RSS Feed for This Post

Statükonun sadık bekçileri

Faruk Saim Akhan

Değişime karşı çıkan statükonun yandaşıdır. Şayet statükonun varlığından kaynaklanan bir zulüm varsa yandaş da zulme ortaktır, zalimdir. Adını değiştirip, muhafaza-kâr da desek, değişime kapalılık statükonun varlığına bel bağlamaktır.  Mevcut sistemin tuzağına düşmek, değişime kapalı olmak ve belki mevcut durumu koruma içgüdüsüne teslim olmak, yine mevcut sistemin zulmüne ortak olmaktır. 

Statüko daima mevcudun en ideali olduğu kanısını dayatır. Yeni kazanımların karşısına muhtemel kayıpları çıkararak değişim taleplerini zarar verici iş olarak tanımlar ve gerekli gördüğünde cezalandırır.  Muhtemel kayıpların geri kazanılamaz olduğu yanılgısını manipüle gücünü kullanarak yaydığında, değişim taleplerinin üzerini mevcut durum memnuniyeti ile örtmüş olacaktır. 

Bu noktada itiraz hakkını kullanmak, daha iyisi adına değişim çabasında olanların ilk başvuracakları yoldur. Tabii ki burada söz konusu daha iyisini isteme bir tatminsizlik sonucu ortaya çıkmamalıdır. Sadece mümkün ve münasip iyiye ulaşma isteğinden kaynaklandığında makul olacaktır. 

Statükonun tatminsizlik argümanını kullanacağı varsayarsak, bu saldırının püskürtülmesi ancak rant kapılarını kapatacak ve müesses nizamdan statükocuların sağladığı ayrıcalıkların gün yüzüne çıkaracak çalışmalarla mümkün olacaktır. Bu hususta liberal medyaya bu yasa-dışılıkları yansıtmak;  demokratlara ise liberal medyaya destek olmak düşmektedir. 

İslami hassasiyetleri yüzünden muhafazakârlar içinde tasnif edilen “değişimci Müslüman demokratlar” için ilk aşamada kimliklerini korumanın yolu yine liberal medyaya destek olarak demokratik nizamın oluşturulmasına ön ayak olmak ve demokrasi mücadelesinin verileceği zemini hazırlamaktır. 

-Burada liberal medya diye ifade edilen şey, demokrasi adına riski üzerine alan ve her türlü hukuksuzluğa tarafının sınırlarını çiğneme kaygısı duymadan karşı çıkan medyadır. Yanlış bir uygulama gördüğünde kimin yaptığı ya da kime yapıldığını umursamadan hukuksuzluğa karşı çıkan fikir kaleleridir.- 

Ayrıca kendini muhafazakâr olarak tanımlayan kişi neyi ve neden muhafaza ettiğini çok iyi bilmelidir. Dini değerleri hıfz etmek adına müesses nizamın öğrettiği devletçi tandansla muhafaza çabasına giren muhafazakârlar, genelde aleyhlerine çalışan nizamın koruyucusu olmak durumunda kalmaktadırlar. ‘Zulme taraf olana ateş dokunur’* sözünden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki zulüm karşısında devletçi öğretiye teslim olan bir muhafazakâr, zalim olmak durumundadır. 

“Yakın tarihimizde muhafazakâr tabandan kuvvet alan bir cemaatin devletçi tandansa teslim olup “hem milliyetçiyim hem dindarım”, “hem Atatürkçüyüm hem dindarım” nevinden tuhaf söylemlerle gençleri muhafaza-kâr olarak yetiştirmesi müesses nizamın alt kademelerinde kafa karışıklığına neden olmuştur. Ayrıca Bediüüzaman’ın menfi fikri milliyet diye kesin olarak olumsuzladığı Turancılık, Irkçılık gibi gayri insani düşünceleri farklı isim ve şekillerde genç dimağlara muhafazakârlığın bir gereği gibi nakşetmek zulme ortaklık değil ancak zulmün kendisidir.”** 

Söylemeye çalıştığım şu, muhafazakârlar, muhafaza ve kâr noktasında devletçi zihniyetle ortak paydada yer aldıkları sürece maalesef statükonun devamına çalışacaklardır. Peygamberimizin “Bir günü diğer gününe eşit olan zarardadır” hadisi şerifinde belirttiği üzere daha iyisine ulaşmak adına çaba gösterilmelidir.  Diğer türlü mevcut durumun muhafazasına girişmek, hele bir de statükonun palazlanmasına seyirci kalmak ayn-ı zulmdür.  

Özellikle Türkiye’de 1908’den bu yana büyüyüp gelişen İttihadcı kadronun İslam dinine karşı yaptığı tahribat ve dindarlara karşı yürüttüğü baskı politikasını sürdüren statükonun varlığına hizmet etmek, muhafazakârların üzerine vebali kaldırılamayacak yükler yükleyecektir.  Demokrasi talebinde bulunması gereken Müslüman demokratların kendilerini  ‘muhafazakâr’ yaftasından kurtarmaları gerekmektedir. Zira demokrasi mücadelesinde, anti demokratik bir nizamın içinde palazlanan statükoyu savunmak, muhafaza etmek olamaz. Olursa seksen yılda elde edeceğiniz ancak resmi ideolojiye teslim olmuş, nisbî temsilden azıcık nasiplenmiş, çarpık, yarı dikta, az teokratik ve bürokratik oligarşik bir rejim olacaktır.  Bu çarpık yapılanmayı devletçi öğreti yüzünden savunmak, dediğimiz gibi müesses sistemin zulmüne ortak olmaktır. 

Yakın zamanda oluşan liberaller arasındaki devletin kanun dışı girişimlerine karşı çıkma ve sesini yükseltme eğilimi dindarlar tarafından dikkatlice takip edilmeli hatta destek verilmelidir. Unutulmamalıdır ki şikâyetçi olduğumuz durumdan bizi kurtaracak olan devleti kutsal sayan zihniyet değil belki devletin her icrasını hak hukuk ölçüsüne göre sorgulayan bilinç olacaktır. Günümüzde bu bilinç liberaller eliyle seslendiriliyor diye bu çabaya şüpheci yaklaşmak, dahası liberallerin geçmişini gündeme getirerek mevcut çabayı baltalamak zulmün önünü kesmeye çalışanları engelleme ihtimali olduğundan zulme hizmet olabilir. Hassas bir süreçte Kemalizm’i tartışmaya başlamışken, sırf bu tartışmayı liberaller açtı diye geri durmak pek mantıklı değil. Hazır Kemalizm tartışılıyorken eteğimizdekileri boşaltma zamanı gelmiştir. Zira biz yıllardır Kemalizm’im zulüm ürettiğini söylerken tartışamamaktan yakınıyorduk. Bu yol açıldı, şimdi demokratik hassasiyette birleşerek demokrasiyi inşa etme zamanıdır. 

Dindar demokratların ‘muhafazakâr’ yaftasından kurtulmalarının tek yolu da demokrasi için mücadele etmeleridir. Aksi halde muhafaza tarzları ve muhafaza ettikleri yüzünden statükonun sadık bekçileri olarak anılacaklardır. 
 

* “Zulmedenlere en küçük bir meyil dahi göstermeyin; yoksa Cehennem ateşi size de dokunur” (Hûd Sûresi, 11:113.)

**Yazıya bu paragrafı zulme taraf olana ateş dokunur kaidesince bu zulme karşı çıkmamaktan gelecek vicdan azabından kurtulmak için ekledim.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Trackback URL

  1. 7 Yorum

  2. Yazan:Murat Aygen Tarih: Nis 5, 2009 | Reply

    “Statükocular”ın tek kusurları hangi ulvi amaca hizmet etmekte olduklarını bilmemeleri, bilenlerinin de bu bilgiyi kendilerine saklamalarıdır. http://www.ekopolitik.org’a yazan Sn. Oğuz Çetinoğlu’nun enfes tâbiri ile “Siyâset ve devlet kademelerinde yükselmek için küçültücü sıfatlar(ın) aranılır hâle gel(mesi)” kadar “kendiliğinden” bir süreç az işlemiştir XX.inci yüzyıl Türkiye’sinde.. İdealist tasarımlarını (e.g. Köy Enstitüleri, grev ve toplu sözleşme hakları, Köykent, Oyak modeli Meyak, Köyak, S.S.K, Bağkur, Taksan, Temsan, Tümosan, Tusaş, Testaş, G.A.P, v.s., v.s.) topluma dayatmağa kalkmamış ve namuslu bilinen lider çok çok azdır bu ülkede.. Bu idealist tasarımlara başkaldırma cesareti gösterebilmiş birkaç vekilden biri olan C.H.P Erzincan senatörü Sn. Niyazi Ünsal iki cihanda aziz olsun. İşte “statükocular”, farkında olmasalar da, her türlü idealist tasarıma fren olmuş şanlı şerefli C.H.P bayrağını yükseltmektedirler. Yakın tarihi yalan-yanlış bilenlere anımsatayım: o Köy Enstitüleri’ni kapatma şerefi de C.H.P’ye âittir.

  3. Yazan:Mahmut Yaşar Tarih: Nis 5, 2009 | Reply

    şu anda Türkiye’de statükonun bekçisi Hürriyet ve İtilaf kadrolarının devamıdır İttihatçıların değil.Acıdır ki, AKP bunların başında gelmektedir.

    CHP bile değişti AKP hala değişemedi ve böyle giderse tarihin derinliklerinde yer bile alamayacak.

  4. Yazan:proudhon Tarih: Nis 6, 2009 | Reply

    hakkındaki fikrimin yavaş yavaş değişmeye başladığı eski düşmanım. kapitalist ekonomik sistem, bir konu haricinde adaletli, fırsat eşitliğinde herkese aynı mesafede pekala ideal bir sistem olabilir. oturmuş bir demokrasi sayesinde ve halk denetiminde, pekala kapitalizmin geçmişten bugüne gelen bütün teknik arızaları giderilebilir. bir konu hariç. insanların nerede ve kimin çocuğu olarak doğacaklarına karar verememe sorunu.kapitalizmin doğası, anti-demokratik ortama çok meyilli. eğer demokrasi bir yöntem olmaktan çıkar, bir ideolojiye dönüşebilirse, mücadele sahnesine inebilir ve dünya ekonomik sistemi kapitalizm olan bir demokrasiye evrilebilir. o iddiayla ortaya çıkan liberalizm maalesef o boşluğu dolduramıyor. çünkü liberaller olmaları gerektiği kadar demokrat değiller.
    kapitalist ekonomi kontrol edilebilir. bunu da halk yapar. ama iyi bir halk. demokrasiyi sindirmiş bir halk. sosyalist ekonomide kontrol edilebilir diyebilirsiniz. evet. ancak kapitalist ekonomide sosyalist ekonomide olmayan bir artı var. kişisel özgürlük. tembellik hakkı mesela. herkes havyar yiyebilmeli mesela. yeryüzünde havyar diye birşey varsa yeryüzündeki herkesin havyar yiyebilme hakkı olmalı. daha zengin olan da mesela öğle yemeği için moskova’ya gidip aynı kalitede havyarı orada yiyebilmeli. aradaki fark bu kadar olmalı. böylelikle hırsızlığı da uğruna değer birşey olmaktan çıkarıp, anlamsızlaştırıp, büyük ölçüde yokedebilirsiniz. öyle bir toplumda hırsızlığın cezası ise toplum içinde yalnız bırakılmak olabilir. hapishane yok. herhangi bir yaptırım yok. ama toplum tarafından dışlanıyorsun. ama mesela herkese moskova’da havyar yiyebilme fırsatı tanınmışken hiçbirşey yapmayıp ta tembellik hakkını kullanmış olanlar havyar yiyemeyecek duruma düşmeli. ancak kapitalist ekonominin sakat bir tarafı var. hiyerarşi. kurumsallığın içindeki hiyerarşi. bu metoddan vazgeçmek gerekiyor çünkü eşitliği bozuyor.bir elit bir sınıf yaratıyor. bu elit sınıf ta güçlenebilmek için demokrasiyi bozmaya çalışıyor. ortaya ya vahşi kapitalizm çıkıyor. ya da sosyalizm. ikisi de totaliter. çünkü ikisinde de sınıflar var. birinde işçi ve patron, diğerinde işçi ve yönetici. ikisinde de devlet, üst sınıf tarafından kutsallaştırılıyor ve bir aygıt olmaktan çıkarılıyor. öyleyse verilmesi gereken mücadele sınıf mücadelesi değil, sınıfsızlık mücadelesidir. sınıfsız bir toplum, o kısır mücadelenin içinde debelenmek yerine hayatı çok daha anlamlı yaşayabilir. hayat denen şeyin kendimize biçtiğimizden çok daha lezzetli bir şey olduğunu hissediyorum. herşey bir insanla başlayacak. ve yeryüzünde yaşayan herkes yaşayabilmek için gerekli temel gereksinimleri edinebilme hakkına sahip olabilmeli. en azından hayat kavgası aradan çıkarılmalı. hayatla barışılmalı. ilk adım olarak ta yeni bir insan hakları beyannamesi yazılmalı. belki de sandığımızdan çok daha lezzetli birşeydir hayat. bir ütopya mı acaba?

  5. Yazan:denememeler Tarih: Nis 7, 2009 | Reply

    Bu resmi kullanmanız beni çok rahatsız etti. Merak etmeyin, rahatsız oldum diye büyükelçiliğiniz önünde bayrağınızı yakıp cihad ilan etmeyeceğim. Onu başkaları yapıyor. Ama Bizim Bostanlı Vapur iskelesinde (evet ben izmirde yaşıyorum. evet bir kayserilinin ömrü boyunca görebileceği sayıda mini etekli kadını bir günde görüyorum, ama bir kadına bakıp sadece türbanını görüp onunla tüm kimliğini anladığını sanmakla sadece mini eteğini görüp tüm kimliğini anladığını sanmak arasında çok fark yok. hatta “hiç” fark yok.

    Ayrıca kız çirkin. bacakları kalın, şapka da hiç uymamış. göbeği salmış. beline kalınca bir kemer taktığı hafiften diz üstü bir etek daha çok yakışırdı.

  6. Yazan:denememeler Tarih: Nis 7, 2009 | Reply

    yaz sil yaparken saçmalamışım. doğrusunu yazayım. Bizim Bostanlı Vapur iskelesinde (evet ben izmirde yaşıyorum. evet bir kayserilinin ömrü boyunca görebileceği sayıda mini etekli kadını bir günde görüyorum, ama bir kadına bakıp sadece türbanını görüp onunla tüm kimliğini anladığını sanmakla sadece mini eteğini görüp tüm kimliğini anladığını sanmak arasında çok fark yok. hatta “hiç” fark yok.) AKP köpek maması dağıttı. “izmirlilerin hepsi köpek besler” gibi bir saçmalıktı. statükoyu savunan mini etek giyer gibi bir ön kabul var gibi duruyor. veya CHP’liler bu kadar çirkin de olsa mini eteği savunurlar, bunun kadar da rüküştürler gibi. neyse gereksiz uzadı zaten… Sevmiyorum bu resmi.

  7. Yazan:MY Tarih: Nis 7, 2009 | Reply

    @Denememeler,

    Ayrıca kız çirkin. bacakları kalın, şapka da hiç uymamış. göbeği salmış. (DENEMEMELER)

    Neden çirkin olsun? Onu anne ve babasinin gözüyle görmeyi denediniz mi? izmirli bir ailenin tek kizi. Dede ve anneannenin de el üstünde tuttugu bir göz bebegi.

    Neyse… Yani siz diyorsunuz ki kadin(kiz) ancak bir dekorasyon malzemesidir, kadin dedigin erkege zevk vermeli, hiç olmazsa gözü oksamali. Kadinlara özgürlük verme(!) çabalariniz da onlarin bacaklarini dikiz etmek içinmis. Tamam, kayda geçtik. Ben kizin babasina haber veriyorum, o da izmir’de yasiyor 🙂

    Kemalistleri daha yakindan tanima firsati bulduk bu elestiriniz sayesinde. Tesekkürler.

    Bilginiz için; Kayseri’de sadece çekici bacaklari (“güzel” kavramini kirletmeyelim) olan kizlarin mini etek giymesine müsade edilir, onun için izmir’e göre ortalama daha yüksektir 🙂

    Laf aramizda resimdeki kiz Yüce Ata’sinin resmini de ters tutmus, günaha girmis… Öldükten sonra Ebedî Cumhuriyet Balosu Cenneti’ne girebilmek için 99 tane “Ne mutlu Tük’üm Diyene!” duasi okuyacak bu gece.

    Ama olsun, zihni piril piril ilerici fikirlerle dolu, cagdas ve modern bir Türk kizi! Hatasiz kul olmaz.

  8. Yazan:Faruk Saim Akhan Tarih: Nis 7, 2009 | Reply

    Rahatsız oldum. Konumuz resim değil. Statüko.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Nis 11, 2009: Kemalist Demokrasi Olur mu? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin