir kaç günlüğüne İstanbul’daydım. Yurtdışında yaşadığımı bilen herkes bana şunu sordu: “Türkiye dışarıdan nasıl gözüküyor?”
Türkiye ve Ortadoğu’ya bütün kariyerini adamış batılı araştırmacıların çalışmalarından, yabancı basında çıkan haber ve yorumlardan bahsettik.
“Aman imajımız iyi olsun” takıntısı değildi bu elbette. Gerçekten de geriye doğru bir kaç adım attığınızda bir tabloyu daha iyi görüyorsunuz.
Ben de “balıklar denizi bilmez” diyen şair misali sözü faşizme getirdim her seferinde. Yüzler asıldı, ifadeler gerildi.
Faşist kelimesi bizde küfür olarak kullanılıyor ama siyasî bir tercihi temsil ediyor aslında.
Benito Mussolini’nin teorisi sayesinde en anlaşılır açıklamalarından birini buluruz faşizmin:
“Birey ve bireysel hakları “yüce” devletin “yüksek” çıkarları uğruna feda etmeyi gerekli gören bir yaklaşımdır söz konusu olan. Devlet her şeydir, her yerdedir, kudreti herşeye yeter. Kutsaldır. Milletiyle, ordusuyla ayrılmaz, eleştirilemez bir bütündür. Onun dışında hiç bir değer devlet kadar kıymetli olamaz.”
Neden faşizm? Çünkü Türkiye kapatma davasının açıldığı günden beri faşizmin eşiğindeki bir ülke gibi görünüyor. İç savaş veya darbe tehlikesinden bahsetmiyorum. Zira bunlar faşizmin kendisi değil araç-gereçleri. Faşizm bir olay değil bir durum. Çoğunluk diktası diye eleştirilen aksak demokrasimiz gerçek faşizmin yanında gayet insanî kalır.
Faşizmin masalları
Bir grup insanın faşizme boyun eğmesi için bazı özel koşullar gereklidir doğal olarak. Bunların başında da panik duygusu gelir. Koskoca bir milletin korkudan tir tir titreyen bir hayvan sürüsü gibi davranması için elbette adım adım yürürlüğe konacak bir plan yapılır. Sırasıyla:
- Bölünme, irtica, terör, ABD, komünizm, siyonist komplo gibi bir takım dış tehditler icad etmek veya mevcut tehditleri abartmak suretiyle yoğun bir tehdit algısı oluşturmak,
- Tehditler karşısında sağlıklı düşünmeyi, çözüm aramayı engellemek için KanalTürk veya Hürriyet’in yaptığı gibi bir bilgi kirliliği üretmek,
- Türkiye’nin özel koşullarında tam demokrasi olmayacağını savunmak,
- Halkın cehaletini bahane ederek bireysel hakları devletçe verilen (=geri alınabilir) bir lüks gibi göstermek.
(Hürriyet hakkında ayrıntılı bilgi için T. Suat Demren’in “Türkiye’nin Hürriyet Gazetesi Sorunu” adlı makalesine başvurulabilir.)
Faşizmi 1930’ların Avrupası’nda oluşmuş ve orada sıkışıp kalmış gibi görmek büyük hata olur. Adı konmasa da dünyada bir çok ülke faşizm ile yönetilmekte.
Türkiye’de bir çok insan milletimizin gelenek ve inançları dolayısıyla faşizme karşı bağışıklık kazandığını düşünüyor. Oysa meselenin Türk veya Müslüman olmakla ilgisi yok. Korkmakla ilgisi var. (Bkz. Onun adı asker, canı neler ister? ) Korkan insan sürü psikolojisine kolayca kapılabiliyor. Herhangi bir gruba aşırı, nedensiz bağlılık duyabiliyor, bu bağlılık diğer gruplara nefret ve kötü niyet duygularını da beraberinde getiriyor.
Güzel bir faşizm tarifinden alıntıladığım Şekilsel ve örgütsel özellikler de Türkiye’de pusuda bekleyen bu tehlikeye işaret ediyor:
-
- Devlet içinde ve yanında başka bir devlet olan silahlı gizli servisin merkezi önemi. Kendi taraftarlarının gözetim altında tutulması.
- Militarizm: Ekonomik hayat da dâhil olmak üzere toplumsal hayatın militarize edilmesi. Militer kitle yürüyüşleri ve büyük gösteriler faşizmin en önemli görünüşleridir.
- Bilimlerin taraflılık yasasının egemenliği altına alınması.
- Kitle seferberliği, parti propagandası yoluyla toplumsal alanın ve kitle iletişim araçlarının tekelleşmesi çabası.
- Toplumun sürekli kışkırtılması, devrimci ilan edilen konular lehine zorunlu coşkunluk.
- Eğitim ve öğretim üzerinde etkinlik.
- Kolektivizm: Halkın kitle olarak anlaşılması. Mussolini’nin stato totalitario kavramından beri faşist anlayış özel yaşama kadar toplumsal hayatın her alanında hak iddia eder. Aile çocuklarla halk birliğine katkı yapacak olan davadaşlık birliği olarak düşünülür.
- Pasifizmin aşağılanması.
- Politik karşıtın ortadan kaldırılması eğilimi. Karşıt düşmandır.
- Parti milisleri. Paramiliter çeteler.
- Estetikleştirme ve mistikleştirme. Özellikle ulusun kendi tarihine yönelik mistikleştirilmiş bir algı.
- Erkeklik vurgusu.
- Gençliğin vurgulanması.
- Kimi ülkelerde bir yandan monarşi ve ruhban sınıf önderliğine yönelik vurgu, ama diğer yandan dini unsurların yerini alan ilerleme ve teknoloji inancı.
Uyuyan tehlike
Türkiye de geçmişte bir çok bakımdan bu siyasî duruma uygun biçimde yönetildi. Daha önce Milliyetçilik, Militarizm ve Kemalizm konuları altında yazdığımız onlarca yazıda bu konulara ayrıntılarıyla giren makaleler yayınladık. Ancak bugün en büyük tehlike MHP-CHP ekseninden gelmekte.
« Türk Milliyetçiliğinin intiharı: CHP ile MHP birleşsin! » adlı makalemizde bu iki partinin ateşle oynadığını ve korku/tehdit söylemleri ile bindiğimiz dalı nasıl kestiklerini anlatmıştık. Ancak şu an için tehlike daha da büyük. Zira silah taşıyan devlet memurları amirlerine itaat etmekte zorlanıyorlar sanki. Ergenekon soruşturması konusunda AKP’nin göster(e)mediği dirayet kısa vadede siyasî geleceğine ama uzun vadede bütün Türkiye’ye çok ağır bir bedel ödetebilir.
Türkiye’nin özel bir ülke olduğunu, “özel koşullarının” ve “özel coğrafyasının” bizi farklı davranmaya ittiğini düşünerek aldanıyoruz. Panama, Mısır, Fas, ABD, israil, Ermenistan veya Rusya‘dan daha özel değiliz. Bütün bu ülkelerde halk bir takım yapay tehditler ile korkutularak baskı altında tutuluyor. Ülke kaynakları medya, silah ve petrol tüccarları tarafından paylaşılıyor. ABD’de mevcut demokrasi ciddi biçimde tehdit edilirken diğerlerinde bir demokrasinin oluşması engelleniyor. Bu tür süreçlerin sonu sadece felaket olabilir. Irak ve eski Yugoslavya bu konudaki en güçlü iki kanıt.
Çimentonuzu kendinize saklamayın
Bayburtlu bir dostum şu fıkrayı anlattı bir akşam:
Üç ortak bir inşaat yapmışlar. Bir süre sonra bina çökmüş. Birinci enkaza bakarak dövünüyormuş: “Ah demirlerim, gitti demirlerim”. İkinci de “ah çakıllarım, ziyan oldu hepsi”. Üçüncü mırıldanmış: “iyi ki fazla çimento koymamışım yoksa hepsi heba olacaktı!”
Bir çok insan hâlâ AKP’nin temel faydasını anlamakta zorluk çekiyor ve çimentosunu Türkiye’den esirgiyor. Oysa AKP muhtıralar, kapatma davaları ile sıkıntıdan sıkıntıya sürüklendikçe Türkiye kaybediyor. AKP’ye destek olma korkusuyla demokrasi düşmanı hareketlere tepkisiz kalmak Türkiye’ye hizmet etmiyor.
Muhalefet yapmak bu değil kanaatimizce. Daha iyi siyasî proje yapmak ve bunu halka anlatmakla olur etkili muhalefet.
AKP kapanacak diye kendi köşesinde sevinen muhalifler Baykal’ın Millî şef, Mehmet Ağar‘ın içişleri bakanı olduğu bir Türkiye’de Taksim meydanında kurşun yerken “ahh” diyebilirler, “nerede o eski 1 mayıslar”. AKP’yi gazetecilere dava açtığı için eleştirenler her sabah arabalarını çalıştırırken “acaba bomba koydular mı” diye korkabilirler yakïn bir gelecekte.
Ama en çok “farklılar-zayıflar” kaybedecek. Solcular, Kürtler, Yaşlılar, Hıristiyanlar, fakirler, Alevîler… çünkü faşizm sürüden ayrı gezeni, farkı ve zayıflığı sevmez.
Türkiye’nin ve Avrupa’nın yakın tarihini acilen okumaya (yeniden okumaya) milletçe ihtiyacımız var.
İşte böyle görünüyor dışarıdan Türkiye. Tarihini öğrenip geçmişteki hataları tekrar etmemesi gereken bir ülke gibi.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir? Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
Maymunist imanla nereye kadar?
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
54 Yorum
Yazan:cemal Tarih: May 14, 2008 | Reply
Benim en sevdigim fasizm sozu Mussolini’ye ait: “Fasizm nedir? Fasizm benim o an aklimdan gecen seydir”.
Yazan:ALPEREN GÜRBÜZER Tarih: May 15, 2008 | Reply
ADOLF HİTLER (Kavgam)
Alperen GÜRBÜZER
Almanya prensliklerle idare edilen ülkeydi, ama zaman içerisinde Pan Cermanizm (Alman Birliği ülküsü) duygusu ağır bastı. Ki; Cerman kültürü, herşeyin üstünde Almanya ve üstün insan kavramı üzerine kurulu. Birinci dünya savaşından mağlup çıkan Almanlar başka çıkış yollar aramaya koyuldu. Hiç üstün ırk yenilir mi diye halk arasında serzenişlere yol açtı, yenilgi ağır gelmişti çünkü, derken Almanya kaynıyordu adeta.. Bu hengamede yüzlerce parti türedi üstelik.. İşte tam o sırada genç biri kırk üyelik Alman İşçi Partisinin toplantılarını takip etmeye başladı. Belli ki politikaya atılmak istiyordu, nitekim siyasete girdi ve partide dikkatleri üstüne çekecek konuma geldi, hatta partinin adını da değiştirecek kadar da söz sahibi oldu. Artık bundan böyle partinin adı Alman Nasyonel Sosyalist İşçi Partisidir. Bu partiye ruh veren hepinizin de tahmin ettiği gibi kabına sığmayan genç Adolf Hitler’den başkası değildi..
Hitler bununla da yetinmedi partinin amblemini Gamalı haç olarak belirledi. Amblemin kırmızı tonları hareketin sosyal yönünü , beyaz renk saf ırkı ve siyah ise gücü yani imparatorluğu temsil ediyordu.. Müthiş heyacanı ve enerjisi onu ileride bir ihtilal teşebbüsüne itecek, ardındanda cezaevine sürükleyecektir. Çıkardığı gazetesi kapatıldığı gibi beş yıl hapse mahkûm edilir ve ardından partisinin faaliyetleri durdurulur. Aslında mapushane Hitleri daha da meşhur etmişti, öyle ki hapishane onun en etkili propoganda malzemesi olmuştu, Kavgam adlı kitabı ise Yeni Almanya’nın amentüsü niteliğinde idi. Hitler hapishanedeyken ya partisi ne yapıyordu derseniz, partide hiç boş durmadı, faaliyetlerine daha da hız verdiler.
Nihayet 1928 seçimleri geldi çattı. Hitlerin o etkileyici hitabeti kitleleri henüz tam kıvamına getirmemiş olsa gerek ki; 1924 seçimlerinde elde ettiği milletvekili sayısı on ikiye düşmüştü, parti örgütünde tam bir şaşkınlık hali yaşandı. Bu arada Koministlerde elli dörde gerilemişlerdi. Üstelik yurt sathında Naziler ve Koministler alay ediliyordu. Neyse ki, 1929 yılının dünyayı kasıp kavuran işsizlik gibi bir dizi ağır ekonomik bunalımı Nazilerin imdatına yetişti. Hitler neşeliydi, Kırk milyonu işsiz bırakan 1929 ekonomik krizi kullanarak kitlelere kendini can simidi olarak takdim etmeyi başaracaktır.. Nitekim 1930 yılında seçimlerinde on iki olan milletvekili sayısı yetmiş yediye, 1932 de seçimlerinde ise ikiyüz otuzikiye fırlayarak biranda kitlelerin ümidi olur. Kelimenin tam anlamıyla 1929 ekonomik krizi Nazi hareketini iktidara taşımıştır. Nazilik bir bilinç ya da akıl dolusu bir hareket değil, sadece bilinci boşalmış akımdır. Bilinç bozulmaya dursun, bozulunca her an şuur altı dürtüler ortaya çıkması an meselesi. Zamanla bu psikolojik sendrom toplumsal cinnete dönüşecektir.. Hırsızlığın, tecavüzün kol gezdiği ortamlarda elbette ki bilinçaltına hitap eden her söylem pirim yapacaktır, öylede oldu zaten.
Bir ülkede Kavgam eseri adeta İncil gibi değer kazanıyorsa, bunun nedeni psikolojik marazdır, yani şuur altının boşaltılmasıdır. Bu olay başka türlü izah edilemezdi. Kitleler ne yapacağının şaşkınlığı içinde çılgınca bir sürü halde Hitler’in ardına korkunç üstün insan duygusuyla takılacaklardır.. Nazi akımı iki ana esas üzere kurulmuştu çünkü. Cermen ırkının üstünlüğü ve kendi dışındakileri düşman görmek, yani ötekiler diye.
Naziler, işbaşına gelir gelmez bütün partileri kapattırdı, çünkü onlar ötekiydi. Sadece partiler mi, bilimde evrensel nitelikten Naziliğe dönüştürüldü. Ünlü fizikçi Albert Eınstein alçaklıkla, hatta hainlikle suçlandı.. Onlara göre tek suçu Yahudi olmasıdır. Matematik, fizik vs., zira din bile Nazizm’e uyarlanmış. Daha da ötesi Darvin teorisi ve Mendel kanunları Nazizm’e formatlanıp seleksiyonla saf kan Cermen ırkı oluşturulmaya çalışılmıştır. Hitlere göre bütün semavi dinler yahudi oyunu idi, o halde Hiristiyanlığın haç’ı yerine gamalı haç devreye girmeliydi, girer de. Din artık Nazizm’le birlikte ırk ayinidir. Hitler hayatında Tanrı’ya inanmadı, o halde nasıl oluyorda inançsız olmasına rağmen Mesih ilan edilebiliyor? Doğrusu şaşmamak elde değil. Ekonomik modeli ise klasik kapitalist ekonominin savaş disipliniyle cılalanmış tipik bir benzer uygulamasıdır. Nitekim, sıkı ekonomik uygulamalar sonucu halkın birazcık refah seviyesini yükseltmesi, Nazizm’in gücüne güç katmıştır, üstelik ikinci cihan harbinin ağır hezimeti ya da Hitlerin ifadesiyle versay zincirinin ağır etkisi kırılınca ardından Polonya’yı işgal etmesi ve nihayet Alman imparatorluğunu kurması onu kitleler nezdinde daha da meşhur eder.. O artık kendinden geçmiş kalabalıkların gözünde Mesih, bir kurtarıcı, yani führerdir..
Hitler iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra gerçek çehresini ileride gösterecektir. Nasıl mı? Zamanla zulüm doruğa ulaşacak, hatta kendi evlatlarını bile yiyen kıyma makinesi haline dönüşecektir. Nitekim kendi içlerinde sağ ve sol cenah oluşunca, aykırı fikirler hayat bulmadan derhal bastırılacaktır..
İkinci dünya savaşı sırasında Stalin ile Hitler anlaşarak pakt kurarlar. Oysa bu pakt bir tür oportünizmdir, belli menfaatler çerçevesinde düşmanlıklarını unutturmak içindi. Kırım Türkleri Hitleri kurtarıcı sanmıştılar, oysa bu gelişmelerden kendi payına düşeni alacak, hevesleri kursaklarında kalacaktı. Çünkü O sadece Yahudi düşmanı değil kendi dışındaki bütün ırkların yok edilmesi inancını taşıyan bir führerdi.
Bütün avrupayı Hitler fobisi sarmıştı. Bu korku ülkeleri ortak patformda buluşturup dünyayı tehdit altına alan Hitler belasından kurtulmaya vesile olmuştur. Zulüm nereye kadar gidebilirdi ki, sosyolojik kuraldır: ‘hiçbir zaman zulüm payidar olamaz’ gerçeği.
Nihayet, ülkelerin birlikteliği Nazizmi tarihin harabelerine gömmeye yetti bile, böylece Nazizm geriye nefretten başka bir miras bırakmadan tarih sahnesinden çekilecektir. Öyle de oldu zaten.
Velhasıl, bütün totaliter ideolojilerin akıbeti çöküştür. Yüce Peygamberimizin; ‘ne Arab’ın Acem’e, ne Acemin Türk’e üstünlüğü yoktur, üstünlük takvadadır’ mesajı ile Hitlerin Cermen ırkı dışındakileri düşman gören anlayışı ne kadar farklı.. İslamiyette ırk ayrımına yer yok, derisi rengi esas alınmaz.. Ölçü ancak ahlakta ve insanlığa hizmette yarıştır. Vesselam..
Yazan:snowqueen Tarih: May 15, 2008 | Reply
Faşizm denilince sadece milliyetçiliği anlamamak lazım,
Türkiye’de İslamo-faşizm tehlikesi de had safhada.
Elbette bu ülkede partiler kapatılmamalı ama bu AKP’yi aklamaz.
AKP’nin kendisi ülkedeki faşizmin aktörlerinden.
1 Mayısa dönüp bakmak yeterli olacaktır.
Yazan:kapistonai Tarih: May 16, 2008 | Reply
AKP kapanacak diye kendi köşesinde sevinen muhalifler Baykal’ın Millî şef, Mehmet Ağar‘ın içişleri bakanı olduğu bir Türkiye’de Taksim meydanında kurşun yerken “ahh” diyebilirler, “nerede o eski 1 mayıslar”. AKP’yi gazetecilere dava açtığı için eleştirenler her sabah arabalarını çalıştırırken “acaba bomba koydular mı” diye korkabilirler yakïn bir gelecekte.
sayın yılmaz buda ölümü gösterip sıtmaya razı etmek mi oluyor. bu memlekete hem içerden hem dışardan bakma şansına sahip bir kişi olarak akp yi hala demokrasinin adresi olarak göstere biliyorsunuz.bugün zaten chp nin mhp nin ve türevlerinin tarihsel boyutuyla, söylemleri ile nerde durdukları zaten net. asıl dikkat edilmesi gereken nerede duruduğu belli olmayan akp dir. faşizmin özelliklerini gayet güzel sıralamışsınız ama bende bir yönünü eklemek isterim. riyakarlığını, iki yüzlülüğünü, kaypaklığını…
türkiye için faşizm konuşulacaksa sizinde saydığınız gibi iktidar sahiplerinin zayıflara, ötekilere bakışlarına bakalım. yani kürtlere, solculara, emekçilere, azınlıklara…
akp ilk döneminde başbakan diyabakırda bağırıyordu. ‘ bir sorun varsa onun adını koymak lazım bunun adı kürt sorunudur’
şu anda ki tavrı ne DTP ile görüşmek için şart koşmak , başkanıyla el dahi sıkışmamak, bölgeden gelen heyetlere zılgıt çekmek. allah aşkına söyleyin şu günlerin 90 lardan çokmu farkı var. güney dogu projesi diye abd den fiyakayla açıkladığı projede kendine yakın sermayederlere iş yaptırmaktan, cemaatlara uygun ortam hazrlamaktan gayri ne var. kendinden farklı açılımlar getirenlerle görüşmeye dahi yanaşmıyor. öyle ya bölgedeki oyların yarısını aldı. güçlendiğini hissetti.
sosyal güvenlik yasasını protesto edenlere tahammülsüzlüğünü, ithamlarını, ayaktakımının durması gerektiği yeri tespitini, 1 mayıs yaklaşımıyla, malatya katliamı, dink in katlesilmesi konusundaki icraatlarıyla chp,mhp nin yanına yaklaşamayacağı performanslar gösterdi. genel anlamda akpnin din parfümlü bir parti olması onu faşizmin dışında tutmaz. akp bugün türkiyede faşist dinamikleri içinde besleyen, onlara çanak tutan bir partidir.
bugün hala daha akp ye ben koşulsuz demokratım ne olursa olsun akp yi desteklerim, onlar mazlum demek demokratlık falan değil düpedüz safdilliktir.
Yazan:Cüneyt Tarih: May 16, 2008 | Reply
Bence AKP’yi de, Türkiye’yi de fasizm tehlikesi ile sifatlandirarak aslinda biraz haksizlik ediyoruz. AKP günümüzde asagi yukari bir “sistem partisi” olmus durumda, ya da baska bir deyisle Türkiye icin “mainstream”. Bence bir Islamo-fasizm vs. tehlikesi demek biraz abartiya kacmak oluyor.
Fasizm gercekten cok kötü bir sey ve Mehmet Bey, siz de buna Avrupa’daki tartismalari yakindan takip ederken kismen sahit oluyorsunuzdur, ben Türkiye’de bilhassa 2. Dünya Harbi’ndeki fasizmin yeterli derecede degerlendirildigini düsünmüyorum. Bu nedenle gercek mânâda bir fasizm uygulamasinin aslinda nasil bir sey oldugunu bilmiyoruz, bilmedigimiz icin de bir “fasizm kelimesi” enflasyonu yasiyoruz.
Güzel bir Neyzen Tevfik fikrasi: Kör biri Neyzen’e sormus “dünyanin hâli nasil üstad?” diye, Neyzen yanitlamis: “aynen gördügün gibi”.
Yazan:MY Tarih: May 16, 2008 | Reply
ben Türkiye’de bilhassa 2. Dünya Harbi’ndeki fasizmin yeterli derecede degerlendirildigini düsünmüyorum. Bu nedenle gercek mânâda bir fasizm uygulamasinin aslinda nasil bir sey oldugunu bilmiyoruz(CÜNEYT)
Katiliyorum, hatta daha da ileri giderek sunu söylemek istiyorum: Biz NAZI Almanyasi kadar zararli olmadiysak bu yeterince güçlü olmadigimiz içindir. O yillarda ULUS DEVLET takintisiyla, ASKER MiLLET sloganlariyla yapilan “ufak yaramazliklar” bile ne büyük bir felaketin esiginden döndügümüzü gösteriyor.
1915 olaylarindan tutun da Inönü zamanindaki toplama kamplarina kadar hep bu “frenlenmis fasizm” belirtileri var. 6-7 Eylül olaylarini ve Kürtçe yasaklarini da ayni çizgide görüyorum. Bilmem katilir misiniz?
Yazan:MY Tarih: May 16, 2008 | Reply
sayın yılmaz buda ölümü gösterip sıtmaya razı etmek mi oluyor?(Kapistonai)
:)) Walla yaziyi yazarken kendime ayni soruyu sordum. Fasizmi elestirirken onlarin “korkutma” yönetimini mi kullaniyorsun? diye.
Cevap hayir oldu. Korkutmak ile alarm vermek arasinda fark var bence. Hemen bir üstte Cüney Bey ile yaptigimiz konusmada da faydali bilgiler var.
AKP’ye dönük elestirilerinize gelince… Hakli oldugunuz yerler mutlaka var. Su anki siyasi mücadele SOPANIN EL DEGISTiRMESi seklinde oluyor.
Bence SOPANIN (DEVLETiN) KÜçÜLTÜLMESi seklinde olmali. Demokrasinin adresi kanaatimce AKP degil LIBERALiZM. Devlet dedigimiz mekanizma ne kadar küçük ve hafif olursa insanlar o denli sorumlu ve olgun davranmak durumunda olurlar. Kisaca özgürlüklerin MAXiMUM noktaya çekildigi bir Türkiye düslüyorum.
Bunun gerçeklesmesi ise bir hükümetin yapabilecegi bir sey degil. Halkin fikrî ve ahlakî alt yapisi gelismeli. O zaman AKP 2.0 diye bir parti çikarsa ona destek veririz. Olmazsa Özgürlükçü sol çizgide bir parti olusur, ona destek veririz. AKP benim için bir araç sadece.
Fikrî ve Ahlakî altyapi meselesi
Bakin siz, ben, Cüneyt Bey, SnowQueen, Fuat Bey (FuatOgl) anlastigimiz ve farkli düsündügümüz ne çok konu var. Ama eger bu farklara ragmen biz FIKRI VE AHLAKI BIR ALT YAPI olusturabilirsek seçecegimiz her yeni hükümet daha demokratik, daha özgürlükçü davranmak zorunda kalacaktir. Bu 4 yillik degil 30 yillik bir proje.
Somut olarak sunu kasdediyorum: Derin Düsünce ve benzeri platformlarda karsilasan bizler normal hayatta hemen hiç karsilasmamaliydik. Basörtülü, Kürt, Solcu, vb diye bizi aldatan egemen güçler zaman zaman “ilerici” veya “muhafazakâr” maskeler takarak bizi birbirimize düsürüyorlar. Eger toplumun genel olarak bilgisi ve ahlaki yükselirse bu ilerici/muhafazakar müdahelelere gerek kalmaz.
Mesela bir Ermeni öldürüldügü zaman hepimiz ayni derecede üzülmeliyiz. Ölen PKKlilara “terörist leşi” diyen basına tepki vermeliyiz. Alevileri zorla sünni yapmaya çalisanlara kizmaliyiz. Vs vs. Bu olgunluk olusursa eger o zaman devletin bazi “dengeleyici” fonksiyonlarina gerek kalmaz. Ne isçi polisten cop yer ne de basörtüsü takan bir kizin okula gitmesi veya devlet memuru olmasi engellenir.
Böyle bir olgunlugun adresi bence Tayyip Erdogan degil Atilla Yayla.
Dostlukla
Yazan:Ali Güçtekin Tarih: May 20, 2008 | Reply
ne kadar kafa karıştırıcı bir yazı, kardeşim Türkiye neden faşist bir yönetimin etkisine girsin. Asıl tehlike ABD emparyalizminin ayak sesinin Ortadoğuda artık katlanılamaz hale gelmeye başlaması, Ülkemizde ise en büyük tehlike Kürtçülük Faşizminin yükselmeye başlaması(Tabii ABD sağolsun), Yoksa Bu ükede yaşayan halkın (Bakınız Halklar demiyorum-İçerisinde Türkü, Kürdü ve diğerlerini hep bir sayıyorum) mayası sağlam, ne kadarda uğraşılırsa uğraşsınlar Türkiye Asla bir Yugoslavya olmaz. Bu ülkede azınlıklar diye bir problem yok. bana göre dışarıdan dayatmalar-empoze etmeler-gibi etkenler bu konuyu pişirip pişirip önümüze getiriyorlar-hayır, teşekkür ederiz istemiyoruz-yemiyoruz ve yemeyeceğiz.
Atatürk gibi bir lider 100 yıl sonra bile yabancılar tarafından çağın en önemli şahsiyeti seçiliyorsa burada durup düşünmek lazım ey vatandaş hele siz değerli aydın geçinen kafaları ithal fikirlerle dolu yazar çizer takımımız. Bir kere Atatürkün Nutuk’unu okudunuzmu (gerçek manada), belki biraz feyiz alırdınız. O halde niçin Atatürkü anlamak için çaba sarf etmeyelim, ülkemizi ve insanlarımızı (etnik kökenine bakmadan) sevelim, birbirimize saygı gösterelim, güvenelim…Ne diyor Yunus Emre; -Birbirimizi sevelim bu dünya kimseye kalmaz. Böylece Bu ülkeden Yükselen aydınlığın ışıgı önce kendi coğrafyamızı sonra tüm insanlığa rehber olur.
Saygılar.
Ali Güçtekin
Yazan:ALİ DURSUN Tarih: May 20, 2008 | Reply
Seda hanım merhaba,güzel bir çalışma yapmışsınız tebrik ederim.”Türkiye faşist olur mu?” neden olmasın? diyorum,olabilir(de) veya olmayabilir ! Bu vereceğimiz mücadelelere bağlı bir olgudur.Unutmayınız ,faşizm duyarsızlıkların ve belirsizliklerin olduğu bataklıklarda ortaya çıkar.Selamlar
Yazan:aytürk Tarih: May 20, 2008 | Reply
her insan faşisttir. kimse inkar etmesin günlük konuşmalarınızı bir ses kaydedici yardımıyla kaydedin sonra objektif olarak başkasına dinlettirin ve size yapacağı yorum sen bir faşistsin olacaktır . denemek sizin elinizde yorumlar çok güzel belliki tartışmayı seven ve güncelliği takip eden arkadaşlar var ben ilk defa yazıyorum eğer kusur yaptıysak afola saygılar,
Yazan:aytug Tarih: May 20, 2008 | Reply
Ona bakarsanız AKP de islami faşizm yönünde ilerliyor.
İşte ona imkan vermiyorum,şeriat gelirse silahlanacak yüzbinlerce kişi biliyorum.
Yazan:Ali Tarih: May 20, 2008 | Reply
ülkeyi karış karış emperyalistlere satarak onların merhametini kazanacaksak, ben bir arabada yanarak ölmeyi, ya da 1 MAYIS mitinglerinde sömürücü sınıfa ve onun işbirlikçi piyonlarına ateş püskürürken vurulup ölmeyi tercih ederim! Katil amerikayı ve işbirlikçi AKP yi sevimli göstermeye çalışan bütün uşaklar bunu böyle bilsin!
Yazan:türk türk 44 Tarih: May 21, 2008 | Reply
good morning!
Yazan:aytürk Tarih: May 21, 2008 | Reply
deneyen varmı?
Yazan:Selami Tarih: May 21, 2008 | Reply
Selam Aytürk,
Hakliymissiniz, bir tartisma sirasinda arkadaslarin sesini kaydettim, hepsi degil ama cogunlugu oldukça irkçi ve militarist seyler söylediler. Ama bu herkesin fasist oldugunu mu gösterir sizce? Yoksa turkiyede insanlarin siddet yanlisi oldugunu mu?
Yazan:cordoba Tarih: May 21, 2008 | Reply
Böyle bi inşaat için değil çimento saklamak bir çakıl taşı, bir gram demir harcamak bile fazladır bence. Bu inşaatın çökmesine üzülmek yerine hiç olmamasını sağlamak lazımdır. Yapılanın ne olduğu anlamalı önce destek vermeden önce..
Yazan:cordoba Tarih: May 21, 2008 | Reply
Bu inşaatın çökmesine üzülmek yerine bu garabet nasıl oldu diye düşünmek sanki daha doğrudur. Böyle bi inşaat için değil çimento saklamak bir çakıl taşı, bir gram demir harcamak bile fazladır bence.
Yazan:cordoba Tarih: May 21, 2008 | Reply
Sayın ali, size gönülden katılıyorum ben de yanarak ölmeyi ya da vurulmayı tercih ederim! AKP ve Amerikanın elinde biricik ülkemin zavallı bir çöle, insanlarının da kaybetmiş ve kaybolmuşlara dönüşmesini görmek yerine.. Akp ve Amerikanın yaptıklarına isim aramak nereden çıktı? sonra buna faşizmi uygun bulup konuyu ırkçılığa yahudi katliamına bağlamak? Yahudilere karşı son zamanlarda oluşan yoğun tepkileri değiştirmek içinmiş gibi geldi bana. Kavgam kitabının tirajı rahatsız etmiş olabilir… Yahudiler tarih boyunca yaşadıkları her ülkeden neden sürülmüşlerdir? Ateş olmayan yerden duman çıkar mı? Sinsilik en büyük şeytanlıktır..
Yazan:fuatogl Tarih: May 21, 2008 | Reply
Ulkemizde kurt milliyetciliginin yukselmekte oldugu dogru olabilir de…pek bir Kurt fasizminin oldugu soylenemez. Ayni hamaseti 20 yil kesintisiz bir sekilde isitince dogru oldugunu zannediveriyoruz hemen.
DDKO larin gectikleri surecleri, Diyarbakir zindanlarindaki olaylari, “vatandas turkce konus” kampanyalarini, “kart kurt” sacmaliklarini bilip gorup dururken, yillarca pkk yi bahane edip kirli bir savasi aci cekmis annelerin gozyaslariyla susleyip-somurup teror estirmisken, “hepimiz kardesiz” hamasetiyle pek bir yere varamayiz. Bazilari kardes, bazilari ise biraz daha kardes oldu hep, olmaya da devam ediyor.
ABD ise yeni degil, her zaman at kosturdu dunyanin ortadogusunda diger rakip ve ortaklariyla beraber. Eski anti-emperyalist soylemi alip icini yabanci dusmanligiyla doldurmusuz.
Ve Turkiyede basbaya fasist bir ruh hali var. Yonetim ve bicimden ote, kitlesel bir fasizm var. Ben fasistim diyen degme fasiste dogaclama bir sekilde tas cikartacak insan cok bizde. “siradan fasizm” almis basini gidiyor. Soylemi de gittikce kabul goruyor, olaganlasiyor. Efendi, eli ayagi duzgun dedigimiz insanlarin bile agzindan akillaraa zarar seyler dokuluyor, hic kimsenin de umurunda omuyor.
Yazan:Türk Tarih: May 22, 2008 | Reply
Akp yağcısı, bu siteyi kaale alırdık şimdi ne halt olduğunu anladık
Yazan:Ayhan er Tarih: May 23, 2008 | Reply
medya maşaları sizi !
Yazan:Sinan Tarih: May 23, 2008 | Reply
Burada nedense light bir MSP,RP,FP,SP olan AKP sanki çok demokratmış gibi gösteriliyor. Türkiye öyle bir durumdaki tüm eski solcular ile yobazlar liberal-demokrat ve muhafazakar-demokrat işbirliği içinde 1923 doğumlu laik Türkiyenin ipini çekmek için her şeyi yaparak tam bir ortaklıkla hareket ediyorlar: Düşmanımın düşmanı dostumdur!Bu 2 grubun da derdi TC.Bir taraf solcu,diğer taraf aşırı sağcı;düşman belledikleri bu devletle her şeyleriyle ve bütün güçleriyle uğraşıyorlar. Amaç onu yıkabilmek.Bunun için de can düşmanı olmalarına rağmen demokratlık adı altında işbirliği yapıyorlar.Ama aynı İran’daki Tudeh gibi liberal-demokrat sahte etiketli solcular yobazlar tarafından yutulacaklar.Ama önce TC yi de batırırlarsa solcuların sığınabilecekleri liman da olmayacak.Bunu hala anlayamıyorlar ve yobazların ağızlarının suyunu akıtarak, ellerini oğuşturarak onlara hizmet ediyorlar.Bunların Star’da, Taraf’ta, Sabah’ta.. rahatlıkla bir çok örneğini görebilirsiniz.Bunları yaklaşık 10 sene sonra göreceğiz.Sırada yargı var.En son orduya sıra gelecek.Yavaş yavaş kemire kemire ilerliyorlar.Göreceksiniz ileride bunların komplo teorisi olmadığını ama o zaman da atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacak.
Yazan:lilith Tarih: May 23, 2008 | Reply
olur mu olmaz mı sorusunu tartışmayı bırakıp bir şeyler yapmamaya devam edersek askeri cuntaya kadar gideriz!
Yazan:yaban seçkin Tarih: May 24, 2008 | Reply
Sözkonusu faşizm ise AKP faşist bir partidir.
Madem faşizm uluslarası emperyalist sermayenin en kanlı,en zalim diktatörlüğü bu AKP de Amerikaya bağımlı ve bizim halkımıza zulüm uyğulamaktadır.
Bu AKP hükümeti Amerikanın ırak’işgal edilmesi için bütün imkanlarını seferber etmiştir.Komşu ülerleri ile ABD nin çıkarları için görüşmeler yapmaktadır.
Yine Erdoğan açık söylemiştir.Ben BOP eş başkanıyım.Yani Amerikanın bölgede çıkarlarını savunmak için yemin etmiştir.
AKP hükümeti bölcü ve irtica örgütlerini açıkca savunmaktadır.
Cumhuriyet devrimini yıkacağını yerine ılımlı islam dedegi Emperyalistlere hizmet eden bir iktidar koracağını açıklamıştır.
MHP açık söylemiştir “Amerika bizim staretejik ortağımız” demiştir.Bu partide bütün projelerini Amerika ya göre yapacağını yani puslasını Amerikanın ihtiyaçlrına göre düzenlemektedir.
Ergenekon bana göre büyük bir yalan.Bu yalanın arkasında Amerika ve işbirlikçileri bulunmaktadır.Bu bir psikolojik savaştır.Psikolojik savaşlarda milli kuvvetle emperyalistler tarafından bastırılmak,bertaraf edilmek için bütün imkanlar sefer ber edilir.
Ülkesini ve milletini seven biri olarak bugünük koşullara teslim olmak onuruma dokunuyor.
Bu anlamda vatanımızı,milletimizi düşünüyorsak,mutlaka emperyalizme ve onun uzantılarına karış bir kuvvet olarak ayağa kalkmak zorundayız.
Mustafa Kemal’in Tam Bağımzızlık ilkesini sonunua kadar savunuyorum.
Sayın,Seda hanım veya bey yada bana bu iletiyi gönderenler,biraz yazdıklarınız konusunda düşenmenizi öneriyorum.
Kafa karıştıran yazılar,değil,aydınlatan,milletin kafasını açan nesnel gerkçeklere yönelen yazılar bekliyoruz.
Elbette bu konular daha uzun konular,derin ve ayrıntılı tartışmaya ihtiyacı vardır.
Ancak bir sabah msn bunu görünce hemen bir kısa not düşmeyi görev bildim.
Umarım eleştiri sınırları içinde kalımışımdır.
Sevgi ve saygılarla selamlar
Yazan:sebahattin Tarih: May 24, 2008 | Reply
ben katılmıyorum avrupa türkıye kadar olamaz çünkü dört mevsın yaşayabılen mısafırsever bi ülke olduğunda
Yazan:dumur Tarih: May 24, 2008 | Reply
Tamamen hatalı ve yanıltıcı bir makale, Eleştirilemez, Sorgulanamaz devlet anlayışı ile Faşizim AKP nin tam kendisidir. Neden Devleti Eleştiren yayın organlarına faşist suçlaması ile itham edilirken, devlet yönetiminde bulunanlar önce Demokratik eleştiriye adam gibi cevap verme gereği duymuyor. Bence yazının tamamı faşizim kokuyor. Ne benzetme, Aynı Nasyonelsosyalizim gibi AKP de bir krizin ardından doğdu, ne güzel bir benzetme yapmış arkadaş, kutlarım kendisini.
Yazıklar olsun ki bizlere Atatürk’ün gösterdiği bilimsel Akılcı uyoldan ayrılıp halen islam sentezi budalalıklarıyla uğraşıyoruz.
ne yazık ki türkiye’liyim ( Başbakanımızın değişiyle),
Ama NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.
Yazan:idris Tarih: May 24, 2008 | Reply
Size katılıyorum….Bu ifade daha ziyade mevzubahis düşünceden farklı bir düşünce ortaya koyamama zaafıdır. Bu mevzuyu siz de güzel ifade etmişsiniz belki daha güzel ifade edilecek birkaç mevzu eksik kalsa da yine de fevkalede iyi bir yazı yazmışsınız. tebrik ederiz.Bağışlarsanız Bu değerlendirmeyi biraz kendimde görme hakkına sahibim. zira ben de tarihçiyim.
Her ne kadar dershanelerde yani özel sektörde sürünsek de…
Yazan:engin Tarih: May 25, 2008 | Reply
sevr bir gercek bir olaydır. ingilterenin,fransanın ve taşeronlarının sabıkasıdır.Apdulhamitin azlinden sonra 2 sene gibi bir zamanda osmanlı topraklarının altımilyon kilometrekareden üçyüzbin kilometrekareye nasıl düşürüldügünü iyi analiz edelim.Bu tehlike herzaman var.Anadoluda yaşamanın bedeli bu.ithal “izm”ler ustalıkla yönetildiginde mutlaka tehdit ve tehlike oluşturur.Hergün haberlerde bir veya birkaç yerin kurtuluşunu kutlayan haberleri duyarız.Bu yerleri önce kaptırmışız,sonra kurtarmışız.Bilgi toplumu olamassak bilgi toplumlarının kölesi oluruz.
Yazan:snowqueen Tarih: May 26, 2008 | Reply
AKP “ne mutlu Türküm diyene” anlayışına karşın “Ne Mutlu Türkiyeliyim”i yerleştirmeye çalışma çabasıyla “mış gibi” yapıyor sadece.
Çünkü yerleştirmeye çalıştıkları “Ne mutlu Sünni-Müslümanım diyene”
AKP biraz daha şu ağlak mağduriyet tavrını pekiştirince görüp göreceğimiz en faşist partilerden biri olacaktır. Hatta oldu bile.
Yazan:gazi Tarih: May 26, 2008 | Reply
Bütün insan lar kadını erkeği çoluğu cocuğu herkezin bir faşist bir kapital bir egoist gibi yanı vardır cünkü insan iyilik ve kötülüğe meyilli bir yönü var Aslında faşistmiş yada birbaşka izim fark etmez herkeze sorulsa hepsi insanca yaşamak dan bahsedecek önemli olan ne istediğimiz alman ları 2.dünyasavaşı nın enkazın dan kurtaran her bireyin mesleğini önce vatanını düşünerek tam bir vatanperver gibi yapması dır tam bir faşizim yada başka bir izim gibi değil sadece bunu hatırlatmak istedim saygılarımla.
Yazan:burak Tarih: May 26, 2008 | Reply
akp ile ovunen bir avuc zavallılar var. atatürkün yanında olanlar akp gibi bölücü bir siyasi partiye yedirtmez bu devleti. snowqueene katılıyorum. tek istekleri erkek egemen bir toplum. ve bunun sayesinde kolay yonetilen kitleler. yazık lanet olsun özgürlük adına savastıgı soyleyen bu gibi düşüncesizlere..
Yazan:snowqueen Tarih: May 26, 2008 | Reply
@burak
istenilenin erkek egemen bir toplum olduğuna da ben katılıyorum
ama sanırım yazdığım yanlış anlaşılmış,
“ne mutlu Türkiyelim”demek üzerimize sinen faşizmi dağıtacaksa bununla bir derdimiz olmamalı. Dert olduğu için koyunun olmadığı yerde keçiye Süleyman Çelebi dendi, AKP’de sanki demokrasi havarisiymiş gibi oldu.
oysa, AKP demokratmış gibi gözüküp başka türlü bir faşizme çekiyor insanları. İslami-faşizme. Bahsetmek istediğim buydu.
Yazan:Araf Ba Abay Tarih: May 28, 2008 | Reply
Aslında yorum yazmayacaktım;zira metnin başlığı çok yersiz.Yasaklarla nesiller var etmiş,yaşatmış ve hep arpa boyunu milimetrelemiş bir coğrafyada bu soru bence cevapsız da bırakılabilirdi.Ama şuna da değinmeden geçemeyeceğim ki;yazıda Akp’yi destekler bir tavır sergilemek de ancak Avrupa’da ikame eden bir zatın halet-i ruhiyesiyle izah edilebilir ve halet böyle devam ederse o desteklediğince de izan edilebilir.Ki edilir.Çünkü edilmiştir.
Yazan:mustafa Tarih: May 28, 2008 | Reply
Bu ne be.AKP çok demokrat,ABD ve AB dünya halklarının dostu.Türkiye’nin bağımsızlığını isteyenler,Atatürkçüler,ergenekoncu,militarist,faşist,darbeci.Hadi canım sende.Emperyalistlerin yagcisi.
Yazan:saniye ince yıldız Tarih: May 28, 2008 | Reply
kavramlar…insanları bu kavramlarla yoruyorsunuz. chp, mhp, akp hepsi kazın ayağındaki perdeler. 1938 den itibaren bir kaz yaratıldı. oluşturulan tüm partiler -istisnalar olabilir-o ayağa perde zihniyetiyle geldiler. evet şimdi başlıktaki soruya gelelim. türkiye bir karmaşaya akabinde bas rejimine doğru büyük adımlarla ilerlemekte. faşizim…olacakların yanında kelime anlamıyla yuyunmuş yıkanmış duruyor. çok basit kalıyor. akp kapatılmalı mı? sadece akp değil chp, mhp, anap, dp, dtp çoğunluğu kapatılmalı. bu ülkeyi uçurumun diine kadar getirdiler. şimdi tekme sallyacak birini bekliyorlar. o tekmeyi tsk yüzünden sallıyamıyorlar.
Yazan:selçuk Tarih: May 28, 2008 | Reply
Türkiye bu hükümetle devam ederse gerçek demokrasiye kavuşacağız
Yazan:Teokan Genel Tarih: May 28, 2008 | Reply
Bu seviyeli yazıları okudum.Biraz vicdan sahibi olan insanların bu görüşlere katılmaması mümkün degil.Ne var ki değerli görüşler belirtilirken ister istemez kalemler AKP den taraf tutulmuş.Yani zannediliyor ki güç AKP ye herhangi bir şekilde geçerse,insanlar faşizan baskılara maruz kalmazlar ve Türkiye demokratikleşme yolunda hızla ilerler… vs…vs..ne büyük yanılgı.Görşler belirtilrken, milli şef Denize ,İçişleri Bakanı Mehmet Ağar a haklı göndermeler yapılıyor ama Madımak olayları katillerinin gnüllü avukatı eski Adalet Bakanı
Şevket Kazan ı anan kimse yok….yaa
Teoman
Yazan:serdarsevimli Tarih: May 29, 2008 | Reply
Türkiye faşist olur mu? sorusunun cevabı ELBETTE OLUR olmalı ama ülkemiz zaten faşistken bir daha faşist olmasını beklemek ya da böyle bir soruyu yöneltmek bence çok yanlış.
İslamı sömürü malzemesi ederek,yeterince gelişmemiş duygularımızı kontrol mekanizmamızı uzaktan kumzandayla yönetmek kapitalist sistemin en aşağılayıcı niteliklerini haslkımıza dayatmak yeterince faşizm olmuyor mu?Ey halkım!
lütfen uyanın yırtın üstünüzdeki miskinlik perdesini bizler her zorluğu yenmiş,girdiği her mücadeleden kazanmasını bilerek çıkmış ve
cumhuriyeti kurup kucaklamasını bilmiş ataların çocuklarıyız.Kendimize güvenmemiz gerekmiyor mu?Yüreğimiz o heyecanı taşımıyor mu?Biz ne fırtınaları atlatmış bir toplumuz ezik yaşamayı boynumuza neden bir tasma olarak takalım.Amerikan gölgesinde yaşamayı benimsemiş korkak vatan hainlerini içimizden söküp atalım.
Yazan:Edip Yuksel Tarih: May 30, 2008 | Reply
Mehmet Yılmaz,
Seni bu yazından dolayı tebrik ederim. Türkiye’de maalesef Yamyam bir demokrasi var.
Türkiye Cumhuriyetini kuranlar Osmanlı paşaları olduğu için maalesef demokrasi ve bireysel haklar konusunda, inanılanın aksine, Osmanlı kafası aşılmadı. Türkiye’yi zorla yönlendirmeye çalışan bir tarikat var. Bu tarikatın ismi Atatürkçülük veya Kemalizm Tarikatı. Atatürk gibi, doğrusu ve yanlışıyla, ilerici bir liderin ismini tabulaştıran, onun mezarına gidip ruhuna raporlar veren, “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” prensibini kabul etmeyen, ve çağdaşlaşmayı içki içip kızların bacaklarını seyretmek olarak algılayan despot ve yobaz bir ihanet çetesi maalesef Türkiye’ye musallat olmuş.
Türkiye’nin en büyük problemleri, örneğin Kürt sorunu veya başörtüsü sorunu, bu tarikatın özellikle abarttığı ve kışkırttığı suni bir sorundur. Özgürlüğün ve demokrasinin olduğu bir ortamda hem Kürt sorunu hem de başörtüsü sorunu çok kısa bir sürede halledilirdi.
Buraya yorum yapanlardan bazıları hala tektipçi liği, devlet uşaklığını savunmakta… Türkiye’de farklı etnik grupların ve farklı dil ve kültürün varlığını inkar etmek sadece faşist bir tavır değil, aynı zamanda geri zekalıca bir tavırdır. Zira, ileride Türkiye bölünecekse onun tek sebebi farklılığa tahammül edemiyen tektipçi faşist zihniyetin paranoyaklığı ve zorba politikası olacaktır.
Not: Hürriyet Gazetesi ile ilgili belirlemen çok güzel. Bu gazete maalesef Türkiye’de bir çok yapay/hayali problemler üretmiştir ve hala üretmeye devam ediyor.
Selam,
Edip Yuksel
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 1, 2008 | Reply
Faşizm kavramını nasıl tanımlayacağımızın bir önemi yok.Her şeyden önce bulaştığı her toplumu felakete sürükleyen bir hastalıktır.Alman Faşizmi,Yahidi düşmanlığı başta olmak üzere,Germen ırkı dışındaki tüm ulus ve toplulukları düşman sayan ırkçı bir anlayış üzerine kuruldu ve yayıldı.Saf Irk,Üstün İnsan vb. şiarlarla,iş,yücelttikleri kendi ulusları dışındaki tüm ulus ve toplulukların yokedilmesine kadar vardırıldı.İtalyan Faşizmi sayın yazarın Mussolini’nin düşüncelerinden yaptığı alıntıdan da anlaşılacağı üzere,devlet aygıt veya kurumunun yüceltilmesini esas aldı.Bu örnekler elbette bir Almanya,İtalya ya da İspanya modeliyle sınırlı değil.Dikkatlerden kaçan,faşizm tanımına bir şekilde uymuyor gibi görünen pek çok yönetim modelinin,tıpkı anılan örneklerde olduğu gibi dünyanın diğer coğrafyalarında da faşizmden daha az tahripkar olmamıştır.Stalin Rusyası,Kamboçya,Irak vd.bunun kanıtıdır ve tarih buna tanıktır.Dolayısıyla ideolijik çizgisi ne olursa olsun,topluma baskı zoruyla dayatılan ve bireyin özgür düşünmesi önüne engeller koyan her sistem faşizmden motifler taşır.Biri diğerine göre daha insani değildir.Kutsallaştırılarak topluma benimsetilen her amaç bu yola yani faşizme çıkar.Ülkemize gelince,sanırım faşizm gibi bir kavrama odaklanarak “bu tanıma ne kadar uyuyoruz,bu anlamda bir tehlike var mıdır,yok mudur?”gibi bir öngürüde bulunmak çok şey ifade etmeyecektir.Bundan önemlisi,içinde bulunduğumuz sürecin bizi nereye getirdiği ve gelecekte bizi nelerin beklediğidir.Faşizmin farklı biçimlerde ve farklı koşullarda karşımıza çıktığı görüşünden hareketle,felsefi ve kavram karşılığı ne olursa olsun içinde bulunduğumuz süreci doğru okumamız ve çözümüne ilişkin neler yapabileceğimizi doğru tahlil etmememiz gerektiğine inanıyorum.İster dışardan bakalım,ister bizzat yaşadıklarımızdan yola çıkarak bakalım;kabul etmek gerekir ki Türkiye,ne geçmişteki Almanya’İtalya,Rusya örnekleriyle,ne de günümüzde halen sürmekte olan diktatörlüklerle birebir benzerlikler taşımamaktadır.Bu,her ülkenin,her coğrafyanın,her topluluğun kendine özgü koşullarının yarattığı bir realitedir.Kuşkusuz bu Türkiyenin demokratik bir ülke olduğu anlamına gelmez.Bir kısmı tarih sayfalarında kalmış toplumsal trajedilerin en yakıcı ve en yıkıcı olanınıyla karşıkarşıya olduğumuz bir gerçektir.Ancak bu talihsiz süreci sadece bugün içine çekildiğimiz iktidar ve otorite kavgalarının etrafında düşünmek oldukça yanıltıcıdır ve başta sorduğumuz sorunun sağlıklı bir yanıtını vermekten de uzaktır.Zira arzu ettiğimiz şey demokrasidir ve elbette bu güç dengeleri ve iktidar savaşları içinde demokrasi bir kez daha yara almıştır.Fakat unutulmamalıdır ki demokrasi sadece bu dengeler arası hakkaniyetten ibaret değildir.Herkes için özgürlük,herkes için demokrasi istemek ve talep etmek durumundayız.Geniş halk kesimlerinin demokrasiden yoksun oldukları bir ortamda sadece olayın bir boyutuna odaklanarak gerçek demokrasi tesis edilemez.Dahası bu toplumsal bir algı karmaşasına dönüşür ve demokrasinin içselleştirmesini engeller,geciktirir.Sonuç olarak,ülkemizin,toplumumuzun acilen bu kutuplaşma atmosferinden kurtulması gerekir.Farklılıkların bir arada barış içinde yaşayabileceği bir kültürel iklimin yeşermesi tek kurtuluşumuzdur.Bu ülkeyi sevdiğine inanan her yurttaşın bu felsefeyi bir yaşam biçimine dönüştürmesi gerekir.Bu elbette kolay değildir.Yılların birikimleri ne yazıkki toplumu özgür düşünceden,birey olmaktan uzaklaştırmıştır.Bu bizim gerçeğimizdir.Meseleye sürü psikolojisi tanımıyla bakmak da doğru değil.Hayır,toplum bir sürü değildir;olan bitenler yani bizi bugün kuşatma altına alan her şey bir toplumsal diyalektiğin sonucudur.Belki hepimiz suçluyuz.Sessiz kalarak,kendimizi,dünyamızı,yaşamı,evreni sorgulamadığımız için suçluyuz.Kayıtsız kaldığımız için,evet suçluyuz.Ama bizi buna iten nedenlerin teşhisini de doğru koymalıyız.Bakın basının içine düştüğü duruma!Bundan Kanaltürk’ü,Hürriyet’i sorumlu tutmak da bizi doğru teşhise götürmez.Bu bir anlayış,zihniyet meselesidir.Genel çerçeveye bakmak lazım;eğitim sistemimize,bize vazgeçilemez değerler olarak sunulan kutsallara bakalım?Bize bu verildi;bilgi,algı ve kavrayış dünyamıza bu tohumlar ekildi.Şimdi onları biçiyoruz.Biz sadece sonuç değiliz,aynı zamanda nedeniz de…Bu gerçekleri doğru okumak ve doğru değerlendirmek durumundayız.Basınımızla,sivil toplum kuruluşlarımızla,yurttaşlarımızla…elbirliğiyle bu makus talihi yenecek yol ve yöntemleri birer çözüme dönüştürmekten başka şansımız yok.Saygılar
Yazan:tata Tarih: Haz 1, 2008 | Reply
1923’ten, hatta Ittihat ve terakki’den beri fasistiz zaten. Akp ile de baslamadi Chp ile de…
Yazan:Şamil Tarih: Haz 6, 2008 | Reply
Türkiye’ de faşizm bir adım bile atamaz. Son zamanlarda da bir takım “ulusalcı” grup çıkıp millyetçi kesimi provoke etmeye kalktı ama natonun her oyunu gibi deşifre oldu, şimdi de kayıplar. Bir de adına “Ergenekon” demezler mi…Amerika ne anlar Ergenekondan…
Yazan:DEV_GENÇ Tarih: Tem 8, 2008 | Reply
Faşist tayyip katil mhp yaşasın devrimciler
TEK YOL DEVRİM
Yazan:mehmet Tarih: Tem 10, 2008 | Reply
milliyetçi olmak faşist olmak deildir milliyetçi olmak milletinin bugün ve gelecekte refahınıve mutlugunu sağlamak için can yürekten çalışmaktır bunu böyle bilirim o yüzden milliyetçiyimdir.
Yazan:MY Tarih: Eyl 12, 2008 | Reply
Didim’de bir okul varmış, bu okula çevreye yerleşmiş İngiliz ailelerinin çocukları da gidiyorlarmış. Tam otuz sekiz İngiliz yumurcağı.
Davis Bradley adında bir yumurcak törende direğe Türk bayrağı çekiyor, Paige Clarke adında bir yumurcak İstiklal Marşı söylüyor.
Bununla da kalmıyorlar, tam otuz sekiz İngiliz çocuğu hep bir ağızdan haykırıyor: Türk’üm, doğruyum, çalışkanım, yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun!
“Bizden sonra” bunu azıcık değiştirmişler, birşeyler daha eklemişler galiba, Atatürk’e de gösterdiği yolda yürüneceğine dair söz veriliyor. İngilizler Atatürk’ün yolunda yürüyecekler, ilk fırsatta Kraliçe’yi de alaşağı edecekler herhalde.
Eh, hap kadar İngiliz çocuğunun varlığını Türk varlığına armağan etmeyi başarmış olan bizler mi, girince, Avrupa Birliği’nin içine edemeyeceğiz?
İyi dersler arkadaşlar!
(Engin ARDIç)
Yazan:şamil murad Tarih: Kas 25, 2008 | Reply
Türkiye de faşizmin yükselmesi için tek sebep pkk dır. Demek istediğim pkknın bizzat faşist olduğu. Bugün Türkiye de faşizmi savunan başka hiç bir kitle de yok zaten. Zamanında bu ülkeyi yönetmeye kalkacak kadar bedbaht olan bir ikisi denemiş ama bir şekilde dışlanmış. Ne olursa olsun, materyalizm kaynaklı hiç bir ideooji ayırt edilmemeli ve bunlara karşı bilnçli olunmalı. Yoksa provakatörden bol ne var…Onlar suçsuz olur, aydın olur, kabak yine bizim başımıza patlar…
Yazan:ismail Tarih: Kas 25, 2008 | Reply
Türk milliyetçiliğini her fırsatta karalamaya çalışan kör zihniyete sesleniyorum, bu ülkede faşizmin tek kaynağı pkkdır, destekçisi natodur, nato da desteğini mossad ve cia dan alır. Bu milletin bir Ebubekir(r.a.) yönü var ama Ömer(r.a.) yönü de hal-i hazırda bekliyor. İslam düşmanları, İslama daha rahat saldırmlarına engel olan ülkücüleri karalamak için elinden geleni yeterince yapıyor zaten sizin bilinçsiz yardımınız çok da birşey ifade etmez. Ülkücülük insanı Allah için sevmektir. Öyle köşede bucakta kalmış birkaç söylemi bahane ederek boşuna saldırmayın.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 25, 2008 | Reply
Üzerinden hayli bir zaman geçmesine rağmen yazı hâlâ güncelliğini koruyor.Ben bu yorumumda yazının içeriğinden çok bizim okur olarak olaya nasıl baktığımıza değineceğim.Zira tepki ve eleştiriler çok farklı olsa da(ki olması gerekiyor)bana göre makaleye bir zenginlik katmış,tartışmayı daha da genişletmiştir.Elbette bütün bu görüşler toplandığında bu aynı zamanda toplumumuzun ortalama bakış açısısını da belirleme imkanını veriyor.
Yazıda belirtilen saptamalara elbette katılırız veya katılmayız.Doğru bulduğumuz kısımları olabilir,eksik bulduğumuz yanları olabilir.Zaten bu da yeterince yapılmış ve kısmen tamamlanmıştır.Ancak işlenmekte olan konunun “ana tema”sı dışında giriş bölümünde “faşizm” kavramının toplumuzda nasıl algılandığına dair Mehmet Bey’in dikkate değer bir saptaması var:”Faşist kelimesi bizde küfür olarak kullanılıyor ama siyasî bir tercihi temsil ediyor aslında”.
Bugün yorumları tekrar gözden geçirdiğimde bu saptamayı doğrulayan bir toplumsal algıya sahip olduğumuzu düşündüm.Dikkat edilirse lehte veya alehte olsun tüm yorumlarda bu pek sevimli görünmeyen kavramla itham edilme kaygısının hakim olduğunu görülecektir.Daha açık bir ifadeyle faşizmin ne olup ne olmadığını irdelemek yerine”aman böyle anılmayayım”hissiyatıyla topu bir başkasına atma gayreti daha baskın.Ki bu da faşizmin siyasi bir tercih olmasından ötürü tartışılmasından öte bir küfür olarak algılandığının kanıtıdır bana göre.
Ancak görüşlerimiz farklı olsa da ve genelde faşizmi küfür ve hakaret içeren bir söylem olarak algılasak da,neticede bunun kötü bir şey olduğunda hemfikir olduğumuz sonucu da çıkmaktadır.Bu da son derece olumlu bir gelişmedir.
Ne var ki asıl sıkıntımız bu tehlikenin farkında olmayışımız ve faşizmin tam olarak neyin karşılığı olduğunun tam olarak bilmeyişimizdir.
Mehmet Bey,faşizmin genel çerçevesini,belirtilerinin neler olabileceğini çok güzel bir şekilde listelemiştir.Tıpatıp da uyuyor bana göre.Dolayısıyla kimler tarafından uygulanmak istendiği,hangi çevrelerin bu çizgide olduğundan çok bizi asıl kaygılandırması gereken şey faşizmin hiç birimiz için hayra alamet bir tercih olmadığı ve bir şekilde hepimize zarar verebileceği bilincine sahip olmamızın gerektiğidir.
Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Kas 25, 2008 | Reply
Faşizm terbiyesinden gecen Italya, Almanya ve Ispanya simdi gelismis ve modern birer ülkedirler. Fasizmle ezilen halklar kendilerini cogulcu demokratik sisteme atarak kurtulmuslardir.Türkiyeye Fasizm gelmesi imkansiz cünkü Fasizm gözü dönmüs Fasist bir Lider gerektirmektedir öyle biriside meydanda yok.
Yazan:snowqueen Tarih: Kas 25, 2008 | Reply
.Türkiyeye Fasizm gelmesi imkansiz cünkü Fasizm gözü dönmüs Fasist bir Lider gerektirmektedir öyle biriside meydanda yok.
Meydanda da Başbakan çıplak diyebilen pek yok:)
Yazan:snowqueen Tarih: Kas 25, 2008 | Reply
Faşizm sadece milliyetçilik olarak algılanırsa elbette kral çıplak denemez.
Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Kas 25, 2008 | Reply
Genelde yaptığım gibi bütün yorumları okumadım.
Ama bi yorum yazmak istedim. Faşizm totalitarizm den doğar. Bi ülkede faşizmin gelişip güçlenebilmesi için o ülke halkının bir bölümünün belli amaçlar ve semboller çevresinde birleştirilmesi gerekir. Bir toplum ne kadar cahilse bu birleştirme o kadar kolay olur. Ayrıca faşizmin en kolay filizlendiği kesim orta direk ve özellikle askerler, öğretmenler ve polislerdir. Bunu ise yine bu gruptaki insanların meslekleri gereği belli bi miktar totaliter olmalarıyla açıklayabiliriz sanırım. Faşizmin doğması için halkın fakir olması ve diğer milletlere karşı bir hırsı olmasıda gerekir. Bütün bunlar ışığında düşünürsek Türkiye de bu tehlike eskisine göre çok daha zayıf. Devlet ve ordu buna paralel olarakta totaliterizm zayıfladı. Orta kesim nispeten hayatından memnun ve almanya ve ispanya da olduğu gibi herhangi bir reaksiyon oluşturmaz. Ekonomide nispeten iyiye gidiyo denebilir ve diğer milletlere eskisine göre daha sempatiyle bakılıyo.
Ama bi ulusalcı çıkar Türkiyeyi bambaşka yorumlar bi bakmışız faşist olmuşuz orasına karışmam. Ancak herkes az çok faşistdir buna katılıyorum. olmayanıda vatan haini ilan ederler. Ama bunun bile yararları var. garip dünya.
Yazan:uveys Tarih: Kas 26, 2008 | Reply
Fasistlikten kastiniz milliyetcilik, ulusculuksa bunu yapmiyan bir ulke kaldimi yer yuzunde?
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ara 12, 2008 | Reply
Yeryüzünün en güzel ülkesinde yeryüzünün en saçma insanları yaşıyor gibi geliyor bazen bana.
Guliver’in dolaştığı o tuhaf, masalsı ülkelerden biri sanki burası.
Eğer Guliver buralara da gelmiş olsaydı herhalde yazarı onun ağzından, “anlamsızlığı anlam zanneden garip insanların diyarına uğradım” diye yazardı.
Haklı da olurdu.
Neredeyse anlamsızlığı ve saçmalığı “hayatın tam orta yerine” yerleştirip bütün davranışlarımızı da ona göre ayarlıyoruz.
Şu son olay bir bakın.
Ankara Barosu’ndaki seçimlerde türbanlı ya da başörtülü, hangi kelimeyi kullanmak istiyorsanız onu kullanın, on yedi avukat kadın oy kullanıyor.
Daha sonra bundan sorun çıkıyor.
Barolar Birliği, bu avukatların cezalandırılmasını istiyor.
Ankara Barosu buna karşı çıkıyor, “bunun faşizan bir davranış olacağını” söylüyor.
Barolar Birliği ısrar ediyor.
Ve Ankara Barosu, “faşizan” olduğunu söylediği uygulamayı yapmak zorunda kalıyor.
Bir hukuk kurumu, “faşistçe” bulduğu davranışı hayata geçiriyor.
Şimdi, bunun neresinde bir anlam var?
Avukat kadınların baro seçimlerinde türban ya da başörtüsü takmasının nasıl bir sakıncası olabilir?
O örtüyü takıp takmamaları onların düşüncesini değiştirecek değil ya.
Ama, durduk yerde “ciddi” bir sorun yaratılıyor.
Türban takmak “laikliğe” aykırı bulunuyor.
Barolar Birliği, hangi hukuksal ölçüyü kullanarak “başörtüsünü” ya da “türbanı” laikliğe aykırı görüyor?
Bu ülke başörtülü ve türbanlı kadınlarla dolu.
Baro seçimlerinde oy veremeyenler, genel seçimlerde nasıl oy verecek?
Türbanlıların genel seçimlerde de oy verme hakkı mı kısıtlanacak?
Ankara Barosu’nun dediği gibi bu tür uygulamalar kaçınılmaz olarak “faşizme” gider.
Laik olacağız derken rahatlıkla faşist oluyoruz.
Zaten bu anlamsız “türban” takıntısı yüzünden bu ülkede laiklikle “faşizm” yavaş yavaş eşanlamlı iki kelime haline gelmeye başladı.
Ama bence asıl sorun bu değil.
Hukukçular istedi diye “faşist” olmaz bir ülke.
Sadece zalimler bir ülkeyi faşistleştiremez.
Mutlaka bu konuda “mazlumlardan” destek almaları gerekir.
Ve, bu desteği ne yazık ki alıyorlar.
Bakın, bizim ülkenin türbanlı kızları ve onların türban takma hakkını savunan dindarları, “Ermeni sorunu” konusunda ne düşünüyor?
“Ermenilerden özür diliyoruz” diye bir kampanya var, bu kampanyaya imza verirler mi?
Ermenilerin gördüğü zulmü araştırmaya, yaşananları kabul etmeye hazırlar mı?
Dindarlar bir “Ermeni sempozyumu” toplayıp bu konuyu tartışırlar mı?
Ya da dindarlardan ve onları temsil eden partilerden bir “Kürt sorunu” kurultayı bekleyebilir miyiz?
Dindar Sünniler, “Alevi hakları” için ayağa kalkarlar mı?
Bugüne kadar bunların bir örneğini görmedik.
Türban konusunda çok hassas olan bir dindarın yanında Ermeni meselesini bir açın bakalım, nasıl tepki alacaksınız?
Gerçekleri tartışmaya razı olacak mı?
Yoksa Ermeni konusunda Barolar Birliği’nin yanında mı yer alacak?
Ben Kürt meselesinde de dindarlarla Barolar Birliği’nin aynı düşünceleri paylaşabileceğini düşünüyorum doğrusu.
“Faşizan” baskılar yaratmaya yatkın duran Barolar Birliği gibi kuruluşların gücü, çeşitli konularda “kurbanların” desteğini almalarından kaynaklanıyor.
Siz Kürt meselesinde, Ermeni meselesinde “demokrasiye, insan haklarına, hukuka” aykırı davranışları destekleyip sadece “türban ya da başörtüsü” meselesinde demokrasi isterseniz, istediğinizi elde edemezsiniz.
Aynı şey Ermeniler, Kürtler, Aleviler için de geçerli.
“Ermeni soykırımı kabul edilsin” diye kampanyalar açan özellikle yurtdışındaki Ermenilerden kaçı aynı şehvetli mücadeleciliği “türban” konusunda gösteriyor?
Kaç Kürt, “türbanlılara” destek elini uzatıyor?
Kaç Alevi, “türban” özgürlüğünü savunuyor?
Her zaman söylemeye çalışıyorum, ben bu ülkedeki “faşizmin” kurbanlarının aynı zamanda o faşizmin destekleyicileri olduğuna inanıyorum.
Onun için bu ülkeyi bir türlü değiştiremiyoruz.
Özgürleştiremiyoruz.
Doğru dürüst bir hukuk sistemi kuramıyoruz.
İnsan haklarını hayatımızın içine yerleştiremiyoruz.
Karakollarda öldürülen çocuklara sahip çıkmadan “türbanı” savunmak ne işe yarar?
Hiçbir işe yaramaz.
Bir gün bu ülkede yaşayan insanlar, türbanlıların, Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, solcuların, işçilerin kısacası “haksızlığa uğrayan” bütün insanların aslında “aynı haksızlığa” uğradığını anlayacaklar.
Parça parça kurtuluş olmadığını kavrayacaklar.
O gün, bu ülke saçmalıkların esiri olmaktan, gizli ya da açık bir faşizmin kurbanı haline gelmekten kurtulacaklar.
O zamana kadar biz hep aynı saçmalığı yaşayacağız.
Çünkü o saçmalığın kurbanları destekliyor o saçmalığı.
Ahmet Altan/Taraf