Uzaklarda bir yer: Çobanköy
By Konuk Yazar on Tem 6, 2008 in Politika, Toplum
Sunuş: Türkiye’yi yönetenler ve onlara akıl veren “aydınların” en büyük zayıflığı kanaatimzce halktan, günlük hayattan kopuk yaşamaları. Bunun için Kürtler hakkında yazmadan önce Güneydoğu’ya ve Kuzey Irak’a giden Mustafa Akyol‘u, “göbeğini kaşıyan halk” hakkında ahkâm kesmeden Anadolu turuna çıkan Taraf gazetesi yazarlarını takdir ediyoruz. Düşünen ve konuşan insanların birinci kalitesi gözlemek ve dinlemek olmalı bizce.
Halkın günlük yaşamından kopuk yaşayan Batman Kostümlü komikler TSK’nın 27 Nisan muhtırasıyla yapamadığı darbeyi demokrasimize indirme çabasında. 1930 model ideolojilerini, tarif bile edemedikleri ilkelerini bir kez daha elimizin tersiyle kenara itiyoruz ve içimizden birine, Ardahan’ın Göle ilçesine bağlı Çobanköy’de öğretmenlik yapmakta olan Hakan Büyükcan’a kulak veriyoruz.
Hakan Bey ileride başka konular için yazacak ama bu sefer bizi kırmadı, demli bir çay tadında, ana babaya yazılmış, “selam eder ellerinden öperim” diye biten mektupların sıcaklığında bir yazı kaleme aldı Derin Düşünce okurları için.
MY
Uzaklarda bir köy: Çobanköy
Hakan Büyükcan
Herkese Doğu’nun köylerinin birinden merhaba! Bendeniz o köyde öğretmenim… Asker öğretmen! Branşım Fen ve Teknoloji… Bahsettiğim köy ise Ardahan’ın köylerinden Çobanköy.
Okuluyla, camisiyle, muhtarıyla, köylüsüyle, öğrencisiyle… Anlayacağınız her şeyiyle! Eh meslek öğretmenlikse, özellikle okulu ile…
Okul deyip geçmeyin… Büyük yerlerde, belki kimsenin yerini bile ezberlemediği ilköğretim okulları, köylerde, hele doğunun köylerinde her şeydir… İnternetle işi olan, dilekçe yazdıracak olan sizi bulur. Hatta Okul Müdürünün ilçe’de tanıdıkları vardır.Yol,yordam bilir… Resmi işlerinde kendisinin yanında bulunması daima bir avantajdır!
İlk olarak size, bu köye gelmeden önce yaşadıklarımı anlatayım. Ben aslen Konyalıyım. Orada doğdum, büyüdüm, yaşadım…
İlk görev yerim Ağrı/Doğubayazıt! Ama orada yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda sözleşmeli idim. Bölge okulu olduğundan, ilçe merkezindeydi… Ama öğrencileri çoğunlukla köylerdendi. Azıcık aşina oldum orada köy çocuklarına. Ama köyde çalışmak gibi olmuyormuş, orası ayrı. Siz hiç öğretmeni ‘bekle’ dedi diye, 40 dakika kapı önünde bekleyen öğrenci gördünüz mü? Ben işte orada gördüm. Siz hiç ilkokul birinci sınıf öğrencisinin, kendi kendine 20 kişilik grubu ile birlikte duş aldığını gördünüz mü? Ya da altını ıslatan 7. sınıf öğrencisini? Ben gördüm! Neyse…
4 ay, nasıl işlediğini bile öğrenemediğiniz yatılı okul sisteminden ayrılıyorsunuz. MEB çalışanı Personel Genel Müdürünün, ‘Kadronuz çalıştığınız yere verilecek!’ açıklamasının altı boş çıkmış. Kadronuzu bir köy okuluna vermişler. Kim sitem etmez? Yeni bir düzen kurmuşsunuz… Az buçuk eşya, yeni yeni tanıyıp anlamakta olduğunuz kültür, arkadaşlarınız, kadrolu ev bulaşıkçısı esprileri, itfaiyeyi gördüğünüzde ‘birazdan su akacak’ söylentileri falan filan… Ama her şey boş! Gideceksin. Eh biz de gittik zaten. Yeni aldığımız eşyaların hepsini arkadaşlara hibe ederek. Davul fırın, masa,sandalye, çekyat ha birde… Battaniye, yorgan ve bir de yastık! Anahtarı verdik en kıdemli ev arkadaşına, çıktık yola.
Yolda üç araba değiştirdim. Yol alırken babamı düşündüm. O da öğretmen. O ilk Karadeniz’e, Ordu/Korgan’a atanmış. Ben Eğitim Fakültesine başladığımda, Korgan’daki anılarını anlattıydı! Onlar geldi aklıma.
Her gelen gibi bende, ilk önce il merkezine, Ardahan’a uğradım. Fazla kalmayacaktım. Fakat ters olan şey, öğretmen evinde, genelde yabancılar vardı… Eh öğretmen adam her gün 12 milyon nasıl versin? (Şimdi 18 YTL). Yediği, içtiği… Karın tokluğuna mı çalışacak? Merkeze atana herkes, orada bir hadi bilemedin 2 ay kalıp sonra birkaç arkadaş edinip ev kiralıyormuş. Zaten insanın kendi evi gibi de yoktur. Kendi kazandığınız parayla eve çıkıp yeni eşyalar almak farklı bir keyif verir.
İlin Milli Eğitim Binası eski biraz. Ama bakımlı. Neyse! Oradaki işlemler sonra ilçedeki işlemler! Ama ilçe merkezinde farklı bir sorunla karşılaştım. Zaten ilçede, az sayıdaki kiralık evden dolayı fazlaca dolmuş öğretmen evi, atama döneminde geciken kişilere artık oda veremez hale gelmiş. Önden bayanlar zaten. Gerçi bir ikisi yine dışarıda kalmış. Erkekler de başının çaresine bakar artık. Ben de bir otelde, Ardahan’dan gelmiş bir tapu kadastro memuru ve bir de özel sektörde çalışan inşaatçı ile birlikte kaldım. Yer problemi ile ilk orada karşılaştım. Daha sonra köy minibüsü aynı şeyi bana hatırlatacaktı. Allahtan lojmanda yer vardı. Benden sonra gelen okula taşındı.
Kışın ortasında her yer bembeyaz, etrafı pek seçemiyorsunuz. Ama bahar gelince, neyin nerede olduğunu iyice anlıyorsunuz… Gelirken sahip olduğum sitemi, karın beyazlığı temizledi. Zaten herkes kaderine razı olmalı. Lanetler yağdırmakta boş, fazla milliyetçi geçinip de ‘Burası da Vatan Toprağı!’ nutukları atmak ta. Üretebildiğin bir doğru, sisteme katabildiğin bir artı varsa aferin sana. Boş dersinde müdürün ricasına uyup bir tablo hazırladıysan ne mutlu sana…
Lojman yalnız inanılmaz aydınlık… Çünkü eski okuldan bozma. Her tarafı pencere. Karda ışığı tekrar – tekrar yansıtınca, biz numaralı gözlüğün yenisini alırken bari bir de ‘Güneşi kırma özelliği olsun’ dedik. Lojman yeni boyanmıştı. Pimapenler de yenilenmiş. Fakat sobalı. İnşallah bu yaz köye önce su gelecek, sonra bizim lojmanlara. Sonra da kalorifer çekecekler aynı lojmana. Sadece okul yeni olduğundan kaloriferli, 3 katlı ve 11 derslikli. Müdür odasını ve öğretmenler odasını da ekleyin. Suyunu ise önündeki kuyudan alıyor. Ama su bir yere kadar. Kaloriferdir, kullanma suyudur anca…Yeni kuyu açılması gerekiyormuş.Ama kimse ona yanaşmıyor.Köy yeri değil mi?Şimdilik sobaya devam.Her neyse…Suyu getirsinler de,gerisini boş verin!
Çobanköy’ün 500 m ilerisinde Molla Hasan Köyü var. Su var ama kışın donuyor. Zaten 3 derslikli birleştirilmiş sınıfın hocaları, suyu köylüden istiyorlar. Sıraya koymuşlar. Her hafta bir öğrenci getiriyor içme suyunu köydeki çeşmeden… Biz parayla bir köylü tuttuk. Her öğretmen kişi başı aylık bir ücreti veriyor. O adam da, 2 – 3 günde bir bize su getiriyor.
Bu su sorununu 1100 kişilik bu köy çözemedi gitti. Milli Eğitim sessiz… Şimdilik kuyu suyuna devam! Gittiği yere kadar…
İlk gelen herkes, su sorunu duyup ta üzülünce, üstüne kışın bir de giderlerin donduğunu duyunca, köydeki ilk banyosunu kuyu suyuyla okulun kalorifer nedeni ile gideri donmayan öğretmenler tuvaletinde alınca, hele birde suyun sobanın üzerindeki güğümde ısınmasını bekleyince, resmen ‘OHA!’ oluyorsunuz. Benden 1 yıl sonra gelen bir bayan elektrik kesintisi de bu olaylara eklenince ağlamıştı. Gerçi şimdi Göle Merkezde kalmaya çalışıyormuş. Geçici görev falan, filan… Bilmiyorum artık!
Birazda öğrencilerinden bahsedeyim… Suyun eksikliğine rağmen çok pis değiller merak etmeyin. Ama bazen bitleneni var. Onları da hakir görmeyin. Sonuçta kış da olsa, köyün çeşmesinden su alıyorlar. Hali vakti yerinde olanlar kuyu suyu kullanıyor. Kuyu açtıramayacak kadar fakir olanlar, köyün çeşmesine kadar yoruluyor.
Okuma – yazma bilmeyenler bizim için sorun.7. sınıfta adını yazamayan bir çocuğa varsa ‘dengeleyici kuvvetleri’ anlatabilen, ben onun önünde diz çökeceğim. Ama merak etmeyin azınlıktalar. Her sınıfta 2 -3 kişi. Ana sınıfı ayrı bir muamma. Ama bu sene okulumuza bilgisayar sınıfı açıldı. 11 tane bilgisayarı var. Derslere bizim matematikçi giriyor. Kim ne derse desin… Yine de doğuya yatırım yapılıyor.
Fakat siz ilk defa böyle bir taşra köyüne çalışmaya gidiyorsanız sakın ne kimseye sitem edin ne de uzun – uzun nutuklar atın… Her şeye hazırlıklı olun.Ve bir gün Allah’a sitem edecek olursanız,aşağıdaki yazdığım paragrafı hatırlayın:
Evli ve hamile olan sözleşmeli sınıf öğretmeni olarak Ardahan/Damal’da bir köyde tek başına göreve başlayan, göreve başlarken yanında bir bavulunu bir de babasını getiren, köyde lojman bulamayan ve geliş – gidiş de yapamayan, köy evinde kalan, ama köy evinin başka bir odasında muhtarın yanında olan, evin girişi beslenen hayvanlarla birlikte kullanan da var… Gerçi merak etmeyin. Şubatta eş durumundan gidecek. Yaşadığı bir buçuk yıl belki iyi ve yaşanması gereken bir hatıra, belki de unutulması gereken bir üzüntü kaynağı olacak.
Herkese buradan selam… Havalar sıcak. Memlekete gitmeden önce, şöyle bir uğramak lazım köyün yaylasına değil mi ya…
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir? Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
Maymunist imanla nereye kadar?
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
17 Yorum
Yazan:Sevgili Özbek Tarih: Tem 6, 2008 | Reply
Yolladığınız name hasretlerin sağında
En kutsal sanatıyla yazıldı öğretmenim
Sade doğunun değil diyarımın ağında
Sallanan sefaletler kazıldı öğretmenim..( 06/07/2008)
Saygı değer öğretmenim,
Yazınızı büyük bir keyifle okudum. Zaman zaman hüzünlendim, zaman zaman sanki yaşadım o kar beyazında okula gidip gelirken elleri üşüyen çocukları. Sanki okuduğum her kelime bir çocuk, her cümle bir öğretmenimdi. Anlatılmak istenilen ise, parantezler içerisinde gerçekleri görecek nitelikteydi. Sade ve katışıksız bir dille anlatılması ise, sizin o çıkacağınız yaylalarda ki tereyağının şilesi gibiydi. Lavanta çiçeklerinin özünden Kafkas arılarının ürettiği bal gibiydi. Kocaman teşekkürlerim kaleminize ve yüreğinize.
Evet, Türkiye’mizde görülmesi ve onarılması gereken o kadar çok sorun var ki; bu şirin yerlerin topluluğuyla unutulmuş olduğu yetmiyor gibi, koltuk derdine, türban derdine, bilmem ne derdine takılmışız. Hele içler acısı olan da 7 sınıfta bir öğrencinin adını yazmasını bilmemesi. Fransa’da ana okulunda bir çocuk adını yazmayı öğrenemiyorsa, ilk okula başlayamıyor. Amacım Fransa’yı katmak değildir, zaten hiç bahsetmekte istemiyorum. Tıpkı sizin Çobanköy’de yaşadıklarınız gibi, aynı şeyler olmasa da, bizlerde buralarda yabancı olmanın sorunlarını başka başka yaşıyoruz. Eh amacımız şikayet değildir tabi sizinde dediğiniz gibi, ama var olan gerçekleri maalasef aydın insanlarımız, devlet adamlarımız göremiyor, ya da görmek istemiyorlar. “Üretebildiğin bir doğru, sisteme katabildiğin bir artı varsa aferin sana” sizinde dediğiniz gibi artık yaşamı seçmek sanki bize kalmış, kaderimize gibi…
Lojmanların, evlerin vs. lerin kullanışlı olup olmaması hiç sorun değil diye düşünüyorum. Ama hiç düşündük mü? Geleceğe aydın gençler yetiştireceğiz. Gelecek gençlerin ellerinde diyoruz. Sizin bu anlattıklarınız koşullarında yetişen çocuklarımızın hangi derece sağlıklı yetişeceklerine kim şahit olabilir? Kars’da bizzat kendimde gördüm böylesine gelişen bir çağda çok farklı yaşam tarzlarıyla, okuldan çıkar çıkmaz danaların peşine koşup çobanlık yapan ama yürekleri güneş gibi pırıl pırıl gelecekten habersiz yaşayan çocuklar.
Hayat sürprizlerle doludur. Öğretmen olmak isterken bu şartlarda düşünülmez değil mi? O zaman hepinize iyi şanslar diliyorum ve kolay gelsin öğretmenim. Selamlarımla…
Yazan:Danny Tarih: Tem 7, 2008 | Reply
İnsan halinden şikayet etmemeli…
PS:Yukarıdaki cümle Öğretmen Bey’e değil evvela kendi nefsime olmak üzere rahat diken gibi sağına soluna batanlara yazılmıştır .
Yazan:İLKNUR ŞEN Tarih: Tem 7, 2008 | Reply
Hocam okurken geçirdiğimiz 3yıl film şeridi gibi geçti gözümün önünden..çobanköy’ün bizim için bukadar anlam yüklediğini şimdi daha iyi anladım teşekkürler mesai arkadaşım…
Yazan:Büyükcan Tarih: Tem 7, 2008 | Reply
Ben teşekkür ederim…
Yazan:imdat ÇELİK Tarih: Tem 8, 2008 | Reply
saygı deger hakan öğretmenim benim doğdugum o köy yazdıklarını okududum ve duygulandım döndüm maziye çobanköy ilkökuluna öğretmenin sefer AKER elerinde öperim ilk okuma yazmayı ondan öğrendim.ve karda kışta hergün elime bir tezek alır 1 km yolu yürür varırdım okula içimdeki o okuma sevincini anlatamam o tezek sobanın etrafında dışarı eksi 20 derece bizde egitimin sevinci onutulamaz o günler sana çok teşekür ederim ÇOBANKÖY SENİ UNUTMAYACAK
Yazan:Aydın BEŞKARDEŞ Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
hakancım duygularımızı ayrı ve ayrıca güzel bir dille dile getirdiğin için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. güzel geçen 3. senemizin sonunda biliyorum ki o okulda geçirdiğimiz zamanları çok arayacağız. 1 eylülde görüşmek dileğiyle şimdilik eyvallah…
Yazan:turan eşgün Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
güzel bir ortam güzel arkadaşlıklar keyifli bir ortam saygılar
Yazan:serap yılgın Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
Hocam elinize sağlık,pek güzel dile getirmişsiniz herşeyi.çobanköye ilk geldiğim zamanlar çok yakınmalarım isyanlarım olmuştu benim de.yazınızı çok beğenerek okudum çok teşekkürler..
Yazan:SUAT Tarih: Tem 15, 2008 | Reply
hocam bende oralıyım ama ne yaparsınız ellerinden gelende o…
Yazan:derya öztürk Tarih: Eki 27, 2008 | Reply
merhabalarr hocam ben cobanköylüyüm orda dogup buyumedim ama köyumu cok seviyorum o insanların ne sartlarda yasadıgını düşünmek içimi acıtıyor.buyuk ablamda orada sçzleşmeli ögretmenlik yaptı belki sizden daha sanslıydı,ama sınıfı ögrencileri sartları anlattıgı zaman aglıyordu 5 .sınıfa gecmış okuma yazma bilmeyen ögrenciler varmışş.umuarımm artık cobanköyude fark ederler.keşke butun ögretmenler butun devlet adamları sizin gibi olup dile bile getirseler yeter.. saygılarımla hocam
Yazan:FIRAT Tarih: Oca 23, 2009 | Reply
HOCAM YOROMUNUZU ÇOK BEYENDİM ALAH HERKÖYE ÖYLE ÖĞRETMEN NASİP EYLESİN SAYGILAR FIRA
Yazan:DENİZ ATEŞ Tarih: Şub 23, 2009 | Reply
hocam bende orda büyüdüm şuan istanbulda okuyorum okulumuz ben 7. bitirdikten sonra yapıldı.siz anlattıklarınız neki okul yapılmadan önceki halini görecektiniz sizin oturduğunuz lojmanlar eskiden okuldu camları yok camları kartonla kapatırdık ama şimdi öyle değil okul yapıldığından beri biraz ğelişti eskiden sadece 1 öğretmen vardı 3 4 5 hep birlikte ders görürdük hepimizbirer tezek alıp okula gelirdik ısınmak için birbirimizi ittirir durduk gerçektende devlet ozaman hiç yardım etmiyordu unutulmuştuk sanki biz 4 5 giderken daha bilgisayar nedir bilmiyorduk okulu okadar önemsemezdik ben okular açıldıktan 2 ay sonra gidiyordum yinede hiç zayıfım yoktu ama şimdi böyle değil okuduğumada pişmanım şimdi insan memleketinin kıymetini ayrıldıktan sonra anlıyor. sizin ve diğer hocaların ellerinden öperim.
Yazan:zafer öztürk Tarih: Şub 24, 2009 | Reply
ben zafer belki beni hatırladınız sizi çok özledim hocam tüm hocalarıma selam
Yazan:muhammed Tarih: Eyl 1, 2010 | Reply
Hocam bende bu köydeki okulda mezun oldum ve değerinini şimdi farkındayım
Yazan:Kübra Nur Ayar Tarih: Eyl 1, 2010 | Reply
ne güzel anlatmışsınız. annem ardahanlı benim de kurtkale köyünden. oralar canlandı gözümde. öğretmenliğin kutsallığı köylerde daha bir farkediliyor olsa gerek.
iki dil bir bavul filmini izlemişsinizdir, oradaki hoca da köyde çok zorlanmıştı (üstelik öğrencileriyle aynı dili bile konuşmuyordu!) o filmi izleyince belki de öğretmen olmalıymışım diye geçirmiştim içimden.
mesleğinize büyük saygı duyuyorum, başarılar.
Yazan:sevim Tarih: Eyl 1, 2010 | Reply
doğrusu sunuş bölümünden sonra hayal kırıklığına uğradım.yorumlarda da çok duygusal bir kutsallık atfedilmiş yazıya ama ben bunu hakedecek bir şey görmedim yazıda.bir kere oralardan bahsedilirken sanki ayak basılmamış bir Afrika kabilesinden bahsedilmiş.ikincisi sanki ora insanları için sözü edilen mahrumiyet gayet sıradanmış da,tüm problemler orada görev yapan memurlar için akla geliyor gibi bir izlenim var.zaten hikaye de bunun üzerine kurulmuş,yani o mahrumiyete,zor koşullara alışık olmayan insanlaın zorunlu hizmet denilen uygulama sonucu yaşadıkları ve bunun yaratığı düşünceler dile getirilmiş.kısacası bana göre ne sunuş bölümüyle ne de övgü dolu yorumlarla örtüşen bir yazı değil.
Yazan:Necmettin Karakoç Tarih: Ara 26, 2010 | Reply
Değerli meslektaşım,
Geç de olsa yazınızı okudum.Sizin söylediklerinizin hiç birine katılmıyorum.Benim köyümün sadece ikliminden şikayet edilebilir bu da doğal bir şeydir.İkincisi siz köy hayatı ile şehir hayatını karıştırmışsınız.Türkiye’nin her yerinde ben de görev yaptım.Benim köyümün onlardan hiç bir eksiği yoktu. Benim köyümün insanları misafirperverdir,hele hele öğretmenlere karşı saygıda kusur etmezler.Benim köyümün hiç mi iyi tarafı yoktu .Öğrencilere gelince MEB proğramı Türkiye’nin her yerinde proğram olarak aynı müfredat uygulanıyor.Eğer 7.sınıfa gelen öğrenciler okuma yazmayı öğrenmemişlerse bu konu öğretmenlerin ilgisizliklerinden kaynaklandığını düşünüyorum.Temizlik konusuna gelince yine öğretmenlerin öğretimde gerekli titizliği göstermedikleri gibi eğitimde de göstermediklerini düşünüyorum.Sanırım eğer eğitimci olarak gerekli önemi verirsek her şey daha güzel olmaz mı öğretmenim.Ayrıca köyde çok güzel bir su kaynağı vardır.Suyun evlere kadar gitmemesi köylünün suçu değil.Bu yörenin insanları okumaya çok heveslidirler yeterki gerekli ortam verilsin.Başaramayacakları şey olmaz diye düşünüyorum. Düşüncenize katılmadığımı tekrar belirtmek isterim.Çobanköylü Öğretmen Necmettin Karakoç