Gayrı Nizamî harp ve sahte bayrak (False Flag)
By Mehmet Yılmaz on Tem 8, 2008 in Adalet, Ergenekon Nedir?, Gladio, Kemalizm, Politika
Aldo Moro: Spagetti gibi bir cinayet
1963 – 1968 ile 1974 – 1976 tarihlerinde İtalya Başbakanlığı yapan Hristiyan-Demokrat lider Aldo Moro 16 Mart 1978’de Kızıl Tugaylar adı verilen Komünist bir örgüt tarafından kaçırıldı ve öldürüldü.
Daha doğrusu İtalyan hükümeti’nin bize anlattığı resmî şekil buydu. Aldo Moro o dönemin “öcüsü” hem de komünist bir örgüt olan Kızıl Tugaylar’ın elinde 55 gündür rehin bulunuyordu öldürüldüğünde. Peki, bir cinayet işlendiğinde yapılacak ilk şey nedir? Elbette bu cinayet kime yaradı diye sormak.
Şimdi zamanı 55 gün geriye alalım ve Aldo Moro’nun kaçırılmadan önce nelerle uğraştığına bir bakalım.
Rastlantıya bakın ki Moro’nun kaçırıldığı gün (16 Mart 1978) İtalyan Parlamentosu’nda çok özel bir toplantı için hazırlık yapılıyor. Meclisin üçte biri komünist milletvekillerinin elinde. Yıllardır süren “Sovyet uşağı komünistler” ile “ABD uşağı burjuva” çekişmesine son verecek bir hükümet kurulmak üzere. İtalyan komünistler Sovyet Rusya ile göbek bağlarını kesmişler, ülkelerinin geleceği için siyasî rakipleriyle uzlaşıyorlar. Sadece İtalya değil bütün Batı Avrupa için bir ilk söz konusu: Komünistler ve Hristiyan-Demokratlar bir koalisyon hükümeti kuracaklar.
Yine rastlantıya bakın ki adamımız Aldo Moro İtalya’yı rahatlatacak bu uzlaşmanın mimarlarından. Yıllardır İtalya’nın içinde bulunduğu ekonomik, politik ve sosyal bir krizi sonlandırmayı amaçlayan Komünist Enrico Berlinguer ile compromesso storico (=Tarihî uzlaşma) projesi üzerine çalışıyor.
Komünistler heyecanlı ve sevinçli. Müzmin muhalefet dönemi sona eriyor. İlk defa ülke yönetiminde söz sahibi olacaklar. Ama Komünist Rusya paylaşmıyor bu sevinci ve büyükelçiliği vasıtasıyla da her fırsatta belli ediyor. Zira “kokuşmuş burjuva” ile masaya oturan, hatta hükümet ortaklığına giren bir Komünist parti diger ülkelerdeki komünistlere kötü örnek olabilir.
ABD tarafında da büyük bir sevinç belirtisi yok. ABD ordusunun Akdeniz’i kontrolünde kilit rol oynayan askerî üsler var İtalya’da. Bu ülkenin yönetiminin kısmen de olsa komünistlerin eline geçmesi asla kabul edilebilecek bir durum değil. Hem zaten ikinci dünya savaşı sonundaki Yalta konferansıyla ABD’nin “elinde kalmış” bir ülke olan İtalya neden kamp değiştirecekmiş ki? ABD’nin o zamanki çıkarları İtalya’nın demokrasi ile yönetilmesini gerektirmiyor. Halkı temsil eden ve haliyle çok renkli olacak bir meclis değil halkı halka rağmen yöneten faşist bir azınlık çok daha avantajlı. Zira kendi halkından korkan her rejim gibi kendisine silah yardımı yapacak ağabeyi ABD’nin emrinde olacak.
İşte bu satranç tahtasında Aldo Moro’nun kaçırılması ve öldürülmesiyle sonuçlanan olaylar zincirindeki rastlantılara biraz daha zoom yapmakta fayda var: Moro’nun kaçırıldığı saate yani sabah 8 sularında İtalyan gizli servisinde görevli bir grup normal çalışma saatlerinden daha erken bir saatte toplanıyorlar.
Olayların başlangıcı
8:30’da korumaları tarafından evinden alınan Moro 9’da pusuya düşürülüyor, bütün korumaları öldürülüyor ve 9:02’de olay yerini terk eden bir araba ile Moro kaçırılıyor. 9:03’te polis alarma geçiyor. Boştaki bütün polis arabaları olay yerine gönderilirken Moro’yu kaçıran arabanın geçmek zorunda olduğu dar bir kavşakta nöbet tutan polis ekibinin acilen orayı “boşaltması” emrediliyor. Hayatı tehlikede olan bir yargıçı korumakla görevli polislerin Moro’nun kaçırılmasını izleyen dakikalarda o yoldan uzaklaştırılmaları hâlâ bir sır. Rastlantıya bakın ki komünist teröristler izlenmemek için araba değiştirmek üzere tam da bu “boşaltılan” kavşağı seçmişler! Ancak teröristlerin hesap etmediği detaylar var: Kaçırılma ve otomobil değiştirme sıralarında polise yardımcı olmak amacıyla fotoğraf çeken sıradan vatandaşlar…
Saat 10:00. Parlamento’da Moro’nun çalışma arkadaşları kınama mesajı okuyor ve teröre karşı gereken her şeyi yapmak üzere sözler veriyor, yeminler ediyorlar.
Aynı saatte Aldo Moro’yu kaçırmış olan ekip Roma’nın nezih semtlerinden birinde bir eve giriyor. Moro hücresine konduktan kısa bir süre sonra Roma şehri binlerce polisin ve jandarmanın işgaline uğruyor adeta. Yollar kesiliyor, insanlar aranıyor. Ama Olaydan 20 yıl sonra sessizliğini bozan Meclis Araştırma Komisyonu’ndan Sergio Flamigni’ye göre sahnelenen sadece bir komedi. Moro’nun otomobilindeki belgeler, vatandaşların çektikleri fotoğraflar bir bir kayboluyor. Görgü tanıkları “bir şekilde” susturuluyor.
Bitmek bilmeyen rastlantılar
Kızıl Tugaylar’ın diğer eylemlerinde görülmeyen “profesyonellikte” bir tetikçi olduğu saptanıyor sonradan. Moro’ya zarar vermeden bütün korumaları öldüren tek bir tetikçi: Valerio Morucci. 30 yıla mahkum edilen Morucci’nin cezası bilinmeyen bir sebeple 15 yıla indiriliyor. O da resmî açıklamalara ters düşecek hiç bir şey söylememeye dikkat ediyor sonradan.
