RSS Feed for This Post

Kimlikçi siyaset Türkiye’de federasyonu zorunlu kılar III

 Türkçülükten sonra Türkiyeki en modern üçüncü kimlik Kürtçülüktür. Böyle olduğu için AK Parti DTP’nin güçlü olduğu illerde çok yüksek oranda oylar alabiliyor. Aslında ikinci ve üçüncü sıralarda bir değişiklik bile yapılabilir. Türkçü ve Kürtçü seçmen ekonomi bazında oy vermeye yatkın olduğu için AK Parti aynı anda ikisinin oyunu da elde etme stratejisi güdüyor. Burada hiçbir çelişki yok. Başarılı olabilir mi? Türkiye ekonomisi modernleştiği, ekonomi iyiye gittiği sürece başarılı olur.

 Türkiye’de dört kimlik üzerinde en az modern seçmen ise açık ara farkla Batıcıdır. Bu kimlik sahipleri oyunu kullanırken en az ekonomiyi düşünür. Ne yaman çelişkidir ki Batıcılık, temelinde batı tipi modernleşmeyi içerir. Oy verme davranışından da anlaşılacağı üzere Batıcı seçmen aslında şeklen moderndir, zihinsel olarak henüz bir İslamcı bir Türkçü hatta bir Kürtçü kadar o düzeyde değildir.

 “Hatta bir Kürtçü” dedim, çünkü Türkiye’nin en az modernleşmiş, modern üretimden en az nasibini almış bölgelerinden birisi Güneydoğu olduğu halde bu bölgede oyunu ekonomiye göre veren bir seçmen kitlesi var. Kürtlerin ekonomi hassasiyeti batıya geldiklerinde zirve yapıyor. Batıdaki illerde yaşayan, işçileşmiş Kürt seçmenin ezici çoğunluğu kimlik siyasetini tamamıyla geride bırakıyor. DTP batıdaki Kürtlerden oy alamıyor.

 Batıda yaşan Kürtler aslında Güneydoğu’daki sorunun çözümü açısından da çok önemli bir ipucu veriyorlar. Demek ki Güneydoğu ekonomisi modernleştiğinde, Güneydoğulu için devletin ekonomi politikaları gerçekten bir anlam ifade etmeye başladığında, Kürt seçmen kolaylıkla modern siyasal davranış sergileyebilir.   

 Kürtlerin siyasal davranışlarını analiz ettiğimizde Batıcı seçmenin zihniyetinin ne kadar geri kaldığını daha iyi anlayabiliyoruz. “Ama laik hayat tarzı çok ciddi tehdit alıyor.” Peki Batıcı hayat tarzı Kürtçü hayat tarzından daha mı çok tehdit aldı? Devlet Kürtlere reva gördüğünün yüzde birini Batıcılarımıza reva gördü mü? Batıcılığın modern siyasal davranış göstermemesini hiçbir kutuplaşma politikası ile açıklamak mümkün değil.

 Üst satırlarda anlatıldığı gibi Batıcının öfkesinin bir nedeni var: Devlet artık onun kimliğini bütün vatandaşlara dayatmıyor. Her vatandaş kendi kültürel modernleşmesini kendisi gerçekleştiriyor. Ama bu durumun ekonomik bir alt yapısı yok. Batıcının yaşam kalitesi çok yüksek. Bu kesimin gelir düzeyi ülke ortalamasının üzerinde. Kürtçü kimliğin arkasındaki sefalet Batıcı için geçerli değil. Bu nedenle Batıcılık yoksulluktan destek gören Kürtçülük gibi radikalleşip ülkeye bir tehdit olamaz. Arkasında sefalet olmayan Batıcılık üzerinden yapılan siyaset de uzun vadede başarılı da olamaz. Hitler’in bile başaramayacağı bir şeyi Deniz Baykal’dan beklemek büyük haksızlık olur.

 Batıcı seçmenin radikalleşmesi yapaydır, sayın Deniz Baykal’ın marifetidir. Deniz Baykal yürüttüğü dar kimlik politikasıyla Batıcı seçmeni marjinalize ederek Türk demokrasisine en büyük zararı verdi. Deniz Baykal’ın dışında hiçbir lider şimdiye kadar Batıcı kimliği bu kadar göze sokmamıştı. Yine DTP lideri Ahmet Türk de dahil olmak üzere Deniz Baykal dışında hiçbir lider bu kadar apaçık kimlik siyaseti yapmamıştı. Bu açıdan da bakıldığında Deniz Baykal Türkiye Cumhuriyeti tarihinde laikliğe en büyük zarar vermiş liderdir.

 CHP’nin şimdiye kadar Batıcı kimliği koruma yönündeki siyaseti tam tersine bu kimliğe sahip vatandaşların hayatlarını zorlaştırdı. Çünkü kimlik siyaseti ötekileştirme üzerine kuruludur, ötekileştirmenin olduğu yerde özgürlükten bahsedilemez. Siz muhafazakarı hasım bellerseniz, o da size rahat vermez. İçkinize, kız arkadaşınızın elini tutmanıza daha fazla müdahale eder. Bunu eline fırsat geçtiği yerde sırf gıcıklığına yapar. 

 Bugün AK Parti modern ekonomiye daha az entegre olmuş İslamcıdan modern siyasal davranış gösteren bir seçmen tipi çıkarabiliyorsa CHP de aynısını Batıcı seçmen üzerinden başarabilir. 29 Mart seçimleri süresince özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’da kimlik yerine ekonomi üzerinden yürüttüğü seçim propagandası bu yönde önemli bir adım oldu. Umuyorum ki CHP 29 Marttan sonra da daha fazla ekonomi konuşmaya devam eder.

 CHP’nin AK Parti’ye göre bir avantajı da var. AK Parti’ye oy veren İslamcı seçmenin kimlik hassasiyeti yeniden ön plana çıkarsa Saadet Partisi yükselişe geçebilir. Oysa bugünkü siyasal arenada Batıcı seçmenin CHP’den başka gidebileceği bir yer yoktur. Bu nedenle CHP daha az kimlik daha fazla ekonomi konuştuğunda oy kaybetmeyecek, aksine diğer kimliklerden oy kazanacak.

 CHP tam bir kitle partisi olabilecek potansiyele sahiptir. Bu açıdan MHP’ye göre çok daha avantajlı. MHP Türkçülüğünü ne kadar kamufle ederse etsin Güneydoğu’da sırıtır. Oysa CHP bugün Batıcı kimlik vurgusunu bıraksın, ekonomi konuşmaya başlasın, bir sonraki seçimlerde Güneydoğu da dahil olmak üzere bütün ülkede oyunu artırabilir. Türkiye’de Batıcı kimlik algısı Türkçü kimlik kadar güçlü olmadığı için CHP geçmişte yaptığı ötekileştirme hatalarının üzerini rahatlıkla örtebilir.

 Bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Ben bugün CHP ve MHP’nin özelleştirme konusundaki düşünceleri bilinmiyor, demiyorum. Bu konu vatandaşın oy verme davranışını yeterince etkilemiyor, diyorum. Bugün vatandaş öncelikle Batıcı olduğu için CHP’ye, Türkçü olduğu için MHP’ye oy veriyor. Bu tip bir oy verme ise üniter ulus-devletin altını oyar. Çünkü kimlik siyaseti temelde “ötekileştirme”ye dayanır. Bu nedenle de belli bölgelerde sıkışır, kalır. Oysa üretim ilişkileri temelinde yapılan siyaset her bölgeden oy alabilir; çünkü vergi, özelleştirme gibi konular modern ekonomisi olan bir ülkede bütün illerin meselesidir. Eğer bir parti daha az sigorta kesintisi yapacağını, işverenin üzerindeki vergileri düşüreceğini açıklarsa, bu politika her bölgeden, her ırktan, her dilden, her mezhepten yatırımcının desteğini alır.

 Ekonominin modernleşmesi üniter yapının yaşatılabilmesi için şarttır. Türkiye’nin modernleşmesi üniter devlet ilkesinin yaşatılabilmesi için şart. Bunun için de ekonomik gelişmenin hızla devam etmesi gerekiyor. Ekonomi modernleştikçe vatandaşın devlete bağımlılığı artacak, buna mukabil kimlik siyasetinin oy üzerindeki etkisi azalacak. Kimlik üzerinden oy kazanamadığını gören diğer partiler de Türkçülüğü, İslamcılığı, Batıcılığı ve Kürtçülüğü bir kenara bırakıp siyasi mesajlarını temelde ekonomi üzerine konumlandıracaklar. Özelleştirme, yabancı sermaye, para ve maliye politikalarını aktarmak için daha yoğun çaba sarf edecekler.

 Türkiye’de ekonominin modernleşmesi DTP’nin çözülmesi açısından çok önemlidir. Türkiye geliştikçe, “köylüler daha fazla işçileştikçe” ekonominin siyaset üzerindeki etkisi daha da artacak. Güneydoğulu köylü işçi olduğunda iktidarın ekonomi politikalarını daha fazla önemseyecek. Büyük illerin varoşlarında yaşayan işsiz gençler iş bulduklarında oyları üzerindeki “ekonomi” etkisi daha fazla artacak. Bu nedenle Türkiye ekonomisi modernleştikçe DTP gibi MHP oyları da sürekli eriyecek. CHP oyları da ekonomi iyiye giderse eriyecek. Nitekim böyle de oldu. Birçok zengin beyaz Türk 27 Temmuz seçimlerinde gizli gizli oylarını AK Parti’ye vermediler mi?

 Türkiye ekonomisi modernleştikçe kimlik üzerinden siyaset yapan partiler kaybeder; şu global kriz döneminde ise ne yazık ki kazanırlar. Çünkü pasta küçüldüğünde birileri dışlanmalıdır ki, kalanlar eski paylarını elde edebilsin. Mesela kriz zamanında batıdaki illerde Kürtlerin özellikle MHP’li belediyelerce işe alınmadığını duyarsanız hiç şaşmayın.

 Ekonominin büyümesi durursa AK Parti yok olur. Peki ya ekonomi büyümezse ne olur? Temelde oyu hiçbir kimlik siyasetine dayanmayan AK Parti yok olur. “Ama AK Parti’nin bir milli görüş tabanı var.” Hayır, yok. Eğer milli görüşlü seçmenin oyu üzerinde İslamcı kimliği daha ağır basarsa oyunu Saadet Partisi’ne verir. Orijinali dururken niye gidip de çakmasına oy versin? Nitekim global kriz nedeniyle ekonomideki kötü gidişat bir kısım seçmenin İslamcı kimliği ile karar vermesine neden olmuş gibi görünüyor.

 AK Parti ile ilgili bir üst paragrafta yapılan tespit çok önemlidir. AK Parti uzun süredir Türkiye’de yanlış bir mecraya kayan siyaseti doğru yere oturtmaya çalışıyor. Soğuk savaş sonrası dönemde “sağ”, “sol” siyasetin konusu olmaktan çıkınca bir kısım partiler kimlik siyasetine iyiden iyiye alışmışlardı. 28 Şubatta dört kimlik doruk noktalarına ulaşmışlardı. AK Parti’ye oy veren seçmen bu alışkanlığı terk ediyor. Şimdiye kadar Türkçü, Batıcı, İslamcı ve Kürtçü kimliği ekonomi hassasiyetinin altında kalan seçmenin oyu AK Parti’ye gitti. Ekonomi iyiye gittiği sürece de bu böyle devam edecek.

 AK Parti’nin alabileceği oy oranının bir sınırı yoktur. Bugün Türkiye’de AK Parti’den başka hiçbir kayda değer parti ekonomi siyaseti yapmadığı için AK Parti’nin alacağı oyun bir sınırı yoktur. Hani, diyorlar ya, %47 en yüksek noktaydı, diye. Bu iddianın hiçbir aslı astarı yoktur. AK Parti ekonomide tekrar başarılı olursa kimlik temelinde verilmiş MHP’li, SP’li, CHP’li, DTP’li oyların tamamı AK Parti’ye kayabilir. Bu nedenle AK Parti’nin alacağı oyun sınırı yok. Ve yine aynı nedenle bu seçimde AK Parti oylarının %10’a yakın bir kısmı yine aynı partiler arasında paylaştırıldı. Kötüye giden bir ekonomide kimlik hissiyatları yeniden güçlendi.

 Ekonomik kriz kimlikçi siyaseti güçlendirir. Dikkat edin, seçimler öncesi ne bir terörist saldırı oldu, ne de laiklik konusunda kıyametler koptu. Kimlikçi partiler daha çok ekonomi konuştular. Ben buna rağmen oy kaymasının nedenini kimliğe bağlıyorum. AK Parti oyları CHP, MHP ve DTP’ye ekonomi görüşleri daha takdire şayan olduğu için gitmedi; kötü ekonomi karşısında ırkçılık, dincilik, laikçilik yükseldiği için gitti. CHP ve MHP hiçbir çaba harcamasa bile ekonominin kötüye gidişi kimlikçiliği tek başına güçlendirmeye kafidir.

 CHP ve MHP eski söylemlerini terk etseler bile marka konumlandırmaları çok güçlü olduğu için kimlikçi oylar bu iki partiye akar. Aslında bu partiler ekonomi konuşacaklarına korku siyasetlerini devam ettirselerdi, oylarını daha da arttırabilirlerdi. MHP ve CHP bunu yapmadı, DTP yaptı, ve sonuç ortada. DTP güçlü olduğu bölgede adeta şov yaptı. Diyarbakır’da aldığı oy yaptığım analiz için çok güzel bir kanıttır. Ekonomideki kötü gidişat, bir sanayi kenti olan Diyarbakır’ı da kötü etkilediği için bu bölgedeki vatandaş kötü giden ekonomi karşısında çareyi kimliğine sıkı sıkıya sarılmakta buldu. CHP 29 Mart öncesi Batıcı kimliği kaşımadığı halde İzmir’de çıkan sonuç da kötüye giden ekonominin kimlik siyasetine bir yansımasıdır. Ekonomi kötüye gittiğinde partiler kimliğe vurgu yapmasa bile seçmen kimlikçi partiye yönelmekte tereddüt etmez.  

 Seçimleri sonuçları iddiamı önemli ölçüde kanıtlıyor. Dikkat ederseniz, kimlikçi partiler kendi “kalelerinde” oylarını çok artırdılar. Oysa ekonomi siyaseti bu seçim itibariyle işe yarasaydı CHP’nin Batıcı, MHP’nin Türkçü kimliklerin güçlü olmadığı illerde oylarını artırması beklenirdi.

 Böyle mantıklı mantıklı açıkladığıma bakıp da yanılmayın. Türkiye bu krizi doğru politikalarla atlatamazsa kimlik tartışmalarının halk üzerindeki etkisi kriz döneminde çok daha derin olur. Böyle bir dönemde yapılacak laiklik kavgası çok daha zararlı olur. Ancak benim gözlemlediğim kadarıyla sayın Baykal ve sayın Bahçeli oylarını ekonomi konuştukları için artırdıklarını düşünüyorlar. Bu nedenle seçim sonrası dönemde laiklik ve milliyetçilik temelinde bir tartışmanın olacağını pek sanmıyorum.

 Bu seçimlerde MHP ve CHP ekonomi konuştukları için oylarını artırmadı. Öyle olsaydı Güneydoğu’da AK Parti’den kaçan oylar DTP’ye değil, CHP’ye giderdi. Gitmedi, çünkü kötüye giden ekonomi kimliklere yaradı. CHP ve MHP kimliğe vurgu yapmayarak kısa vadede daha yüksek oy oranlarından oldular; ancak uzun vadede Türkiye’ye büyük bir iyilik yaptılar. Kriz belki de Türkiye’ye böyle bir fırsat sunacak. Bundan sonra Türkiye’nin ikinci ve üçüncü büyük partileri ulusallaşma doğrultusunda ciddi adımlar atabilirler. CHP ekonomi vurgusunu devam ettirirse önümüzdeki genel seçimlerde büyük ölçüde bir kitle partisi konumuna yükselebilir. Bu da Türkiye açısından çok hayırlı olur.

 CHP ve MHP’yi DTP ile aynı zeminde ele alırken bir konuda haksızlık yaptığımı itiraf etmeliyim. CHP ve MHP kimlik siyasetlerini DTP kadar tutarlı sürdürmüyorlar. Seçimlerde ekonomi üzerinden oy artışı sağladıklarını düşündükleri için bu dönemde muhtemelen kimlik üzerinden eskisi kadar yoğun siyaset yapmayacaklardır.

 Ekonomi siyaseti yaparlarsa CHP ve MHP kazanır. Ancak MHP’nin Güneydoğu’da oy alması yine de çok zor olacaktır. Türkçü seçmen ekonomi bazında oy vermeye yatkın olsa da MHP’nin ötekileştirdiği Kürtçü seçmen bu partiye kolay kolay oy vermez. Bu nedenle MHP’nin tam bir kitle partisi olması oldukça zor görünüyor. Ama yine de Allah’tan umut kesilmez. İslamcı seçmeni dönüştüren AK Parti eskiden ötekileştirdiği Batıcının oyunu kısmen de olsa alabiliyorsa neden bir gün Kürtçü seçmen de oyunu MHP’ye vermesin?

 AK Parti’nin olmadığı bir Türkiye’de federasyon zorunlu hale gelir. Ya aksi olursa? AK Parti dışında hiçbir parti kitle partisi hüviyetine bürünemezse? CHP ve MHP’nin bölgesellikten kurtulamadığını ve AK Parti’nin de kriz sonucunda sandıktan silindiğini düşünelim. Böyle bir durumda Türkiye’nin üniter yapısının sürdürülebilirliği tehlikeye girer. AK Parti zayıflarsa yerini MHP ve Saadet Partisi alacak. Bu durumda Saadet Partisi orta, doğu ve güneydoğu Anadolu’nun, CHP kıyı şeridinin, DTP Güneydoğu’nun ve MHP Güneydoğu dışındaki bölgelerin temsilcisi olacak.

 Böyle bir tablo düşünebiliyor musunuz? Böyle bir tablo fiiliyatta federatif yapıyı zorunlu hale getirir. Hiçbir üniter yapı, iktidarında kitle partisi olmadan hayatını sürdüremez. Çünkü üniter devlette iktidardaki parti her bölgede en fazla rağbet edilen parti olmasa bile en çok nefret edilen parti olmamak da zorundadır. “Ama AK Parti’den nefret eden bir kesim de var.” AK Parti’den nefret eden elitist bir kitlenin olduğu doğrudur; ancak bu bölgesel zeminde kendisini göstermiyor. AK Parti’nin İzmir’de, Antalya’da ikinci parti olmasının nedeni temel siyasetini ekonomi üzerine kurgulamasıdır. AK Parti ekonomi siyaseti sayesinde 2007’de kendisinden nefret eden Batıcı burjuvanın bile oyunu alabildi.

 Üniter devlet egemenlik erklerini tek elden kullandığı için Güneydoğu’da birçok ilde %1’ler seviyesinde oy alan bir MHP ülkeyi böyle bir yapıda yönetemez. Üst satırlarda da belirttiğim üzere bu MHP’nin tek başına iktidar olduğu bir ülkede toplumsal barışı sürdürebilecek en sağlıklı çözüm egemenlik erklerinin yatayda paylaştırılmasıdır. Buna da “federasyon” deniyor.

 Federasyon doğrusu çok da kötü bir şey değildir; kimlik üzerinden siyaset yapılan bir ülkede en doğru çözümdür. Böylece her bölge kendi kimliği doğrultusunda bölgesel devletçikleri tarafından yönetilecektir. Her bölgenin kimlik hassasiyetleri kendi seçtiği federe devlet hükümetince çok daha etkin bir şekilde göz önünde bulundurulacaktır. İzmirli Almanya’daki gibi caddede birasını yudumlayabilecek, Diyarbakırlı Kürtçe’yi her ortamda kullanabilecektir.

 

 Kaynaklar (Bütün yazı dizisi için)

 Calhoun, C. (2001). The Virtues of Inconsistency: Identity and Plurality in the

Conceptualization of Europe. In L.E. Cederman, (Eds.), Constructing Europe’s Identity: the external dimension. Colorado (USA): Lynee Renner Publishers, Inc.

 Cederman, L.E. (2001). Political Boundries and Identity Trade-Offs. In L.E. Cederman,

(Eds.), Constructing Europe’s Identity: the external dimension. Colorado (USA): Lynee Renner Publishers, Inc.

 Fitzgerald K. T. (1992).  Media, ethnicity and identity. In P. Scannell, P. Schlesinger, C.

Sparks (Hrsg.), Culture and Power: A Media, Culture & Society Reader. London, Newbury Park und New Delhi: Sage Publications.

 Habermas, J. (1998). Die politische Konstellation: Politische Essays. Frankurt: Suhrkamp

Verlag.

 Hartmann, Jürgen (Hg.) (1997): Handbuch der deutschen Bundesländer. Frankurt / Main; Newyork: Campus Verlag.

 Hesse, Johaim Jens; Eltwein; Thomas (2004). Das Regierungssystem der Bundesrepublik Deutschland. Berlin: De Gruyter Recht und Politik.

 Hobbes, T. (2005). Leviathan’dan Seçme Parçalar (S. Lim, Çev.). Tunçay (Ed.), Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi, Seçilmiş Yazılar, Yeni Çağ (ss. 209-251). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

 Hobbes, T. (2005). Leviathan’dan Seçme Parçalar (S. Lim, Çev.). Tunçay (Ed.), Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi, Seçilmiş Yazılar, Yeni Çağ (ss. 209-251). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

 Hume, D. (2005). Özgün Sözleşme Üstüne’den Seçme Parçalar (M. Tunçay, Çev.). Tunçay (Ed.), Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi, Seçilmiş Yazılar, Yeni Çağ (ss. 425-444). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

 Kopstein Jeffrey; Lichbach Mark (2000). Comparative Politics: Interests, identities and institutions in a changing global order. Cambridge: Cambridge University Press 2000

 Marx, K. (2005).  Kapital III. VA III/2, s.664/n.26. (M. Tunçay, Çev.). Tunçay (Ed.), Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi, Seçilmiş Yazılar, Yakın Çağ (ss. 134-136). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

 Morley, D., Robins, K. (1995): Spaces of Identity: Global Media, Electronic Landscapes and

Cultural Boundaries. London and New York: Routledge. 

 Mytelka, L. K. (2000). Knowledge and Structural Power in the International Political

Economy. In T. C. Lawton, V. Rosenau, & C. Amy (Hrsg.), Strange Power: Shaping the Parameters of International Relations and International Political Economy. Aldershot Hants, England: Ashgate publishing.

 Shore, C. (2000). Building Europe: The Cultural Politics of European Integration. London:

Routledge (Taylor and Francis Group).

 Sontheimer, Kurt (1989). Grundzüge des politischen Systems der Bundesrepublik Deutschland. München Zürich: R. Piper & Co  Verlag.

Sontheimer, Kurt; H. Röhring Hans (1977): Handbuch des politischen Systems der Bundesrepublik Deutschland. München Zürich: R. Piper & Co. Verlag.

 Pätzold, N. (2005). Die Audiovisuelle Politik der EU: Eine Untersuchung des MEDIA-Programms unter Berücksichtigung ausgewählter Mitgliedsstaaten. Master-Studienarbeit, Bereichsbibliothek Sozialwissenschaften der Osnabrück-Universtät.

 Panebianco, S. (2004). European Citizenship and European Identity: From Treaty Provisions

to Public Opinion Attitides. In E. Maxon-Brown. Hunts (UK) and Burlington (USA): Ashgate Publishing Ltd.

 Rudzio, Wolfgang (1996). Das politische System der Bundesrepublik Deutschland.  Augsburg: Leske + Budrich.

 Theiler, T. (2001). Why the European Union Failed to Europeanize its Audiovisual Policy. In

L.E. Cederman, (Hrsg.), Constructing Europe’s Identity: the external dimension. Colorado (USA): Lynee Renner Publishers, Inc.

 Tömmel, I. (2006). Das Politische System der EU. Münschen: Oldenburg Verlag.

Europäische Gemeinschaften (2004): Eine Darstellung für die Bürger: Eine Verfassung für  

Europa.

 Von Beyme, Klaus (1996). Das Politische System der Bundesrepublik Deutschland. München: R. Piper Gmbh & Co. Kg.

 90/685/EWG: Beschluss des Rates vom 21. Dezember 1990 über die Durchführung eines

Aktionsprogramms zur Förderung der Entwicklung der europäischen audiovisuellen Industrie (MEDIA) (1991-1995).

 (95/563/EG): BESCHLUSS DES RATES vom 10. Juli 1995 über ein Programm zur Förderung der Projektentwicklung und des Vertriebs europäischer audiovisueller Werke (MEDIA II – Projektentwicklung und Vertrieb) (1996-2000). http://europa.eu.int/eur-lex/lex/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:31995D0563:DE:HTML, 29.05.2006

 2000/821/EG: Beschluss des Rates vom 20. Dezember 2000 zur Durchführung eines Programms zur Förderung von Entwicklung, Vertrieb und Öffentlichkeitsarbeit hinsichtlich europäischer audiovisueller Werke (MEDIA Plus – Entwicklung, Vertrieb und Öffentlichkeitsarbeit) (2001-2005). http://europa.eu.int/eur-lex/lex/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:32000D0821R(01):DE:HTML, 29.05.2006.

 KOM/2004/470 endg: Vorschlag für einen Beschluss des europäischen Parlamentes und des Rates vom 14. Juli 2004 zur Umsetzung eines Förderprogramms für den europäischen audiovisuellen Sektor (MEDIA 2007). http://europa.eu.int/eur-lex/lex/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:52004PC0470:DE:HTML, 29.05.2006

 Europäische Audivisuelle Informationsstelle (11.2003): European Films on European

Television (Meeting of the experts on the reform of the instruments to encourage the European audiovisual industry). Taormina. http://www.obs.coe.int/online_publication/expert/taormina_films_tv.pdf.de, 29.05.2006

 http://www.ena.lu/mce.cfm: European Nevigator, Report from the ad hoc Committee on a

People’s Europe. (Aufruf am 01.05.2006)

 http://eur-lex.europa.eu/de/treaties/dat/11992M/htm/11992M.html#0001000001: Vertrag über   die Europäische Union, Amtsblatt Nr. C 191 vom 29. Juli 1992. (Aufruf am 01.05.2006)

 http://www.datenschutz-berlin.de/recht/de/gg/index.htm#inhalt (GRUNDGESETZ (GG)
für die Bundesrepublik Deutschland) (Aufruf am 07.12.2005)

http://www.landtag.nrw.de/portal/WWW/GB_III/III.2/Land_und_Landtag/index.jsp (Landtag von Nordrhein-Westfalen) (Aufruf am 07.12.2005)

 http://www.fes.de/fulltext/bueros/london/00538004.htm#E10E10 (Friedrich Ebert Stiftung: Digitale Bibliothek) (Aufruf am 07.12.2005)

 http://de.wikipedia.org/wiki/Bundesrepublik_Deutschland   (Aufruf am 07.12.2005)

http://de.wikipedia.org/wiki/Bild:Germany_Laender_Map.png (Bild:Germany Laender Map.png) (Aufruf am 07.12.2005)

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:ahmet medeni Tarih: May 13, 2009 | Reply

    ‘Adamın biri bir kuyu kazmış ve kuyudan çıkardığı toprakları ne yapacağını düşünürken arkadaşı “bir başka kuyu aç ve oraya doldur” demiş, tahmin edebileceğiniz gibi kuyu kazan adam o gün bugündür kazmaya devam ediyor. ‘
    ……..
    Durumumuz buna yakındır ..

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin