RSS Feed for This Post

Zihinler Artık Fikir Mezarlığı Olmasın

Eğitim sistemimizin ne kadar sığ, ne kadar tek yönlü olduğunu anlamak pek güç değil.  Hâlbuki eğitim değil midir “belli bir konuda, bir bilgi ve bilim dalında yetiştirme, ‘geliştirme’, eğitme işi; çocukların, gençlerin toplum hayatında yerlerini almaları için gerekli bilgi, nitelik ve anlayışları elde etmelerine; kişiliklerini ‘geliştirmelerine’ yardım etme”. Bu tanımda eğitimi toplumdaki bireylerin günlük yaşamda bir yer edinmeleri adına kişilerin bireysel niteliklerini, potansiyellerini geliştirmeleri, kişiliklerini geliştirmeleri ve belli başlı konularda bilgi edinmeleri için bir ‘yardım’ sistemi olarak düşünebiliriz pekâlâ. Fakat ülkemizde tam manasıyla böyle olmadığını görüyoruz. Sanırım bizdeki ‘eğirmek’ fiiline daha yakın, yün veya pamuğun kirman ile ‘bükülerek’ iplik haline getirilmesi gibi. Eğrilmekte olan yünün ip olmak dışında hiçbir şansı yoktur. Nihayetinde ip olacaktır.

Bir programda Sayın Gülay Göktürk’ün dediği gibi ‘…tornadan çıkmış çocuklar…’ misali; ağaç veya madeni eşyaya ‘şekil’ vermekte kullanılan tornadan çıkmış çocuklar. Düşüncede, yaratılış özelliklerinde, niteliklerinde, hayallerinde, kurgularında, kavramlarında tamamen farklı özellikler sergileyen bireyleri, tek çatı altında toplayıp, tek bir şekille ‘torna’dan çıkarıp aynı çocuklar, aynı gençler yetiştiriyor sistemimiz. Böyle olunca da eğitim seviyesi ilerledikçe çarçevemiz kesinleşiyor, kalıplarımız daha da keskinleşiyor. Ve nihayetinde aynılaşmış fikirler, aynılaşmış düşünce ve dolayısıyla eylemlere tanık oluyoruz. Birilerinin, sistemlerin veya sistemin istediği kalıplar yansıtılıyor bununla da kalmıyor “sadece bu” isteniyor bireylerden. Peki ya çağdaş olma, muasırlaşma rüyası ne olacak? Her şey ortada ki, bu kalıplarla maalesef hayal olup kalacak dillerde.

Ne yapmalı, nasıl yapmalı peki? Öncelikle ‘insan’ın anlamını doldurmalı, her bireyi sosyal hayatın doğal bir rengi, doğal bir sonucu olarak görmeye çalışmalı. Ben eğer kendi zihin dünyamda, düşünce evrenimde a fikrini makul buluyorsam, bir başkası a’yı hiç beğenmeyebilir hatta nefret bile edebilir. Ve yine toplumun bir parçası olan ben bunda hiçbir sakınca görmemeliyim. Ben nasıl bir başkasının beğenilerine, fikirlerine sıcak bakmıyorsam, bakamıyorsam belki,  pekâlâ benim dışımdaki herhangi bir insan da beni onaylamayabilir. Bizler bütün farklılıklarımızla birlikte yine yan yana gelip düşüncelerimizi dillendirebilmeliyiz. Eğer bunu yapacak kucaklayıcılığımız, kuşatıcılığımız, geniş fikirliliğimiz yoksa; çeşitli, farklı fikirlerimizin ne kendimize ne de topluma bir faydası olur. Siyah beyazın ya da beyaz siyahın varlığıyla nasıl bir anlam kazanıyorsa farklı ve belki de uzlaşmaz diyebileceğimiz zıt fikirler de bu şekilde anlam kazanır. Kaldı ki insan, fikir ve düşünce bir eşyadan, maddeden öte bir derinlik ve mana ifade ettiği için siyah-beyaz benzetmesinden daha da ağırlıklı ve anlamlıdır.

Bu bağlamda insan hayatında faklılıkların, çeşitli kimliklerin bir araya geldiği ilk ortam okul sürecinin başladığı çocukluk dönemi ve sonrasındaki uzun eğitim yolculuğu ciddi bir önem taşımakta. Kişilerin bilgi edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine, niteliklerini incelikli bir şeklide öğrenmelerine “yardımcı” olunuyor mu gerçekten? Ya da bu konularda yardımcı olmaktan ziyade “bakınız, ancak doğru budur, işte görüyorsunuz ya bu en doğru olan tek şeydir, yegâne gerçek budur, biz biliriz siz de bunu bilip sahiplenmelisiniz” gibi belli başlı yönlendirmeler mi mevcut? Eğitim sistemimiz fikirlere ne kadar açık, ne kadar geniş ufuklu? Analiz yapabilen her insan bunun hiç de böyle olmadığını rahatça görebilir. Bugün bir üniversite öğrencisi bile fikrini ifade edebilme hususunda eğer bir endişe yaşıyorsa ya arkadaşlarım, hocalarım beni yanlış yorumlarsa, beni dışlarlarsa, hakkımda ne düşünürler diye yahut bir insan susturulmaya çalışılıyorsa varın gerisini siz düşünün.

Korkularımızsa fikirlerimizden daha büyük. Bugün belli başlı endişe ve korkuyla fikrini özgürce ifade edemeyen kişi, fikrini yüceltip aman kimse büyüyü bozmasın ‘korku’suyla kendi dışındakileri yoğurma, şekillendirme, kendisine benzetme, dönüştürme çabasına girdiği içindir ki, kendi dünyasında sıkışıp kalır. Biri yeni fikrini ifadeye korkuyor yadırganma sebebiyle, diğeri ise kemikleşmiş, kendince hiç düşünmediği, akıl süzgecinden geçirmediği ‘fikrinin’ kaybolup gideceğinden, güç kaybedeceğinden korkuyor. Zihinde üretilip dillenemeyen, kaleme dökülemeyen fikrin kime nasıl yararı, nasıl zararı olur. Ha bir de dile dökülse, bir fikir beyan edilse, yazılsa, çizilse ne olur… İşte bunun için, tüm fikirlerin kabul gördüğü en azından dinlenildiği, farklılıkların sıcak karşılandığı, oturup birlikte saygı çerçevesinde fikirlerin seviyeli bir şekilde tartışıldığı bir eğitim sistemi olmalı. Zihinler artık fikir mezarlığı olmaktan kurtarılmalı.

İşte tam burada keşke zihinleri, insanları, renkleri, dilleri, dinleri, inanışları, düşünüşleri, değerleri bölmesek aksine hepsini kucaklayabilsek. Hepsini bir bütünün parçaları olarak görebilsek. Bir bütünün farklı işlevlerini yerine getiren organlar, kurumlar gibi düşünsek. Çok basit bir örnekleme, herhangi bir organımızda bir arıza çıktığında tüm bedenimiz etkilenir. Dolayısıyla bütüncül bakmak, görmek gerekir. Ve Doğu ve Fars edebiyatının büyüklerinden Sadi-yi Şirazi bunu çok güzel bir şekilde dile getirir, çok güzel ve açık ifade eder. ” Âdemoğullarının her biri diğerinin bir azasıdır, bir parçasıdır.” Kolumuzu kesip atmak nasıl zorluk, sıkıntı yaratırsa bize, toplum yaşamının doğal sonucu olan farklı düşünceleri, fikirleri, yenilikleri kesip atmak, yok saymak da o denli yaralar açacaktır. Bunu algılamak belki zamanlara sebep olsa da.

Ve bu kesip atmalar, yok saymalar, hakir görmeler, dönüştürme politikaları neticesinde toplumsal ve evrensel buhranlar yaşadığımız şu günde neye teşvik ediliyoruz? Olguları, olayları sorgulamayı, hakikatleri görmeyi, fikir üretmeyi, kavramlarla düşünmeyi, dünyayı, toplumu algılamayı, yorumlamayı ne kadar başarabiliyoruz? Tüm bunları hedefleyen bir eğitim sistemimiz var mı? Maalesef evet cevabı çıkmıyor. Olumlu bir cevabın çıkmamasının en önemli belirtisi de hala ezberimizi bozmadan yürümeye çalışmamız. Değişen, gelişen, farklılaşan dünyanın, algının yanından geçmeye bile korkar olmamız, kemikleşmiş “fikrimizin” dışında bir şey düşünmeye, söylemeye korkar olmamız, ve eğitim sistemimizin bunları aşma çabasının olmaması bu husustaki en etkili nedenlerimiz. Kutsallaştırdığımız, ilahlaştırdığımız fikirleri, cisimleri, isimleri sorgulamayı düşünemememiz de önemli bir sebep. Halbuki düşünce yelpazesinde hepsinin rengi, tonu ayrıdır. Tekdüzeliğe bu kadar yakın, farklılığa bu kadar uzak olmanın, bunca sığ olmanın anlamı ne? Bize ve yaşama, hayata getirisi ne?

Her zihnin belirli genel bilgilerle yol gösterilip yeni ufuklara yol alabildiği, her bireyin “kendi” zihin dünyasıyla düşünüp yenilikler üretebildiği hiç olmazsa farklılıkların hoşgörüldüğü bir algı, anlayış ümidiyle…

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:eg Tarih: Şub 10, 2009 | Reply

    catherine baker’in “zorunlu eğitime hayır” adlı kitabını öneriyorum ben ve modern eğitim sisteminin sadece türkiye’de değil tüm dünyada tornadan çıkmış fertler yarattığını, buna “neden herkes umutsuzca illiberal” diyenlerin de dahi olduğunu (herkesin liberal olmasını isteyecek kadar!) düşünüyorum. o zaman zorunlu eğitime karşı olmanın ilk hareket noktası olması gerektiğini düşünüyorum.

  3. Yazan:Melih Tarih: Şub 10, 2009 | Reply

    Sistemin var olabilmesi için geliştirdiği en değerli ürün belkide, Eğitizm. Eğitim bu tezgahın ! (torna) göbeğindeki dişli belkide. İnsan üretkenliği düşünüldüğünde, siyahla beyaz kadar kısır kalan, mevcut düşünce yokluğunu, sağlayan en önemli bağlantı. İnsanlık için kullanılan süslü bir ayraç.

    İnsan kaynağı, sistemin bu şekilde devam edebilmesi için o kadar çok enstrumanla bağlanmış ki; para sistemi, eğitim sistemi, askerlik sistemi, sosyal sistem vs vs kat kat. Mevcut yapı içinde bireylerin, açlıktan ziyede, yaşam kadar çok gereksinim duyuruldukları değer olan paraya ulaşabilmek için, eğitim sisteminden, askerlik sisteminden, sosyal kurallar sisteminden geçmiş ve gerek görülen, renkler ve desenlere bürünmüş olmaları gerekiyor. Bu sistemlerden bir şekilde kendini kurtaran, yani tezgahtan atlayanlar, birgün kanun filtresine takılarak, sözde defoluların koyulduğu bekletilme evlerinde, aykırı halleri, toplumun görüş ve bilişinden uzaklaştırılıyor.

    Eğitim sistemine karşı çıkan bireyin toplumda var olabilmesinin ne kadar zor olduğunu; askerlik sistemine dahil olmak istemeyen kişinin, toplumun tüm imkanlarından soyutlandırıldığı, yerildiği, bitirildiği, hiçsizleştirildiği, empatisine takıldığımda, kendimi kanun filtresine yakalanacak gibi hissettiğimde anlıyorum.!!

    Ne kadar liberal değil mi ? Liberal bir sistem değil, sözde liberal bir hayat var bence, kurallara uyduğun kadar liberal, savunduğun kadar yüceltici !

    Mevcut sistemlerin dışına çıkmak, alternatif yaratmak için ilk önce insan açlığının bastırılması, maddeye olan bağımlılığın azaltılması. Egodan soyutlanma, ben yerine, tüm insanlığı kapsayacak şekilde, biz kullanmaya geçmek gerekecek galiba.

    Bu sistemin garabetliği ancak kollektif bilinç, kollektif farkındalıkla güzelleşebilir diye düşünüyorum ?

    Dilerim o zaman, tezgahlar durabilir. Makinalar sahiplerine iade edilir…

  4. Yazan:Nuran Bayhantopçu Tarih: Şub 20, 2009 | Reply

    BOTOKS ve EĞİTİM

    Fatma Hanım, paylaşımınız için teşekkürler; bu, bizim yıllardan beri süre gelen, tıpkı insanların evlerinin bir köşesinde, sandıklarında sakladıkları, fakat ordan hiç çıkarmak istemedikleri hem değerli hem de küflü olan eşyalar gibi bir mesele. Çoğumuz, olayın temelini irdelemeden mütemadiyen yeni, fakat aynı katlar inşa etmedeyiz. Her yeni katta, bir diğeri yıkılıyor. Buyüzden hangi alana yönelsek ‘eğitim’ ,yani ‘basmakalıp bir eğitim’, bunun sonucunda da ‘eğitimsizlik’ duvarına çarpıyoruz. Tıpkı botoks denilen tuhaf ‘şey’ yüzünden birbirlerine benzeyen, sanki aynı anadan doğmuş kadınlar gibi; aynı düşünen, aynı adımları atan, farklı düşüneni aralarına almayıp oyun dışı bırakan, buyüzden oldukları yerde sayan insan tipleri oluşmakta her geçen gün… Buna dur diyecek olan da biz gençleriz; Gerçek bir ‘BİREY’ olabilmeyi başaran bir nesil ümidi ve bilinci diliyorum herkese…

  5. Yazan:Yaman Tarih: Kas 6, 2009 | Reply

    Neden?
    Niçin?
    vb sorular bireylerin(insanı hayvandan ayıran düşünebilme yeteneğine sahip varlıklar) sorabileceği sorulardır.Neslimizin aldığı eğitim ile bir birey olmaktan uzaklaştırılması umarım göze çarpıyordur.Amerikan milleti gibi basit yaşam ünitesi olma yolunda emin adımlarla ilerlemekte,kendi tarihini ve kim olduğunu bilmeksizin yaşamakta.Hak veriyorum.Çevresi bunu gerektiriyor.Yeni nesli bir amerikan olmaktan,büyüyünce hayatı sadece yemek yemek,işe gitmek araba sürmek,eve gelmek,uyumak gibi gündelik bilgiyle yaşamaktan,çevresinde ve milleti içinde yaşanan olayları sorgulamamaktan kurtarmak bize düşüyor.Tarihlerini onlara doğru bir şekilde anlatarak,onu övünülecek bir geçmiş olarak değil de tekrarlardan ibaret olan ve ders çıkarılması gereken bir kavram diye tanıtarak.İşe özünden başlatarak…

  1. 8 Trackback(s)

  2. Ağu 29, 2012: İnsanları değil Rejim’i koruyan millî eğitim kanunu : Derin Düşünce
  3. Eyl 3, 2012: 4+4+4 = Eski kafaya yeni şapka : Derin Düşünce
  4. May 20, 2014: Bu gençlik kimin eseri?
  5. Ağu 5, 2015: Millî eğitim / Éducation nationale / التعليم الوطني | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  6. Eyl 14, 2015: Varlığım dershane sahibinin varlığına armağan olsun
  7. Eyl 14, 2015: Millî eğitim aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  8. Eyl 28, 2015: Öğretim yılı yeni ama kafa hâlâ eski! | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  9. Kas 24, 2015: 24 Kasım öğretmenler günü aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin