Gazze’de Osmanlı Zulümü
By Aisha Benghazi on Oca 23, 2009 in Basın günlüğü, Filistin, Militarizm, Milliyetçilik, Osmanlı, Resmî Tarih
Gazze’yi nasıl ve kimin yüzünden kaybettik? Cemal Paşa, Kudüs’teki karargâhındadır. Filistin’in Nablus şehrinden gelen 20 kadar insan, kendilerini sürekli paylayan Cemal Paşa’nın neredeyse ayaklarını öpeceklerdir; durmadan yalvarıp yakarmaktadırlar. Kaderleri, karşılarındaki paşanın ağzından çıkacak tek bir kelimeye bağlıydı çünkü. O ‘idam’ dedi miydi, kurtuluş yoktu. |
|
Neyse ki bu defa şanslıydılar: Anadolu’ya sürgünle yakayı kurtarmışlardı. Adamlar dışarıya çıktıktan sonra Cemal Paşa birden değişmiş, “Ne yaparsın, burada böyle söküyor” demişti. Falih Rıfkı, Paşa’nın tavrındaki bu değişimi, “Rol bitmişti” diye özetler.Rol bitmişti, evet. Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” adlı kitabı dili, üslubu için de okunabilir ama bence “ibret” almak için okunmalıdır. Yıkılmaz denilen Osmanlı kalesinin peş peşe yapılan hatalar yüzünden 4 yıl içinde nasıl çatır çatır çöktüğünü daha iyi anlatan bir eser bulmak kolay değildir.Cemal Paşa, Arapları tehcir, tedhiş ve silahla Türkleştireceğine inanmıştı. Ermeni tehcirinin tersine, bu defa Suriye ve Filistin’den Anadolu’ya yapılan bir başka tehcirden söz ediyoruz. Çapı öbürüne göre ufaktı ama etkisi sanılandan çok daha büyük oldu. Sonuç, Arap topraklarının büsbütün kaybı ve Filistin’de hâlâ kanayan yara olacaktı.Başka şahitlerimiz de var. Mesela Filistin’de bir posta memuru olan İzzet Derveze, İttihatçı hükümetin Cemal Paşa’yı savaşı fırsat bilip Arapçılık hareketi mensuplarının işini bitirmek üzere gönderdiğine inanır. 21 Ağustos 1915’te 9 kişi, 6 Mayıs 1916’da ise 21 kişi idam edilmişti. “Zalim tehcir hareketi” diyor Derveze, “Suriye, Filistin ve Lübnan’dan Anadolu’ya gerçekleşmiş ve erkek, kadın ve çocuklardan oluşan yüzlerce aileyi kapsayan sürgün, bu kimseleri iki yıl boyunca yoksulluk ve hakarete maruz bırakmıştı.”
Bir zamanlar Gazze… Derveze’nin anlattığı bir olay, Cemal Paşa’nın gaddarlığını bütün açıklığıyla göz önüne seriyor. İdam edilenlerden Selim el-Ahmed’in amcası ve Cenin şehrinin önderi olan Hafız Muhammed Abdülhadi Paşa’ya telgrafla haber yollamıştır Cemal Paşa, Cenin’e geldiğinde evine misafir olacağını bildirmiştir. Düşünün, gencecik yeğeninizi suçsuz yere idam ettiren adamı (“katili”), daha gözünüzün yaşı kurumamışken evinizde zorla ağırlayacaksınız. Bir aileye verilebilecek en büyük manevî eziyetlerden biri değil midir bu?
Bahriye Nâzırı Cemal Paşa ve Alman Generali Falkenhayn Kudüs’te askeri denetliyorlar. (1915). Öte yandan Lübnanlı aydın Şekip Arslan, Cemal Paşa’nın Suriye’deki “Arap ruhu”nun öldürülmesi görevini üstlendiği kanaatindedir. Şam’da bir Tehcir Komisyonu kuran Cemal Paşa, 2 bin Arap’ı Anadolu’ya sürmüş olup ev ve arazilerine el konulması için de hazırlıklara girişmiştir. Bana göre, diyor Şekip Arslan, sürgün yöntemi Osmanlı Devleti’nin geleceği açısından büyük bir tehlikeydi. Devletin tehlikeli bir dönemeçten geçtiği bir zamanda zor kullanma, yıldırma ve Türklerle Araplar arasında kin ve nefret uyandırma siyasetini uygulamak doğru değildi. Ona göre Cemal Paşa’nın Suriye’de takip ettiği siyaset, Osmanlı Devleti ve İslam âleminin başına gelmiş en büyük felaketlerden biridir.
Gazze Savaşı’na katılan Osmanlı birliği yürüyüş halinde. (1917) Ve Osmanlı kuvvetleri Gazze’dedir. Filistin’in güneyini kapayan Gazze-Birüseba cephesi İngilizleri tutmak için hayati önemdedir. Üstelik Osmanlı ordusu burada yapılan iki muharebede İngilizleri püskürtmeyi de başarmıştır. Cemal Paşa ise bölge halkını Osmanlı’ya bağlayacak yerde, mevcutları da yerle bir edecek ne kadar siyaset varsa harfiyen uyguluyordu. Cephede kazanıyor ama cephe gerisinde kaybediyorduk. Nihayet 31 Ekim 1917’de başlayan nihai İngiliz hücumu cephemizi yarmış ve ağır kayıplar verdirmişti. Şimdi çekilme zamanıydı. Artık Kudüs’ü tutacak doğru dürüst bir kuvvet kalmamıştı. Gazze’de ise zehirli gaz mermileri kullanan İngilizler karşısında Mehmetçiğin gaz maskesi yoktu. Başkomutanlık gerek görmemişti çünkü. Gazze hem karadan, hem denizden bombalanıyordu. Karadan 218 top ve 6 tank, denizden ise 27 kruvazör, tıpkı Çanakkale’de olduğu gibi ateş yağdırıyordu.
Binlerce Mehmetçiğin şehit olduğu Kudüs’ün İngilizlere teslim törenine katılanlardan bir grup (9 Kasım 1917). O gün bugündür rahat yüzü görmemiş olan Gazze’yi 7 Kasım 1917 günü işgal etti İngilizler. Tesadüfe bakın ki, İngilizler Gazze’ye girmek üzere iken Dışişleri Bakanları Balfour, “topraksız millet” dediği Yahudilere, “milletsiz toprak” olan Filistin’de bir ‘yurt’ verileceğini ilan ediyordu. Arthur Koestler’in dediği gibi, “Bir millet, ikinci millete, üçüncü milletin toprağını veriyordu.” Dünya tarihinde eşi görülmemiş garip bir mantıkla kurulmuş bu yapay devletin feci bedellerini ne yazık ki ‘ikinci millet’, yani Filistinliler ödemeye mahkûm edilmişti. Cemal Paşa mı? O, görevini fazlasıyla yapmış olmanın huzur ve rahatlığı içinde İstanbul’a dönüyor ve Bahriye Nezareti’ndeki makam koltuğuna oturuyordu. Geride tam bir harabe bırakan o değildi sanki.
II. Abdülhamit’in Kudüs’te görevlendirdiği Osmanlı askerleri. İsrail’deki Hayfa Üniversitesi öğretim üyelerinden Ilan Pape, ilginç bir noktaya dikkatimizi çekiyor. Nedense, diyor, Müslüman Araplara kan kusturan Cemal Paşa, Siyonist yerleşimcilere daha iyiliksever (benevolent) davranıyordu. Yoksa diyor, Pape, bunun sebebi, Cemal Paşa’nın eşinin Yahudiliği olmasın! Peki Arapların önde gelenlerini topraklarından süren ve idam ettiren Cemal Paşa’nın gerçek amacı neydi? Falih Rıfkı her zamanki dobralığıyla “Filistin için tehcir, Suriye için tedhiş ve Hicaz için ordu kullandık.” diyor. Bir şey daha söylüyor. Şunu: “O zaman Suriye’de esaslı bir tedhiş politikasına neden lüzum olduğunu Cemal Paşa bir sır olarak kara toprağa götürmüştür.” Neden, hakikaten neden? Halbuki onun görevini devralan Mersinli Cemal Paşa, o sıkışık dönemde Araplarla barışma politikası gütmüş, tehciri durdurmuş, sürgüne gönderilen aileleri geri getirtmişti. Bir şey daha yapmıştı: Ekim Devrimi’nde Çar’ın kasalarında gizli anlaşmaları bulan Bolşevikler, Cemal Paşa’nın Müttefiklerle bazı yazışmalarını deşifre edince Mersinli Cemal Paşa bu bilgileri doğrudan Emir Faysal’a göndermiş, onu nasıl bir oyuna düştükleri konusunda uyararak Osmanlı ile savaşmak yerine ayrı bir barış antlaşması imzalamaya çağırmıştı. Ne var ki artık çok geçti. Filistin ve Suriye, Mehmetçiğin döktüğü onca kana rağmen elden çıkmıştı. (Gazze’nin etrafında dev bir mezarlık bıraktık diyordu Falih Rıfkı.) Şimdi Anadolu’yu kurtarma telaşı bastırmıştı. Astığı astık kestiği kestik paşamız yalnız Filistin ve Suriye’yi değil, İngilizler gelmeden ana vatanı da terk edecekti. Rol bitmiş miydi? |
KAYNAK: Mustafa Armağan
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
9 Yorum
Yazan:mehmet selim polat Tarih: Oca 24, 2009 | Reply
Bu tarihi bilgi’ye inanmıyorum.
Tarih anlatmak güzel şey ama,anlatım birazda kişinin kişiliğine göre değişir.At sahibine göre kişner.
Nasılki 1915 e Rahat durmayan Ermenilere Tehcir yasası çıktı.Nasılki bugün Ermeniler diyorsa bizi osmanlı katletti,Tıpkı bu yazı öyle kokuyor.
Halbuki,Ermenilerin binlerce türkü katlettiği gün gibi aşikardır.
Araplar ise Osmanlıyı Parçalamak için dahili ve harici,Yahudi ve Hıristiyanların bugünkü oyunları gibi bir oyundu.Zaten Şeyh şerif isyanınıda,İngilizler başlatmıştı.ve araplar osmanlıya karşı cephe almıştılar.Araplara Tiren hizmetini götüren halka hizmet eder,hatta kuran Arapça olduğu için Araplar baş üstünde tutulurdu.İçinde bulunan isyancı,hain ve şerefsizlerin asılmasıda Allahın emridir.
Osmanlı hiçbir kimseyi asimile etmedi etseydi şimdi Türkiyede bir tane kürt ve ermeni olmamalıydı.gücüde yeterdi.
Osmanlıyı yıkanlardan,biride Atatürktür.Atatürkün bilinmeyen yönlerini anlatabilirmisiniz?.Fitne ve fesatlık ve kışkırtma yoluyla müslüman aldatıldı,Hatta Cumhuriyet kurulurken koynuna kuranı kuyarak açtı,aldattı hatta kuran okutarak meclisi açtı,sonrada islamı ihraç ett,değilmi?.
Tabiiki araplardada,türklerdede,ermenilerdede bazı idamlar olacaktır.Bugün apoyu asmış olsaydılar,bir kürt de tarih yazsaydı.PKK’den dolayı Türkler soykırım yaptı diyecektiler.Sanki bitlisin cevizli köyündeki kürtleri öldüren PKK değilmişde askermiş imajını verecektiler.
Tabiiki askerin içinde bulunan,hainlerde bazı eylemler yapmışlardır.ama bunu bir devlete mal etmek yanlıştır.art niyyet var demektir.
Yazan:Mustafa Tarih: Oca 24, 2009 | Reply
Savaslarda hemen hemen hepsinde vahsetler olmustur.
Teknolojinin getirdigi özellikle makineli tüfekin icadindan sonra vahsetde müthis “gelisme” oldu. Güney Afrikali beyazlar makineli tüfeklerle 20 dakika icinde binlerce kahraman zenci Zululari taramislardi. 20 dakika süren bir savasti. O zamanlardan (19yy sonlari) beri her savas eskilerine benzemez.
Cemal Pasanin avukati olacak halim yok velakin Birinci Dünya savasi her yönü ile arastirildimi? Aldigi tedbirler yaptigi cezalandirmalar falan bunlarin perde arkasini yeterli derece biliyormuyuz ? Savas hukukundan ne kadar haberimiz var? Sindirmek korku salmak ve yanlis bilgiler ile hatalar ihtimali olmamazmi ? Sonra inglizler arab milliyetciligini suriyede ve filistinde hortlatmadilarmi?
“Gazzede osmanli zulmü” diye baslik atmissiniz. “Gazzede Cemal Pasa zulmu veya “Gazzede ittihat Terraki zulmu” desek nasil olurdu ? Bence daha münasib idi.
Yazan:Hasan Tarih: Oca 24, 2009 | Reply
Eşinin Yahudi olması önemli bir husus. Çünkü; Musevilikte soy anneden geçer. Bu bakımdan cemaate katılan “goyimler” eğer kabul edilirlerse Yahudi bir kadın ile evlenmek durumundadırlar.
İslam’daki seyyidlikte böyle geçiyor ama bunun nedeni Peygamberin soyunu devam ettirecek bir oğlu olmaması, soyunun kızları ve damatları aracılığıyla ilerlemesi.
Bu makale önemli. “Biz varken oralar barış ülkesiydi” şeklindeki önerme her dönem için doğru değildir. Bunun böyle olduğu kadar, hiç olmadığı dönemlerde vardır. Aynı zamanda tarih hiçbir ulusun en azından çocuklarına anlattıkları kadar pak olmadığını gösteriyor..
“Araplar bize ihanet etti.” savını incelerken İttihatçıların bu bölgede neler yaptıklarını iyice incelemek gerekir.
Yazan:fırıldak Tarih: Oca 24, 2009 | Reply
Ditto.
Ayrıca baştan sona alıntı olan, üzerinde herhangi bir yorum da bulunmayan bir iktibasın başlığı da aynen alınmalıydı. Armağan’ın yazısına tercih ettiği başlık “Gazze’de Osmanlı zulmü” değil. Yazısının başlığı “Gazze’yi nasıl ve kimin yüzünden kaybettik?”
Yazan:MY Tarih: Oca 24, 2009 | Reply
@Firildak,
ALLAH sana baska keder vermesin, basliklardan baska derdin olmasin.
Adaletin olmadigi yerde zulüm olur. Iktidarda bosluk olmaz. Siyonistlerin ya da ingilizlerin oyunu olsa bile Devlet olanlardan sorumludur. Ergenekon’un suçunu yabanci güçlerin üzerine atmak ne kadar anlamsiz ise Türk milliyetçiliginin kiskirtmasiyla Osmanli’dan kopan Araplari da ihanet ile suçlayamayiz.
PKK ile mücadele(!) için masum Kürtlere eziyet etmis olan subaylarin (mesela 1980’lerde) sorumlulugu da genel kurmayin, dönemin hükümetinin ve cumhurbaskaninin sirtindadir. Bizzat rol alan hapishane komutanlarinin ya da iskencecilerin “dedesi Ermeniydi karisi Yahudiydi” diyerek paçayi yirtamayiz. Bu mazeretleri halkin bir kismi yutabilir ama ALLAH’i kandiramayiz.
Bölücü hareketler bu milliyetçi-militarist zihniyetten beslenmistir. Kürtlerin “devlet eliyle” asagilanmasi hatta yok sayilmasi bir zulümdür. Bunun bedeli de bize ayrilikçi terör olarak geri dönmüstür.
Simdi isteyen kizarmis gözlerle Gazze’deki ölü bebekleri seyrededursun TV’de. Ben önce “Gazze’den ne ders çikarabiliriz ki Güneydogu’da ayni hatayi yapmayalim” diye düsünme taraftariyim.
Gazze için ne yapilabilir? Gida ve ilaç yardimlarina katkida bulunmak ve dua etmekten baska?
Gerisini de halihazirda konusuyoruz ve bu konuda yayinlanacak yeni yazilar var zaten sirada.
Sen dert etme bunlari tabi, kildan, tüyden islerle, imlâ yanlislariyla filan ugras, firil firil dönmeye devam.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 24, 2009 | Reply
Dikkat ediyorum tarih yazılarına hep benzer tepkiler veriliyor.Konunun akışına göre”müslümanlar asla zulüm etmez”,”Osmanlı adaletten asla şaşmamıştır”ya da”Türkler suç işlemez” mantığının kesinliğiyle hemencecik bir itiraz başlar.Tamam,bir yerde bu savunma içgüdüsü anlaşılabilir…Doğal olarak hiç kimse mensubu olduğu bir inancın ya da etnik yapının “suç”ile anılmasını istemez.Yani bu da “kötü”olana verilen insani tepkinin elbette farklı bir boyutu.Ancak,ne kadar asil ve insani bir tepki sonucu oluşsa da,suç kavramının bir inanca,ırka veya ulusa mal edilme gayreti olarak algılayıp kestirmek yerine,bunun insana dair bir sorunsal içinde değerlendirmek ve bu çerçevede daha özeleştirel bakmak gerekmez mi?.Orduların,dinlerin,devletlerin de neticede insanlardan teşekkül olduğu ve doğru ya da yanlış,sonuçlarından insanların sorumlu olabileceğini anlamak,düşünmek bu kadar mı zor?
Dolayısıyla suç teşkil edebilecek her eylem sonuçta insan davranışılarıyla ilgili bir olgudur ve tabiatı gereği insana mahsustur.Nasıl ki bir genellemeyle her hangi bir insanî kusur bir dine,(ulus,devlet gibi) insan topluluklarının oluşturduğu kurumlara mal edilmesi doğru değilse,aynı şekilde anılan bu aidiyet alanlarına mensup bireylerin de asla suça bulaşmayacakları ve suç işlemeyecekleri anlamı çıkmamalı.
Sanırım bizler işin bu kısmında sıkıntıya düşüyoruz.Bu da her kesin kendine göre doğru kabul ettiği bir tarih anlayışına götürüyor bizi.Kendi doğrularımızla örtüşüyor ve dini veya milli duygularımızı okşuyorsa ne âlâ bundan iyi tarih olmuyor.Yok,duymak iztemediğimiz gerçekler ihtiva ediyorsa adı çarpıtılmış,tahrif edilmiş bir “uyduruk”tarihe çıkıveriyor…Güvenilmeyen belgeler olarak itiraz ediliyor.
Peki,sormak lazım.Her iddia ve tarihi belgeye “benim dedem cinayet işlemez”,”dindaşlarım suç işlemez”ezberiyle karşı koyanlar,hadi belgelere güvenilir bulmadınız.Daha soğumamış pekçok olaya ne diyeceksiniz?90 lı yılların başında işlenen binlerce faili meçhul cinayeti acaba uzaylılar mı işledi.Peki bu cinayetler işlenmedi mi,bunu da mı inkar edeceksiniz.Kabul ediyorsanız peki kim işledi,ne için işlendi?Yoksa hakketiklerini falan mı düşünüyorsunuz?Tarihin bilinçli olarak çarpıtıldığını iddia ediyorsunuz(ki asıl çarpıtılmış tarihe ne kadar itiraz ettiğiniz de ortada)bu canlı belgelere ne diyeceksiniz?İnsanların betonlara gömülmesine,asit kuyularında yokedilmesine ne diyeceksiniz merak ediyorum.Bunu kınayacak ahlak ve cesaraete sahip misiniz bir görelim.Değilseniz lütfen ırkçı ve militarist anlayışınızla bize hadis okumaktan,insanlık dersi vermekten vazgeçin.Çünkü bu anlayış artık gerçekten mide bulandırmaya başladı.
Yazan:özlem Tarih: Oca 24, 2009 | Reply
İlginç bir yazı.
Öte yandan detaylara takıyorsunuz gibi bir eleştiriyi de göz alarak bu tür yazıların “Mehmetciğe şu olmuş”, “bir düşünün daha gencecik yeğeniniz yeni öldürülmüş” gibi kişiye özel bir dille kaleme alınması biraz tadımı kaçırıyor. Bir tarih yazısı okurken duygu ve düşüncelerimi kendim yönlendirmek isterim.
Yazan:firildak Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
@MY,
Bu ne sinir, bu ne hiddet, bu celal?
Soylemedigim seyler uzerinden benim fikrimi tahmin edip karsinizda ogrenciniz varmiscasina ders vermeye oradan da nasil bir alakayla atladiysaniz ajitasyon yapmaya kalkmaniz ayip degil mi?
1. Osmanli zulum yapmaz dedigimi hatirlamiyorum. Bu sebepten yorumunuzun hamasetle dolu olan kismi cope gitmis oluyor. Uzgunum.
2. Cemal Pasa İttihatcilarin unlu uclusunden birisidir.(digerleri Enver ve Talat) Ve İttihat ve Terakki hicbir acidan Osmanli’yi temsil edemez, cunku bir cunta yonetimidir. Ozellikle tam da bu zulumlerin yapildigi donemde bu yonetimin basa gelis ve icraat seruveni ‘cunta’ tanimlamasinin icini her anlamiyla doldururur.
3. Hepsi bir yana baslikta etik acidan sorun var. Baskasina ait biz yaziyi yazariniz aynen copy paste yapiyor ama tutuyor yaziyi yazanin tercihine saygisizlik yaparak bambaska bir baslik atiyor. Yazinin uzerine bir tek cumle yorum yapsa hani belki anlayisla karsilanabilir de ayniyla alinti yapilan bir yazida bunu yapmak sizin etik ilkelerinizle celismiyor mu?
Bu saygisizligin testi gayet kolaydir, Mustafa Armagan’a sorabiliriz ve diyebiliriz ki, “yazinizi aynen alintilayan bir site baslik olarak … tercih etmis. Ne dersiniz?” gibi. Ben soracagim bakalim, ne diyecek?
İnsanlarin emegine ve tercihlerine saygili olun once ki ondan sonra birkac cumleden hareketle dusuncelerini bilmediginiz kisilerin fikirleri uzerinden medyumluk yapin. Onun da yeterli gelmedigi yerde de ajitasyon. Anlasildi mi?
Yazan:S. ALİ Tarih: May 3, 2009 | Reply
Sayın Yazar Musatafa Erdoğan beyin; Burada anlatmak istediği tarihi olayın anafikrine bakacak olursak! Osmanlının son dönemlerinde, yönetimde söz sahibi üç isim ortaya çıkmaktadır? malumunuz, biriside Cemal Paşa, şuan milliyet yazarlığı yapan Hasan Cemal’inde dedesi olurlar! “Şahsen Hasan Cemal’in düşüncelerine saygı duyarım ama hiçbirine da katılmadığımı belirtmek isterim.” Peki, diyelim Cemal Paşa o gün hata yaptı ve Arap yarım adasındaki Araplara karşı uyguladığı, sizin tanımınıza göre Türkleştirmek için yoğun bir çaba harcadı dyelim? Peki, Osmanlının en zor durumunda Araplar Türklere ne yaptıkları hepimizce malum! Kusura bakmayın ama Araplar Osmanlıyı hiç bir zaman sevmediler? Sevmemelerinin başlıca nedenlerinin başında da Osmanlı İmparatorluğunun Halifeliği Arapların elinden alıdığı bahaneleri olmuştur.! Osmanlıyı hep arkadan vurduklarını bir kenara koyamadığımız gibi gözardı etmemiz mümkün değil.
Şimdi tarihimizi sorgulayan herkesle yüzleşmek için çırpınıp duruyoruz! Halbuki, bu şanlı tarihimizin birileri tarafından hoşlarına gitmeyen yanları olmuştur. Ama bizlerin bu gün övgüyle bahsetmekte ve gurula anlatmaktayız.! Türk milleti Orta Asyadan kalkıp 1071 yılında Anadoluya gelince, hele birde kendinden kat, kat üstün olan Bizans İmparatorunun alaylı tekliflerine muhatap olan Alpaslan’ın şavaşa başlamadan önce askerlerine hitaben;
“Askerlerim! Yiğitlerim! Bugün burada ne emreden bir sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben sizlerden biriyim ve sizlerle birlikte savaşacağım. Bugün burada Allah’tan başka bir sultan yoktur. Biz ne kadar az olursak olalım, düşman ne kadar çok olursa olsun, bütün Müslümanların, zaferimiz için dua ettikleri şu anda, kendimi düşman üzerine atacağım. Ya zafer kazanırız, ya şehit olarak cennete gideriz. İsteyen benimle gelsin, isteyen geri dönsün. Ben memleket için, İslâm için ölüme koşuyorum. Beni takip edenler ve kendilerini Yüce Allah’a adayanlardan şehit olanlar Cennet’e, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları ahirette ateş, dünyada da alçaklık beklemektedir.
Ey askerlerim! Eğer şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere yükselecektir. Benden sonra oğlum Melikşah’ı tahta çıkartınız ve ona itaat ediniz. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir.” Daha sonra atından inerek secdeye kapandı ve şöyle dua etti:
“Yâ Rabb! Seni kendime vekil yapıyorum. Azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ey Allah’ım! Niyetim halistir, bana yardım et. Sözlerimde hilaf varsa beni kahret.” diyerek, gözleri dolu dolu, secdeden başını kaldırdı.
İşte savaşın daha başlanılmadan kazıldığının en güzel ifadesi bu sözlerin manasında ve bu kısacık metinde yatmaktadır! Çünkü karşısında 200 bin kişilik ve donanımlı bir ordu ama dünya karması gibi bir çok ırktan asker var! Kendini bu dünya karması askerlerle güvende hisseden “Romanos Diogenes” bir de Selçuklu Hakanını tiye alarak, alay eder! Ama hesaba katmadığı tek bir şey var! O da karşısında ki, yiğitlerin Kalplerindeki Allah sevgisi Hz. Muhammed aşkıdır! İşte göğüslerinde bu imanla başladıkları, Malazgirt meydan muharabesinde 200 bin kefereye karşılık 50 kişi ile Bizansı dize getirmiştir. Şayet Malazgirt meydan muharebesi o gün kazanılmasaydı?
Bu gün belkide Osmanlı olmayacaktı! Osmanlının olmayışı İslamiyetin yayılmayışı demekti! Onun için Türkleri eleştirirken ve hele şu yaşadığım dönemde Türk demenin bile sanki suç gibi algılanmasının toplumda yaygın bir halde açıktan açığa konuşulması bir elzemdir.
Ülkemin Sayın Başbakanı bir ara, kim akıl danışmanlığı yaptıyasa! Türkiyelik, alt kimlik, üst kimlik gibi ucu açık ve ileride toplumu parçalamaya kadar götürecek bir söylem içerisine girdi? Çok şükür ki, bu tezinden çabuk vazgeçti. Çünkü bu tür söylemler ülkemize fayda yerine zarar getirceğini aşikardır!
Konunun esasına dönersek! Haçlıların kinleri ” Hun İparatoru” Atilla’nın Avrupa kapılarına kadar dayıp ve papazlarını önünde diz çökmesine vesile olması ve Hıristiyanlar için aman dilemesine kadar dayanmaktadır! Bu kin 1500 yılldır devam etmektedir? Her ne hikmetse! 2004 yılında AB denen Hıristiyan Birliğine kabul edilmemiz için “ülkemizin Sayın Başbakanı ve Şimdiki Sayın Cumhurbaşkanı, o gün Atilla’nın önünde diz çöken papazın heykelinin altında imza attırmaları! Kinlerinin hiç bitmediği ve hala devam ettiğinin en bariz göstergesidir!
Osmanlıyı sadece bir bölgede ve bir kişinin hatalarına yüklersek başta kendi tarihimize ve Türk miletine haksızlık etmiş oluruz. Mesele, Ben şahsen Sarıkamış savaşına birilerinin acımasızca eleştirdiği gibi bakmıyorum. Fakat bu benim o savaşı organize eden paşaların haklı olduğu anlamına gelmez! Ama Sarıkamış savaşına nasıl gelindi ve bir kaç ay neden beklenilmedi!Bu durumu hep sorgulamışımdır. Acaba diyorum! Enver Paşayı bu kadar aceleciliğe iten neden neydi? Peki, o savaş kazanılsaydı! Şİmdi bu meenfi yönde yazılıp çizilenlerin yerine övgü ile bahsedilecekti? Ben o bölgenin çocuğuyum ve Sarıkamış savaşından önce halk dilinde 93 harbinin olduğu ve çok çetin geçen Osmanlı Rus Savaşının izleriyle büyüdük! Yoksa birileinin anlatığı gibi tek doğruya inanırsak, tarihi yanılgı içerisine düşeriz! Sarıkamış savaşının baş aktörü Enver Paşa, orada stratejik hata yapmıştır veya kendisine göre yapmamıştır. Birilerinin söylediği gibi vatan haini değildir. Bilakis vatan perverdir?
Toplumların kendi geçmişlerini bilmeden, anlamadan ve özümsemeden geleceğe sağlam köprüler kurabilmesi mümkün değildir. Tarihini sahiplenmemek, unutmak, ondan gereken dersleri çıkarmamak, toplumun çöküşünü hazırlarve hızlandırır. Şu an öyle bir süreçten geçiyoruz ki, sanki millet ruhunu kayıp etmiş! Herkes bana değmeyen yılan bin yaşasın mantığı ile hareket etmektedir. Bir de teknolojinin albenisine kaptırmışlar kendileriniki tutabilene aşk olsun.
Bakınız!
Resul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde:
“…Ve bu ümmetin sonunda gelenler evvel gelenleri lânetlediği zaman…” buyurmuşlardır. (Tirmizi)
“Öyle bozuk bir nesil gelecek ki, o kadar asaletsiz türemeler türeyecek ki, ecdadı ile övünmeyecek de içindeki kötülüğü onlara hamledecek, bu asaletsiz ayak takımı onlara hakaret nazarı ile bakacak.
Oysa geçen devirler, değil müslümanları, dünyayı hayrete düşüren en güzel hasletlere dolu idi. Onlar iman, şecaat, cesaret, adalet, fazilet sahibi idiler.” (Ömer Öngüt, İnsan Dünya ve Ahiret, s: 168)
Yaşadığımız şu an İslâm’ın ismi, Kur’an’ın resmi kalmış, mânevi değerlerden uzaklaşılmıştır. Özümüzden koptuğumuz içindir ki, her gün ayrı bir sıkıntı başgöstermekte, ayrı bir bunalım yaşanmaktadır.
Atalarımız kimdir, nereden ve niçin gelmişlerdir, hangi dâvâ uğrunda savaşmışlar, ölmüşler, öldürmüşlerdir ve bize neleri miras olarak bırakmışlardır? Bunların enine boyuna tartışılması ve Atalarımızın İslamiyete sağladıkları kakıları kendi nesillerimize akracağımız gibi başka ülkelerde yaşayan Müslümanlara da iyi anlatmamız lazım.. Demek ki anlatamadığımız için bu gün sözde ermeni soykırımı safsatası adı altında ödünler vererek, gelelecğimizin sigortası olan soydaşlarımızı din daşlarımızı küstürmekteyiz.!
Yukarıda belirtiğim gibi tarihimizinde bir çok sosyolojik tarihi olaylar yaşandığı bu coğrafyada dünya’ya gözlerimiz açtığımda, atalrımızın ninelerimizin Ermenilerin ve Rusların mezalimliklerini dinleyerek büyüdüm. Hiç kimse demogoji filan yaptığımı düşünmesin! Bu konu ile ilgili o kadar çok tarihi belge var. Ama kendimizi pazarlayamadığımz gibi derdimizi de anlatacak kimler bulamıyoruz. Bütün ülkeler siyasi davranıyor? Tarihi olaylara tarihçilerin karar vermesi gerekirken, ülkelerin meclislerinde siyasi şovlara dünüşmüş durumda! Onun için bizler tarimiziden utanmıyoruz ve çekinecek hiç bir yanı yok. Hiç bir topluma böyle allı ve şanlı tarih nasip olmamıştır. Ama ne hazindir ki, kendimizi anlatamıyoruz. Anlatanlarıda koltuklarından aforuz ediyoruz! Örneğin; Prof Dr Halaçolu gibi bir tarihçinin neden aniden görevden alındığı hala kafalarda soru işareti olarak yerini korumaktadır!
Bu balağlamda; Asırlardır Türklerle iç, içe yaşayan Ermeniler, Rusların dolduruşuna gelerek, işledikleri vahşeti görmemezlikten gelerek veya daha fazla uzağa gitmeden Karabağda yaşanan katliamlarda, atalarımızın intikamını aldık diye nara atan ermenilerle dost olmanın sınır açmanın hiç bir mantıkla izahı olmayacağı gibi tarihi bir yalgıya düşerek ileride herşeye gebe olan coğrafyamızın tehlikeli kulvarlara taşındığının farkındamısınız!
Bu vesiyleye; Sayın Mustata Bey; Siz tarihe merak salmış bu konuda özellikle Osmanlının son dönemleri ile bir çok kitap yazmış birisi olarak, bu yanılgıya karşı çıkmamız gerekmez mi? Nasıl ki, Nato denen bir kuruluşun ta 1960 yılında Sovyetler Birliğinin 38 veya bilemediniz 40 yıl sonra dağılacağın hesabını yaparak ve oradan çıkacak en az 5 veya 6 Türk Cumhurriyeti Devleti!nin Türkiye’ye entergre olmamsının planlarını yapmış ise ve bu olaya çok manidar bir şekilde Nata toplantısına giden Kurmay Albay ” Arif Erçıkan’ın tesedüfi veya genel sekereterin bir anlık dalgınlığı sonrası Türk subayına verilen el kitabında yazması sonucu öğrenmesi ve anılan şahsiyetin Türkiye’ye döndükten sonra en üst kurumdan en altaki yetkili kurumlara kadar rapor etmesi ve o gün bu gündür, bu konuda hiç ciddi bir önlem almayan yan gelip yatan siyasileri nefretle kınıyorum.! Bu benim en doğal hakkım… Çünkü bu hakkı onlar bana verdiler? Aksisi olsaydı? Şimdi selam ve dua ile yadedecektim.!
Yalnız bir parantez açmam gerekir! Şöyleki; Çok saygı duyduğum Rahmetli Turgut Özal’ın bu tehlikeyi sezdiği ve son zamanlarda bir ayağının hiç eksik olmadığı coğrafyadan gelmesinin sabahında hayatını kayıp etmesine hep kuşku ile baktığımı ve manirdar bulduğumu belirtmek isterim. Ayrıca devlet büyüklerine gerekli önlemlleri almayanlarınada iyi dilekleimle yad ettiği mi söyleyemem! Yakınlarda ülkemizi Şeytanın ülkesininn lideri Obama için alınan tebdirleri izleyince bir an Rahmetli Özal’ın Türk Cumhuriyetleri ziyaretinden döndüğü günün sabahı hayata veda etmesi beyin süzgeçi mi fena halde karıştırdı?
Tarihi konulara tek yönlü perpekstiften bakarsak tarihi yanılgıya düşeriz diye düşünüyorum. Ha bu arada her ne kadar görüş ayrılıklarımız olsa da, gelecek nesillerin tarihini bilmeleri hususunda verdiğiniz çabalarıda canı gönülden destekliyorum.