RSS Feed for This Post

Çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmak – Bölüm 1

Parayı nereden bulacağız? 

Bu ülke şu ana kadar çoktan Almanya olabilirdi. 

Hedefimizi önderimiz ne güzel koymuştu: “Çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmak”. Peki ama neydi bu çağdaş uygarlık? Neydi çağdaş diye tanımladığımız ülkelerde ortak olan? 

Batılı olmak mı? Japonya diye bir ülke var. Sanırım doğuda olduğu hakkında kimsenin de bir itirazı yok. Ama çağdaş. Alfabesini değiştirmemiş. Batı müziği dinliyor mu bilmiyorum. Devlet Japonya’da baleyi, operayı destekliyor mu doğrusu onu da bilmiyorum. Ama bu Japonya çağdaş uygarlık seviyesinin biraz üstünde diye iddia etsek herhalde bir itiraz gelmez. 

Nasıl oluyor bu iş? Japonya ile Almanya arasında ortak olan şey ne? Toyota ile Mercedes arasındaki benzerlik olmasın? İkisinde de fabrikalar teknolojinin sağladığı en son imkanlarla üretim yapıyor, aynı makineleri kullanıyor. Sadece sanayi mi? Tarımda da, hayvancılıkta da en yeni teknikleri kullanıyor bu ülkeler. Japonya da Hollanda ineğini sağıyor, Almanya da. Ortak olan makine, inek yani üretim araçları. 

Üretim üzerine dünyada iki ideoloji var. Birisinde özel sektör, diğerinde devlet fabrikaları kurar. Denir ki Türkiye’de devlet özel sektörden ümidi kesince kolları sıvadı. Özel sektörde para yoktu. İyi de devlet parayı nereden buldu diye sormak lazım. Nereden topladı vergisini? Büyük dönüşüm fakir halktan toplanan üç beş kuruşla başarılacak diye düşünüldü sanırım. Oldu mu? Olmadı. 1950’ye gelindiğinde okullarda isimleri ezberletilebilecek kadar az sayıda fabrika vardı. 

Birilerinde vardı para. Yüzlerce dönümlük arazisi, sürülerce hayvanı olan ağalardı onlar. Devlet sevmezdi onları. Neme lazım, bir kez güçlenirlerse isyan falan çıkarırlardı. Hatta ilk fırsatta bir toprak reformu yapıp arazilerini gariban köylülere paylaştırmalıydı. Modern otoriteye tehdit oluşturabilecek bu feodal unsur ilk fırsatta def edilmeliydi. 

Şimdi bir daha başa dönelim. Bize ne lazım? Makine, inek, bunları almak için para. Para kimde? Ağada. Parayı kullanmak için de muhteşem bir fikrimiz var. Ağanın malını köylülere paylaştırmak. Bu olmasa da elimizdeki üç beş kuruş vergiyi köylüye verelim, o yetiştirsin inekleri. Ağa da havasını alsın.  

Devlet bu dahiyane fikri keşfetmişti. Hollanda ineği ithal etti. İnekleri bir bir köylülere dağıttı. Bak bu inek bildiğin ineklerden değil, buna şöyle bakacaksın, böyle bakacaksın diye de bir güzel anlattı. Ama nafile. İnekler birkaç ay sonra öldü.  

Modern üretim kapital gerektirir. Hollanda ineği çok süt veriyor ama kerata çok nazlı. Öyle yerli inek gibi ne versen yemez. Bir yaşam standardı var hayvanın, ve o standart Mehmet Emmi’ninkinden daha yüksek. Emmi hiç yemese içmese Hollandalıya yine bakamaz.

 

Modern üretim uzmanlık gerektirir. Hollandalıya özel bir hizmetçi lazım onun dilinden konuşacak. Hizmetçi bir Hollandalı için tutulamaz. Ama 30 Hollandalının olduğu bir çiftlikte bir personel istihdam edilebilir. Ölçek ekonomisi uygulanmadan uzmanlaşmanın mümkün olmadığını da böylece görmüş olduk. İşte bu yüzden ağalarla işbirliği yapmalıydı devlet. Yoksa ben de aşık değilim feodal beylere. Kemal Sunal’ın filmlerinde az gıcık olmadım Maho Ağa’ya. 

Fabrika kuracağım, traktör alacağım diyorsanız çok para lazım. Bu işi ben devlet olarak yapacağım diye bir iddianız varsa komünist olacaksınız. Bütün varlıklı insanların paralarını gasp edip fabrikaları kuracaksınız. Hakkını vermek lazım, Rusya böyle kurdu sanayisini. Yok ben komünist olmayacağım diyorsanız, o zaman para babalarıyla iyi geçineceksiniz. Dereyi geçene kadar ağaya eyvallah diyeceksiniz. Sofranızın baş köşesinde vals yapamayan, şaraptan anlamayan, opera, bale nedir bilmeyen bu insanlara yer vereceksiniz.  

Para orada öylece durdu, devlet seyretti. İşte böyle heba ettik toprak ağalığı gibi bir para kaynağını ey halkım!

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

 

 

 

Trackback URL

  1. 9 Yorum

  2. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 24, 2009 | Reply

    Emre bey,

    “Çağdaş Uygarlık” söylemi göreceli bir kavram.Yazının başlığı,bu göreceliğin sorgulanacağı çağrışımı yapmıştı zihnimde.Giriş bölümü de bu anlamda iddialı bir analiz izlenimi doğurmuştu.Ancak yazının ilerleyen bölümlerinde konun iktisadi ve kalkınma yönünün daha çok irdelendiği bir atlanma yaşanmış.Daha açık bir ifadeyle sorun,sermaye birikimi ve bu sermayenin kullanım biçiminin tekabul ettiği “devletçi”yapıda aranmış.Kuşkusuz ki ülkemizin bugünkü kalkınma düzeyine bakıldığında bu tezleri doğrulayan nedenler var.Fakat bana göre sorun salt bir sistem sorunu değil.Bunun kadar yerleşik değerlerin,yani toplumsal algı ve zihniyetin de payı büyük.

    Mesela bir Japonya örneğiniz var.Katılıyorum,Japon halkı(veye toplumu)elbette bugün geldiği muazzam teknoloji ve gelişmişlik düzeyine tüm kültürel ve tarihsel değerlerini yok sayarak ya da değiştirerek gelmemiştir.Hatta tam aksine Japonlar,dünyada yaşanan toplumsal dönüşümde belki de geleneklerini en iyi koruyan bir millet.Fakat burada atlanmaması gereken bazı önemli detaylar var.Örneğin Çin ve Japonyada araba yerine bisiklet kullanma kültürü yaygın.Enerji tasarrufundan,trafik yoğunluğunun önlenmesi,doğanın korunması gibi pek çok getiriyi hesaba katarak bu yaşam biçimini seçiyorlardır muhtemelen.Biz de ise imkanlar elverse evin önüne üç araba birden bağlayacağız.İşte bu,tam da sözünü ettiğim kültür ve zihniyetin kalkınmada nasıl bir rol oynadığının basit bir örneği.

    Bu ve benzer anlayışlar üzerine çokça örnekler sunabilirim.Geçim sıkıntısından yakınırken cebinden Marlboro sigarasi eksik etmeyenleri saymayacağım.Fakat yaşadığım çevrede tanık olduğum ve gözlemlediğim bazı olayları sizinle paylaşmak istiyorum.

    Yerel seçimler geliyor diye oturduğum muhitte yerinden sökülmedik kaldırım taşı kalmadı.Tretuar döşemeleri yetmemiş olacakki sokak ve caddelere dadandılar,habire asfaltları yerinden söküp taş döşüyorlar.Sapasağlam ve gayet kullanılabilir oldukları halde yapılıyor bu.Peki oralara akıtılan milli servet bir araştırma hastanesine ek üniteler ilave edilerek daha önemli bir hizmetler yapılamaz mıydı?…Yaşamaya dönmeyi bekleyen lösemili çocukların tedavisi için vakıflara katkı sağlanabilir,henüz yolu olmayan köylere yol yapılabilir,okullar inşa edilebilirdi.Bakın,orta şiddetin üzerinde bir deprem yaşandığında onbinlerce insanımızın yaşamına mal oluyor(korkunç maddi hasarlar da cabası).Fakat deprem kuşağında üzerindeki Japonya da çok daha şiddetli depremlerde kimsenin burnu kanamıyor.

    Dolayısıyla mantık ve zihniyet değişmediği sürece sistemin adının komünizm,kapitalizm ya da liberalizm olması pek bir şeyi değiştirmiyor.Tekrar söylüyorum,Cumhuriyetin kuruluş yıllarında tercih edilen devletçi yapı elbette bu gelişmişlik kriterinde önemli bir etken olabilir.Fakat tek neden bu olmasa gerek.Zira çok partili döneme geçilen 50 li yıllarda bu yapı kısmen değişmiştir.Ne var ki buna karşın kalkınmayı hızlandıracak bir hamleye dönüşememiştir.Hâlâ brokratik engellerle boğuşuyoruz.Örneğin bir tarım politikamız yok…Dünyada vergi oranları en yüksek sayılı ülkeler arasındayız,fakat buna mukabil en az vergi toplayan ülkeler listesindeyiz.Yani serbest girişimciyi teşvik edecek bir politika olmadığı gibi,kısmen üretime katılmak isteyen müteşebbislerin önünde kabus gibi duran bir vergi sistemi var ve hâlen ciddi anlamda bir düzenleme ya da reform başlatıldığı yok.Zaten böyle olmasından ötürü de kayıt dışı ekonomi ve vergi kaçakçılığında yine ilk sıralardayız.Emlak vergileri bile makul bir düzeyde olmadığı için her zaman değerinin altında gösterilir.Tabii bir kamulaştırma durumunda gayri menkul sahibinin ocağı başına yıkılıyor.Esnaf kökenli olduğumdan bu çarpıklıkları bizzat yaşamış biriyim.Devlet,bu katı ve statik uygulamalarla adeta vatandaşını gayri meşru yollara itiyor.

    Neyse.Bunlar uzun mevzular,yaz yaz bitmez.Fakat bu çürümüşlük ciddi reformlarla giderilmediği sürece biz o saydığınız gelişmiş ülkelerin hep gerisinde kalacağız.Bunu düzeltmenin yolu da yarım asır öncesinin devlet sistemini eleştirmekten değil,bugün varolan devlet ve hükümet programlarının çarpıklığından ve bu çarpıklığın toplum arasında yaygınlaştırdığı kültürel kodlarımızı sorgulamaktan geçiyor.Kanımca…

  3. Yazan:emre er Tarih: Oca 24, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Çok benzer düşünüyoruz. Bu yazı dizisini oldukça uzun soluklu planladığım için epey geriden başladım. Tabi ki şu anın çözümleri çok daha farklı. Şu anın Türkiye’sine ileriki bölümlerde geliyorum. Bahsettiğiniz bir çok konuyu ayrıca her bir bölümde ele alıyorum.

    Çağdaşlık hakkında ayrıntılı tartışmalar daha ileride sık sık yapacağım. Bütün tanımlamayı en başta yaparak okuyucuyu boğmak istemedim.

    Sizin yazdıklarınızdan da kültür meselesi de çok önemli. Türkiye’deki tüketim alışkanlıklarının çok savurgan olması kesinlikle gelişmenin önünde önemli bir engel.

    Bu dizi epey uzun soluklu olacak. Her şeyi bir kere de anlatmak ne yazık ki imkansız.

    Yorumunuz için teşekkürler.

  4. Yazan:emre er Tarih: Oca 24, 2009 | Reply

    Aslında biraz bu başlığı koyarken neyi düşündüğümü de anlatsam iyi olacak. Bütün bir dizi boyunca amacım herşeyin temelinde üretim olduğunu anlatmak. Bu nedenle nasıl üretimi artırabileceğimizden sıkça bahsedeceğim. Diğer yandan üretimin toplumsal hayattaki değişimi nasıl tetikleyeceğini anlatacağım.

    Bahsettiğim üretim tabi ki modern üretim. Modern üretimin yanında modern olan bir çok güzelliği getireceği bütün dizinin temelini oluşturuyor.

  5. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Oca 25, 2009 | Reply

    Olay sadece üretimde değil ki pazarlamada çok önemli. Hem bunun bankacılığı var, eğitimi var, yolları var, ucuz enerjisi var, düşük vergisi var var oğlu var. Hem ağalarada fazla güvenmemek lazım. Topraklarında çalıştırdıkları köylülerde işçi haklarına rastlamak mümkün değil ya da bi burjuva davranışı sergilemiyolar. Aslında burjuva kelimesi baya bi tartışılır. Nedir bu burjuva Türkiyede burjuva yok bence mesela hiç olmadı sabancılara koçlara burjuva demeyin daha yeni yeni. Koç ölmeden içtiği 3 samsun sigarayla övünürdü. Burjuva öyle olmaz aslında tamda koministlerin nefret ettiği gibi olur. Para harcar çocuklarını en pahalı okullarda okutur samsun içmez gider sigara fabrikası kurar kendi sigarasını içer. Yani fakirlikten zenginliğe gelmiş olmamalı bi kere doğuştan zengin hatta bi kaç nesildir zengin olmalıki burjuva davranışları sergileyebilsin. Yanlızca parai işe yarayabilirmi mesela? Yarasa bile çok sancılı olur şunu unutuyoruz diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye serbest piyasaya sanayi çağına çok sancısız geçti. Halbuki bu dönemler işçi isyanları ve yer yer devrimlerle doludur diğer ülkelerde. Bu da yanlız paranın yetmiceğni kanıtlıyor. Diğer bi konuda ağalarla avrupa feodallerini karıştırmamak lazım şimdi avrupada bir lüks merakı gösteriş merakı para hırsı almış başını yürümüş. Ağada bunlar yok. Yoksa ağalık hemen kaldırılmadı kademeli bi işti ve hala ağalar var yani bi fırsatları oldu ama bu dönemde hiç birşey değişmedi. Gene karasapan gene orak tırpan.

  6. Yazan:emre er Tarih: Oca 25, 2009 | Reply

    Serkan Bey;

    Pazarlama hakkında haklısınız. Ama tabi düzgün üretim olmadıktan sonra pazarlamak da pek mümkün değil.

    Düşük vergi, teşvikler bunlar da kesinlikle gerekli. Ama yazı en baştan başlıyor ve kademe kademe gidiyor. Bu konulara da gelinecek.

    En başta ise hiç paranın olmadığı bir yerde bahsettiğiniz konularda devlet bir şey yapamaz. Bir yerden para bulacaksınız ki eğitime, yola, pazarlamaya para harcayacaksınız. Düşünün elinizde hiç bir şey yok. Bir yerden başlamak gerek. Nereden başlarsınız? Bu yazının cevap aradığı soru bu. Yıl 1923. Parayı nereden bulacaksınız?

  7. Yazan:ç-z Tarih: Oca 25, 2009 | Reply

    Kaldırım taşı ile oynayan zihniyet kılık kıyafetle de oynamıyor mu?Çağdaş deyince kot pantolon,entelektüel deyince at kuyruğu saç ve papyon ,fular diyince de sanayi devrimini anımsıyoruz :-)..özgürlük deyince de içkinin nerelerde içilemediğini…

    Geçen gün bir tv. programında 25 sene Amerika’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye dönmüş olan prof. bir bey giderken bıraktıkları ile döndüğünde gördüğü olumlu değişiklikleri işaret ederek Türkiye için ümitvar olduğundan bahsederken,yeni çıkacak kitabının tanımını yapmak üzere “okunan” bir yazar olarak orada bulunan bir yazar hanım içki yasağından dem vurarak söze müdahil oldu ve o kadar da umutlu olunacak bir durumun olmadığını,aksine durumun “karanlık” olduğu tespitinde bulunarak,ayaklarının yerden kesilmiş olduğunu düşündüğü Prof. beyi yerine mıhlamaya çalıştı.

    Umutsuzluk,gücünü kolay bulaşabilir olmasından alıyor olmalı!

    Bu yazar hanımdan feyz alan diğer iki genç konuk da Ergenekon’dan,,dinleme,tutuklama ve yargı meselesinden örnekler verip,gelecek için ne derece umutsuz olduklarından söz ederek yazar hanıma hak verdiler.

    Bu başarılı ve ünlü gençler gelecekten endişe etmelerinin diğer sebebi olarak da düzelmeyen meslek sorunlarını ABD’den örnekler vererek anlatmaya çalıştılar.Tüm bunları dile getiren umutsuz gençlerden birini daha çok “in” olmuş eğlence mekanlarından çıkarken çekilmiş fotoğraflarından ve basına malzeme olan “aşk” ilişkilerinde yaşadığı problemlerinden hatırlıyordum,gelecek için o kadar umutsuz gibi görünmemişti bana.

    Fakat bana göre sorun salt bir sistem sorunu değil.Bunun kadar yerleşik değerlerin,yani toplumsal algı ve zihniyetin de payı büyük.(Aziz Yılmaz)

    İki farklı bakış açısı,birinde insanlar hayal ettiklerine ulaşamadıkları/yapılmayanlar için başkalarını suçlayarak,kendini suyun akışına bırakırken,diğeri elindekilerle daha iyi ne yapılabilir, üzerine eklemek için benim nasıl bir katkım olur diye kafa yormaya gayret ediyordu.

    Bunu düzeltmenin yolu da yarım asır öncesinin devlet sistemini eleştirmekten değil,bugün varolan devlet ve hükümet programlarının çarpıklığından ve bu çarpıklığın toplum arasında yaygınlaştırdığı kültürel kodlarımızı sorgulamaktan geçiyor.(Aziz Yılmaz)

    Evet,kesinlikle.Kültürel kodlarımız;vazgeçmişlik,bizden adam olmaz,Batı’nın çok gerisinde kaldık,treni kaçırdık,vs..şeklinde dile getirilen kendimize acıma psikolojisinden kurtulmamız lazım.Yeşilçam filmlerimizde köyden,şehre gelen kız kıyafet değiştirip,içki içip,bıçak çatal kullanmasını öğrenince “acınası” durumundan kurtulup hayatı değişiyor ve insanların gözbebeği oluyordu…Biz onca Batı’lıya benzer ve kültürünü benimserken “düşmanlarımız” yüzünden hala “adam” olamıyoruz ne yazık!

    İçte,dışta sürekli bizi“bölerek yok etmeye” çalışan,kötülüğümüzü isteyen “düşman” saplantısından vazgeçmekle işe başlayabiliriz.

  8. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 25, 2009 | Reply

    ç-z hanım,

    İnanın bu akıl tutulması karşısında insanın saçını başını yolası geliyor.Sözünü ettiğiniz o,gelecekten kaygılı,Türkiyenin “karanlığa”doğru gitmesinden endişeli o kadar çok tip var ki.Yüzümüzü nereye çevirsek bu paranoyaya kapılmış çağdaş(!),ilerici(!),özgürlükçü(!)tiplerle karşılaşıyoruz.Her yerdeler,her taşın altından çıkıyorlar ve zeytinyağı gibi üste çıkmasını da gayet iyi beceriyorlar.Şimdi de dediğiniz gibi insan haklarının çiğnenmesinden,özgürlüklerin kısıtlanmasından,kişilik haklarının ihlal edilmesinden yakınma moda oldu.Bilmeyen de AKP iktidara gelmeden önce dört başı mamur kusursuz bir demokrasimiz var zanneder.Yani bu ülke ne işkence gördü,ne yargısız infazlar yaşandı,ne faili meçhul cinayetler işlendi,ne de gözaltı kaybolmalar falan oldu;AKP geldi, bütün bunlarla yeni yeni tanıştık,huzurumuz kaçtı,geleceğimiz karardı.Ha,ergenekon mu dediniz,o da ne?Külliyen yalan tabii,AKP nin muhaliflerini susturmak için kurguladığı bir seneryo sadece.

    Şimdi gel de böyle garabet bir zihniyet karşısında öfkeye kapılma!Adam eşitlik,özgürlük,demokrasi vs.üzerine mangalda kül bırakmazken,konu ergenekon çetesine gelince resmen kıvırıyor.Sonra da sıkılmadan ülkenin karanlığa sürüklendiğinden dem vuruyor.Karanlıktan,umutsuzluktan,karamsarlıktan kastettikleri de kadınların,genç kızların giyim özgürlüğü.Mazallah istedikleri gibi giyinseler memleket elden gidecek,laiklik kaleleri bir bir yıkılacak zannederler.Panik halindeler,hezeyan içindeler ve saçmalığın bini bir para.Ha bire korku üretiyorlar,korku ve endişe spreyi sıkıyorlar.Dertleri belli,85 yıllık korku imparatorlukları yıkıldı yıkılacak,tahtları çatırdıyor…Bunu hazmedemiyorlar,katlanamıyorlar bütün mesele bu.

    Bu utanmazlık,bu aymazlık ve türlü türlü riyakarlık işte bu haleti ruhiyenin sonucudur.Resmen jakoben anlayışlarını başkalarına yüklüyorlar.Yalan,iftira ve her türlü sahte maskenin bini bir para.Kah sosyalist,kah marksist cilalarla gerçek maskelerini gizlemeye çalışıyorlar fakat nereye kadar?Mızrak artık çuvala sığmıyor,halının altına süpürülen pisliklerin kokusu her tarafa saçılmış.Saçmalmaları bundandır.Bu daha bir müddet sürecek,ama er veya geç maskeler bir bir düşecek.Zaten dökülmeye başladılar bile.Ne demişler “yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış”Yatsı,en uzun vakkittir,şafağa kadar sürer.Ve o şafak da bir gün gelecek,inanın gelecek.

  9. Yazan:ramazan Tarih: Şub 6, 2009 | Reply

    Emre bey emeğinize saygı duyuyorum ama görüşlerinize katılmıyorum, bu ülke cumhuriyet kurulduktan sonra nerdeyse 10 sene doğu anadolu isyanlarıyla uğraştı. Peki nasıl çıktı bu isyanlar? Dış odaklı olmasına rağmen sizin para kaynağı olarak gördüğünüz ağalar, aşiret resileri de az çektirmedi milletimize. Onlara destek verilip daha çok palazlandırılsalardı bugünkü Türkiye olmayabilirdi. Bence bu ağaların başını ezmek en doğru olandı… Bu da benim düşüncemdir katılır veya katılmazsın…

  10. Yazan:emre er Tarih: Şub 6, 2009 | Reply

    Ramazan Bey;

    Dediğiniz gibi yapalım. Bu durumda ağaların bütün mal varlıklarına devlet el koysun. Ve bu para ile yine fabrika kursun. Ben ağaların süper insanlar olduğunu söylemiyorum. Hatta haklının tarafını da tutmuyorum. Tek derdim “Para nasıl bulunacak?” Komünist bir mantıkla da olsa ağaların elindekini gerekirse zorla alıp modern üretimde kullanmak zorundaydık. Bunu yapsak yine modern ekonomiyi hızlı bir şekilde kurabilirdik. Ama diyorsanız ki devletin gücü de ağaların elindekini gasp etmeye yetmezdi, o zaman iyi geçinmek zorundasınız. Bir şekilde ellerindeki parayı çağdaş üretim için kullanmak zorundasınız.

    Her şey para ile başlar.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Oca 26, 2009: Çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmak - Bölüm 2 : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin