Yobaz laikler turp gibi, siz nasılsınız?
By Aisha Benghazi on Tem 6, 2009 in Başörtüsü Yasağı, Kemalizm, vicdan, Yobaz Laikler
Bugün 6 Temmuz 2009, pazartesi. Yobaz laiklik iyi günler diler.
Yeni bir hafta başlıyor. Kimimiz evimizde, kimimiz işyerimizde. Oysa sıradan faşizmin « sıradan » eylemleri binlerce kadının hayatını alt üst etti ve etmeye devam ediyor. Evlatlarını, eşlerini, babalarını askere alırken « şehit-gazi » edebiyatı ile din sömürüsü yapan Yobaz Laik devletimiz kadınların karşısında din düşmanı kesiliyor. Akder’den Avukat Fatma Benli’nin raporundan :
- Başörtülü üniversite öğrencilerinin, ders iptal edildiğinde sınıftan çıkmadıkları gerekçesiyle amfiye kilitlenmesi ve amfinin ışıklarının söndürülmesi (sf 11)
- Sürücü belgesinde başörtülü fotoğrafların kabul edilmemesi ve bir kursiyerin özel kurstaki kaydının silinmesi (sf 27)
- Kıyafet serbestisini öngören Yükseköğretim Kanunu Ek 17. Maddenin, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü tarafından, “Yükseköğretim Kurumu ve İstanbul Üniversitesi Mevzuatı” isimli kitaptan çıkartılması (sf 37)
- istanbul Üniversitesinin, kanser tedavisi görmekte olan 71 yaşındaki bir hastadan, başı açık fotoğraf istemesi (sf 45)
- Başörtülü astım hastalarının, İstanbul Üniversitesinde yapılan bir hasta bilgilendirme toplantısına alınmaması (sf 73)
- Başörtülü bir sanığın, savunma hakkını kullanmasına izin verilmeden duruşma salonundan çıkartılması (sf 77)
Bir devletin kendi vatandaşlarını « ya inancın ya canın » diye bir seçime zorlamasını kabul etmedik, etmiyoruz.
21 Yorum
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 6, 2009 | Reply
Adettendir,hal hatır ederken “nasılsın/nasılsınız?” ya da moda kestirme haliyle “n’aber?”diye sorulduğunda,”iyiyim”,”ne olsun,iyilik güzellik işte”şeklinde olumlu ve pozitif cevaplarla karşılık bulur.Bu bizim kültürel bir geleneğimiz.En olumsuz koşullarda bile varolan durumu direkt yansıtmayız,belki de günlük dilimize böyle yerleştiği içindir.İyi de bir adet,hiç değilse karamsar bir hava yaratmaktan yeğdir.
Lakin memleketin ahvali ortadayken iyi hissetmek de pek mükün olmuyor.
Yukarıda kısa kısa geçilen skandallar,anlamsız kurallar ve keyfi uygulamalar yaşandıkça da sanırım iyi hissetmeyeceğim.Varsın birileri turp gibi hissetsin,vicdanları rahatsa ve huzurla uyuyabiliyorlarsa mesele yok.
Yazan:cb Tarih: Tem 6, 2009 | Reply
İnsan kendine yapılanlar karşısında pek iyi hissetmiyor elbet.Lakin şu var dengenin,dengeyi ve huzuru bozan tarafında olmamanın,vicdanı rahat olarak yürüyebilmenin huzuru işte bunu yobaz laiklik asla yaşayamayacak.İnsan içinde çöp tenekesi ile nasıl yaşar ki?
Yazan:Ali Duman Tarih: Tem 6, 2009 | Reply
Zalimin zulmu artsın, artsın ki, yıkılması kolay olsun, zira biliyorsunuz, sonu yaklaşan zalimin zulmü giderek artarmış.
Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Tem 6, 2009 | Reply
bu konuda size katılıyorum.ben yoruldum,sizler devam edin.Deniz Baykal 1,Yobaz yargıçlar 2.bunlar iflah olmaz.Ama ne yapacaksın,bu milletin böğründen bunlarda çıkmış.
eskiden yobaz dinciler vardı.şimdi yobaz laikçiler.ne günlere kaldık.
TRT 6’ya da değinmeden edemeyeceğim.çok süper oldu.Kürt kökenli vatandaşlarımız artık çekinmeden ben Kürdüm diyebiliyor.Özgüvenleri yavaş yavaş gelmeye başladı.Ancak biraz daha bilnçlensinler özleştiri yapmasını da öğrenmeleri gerekecek.
bu ülke gerçekten zor arkadaşlar.kendinizi yöneticilerin yerine koyun ve düşünün.Erdoğan’ın gerçekten çelik gibi sinirleri var.ben olsam dayanamazdım.
Yazan:cb Tarih: Tem 7, 2009 | Reply
Selamlar,
haftabaşı sayılacak tatlı bir yaz sabahı sürekli takip ettiğiniz siteyi açıyorsunuz,muhtemelen okuduğunuz yazılara düşülmüş yeni yorumları okuyorsunuz,derken şu yukarıdaki resmi görüyorsunuz ki ben başörtülüyüm sırf başını örttüğü için bir başörtülü bayanın iki erkek polis tarafından ağzı kapatılmış sürüklenerek götürüldüğünü görüyorsunuz.Bunlar oldu,fırsat bulunsa yine olacak.Bu zulme şahit olduğunuz yetmiyormuş gibi olaya kayıtsız birçok insan daha görüyorsunuz çünkü yazıya pek rağbet yok.Öteki taraftan birileri çıkıyor yaptığınız ironiden ciddi anlamlar çıkartıp ‘başörtüsü,üstsüz güneşlenme,donla gezme’ tercihlerini kıyas yaparak resmen sizinle dalga geçiyor.Ben nasıl turp gibi olabilirim diye düşünüyorum sonra nedendir bilinmez gerçekten kendimi tüm bunlara rağmen çoğu kez yıpransam ve yılsam da bu millete güvenim kalmamış olsa da turp gibi hissediyorum.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 7, 2009 | Reply
Cemile hanım,
Aşkolsun haksızlık ediyorsunuz,baksanıza dünyadan büyük dertleri var adamların;camii kapısından huzur ile biralarını içemiyor,ofislerinde çıplak dolaşamıyor,okullarına donla gidemiyor gariplerim:))Bütün bu sorunlar içinde boğulurken fırsat mı buluyorlar ki gelip rağbet etsinler,adamların dertleri kendilerine yetiyor zaten:))
Bu trajikomik duruma gülsem mi,ağlasam mı bilmiyorum.Galiba dediğiniz gibi vicdanı çöplüğe dönüşmüş bu garabet zihniyetlere,bu akıl tutulmalarına karşılık;yine de vicdanlarının sesini dinleyebilenlerin,bunu başarabilenlerin dik durmaları,alnı ak yaşamaları ve evet kendilerini turp gibi hissetmeleri lazım,size katılıyorum.
Yazan:özlem Tarih: Tem 7, 2009 | Reply
Ben bazi arkadaşlarıma yaşadığınız ayırımcılıkları yazın demiştim. arkadaşlarım sanırım tam anlamamışlar bana yazmaya başladılar:)
Ben de sizinle iki arkadaşımın hikayesini paylaşmak istiyorum.
1998 yılı olmalı. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde kadına dair sivil topum kuruluşlarınca düzenlenen bir toplantıyı haber yapmak üzere üniversiteye gittim. O zamanlar başörtülü gazeteciler fakülte binalarına alınıyordu. Toplantının yapıldığı salona girdim. Çağdaş yaşamcı, laik çevrelere ait bir STK’nın düzenlediği bir toplantı olduğundan bütün gözler üzerime çevrildi. Tedirgin olduğumu belli etmeden en ön sırada basına ayrılan bölüme oturdum. Anadolu Ajansı’ndan bir muhabir arkadaş da vardı. Onunla selamlaştık, tanıştık ve ordan burdan konuşmaya başladık. Derken toplantı başladı. Prof. Necla Arat ve diğer konuşmacılar kürsüye geldiler. Kadına dair bir toplantıda söz dönüp dolaşıp elbetteki acınası haldeki başörtülülere geldi. Başörtülü kadınların ne kadar asosyal bir hayat sürdürdükleri, kendilerini hayattan soyutladıkları ve iletişim kuramadıkları, bu kadınların ancak çağdaş bir yaşam biçimini tercih ederlerse kendilerini gibi normal bir yaşam süreceklerini anlatıyorlardı. Onlar bu sözleri sarfederken başörtülü bir gazetecinin fotoğraflar çekmesi, yanındaki başı açık hemcinsiyle gayet medeni, hatta samimi bir ilişki içinde olması oldukça sinir bozucu bir durumdu. Bu yüzden arka sıralardaki dinleyiciler benim dışarı çıkarılmam için bağırıp çağırmaya başladılar. Onların kendi kendilerini yalanlayan bu halleri doğrusu ibretlik bir durumdu. Haberimi tamamladıktan sonra onların müdahalesine fırsat bırakmaksızın salondan ayrıldım.
Bir başka ayrımcılığa ise meslektaşlarım tarafından uğradım. 2001 yılındaki ekonomik krizde pek çok meslektaşım gibi ben de işsiz kalmıştım. İnternet üzerinde örgütlenen mesleki bir girişim grubu işsiz gazetecilere bir iş alanı sağlaması adına ücretsiz web tasarım kursu düzenledi. Talep çok olduğu için başvurular kura yoluyla yapıldı. Ben de o kursa katılmaya hak kazandım. Mekan arayışları da girişim grubunun internet sitesinde konuşuldu, araştırıldı. Derken İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin sosyal bilimler kulübünün olduğu binada mesai saatleri bitiminden itibaren web tasarım derslerinin yapılmasına karar verildi.
O güne kadar başörtü ayrımcılığına ilişkin sayısız habere, eyleme gitmiştim. Üniversite içinde problem çıkabileceği ihtimali aklıma gelmedi değil. Ama nihayetinde orada bir gazeteci grubu sadece mekandan istifade edecekti. Bu noktada da ‘yasak’la karşılaşmam herhalde diye düşündüm. Ama heyhat, kapıdaki güvenlik görevlisi arkadaşlar dikiliverdiler önüme. ‘Saçmalamayın dedim, ben üniversitede eğitim almaya gelmedim. Gazeteciyim ve sivil bir girişim grubunun davetlisiyim.’ Güvenlikçiler kraldan çok kralcı bir tavırla ‘yassah hemşerim’ modunda sürdürmeye çalıştılar diyaloğu. Kursu organize eden kişiyi çağırmalarını istedim. Adam geldi, elinde katılımcı listesinin olduğu bir klasörle. Kendimi tanıttım ve düzenledikleri kursa katılmak için geldiğimi ancak görevlilerin izin vermediğini söyledim. Adam bir süre şaşaladı. ‘Elinizdeki listeye bakın, adım var mı yok mu?’ diye sordum. Baktı; ‘Evet, var’ dedi. ‘E, o halde davet ettiğiniz kişinin bu şekilde kapıdan döndürülmesine razı mı olacaksınız?’ diye sordum. Hık, mık diye mazeret üretmeye çalıştı. Tamam dedim, anlaşıldı. Sizin olsun kursunuz da.
Öylesine ağırıma gitmişti ki bu muamele. Çünkü hep dışında olmuştum, izleyen ve belgeleyen olmuştum yasağı. Ama gazeteci olsam da bu yasaktan muaf değildim.
Üstelik Sarı Basın Kartı Komisyonu Başkanı Nazmi Bilgin bile ‘Ben görevde olduğum sürece bu komisyondan başörtülü ve sakallı gazetecilere basın kartı verilmeyecek’ demişken ve devletin bana tanıdığı bir hakkı gasp etmişken üniversitenin kapısından döndürülmek neden bu kadar acıtmıştı canımı hâlâ çözebilmiş değilim.
Selam ve sevgiler
Gülcan Tezcan
Yazan:özlem Tarih: Tem 7, 2009 | Reply
Diğer arkadaşımın hikayesi.
benim en yakında yaşadığım ayrımcılık şu oldu. istanbul beşiktaşta kampüsü bulunan bahçeşehir üniversitesi yaz döneminde deniz kenarı olan bahçesinde bir kafe açmış. ben de yanımda turist bir arkadaşımla oraya gittim. turist arkadaşımın türkiyedeki yasaktan haberi yok, benim mekana girerken tereddüt etmemi anlamadı. kafede oturduk çayımızı içtik, bir sorun olmadı. ancak bir süre sonra okul binasının içinde kalan tuvaleti kullanmak için binaya doğru yöneldiğimizde kulübeden fırlayan güvenlik görevlisi, “buyrun birşey mi istemiştiniz” diyerek önümüze dikildi. tuvaleti kullanacağımı söylediğimde gözleri faltaşı gibi açılarak “hanımefendi burası üniversite binası, öyle elini kolunu sallayan giremez” deyiverdi. ben bina ile işim olmadığını, sadece tuvalete gideceğimi anlatmaya çalışsam da fayda vermedi. yanımızdan geçip binaya girenlere bakınca, onlara kimsenin öğrenci kimliği sorduğunu ya da en azından orada ne işleri olduğunu sorduğunu görmedim. ama sözkonusu başımda başörtüsü ile benim gibiler ve üniversite binası içinde herhangi bir yer olunca yasak işlemeye başlıyor herzamanki gibi. sonuçta tuvalet gibi en doğal ihtiyaçlardan biri için bile olsa bahçeşehir üniversitesi duvarları içine giremedim. yanımdaki arkadaşım durumu bir türlü anlamadı ama ona anlatacak vaktim de yoktu. oradan çıkıp parasını ödediğimiz kafenin dışında bir tuvalet aramaya koyulduk. bahçeşehir üniversitesinin kafesinde oturan başörtülü kadın arkadaşlara duyurulur, aman dikkatli olun, az şey yiyip için, fazla sıvı tüketmeyin. sonra sorun oluyor vesselam…
haziran 2009
neslihan akbulut
Yazan:özlem Tarih: Tem 7, 2009 | Reply
Bu da bir baska garip haber. Sanirim Avrupali irkçılarda turp gibi. İşin ilginci haber ne alman medyasında ne de Türk medyasında yer almamış.
http://dunyabulteni.net/news_detail.php?id=82382
Belki daha iyi olmuş. Çünkü ben daha önce Bursa’da 4 kişi tarafından tecavüz edilip 33 bıçak darbesi ile öldürülen bir kadıncağızın nasıl türk basınında aşıkları ile eğlenirken birisine hakaret ettiği için öldürülmüş bir kadın gibi tanıtıldığı , başörtsüne gönderme yapılarak hem haber kısmında hemde okur mektupları kısmında nasıl hakaret yağmuruna tutulduğunu anlatan bir yazı yazmıştım.
http://www.derindusunce.org/2008/12/19/muptezel-basin-dibe-vurmus-dediler-sasirrrdim/
Bir daha oldururlerdi bu kadıncağızı da belki haber yapmamaları iyi olmuştur.
Yazan:cb Tarih: Tem 7, 2009 | Reply
Bu yazıyı tıklayıp o polisi gördükçe acım,üzüntüm,öfkem katlanıyor,atıyor.
Faşizmin ve kendi gibi olmayanın yok edilmesine inananların ırkı,dini yok bu katlediciler heryerde aynı mahkeme salonunda yasal hakkını aradığı için öldürülen bir kadın iri alman polisleri arasında 18 bıçak darbesi alıyor,Allah’ım aklıma mukayyet ol.Basından çıt yok,Allah’ım aklıma mukayyet ol.Salih peygamberin helak edilen kavmi içerisinde sadece devenin ayaklarını kesenler yoktu,izleyenlerde vardı.Zalim ile zulme gözyuman aynı şekilde haşrolundu.Devrin Haman’ı ‘medya’ Firavun gibi muamele görecek böyle giderse.Ben de bir kez daha Allah’ın adaletli olduğuna şükredeceğim.
Yazan:emine uçak Tarih: Tem 8, 2009 | Reply
Her başörtülü gibi ‘başörtü yasağı zulmü’yle ilgili anılarımı yazsam roman olur. Bu başlık altında ara ara anlatırım ama bugünlük ilk anımı ‘ki başımı yeni örttüğüm günlere rastladığı için sanırım beni en çok yaralayandır’ anlatayım.
Liseden mezun olduktan sonra başımı örtmeye karar verdiğimde neyle karşılaşacağımı bilmiyordum doğrusu. Yaklaşık 15-20 gün sonra üniversite sınavı için diyarbakıra gittim. O zamanlar iki basamakta yapılıyordu sınav. Ve ikinci basamak her ilde yapılmıyordu. İlk sınav sırasında başım örtülü olmadığı için başı açık fotoğraf vermiştim. Başı açık fotoğraf diyorum çünkü o sıralarda yasak yoktu. Sınav başladı sözel bölümü bitirdim matematiğin 6. sorusun çözüyordum. Sonradan bakanlık müfettişi olduğunu öğrendiğim bir kadın salona girdi ve öğrencilerin sınav giriş kağıtlarına bakmaya başladı. Topuklu ayakkabıları seç çıkardığı için gayri ihtiyari herkes sınavı bırakıp ona bakmıştı. Benim önümde durdu kağıdıma bakar bakmaz, ‘bu da ne nerden bileyim senin olduğunu” dedi ve başımdaki örtüyü çekip çıkardı. Çekerken iğne boynumu yırtı, kanadı. Neye uğradığımı şaşırdım. Uğradığım tacize mi, canımın acısına mı? O gün anladığım başörtülüysen insaniyetten yoksun herkesin istediği zaman seni taciz etme hakkını kendinde bulacak bir ülkede yaşıyor olduğuma mı?. Tek yapabildiğim kağıdı verip çıkmak oldu. Üstelik daha çözebilecek sorularım varken…
Kazandığım üniversiteyi bu olaya borçluyum. Bir bakıma kaderim oldu. Eğer birkaç daha matematik sorusu çözsem bugün başka bir meslekte olurdum. Başörtü zulmüyle ilgili anılarım azalır mıydı? dersiniz sanmam. Bu ülkede bu anlamsız yasak durduğu sürece hepimizin benzer anıları ve kaderleri olacak ne yazık ki…
Yazan:özlem Tarih: Tem 8, 2009 | Reply
Bir arkadasim daha son gunlerde ugradigi bir ayirimciligi yazmis. Aynı zamanda çok sevdiğim yazar bir ablamin kizi. Kizlar da anneler ile benzer kaderi paylaşıyor. Sumeyye arkadaşımın mailini kopyalıyorum. Sanırım bu işin kuryeligi bana düştü.:) Ama bulunduğu yerden internete pek erişemiyormuş. Yazdığının zayi olmasını istemedim.
………….
Bu dönem bir film dersi aldım. Final ödevi olarak da filmi bitmiş haliyle hocaya teslim etmem gerekiyordu. Ben de filmi çekmek için küçük ekibimi toparlayıp okula geldim. Okul dersim için ödevini yapmaya çalışan normal bir öğrenci olabilirim ama kapıdaki güvenliğe göre kesinlikle değildim. Önce çekim yapmamıza izin vermedi. Ödevim olduğunu yapmazsam kalacağımı söylediysem de kabul etmeyeceğini bildiğimden hocamdan bu durumlar için yazılmış yazılı bir bilgilendirme istemiştim. Hocanın yazdığı dilekçeyi çıkarıp gösterince de 5 dakika içinde ne çekersen çek sonra gidin dedi. Biz de 5 dakikada filmin o sahnesini çekmeye çalıştık. Bu arada beni de sıkı sıkı uyardı kesinlikle sen kapıdan giremezsin diye ve başımızda bekledi. Oyuncum da başörtülü bir öğrenciydi, o şapkasını takarak filmde oynadı. Ben yanımda şapka taşımadığım için filmi dışardan yönetmek zorunda kaldım. Komik bir durum oldu bu da. Neyse sonunda filmi çektik ama biri de bizi çekseydi bu çok daha ilginç bir hikaye olacaktı 🙂 filmi 5 dakika içinde çekip bitirmesi gereken bir yönetmen olmak ilginç bir durum.
Yazan:cb Tarih: Tem 8, 2009 | Reply
Yobaz laiklik tatilde dahi görev başında ise e ben de tatil yapmayacağım demektir.
Uzun zamandır milliyetçi tavırları nedeniyle eleştirdiğim başörtülü arkadaşlarıma ‘bu ülkenin azınlığı olan başörtülüler olarak nasıl Kürtlerin ve Ermenilerin haklarına sahip çıkmazssınız’ diye çatıyordum ki boşunaymış bizim arkadaşlar kendi haklarını aramak için bile üç beş satır yazmaktan aciz neymiş efendim ‘yılmışlar’ dost acı söyler neyden yıldınız???Sanmam ki benim kadar yılmış olasınız bu yılmışlık değil ya da siz ‘dönüşmek,alışmak’ tanımları ile yılgınlığı birbirine karıştırıyorsunuz.Bu ne üşengeçliktir,bu ne neme lazımcılıktır.Hele o bizim İslam deyince mangalda kül bırakmayan beylere neler oldu?Ahmet Hakan’ı hiç sevmem ama adamın tek doğru lafı vardı; ‘mücahitler mütahit oldu’ gidi üç kağıtçılar size öfkem dinmeyecek.
Yazan:cb Tarih: Tem 8, 2009 | Reply
İsmini veremeyeceğim bir arkadaşımdan bahsedeyim…
Odtü mezunu,Abd’de master yapmış,ailevi nedenler ile doktorasını yarım bırakmış Tr’ye dönmüş,başörtülü olduğu için burada herhangi bir üniversite de kariyerine devam edememiş mecburen evde çalşıyor tercüme yapıyor ayda bir tercüme bürosuna gidip metinleri alıyor tüm eğitim geçmişine rağmen yaptğı tek şey bu harcanan bir potansiyeli var üstüne bir de tercüme bürosunun sahibi ‘ sapık ‘ tarafından tesettürlü oluşuna her uğradığında aşırlığa kaçmış saçma cümleler ile yıpratılıyor.Artık bu ülkeden bıktım dedi,tekrar yurtdışına çıkmak için başvuruda bulundu,umarım gider gider de kurtulur.Kalanlara da Allah kuvvet versin.
Yazan:cb Tarih: Tem 8, 2009 | Reply
(Özlem)
Bu keyfine duyarlı medya İran’da tartaklanan kadınlar için arslan kesilir açtıkları için tartaklanıyorlar ya (ki ben de karşıyım bu tartağa,şiddete) ama örten öldürüldüğünde ‘örtülü’ ya o zaman ‘ sus ‘ kesilirler,haber ahlakı yok ki
Yazan:eg Tarih: Tem 8, 2009 | Reply
zulm ile abâd olanın sonu berbad olur. bu zulüm çok uzun sürmez. süremez zaten.
Yazan:fatma Tarih: Tem 8, 2009 | Reply
Arkadaslar,
Bu yasadiklariniz aci ve olmamasi gerek ama su turden baskilar da oldugu surece (ki bu en hafifi, eminim basi acik kizlara bir sorsaniz size ne giremedikleri yerler, ne laf atmalar, muslumandan saymamalar, kisa kollu-sortlu sokaga cikamamalar anlatacaklardir, muhafazakar kesim de gayet baskicidir bu ulkede) ve bunlari da elestirmediginiz ve karsi tarafla empati yapmadiginiz surece (buyuk bir kesim icin konusuyorum) yapici olmuyorsunuz, siz de baskici oluyorsunuz. Simdi lutfen beni tersine ikna etmek icin adlar takip enerjinizi harcamayin, her iki taraf da birbirine baski yapiyor.
saygilar.
http://istanbulian.blogspot.com/2009/07/muslim-arthur.html
Yazan:cb Tarih: Tem 8, 2009 | Reply
(fatma)
kendinizi ne kadar önemsemişsiniz öyle :)))
Yazan:eg Tarih: Tem 8, 2009 | Reply
fatma hanım haksızlık ediyorsunuz. burada hemen hiçkimse sadece kendi çektiği ya da kendi gibilerin çektiği acılardan bahsetmiyor. birçok yazı var siyasi olarak çok yakın hissetmediklerimizin acılarını dillendirdiğimiz, onların acılarıyla acılandığımız. kendi yazılarımdan örnek vermek pek adetim değildir ama bu defa iki link vermek isterim.her iki yazıyı da gözyaşlarıyla yazdım. emin olun burada yazan diğer arkadaşların da birçok benzer yazısı var. önyargıyla bakınca göremezsiniz ama önyargınızı kırarsanız görebilirsiniz…
http://www.derindusunce.org/2009/02/09/engin-ceber-icin-bir-agit/
http://www.derindusunce.org/2008/11/18/alevilere-dersimden-bakarken/
Yazan:fatma Tarih: Tem 8, 2009 | Reply
Yanlis anlamissiniz, sadece kendimi ifade etmek istedim. Onu da sonuna burada benzer tartismalarin baska arkadaslarla yapildigini ve sonunda da bir sey cikmadigini bildigimi belirtmek icin oyle dedim. Yoksa sizin algilamis oldugunuz tonda degil.
saygilar.
fatma.
Yazan:şule erdoğmuş Tarih: Tem 9, 2009 | Reply
sorunlardan bir kısmını birebir yaşamış biri olarak halden anlayan birilerini görmek çok güzel. Yorumlar arasında dindar kesimin de baskıcılığına değinilmiş.Oran azalmakta olsa da bu baskıcılar evet varlar. Farkettiğimde onlara da tepki gösteriyorum. Toplum olarak hepberaber sahip olduğumuz bazı hastalıklar var. Eline güç geçtiğinde bu gücü ahlaki kullanamamak mesela, gücü hazmedememek. Bu toplumumuzun yapıtaşı ailede de böyle, semtlerde de böyle, devlette de böyle 🙁
Ben kişisel olarak, kendimden güçsüzlere ahlaki davranmaya gayret ettikçe benden daha güçlülere karşı da haksızlık ettiklerinde daha güçlü olmaya başladım. Sağlıcakla….