RSS Feed for This Post

Derin Düşünce’nin Geleceği

20080610_derin_dusunce_org_roportaj_z.jpgSunuş: Galatasaray Üniversitesi’nden Tolga Çevikel uzun zamandır politika blogları üzerine bir araştırma yapıyor. Daha önce Pakvizyon ve Çağatayca ile yaptığı gibi bizimle de net üzerinden bir söyleşi yaptı. Derin Düşünce’nin dünü, bugünü ve geleceği üzerine faydalı bilgiler bulabileceğiniz bu röportajı ilginize sunuyoruz.  

TÇ: Suat Bey, kendisiyle yaptığım görüşmede, Derin Düşünce’nin internet yorumcularının oluşturduğu bir site” olduğunu söylemişti. DD fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl gelişti? Biraz anlatır mısınız ilk süreci?  

MY: İnsanlar çok önemli kararları alırken bazen rastlantıların belirlediği yollardan giderler. Bizde de öyle oldu. Yani “mutlaka şunu yapmalıyız” diye çıkmadık yola. Türkiye’yi ve insanları sevmekten başka da bir ortak yanımız yoktu sanırım. İyi, güzel ve doğru adına bir şeyler yapmak istiyorduk. Ülkemizde vatan sevgisi nedense hep şehitlikle ölçülmüştür. Oysa Türkiye sadece uğruna ölünecek değil ama uğruna yaşanacak bir ülke aynı zamanda. Her Türk vatandaşının haftada bir saatini ülkesine ayırdığını düşünsenize! Meselâ bir ağaç diksek 70 milyon ağaç yapar! Bu duygularla yola çıktık işte. Yani kısa zamanda çok büyük işler yapmak değil, doğru yönde küçük adımlar atmak istedik.  

Muhafazakâr görüntüye rağmen Hıristiyan ve ateist arkadaşlar da katıldı aramızda bir süre sonra. Bir kaç akademisyenden bu arada bir Fransız düşünürden (Pascal Salin) bile destek alıyoruz. Yakın zamanda Filistinli genç bir hanım, Aisha Benghazi geldi sitemize. Arapçanın yanında Türkçe ve İbranice bilmesi bizim için büyük şans. Şimdi siteye yeniden isim verecek olsak belki “sadece insan” denebilir.  

Nasıl tanıştığımıza gelince… Sanırım istisnasız herkesle web üzerinde tanıştık. Giysilerimizi, ırkımızı, şivemizi, ağız ve ter kokumuzu saklayan sadece fikirleri geçiren bu harika filtre sayesinde dost olduk. Sonra buluştuk bir kaç kez, dış görünüşün ne kadar önemsiz olduğunu bir kez daha anladık. Bu toplantılar dostluğumuzu her ne kadar pekiştirse de işin önemli kısmi net üzerinde yapılıyor.   

TÇ: Sitenin felsefesinde ya da işleyişinde, bir buçuk yıllık sürede bir değişiklik ya da bir evrilme oldu mu? Gelecekte bu fikir platformu nerelere evrilebilir, nasıl açılımlar olabilir sizce?  

 MY: Çok değişiklikler oldu. Bir kere politika sitesi yapmak niyetimiz yoktu. E-muhtıra ve 367 gibi gariplikler bizi bu noktaya getirdi. Yine kendi adıma konuşayım, hapishanelerdeki mahkûmların gelecekleri, Kadın, Toplum, çocuk-aile ilişkileri ve felsefe bilgisini günlük hayatta kullanmak gibi konular bana daha ilginç geliyor. Politik gündeme tepki olarak politize olduk. Eğer bir gün Türkiye normalleşirse politikadan uzaklaşırız diye tahmin ediyorum.   

 “Gelecekteki açılımlara” gelince… Sitemiz ileride imtihansız ve diplomasız bir üniversite haline gelebilir. Zira DD (Derin Düşünce) bir okul gibi işliyor. Herkes, yorumcular da dahil “sırayla” öğretmen oluyor, biz resmen “yazar” olsak bile yorumculardan çok şeyler öğreniyoruz. Yazarların rolünü daha çok katalizör-animatör gibi görüyorum ben. Yani basın ve/veya siyasetçiler tarafından unutulmuş bir konuyu gündeme getirmek için bir çaba harcamak gerekiyor. Yazar bilgi ve özgün bakış açısını bir araya getirerek okuyucunun “değişmesi imkânsız” fikirlerini yeniden gözden geçirmesini sağlıyor.   

 Elbette yazarlarımız çok okuyan insanlar. Yani sitemizin bir tür serbest kürsü veya daha kötüsü bir yazı çöplüğü olmasını istemiyoruz. Bunun için çok çaba harcıyoruz. Kendimizi yeniliyoruz.Tabi Tuncay Yılmazer gibi profesyonel araştırmacılar da var aramızda. Kitap yazan, seminerlere, TV programlarına konuşmacı olarak katılan. Ama bu arkadaşlar da dahil yazarların en büyük katkısı olaylara umulmadık açılardan bakmaları, ezber bozmaları oluyor. Mesela Mustafa’nın bir yazısının başlığı “Dini siyasete karıştırmanın faydaları” idi. Tuncay ise yenilgi ile sonuçlanan Filistin cephesini anlatmıştı bir makalesinde. Oysa bizim ülkemizin ezberlerinde tarih deyince hep gurur duyulacak bir şeyler anlatmak gerekir!    Bu sanal üniversite aslında oluşma yolunda. Bakın 400’e yakın yazı var sitede ama 7000 yorum yapılmış. Demek ki içerik sağlayan okuyucular yazarları geçmiş. Bu çok büyük bir başarı ama bizim değil okurların başarısı. Site bir yerde halka mal oldu. Bir meydan gibi, isteyen konuşuyor. En güzel konuşan, en çok bilgi veren, en kibar, dinleme kabiliyeti yüksek (=diğer yorumları sabırla okuyan) konuşmacılar etraflarına dinleyici topluyor. Roma’daki forumlar veya bizdeki köy meclisleri gibi 🙂   

 TÇ: Başlangıçta sanırım Derin Demokrasi adlı bir e-dergi projeniz vardı, o projeye ne oldu? Gelecekte Derin Düşünce, çevrimdışı ortamlarda da dergi vs. gibi ürünler verebilir mi?   

 MY: Bütün bu kapılar açık. İleride makalelerimizi kitap olarak da basabiliriz, dergi çıkarabiliriz. Ama şu anda zaten Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde yaşayan Türklere ulaşabiliyoruz. Kitap veya dergi projesine girmek için bunda ek bir fayda görmemiz gerekli.   Bizim için amaç hiç bir zaman maddi kazanç olmadı. Bundan sonra da olmaz sanırım. Hepimiz işi gücü olan, çoluk çocuk sahibi insanlarız. Hafta sonları ve öğlen paydoslarından arttırdığımız saatler ile yaşatıyoruz bu siteyi. Bu sebeple bir samimiyet var. Yani okura veya bize sponsorluk yapan şu veya bu patrona şirin görünmek gibi bir sorunumuz yok. Okuyucu da bu samimiyeti görüyor. En muhalif fikirli yorumcular bile bir yıldır bizi terk etmediler.    Çünkü bazen neşeliyiz, bazen öfkeli, yorgun, üzgün… Olduğumuz gibiyiz. Kâğıda basılmış bir derginin dağıtılması büyük maddi külfet getirecektir. Eğer bunu karşılamak için bir basın grubuna bağımlı olacaksak DD diye bir şey kalmaz.  

 TÇ: Site istatistiklerini takip ediyorsunuzdur sanırım, ortalama kaç kişi takip ediyor sizi? Hedeflediğiniz bir okur kitlesi/profili var mı? Ne kadarına ulaşabiliyorsunuz bu kitlenin?  

 MY: Hemen gelip gidenleri bir kenara bırakırsak ilk kurulduğumuz günlerde yani 2007 şubatında aylık 2000 ziyaretçimiz vardı. Aradan geçen 16 ayda bu rakam üçle çarpıldı.   

Grafik 1: Şubat 2007’den Mayıs 2008’e kadar uzun süreli ziyaretler

20080610_derin_dusunce_org_stat2.jpg  

  Şimdi ayda 5-6 bin ziyaretçi geliyor. Bunların yarısı 30 dakika -1 saat kalıyor sitede. Ortalama bir dergi kadar okunuyoruz sanırım. Ayrıntılı istatistikler Belçika’dan, ABD’den, Bingöl’den, Van’dan, Trabzon’dan okuyucularımız olduğunu gösteriyor. Bize gelen okuyucu mesajları da bu renkliliğe tanıklık ediyor zaten.     

 

Grafik 2: Yurtdışından gelen ziyaretlerin dağılımı (Toplam okurların %12’si)

  20080610_derin_dusunce_org_stat3.jpg  Hedef kitle halkın kendisi. Yani illa elitlere, akademisyenlere veya policy maker üzerinde etkili olma gibi bir hedef yok. Dağdaki bir çoban veya TV’deki bir manken bizim potansiyel hedefimizdir sonuçta. 

Grafik 3: Türkiye’den gelen ziyaretlerin dağılımı (Toplam okurların %88’i)

20080610_derin_dusunce_org_stat5.jpg 

 Şunu da eklemek gerekir ki yazılarımızın birçoğu başka sitelerce kullanılıyor iznimiz istenerek. Bunların içinde DD’den çok daha fazla okunan HABER10 gibi siteler de var. Ayrıca sitede yayınladığımız bir çeviri, ortaya attığımız özgün bir fikir, gizli kalmış bir bilgi köşe yazarları nezdinde yankı bulabiliyor. Bu da DD’nin derin gücünün bir göstergesi sanırım. Yani buz dağının su altında kalan kısmı daha büyük olabilir 🙂   

 TÇ: Yayın sorumlusu olarak sizin yazarlarla ilişkileriniz ve yazarların birbirleriyle ilişkilerine dair kayda değer bulduğunuz, özellikle değinmek istediğiniz hususlar olabilir mi?   

 MY: Bu konuda tam bir serbestlik var. Yani bazı dönemlerde filan yazar aktif oluyor, sık sık yazıyor. Bir arkadaşın çocuğu oldu, bir diğeri yeni evlendi, onlarda verim düştü. Tabiî ki hiyerarşik bir bağ yok. Yazarlar kendi aralarında da dostluk kurabiliyorlar. Benim sevdiğim şey sıkıştığımız zaman yardımlaşabilmek. Herkesin iyi bildiği konular var. Ona sorup hızla bilgi alıyoruz. Konu seçimi de serbest elbette. Ben konuyu işlerken biraz daha “derin” yazmayı seviyorum. Kimi yazarlar mizah seviyor. Ancak yazar kadromuzu büyütmeye karar verdik bu yıl. Yeni katılanlarla daha büyük bir aile olacağız. İster istemez bazı ilkeleri yazıya dökmek, kaliteyi korumak ve yükseltmek için gerekebilir.    

 TÇ: Yazıların site felsefesine uygunluğunu ve yeterliliğini yayın sorumlusu olarak siz denetliyorsunuz; içeriğe müdahale etmiyorsunuz, ama bazı yazıları yayınlamama hakkınız var. Bu konuda çok pürüz çıkıyor mu ya da çok fazla üstünlük almak zorunda kalıyor musunuz? Yoksa ilkeler, yazı gönderenler tarafından iyi kötü içselleştirilmiş durumda olduğu için işler sorunsuz yürüyor mu? Enteresan durumlarla karşılaştığınız oluyor mu?   

 MY: Hassas olduğumuz noktalar ırkçılık, şiddet ve hakaret. Buna zaten herkes uyuyor. Bir olgunluk ve içsel barış meselesi. Nadir olarak yorumları sansürlemek gerekiyor. Çünkü her bir rumuzun arkasında gerçek insanlar var, düşleri ve düş kırıklıklarıyla. Kim sevdiğini kaybetti, kim tekerlekli bir sandalyeden yazıyor bilemeyiz. Elbette sert bir eleştiri ile hakaret arasındaki sınırı çizmek kolay değil her zaman. Gene yorumculara düşüyor sorumluluk. Olgun bir insan “şu lafı yazmak yerine filan kelimeyi kullansam daha az kalp kırarım” diyebilen insandır. Sonuçta internet bir boks ringi veya bir savaş alanı değil.  

20080610_derin_dusunce_org_roportaj_p.jpg TÇ: Sizin DD’de yürüttüğünüz görev, bir gazetede veya ne bileyim bir fikir dergisinde kime denk düşer sizce? Yazı işleri müdürü mü belki? Farklar, benzerlikler neler olabilir?   

MY: Dogrusu  site yönetimi üzerinde okurların ciddi bir etkisi var. Hem doğrudan yazılan yorumlar hem de bize yazılan mesajlar yoluyla sitenin içeriğine yön veriyorlar. Ek olarak en çok okunan ve/veya yorum alan yazılar okuyucunun ne beklediği konusunda bizi uyarıyor.    Bazen okurlar “neden şu konuda yazmıyorsunuz?” diye sitem ediyor. Bazen de çeviri yapmamızı istiyorlar. Şu veya bu ülkedeki insanların düşüncelerini, yaşantılarını merak ediyorlar. Nükleer enerji üzerine yayınladığımız iki yazı (Nükleer Enerji? Evet ama , Rüzgâr nükleer enerjinin yerini tutabilir mi?) okurların talebinden kaynaklandı. Yeni açtığımız Arap Basını ve Filistin de öyle. Yani bizim 6000 tane yazı işleri müdürümüz var. İster anarşi deyin isterseniz bir tür ortak zekâ!    Sanırım gerçek yazı işleri müdürleri konu seçimi ve sansür gibi bazı güçlere sahipler. Biz de bu yok. Nezaket hâkim. Benim yazdığım bir yazı yasadışı bir ifade içermiş olsa diğer yazarlar da beni uyarabilirler. Bazen avukat okuyuculardan mesaj geliyor, “şu kelimenin yerine bu kelimeyi kullanın temkin açısından” diye.Bizde bütçe olmadığı için maaş, telif hakkı vb sorunlar yok. Gönüllü olarak iyi bir iş yapma çabası sadece. Yıllar sonra meyve vereceğini bilseniz bile bir ağaç dikmek istemez misiniz? Aynı biçimde bilgileriniz ve fikirleriniz ile ülkenize hizmet etmek için Derin Düşünce’ye yazı ve yorum yazabilirsiniz.   

 TÇ: Sizce Türkiye medyasının en temel birkaç sorunu hangileri? (İlk aklınıza gelenler, en önemli bulduklarınız.)     

 MY:  Birincisi gazetecilerin genel olarak eğitimsiz olması. Gerek muhabirlerin gerekse köşe yazarlarının Türkçeleri çok bozuk. Çok kitap okumadıklarını tahmin ediyorum. Ayrıca verdikleri bilgilerin büyük kısmı yanlış. Meselâ Fransa üzerine yazılan hemen her haberde 2-3 tane temel yanlış buluyorum. Demek ki bilmediğim ülkeler hakkında neler yazıyorlar. Kitap okusalar ve yabancı dil öğrenseler böyle olmaz. 

  

 İkinci sorun maddi bağımlılık. (dünyanın her yerinde olduğu gibi)  

     

 Üçüncü sorun ideolojik davranmaları. Tarafsız bilgi ve bakış açısı sunmak gibi bir kaygı yok. Kendi davalarına yarayacak şekilde yayın yapma çabası var. Taraf Gazetesi biraz seviyeyi yükseltebilir, bu mümkün. Bu konuda ise İngiliz gazetecilerini örnek gösterebilirim. Mutlaka farklı bakış açılarını haber ve yorumlarına katarlar. Bir de tabi önde gelen ABD gazeteleri var, mesela New York Times ve Los Angeles Times. İngilizce ve Arapça yayınlanan Al-Hayat gazetesi de özellikle Ortadoğu’daki olaylara soğuk kanlılıkla bakabilen bir gazetedir.  

   

  20080610_derin_dusunce_org_roportaj_g6.jpgDördüncü sorun korkaklık. Resmi ideolojinin dışına çıkabilecek bir şeyler yazmaktan ödü kopuyor çoğu Türk gazetecinin. Oysa Rusya ve Çin’de öyle kelle koltukta gazeteciler var ki. Ölümü dahi göze alarak mesleklerini hakkıyla yerine getiriyorlar. Nitekim ölenler de oldu son zamanlarda. Tabi bizde de iyi örnekler var. Hatta istisna kelimesini kullanmak zor gibi görünüyor. Bence Alper Görmüş, Yasemin Çongar ve Neşe Düzel gibi isimler bu mesleği hakkıyla yerine getirenler arasında. Bir de tabi rahmetli Hırant Dink var.   Hepimiz ölelim demiyorum. Ama bizim yüreklerimizdeki korku zorbanın en büyük silahıdır. Eğer kimse korkmasa bir mafya babası ne yapabilir?    

 TÇ: Bloglar (özelinde de Derin Düşünce gibi platformlar) bu sorunlarla ilgili birtakım açılımlar sağlayabilir mi sizce?   

 MY:  Sanırım evet. Gazetelerin yerini almak söz konusu değil tabi. Ama tamamlayıcı bir etkisi olabilir. Biz de internet sayesinde potansiyel olarak her eve girebiliriz. Bloglar halkın medyaya el atması bir yerde, bir tür kadife devrim.      Belki de bugüne kadar süregelen yanlıştı. Akarsu yatağına geri dönüyor. Yani Türkiye’nin fikirlerinin sahibi kimdir? Türk milleti. Oysa medya patronları işlerine gelen fikirleri abartırken geri kalanları silebiliyorlar gündemden. Hatta yapay sorunlar ile gündem oluşturuyorlar.    İnternet sayesinde fikirlerimize sahip çıkma ve gündemi belirleme imkânı doğuyor. Bunun için çok okunan siteler kurmak şart değil. Bireyselliğin maksimum noktaya kaydığı bir dünyada 5-6 bin kişilik her grup kendi medyasını oluşturuyor. Mesela:

  • Yüksek gelir grubundaki alevi kökenli kadınlar,
  • Sakaryalı bekâr mühendisler,
  • Türk mutfağına meraklı Newyorklular,
  • Vs.

 Bu grupların fertleri elbette büyük ulusal gazetelerin kâğıt ve web versiyonlarını okumaya devam edecekler, TV seyredecekler. Ama entellektuel faaliyetlere 2 saat ayırıyorlarsa günde, bunun yarısı bloglara gidecek. O zaman geleneksel medyaların etkisi azalacak. Bir manşetle halkı galeyana getirmek, darbe yapmak veya bir şirketi batırmak zorlaşacak. Buna ek olarak “Kemalist” veya “dinci” etiketli bir gazetede yorum okurken belli bir “savunma-önyargı” pozisyonunda olabilir okuyucu.   

 Oysa DD gibi bir blogu okurken arkadaşlarıyla tartışmakta. Bizim fikirlerimizi daha kolay kabul edebilir. Zaten biz de onunkileri daha kolay kabul edebiliriz, ediyoruz da.  “Yani para verdim, gazete aldım” yerine “fikir verdim, fikir aldım”

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:burak Tarih: Haz 19, 2008 | Reply

    merhabalar;

    sitenizi nette gezerken şans eseri buldum. ve böyle bir siteyle
    karşılaştığıma gerçekten çok mutlu oldum. Marmara Üniversitesi
    öğrencisiyim. sizinle görüşlerimi paylaşmak istedim.

    gerçekten bireysel haklar, kişilerin özgürlüğü, düşünce
    özgürlüğü herşeyden önce ama herşeyden önce İNSAN olmanın gerekleri.
    en yakın arkadaşım yanımda saçı uzunsa, türban takıyorsa ya da
    hristiyansa vs. herneyse ne olursa olsun birbirimize zarar vermeden,
    birbirimize saygılı olarak düşüncelerimizi paylaşabiliyorsak bundan daha
    insancıl bundan daha güzel ne olabilir. bana insanların düşüncelerine,
    dinine, kıyafetine karışma hakkını kim verebilir? Ben Tanrı mıyım
    diğer insanları yöneteyim. Ya da bunları zorlayanlar Tanrı mı benim
    kıyafetime inancıma karışsın. Ama bunun aksini düşünenleri sadece
    kendileri gibi olmayanları gördükçe gerçekten üzülüyorum. Acıyorum
    hallerine. İnsanlarda farklı düşüncelere, farklı dinlere saygı diye
    birşey yok….

    Aslında yazmak istediğim çok şey var. Hepsi ortak olduğumuz şeyler
    biliyorum. Bu mesajı atmamdaki amaç sizlerin yalnız olmadığını
    hissettirmek. Sayın Atilla Yayla’ya verdiğiniz destek için de ayrıca
    teşekkür ederim. Her ne olursanız olun, ister yahudi olun, ister
    atatürkçü olun, ister dinsiz olun, isterseniz türbanlı olun, isterseniz
    saçınız uzun olsun, isterseniz akp ye oy verin isterseniz chpye oy verin,
    isterseniz türk olun, isterseniz başka bir ırktan olun…. her ne olursanız
    olun insana insan olarak değer verdiğiniz için, düşünceleri ya da başka
    herhangi bir sebepten ötürü önyargılı ya da dışlarcasına
    bakmadığınız için önünüzde saygıyla eğiliyorum.

    İyi yayınlar.

    “En büyük çağdaşlık özgürlüktür”

  3. Yazan:meral ünsaz Tarih: Tem 14, 2008 | Reply

    böyle bir site için çok çok teşekkür ederim.

  4. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 15, 2008 | Reply

    Mehmet Bey,
    Bu güzel söyleşiyi nasıl atladığımı bilmiyorum.Sanırım iş güç,günlük koşuşturma arasında dikkatimden kaçmış olacak.Burak kardeşimize teşekkür ediyorum.Son yorumları okurken sağolsun o samimi ve incelikli yorumu sayesinde geç de olsa farkına vardım.

    Derin Düşüncenin geleceğine dair mütevazı değerlendirmeniz de ayrıca takdire değer.Size ve Derin Düşünce ailesine yakışır üslubunuzu bir kez daha konuşturmuşsunuz.Yürekten kutluyorum.

    Bir manifesto okur gibi keyif aldım.Aslında manifesto demek biraz kuru ve yavan kalıyor.Evet,belki DD nin misyonunu (ne eksik ne fazla)özetlemesi açısından böyle de tanımlanabilir.Fakat daha çok elbirliğiyle dikilmiş bir ağacın artık meyvelerini topluyor olmanın mutluluk ve kıvancını tattırıyor.

    Ben henüz yeniyim.Fakat bu topluluğun bir üyesi olmaktan onur duyuyorum.Bir okul,bir üniversite gibi görüyorum.Her geçen gün yeni fikirlerle aydınlanmak,yeni dostlarla tanışmak gerçekten güzel bir duygu.Sıcak dostluklar paylaşıldıkça insan kendini daha bir zenginleşmiş,daha bir çoğalmış hissediyor.

    Zaman zaman üzüldüğümüz,duygu ve heyecanlarımıza yenik düştüğümüz,düşe kalka yorulup umutlarımızı tükettiğimiz anlarımız da oluyor kuşkusuz.Fakat bütün bunlar insanı olgunlaştırıyor.Daha iyiye,doğru ve güzele ulaşmanın yolu elbet zor ve zahmetlidir;acı duymamızı,bedel ödememizi gerektirebilir.Fakat daha güzel bir Türkiye düşü her şeye bedel.

    Dilerim umutlarımız boşa çıkmaz.

    Dilerim düşünü kurduğumuz barış ve kardeşlik dolu güzel günler gerçeğe dönüşür.

    Sizlere ve tüm Derin Düşünce ailesine sevgi ve saygılarımı iletir,başarılarınızın devamını dilerim.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Eyl 3, 2008: Sansür ve site hayatı : Derin Düşünce
  3. Ağu 23, 2010: Derin Düşünce okurları nerede yaşıyor? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin