RSS Feed for This Post

Egemenlik kayıtsız şartsız yargıçlarınmış(*)

20080607_derin_dusunce_org_aym_darbesi.jpg Geçen yıl Almanya’dan gelen bir haberle sarsılmıştık: Bir adam karısını o kadar çok seviyormuş ki kesip yemiş!

Genç Sivillerin Anayasa Mahkemesi hakkındaki son bildirisini okurken aklıma bu korkunç haber geldi. Şöyle diyor bildiri:

« Cumhuriyeti o kadar çok sevmektedirler, cumhuriyete o kadar çok sarılmışlardır ki sonunda zavallı cumhuriyet nefessiz kalmış ve ölmüştür. »

Evet, ayı yavrusunu severken öldürürmüş. Türkiye’nin İran gibi olmasından korkanlar artık yeni korkular aramaya başlayabilirler. Zira tıpkı İran gibi olduk. Halkın oyları ile seçilen bir meclisten daha yukarıda, Tanrı’ya yakın bir yerlerde, hata yapmaz, kimseye hesap vermez Ayetullah Yargıç sınıfımız olduğu belgelendi, ispatlandı, halkın gözüne sokuldu!

İran’da din adına yapılan baskı bizim ülkemizde tarifi belirsiz bir kurucu felsefe (merak eden Toktamış Ateş’e sorsun) adına yapıldı, yapılacak.

Öfkeyle ayağa kalkan arkadaşları sakince yerlerine oturmaya davet ediyorum. Biraz özeleştiri önce: Neden muhtıradan muhtıraya aklımıza geliyor demokrat olduğumuz? Uygarca ama dirayetle her haksızlığa karşı çıkmadan, gerekli fikrî ve vicdanî altyapıyı kurmadan bir AK Parti veya PAK Parti iktidarıyla her şeyin çözüleceğini mi ummuştuk?

Genç Sivillerle iki defa yürümenin, derin Düşünce’de 4 tane yorum yazmanın memleketi kurtarmaya yeteceğini mi sanmıştık? Derin bir nefes alın, arkanıza yaslanın.

Demokratik ve bir Türkiye hayal değil. Zengin, hatta çok zengin bir Türkiye de hayal değil. Ama 20-30 yıllık bir proje. Bu yazıyı yazan ve okuyanların bir kısmı bu ağacın meyvelerini yiyemeyecekler(-meyeceğiz).

Bu yolda düşe kalka ilerleyeceğiz. Ama Alevîlere zorunlu din dersinin dayatılmasına, Kürtçenin yasaklanmasına, Ermeni kiliselerinin gasp edilmesine ses çıkarmayan adam sıra başörtüsüne gelince aslan kesilirse ona ancak kendine kadar demokrat denir. Onun davasında samimi olduğundan şüphe edilir.

İşte Genç Sivillerin 6 Haziran’da okudukları bildiri:

… Ve Cumhuriyet’in Sonu
Anayasa Mahkemesi’nin Meclis’in yerine göz diktiğini gösteren başörtüsü kararıyla, ağır çekim darbede artık sona doğru yaklaşıyoruz

Ağır çekim darbenin amacına ulaşması için şimdi tek bir adım kaldı, AKP’nin kapatılması.

Şimdiden dünya bahis sitelerine düşmeye aday kapatma kararı için artık bahse konu olan kapatılıp kapatılmayacağı değil, kararın 9’a 2 mi 8’e 3 mü alınacağı.

Herkes yanlış biliyor. İçinden geçtiğimiz ağır çekim darbenin asıl hedefi 29 Ekim 1923’te büyük ümitlerle kurulmuş cumhuriyettir.

Bugüne kadar yalancı çobanların “cumhuriyet tehlikede!” çığlıklarını çok duydunuz. Ama bu kez Cumhuriyet sahiden de tehlikede, hatta kuruluşundan beri bu kadar tehlike altında olmamıştı.

Hedef bu kez sahiden Cumhuriyet’tir. Çünkü bu darbe, cumhuriyetin temeli olan halk egemenliğini,  Cumhuriyeti kuran Meclis’i ortadan kaldırmayı istemektedir.

Siz bakmayın darbecilerin ‘cumhuriyeti koruyoruz, cumhuriyeti seviyoruz’ sözlerine. Onların cumhuriyet sevgisi “ya benimsin ya kara toprağın” gibi marazlı bir sevgidir.

Onların sevgisi çocukluğumuzun çizgi filmi karakteri Elmyra’nın kontrolsüz hayvan sevgisine benziyor. Cumhuriyeti o kadar çok sevmektedirler, cumhuriyete o kadar çok sarılmışlardır ki sonunda zavallı cumhuriyet nefessiz kalmış ve ölmüştür.

Anayasa Mahkemesi bu kararıyla sadece bir grup öğrencinin üniversitede okuması hakkını değil, belki daha da korkuncu Meclis’in yasama yetkisini de elinden almıştır.

İşte bu yüzden bu karar Cumhuriyet’in sonudur.

 Bugün cumhuriyeti kuranlar cumhuriyeti rehin almış, ellerinde benzin bidonları “ya benimsin ya da kara toprağın” diye bağırıyorlar.

Ama sabret cumhuriyet! Birazdan demokrasi gelecek ve seni bu deli aşığın elinden kurtaracak. 

(*) Taraf Gazetesi’nin konuyla ilgili haberinden alıntı

 

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:arif Tarih: Haz 7, 2008 | Reply

    Toplumların sürekli devinim ve gelişim içinde olduğunu biliyoruz. Türkiye gibi nüfusunun bir kaç katı nüfuz alanı olan bir ülkenin devinim ve gelişiminin yönetilmesini anlayacak birikimde olmayabiliriz. Amenna, hiç değilse gelişmeleri daha geniş açıdan okuyabilmeliyiz. Yaşananlar ideolojik şablonlarla, liberal anlayışlarla farkedilmenin çok ötesinde. Kimileri yüksek gelir standardıyla, Avrupalı olacağını sanabilir. Diri Anadolu insanını köylü diye küçümseyebilir. Oysa Bizim dünyaya söyleyecek sözümüz var.Kimileri,Avrupanın bütün bir Türkiyeyi istemediğini, Avrupalı statükonun, İnönücü statüko gibi, doğuda başa bela olacak dinamiklerden korkuyor olduğunu anlamayabilir. Atatürkün atılımcı çizgisini, İnönücü statüko ile karıştırarak, sabahtan akşama küfredebilir. Yaşlı, bitik Avrupa kendisini bu sulara sürükleyecek bir Türkiye istemiyor. Türkiye Avrupanın kendisini tartamayacak, siyasi bir cüce olduğunu bin yıllık devlet sezgisiyle görüyor. Samimiyetsiz Avrupa yerine, demokratik değerlerden kopmadan başka dinamiklerle gelişmek istiyor. -Milletine güvenmeyenler, Türkiye’nin Avrupa ile bütünleşmeden demokrasiyi yürütemeyeceği düşüncesinde olabilir- Liberal sol kompleks ile, Alafrangalık peşinde olanların, Türkiyeyi bırakın nüfuz alanlarını genişletmeyi, mevcudunu bile koruyamayacak bir duruma süreklediğini görmüyorlarmı. Sabahtan akşama İttihatçılara küfrederken ıskaladığımız, Osmanlıyı mahvedenin bu alafranga aşağılık kompleksi olduğunu artık anlamalıyız. Blokaj gayretleri bu defada çalışabilir, ancak artık yolun sonuna geliniyor ve yeni bir statükonun eşiğindeyiz. Karmaşık ve kimin nerede duracağını tam kestiremediği bir eşik. Eskisi adamakıllı yere serilmeden yeni bir denge oluşmuyor. Simgeler üzerinden siyaset ve duruş belirlemek, açık denizlerde çıpayı bir türlü bırakmak cesaretine sahip olamayanların tutumudur. Yediyüzseksenbin öğrencinin yedi bini elbette önemli. Yedi kişi bile olsa önemli. Ancak artık bu simge için Ya sokaklarda gösteri ile enerji atılacak,-ki bu gösterilere 1 mayıs tayfası önderlik edecek- yada Tanzanyadan, Endenozyaya kadar tüm dünyaya ümit sözcükleri fısıldanacak. Okul kapısında başına peruğunu takan, yada Başını açıp okuluna giden, öğretmen olan, doktor olan ve bugün Afrikada Somalide yavruları eğiten Türk kızı örnek alınmalıdır. Böylesi dertleri olmayanlar, Bodrum, çeşme plajlarında selülitlerini burunlara sokma özgürlüğünü sonuna kadar kullanabilir. Bunada engel olunduğu yok. Liberal-sol kesim AKP üzerinden yürütmek istediği projenin aksamasından ümitsizliğe kapılsada, Türk insanı için ümit kapıları ardına kadar açık durmaktadır. Altıncısı yapılan Türkçe olimpiyatlarını hiçbiriniz görmedimi yoksa…Bizden adam olmaz diyenler, artık akıllarını başlarına almalı değil mi?
    Not, Avrupanın entellektüel birikimine saygı bu kompleksin dışında tutulmalıdır. Zaten bilge Avrupalılar, Türkiye ile birlikten yana olmak istiyorlar.

  3. Yazan:Alp Tugay Tarih: Haz 8, 2008 | Reply

    “Meclis 4 yilda bir yapilan secimleri 20 yilda bir yapmak icin yasa cikarir.”

    Boyle uydurma senaryolari dusunup kendi capinda hukuk yapanlara benim de bir sorum var:

    Ya cumhurbaskanligi makamina … birisi oturur; o da gorevi Turkiye Cumhuriyetimizin en temel diregi olan anayasayi korumak olan Anayasa Mahkemesine bir grup … insani atarsa; ve onlar da bizzat kendileri anayasayi ihlal ederlerse ne olur?

    Yukarida ki senaryoda bos kalan gere aklimiza gelebilecek her turlu secenegi dusunup endiselenebiliriz. Mesela, ideolojik, yetersiz, ahmak, okudugunu anlamayan, at gozlugu takmis.

    Tabi ki bu senaryo tamamen hayal urunu. Son zamanlarda yasanan olaylarla hic bir benzerligi yok. Hele hele gerceklesme sansi hic yok.

    Ama madem boyle uyduruk senaryolar uzerinden hukuk yapiliyor o zaman bu senaryoyu da dusunmeliyiz.

  4. Yazan:A.haydar Tarih: Haz 10, 2008 | Reply

    Müşriklerin helvadan yaptıkları putlarına tapınıp daha sonra acıktıklarında da iştahla yedikleri gibi…Ne kadar da benziyorlar birbirlerine değilmi? Şekil itibarıyla farklılar sadece.
    Taştan,odundan yada hamurdan yaptıkları putların hiç bir faydasının olmadığının bilincinde olan,yeri ve göğü yaratanın kim olduğu sorulduğunda hemen Allah olduğunu söyleyen müşrikler,bu putlara tapınarak kafalarında kendilerince resmettikleri Allah’ı memnun edebileceklerini düşünmekteydiler.. Direkt Allah’ı inkar etmiyor,O’na ortaklar ediniyorlardı.Kendi zanları ve hevaları doğrultusunda bir ilah arzuluyor,yasa ve hükümlerini Allahtan değil,bu heveslerinden alıyorlardı…Müşriklerin bu halleri hiçte yabancı olmadığımız hallerdir..Yani laiklik yeni çıkmış bir şey değildir..
    Bu gün demokrasiyi,hak ve özgürlükleri,laik rejimi kendine ilah edinen zevat işler ters gittimi bu değerleri bir helva gibi mideye indirmekten hiç imtina etmiyorlar.Afiyet olsun..
    Benim burada esas değinmek istediğim şey bu adamların putlarını yemeleri değil,putlarının ne olduğunun açığa çıkması,putlarının vasfettikleri değerde olmayışı,sahte,aldatıcı ve zehirli bir pasta olduğudur..Demokrasinin,özgürlükler fikrinin ne kadar içi boş,yanıltıcı kavramlar olduğunun müslümanlarca artık anlaşılması ve artık bu müşriklerin şirkine ortak olmamaları için denize düşenin sarıldığı yılan olan bu fikirlerin iç yüzünü görmeleri gereklidir.
    Derin Düşünceler sitesinin gösterdiği yolun müslümanlar için çıkış olmadığının bilinmesi lazım..Müslümanlar,hakimiyetin kendilerine değil Allah’a ait olduğunu ne zaman hatırlayacaklar? Demokrasinin tam bir aldatmaca ve utopya olduğunu görmeleri için daha ne lazım..?

  5. Yazan:vista Tarih: Haz 10, 2008 | Reply

    Demokrasi tam bir yalanmış. Meğer adil bir yönetim sistemi değil, çocukların ağzına verilen bir emzik, fakirin dudağına çalınan bir parça tatlıymış.

    Hani demokrasilerde çoğunluğun dediği olurdu? Hani demokrasilerde halk ne isterse o olurdu?

    Demek ki öyle değilmiş. Demokrasileri yalan, kendileri de adi birer yalancıymış.

    Şimdi hep bir ağızdan aynı şarkıyı söylüyorlar:

    Çoğunluk oldum diye güçlüyüm mü sandın,
    Böyle sanıyorsan vatandaş, inan sen aldandın,

    Çoğunluk olmak hiç bir şey ifade etmiyor. Sayıların bir önemi yok. Sayılar gücü göstermeye yetmiyor.

    Yüzde 47 oy almışsın. Değil 47, yüzde 97 oy alsan ne yazar? Dokuzun dörtyüzonbirden büyük sayıldığı yerde doksanyediyi kim takacak? Sanki o zaman bir şeyler değişecek mi? Hiç sanmam.

    Bizim demokrasimiz bu kadar. Birileri sınırları çizer, sen de o sınırların içinde demokrasini oynarsın.

    Dün postal yönetirdi demokrasi oyununu. Bugün yönetmen değişti.

    Şimdi cüppe yönetiyor oyunumuzu.

  6. Yazan:fatih y. abbas Tarih: May 10, 2009 | Reply

    Krizi Firsata Degil, Santaja Cevirme
    Turkiye’de olusturulan tuhaf kriz yaygarasina, carsi ve pazara uflenen demagojilere, “dahiyane onerilere” bakilirsa, en basta bazi buyuk holdinglerin, krizden ders alip, gecmis onyillara dayanan temelli sorunlarina esasli, saglam cozumler aramak yerine, dunyadaki konumlarina bakip, ic sorgulama yapmak; uzulmek yerine, hatalarindan ders cikarmak ve krizi mesru firsatlara cevirmek icin cabalamak yerine , surekli kriz edebiyati yaparak, odemelerini durdurarak, “krizi santaja cevirme” tasasinda girdikleri anlasiliyor.
    http://kiltabletler-ii.blogspot.com/2009/05/krizi-firsata-degil-santaja-cevirmek.html

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eki 22, 2008: Anayasa Mahkemesi kapatılsın! : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin