RSS Feed for This Post

Eğitim mi şart, Okul mu?

 okul.gif

Büyük oğlum bu yıl ilkokula başlayacak. Acaba onu nereye emanet edeceğim,  bu süreçten nasıl bir düşünce yapısına sahip kişi olarak çıkacak?

Yukarıdaki çizgideki gibi bir süreç sizi de korkutuyor mu? Eminim bu kaygıyı benim gibi pekçok kişi duyuyordur.

Geçen yıl anaokuluna giderken onu her sabah okula ben bırakıyordum. Haliyle sabah erkenden kalkıp okula gitmek bir çocuk için kolay birşey değildi ve aramızda garip diyaloglar geçiyordu.  Bir çocuğun “neden okula gitmek zorundayım?” sorusunu cevaplamak nispeten kolay, (hem erken gitmek dışında okulunu da çok seviyor) ama  ‘çocuk’ kısmını çıkartırsak aslında bu soru hiç de kolay bir soru değil.

Öncelikle eğitim sistemimizin neyi hedeflediğini anlamak gerekiyor.

Ben mevcut sistemin endoktrine ettiği ideoloji dışında çocuklara fazla birşey vermediğini düşünenlerdenim. 74 doğumluyum, çok eski sayılmam. İlkokulu küçük bir kasabada okudum, çocukluk evresi olduğundan onu saymayalım. Ama gözümün açılmaya başladığı ortaokulda ve devamında lisede, okul mefhumunu tam anlamıyla bir  ‘çiftlik’ gibi görerek okudum. Evde ders çalıştığım çok nadirdi, buna mukabil samimi olduğumuz ve aramızda ‘inek’ diye tabir ettiğimiz kızlardan sınavdan bir gün önce aldığımız ders notlarına, sınava kadarki ders ve teneffüslerde gözatmak, iyi bir puan almak için yeterliydi. (Bu kız arkadaşlarımdan birisi şu an psikolojik danışman, halen görüşüyoruz, o da kabul ediyor bu eleştiriyi.)

Bu biçimde geçen ortaokul-lise döneminde hiç bütünlemeye kalmadığım gibi eve hatırı sayılır miktarda ‘takdir-teşekkür’  belgesi de götürdüm. (Son sene üniversite sınavlarına yarış atı gibi hazırlandık ama, o ayrı.)

Bu şekilde sınıf geçilebilen bir eğitim sistemi neyi hedefler, çocuklara ne verebilir? Ben hiç özel okulda okumadım ama oralarda -üniversiteler de dahil- durumun daha da berbat olduğunu söylerler, okuyanlardan dinlemek gerek.

Üniversiteler de bundan çok farklı değil, ‘yüksek lise’ denmesi boşuna değil. Lisans eğitimi süresince alanla ilgili, bir çoğu anakronik kalmış, teorik gakguklar dışında hiçbirşey öğretilmiyor.

Teknik okulları ve birkaç üniversiteyi ayrı tutuyorum ama tüm bu sebeplerden,  Türkiye’deki lisans eğitimi, çoğunlukla hiçbir anlam ifade etmeyen diploma fabrikası işlevi görüyor sadece.

Birçok kişinin olduğu gibi, benim de, ülkenin kültürüne, sosyolojik analizine, sistemin ideolojik yapısına, dünyada hakim olmuş ve halen de dönüşerek varlığını sürdüren farklı farklı ideolojilere, vesairelere dair malum klişe ve ezberler dışında bildiklerim, hep okul sonrası kendi kişisel okumalarımla edindiğim şeylerdir.

Fethi bey yazmıştı bir zaman, böyle bir üniversite yapısından başka ne beklenebilir ki zaten?

Uzun bir eğitim sürecinin sadece ve sadece tektip ve kurumsallaşmış ideoloji ekseninde düşünen insanlar yetiştirmesi için tasarlanmış olması kadar ürkütücü kaç şey olabilir?  Boşa geçen onca zaman. Oysa bu uzun sürede, öğrenmeye açık boş zihinlere neler verilemez?

Neyse, asıl bahsetmek istediğim şey bununla ilintili de olsa başka. Hangi gazeteden okuduğumu hatırlayamadığım için link veremiyorum, “okul tehlikeli, evde okusun” başlıklı bir yazı okumuştum bir süre önce.

Yani tüm yukarda yazdığım, çoğunlukla da bizim ülkemize mahsus ‘hiçbirşey ver(e)meyen eğitim sistemi’ yanında başka çekinceler de var okullarla alakalı; “uyuşturucu tehlikesi, şiddet olayları” gibi. Ve bunlar bizim ülkemize has şeyler de değil.

O yazıda İngiltere’den örnekler veriliyordu, yaklaşık 150.000 öğrenci aileleri tarafından okula gönderilmiyor, evde, ebeneynleri ve özel öğretmenler tarafırından eğitiliyormuş.

Geçen beş yıldan bu yana özellikle suç ve uyuşturucu çetelerinin etkin olduğu bölgelerde eğitimine evde devam eden çocukların sayısında sekiz kat artış olmuş. Ailelerin bu konuda bilgi verme zorunluluğu olmadığından kesin rakam da bilinmiyormuş.

Bu ilk bakışta ilginç geliyor ama sistem şöyle işliyor. İngiltere’de yasalar 16 yaşına kadar her çocuğun eğitim görmesini şart koşuyor. Ancak bunun okulda olması mecburi değil. Müfredat tekeli de yok, yani evde ebeveyninden ya da özel öğretmenden eğitim alan bir çocuk okul müfredatına uymak zorunda değil. Ancak şu var ki evde eğitim alanlar da okulda eğitim görenlerle aynı bitirme sınavlarına tabi tutuluyor. Üniversiteye devam edebilmek için de bu sınavlarda başarılı olmaları gerekiyor.

Bizim bu konuda çok geride olduğumuz açık. Müfredat tekelinini bile aşamamış, özel okulu bile, -müfredat açısından- ‘paralı devlet okulu’ haline getirmiş bir  yapımız varken, İngiltere’deki gibi bir seçenek tahayyüllümüzü çok aşıyor.

Eğitim sistemimizin, veremedikleri ve endoktrine edici yapısı yanında bir de okul ortamının çocukları içine attığı risk düşünülürse insanın “ağam biz bunca herzeyi neden yedik?” fıkrasındaki duruma düşmemesi çok zor. Böyle bir serbestlik olsa çocuğumu okula gönderir miyim bilmiyorum, düşünmem gerek. Ama şu aşamada “neden okul?” sorusuna çok anlamlı bir cevap vermek mümkün değil.

Kendi çocuğumun ‘temel eğitimi’nde söz sahibi olamıyorum, ne kadar da ironik değil mi?

Bir gün eğitim alanında da ‘özgür’ olmak dileğiyle..

Trackback URL

  1. 22 Yorum

  2. Yazan:ufuk Tarih: Eyl 5, 2008 | Reply

    Bu yılçocuğumu 1.sınıfa kaydettirdim.Bende üzüntümü paylaşmak isterim.Gerçekten çocuğumu kara önlükler içinde görünce çok üzüldüm.Daha dün annesinin şefkatli kolları arasında mutlu,özgür bir hayat yaşarken bugün devlet babanın acımasız,militarik,zorba eğitim sistemine dahil oldu.Artık çocuk benim olmaktan çıktı.Bundan böyle devletin ..

    Çocuk ömründe iki defa ağlar bizim ülkede…Birincisi doğduğunda ikincisi ilkokul birinci sınıfta.Hayatının bundan sonrasında başına geleceklerini sezdiğinden midir nedir..Okul duvarları içerisine hapsolan öğrencilerin durumu gerçekten çok üzücü..Korkunun,endişenin,farklılıklara düşmanlığın sürekli yeni kuşaklara aktarıldığı eğitim kurumlarında örtülü müfredatla çocuklar tam anlamıyla önce kendisine sonrasıda tüm insanlığa yabancılaşmaktırlar.Örtülü müfredat diyoruz çünkü bizim okullarda bir yazılı olan birde yazılı olmayan -gizli işlevleri olan-müfredat vardır.Daha düne kadar okullarla kışlanın dış cephe boyası aynı renkteydi.SARI boyalıydı bu iki kurum..Dahası kışlada nöbeti subayla er tutarken okullarda öğretmen ve öğrenci tutmaktadır.Beden eğitimi dersleri askeri ritüellerin sıklıkla görüldüğü derslerdir hala..vs.vs..
    Okulları; özgür, donanımlı (kaba ve otoriter değil) daha modern, daha özgür ve bilim üreten ortamlar haline getirmek elbette mümkün. Yeter ki yenilikçi, özgürlükçü ve bilimsel bir kafa yapısıyla projeler üretilsin.. Bu tip yönetmelikler ve uygulamalarla hele MEB ve bu ideolojik sendikalarla bu iş olmaz..

    Okul duvarlarını yıkmak lazım…

  3. Yazan:elif dedim Tarih: Eyl 5, 2008 | Reply

    Suat Bey

    İngilterede ki alternatif eğitim sistemi, ufkumu genişletti…

    Evet çocuklarımızın eğitiminde söz sahibi olabilmeliyiz…

    Fakat Türkiye şartlarında, gerek ekonomik gerek zihin yapısı bakımndan ve rejim çarklarının dönmesi ve idamesi için okullara biçilen tek tip adam yetiştirme vazifeleri sebebiyle bu imkansız bir durum arzetmektedir.

    Çözümsüz ama güzel ve aydınlatıcı bir yazı

    Saygılarımla

  4. Yazan:Fatih KAN Tarih: Eyl 6, 2008 | Reply

    Bu siteyi incelemeye yeni başladım. Yazınız okuduğum 3. yazı.
    Bu yazıların yayınlanması ya da beyenilmesi için nasıl şartlar gerekir, bu sitenin formatı, kalıbı nedir bilmem.
    Yazdığınız yazıda okuyucuya zevk vericek bir üslüp olmadığı gibi başlığı irdeliyecek bir konusal anlatım da bulamadım. Kusura bakmayın.
    Siz dersleri geçmek için birilerinin emeği olan notları kullanmışsınız. Ama bunun Ülkemizdeki eğitim yada müfredatla ne alakası var?
    Ezberci müfredat diyorsanız.. Bence o sizin ezberci zihniyetiniz.
    Sonuçta eleştirme konunuz eğitim yada müfredatsa, bunların içeriğinden bahsetmeniz, içerik üzerinde eleştiri yapmanız daha verimli olur.Ayrıca bu konularla ilgili gerekli bilgisel donanıma sahip olmadığınız da açık. Ülkemizde de uzaktan eğitim yapılmaktadır. Hem Türk üniversite, lise, ilkokul(kısmen) ve dersaneleri aracılığıyla hem de yabancı..

    Neyse, asıl bahsetmek istediğim şey bununla ilintili de olsa başka.
    Yazdığınız yazının yarısından fazlasını okuduktan sonra böyle bir cümleyle karşılaştığım için çok sinirlendim.

    Ufuk beyin yorumunun sizin başlığınız altında daha verimli olacağını düşünüyorum.

    Yaşım size göre biraz daha genç. Ama bizler de sizin çocuğunuzu emanet etmeye korktuğunuz o sıralardan geçtik. Oturduğumuz sıranın hakkını vermek için canla başla geceli gündüzlü çalıştık. Ama ailemiz hep arkamızdaydı. Biz ailemizdeki samimiyete o kadar güvendik ki(Bu samimiyeti sağlamak sizin de ödevinizdir.). Eğitimi iyi olduğu için cemaat dershanesine gittik fakat cemaatçi olmadık. Müslümanız ama aynı zamanda laiklik nedir? biliriz. Bu vatanı kimler, ne şartlarda kurdu biliriz.
    Kısaca diyeceğim o ki sadece bizim ülkemizde değil tüm dünyada eğitim tamamiyle bilimsel olarak yapılmamaktadır. Çocuğunuza okul dışında neyin ne olduğunu sizin öğretmeniz gerekir.
    Unutmayın ki eğitim ailede başlar ve sürer.

    Sert eleştirilerimi mazur görün.

    Teşekkürler

  5. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Eyl 6, 2008 | Reply

    Fatih bey,

    Siz dersleri geçmek için birilerinin emeği olan notları kullanmışsınız. Ama bunun Ülkemizdeki eğitim yada müfredatla ne alakası var? Ezberci müfredat diyorsanız.. Bence o sizin ezberci zihniyetiniz.

    Ne alakası var? Neden bu kadar kolay sınıf geçilebiliyor? Niçin birşey öğretme zahmetinde bulunmuyor sistem? Benim ezberci zihniyetim yok, şükür ki bunu da mevcut milli öğütüm sürecinin üretim hatası olmaya borçluyum.

    Sonuçta eleştirme konunuz eğitim yada müfredatsa, bunların içeriğinden bahsetmeniz, içerik üzerinde eleştiri yapmanız daha verimli olur.

    İçeriğe girersek çıkamayız. Eğitimdeki yapısal sorunları belirtmek için uzun boylu analizlere gerek yok. Sadece yukarıdaki karikatür bile bunu belirtmek için yeterli. Bilimsel makale değil, kçşe yazısı formatında yazılar yazıyoruz.

    Ayrıca bu konularla ilgili gerekli bilgisel donanıma sahip olmadığınız da açık. Ülkemizde de uzaktan eğitim yapılmaktadır. Hem Türk üniversite, lise, ilkokul(kısmen) ve dersaneleri aracılığıyla hem de yabancı..

    Tabi, ben biraz alıkım, o yüzden açık öğretim sisteminin şartlarını da bilmiyorum. Bunu neye istinaden söylüyorsunuz kuzum siz? Beni ne kadar tanıyorsunuz? O “kısmen” dediğiniz şey neleri kapsıyor biliyor musunuz? Bakalım hangimiz bu konuda bilgisizmişiz, irdeleyelim.

    Evet, ülkemizde uzaktan eğitim seçeneği var. Ama benim kıyasladığım İngiltere ile bunun uzaktan yakından ilgisi var mı? Mesela ülkemizdeki açık ilköğretim için şu şartlar var:

    Başvuru tarihinde 15 yaşında veya daha büyük yaşta olan İlkokul mezunları, İlköğretim okulundayken 6,7 veya 8.sınıftan terk etmiş olanlar. Daha önce Orta Okul Dışardan bitirme sınavlarına katılmış ancak mezun olamayanlar. İkinci kademe okur-yazar belgesi olanlar. Yetiştirici ve Tamamlayıcı Temel Eğitim “B” kursu belgesi olanlar. Açık İlköğretim Okuluna müracaat edebilirler.

    Yani bir ana baba “ben çocuğumu okula vermek istemiyorum” diyerek başvuramıyor. Bu mu “kısmen” diye şerh düşüp var dediğiniz uzaktan eğitim? Paldır küldür yazmışsınız. Bir de kalkmış benim konuyu bilmediğimi iddia ediyorsunuz. İlginç.

    Ayrıca ortaöğretimdeki de İngiltere’dekinden oldukça farklı. AÖ’de bir müfredat tekeli var ve yıl içinde bu müfredata göre pekçok sınav var. İngiltere’de ise sadece bitirme sınavı mecburiyeti var.

    Ki orada ailelerin bu “okula göndermemeyi” bildirme zorunluluğu bile yok. Her bakımdan çok farklı oradaki sistem.

    Lise düzeyinde açık öğretim var ama müfredat tekeli sebebi ile “eğitimin çok şey vermemesi” çekincesi giderilemiyor. “Hem okul müfredatını hem de özel bir müfredatı ver” denebilir elbet ama bunun çocuğa nasıl bir yük olacağını düşünmek gerek. Fakat diğer çekinceler sosyal ortam çekinceleri için açık lise bir seçenek sunabilir.

    Bir yandan da “ağaç yaş iken eğilir” sözü var. Yani 8 yıl, tam da kişiliğinin şekillendiği yıllarda mecburi ve tekel halindeki bir müfredatta yetişen çocuk, sonrasında açık öğretime devam etse neye yarar?

    Oğlum geçen yıl anaokuluna gidiyordu, verdikleri çalışmaları beraber yapıyorduk bazen, daha 6 yaşında çocuğa endoktrinasyon yapıyorlar. Militarist bir zihniyet aşılanıyor. Aksini de söylememiyorsun, çocuğun kafasını karıştırmamak için. Eğitimde ilkokul süreci çok önemli. (İngiltere’deki gibi kısa vadede okula devam mecburiyeti kaldırılamasa, bitirme sınavı dışında yükümlülüğün olmadığı bir sistem kurulamasa bile müfredat tekeli kalkmalı. Sabit belli başlı derslerin bile değişmesi değil kastım, özel okullarda temel derslerin yanında farklı derslerin alınması imkanının verilmesinden, bunun seçiminin serbest olmasından sözediyorum, yani okula bırakılmasından. Bu olsa çeşitli seçenekler sunacak özel ilköğretim okulları da cazip hale gelebilir.)

    Yazdığınız yazının yarısından fazlasını okuduktan sonra böyle bir cümleyle karşılaştığım için çok sinirlendim.

    Okumayın o zaman ne diye okuyorsunuz? Zorla mı okuyoruz?

    Yaşım size göre biraz daha genç.

    Farkettim. Belli oluyor.

    Ama bizler de sizin çocuğunuzu emanet etmeye korktuğunuz o sıralardan geçtik.

    Bunu da farkettim.

    Oturduğumuz sıranın hakkını vermek için canla başla geceli gündüzlü çalıştık.

    Bakın bunu da. (Sıranın hakkını vermek için mi, yoksa not için mi? Bu eğitim sisteminde canla başla çalışılacak ne var onu da anlamadım.)

    Ama ailemiz hep arkamızdaydı.

    Ne alakası var? Benimki değil miydi?

    Biz ailemizdeki samimiyete o kadar güvendik ki(Bu samimiyeti sağlamak sizin de ödevinizdir.). Eğitimi iyi olduğu için cemaat dershanesine gittik fakat cemaatçi olmadık. Müslümanız ama aynı zamanda laiklik nedir? biliriz. Bu vatanı kimler, ne şartlarda kurdu biliriz.

    Evet, (yine alakayı kuramadık ama) toplumsal mesaj da geldi. Biz laikliğin ne olduğunu bilmiyor muyuz? (Sizi ciddiye alıp cevap yazıyorum ya, kendime de kızıyorum bir yandan.)

    Kısaca diyeceğim o ki sadece bizim ülkemizde değil tüm dünyada eğitim tamamiyle bilimsel olarak yapılmamaktadır.

    Dünyadaki hangi eğitim sistemini biliyorsunuz siz? Tamamıyla bilimsel ne demek hem? Bunun sınırları nedir? Hiç, bir Amerikan ya da İsrail lisesi müfredatını incelediniz mi? Hiç, bir ABD ya da İsrail üniversitesinin programı ile ülkemizdeki muadili okulların programlarını kıyasladınız mı?

    Çocuğunuza okul dışında neyin ne olduğunu sizin öğretmeniz gerekir.

    Bunu yapmadığımı kim söyledi?

    Unutmayın ki eğitim ailede başlar ve sürer.

    Amin. Cümlemize.

    Sert eleştirilerimi mazur görün.

    Estağfirullah, yazdıklarınızı sert değil, eleştiri olarak bile göremedim.

    Hakkını vermek için gece gündüz çalıştığınız, bunun için ailenizi de arkanıza aldığınız eğitim sistemimiz, size daha “beyenilmesi” kelimesinin “beğenilmesi” olarak yazılması gerektiğini (iki defa hatalı yazmışsınız) bile öğretememişken, tutup da hangi cür’etle benim kim olduğumu, hangi üniversiteden, hangi bölümden mezun olduğumu, neleri bilip bilmediğimi bilmeden, kesin hükümlerle ezbercilikle, -ne alakası varsa- ailevi desteksizlikle, bilgisizlikle suçluyorsunuz? Başka hangi yazılarımı okudunuz?

    Kişiler hakkında böyle keskin düşüncelerle fikir sahibi olmadan önce biraz sitede gezinin, yazarların isimlerinin üzerini tıklayın, başka yazılarını da okuyun, birikimlerini, çaplarını görün.

    ‘Ezbere’ yazmayın.

  6. Yazan:Fatih KAN Tarih: Eyl 6, 2008 | Reply

    Çok haklısınız katılıyorum.:=) Gülmekten..

    Bu şey okuduğum ilk ve son kelime cümleniz olacak. Bir yazarın (sizden bahsetmiyorum yazar kelimesiyle.) yazısına yazılan yorum o yazıyla alakalıdır. Diğer yazılarınız iyi veya kötü ama bunun arkasına sığınıp diğer yazılarımı okudun mu demek gerçekten absurt. :=)

    Köşe yazısı okumakla köşe yazısı yazmak arasındaki farkı idrak etmeden yazarlığa soyunmak.. neyse :=)

    Çok yazılar gördüm terörü, örgütçülüğü savunmuşlar. Bir iki paragraf okuduktan sonra korktum devamını okumaya. Öylesine maksatlı bir anlatım öylesine çarpıcı örnekler seçilerek verilmiş ki..
    Elbette bilimsel bir yazı değildi bu ve benim gibi insanların okusalar da inanmayacağı, gerçeği yansıtmayan, yalanlarla, çarpıtmalarla dolu yazılardı bunlar. Ama bu konularda bilgisi olmayan insanların, gözünü memleketinden dışarı çıkarmamış insanların çok rahat inanabileceği tipte yazılar.

    Benim yakındığım nokta sizin anlatımınız.
    Ne tür bir yazı olursa olsun, okuyucaya tat vermiyorsa yazınsal bir değeri yoktur. Gerçeten eleştiri olarak görmüyorsanız yorum yapmasanız bence daha inandırıcı olursunuz. :=)
    Ben de vericek cevabı yok der güler geçerim.

    o .oktan örgüt dökümanları inanın daha işlevsel olmuş sizin yazınızdan.

    uzaktan eğitim değince dar zihniyetinize AÖF gelebilir elbette ama bir de Prof. GOOGLE a sorun bakalım “uzaktan eğitim”.. 16. sırada Aöf çıkarken siz burada ilk örneğiniz olarak ondan bahsediyorsunuz.

    Bizim fakültede de bulunduğu fakültenin onun sersem beyin yapısını saklayacağını düşünen insanlar var. O yüzden kimseye nerden mezun oldun diye sormam. ;=)

    Benim iki kere ğ harfi yerine y harfi kullanmamı eleştirmişsiniz. Çok yerinde bir eleştiri. Bundan sonra daha dikkatli olacağım. Ben de sizin ö yerine ç bastığınızı, gerekmediği halde virgül kullandığınızı gördüm. Ama bunlar basit insanlık hatalarıdır. Önemli olan konudaki bütünlük ve anlatılmak istenendir.

    Tartışmak güzel bişi. (birşey :=))

    Belki gençlerin messenger kullanmalarından dolayı yaptıkları yazım yanlışlarının hayatları üzerindeki etkisi ile alakalı bir yazı yazıp örnek olarak da beni verebilirsiniz.

    Ama o yazınızda okunacak tadı bulamayacağımdan eminim.

    Şimdi tüm bu ön yargılarımla diğer yazılarınıza da göz atacağım.

    Öyle veya böyle yazılarınızı bir kişiye daha okutmuş olmanın sevinci içinde olmalısınız. :=)

    Sizinle tartışmak isterim tabi kişisel hakaretler olmadan.

    Diğer yazılarınızda görüşmek üzere..

    Saygılarımla 😉

  7. Yazan:Fatih KAN Tarih: Eyl 6, 2008 | Reply

    Diğer bir kaç yazınızı daha okudum sizin normal üslubunuz bu şekildeymiş.
    Bilimselliğe önem verdiğim için elle tutulur örnekler olmadığı zaman inanasım gelmiyor.
    Sizinle fikir yapımızın tamamiyle zıt olmasıyla alakası yok bu eleştirilerimin.
    Lütfen kişisel bir çatışma olarak görmeyin bu yazdıklarımı.

    Yazılarınızı okumanın KEMALİST genç arkadaşlarım için gereksiz olduğundan onları haberdar edeceğim.

    Siteyi incelemeye devam ediyorum. Benim de ödevim bu ;=)

  8. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Eyl 6, 2008 | Reply

    Ben yazımı eleştirmenize değil, hakkımdaki ‘otomatik’ yargılarınıza değindim. Yazı gibi bunu da anlamamışsınız.

    uzaktan eğitim değince dar zihniyetinize AÖF gelebilir elbette ama bir de Prof. GOOGLE a sorun bakalım “uzaktan eğitim”.. 16. sırada Aöf çıkarken siz burada ilk örneğiniz olarak ondan bahsediyorsunuz.

    Alay edici bir şey söylememek için kendimi zor tutuyorum.

    Bu ülkede zorunlu ilköğretim eğitimi olduğunu bilmeyen birisine ne denebilir bilmiyorum. Ne yazımı ne verdiğim linkte neden bahsedildiğini anlamamışsınız.

    Baştan başlayalım. Yardımcı olun. Çocuğum ilkokula başlama yaşında. Ama onu okula göndermek istemiyor, uzaktan eğitim aldırmak istiyorum. Müfredat tekeli de istemiyorum.

    Dar zihniyetim bir türlü almıyor, google hazretlerine de baktım, uzaktan eğitim sistemleri hep zorunlu ilköğretimden sonraki dönemler için geçerli oluyor. Ama görüyorum ki siz aksini iddia ediyorsunuz.

    Bir link verin, çocuğumu nereye kaydettirebilirim? (Ancak bu kadar basitleştirebildim.)

    Benim iki kere ğ harfi yerine y harfi kullanmamı eleştirmişsiniz. Çok yerinde bir eleştiri. Bundan sonra daha dikkatli olacağım. Ben de sizin ö yerine ç bastığınızı, gerekmediği halde virgül kullandığınızı gördüm.

    Bence yukarıda değindiğim anlama kapasitenizdeki sorun, kelime hatalarınızdan çok daha köklü bir mesele. Bence onun üzerine eğilseniz daha iyi olur.

    Virgül kullanımı anlatımla ilgilidir, katı kuralları yoktur, serbesttir, gerekliliği uslupla ilgilidir. (Hakkı Devrim’in yazılarına bir bakın.)

    Ö yerine ç ye basmak klavye hatasıdır, çünkü ö ile ç harfleri klavyede yanyanadır. Ama bakıyorum klavyeye ğ ile y harfi arasında epeyce mesafe var. Buna klavye hatası diyemeyiz, çünkü bu durumda klavyeyi avuç içinizle ya da ayaklarınızla kullandığınızı varsaymamız gerekecektir. Dolayısı ile kıyası kabil değil. Sizin kullanımınız buz gibi cehalet eseri. (Msn hatası/uslubu da değil, bu konuda yazarsam örnek veririm elbette.)

    Bunu gözünüze sokma sebebim de sizi küçük düşürmek için değil, kendi durumunuzun vehametine bakmadan, anlama kabiliyetini bile gösteremediğiniz bir yazının yazarı için yazdıklarınızdır.

    Neyse, diğer başlıklardaki yorumlarınızı da okudum, boşa vakit kaybettiğimi anladım. Boşverin gitsin.

    Selamlar.

  9. Yazan:Ahmet Tarih: Eyl 6, 2008 | Reply

    Yazarin uslubu gayet basarili. İfadeleri net ve anlasilir. Meseleyi ve dayandigi ozu akici bicimde anlatmis. Yazisi kendini okutuyor, sIkIci, terminolojiye bogulmus bir uslup degil. Kose yazisi formati zaten tam da boyle olmali.

    Cok da dogru tespitlerde bulunmus. Galiba icerik sizi rahatsiz etmis, belalti calismissiniz. Ama bakiyorum onu da yuzunuze gozunuze bulastirmissiniz.

    Kemalistlerin sorunu okumamaktan degil, dusunmemekten kaynaklaniyor.

  10. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 7, 2008 | Reply

    Suat Bey,

    Yazınızın zamanlaması çok harika olmuş.Ezberci eğitimin öğütücü yanından,müfredattan,bilimsellikten vazgeçtik,tüm bunlara rağmen çocuklarımız bu kör topal yapıya katılsın,bu kervandan geri kalmasın diye biz ebeveynlerin çektiği çilelere ne demeli.İnanır mısınız(böyle sormakla size haksızlık ediyorum,bu konuda ne kadar duyarlı olduğunuzun farkındayım)okul sezunu başladığında ülkede tam bir seferberlik yaşanıyor.Çocuğunu daha “iyi”bir okulda okutmak uğruna “bağış”adı altında insanlardan resmen rüşvet alınıyor.Bazan bu “gönüllü bağışlar”da yetmiyor,vatandaş sahte ikametgah göstermeye bile zorlanıyor.Ya okul kıyafetleri?Her sene insanları değerinin çok üstünde fıyatlarla kıyafet,forma vs.almaya zorlama zülmü?Bugün aynı otomat bantından(yukardaki çizgi pek de uyuyor bu manzaralara)geçebilme adına gittiğim giyim mğzasında yaşanan izdihamda baygınlık geçirenler oldu.Bir kez daha insnlığımdan utandım ve gözlerimden yaşlar boşandı.Bizler tüm bu çileleri hakedecek ne yaptık,neden bu kepazeliğe son verilmiyor?Kayıt hengamesi,bağışı,servisi,kıyfetiyle vatandaşa yaşamı zehir etmenin,her bir işi gizli anlaşmalara,ihalelere havale ederek vatandaşın sırtına ağır yükler yıkmanın mantığı nedir?

    Dolayısıyla bu kokuşmuş sistemi henüz aşammışken,hangi birimiz eğitimin kaliteli olduğunu,işlerin yolunda gittiğini iddia edebilir?Bu çağ dışı mantıkta ısrar eden yöneticilerden yazınıza konu olan çarpıklıklarda da ısrarcı olmdığını kim söyleyebilir?

    Fakat ne hazindir ki işlemekte olan bu çark maalesef kanıksanmış.Asıl garipsenen,bu vurdumduymazlığa isyan etmek,itirazda bulunmak.Gerçekleri dile getirdiniz mi,vatanseverliğinizden şüphe edilir,bölücü ve hin oluverirsiniz.Birileri karşınıza çıkar ve bu yetkiyi nereden aldığınızı;tahsilinizi,diplomanızı,hangi okuldan mezun olduğunuzu sorar.

    Oysa gerçek yaşamda karşılştığımız türlü engeller o kadar bariz,o kadar yalın ve çıplak ki…Fakat bir yerinden tutup da daha iyiye,daha doğruya,daha güzele kavuşturmak yerine malesef birbirimizin “yeterliliğini”sınarız.Zira gerçeklerimizle yüzleşmek yerine hapsolduğumuz ideolojilerle kamplaşmayı,kutuplaşmyı yeğleriz.

    NOT:Klavyemin “a”tuşunda bir tutukluk var,gözle görülür “a”kıtlığı bundandır.Umarım imla notumun düşmesine neden olmaz:)

    Sevgi ve selamlar…

  11. Yazan:uveys Tarih: Eyl 7, 2008 | Reply

    YaziLanLari okuyordumda.. birkacinizin DusunceLerini samimi oLarak diLe getirmesi guzeL bir oLayda birazda arastirici oLmak gerekmiyormu. Neye gore ELestiri yapiyoruz. Yani siz turkiyedeki egitim sistemine Karsisinizda eLinizde somut bir oLcu ornek gosteriLecek bir egitim sistemi ornegi sunabiLecek durumdamisiniz. Herseyden evvela bunun tesbitini anaLizini yapin bence. KaLdiki aLmanyada yasiyan biri oLarak ALmanyadaki egitim sistemine bir goz atmanizi oneririm. ve NasiL bir carpikLik oLdugunu CocukLarin nasiL boLundugunu boLucu yetistiriLdigini daha iLkokuLdan anLardiniz. bu yuzdendirki bu yiL avrupa’nin en aptaL insanLari almanLar biLimseL anaLizLerLe kanitLandi..O yuzden on yargiLi oLmadan once biraz arastirici oLmanizi tavsiye ederim…(SagiLarla)

  12. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Eyl 7, 2008 | Reply

    Ahmet bey,

    Teşekkürler.

    Aziz bey,

    Haklısınız, en zor gelen şey gerçeklerle yüzleşmek. Nasıl oluyor da bu ülkedeki eğitim sisteminden memnun olan insanlar olabiliyor, anlamak mümkün değil.

    Selamlar sevgiler.

    Not: Est, ne haddime. Benim neye, niçin tepki gösterdiğimi bildiğinize eminim. 🙂

  13. Yazan:uveys Tarih: Eyl 7, 2008 | Reply

    Beyfendi; Beyfendi diyorum. cunku oyLe oLdugunuzu dusunuyorum. Turkiyenin Egitim sisteminde carpikLikLar oLabiLir. Turkiyedeki egitim sistemini’de savunmuyorum. Lakin benim eLimde somut bir ornek var. sizde oLmiyan aLmanyadan aLmanyanin egitim sisteminden Bahsetmistim. Bugun aLmanyada cocukLar iLk okuLdan sonra biLgi seviyesine gore FarkLi okuLlara gonderiLiyorLar. Yani bir nevi KaLite statüsü beLirleniyor. SoyLe ornekLiyeyim Dusununki sorunLu bir aiLenin evLadisiniz… Anneniz, babaniz gecimsiz Evde surekLi sorunLar yasaniyor o yasta bir cocuga Sizce oLumsuz etki etmezmi, bence eder. sizce bu o cocugun sucumudur. Ona neden daha fazLa $ans VeriLmez… Egitim sisteminiz buna musade etmez ise elbette veriLmez. aLmanyada oLdugu gibi butun tabiri caizze aptal gibi gorunen, O sekil nitelendirilen cocukLari bir okuLa topLarsiniz ve onLarin kendiLerini duzeltmesine imkan vermez vede asi yetistirirsiniz. herfirsatta bu uLkeden Nefret ederek kinini Kusarak. Gundeme geLir Avrupadaki uyum problemlerinin basinda da bu geLiyor. Bana kaLirsa aptal cocuk yoktur sorumsuz cocuk vardir. ve her sorumsuz Cocugun arkasinda emin oLunki sorumsuz anne Ve baba vardir. anne , babayi bir yere kadar kabuL edebilir insan sindirebilir. diyebiLirki annem-babam ne gorduLerki bana ne versinLer ama bu uLkenin aydin gecinen ogretmenLeri, egitimciLeri bu denLi bolucuLuk yaparsa bende bunun carpikLigini diLe getiririm. yanLis anLasiLmasin… Turkiyede cocukLariniz en azindan (koLejLer) haric onLar burda da ayni Durumda ayricaLikli imtiyazLi sinifLarin okuLlari. duz devlet okuLlarindan bahsediyorum en azindan Orda boyLe bir durum Lise sona kadar soz Konusu degil..

  14. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 7, 2008 | Reply

    @Uveys,
    Yazılanların derin analizinizden olumlu puan almadığı anlaşılıyor.Tabii ya,insan biraz araştırmaz mı?Mesela Almanların ne kadar aptal,İngilizlerin ne denli soğuk ve mesafeli,İskoçların cimriliği falan bilimsel analizlerle kanıtlamak varken ilahi Suat Bey sen kalk eğitim sitemimizle uğraş.Olacak iş mi bu.Üstelik yeterli birikim ve donanıma sahip değilken…Baksanıza elinde Almanların aptallığını belgeleyecek bir bilimsel tezi bile yok.

    Neyseki imdadımıza yetiştiniz de önyargılarımız yıkıldı.Malum,her şey güllük gülistanlık da birileri aklımızı çelsin diye uğraşıyor işte.Başka işleri yok ha bire kafa karıştırıp dururlar.

  15. Yazan:uveys Tarih: Eyl 7, 2008 | Reply

    Aziz bey ben sizi Pasifize etmek- poLimikLere yelken acmak icin, Fikrimi beyan etmedim.. ama siz Suan demogoji yaptiginizin farkindamisiniz acaba?

  16. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 7, 2008 | Reply

    @Uveys,

    Kim demogoji yapıyor,siz mi ben mi?Sistemi eleştiriyorlar diye insan bölücü mü olurmuş.Bu nasıl bir mantıktır izah edermisiniz?İyi o halde sağlık hizmetleri yerlerde sürünsün ses etmeyelim…Eğitim sistemi aynı çarpıklıkla devam etsin hiç oralı olmayalım…Hukuk mu çiğnenmiş,yargı mı siyasallaşmış “bize ne?”deyip geçelim…Hiç itiraz etmeyelim,her şeye itaat edelim,sırf kutsal bildiğimiz için sistemi dokunulamaz,tartışılamaz kılalım.

    Peki sizce böyle bir mantıkla gelişip ilerleyebilir miyiz?Hani araştırmaktan,soruşturmaktan söz ettiğiniz için soruyorum:yukardaki yorumumda değindiğim kayıt seferberliği,bürokratik parkurlar,kılık kıyafet karmaşasına dair,yanlış ya da abartılı bulduğunuz bir taraf var mı?Şayet doğruysa,burnumuzun dibinde bütün bunlar olup biterken acaba bunları dile getirenlerden ne tür belge,sertifika falan talep ediyorsunuz?Bari söyleyin de kompozisyon çizer gibi hazırlıklı ve donanımlı gelelim.

    Kısacası biraz gerçekçi olmanın zamanı geldi de geçiyor.Yazılanlara,çizilenlere nerde katılmadığımızı,şunu şunu doğru bulmadığımızı belirtmeden sadece duymak istediğimiz ninniler dışında her söylenene öyle havadan sudan bahaneler uydurmak doğru değil.

  17. Yazan:uveys Tarih: Eyl 8, 2008 | Reply

    Aziz bey:)

    Keske yazdikLarimi bir Kere daha okuMus oLsaydiniz..Turkiyede ki egitim Sisteminde israrLa carpikLik olabiLir diyorum.

    Ve yine IsrarLa bircok ornek diye tabir ediLen ULkelerinde boyLe SIKINTILARI oLduguna dikkat cekMek istiyorum:) Ama siz israrLa Konuyu saptirmaya CaLisiyorsunuz. ELinizdeki kaLeme bakar; bu oLay. Bunun KontroL mekanizmasi ben degiLim ki! Suan Beni anLamadan sabote etmeye CalisirKen hakLisiniz veya haksizsiniz diyeyim…

  18. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 9, 2008 | Reply

    Sayın Uveys,

    Yazılarınızı bir kez değil bir kaç kez okudum ve okumaya devam ediyorum…Atladığım ya da yanlış algıladığım bir nokta var mı diye.Gerçekten üslubunuza,demokratik tartışma kültürünüze diyecek yok.Belki de hakkınızda böyle bir yargıya vardığımdan dolayı yazılarınızı tekrar tekrar gözden geçirmeyi zorunlu görüyorum.Zira dürüst olmak gerekirse, nezeketiniz karşısında mahcubiyet duymakta ve size haksızlık yapmış olabileceğimi düşünmekteyim.Fakat şundan emin olmanızı isterim ki asla ve kata amacım sizi üzmek,rencide etmek değil.Dolayısıyla size cevaben yazdığım yorumları bir fikir paylaşımı,sorunların çözümünde karınca kararınca katkı sunma amaçlı bir tartışma olarak kabul etmenizi umuyorum.

    Konumuza dönecek olursak,anladığım kadarıyla yurt dışında yaşıyorsunuz.Ve gayet açık ki bizler eğitim alanında anayurtta bir takım sorun ve sıkıntılar yaşarken sizler belki de bizlerden çok daha farklı sorunlarla karşılaşıyorsunuz.Sonuçta gurbette yaşamıyorsam da insanımızın oralarda karşılacabilecekleri türlü sıkıntıları tahmin edebiliyorum.Başka diyarlarda kendi öz kültürümüzden,değerlerimizden,gelenek ve göreneklerimizden farklı bir sisteme entegre olmak,uyum sağlamak(işlemekte olan sistemin dayatmacı yönünden sözediyorum)elbette kolay değil.Ancak takdir etmelisiniz ki Almanya veya Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde de eğitim sisteminde çarpıklıklar,bir takım aksamalar var diye,bu,bizim kendi ülkemizde karşılaştığımız çarpıklığı eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez.

    Sanırım sizinle kurduğumuz fikir alışverişinin de ana noktası burada başlıyor.Ben,”kötü”olana başka bir kötü örnek üzerinden tartışılmaması gerektiğini vurgulamaya çalışıyorum.Elbette sizin de belirttiğiniz gibi içinde çok daha karmaşık sorunları barındıran daha kötü sistemler muhtemelen vardır.Lakin bu,ilk yorumdada örneklerini verdiğim pürüzleri meşrulaştırmaz.Amaç,başka yerlerde benzer durumlar var diyerek arzu edilen kaliteli eğitimden vazgeçmek değil,daha iyisini,daha güzelini keşfetmek olmalı.

    Bu bağlamda Suat Bey’in kaleme aldığı yazıyı hem içerik hem de konuya olan duyarlılık yönünden fevkalede isabetli buluyorum.Üstelik bir köşe yazısını andıracak kurulukta olmayacak kadar sıcak ve içten.

    Naçizane düşüncemi belirtirken,güncel ve aydınlatıcı bulduğum bu güzel yazısının fazlasıyla hakkını verdiğini dile getireyim derken sanırım ölçüyü iyi belirleyemedim.

    Beni anladığınızı umuyor selam ve saygılarımı iletiyorum.

  19. Yazan:Zühre Meryem Kaya Tarih: Eyl 9, 2008 | Reply

    Suat Bey yazınızı okuduktan sonra okuyucular nasıl bir düşünce geliştirmiş diye yorumları okudum. Konunun eksik olan yanlarını düşünmek, geliştirmek, eksik olanlara ses çıkarmak yerine neden hep susturmaya çalışmak, anlaşılır gibi değil. Yapıcı olunması gereken bir konuda bile birbirinizi kibar kibar ditmeler niye? Yazı resmen okuyucular tarafından sabote edilmiş. Oysa bir babanın çocuğunun eğitimi için duyduğu kaygı en son sabote edilmesi gereken konulardandır. Ayrıca yazarlığınıza bile laf söylenmiş… Yok, böyle bi şey! Yazar, yazısını yazar yayınlanır. Çok içli dışlı olmaz okurla. Bir e-mail adresi verilir yazıyla ilgili yorumlar oraya gelir. Gelen yorumlar ise, çoğu cevap bulmayan havada asılı kalan kelime bileşkesi olmaktan öteye geçemez. Bu mudur okurun istediği? Beraber yan yana farklı ayalarla yürümek varken. Neden hep ayağına basma, çelme takma telaşlarınız?

    Ben okur olarak yazın tadınızı beğendim. Yazı tam bir köşe yazısı formatında olmuş. Nedir ki bekledikleri? Buyurun aynı konuda sizde yazın; eksik ya da fazla… Önemli olan düşüncenizi konuşturmanız, konuşturabilmenizdir. Eleştirinin bile bir adabı vardır, ditip eksiltmek değil ekleyip çoğaltarak yapılanı makbuldür.

    Bazen çok fazla konuşmaya gerek yoktur her şey ortada öylece durur. Görmek için bakan, zaten görecektir. Yukarıdaki karikatür her şeyi anlatır nitelikte; ama size sevindirici bir haberim var: İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ata Özer’in 39 ilçe milli eğitim müdürüyle yaptığı toplantıda ‘kravat takmamanın cezasının olmayacağını, öğrencilerin tişörtle okula gelebileceklerini’ açıkladı. Bu kadar patırtıdan sonra bu haber umut ediyorum ki yüzünüzü güldürür. Eğitim konusunda çok eksiğimiz var farkındayım çocukların kişisel özelliklerini ortaya çıkaran bir eğitim sistemimiz ne yazık ki yok. Klonlanmış gibi aynı kalıba sokulmaya çalışılıyor her biri. İlk buradan başlanılmalı genel değil, kişinin özelliklerine göre eğitim verilmeli. Aile bunu okul eğitimin dışında da sağlayabilir ama temel eğitimde dersler o kadar ağır ve eve o kadar çok ödev veriliyor ki çocuklar zaten yeterince bitkin düşüyor. Birde, bir yetişkin olarak değil de bir çocuk gözüyle yaşanılanları düşünün; “Baba beni okuldan al” çünkü sosyalleşemiyorum, çünkü çok sıkıcı, çünkü bugün ezberliyorum, yarın unutuyorum… Çünkü öğretmenim ilk üç ay içinde okuyup yazmamı benden bekliyor, üstelik el yazısı yazmamı istiyor… “Lütfen baba, beni okuldan al…” Neden çocuklarımızı okuldan ve okumaktan tiksinecekleri kadar eğitime zorlayarak boğuyoruz, anlamış değilim…
    Zühre Meryem Kaya

  20. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Eyl 10, 2008 | Reply

    Aziz bey
    Zühre hanım,

    Çok teşekkür ederim.

    Yorumlarınız çok güzel, yazımın tamamlayıcısı olmuş. İnşallah, bu artık bir sorun olarak bile adlandırılamayacak kadar devasalaşan, eğitim sistemimizin iflası meselesi, her kesim tarafından farkedilir de, ideolojik kavgalara vesile yapılmadan halledilme yoluna gidilir.

    Zira geçen her an, çocuklarımız, yani geleceğimiz bu çarkların dişlerinde mahvoluyor.

    Ben temenni ettim ama bunun hiç kolay birşey olduğunu düşünmüyorum açıkcası. Bizim bir sistemden çok daha önce köklü bir zihniyet değişimine ihtiyacımız var. Hemen her türlü sorunumuzda aynı bozuk zihniyetin ayaklara dolaştığını görüyoruz, maalesef.

    Selam ve sevgiler.

  21. Yazan:Fatma Kopuz Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply

    Mustafa Akyol ‘un 17 Mayıs 2008 Tarihli Why Most “Educated” Turks are Hopelessly Illiberal” isimli yazısı üzerine,

    Zihinler Artık Fikir Mezarlığı Olmaktan Kurtarılmalı

    Sayın Akyol’un bu yazısıyla eğitim sistemimizin ne kadar
    sığ, ne kadar tek yönlü olduğunu anlamak pek güç değil. Hâlbuki
    eğitim değil midir “belli bir konuda, bir bilgi ve bilim dalında
    yetiştirme, ‘geliştirme’, eğitme işi; çocukların, gençlerin toplum
    hayatında yerlerini almaları için gerekli bilgi, nitelik ve anlayışları
    elde etmelerine; kişiliklerini ‘geliştirmelerine’ yardım etme”. Bu
    tanımda eğitimi toplumdaki bireylerin günlük yaşamda bir yer edinmeleri
    adına kişilerin bireysel niteliklerini, potansiyellerini geliştirmeleri,
    kişiliklerini geliştirmeleri ve belli başlı konularda bilgi edinmeleri
    için bir ‘yardım’ sistemi olarak düşünebiliriz pekâlâ. Fakat
    ülkemizde tam manasıyla böyle olmadığını görüyoruz. Sanırım bizdeki
    ‘eğirmek’ fiiline daha yakın, yün veya pamuğun kirman ile
    ‘bükülerek’ iplik haline getirilmesi gibi. Eğrilmekte olan yünün ip
    olmak dışında hiçbir şansı yoktur. Nihayetinde ip olacaktır.

    Sözün Erdemi programına katılan Sayın Gülay Göktürk’ün dediği
    gibi ‘…tornadan çıkmış çocuklar…’ misali; ağaç veya madeni
    eşyaya ‘şekil’ vermekte kullanılan tornadan çıkmış çocuklar.
    Düşüncede, yaratılış özelliklerinde, niteliklerinde, hayallerinde,
    kurgularında, kavramlarında tamamen farklı özellikler sergileyen bireyleri,
    tek çatı altında toplayıp, tek bir şekille ‘torna’dan çıkarıp aynı
    çocuklar, aynı gençler yetiştiriyor sistemimiz. Aynılaşmış fikirler,
    aynılaşmış düşünce ve dolayısıyla eylemler. Birilerinin, sistemlerin
    veya sistemin istediği kalıplar yansıtılıyor bununla da kalmıyor
    “sadece bu” isteniyor bireylerden. Peki ya çağdaş olma, muasırlaşma
    rüyası ne olacak? Her şey ortada ki, bu kalıplarla maalesef hayal olup
    kalacak dillerde.

    Ne yapmalı, nasıl yapmalı peki? Öncelikle ‘insan’ın anlamını
    doldurmalı, her bireyi sosyal hayatın doğal bir rengi, doğal bir sonucu
    olarak görmeye çalışmalı. Ben eğer kendi zihin dünyamda, düşünce
    evrenimde a fikrini makul buluyorsam, bir başkası a’yı hiç
    beğenmeyebilir hatta nefret bile edebilir. Ve yine toplumun bir parçası olan
    ben bunda hiçbir sakınca görmemeliyim. Ben nasıl bir başkasının
    beğenilerine, fikirlerine sıcak bakmıyorsam, bakamıyorsam belki, pekâlâ
    benim dışımdaki herhangi bir insan da beni onaylamayabilir. Bizler bütün
    farklılıklarımızla birlikte yine yan yana gelip düşüncelerimizi
    dillendirebilmeliyiz. Eğer bunu yapacak kucaklayıcılığımız,
    kuşatıcılığımız, geniş fikirliliğimiz yoksa; çeşitli, farklı
    fikirlerimizin ne kendimize ne de topluma bir faydası olur. Siyah beyazın ya
    da beyaz siyahın varlığıyla nasıl bir anlam kazanıyorsa farklı ve belki
    de uzlaşmaz diyebileceğimiz zıt fikirler de bu şekilde anlam kazanır.
    Kaldı ki insan, fikir ve düşünce bir eşyadan, maddeden öte bir derinlik
    ve mana ifade ettiği için siyah-beyaz benzetmesinden daha da ağırlıklı ve
    anlamlıdır.

    Bu bağlamda insan hayatında faklılıkların, çeşitli kimliklerin bir
    araya geldiği ilk ortam okul sürecinin başladığı çocukluk dönemi ve
    sonrasındaki uzun eğitim yolculuğu ciddi bir önem taşımakta. Kişilerin
    bilgi edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine, niteliklerini incelikli
    bir şeklide öğrenmelerine “yardımcı” olunuyor mu gerçekten? Ya da bu
    konularda yardımcı olmaktan ziyade “bakınız, ancak doğru budur, işte
    görüyorsunuz ya bu en doğru olan tek şeydir, yegâne gerçek budur, biz
    biliriz siz de bunu bilip sahiplenmelisiniz” gibi belli başlı
    yönlendirmeler mi mevcut? Eğitim sistemimiz fikirlere ne kadar açık, ne
    kadar geniş ufuklu? Analiz yapabilen her insan bunun hiç de böyle
    olmadığını rahatça görebilir. Bugün bir üniversite öğrencisi bile
    fikrini ifade edebilme hususunda eğer bir endişe yaşıyorsa ya
    arkadaşlarım, hocalarım beni yanlış yorumlarsa, beni dışlarlarsa diye,
    varın gerisini siz düşünün.

    Şunu düşünürüm çoğu zaman, korkularımız fikirlerimizden daha
    büyük. Bugün belli başlı endişe ve korkuyla fikrini özgürce ifade
    edemeyen kişi, fikrini yüceltip aman kimse büyüyü bozmasın
    ‘korku’suyla kendi dışındakileri yoğurma, şekillendirme, kendisine
    benzetme, dönüştürme çabasına girdiği içindir ki, kendi dünyasında
    sıkışıp kalır. Biri yeni fikrini ifadeye korkuyor yadırganma sebebiyle,
    diğeri ise kemikleşmiş, kendince hiç düşünmediği, akıl süzgecinden
    geçirmediği ‘fikrinin’ kaybolup gideceğinden, güç kaybedeceğinden
    korkuyor. Zihinde üretilip dillenemeyen, kaleme dökülemeyen fikrin kime
    nasıl yararı, nasıl zararı olur. İşte bunu için, çoğulcu, tüm
    fikirlerin kabul gördüğü, farklılıkların sıcak karşılandığı,
    oturup birlikte saygı çerçevesinde fikirlerin seviyeli bir şekilde
    tartışıldığı bir eğitim sistemi olmalı. Zihinler artık fikir
    mezarlığı olmaktan kurtarılmalı.

    İşte tam burada keşke zihinleri, insanları, renkleri, dilleri, dinleri,
    inanışları,
    değerleri bölmesek aksine hepsini kucaklayabilsek. Ve yine, işte tam burada
    keşke Mevlana’yı tanımaya çalışsak, onu ve anlatmak istediğini yeniden
    okusak. Yıllar öncesinde bir insan, yıllar sonrasına sesleniyor ve herkesi,
    her insanı sevip kucaklayabiliyor. Bütün fikirlerden sıyrılıp bir
    anlayabilsek insanlığı ve bunca insanları sevip saran Mevlana’yı. Fakat
    burada da farklı bir sorunla daha karşılaşıyoruz maalesef. Ve bir ucu
    eğitime dokunuyor yine. Bir kişiyi, düşünceyi okuyup “iyi”
    anlayabilmemiz için karşımızdakinin dilini iyi bilmemiz gerekir öyle
    değil mi? Ancak malumunuzdur ki, sevgi ve hoşgörünün en güzel
    temsillerinden birisi olan Mevlana, eserlerini Arapça ve Farsça olarak
    yazmış, düşüncelerini böyle ifade etmiştir. O halde nasıl
    anlayacağız, nasıl içselleştirebiliriz Mevlana’yı? Elbet rubailerini,
    gazellerini, Mesnevi’sinin çevirilerini okuruz, okumuş oluruz. Peki bütün
    dünya özellikle son yıllarda Mevlana’yı anlamaya çalışırken, biz ne
    yapıyoruz? Toplumsal buhranlar yaşadığımız günümüzde, var olan bir
    hoşgörümüz varsa sabitleştirip güçlendirecek, insanlara yardım etme,
    insanları kucaklayabilme, güler yüzlü tatlı sözlü, ümit ve sevgi dolu
    olabilme yetimizi teşvik edip sağlayacak bir hedefi var mı eğitim
    sistemimizin ve dolayısıyla bunun için tarihimizin ve geleneğimizin en
    güzel neticelerinden seçkin eserleri okuyabilme gücümüz, zenginliğimiz
    var mı? Buna teşvik eden bir yapılanma var mı? Üzgünüm ama evet cevabı
    çıkmıyor.

    Bakınız konuyla ilgili bulduğum şu olaya. Değerli büyüğümüz,
    aydınımız, şairimiz Hilmi Yavuz yaşıyor bunu ve kitabında da aktarıyor
    bizlere. Aynen alıntılıyorum;
    “ Bundan tastamam yirmi üç yıl önce, 1976 ilkbaharında, o sırada Ercan
    Arıklı ve şimdiki Dış İşleri bakanımız sevgili İsmail Cem’in
    yayımladıkları ‘Politika’ gazetesinde yazdığım bir yazı kızılca
    kıyametin kopmasına sebep oldu. Yazının başlığı ‘Dil ve Eğitim’
    idi ve liselere Arapça ve Farsça derslerinin konulmasını öneriyordu! Ya da
    hiç değilse, Osmanlıcanın!…
    Vay efendim, sen misin, ‘laik’ eğitimimizi berhava etmeye kalkan?
    Neredeyse ‘vatan hainliği’ ile suçlanmadığım kaldı. Melih Cevdet
    Anday ‘Cumhuriyet’ gazetesinde (14 Mayıs 1976) ‘Korktum’ başlıklı
    bir yazı yayımlayıp beni sağcı-dinci olmakla itham etti. Rahmetli Rauf
    Mutluay hoca ‘Muktebes Abes’ başlıklı yazısında (23 Mayıs 1976 ve
    elbette ‘Cumhuriyet’te!) benim ‘abesle iştigal’ ettiğimi öne
    sürdü. Rahmetli Vehbi Belgil de ( şüphesiz gene Cumhuriyet’te 15 Mayıs
    1976) lise çağındaki gençleri ‘Arapça ve Arap yazısı öğrenmeye’
    zorlamanın ‘saçmalıkların en büyüğü’ olduğunu yazdı.”
    “İslam ve Sivil Toplum Üzerine Yazılar” isimli kitabından.

    Her şey sanırım gayet net ve açık. Bir harfler ve sözcükler
    topluluğundan nasıl bunca korkulur, çekinilir ve yahut nefret edilir? Kim,
    ne için, niçin bu kadar korksun? Yalnız büyük bir çelişki var değerli
    hocamıza gelen eleştirilerde Arapça kelimeler kullanılmış. ‘muktebes,
    abes, iştigal’ onca tepkimiz varsa kullanmayız pekâlâ değil mi? Belki
    niyetli kullanılmıştır, orası muamma.

    Tercihlerimizi bizzat tercih edebileceğimiz günün gelmesi ümidiyle…

  22. Yazan:bir lise örencisi Tarih: Ara 29, 2008 | Reply

    ya ben devlet olulunda okuyorum ama okulumdan memnunum.ülkemizde eğitim bakımından fakir birçok yer ve okul var peki sizce devlet okulumu yoksa özel okul mu cvp bekliyorum

  23. Yazan:zeynep yıldızhan Tarih: Eyl 3, 2010 | Reply

    okullar 200 yıldır sanayileşen sisteme, anneler de dahil olunca boş kalmasın diye açılmıştır… italyanca scole ,boş zaman demektir.neden koyun gibi sürü zihniyeti var bu millette,biz neden güdülmek taraftarıyız bilmemki…. anlamak için araştırmadan ,herkes yapıyır senin ne farkın var deyip eleştirmek saçmalık…

  1. 9 Trackback(s)

  2. Eyl 9, 2008: Devlet Elini Eğitimin Üzerinden Çekmeli « Uçan Balik
  3. Ağu 29, 2012: İnsanları değil Rejim’i koruyan millî eğitim kanunu : Derin Düşünce
  4. Eki 31, 2012: Andımız, Hitler ve Mussolini
  5. Ağu 27, 2015: Millî eğitim / Éducation nationale / التعليم الوطني | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  6. Eyl 14, 2015: Varlığım dershane sahibinin varlığına armağan olsun
  7. Eyl 14, 2015: Eğitim neye yarar? Zengin olmak ya da insan olmak?
  8. Eyl 28, 2015: Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  9. Kas 19, 2015: Üniversite ahlâkı aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  10. Kas 24, 2015: 24 Kasım öğretmenler günü aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin