Bu ülkenin çocukları cephane midir?
By Rasim Ozan Kutahyali on Eyl 4, 2008 in Kürtler, Militarizm, PKK, Terör
“Özellikle İslami kimliğe sahip yazarlarımızın şehitlik meselesi etrafında sansürsüzce yazmalarını çok gerekli görüyorum. Artık bu mevzuların yazılması gerekiyor. Bu din istismarı karşında öncelikle dindarlar konuşmalıdır diye inanıyorum” diye yazmıştım…
Bu çağrıma İslami çizginin en seçkin entelektüellerinden Yasin Aktay’dan yanıt geldi. Bu mesele etrafında 30 ağustos günü Yeni Şafak’ta Aktay’ın çok değerli bir yazısı yayınlandı…
Bu arada “ölüm günlükleri” de hız kesmeden devam ediyor… Bir memlekette ölüm bu kadar sıradan, olağan ve bayağı hale gelir mi? Bu kadar kanıksanır mı? “Yeni bir alışveriş merkezi daha açıldı” haberinin tadında verilip geçiliyor ölümler, hepimiz öyle algılıyoruz artık… Korucular ve PKK’lılar öldüğü zaman zaten tamamen küçük haber olarak geçiliyor. O konjonktürde milliyetçiliğin kışkırtılmasına ihtiyaç varsa, o zaman askerlerin ölümü daha bir sentimental tonda veriliyor. Ölümlere isyan ile değil, daha fazla ölüm talep ederek veriliyor. O dönem öyle bir ihtiyaç yoksa o da küçük bir haber olarak veriliyor, geçiliyor…
Aktay, dünyevi ve kirli amaçlara dayalı din istismarı ve şehitlik meselesine dair bir başka noktayı da önemle vurguluyor yazısında. Şöyle diyor Aktay: “O yüzdendir ki, şahadet kavramını istismar eden sadece devlet değil. Ateist bir hareket olan PKK da, hatta yine ateist sol silahlı gruplar da şahadet söylemine başvurmaktan imtina etmiyorlar.”
Burada aslında temel mesele karmaşık kirli ilişkileri örten, kutsallaştırılmış kolektivist siyasi amaçlar uğruna insan hayatını sermaye görmek… Bu bir “devletin bekası” ya da bir “ulusal dava” olarak sunulabilir. İnsanları soyut ve tanımlanmamış hedefler uğruna harcanacak aygıtlar olarak görmek buradaki temel ahlaki meseledir… Kutsal olarak gösterilen azman bir ateşin sürekli yanması için insanları odundan ibaret görmek meselesidir bu… Bu zihniyetin kendini Kemalist ya da Marksist, Türk ya da Kürt olarak tanımlaması sadece detaydan ibarettir…
Siyasi amaçlar ve davalar da, somut olarak devletler de daha fazla insanı yaşatmak üzere kurulduğu müddetçe meşrudur. Ancak böyle bir ahlaki ve vicdani temelleri net bir dava uğruna insan kendini ortaya koyabilir… Siyasi mücadele de “insan unsuru” bir pazarlık kozu haline gelmişse, insan hayatının kaybı herhangi bir “silah” kaybına indirgenmişse, ölümler “zayiat” olarak deftere kaydediliyorsa adına ne denirse densin o mücadele kirli bir mücadeledir… O dava artık kirlenmiş bir davadır… O devlet artık ahlaken meşru bir devlet değildir… O siyasi yapılanmanın üst kadroları artık kendi imtiyazlarını sürdürmeyi, kendi halklarına bir “ulusal mücadele” olarak sunmaktadır… Ölen çocuklar da bu kirli ilişkiler döngüsünün kurbanıdır…
Elbette böyle dünyevileşmiş kirli çarkları döndürmek için istismar edilecek en temel şey din duyguları… Halen Türküyle, Kürdüyle Derin Anadolu’nun manevi dünyasında kutsal bir anlam ifade eden şehitlik kavramı… Bu kolektivist zihniyet için İslami kavramlar, Aktay’ın yerinde tabiriyle, savaşa ihtiyaç duyulduğunda ölen insanların, ölümü nispeten daha kolay kabullenebilecekleri ideolojik araçlardan ibaret… Geleneksel-İslami bir anlam dünyasına sahip Türkler’in ve Kürtler’in ölüm karşısında isyansızlığını, tevekkülünü ve metanetini sömüren zihniyetler bunlar…
Karşılıklı olarak düşman gözükseler de, birbirlerinin varlık zeminini besleyen, habire birbirilerini kuvvetlendiren iki taraf var ortada… Onlar kuvvetlendikçe daha fazla insan ölüyor… Ölümler onları güçlendirdikçe bu toplum daha da bitkin düşüyor…
Bir acı çelişki daha var… İki zihniyetin de üst kadroları sekülerleşmiş bir dünya algısına sahip. Kendi çocukları öldüğünde “şehitlik” kavramıyla teselli bulacak bir düşünce yapısına sahip değiller. Laikçilik konusunda birbirlerine arada göz kırpıyorlar ama “şehitlik” gibi dince kutsal sayılan kavramların istismar edilmesi üzerinden Derin Anadolu’nun imanını sömürmeye de elbirliğiyle devam ediyorlar…
Bu gidişe Êdî Bes e/Artık Yeter ne zaman denecek, ne zaman sabrımız taşacak? Bu ülkenin gençleri din istismarı üzerinden mühimmat deposu olmaya daha ne kadar devam edecek? Hem İslami kanatta hem de Kürt muhitlerinde Aktay gibi daha birçok yazarın istismar edilen şehitlik meselesine dair çıkış yapması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle de İslami kimliğe sahip kadın yazarlarımızın konuşma zamandır bence…
Oğlu bir askerî okula girmek istediği zaman incelenen resimli aile albümlerinde giyim tarzları sakıncalı görülen -ve o yüzden oğulları sınavı kazansa bile okula kabul edilmeyen- annelerin konuşma zamanıdır…
6 Yorum
Yazan:suzannur Tarih: Eyl 4, 2008 | Reply
Syn Kütahyalı, evet tam da şimdi annelerin ve özellikle TÜRBANLI annelerin konuşma zamanı. Tabii geleneksel kabuller ve yaptırımları, tüm bu endokrinizasyonu aşabilirlerse… Erki aşabilirlerse, oğulları için iki laf söyleyebilirler.
Yazan:kemal Tarih: Eyl 4, 2008 | Reply
sn yorumcular;
birileri terazinin bir kefesine türbanı, diğerine vatanı koymuş..ağırlıklarını karşılaştırıyorlar..
ne hazin….
Yazan:suzannur Tarih: Eyl 4, 2008 | Reply
Hazin olan Sn. Kemal, terazinin iki tarafına konan şeyler değil, terazinin bir tarafında hem türban hem de ölen bedenler ya da öldürülecek olanlar diğer tarafında da insanları işine geldiğinde adamdan sayan işine gelmediğinde de yok sayan zihniyettir. Kütahyalı da gayet güzel durumu özetlemiş.
Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Eyl 4, 2008 | Reply
kemal bey,ağırlık karşılaştırması değil.tsk’nin din istismarı yapması meselesi.anası başörtülü genci subay yapmayacaksın,sonra ölünce şehit oldu diyeceksin.şehitliğin ordu tarafından kullanılması,vatan kutsal olması hikayesi vs.
burada ordunun şehadet konusunda vatandaşa karşı ne kadar samimiyetsiz oldugu meselesi ortaya çıkıyor.
bir an önce profesyonel askerliğe geçselerde milletin anası ağlamasa artık.
bu arada aklıma gelmişken,ordununda kendi içinde bir reform yapması gerekli.yan gel yat dönemi onlar içinde bitti.söylemeyeyim şimdi,yolsuzluklar had safhada,denetlenmiyor.halbuki en disiplinli kurum.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 5, 2008 | Reply
Suzannur Hanım,
Size tamamen katılıyorum.Rasim Bey,yıllardır kemikleşmiş resmi ideolojiyi cesurca sorguluyor…Hangi tarafından tutarsanız elinizde kalacak olan tüm çürük yapıları bir bir gün yüzüne çıkarıyor.Lakin bu çürük yapının devamından medet uman bildik zihniyet öyle bir tezgah kurmuş ki,en doğal insani talepler bile toplumda yeni kamplaşmalara,kutuplaşmalara dönüşebiliyor.Zira saltanatlarının ancak çatışan bir toplumla ayakta kalabileceğinin bilincindedirler.Dolayısıyla her türlü hak ve özgürlükten yoksun bırakılmış geniş halk kitlelerinden itirazlar yükseldikçe,dedenmemiş yeni kompla ve oyunları,türlü senaryoları devreye sokarak direniyorlar.Ancak halkımız artık uyanmıştır.Onlar demokratik bir toplumun,adalet ve eşitliğin tesis edilmesine direndikçe halk,bu taleplerini daha yüksek sesle dillendirmektedir.Kısacası baskı ve zulüm imparatorluğu artık çatırdıyor.Sancılı geçse de bu topraklarda kardeşçe birarada yaşayabileceğimiz günler artık uzak değil.
Yazan:seyduna Tarih: Eyl 6, 2008 | Reply
öncelikye yayınladığınız yazılar ve olaylara yaklaşım tarzınızı yürekten destekliyorum,bizim toplum çok korkak davranıyormilliyetçilerin olayları kendi hislerine göre gündemi sürdürmesine gözyumuyoruz ve bu çok karanlık bir durum,dikkat edersek her fırsatta türbana karşı olduğunu söyleyen tsk bile erdoğanın kürtlerin imhasını şartını getirince terediütsüz kabul etmitir ve akabinde dağlar bombalandı sivil insanlar öldürüldü milyar dolarlar boşa aktı ve toplum sadece seyretti ,kürtler kadar türkler de artık gerçeği görmeli ve bu kanayan yaraya bir merhem uğraşında olmalı artık