Garip şeylerden biri de Kızıl Tugaylar’ın yöneticilerinin hapiste oluşu. Böylesi zor bir operasyonu gerçekleştirmek için onlara kim yardım etmiş olabilir diye sormak istiyor insan. Kaybolmamış fotoğraflardan birini çeken Moro’nun komşusu Profesyonel fotoğrafçı Rucci. Rucci’nin karelerinde İtalyan gizli servisine ait bir araba gözüküyor. Arabanın ait olduğu istihbarat görevlisi bir albay, pusu kurma konusunda uzman olarak biliniyor. Sorgulandığında orada bir rastlantı sonucu bulunduğunu, bir arkadaşına öğlen yemeğine gittiğini söylüyor… Saat 8:30’da.
Bir başka rastlantı gizli servisten Marco Belucci’nin aldığı bir istihbarat. Önemli bir devlet adamını kaçırmak üzere hazırlık yapıldığını güvenilir kaynaklardan öğreniyor Belucci. Bunu da Moro’yu korumakla görevli polis şefine bildiriyor. Her nasılsa aynı gün aynı polis şefi Moro’yu görmeye gidiyor, hiç bir tehlike olmadığı yönünde bir açıklama yapıyor.
Moro’nun kaçırılmasından sonra komşu şehirlerden getirilen takviyelerle beraber 35 bin polis Roma’yı altüst ediyor. Milan’dan gelen polis şefi Nicolo Bozzo’nun sözleri düşündürücü: “Ortalık bir sirk yerine dönmüştü. Moro’yu bulMAmak için ne gerekiyorsa yapılıyordu. Siren çalarak sokak sokak dolaşan polis arabaları adeta Kızıl Tugaylar’a geldiklerini haber vermek ister gibiydi”
Moro’nun kaçırıldıktan iki gün sonra Gradolli sokağında oturan biri fotoğrafı basına dağıtılan teröristlerden Mario Moretti’yi görüyor ve polisi arıyor. Polis sirenler çalarak mahalleye geliyor. Bütün binayı tepeden tırnağa arıyor. Bir daire hariç. O daire Kızıl Tugaylar’ın kiraladığı ve Moro’nun bulunduğu ev!
Moro için küçük bir hücrenin hazırlandığı apartman dairesi ne ilginçtir ki İtalyan gizli servisi’ne ait bir emlak şirketinin, Monte Vale Verde. Binadaki dairelerin tamamı aynı şirkete ait aslında! Bu dairenin karşısındaki binada gizli serviste görevli bir jandarma subayı oturuyor. Fotoğrafı tanınan terörist Moretti ile aynı kasabadan, Porta San Giorgio’dan geliyor!
Aldo Moro’nun kaçırılması ve öldürülmesi ile ilgili gariplikler böyle uzayıp gidiyor. Kızıl Tugaylar’ın sistematik bir biçimde gizli servis, polis ve jandarma tarafından korunduğunu iddia ediyor savcı Ferdinando Imposimato.
Masonlar sahnede
Son olarak unutulmaması gereken bir nokta var: Tarihi uzlaşma’nın yapılacağı (Moro’nun kaçırıldığı) saate P2 Mason locasının başkanı Licio Gelli arkadaşlarıyla yaptığı bir toplantıda “mesele halloldu” diyor. P2 (Propaganda Due) CIA’den bir çok ajanın da bulunduğu bir loca. Licio Gelli’nin CIA ile ilişkileri çok eskiye dayanıyor. CIA’nin Komünistleri suçlamak amacıyla faşist militan kullandığı sonraları Romano Prodi başkanlığında L’Ulivo federasyonunun önderliğindeki meclis araştırma komisyonlarınca ortaya çıkarılıyor. Ülkedeki istikrarı hedef alan bu saldırılardan en önemlileri 12 Aralık 1969’daki Piazza Fontana (16 ölü, 88 yaralı) ve 2 Ağustos 1980’deki Bologna Garı saldırıları (85 ölü, 200 yaralı). Buna benzer onlarca saldırının sorumluluğu komünist teröristlerin üzerine atılıyor ama örtbas edilmeye çalışılan dosyalar gün ışığına çıktıkça gerçek faillerin faşist militanlar olduğu anlaşılıyor.
Neden? Zayıflatmak istenilen siyasî kanadı şiddet yanlısı göstermek ve halkın desteğini azaltmak için. Diğer bir amaç ise demokrasiyi ve insan haklarını askıya almak olabiliyor. Gayrı Nizamî harp taktiklerinde buna “False Flag” deniyor yani sahte bayrak. Sıkı yönetim ilan etmek, darbe yapmak için çok kullanılan bir yöntem. Hitler gençliğinin başlatıp komünistleri ve Yahudileri suçladıkları yangınlar, Fransız gizli servisinin fanatik Müslüman maskesi altında Cezayir’de yaptığı katliamlar, Güney Amerika’nın hemen her ülkesindeki CIA etkinlikleri False Flag tipi saldırılara örnek teşkil ediyor.
Zaten bu olay da İtalya’nın terörizm ile ilk karşılaşması değil. Yıllardır Gerginlik Stratejisi denen bir oyunun çarklarında can çekişiyor ülke:
Gerginlik Stratejisi : (strategia della tensione), planlı ve gizli operasyonlarla bir grubun, bir bölgenin ya da bütün bir ülkenin psikolojik, sosyal ve politik anlamda destabilise edilmesidir. Gerginlik yaratmada kullanılan araçlar terör, suikast, adam öldürme, adam kaçırma, askeri niteliği olan fakat orduya bağlı olmayan (milis / paramiliter) operasyonlar, psikolojik mücadele, ekonomik zorlayıcı tedbirler gibi yasadışı ve şiddet içeren vasıtalardır. Ayrıca bu araçlara çatışmayı destekleme, tahrik etme ve şiddetsiz çelişmeleri ajan provokatör aracılığı ile şiddete çevirme de dahildir. Bu tür yabancı bayrak altında (false flag) yapılan operasyonların hesabı karşı tarafa sorulur, maksat karşı tarafın ismini kötüye çıkarma ya da tamamen iktidardan uzaklaştırmadır.
Yeniden P2 Mason locasına dönecek olursak, Moro’yu sağ salim bulmak için İtalyan içişleri bakanlığı bir kriz masası oluşturuyor, işte üyeler: General Bassini, İtalyan istihbaratının başi, P2 üyesi mason, General Santovito, askeri istihbaratın başı ve P2 üyesi mason, Peruzzi yükek rütbeli bir istihbarat subayı ve P2 üyesi mason, General Gudicce Mali ve finansal istihbaratın başı ve P2 üyesi mason…
Komplo mu yoksa kanser mi?
Türkiye’den bir şeyler hatırlatmıyor mu size bütün bunlar? Aslında ortada bir komplo teorisi filan yok. Askerî bir hazırlık var. Bir tür barış zamanı kuvayi milliyesi. Komünist Rusya’nın Avrupa’yı işgal etme riskine karşı Amerikan ve İngiliz gizli servisleri Stay Behind (= “Cephe gerisinde kal”) adında bir örgütlenme hazırlıyorlar. Yani Rus tankları Roma veya İstanbul caddelerinde gezecek olursa silah ve bomba eğitimi görmüş Türk ve İtalyan gençleri vatanlarını savunacaklar… Amerikan ve İngiliz şeflerinin gözetimleri altında. Batı Almanya, Belçika, ispanya, Fransa, Yunanistan, Portekiz, Lüksemburg ve Hollanda da var bu neo-kuvvayı milliyenin içinde.
Ama olmuyor. Yani Rusya o kadar öcü çıkmıyor. Bu ülkeleri işgal etmiyor. Ölmeye, öldürmeye hazır onca insan yetiştirmişsiniz, para dökmüşsünüz. Kaynak israfı olmasın diye bu sefer bu ekipleri başka bir işte kullanmak lâzım. Aslında yaşlı kadınları karşıdan karşıya geçirebilirlerdi veya ağaçta kalmış kedileri indirebilirlerdi aşağıya. Ama daha iyi(!) bir görev buluyor bunlara Sam Amca: Komünizm ile mücadele! Kaka Komünist ülkeler cici Kapitalist ülkeleri işgal etmese bile komünist veya sosyalist partiler var. Olmadı, her türlü sol örgüt, işçi sendikası, dernek… Hepsi bu Stay Behind’ın hedefi oluyor.
Ergenekon’un İtalya’daki kardeşinin adı… Gladio. Özetle Ergenekon’un Türklerle, Türk tarihiyle filan alakası yok. CIA’nin askerî bir uzantısı olarak doğmuş, sonra siyasete bulaşmış, soğuk savaş bitip de parasız kalınca da çek senet mafyasına, genelev işletmeye kadar kâr getiren her işle ilgilenmiş bir disiplinsiz örgütlenme söz konusu.
Kadın satacak duruma düşmüş silahlı bir örgütün sipariş üzerine hükümet devirmeye çalışması veya darbe ortamı hazırlaması gayet “business” bir durum. Yani Ergenekon’u AKP karşıtlarının veya yobaz laiklerin silahlanması gibi görmek büyük hata olur. Aynı Ergenekon ekibi pekâlâ Gürcistan’da veya Kuzey ırak’ta da “çalışmaya” gönderilebilirdi. Parayı veren Ergenekon düdüğünü çalar. Elbette çömezler, tetikçiler ideolojik takılıyor olabilirler. Yani “Yüce Türk ülküsü adına” veya “Vatanı Siyonistlerden temizlemek için” bedavaya çalışan zavallı gençler var ellerinde. Ama sonuçta bir mafya karşımızdaki.
Not: Ek bilgi için Salvador Allende’nin devrilişi, Condor operasyonu, Gayrinizamî Harp, Asimetrik Savaş, Gerginlik Stratejisi ve False Flag konuları araştırılabilir, PKK… Ters giden nedir? Bundan sonra nereye? Adlı makale okunabilir.
KAYNAKLAR
-
Mon sang retombera sur vous : Lettres retrouvées d’un otage sacrifié, mars-mai 1978 (tr. Kanım üzerinize sıçrayacak: Kurban edilmiş bir rehinin mektupları – Mart-Mayıs 1978) Aldo Moro, Emmanuel Laurentin, et Elisabeth Faure (Nisan 2008’de yayınlandı)
-
The Moro Affair (New York Review Books Classics) Leonardo Sciascia ve Peter Robb (2004 Baskısı)
-
The Aldo Moro Murder Case Richard Drake (1996 Baskısı)
-
Red Brigades: The Story of Italian Terrorism Robert C. Gardner (1990 Baskısı)
-
Inside a Terrorist Group: The Red Brigade of Italy (1982’de yayınlandı)
-
Romano Prodi başkanlığında ve İtalyan demokrat parti L’Ulivo tarafından hazırlanan ve dönemin milletvekili, Moro Cinayeti araştırma komisyonu başkanı Sergio Flamigni ve Savcı Ferdinando Imposimato’nun da ifadeleri ile desteklenen, rapor (Ne yazık ki web üzerinde bulamadım, BNF’te inceledim)
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir? Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
Maymunist imanla nereye kadar?
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
19 Yorum
Yazan:Göktürk Tarih: Tem 8, 2008 | Reply
Aldo Moro’yu da Ergenekon öldürmüştür. Heman haber edile Zaman Gazetesine.
Yazan:TT Tarih: Tem 8, 2008 | Reply
Aldo Moro’yu da Ergenekon öldürmüştür. Heman haber edile Zaman Gazetesine.
Oldu mu şimdi..
Bak hemen tedbir almalı
Tiz habar edile Ergenekon medyasına,
Aldo Moro olayını kim sızdırdı? manşetleri atıla…Olay küçümsene..
…
Türkiye bir hukuk devletidir.Hatta demokrasinin de beşiğidir.
Ergenekon gibi yapılanmalar asla barınamaz bu ülkede…
Öyle darbeymiş,bombaymış,kozmik belgeymiş,krokilermiş,itiraflarmış, günlüklermiş,bulunan milyon eurolar, bombaevleri,aydınların öldürülmesi filan, boşverin bunları yandaş medyanın uydurması hepsi..
Merak etme sen, Doğan ve Koçların basınına güven…Hiç bir şeyden şüphe duyma, batman kıyafetli amcaların korur seni…
Utanmadan bir de bazı paşaları darbeci diye içeri tıkmışlar…Paşaların darbe yaptığı nerede görülmüş? darbeleri yapanlar onbaşılarla çavuşlardır genellikle!…
Toplumda saygın isimler içeri alınmış. Halbuki eskiden beri darbeler, banka hortumlayıcıları toplumdan dışlanmış,başıboş sıradan insanlar tarafından yapılmıştır…
O yüzden hepsi fasa fiso bunların…
Yazan:Tekin Tuzsuz Tarih: Tem 8, 2008 | Reply
Ergenekon, sistematik bir örgüt değildir. Tek başlı da değildir. Ülkenin iç ve dış siyasi konjonktürüne göre değişkena bir yapıya sahip bir oluşumdur. Bu örgütü örgüt olarak tanımlamak bile ne kadar isabetlidir bilemeyiz.
Bugün ulusalcı kesim örgütün egemenliğini elinde tutar, yarın solcular, sonraki gün laikler v.s.
Burada bilinmesi gereken husus, Ergenekon denilen yapılanmanın esasında “Kendisini, sahip olduğu ideolojisinin ışığında devletin yegane koruyucusu olarak gören” bir düşünceler topluluğu olduğudur.
Mevcut durumda Ergenekonun hakim yapısı Kemalist ve Ulusalcı bir çizgidedir. Bu ideoloji etrafında birleşen kişiler, karşıt görüşlü (İslamcı) fikre sahip ve aynı zamanda hükümet olabilmiş kişilerin ülkeyi bir felakete sürüklediğini düşünmektedirler. Ancak, İslamcı çizgide yer alan bireyler 1960 ihtilali sonrasında bir başbakan ve iki bakanın idam edilmesini hala hazmedebilmiş değillerdir. İslamcı olarak nitelenen bu kesimin son 40 yıldır sürekli baskı altında tutulması, modernleşen dünya ile birlikte özgürlük kavramının içeriğinin de gelişmesi neticesinde son Genel Seçimlerden zaferle ayrılmış olması bu kesimi umutlandırmıştır.
Bu umudun akabinde ne yapıldıysa sanki yıllarca süren baskıların intikamı alınırcasına ve bir zafer sarhoşluğu içerisinde yapılmıştır.
Askeri ihtilaller neticesinde hazırlanan ve kabul ettirilen Anayasalarımız günün ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır. Son 20 yıldır iktidara talip olan bütün siyasi partiler ilk icraat olarak yeni bir Anayasa paketinden söz etmekte, ancak nedense iktidar olduklarında bu vaatlerini bir türlü yerine getirememektedirler. Yerine getiremeyişin arkasında ise, iktidarın bu girişimlerini sürekli engelleyen bir güç olduğu muhakkaktır. İşte bu güç, şahsi düşünceme göre adına ergenekon denilen yapılanmadır.
Bu çerçevede, Ergenekon dediğimiz yapılanmayı “Milli iradeyi sürekli olarak görmezden gelen, halkı, halkın değerlerini, demokrasiyi sahip olduğu ideoloji etrafında yönlendirmeye çalışan ve bu maksatla gerektiğinde şiddet kullanmaktan çekinmeyen, legal içinde illegal bir yapıya sahip bir örgüt” olarak düşünebiliriz.
Bu yapılanma içerisinde belli başlı aktörler olduğu muhakkaktır. Bunlar; askeri kesim, medya organları, siyasi partiler, illegal örgütler ve sivil toplum örgütleri ve hareketleridir. Her zaman olduğu gibi yine şunu açıkça belirtmekte de fayda var: Gerek asker olsun, gerek medya ve gerekse siyasiler… Hiç bir zaman bu saydıklarımızın genelini bu şekilde bir suçlamanın hedefi haline getiremeyiz.
Örneğin, askeri kesim içerisinde Ergenekon türü yapılanmalara yeşil ışık yakan personel bulunduğu gibi, demokrasiden yana olan ve bu tür eylemlere şiddetle karşı çıkan kişiler de her zaman olmuştur. Medya organları, siyasiler ve sivil toplum örgütleri de bu kapsamda düşünülmelidir.
Netice itibarıyla bugün yaşamakta olduğumuz kapatma davası ve ergenekon operasyonunu birbiriyle ilişkilendirmek ve en temel mahiyette “Sınıflararası Çatışma” olarak değerlendirmek pek tabii mümkündür.
Yazan:freezer66 Tarih: Tem 8, 2008 | Reply
Hah! tamam. Türkiye’de bugüne kadar gerçekleşmiş bütün kötülüklerin sorumluları bulundu. artık rahat rahat hayalini kurduğumuz yüksek medeniyete ulaşabiliriz. Ayrıca adı malum gazetecimizin gazozuna ilaç atanlar da bunlar olabilir.
Yazan:ozan Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
Ergenekon bilincimizin miladı Ümraniye Çakmak Mahallesinde bir gece konduda bulunan el bombaları ile başladı…O gün bu gündür yatıyoruz kalkıyoruz Ergenekon…
Askerler,bürokratlar,gazeteciler,”örgüt kasası”diye nitelenen iş adamları Türk halkının şaşkın ve olayları anlamaya çalışan donuk ve anlamsız bakışları arasında deliller çerçevesinde teker teker parmaklıklar ardına gönderildi…Kimisi de serbest bırakıldı…
Bu işin iki talihsiz yönü var birincisi Örgütün adının Ergenekon olması ki bu milli değerin bir örgüte isim olması söz konusu örgüt hakkında ülke içinde ki milliyetçi çevrelerin yorum yapmasını engelledi,lafa geldimi aziz milletimizin çıkarları herşeyden üstündür diyenler görüşlerine yakın isimlerin örgütle aynı daire içinde bulunduğunu gördüklerinde nedense dut yemiş bülbüle dönüyorlar…Bu durumu Anadolu ete gelince mır mır ota gelince hav hav diye tarif ederler… ikincisi ise sürecin AK PARTİ’nin kapatma davası ile çakışması ki bu ikincisini öne çıkararak tüm yapılanları bir hesaplaşma gibi gösterenler de yok değil haklı yönleri olabilir mi pek sanmıyorum ama Ergenekon’un sanık sayısı ile AK PARTİ’nin kapatma davasında siyasi yasak istenilen isimlerin sayısı neredeyse aynı olması en büyük delilleri…
Hatta;bu günleri Gazi’nin Gençliğe Hitabe de ”Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen…”diye tarif ettiği günler olarak tarif edip gaflet ve dalalet anları olarak tarihe not düşünelerde oldu…
Sürecin tarihi olduğu tartışılmaz ama bunlar mızrağı çuvala sığdaramayan acemi darbecilere destek çıkmaya çalışan bilindik kalemlerin sığ fikirleri…%90 olsanız ne olur diyen stotükocu beyinlerin son mukavametleri…
Ne kadar feryad-ı figan etseler,yanlarını dövseler,çirkefe yatsalar,çamura bulansalar bir defa süreç başladı,artık bu ülke de hiç bir şey halka rağmen olmayacak…Bu millet düşünemez onun yerine en iyisini biz düşününürüz deyip çıplak kıçlarına don biçer gibi kendilerine görev arayan macaperestlerde türlerinin son örneği olsa gerek…En azından insallah öyledir…
Yazan:snowqueen Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
Ergenekon bilincimizin miladı Ümraniye Çakmak Mahallesinde bir gece konduda bulunan el bombaları ile başladı
ve nasılsa o bombalar imha edildi.
Bilgisayarlarda bulunan deliller(?), back-up yapılmadığı için delil özelliğini yitirdi.
Tutuklananlardan bazıları serbest bırakıldı, şimde tekrar tutuklanmaları gündemde. (Örgüt kasası olup cenazesini belediye kaldıran ise öldü).
Birileri herşeyi Ergenokan’a mal etme derdinde. Kene vakası bile Ergenekon’un komplolarından denecek neredeyse.
Kaynağı meçhul haberler basında. Gazeteler bunlara nasıl ulaşıyor?
Kaynak nedir? Muamma.
Büyükanıt ve ailesi de fişlendi haberleri çıktı bugün. Şimdi Büyükanıt iyi polis mi oluyor bu durumda?
Kapatma davasında yargıya sövüp sayanlar, iş Ergenokan’a gelince “yargıya karışılmamalı” diyor falan. Çok şahane, şenlikli bir ortam.
Cumhurbaşkanlığı gibi b.ku çıktı bu sürecin de.
“cumhurbaşkanı kim mi olacak- süpriz, vallahi söylemem” gibi bir türlü yazılamayan, ne idüğü belirsiz bir iddianame, tutuklanıp serbest kalanlar(madem serbest bırakacaksın niye tutukluyorsun?), sonra tekrar tutuklanacaklar, sonra tekrar serbest kalacaklar, sonra tekrar…
Madem darbeciler yargılanacak neden Kenan Evren’den başlamadık?
Kenan Evren’i cennetlik bulanların da yargılanmasını istemeliyiz mi halde?
Yazan:ozan Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
ÖRGÜTÜN KASASI OLANLAR ”CENAZESİNİ BELEDİYENİN KALDIRDIĞI ”ADAMLAR DEĞİL ELBET ,KALDİ Kİ KENDİ MASRAFLARI İÇİN BİLE AİLENİN ZOR ANLAR YAŞADIĞINI GAZETELERDEN ÖĞRENİYORUZ.AMA BU ÇETEYE SAHİP ÇIKMAK İSTEYENLARİN KİRALIK KÖŞELERİNDE BU İNSANLIK HATASININ ARDINA SAKLANDIĞINI DA SEÇEBİLİYORUZ.NEYSE SÖZÜM ONA ÖRGÜTÜN KASASI BU ADAMLAR DEĞİL HER LAFIN BAŞINA ATATÜRK VE YURT SEVGİSİNİ KOYUP AMA NE HİKMETSE PATLATILAN KASALARINDAN ÇIKAN MAVİ MAVİ PARALARINDA HİÇ ATATÜRK RESMİ OLMAYAN ADAMLAR…
”Kapatma davasında yargıya sövüp sayanlar, iş Ergenokan’a gelince “yargıya karışılmamalı” diyor falan. Çok şahane, şenlikli bir ortam.”DİYORSUNUZ PEKİİ,HEP SÖYLEMLERİNDE HALKÇILIKTAN MİLLETİN EĞEMENLİĞİNDEN ,SOSYAL DEMOKRASİDEN SÖZ EDİP,KOLTUKLARININ ALTI GICIRDAMAYA BAŞLAYINCA ORDU GÖREVE DİYENLERE NE DİYORSUINUZ?YA SÖYLEMLERİNDE HALKÇILIĞI,SOSYAL DEMOKRASİYİ MİLLETİN EĞEMENLİĞİNİ KİMSEYE KAPTIRMAYIP,AK PARTİ KAPATMA DAVASINI BİZE BURADAN BİR FIRSAT DOĞAR MI EDASI İLE AĞZINDA SALYALARLA SEYREDENLER HAKKINDA Kİ GÖRÜŞÜNÜZ NE?
BANA KALIRSA EVREN’İ YARGILAMAK BİLE BU MİLLETE HAKARET OLUR AMA OLAYLARDA MAYDONOZUN SAPI İLE YAPRAĞI ARASINDA GÖRÜŞLERİ DEĞİŞEN İNSANLARIN DÜŞÜNCELERİ HEP TÜMSEK OLUYOR.BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN ANLAYIŞI…KENDİNE GELİNCE FARKLI ELE GELİNCE FARKLI YORUM…
SİZ TELAŞ ETMEYİN HİÇ BİR ŞEYİN BOKU ÇIKMADI AMA İLERİEYEN GÜNLERDE HANGİ ÖKÜZLERİN ALTINDAN HANGİ BUZALAR ÇIKAR HEP BİRLİKTE GÖRECEĞİZ…
BENİM SİNİRLERİMİ ZIPLATAN ASIL OLAY İTALYA DA TEMİZ ELLER OPERASYONU OLURKEN BU BİZİM ÜLKEMİZDE NE ZAMAN OLUR DİYEN DEMOKRASİ MUNAFIĞI LÜMPEN TAKIMI NİYE BİRDEN İÇTİKLERİ PİPOLARININ DELİĞİNE GİRİVERDİLER YADA ŞAPKALARINI YÜZLERİNE KAPATIVERDİLER…SAĞDA SOLDA MUM YAKIP SUSMA SUSTUKÇA SIRA SANA GELECEK DİYE DÜDÜK ÇALANLAR PIT KESİLİVERDİ…YA DEMEK Kİ BU İŞLER ÖYLE EYYAMCILIKLA OLMUYOR KARDEŞİM…
NE DİYELİM;DÜT DEMEYE DUDAK İSTER…
Yazan:snowqueen Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
Amerikan bayrağı renklerinde bir yılan konmuş fotoğraf olarak,
bu ülkede darbelerin dış kaynaklardan etkilendiği konusunda çoğumuz hemfikiriz sanırım, 12 Eylül sonrası “bizim çocuklar(our boys)” bu işi halletti” lafı kulaklarımızda.
Tarafsız bakarsak, ABD bugün kimin yanında?
f tipine gitmekten bile kaçamayan iki-üç emekli artık sistem artığı olmuş askerin mi yanında yoksa basına Ergenekon haberlerini sızdıran Fethullahçı istibaharatçıların mı? ABD kimlere kucak açtı görmüyor muyuz?
Hrant Dink olayında Ramazan Akyürek isimli istihbaratçı(Erhan Tuncel vb.de onun elemanı çıkmıştı) aynı Fethullahçı örgütlerme içinde değil mi?
Hrant Dink’in katline nasıl ışık tutuyoruz anlamadım gitti.
Yazan:ozan Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
LAF OLA BERİ GELE…
BİR YAZDIKLARINIZIN SORUMLA HİÇ BİR ALAKASI YOK,BUNDA ZEYTİNYAĞI KIVAMI VAR İKİ NE YANİ YENİ GÜNAH KEÇİNİZ FETHULLAH GÜLEN Mİ?FETHULAHÇI İSTİHBARAT!!!GÜLDÜRMEYİN ADAMI YA BU KADAR CEHALET ANCAK OKUMAKLA OLUR…
Yazan:saldiray Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
mehmet bey,
yazinizda bircok iddiada bulunmussunuz. mesela aldo moro’nun tutuldugu binanin arandigini ama bir tek tutuldugu dairenin aranmadigi gibi, moro’yu kaciran arabanin gececegi kavsagi tutan polis arabasina bolgeyi terketmesi talimati verildigi gibi. benim okudugum bildigim kadariyla boyle birsey yok. bu ve yazinizdaki diger iddialari cok saglam kaynak gostererek somutlandirmazsaniz biraz havada kaliyor. saygilar.
Yazan:snowqueen Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
Şimdi ben Rene Magritte’in kulağını çınlatıp “içine girdiğim pipomun” altına “bu bir pipo değildir yanlış görmüşşüsn arkadaşım” yazarak, nazire yapsam da elbet nafile olacağının, anlattıklarınızın karşınızdakinin anlama yetisi kadar olacağının bilincindeyim.
Şaka bir yana, henüz iddianamesi bile tam olarak yazılmamış, yap-boz tahtasına dönmüş, delilleri “yedeklenmemiş” gibi saçma sapan nedenlerle yılan hikayesine dönen ve iki güç arasındaki iktidar çatışmasını simgeleyen bir operasyonunun boku çıkmıştır.
Temiz Eller’den bahsediyorsunuz, Erhan Tuncel ve Ramazan Akyürek’in Gülen bağlantısı ne alaka onu bir açıklayın hele iyice temizlenelim, yeni günah keçisi demek iltifat olur tersi ezelden beri (12 Eylül) sevmeyiz kendisini, bir de tavsiye ağzınızda “dut” varken konuşmayın zira anlaşılmıyor.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
@Saldiray Bey,
Bu nazik uyariniz için tesekkurler, haklisiniz, kaynaklari eklemeyi unutmusum, yazinin altina koydum simdi.
Yazan:provoker Tarih: Tem 9, 2008 | Reply
İzmir’de Mustafa Kemal’e yapılan suikast girişimi de aslında Ergenekon’un eseridir. O olay sayesinde demokrasiye geçiş durdurulmuş ve tek partili sisteme geçilmiştir. Tahmin edebileceğiniz gibi Ergenekon’un başında da İsmet İnönü vardı. İsmet İnönü’den kalan dokümanlar incelenirse İzmir suikastiyle ilgili belgelere ulaşılacaktır. Zekeriya Öz beyefendiye duyurulur. Delilleri yanlış yerde arıyor. Ergenekon’un köküne inmek lazım. Asıl beyin takımını bulmak için İsmet Paşa’nın arşivinde ayrıntılı incelemeler yapmak gerekir.
Yazan:ümit harmancı Tarih: Tem 10, 2008 | Reply
Ne çok ergenekon uzmanı varmış ülkemizde pes doğrusu!!Aziz Nesin boşuna dememiş’her 3 Türk ün 5 i şairdir’ diye..Dünyada ,derin devleti olmayan bir tek ‘ileri sanayi ülkesi var mı’???Doğru okudunuz,yeryüzündeki dominant ülkelerin hepsinin derin devleti var.(ABD nin,Rusya nın,Almanya nın,İngiltere nin vb.)..olmayanlar ise veya ‘yekpare derin devleti’ olmayanlar ise 3. dünya ülkeleri;Afganistan,Ruanda,Kongo,Libya,vb…Ancak doğa boşluktan hoşlanmaz;derin devleti olmayan bu 3. dünya ülkelerinde birbiri ile iktidar için çatışan ‘Aparatçıklar’ var.(ülkemizde olduğu gibi)….Derin devlet mi görmek istiyorsunuz,bakın Rusya ya..Yeltsin döneminde 10 kadar ‘ KÜRESEL OLİGARK ‘az daha yönetimi tamamen ele geçiriyordu, Rusya elden gidiyordu.Ama Rus derin devleti Putin i iktidara getirdi.sonraki olanları merak edenler bilir.Putin,küresel oligarkları hukuk dışı metotları da kullanarak bertaraf etti.kimi hapse atıldı,kimi suikaste kurban gitti,bazısıda ülkeden kaçıp futbol takımı kurdu!!!konjonktörüde iyi değerlendiren Putin Rusya yı yeniden ayağa kaldırıp ABD ye yine kafa tutar konuma getirdi…Peki dünyadaki baş emperyalist ABD de durum farklı mı??Siz hala,ABD yi 80 IQ luk velet Bush un yönettiğine inananlardan mısınız????..Garibim 3. dünya ülkelerinde neler oluyor;devlet içindeki aparatçıklar birbiriyle iktidar ve pasta kavgasına tutuşuyor,sonuçta sabah erken kalkan darbe yapıyor..yani sorun ülkemizde olduğu gibi ‘yekpare bir bütünllüğün’ olmaması..Ha, demokrasi ve insan hakları mı nerede??Artık çağımızda bu kavramlar ,emperyalist ülkelerin,3. dünya ülkelerini kontrol etmekteki baskı araçları haline gelmiştir..Bu iki kavramı dillerine pelesenk eden ‘komprador enteller’ ise,1. dünyanın,3. dünya içindeki elçileridir(bilinçli veya bilinçsiz)..Bu komprador entellerin,her yıl ABD dışişleri bakanlığının,kendi ülkeleri hakkındaki ‘insan hakları raporunu’ gerdeğe girecek damat gibi beklediklerini bilirsiniz..Otoyolda copla zenci/hispanik öldüren ‘Kabe devletlerinin’ verdiği raporla; o yılın ülke içi baskı konularını ezberlerler..neyse uzatmayalım…Ve asıl soruyu soralım,ülkemizin ‘yekpare bir derinliği’ olsaydı,ülke bu halde olurmuydu??
Yazan:ozan Tarih: Tem 10, 2008 | Reply
”bizi devletin içinde ki dinciler dinliyor!””dinciler kendi derin devletlerini oluşturma derdinde””Fethullahçılar istihbarat içinde örgütlenip dinleme yapıyorlar”BEN BU MAVALLARI ÇOK İYİ HATIRLIYORUM…HATTA HATIRLAYINCA ŞU ALLAH’IN YÜZÜNDEN RABBİYESİRİNİ ALDIĞI ÖNDER SAV AKLIMA GELİYOR VE GÜLME KRİZİM TUTUVERİYOR.SÖZDE ONUDA FETHULLAHÇI POLİSLER DİNLİYORDU AMA BEY AMCA YAŞ İLERLEDİĞİ İÇİN TELEFONUNU KENDİSİNİN DİNLETTİĞİNİN FARKINDA BİLE DEĞİLDİ…50.000 TİRAJLI VAKİT’İN DOĞAN MEDYASININ AMİRAL GEMİLERİ İLE KEDİNİN FARE İLE OYNAMASI GİBİ NASIL OYNADIĞINI HATIRLAYINCA NASIL GÜLMEYEYİM Kİ?
İLAHİ ÖNDER SAV AĞIZ İSHALİ OLUP BU ÜLKE’NİN %99’NUN MENSUP OLDUĞU DİNİN PEYGAMBERİNE HAKARET ETMEYİ VALİLERLE KONSAMATRİS GİBİ OTURUP ONU BUNU ÇEKİŞTİRMEYİ BİLİYOR AMA TELEFONUNU KAPATMAYI BİLMİYOR İŞTE…
NEYSE KONUMUZ FETHULLAHÇI İSTİHBARAT POLİSLERİ VE ERGENEKON YA BİLMEM ŞU GÜLER KÖMÜRCÜNÜN YAZISINI HATIRLARMISINIZ?7 MART TARİHLİ OLANI”meçhul birileri(!) tsk’nın dinlenmye karşı kurduğu elektronik harp sisteminin başında ki komutanı dinledi”diyor ve soruyordu:Gizli dinleme yapan hainler kim?”O ”HAİNLERİN” KİM OLDUĞU BU BEĞENMEDİĞİNİZ ERGENEKON DA ORTAYA ÇIKTI,ŞÖYLE Kİ;CUMHURİYET GAZETESİ YAZARI MUSTAFA BALBAY İLE JANDARMA İSTİHBARAT DAİRE BAŞKNAI EMEKLİ TUĞGENERAL LEVENT ERSÖZ ARASINDA Kİ GÖRÜŞMENİN KASETİ NEREDE ORTAYA ÇIKTI?SİZ HATIRLAMAZSINIZ BEN AĞZIMDA Kİ DUTU ÇIKARTIM SÖYLEYEYİM İSTERSENİZ;ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ BAŞKANI ERYUNUR’UN ÖZEL ARŞİVİNDEN…NE O ADD İÇİNDE Mİ FETHULLAHÇILAR VAR YOKSA?ORGENERAL HURŞİT TOLON2UN ARŞİVİNDE DE YAŞAR BÜYÜKANIT İLE İLGİLİ AİLEVİ BİLGİLER ÇIKIYOR BUNU DA FETHULLAHÇILAR YAPTI DERSİNİZ?AA BAK DİNLEME TELEFON DEYİNCE AKLIMA TUNCAY ÖZKAN GELİVERDİ,”BİZ KAÇ KİŞİYİZ”TENALERİ İLE ORTAYA ÇIKIP CUMHURİYET MİTİNGLERİNDE ÇOŞAN GAZETECİMİZ ATATÜRKÇÜLERİN GÖNERDİĞİ SMS’LERDEN KAZANDIĞI PARALAR İLE İDARE ETTİĞİ KANALINI SATIVERMİŞTİ O KANALIDA MI FETHULLAHÇILAR ALDI DERSİNİZ?
TIK TIK ORDAMISINIZ?ÇIK PİPONUN İÇİNDEN ABLA! SOBE!
Yazan:suzannur Tarih: Tem 10, 2008 | Reply
Sayın Ümit,
“Ha, demokrasi ve insan hakları mı nerede??Artık çağımızda bu kavramlar ,emperyalist ülkelerin,3. dünya ülkelerini kontrol etmekteki baskı araçları haline gelmiştir..”demişsiniz.
Bu yüzden demokrasi ve insan hakları bu ülkeye gereksiz öyle mi!!! Tabii, ne de olsa bunlar emperyalistlerin bizi kontrolde kullandıkları metotlar. O zaman ne yapalım, bizdeki hispanik ve siyahi kabul edilenleri sokak başında öldürelim, yetmez niyet okumalarla insanları hapse tıkalım, işkence edelim,gerekli gereksiz partiler kapatalım, yetmez okumak isteyen kız çocuklarını başı kapalı diye kapıdan geri çevirelim, cahil bırakalım ki hiç bir şeyi sorgulayamasınlar, inandıklarını bile,imamhatipleri engellemek için bütün meslek liselerinin önünü kapatalım ki oradaki çocuklar da her türlü gelecek hayaline son versin ve an atıl liseli grubunu oluştursun, yetmez yürüyüş yapanları dövdürelim, olmadı iki-üç çocuğun kolunu kıralım, köyleri boşaltalım, dağlara dağa fazla insan gönderelim, o da yetmez bunları yapıp bir de bunları haklı gösterecek argümanlar bulalım. Şöyle başlasın bu cümlenin başı “Ha, demokrasi ve insan hakları mı nerede??Artık çağımızda bu kavramlar ,emperyalist…”şeklinde başlasın. Ne kadar da şık durdu değil mi? Bunu savunanları da bilinçli ya da bilinçsiz damat ya da elçi diye küçültelim, öyle yapalım ki bir daha insan haklarını ve demokrasiyi savunamasınlar!!!
Ne dediğinizin farkında mısınız, gelişmiş ülkelerdeki demokrasiler -mükemmel olmasa da- bu ülkedeki demokrasiden çok daha iyi, yokkkk yalan, olmaz öyle şey, onda da kandırılıyoruzdur biz, yeter ki ülkemizin bütünlüğü için adı destan devşirmesi olan grupları alıp başımızın tacı yapalım, gerisi önemli değil ve bunu savunmak için ülkeye ne demokrasiyi yakıştıralım ne de insan haklarını.
Bu arada siz hukukçu değil miydiniz, size fakültede insan hakları ve demokrasiyi baskı kavramları olarak mı öğretiyorlar, yok yok, siz hukukçu değildirsiniz, bu cümleler ve hukuk…
Ha, sorunuzu da cevaplandırayım, yekpare bir derinlik hiçbir ülkede yoktur, demek ki bu kör dövüşünün sebebi farklı,taşları yerinden kim, neden oynattı sorulması gereken bu.Bunun cevabını da bilemeyecek kadar normal, yüzeyde ya da derinliği olmayan vatandaşlar olduğumuz için, cevabını zor öğreniriz gibi geliyor.
Ya da Soner Yalçın mantığıyla araştırmacılık yaparak bulduklarımızdan Kuzular Vadisi’ni çekeriz kim bilir?
Öyle ya da böyle, derin ya da yüzeysel, amacı ne olursa olsun, velev ki, emperyalistlerin baskı aracı olarak telakki edilsin, demokrasi ve insan hakları bu ülkeye yerleştirilecek, olmadı beş yıl ya da on yıl sonra, ama yerleştirilecek, buna da ama’ları olanlar olmayacak mı, elbette olacak… Her zaman olur!
Demokrasi ve insan hakları olduktan sonra da adınız elçi olmuş, damat olmuş, saf vatandaş olmuş önemi yok. Yeter ki olsun.
Yazan:snowqueen Tarih: Tem 11, 2008 | Reply
Fethullah Gülen ne alaka tabi, pipomu yaktım yazayım
(bu arada evet KanalTurk’ü alan kişi, Gülen’le gönül bağı olduğunu açıkladı).
Çerçöp, Ergenekon, AKP, Darbe, Sol ve Diğer Gerçek Şeyler…
…………………………
Hakikat (…) “Ergenekon operasyonu yayıldıkça” güçlenen metropol sermayenin tam desteğine sahip ABD-AKP-TSK iktidar blokunun, gerçek Ergenekon’dan değil, oradan kovulan ve (…) gözden çıkarılan birkaç generalin de aralarında bulunduğu çerçöpten kurtulmasının ötesine geçmediğidir.
…
Graham Fuller, Yeni Türkiye Cumhuriyeti adlı kitabında, Türkiye Cumhuriyeti’nde mevcut hükümetin neo-Osmanlı bir dış politika vizyonuna evrildiğini, toplumsal hayatta Fethullah Gülen cemaati gibi cemaatlerin etkin olduğunu, AKP’nin de hegemonyasını tesis etmeyi başarmış İslamcı bir parti olduğunu ileri sürüyor.
Bu ülkede, “asker”den “çare” uman bazı okur yazarların olduğu bir gerçektir. Buna heves eden bazı askerlerin varlığı da mümkün ve muhtemeldir.
Fakat bütün bunlar, iktidardan düşmüş ve geniş anlamda toplumsal ve siyasal iktidar havsalalarında artık bir anı haline dönüşmüş bir özneler topluluğunun fantezisinden ibarettir. Bu fanteziye AKP’ye karşı olan “laikçilerin” bile ihtimal vermediğini biliyoruz.
Gerçek, sömürünün ve ekolojik yıkımın dizginsiz şekilde sürdüğüdür, siyasi İslam’ın toplumsal ve siyasal iktidarı fethettiğidir, gerisi fantezidir; isteyen bu fantezinin istediği yerinde durabilir.
Selim Evren
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 11, 2008 | Reply
Suzannur Hanım,
İnanın yaşadığımız çelişkileri gördükçe ben de hayretlere düşüyorum.Bir zamanlar kominizm gelecek diye topluma korkular enjekte edilirdi.Sağ-sol kavgasıyla gençler birbirine kırdırılarak bir müddet böyle idare edildi vaziyet.Ardından bu öcü masalının kof çıkmasıyla başka enstrumanlar dolaşıma sokuldu.Yeni sunumun adı alevi-sünni çatışmasıydı.Bu da bir kaç şehrimizin kana bulanmasıyla miadını tamamladı.Derken Türk-Kürt çatışmasından medet umulmaya başlandı.Son bir kaç yılımız da böyle geçiyor ve hâlâ bu kangrenleşmiş sorunla boğuşmaya devam ediyoruz.Ne var ki AKP nin yükselişiyle beraber buna bir de laik-antilaik cepheleşmesi eklendi.Hani ne olur ne olmaz biri tutmazsa diğeri hemen devreyi tamamlasın diye.Şimdi tabi bütün bu toplumsal çatışmaların,gerginliklerin yarattığı travmalar doğal olarak toplum arasında bir güvensizlik ve korkuya yol açıyor.Elbet sahneye konan bütün bu seneryolardan zarar gören geniş halk kesimleridir ve dolayısıyla bazı korku ve endişelerin doğması kaçınılmazdır.Yani bir bakıma terör,bölücülük,irtica vs.şeklinde toplumu karşı karşıya getiren ve türlü korkuları barındıran bir düşünce karmaşı var.Buraya kadar tamam,kafa karıştırıcı tuhaflıklar olsa da bir yere kadar anlaşılabilir.Asıl ilginç olan demokrasiden,insan haklarından,bireysel özgürlüklerden korkuluyor olması.Ben bu mantığı anlamakta sıkıntı çekiyorum.Sıkıntıdan mada endişelerim var.Zira demokrasiyi tu kaka gören zihniyetlerin aydın geçindiği bir toplumda korkarım bazı şeylerin düzelmesi bir hayli zor olacak,siz ne dersiniz?
Yazan:suzannur Tarih: Tem 11, 2008 | Reply
Aziz Bey,
İşin tuhaf yönü nedir biliyor musunuz, şu ülkede en az bir beş yıllık süreçte ulusalcılık vs. adı altında öyle kitaplar, yazılar ve algı pompaladılar ki, farklılıkları öcü kıvamına getirdiler, öteki olmak doğalken, ötekileştirme kampanyasıyla sadece doğduğu aile, etnitise, sahip olduğu inanç normal kavramlarken ülkeyi yıkma ideolojileri olarak pompalandı. Tuhaf yönüne geliyorum, alttan gelen genç kuşak, önyargılarla ve tek taraflı okumalarla fikir sahibi oluyorlar. En trajik olanı da bu aslında. Bir-iki kitap okuyorlar veya okumuyorlar birilerinin sözleriyle yola çıkıyorlar ve birileri tarafından kullanılıyorlar.
Hiçbir şekilde de salt bir fikrin savunuculuğuna soyunmuş insanı da farklı pencerelerden olayların farklı olabileceğine ikna edemiyorsunuz. Ağızlarında üç-beş klişe aynı argümanları sloganvari bir tutumla savunuyorlar.
Ve onlara akıl verenlerin ise, demokrasi ve insan haklarını bile bilmem kimin baskı unsuru olarak gösterip de, faşizan uslupları kabul edilebilir bir kıvama getirip önümüze koymaları tam bir trajedi.
Bir şeyler düzelir mi? Düzelmesini çok istiyorum, ancak boyalı basınla her gün hurafeler üretilip birileri daima öteki kimliğinde çamur at izi kalsın şeklinde bir psikolojiyle vatan-bölücü olarak pompalanırken kaç aydın bunu düzeltebilir hiç bilmiyorum. Ergenekon gibi bir yapılanmayı bile sanki yokmuş gibi göstererek olayı siyasi bir sorunmuş gibi gösterenlerden temiz bir Türkiye ve demokratik haklar ve insanca yaşama adına kendilerinin dışında bir hak bekleyebilir miyiz acaba? O günler de gelir mi?
Umarım gelir.
Gelmeli, çünkü alttan gelen kuşaklar da aynı klişelerle büyürse, bu ülkede hiçbir şey değişmez.