RSS Feed for This Post

Türban Her Yerde Yasak Mı Olmalı?

20080614_derin_dusunce_org_turban.jpgToplum adına doğruların tespitinin aydınlar ve entelektüeller tarafından yapıldığı ülkemizde cezai yaptırım nedeniyle halkın geri planda durması ve toplumun kendisi adına verilen kararlar hakkında eleştiriden kaçması gerçek vatandaş tavrıyla bağdaşmamaktadır.

Tarih tekrar tekerrür ediyor gibi… Sami Selçuk 1991 de AYM’nin türban hakkında aldığı iptal kararı sonrasında kararı yanlış bulmuş ve sonrasında “Yasama Anayasa Mahkemesi kararlarına uyarsa, ne kendisi ne de yargı ve yargıçlar yıpranacaktır.”* ifadeleri ile bir toplumsal uzlaşma sağlamaya çalışmıştır. Bugün gelinen noktada ise halk ilk günkü heyecanını kaybetmiş ve hem AKP hem de destekçileri işi doğal seyrine bırakmış gibi gözüküyor. Son günlerde yaşanan olaylar nedeniyle Türkiye yeni bir siyasal sürece doğru girmektedir.  Fakat bu süreçte toplum kendisinden beklenen refleksi yeteri kadar ortaya koyamamaktadır.

Türban(başörtüsü) yasağı sadece kamusal alan yerine her alanda yasak olsaydı acaba toplumsal tepki nasıl olurdu merak ediyorum. Eğer bugünkünden farklı olacaksa, daha sert ve daha kararlı olacaksa halkımızın(tepkiyi artıracak olanların) bazı şeyleri tam anlamıyla idrak etmediğini söylemem çok abes olmasa gerek…

Bugün itibarıyla Türk siyasi arenasında halkın oyları ile iktidara gelen, kendisi ve üyeleri “sivil”, “demokrat”, “muhafazakâr” ve “liberal” olarak adlandırılan bir partinin karşında Anadolu vicdanına sırtını dönmüş, toplumun halinden anlamayan, toplumsal “değişimin dili”ni anlamak şöyle dursun, “toplumsal merkez”in meşruiyetini kabul etmeyen ve gücünü statükodan alan makamlar yer almaktadır. Bu makamlar Michel Foucault‘un deyimi ile çoban kültüne dayanan siyaset anlayışı ile toplumu koyun yerine koymuş ve halkı cahil, hatta rejim düşmanı ilan etmiştir. Yine bu makamlara göre toplum kendisi adına düşünme yeteneğini kaybetmiş, siyasetin “iyi”sinden habersiz ve yobazdır. Neden yobazdır çünkü kendisi için bedeviyet simgesi olan başörtüsünü takmakta ısrar etmektedir. İnsan hakları veya din özgürlüğünün bir gereği olarak ileri sürdüğü türbanın aslında geri kalmışlık olduğundan habersiz ve laikliği tehlikeye attığının farkında değildir. Bu yüzden cumhuriyet elitistler ve bürokratlar tarafından halktan korunmalıdır. Halk cumhuriyete sahip çıkacak kadar bilinçli değildir. Burada vatandaşı prove etmek veya kışkırtmak gibi bir amacım yok fakat kendilerini ağır hakaret edenler için bu kadar vurdumduymaz olunur mu? Tepki gösterme yeri sadece sandık değildir.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki muhalefet ve diğer kurumlar başörtüsünü her alanda elbette yasaklayamaz. Çünkü Türkiye gibi ekonomisi zayıf olan 3. dünya ülkelerinde devlet meşruiyetini kamu kurumlarından alır. Mesela ABD de bir parti ayakta kalmak istiyor ve meşruiyetini devam ettirmek istiyorsa ABD şirketlerine, bankalarına yani Şirketokrasiye boyun eğmek zorundadır. Hatta buna ABD deki sivil toplum kuruşlarını da ekleyebiliriz. Fakat biz de böyle bir sorun yoktur. Muhalefet veya iktidar kamu kurumlarına hakimse halktan inisiyatif almaya gerek yoktur. Çünkü halk devlet politikasında etkili olabilecek ne sivil toplum kuruluşlarına ne derneklere ne de yatırımlara sahiptir. Başka bir ifadeyle şu anda ülkemizi çıkmaz bir yola sürükleyenler için önlerinde herhangi bir engel yoktur. Çünkü meşruiyetlerini askeri ve hukuki darbelerle sağlamaktadırlar. Devlet mekanizmasında sağlam kuruluşlara hakim olduklarından ve halkımızın da bu kurumlara saygı ve itaatinden dolayı bu kısır döngü devam edecek gibi… kısır döngü ise şudur: son günlerde medyaya yansıyan Ergenekon ve Batı Çalışma Grubu gibi yapılanmalar ülkemizin en saygın kurumları içerisinde meydana gelmiştir. Fakat halkımız gelenekten gelen bir adet ile gerekli tepkiyi göstermemiştir. Bırakın tepki göstermeyi devlet kurumlarına taassup ile bağlanmış olan bazı kimseler eleştiri yollarını dahi tıkamıştır. Bir kurumu topyekun karalamak elbette doğru değildir. Fakat halk bazı şeyleri görüyorsa eğer buna tepki de göstermelidir.

* Zorba Devletten Hukukun Üstünlüğüne, Selçuk Sami, Yeni Türkiye yay, s434

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 12 Yorum

  2. Yazan:vatanSAVER Tarih: Haz 14, 2008 | Reply

    işte yüreklilik… işte vatanperverliğe bir örnek:

    Ahmet Altan/Taraf

    Ne açıklama ama…
    Ordunun bugünkü komuta kademesinin üstünde “27 Nisan muhtırasının” gölgesi var.
    Hukuka ve demokrasiye aykırı bir muhtıraydı o.
    Hiç üstlerine vazife olmadığı halde kendi görev alanlarının dışına çıkarak cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale etmişlerdi.
    Yasaları çiğneyip suç işlemişlerdi.
    Anayasa Mahkemesi’nin üzerinde ise “367” kararıyla, “türbanı iptal” ederken anayasayı açıkça çiğnemelerinin gölgesi var.
    Onlar da anayasayı ihlal ederek suç işlediler.
    Asla suça bulaşmaması gerektiği halde suça bulaşmış iki kurumun, iki önemli mensubu gizlice buluşuyorlar.
    Ortak bir amaçları bulunuyor bu kurumların.
    Ordu, 27 Nisan muhtırasıyla… Anayasa Mahkemesi de “türban değişikliğini” iptal ederken “anayasal sınırlarını” aşarak, halkın iradesini temsil eden parlamentoyu “devreden çıkartmak” istediklerini kesin bir şekilde ortaya koymuşlar.
    Halksız ve parlamentosuz bir yönetim biçimi istiyorlar.
    Türkiye’yi ve burada yaşayan milyonlarca insanın hayatlarını, sadece kendi arzularına ve inanışlarına göre biçimlendirmek peşindeler.
    Böyle bir amacı olan iki kurumun önde gelen üyeleri, Anayasa Mahkemesi’nin hayati kararlar vermesinin arifesinde buluşup ne konuşurlar?
    Açıklamalarına göre “Kuzey Irak’ı görüşmüşler” bir saat on beş dakika boyunca.
    Siyasete müdahale etmekten kaçınmıyorlar ama bir araya gelince siyaset konuşmuyorlar.
    E, bir şey söylemek zorundalar neticede.
    Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, “Kuzey Irak operasyonunu konuştuk” diyor.
    Keşke, bir kuvvet komutanının sözlerine gözü kapalı inanabilecek kadar güvensek.
    Ama “Hudson Enstitüsü’nde yapılan toplantıyla” ilgi Genelkurmay’ın yalanlaması hâlâ hafızalarda.
    O “yalanlamanın” yalan olduğu kısa sürede çıkmıştı ortaya.
    Daha kısa süre önce yaşadığımız o olay bize, “yalan söyleyebileceklerini” gösterdi maalesef.
    Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün açıklamaları biraz daha şaşırtıcı.
    Üç kere buluştuklarını söylüyor.
    Anlaşıldığına göre bizim haber yaptığımız buluşmaları “üçüncü” buluşma.
    İlk “buluşmalarında” komutanın görevini kutlamış, üçüncü buluşmalarında “Kuzey Irak operasyonunu” kutlamış ama “ikinci” buluşmalarında ne konuştuklarını, niye buluştuklarını hatırlamıyor.
    Kara Kuvvetleri Komutanı ile ne konuştuğunu unutan bir Anayasa Mahkemesi üyemiz var.
    Ve, bu üye ülkenin kaderini belirleyecek bir güce sahip.
    Osman Paksüt’ün hafızası zayıf.
    Rahatça anlaşılıyor.
    Bu hafıza zafiyetinin başka sonuçları da çıkar belki ortaya.
    Acaba Paksüt’ün hatırlamadığı başka neler var?
    Ayrıca, karargâhtaki “kameraların kapatılmadığını” söylüyor Paksüt.
    Sayın yargıca çok basit bir soru sormak istiyor insan:
    –Nerden biliyorsunuz? Birisi size “kameraları kapatmadık” mı dedi?
    Paksüt, bizim haberi “doğrularken” bir de “Beni izliyorlar, bu haber o izlemenin sonucu” demiş.
    Yani onu izleyenler bize bu haberi vermiş.
    Bilmiyorum onu teselli mi eder yoksa ürkütür mü ama ben işin doğrusunu söyleyeyim ona.
    Haber kaynaklarımız, dün de söylediğimiz gibi, Genelkurmay’ın içinden.
    Sanıyorum sadece bu gerçek bile tek başına bir “mesaj” içeriyor bu tür “buluşmalara” meraklı olanlara.
    Bu işlerden hoşlanmayan birileri var devletin içinde.
    Hukuksuzluğu durdurmak isteyen birileri.
    Hukuk dışına çıkılmasının devleti ne hale getirdiğini gören ve buranın gerçek bir hukuk devleti olmasını isteyen birileri.
    Ve, kararlı gözüküyorlar.
    Hukuksuzluk çökertti bu ülkeyi.
    Devletin içinden çeteler çıktı.
    Yargının en “yüce” zirveleri yasaları çiğneyip toplumu güvencesiz bıraktı.
    Avrupa’nın en fakir ülkesi olarak kaldık.
    Hukuka ve demokrasiye saygı gösteren ülkeler dörtnala zenginliğe doğru giderken biz hâlâ yoksulluklarla boğuşuyoruz.
    Bunlar da kendilerini milyonlarca insandan “daha akıllı ve daha vatansever” sanan bir avuç devlet görevlisi yüzünden oluyor.
    Artık biraz abartıyorlar.
    Üstelik kendi meslektaşlarını da utandırmaya başladılar.
    Çünkü onlar oyunu kaybettiklerini kabul etmeyerek mızıkçılık yapıyorlar.
    Böyle “buluşmalara” düşkün olanlar artık gerçeği görmeli, bu iş bitti.
    Bu ülke bunlara artık izin vermeyecek.
    Vazgeçin.
    Yasalara uymak sandığınız kadar zor değil.
    Yasalara uyun.
    Böylece “unutmak zorunda” kalacağınız buluşmalardan da kurtulursunuz.

  3. Yazan:ahmet terzi Tarih: Haz 14, 2008 | Reply

    off sıktı artık türban türban 20 yıldır yatıyoruz kalkıyoruz türban ya bu ülkede daha derin sorunlar var daha kapsamlı mesela aleviler nüfusu 10-15 milyon arası diyanet işleri başkanı cemevini ibadethane sayamazsınız diyor.bizim liberal demokrat aydınlardan ses soluk yok bu ülkede başbakanı eleştirdi diye dağa kaldırılan vatandaş var ses yok ama konu türban olunca kişisel özgürlük tamam anladıkta türbana bakarken etrafınızda olan diğer kısıtlamalara da sesiniz çıksın biraz.

  4. Yazan:vatanSAVER Tarih: Haz 15, 2008 | Reply

    zaten 70 milyonun 30-40 milyonu kürt diyorlar. ahmet bey de 15 milyon alevi var demiş. o zaman bu ülkedekiler herşeyi hakediyor.

    ayrıca buradaki sorun türban sorunu olarak indirgenemez. en önemli sorun parlementonun yetkisi gaspedilmiştir. ayrıca AKPnin çok büyük hataları olmuştur mesela yeni anayasa hazırlıklarını bırakıp taban yapmak için türbana sarılmıştır. ama tüm bunlar AYM aldığı karara meşriyet sağlayamaz.

  5. Yazan:Alp Tugay Tarih: Haz 15, 2008 | Reply

    Kesinlikle ahmet terzi’nin dediklerine katiliyorum. Bazilari sadece kendisine demokrat olmakdan artik vazgecsin. Tam demokrasi tam insan haklari.

    Derin dondurucuya konan yeni anayasa calismalari en kisa zamanda tamamlansin artik. Basta turban, Kurd, alevi sorunlarini cozmek icin bireyi ve insan haklarini one cikaran demokrasi cercevesinde yeni bir toplumsal mutabakatda bulusmaliyiz.

  6. Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    Evet başörtüsü gibi dini tüm simgeler her yerde yasak olmalı. Tunus’ta olduğu gibi sokaklarda da yasak olmalı.

    Ülkemin geleceği sözkonusu iken duygusal davranamam.

    Tunus’ta sokaklarda da başörtüsü gibi dini simgeler yasak. Çünkü Tunus, gelen tehlikeyi farketti.

    İmaj herşeydir. Başörtülüler yüzünden Avrupalılar, Amerikalılar bizi Şeriatçı sanıyor. En iyisi başörtülü kızları eğitip başörtüsünden vazgeçirmek, inatlaşanlara da gereken cezayı kesmek. Başka türlü olacağı yok.

    Bir zamanlar ben de diyordum. Herşey serbest olsun diye. Ama serbestleştirdikçe adamlar iktidara kadar geliyor ve yaşam tarzımızı değiştirmeye çalışıyorlar. AKP’nin yaşam tarzımızı değiştirmesine müsaade edemem!!!!!!

    Saygılar;

  7. Yazan:suzannur Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    İmah hiçbir şeydir, susuzluğunu dinle 🙂
    Konu duygusal değil Sayın Sosyal Demokrat, konu tamamen gerçek.
    Tunus örneği şık durmamış, çünkü çağdaş ülkeler tarafından Tunus, sömürge tipi laiklik olarak örneklendiriyor, aynı şeyi çağdaş! ülkemiz için de istiyor olamazsınız değil mi?!
    Serbestlik isterken birden çark etmiş yaşamınıza müdahale edildiğini görmüşsünüz, malum mahalle baskısı, oysa defaatle size mahalle baskısının daha çok sizin mahhallede uygulandığını hatırlatmıştım hem de örneklerle. Kapalı okuyamayan kız çocukları mahalle baskısının ürünü mesela, mahkemede çıkan sokakta başörtüsü takma yasağı da öyle…
    Önemli olan mahalle baskılarını aşarak, kimsenin birbirine müdahale edemediği bir yasal hakla insanların dilediği yaşam tarzını seçebilmeleri.
    Sizin rahatınız için başkaları mahalle baskısına uğramak zorunda değil, ne kadar bencilce bir talep bu, hem ne kadar öteleyici, nefreti esas alan odaklı… Bunları yazarken, rahat edebiliyor musunuz. Ben rahat olayım da kime ne olursa olsun, kim ezilirse ezilsin!!!
    Bir sosyal demokrat bunların tersini söyleyebilmeliydi, ama eskiden öyleydiniz değil mi, shame 🙂
    Sorunu böyle çözemezsiniz Sayın Sosyal Demokrat, sorunu sizin bir başkasına, bir başkasının da size müdahale edemediği haklar çerçevesinde halledersiniz ve buna hukuk denir, herkesin hakkı koruma altına alınır, yoksa bir vesateyçi mantığıyla yalnız ben derseniz işler hep böyle gider ve hiçbir şey değişmez

  8. Yazan:MER'A-K(ıl) Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    @Sosyal Demokrat,

    Evet başörtüsü gibi dini tüm simgeler her yerde yasak olmalı.

    Tamam kabul,ama tek şartla tüm dini simgelerle beraber dini anlam ifade eden tüm kavramlar da yasaklansın.Yok öyle yarım yamalak yasaklamak,dediğiniz gibi başka türlü olacağı yok,olacaksa hepsi!

    1)Mesela,askerlik “peygamber ocağı” sayılmasın,
    2)Askere mehmetcik denmesin,
    3)askerlik “kutsal”oruç borcu gibi “vatan borcu” olarak tanımlanmasın,
    3)“şehadet mertebesine (Allah’a iman ettikleri ve bu uğurda can verdikleri için sorgusuz sualsiz cennete girdiğine inanılan)ulaşmışların kanları ile o toprak parçasının kutsandığı fikrine karşı çıkılsın,
    4)Vatan denilen siyaseten sınırları çizilmiş toprak parçası,kutsal kabul edilmesin,
    5)Dinleri İslam olan tüm ülkelerle siyasi ilişkiler kesilsin,
    6)Diyanet kapatılsın,
    7)Yazılı ve görsel olan tüm dini yayınlar yasaklansın,(Kuran dahil)
    8)Hacca gidiş yasaklansın,
    9)Yardım krumlarına zekat,fifre gibi dini içerikli bağışlar kesinlikle yapılmasın,
    10)THK kurban derisi bağışı kabul etmesin (pardon ya zaten yasak olacağı için kabul edemeyecek)
    11)Türkçe’den dini çağrıştıracak tüm kelimeler ayıklansın ve kulanımları yasaklansın,
    12)hat sanatı yasaklansın,
    13)Sünnet zinhar önlensin,

    İmaj her şeydir.

    Peysaj da imajın bir parçasıdır.

    Apaçık dini simge olduğu belli olan mezarlıklar yasaklansın,
    Cenaze törenleri yapılmasın,
    Şehitlikler inşa edilmesin,
    Camiler olmasın,
    Ezan okunmasın,

    Başörtüsü gibi mezarlıklar,camiler yüzünden de Avrupalılar,Amerikalılar bizi şeriatçı sanmasın.

    Durun bir dakika şimdi aklıma geldi;sadece tüm İslam dini simgelerini mi yasaklayacağız yoksa tüm dinlerinkini mi?Bu nasıl olacak bilmiyorum İslam o dinlerin peygamberlerini ve kitaplarını kabul edin diyor!Burada kararsız kaldım,siz ne dersiniz?islama iat her kabulü red ediyorsak onları da etmeliyiz onları kabul ediyorsak İslamı red etmiş olmuyoruz!Acilen bu soruna cevap vermeniz gerek!

    Neyse siz buna cevap verene kadar ben sizin projeyi geliştirmeye devam edeyim;

    Tüm dinlerinkini derseniz işin içine sinegoglar,kliseler,bazı yabancı okullar,vakıflar,Efes Meryem ana ziyaretleri, vb. de girer ve o zaman da Avrupalı ve Amerikalıların gözünde “imajımız” ne olur?

    Tamam Avrupalı ve Amerikalıların dinleri diye bildiklerimiz kalsın biz sadece İslami olanları yasaklayalım derseniz yukarıdaki sorunla karşılaşırız.Siz ne ölçü dine müsade edileceğini formüle etseniz de biz küçücük aklımızı buna yormasak.Tamam işin özünü anladım galiba:AKP yaşam tarzımızı belirlemesin de kim belirlerse belirlesin.diyorsunuz onu anladım da nasıl belirleyecek,hangi yasaklarla belirleyecek onu çok net anlamadım?

  9. Yazan:rukiye Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    “Turkiye Tunus gibi olmali”sosyal demokrat
    :)Aklima (yanilmiyorsam Mesut Yilmaz soylemisti)”Turkiye’yi basortusu konusunda laik Tunus gibi yapacagiz “sozu geldi.Ama Suleyman Demirel’in onerisi daha makul,turbanlilara Arabistan’a gitmelerini onermisti.Neden sizde Tunus’ta yasamayi denemiyorsunuz,belki daha mutlu olursunuz,yasamdan daha cok zevk alirsiniz da basortuye satasmak zorunda kalmazsiniz.

  10. Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    Sokaklarda başörtüsünün yasak olması kadınların yararınadır. Dincilerin özgürlük lafını ağızlarına almaları çok gülünç. 50 yıl önce bağımsızlığını kazanan Tunus Arap-Berberi kökenlerine sahip çıkıyor ve diğer taraftan da laiklik ilkesini benimseyerek radikal İslam’a karşı mücadele veriyor. Tunusta başörtüsü yasak, sokaklar tertemiz oldu. Tunusun laiklik konusundaki tavrını Türkiye örnek almalıdır.

    Din özgürlüğünün temelinde devletin son 50 yıl içinde dini politikaya alet etmek isteyenlere karşı verdiği mücadele izleri görülüyor. 80’li yıllarda İslam devrimini ülkeye getirmek isteyen kesimler ortaya çıktı. Oteller ve devlet binalarına bombalı eylemler düzenlendi. Laik değerlere sahip çıkan Tunus halkı eylemlere büyük tepki gösterdi. Hükümet de halkın tam desteğini arkasına alarak bu eylemlerin kökünü kuruttu. O yıllardan bu yana ülkede hiçbir terör eylemi gerçekleşmedi.

    Yazılarımda başörtüsü yazmaya dikkat ediyorum. Çünkü görülmüştür ki, türban başörtüsü aynıdır.

    Batılı ülkeler ortaçağda dinde reform yaptılar geldikleri nokta belli. Bizse hala laikliği, türbanı şunu bunu tartışıyoruz. Müslüman bir ülke olarak bu cesaret dolu karardan dolayı Tunusu alkışlamak lazım bence. Giderek tüm ülkeler yobazlığın önünü kesecek adımlar atmaya başladı. Tehlikenin farkına varan her ülke gericiliğin önüne bir taş daha koyacaklardır.

    Dünya Müslüman ülkelerinde giderek artan radikal islamcılık ve din sömürüsüne verilen bir savaştır bu Tunusun yapmış olduğu.unus ve benzeri ülkeler hatta ben buna Türkiyemizide ekliyorum,Batının sosyo-ekonomik yapısına erişmeden,medeniyetin ne demek olduğunu bilmeden,eğitim,sağlık yani her yönden gelişmeyi tamamlamadan din veya herhangi bir siyasi ideolojide tamamen serbestlik sağlarsan işte bugün islamiyetin ne hallere düştüğünü görürüz.Türkiyemizde böyle bir sorun hiç yokken bazı işgüzarların yapmış olduğu haltdan dolayı kutuplaşma ve bazı kesimlerin zarar göreceği kararlar alınmıştır.Ve ben eminimki bu sorunu çıkartanlar bunun bir sorun değilde bir bireysel ve değişken ihtiyaç olduğunu kanıtladıkları zaman bu sorun olmaktan çıkacaktır…

    Bu ülke sarıklıların,cübbelilerin, kara çarşaflıların, başörtülülerin din istismarcılarının ülkesi olmayacaktır. Biz Atatürk gençliği olarak Cumhuriyetin temel ilkelerini kanımızın son damlasına kadar savunacağız bu ülkede. Tunus modernleşme açısından büyük bir adım atmıştır bence. Unutmayalım ki sonuca giden yollarda bir takım sert kararlar almak şarttır. Şeriatcilerin sözüyle ifade edersek “şeriatin kestiği parmak acımazmış”…

    Çağdaş bir yaşam istiyorsak; kızlarımızı örtülere boğmanın anlamı yok. Cumhuriyeti zaten bu örümcek kafalara karşı kurmuştuk,korumasını da biliriz.Tabii silahla değil topluma örnek olarak,doğru davranıp, doğru işler yaparak.Sonuçta bu insanlarda bu memleketin insanı.Birlikte yaşayacağız ama asla Cumhuriyetin ilkelerinden taviz vermeden.Ne arabın islam anlayışı ne Şamın şekeri.

    Saygılar,

  11. Yazan:suzannur Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    Oryantalizmin sosyal demokrat şubesi olmak tuhaf olsa gerek, pardon eski sosyal demokrat.
    Sokaklar temizlendi de ne demek?!! Anlayamadım, siz başını kapatan kadına pislik olarak mı bakıyorsunuz ki, temizlenmek gibi bir kelimeyi kullandınız?
    Tamamen endoktrine edilmiş bir beyin sizinkisi ve her türlü tartışma yapısından uzak ve geri kalmış ya da az gelişmiş.
    Cumhuriyeti örümcek kafalara engel olmak için siz mi kurdunuz(o vakit bunu engelleyememişsiniz, çünkü bu konudaki ilk örnek sizsiniz), o vakitler kaç yaşındaydınız siz? Cumhuriyeti bu halk kendisi ödediği bedellerle kurdu, ha devletin adını halk vermedi o başka.
    Hem Cumhuriyeti koruyacaksınız hem de Tunus’u taklit edeceksiniz, ah şu paradokslarınızı aşsanız neler yapacaksınız da, bir aşsanız!

  12. Yazan:rukiye Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    Bu kadar saygisiz tabirlerinizden sonra SAYGILAR
    kelimesini eklemissiniz ya…Sizin gibi insanlar olmasa daha az gulerdim herhalde.

  13. Yazan:aczmendi reşha Tarih: Kas 3, 2010 | Reply

    ve bihi nesteinu

    Her ilmin ve mesleğin kanun ve kuralları vardır..

    Her şeyi tatrtmak için tartılar ve tartı birimleri farlıdır..!

    İslama göre: Allah’ın kur’anda emrettiği ayetle ve sünnetle sabittir..müslüman olan buna itiraz edemez..!!

    İnsana göre: İnsan insanca yaşamak ister..! İnsan hakları evrenseldir..! Evrensel insan hakları inanç ve fikir hürriyeti gibi giyinme serbestiğetide verir,insan olan bunlara itiraz edemez..!!

    Laikliğe göre: Laiklik; din işi ve devlet işi ayrı,her inanca aynı mesafede duran vb. ifadelerle anlatılsada. memleketimizdeki tatbiki din(islam)düşmanlığı olarak vardır.. mesela: Bir,ataist,bir yahudi,bir hırstiyan,birde tesettürlü bayan(müslüman)ı kamusal alanlara birlikte götürün, görürsünüzki LAİKLİK DEDİKLERİ ŞEY HERKESE EŞİT YERDE DURMUYOR..! tam tersine MÜSLÜMANIN İSLAMA UYGUN YAŞADIĞI HER YERDE KARŞISINA ÇIKIP,İSLAMA UYGUN YAŞAMASINI ENGELLEMEYE KALKIYOR.. Laikliğe göre ve laik olan tesettüre itiraz edemez..!!

    Demokrasiye göre: Herkesin inancını,düşüncesini,mücadelesini evrensel insan haklarını ihlal etmeden rahatça yaşayacağı yerdir..baskıya ve insan hakları ihlallerine karşıdır vb. ile ifade edilir..
    Demokratları hi. görmedik okul önlerinde başı örtülü diye ağlayanların yanında..! ağlatanlara dava açsınlar..!
    demokratların demokrasiyi tatbiklerine bakan laikliğin yeni versiyonu olduğunu görüyor..!!
    demokrat olan da tesettüre itiraz edemez..!!

    Hulasa:
    kimi ne ile tartıyorsan, kendinide aynı terazi ve değerlerle tart..!!

    Sen kendine istediğin hayatı yaşamak istiyorsan, başka insanlarda istiyor..

    sen kendi fikrini yaşamını en iyisi biliyorsan,başkalarında öyle biliyordur..

    Senin için önemsiz,olan başkası için çok önemli olabilir, senin için çok önemli olanda,başkası için önemsiz olabilir..

    İnsan dünyaya bir kere geliyor.. Bu hayatınıda birilerinin keyfine göre değilde,inandığı ve sevdiği gibi, insanca yaşamak hakkıdır..!!

    Bu hak her insan için geçerlidir..!!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin