Bizi kim tedavi edecek? Bölüm I
By Fatma Sancak on Tem 10, 2009 in Modernleşme, Toplum, vicdan
Geçtiğimiz yıllarda YeniAktüel’de bir başlık dikkatimi çekmişti ‘ İSLAMİ PROZAC TOPLUMU ‘ ek başlık olarak ‘ Sonunda Dindar Kesimde De Antidepresan Kullanımı Patladı ‘, yazıyı okudum.Genel olarak dindar müslüman kesimin maruz kaldığı ayrımcılığın sonucu oluşan huzursuz ortam nedeniyle depresyon yaşayan insanların halini samimi sayılabilecek bir dille ele almıştı yazar.
Ben o dönem yazara katılsam da daha sert yaklaşıp iyice modernleştiğimiz eleştirisinde bulunmuştum. Modern insanın hastalığı depresyonun modernleşerek içimize yerleştiğini ve tevekkülümüzü kaybettiğimizi düşünmüştüm.Büyük düşündüğümü sanıyordum ki artık yavaş yavaş büyük değil yanlış düşündüğümü anlıyorum.Üzüntü Allah’tan gelirse tevekkül edersin,insan eli ile gelen zulme tevekkül etmek ses çıkartmamak,kendi yemek olsa olsa pısırıklık olur vazgeçmişlik olur.
Türkiye Cumhuriyeti kurulumu ile başlayan süreçte İstiklal Mahkemelerinden 28 Şubatlara kadar verdiğimiz kayıpların tümü özellikle 28 Şubat sonrası katmerlenen,ayyuka çıkan yok etme çabası artık yavaş yavaş tohumlarını veriyor.Maalesef çoğumuz depresyonla yaşıyoruz.Tabii en ağır olanı yine ‘ başörtülü ‘ kadınlar yaşıyor.Yüzlerce kez okumuş ve bıkmış olabilirsiniz yine yine yeniden yazmaktan bıkmıyorum,utanmıyorum.
Toplum içerisinde gördüğümüz mahalle baskıları,okuma hakkımıza el konması,çalışma hakkımızın engellenmesi,toplumda yok sayılmak,ağzımızı açıp konuştuğumuzda ya da yazdığımızda görmezden gelinmek gibi türlü türlü ayrımcılık ve aşşağılanma ile her an yüzyüze yaşıyoruz.Bunların sonucu olarak depresyon sahibi olmamız oldukça doğal.Hatta bir kaç arkadaşım tedavi gördü,bir daha asla eskisi gibi olamayacak arkadaşlarım da var.Oralarda bir yerlerde sevincimizi ve heyecanımızı kaybettik biz sanmam ki bir daha aynı neşe ile gülebilelim.Sanmam ki bir daha eskisi gibi olalım.
Dindar,vicdanlı,demokrat kesimlere de haksızlık etmek istemiyorum.Eylemler,imza kampanyaları ile çokça desteği de yine bu üç kesimden gördük.Sonuç değişmedi elbet ama en azından yalnız değildik.
Şimdi ise oldukça yalnız hissediyorum,acaba ben de mi,diyerek sık sık ruh sağlığımı kontrol ediyorum.Arada dozajı artan bir öfkem var ama depresyon ya da ruh sağlığı bozukluğu gibi bir durumum hayret edilecek bir şekilde yok,çok şükür.
Buna rağmen son zamanlarda yeni ortaya çıkan gerçeklikler ruhumu huzursuz etmiyor da değil.Son zamanlarda iyice unutulmaya yüz tutmuş bu başörtüsü meselesi üzerinde dün konuşan dindar müslüman kesimin beylerinin görme(me) ve duyma(ma) duyarsızlıkları beni oldukça rahatsız ediyor.Çabalarına ve içselleştirmelerine şahit olduğum birkaç dindar müslüman bey dışında pek kimsecikler ağzını açmak istemiyor gibi.Yazılan iki adet teması ‘ başörtülülerden özür diliyorum ‘ olan,metin ise yüreğimize tam su serpecek derken ; yine müslüman beylerden birinin kaleminden dökülen ‘ iyi niyetli ‘ olduğundan şüphe etmediğim bir yazı ile öyle mıhlanıp kalıyorum pc başında.‘ Başörtülü Kızlarla Kim Evlenecek? ‘ ( 1 ) başlıklı yazı doğruluğu nedeni ile benden onay alsa da içeriği nedeniyle beni oldukça eziyor.
Yaşadığımız tüm olumsuzluklara ve vicdansızlığa rağmen acıtasyon içerisinde eriyip gitmeye terk edilmiş başörtülüler olarak öykülerimizin acıtasyon kokmamasına dikkat ettikçe sanki daha bir hüzün kaplıyor bizim hikayemizi daha bir onurumuza dokunuyor yaşananlar.
Okulu bırakmak bir tercihtir,çalışma hayatının olmaması bir sonuçtur,toplum içerisinde ayrımcılığa ve baskıya maruz kalmak ise yine o toplumun ayıbıdır ama iş artık yeni hayatlar kurmaya ve kalbe dokunan eylemlere dökülmüşse orada bir tuhaflık var demektir.Çünkü artık insanların ağzında ‘ evliliğiniz ‘ konusu sakız olmuşsa bunda gerçekten büyük bir tuhaflık var demektir.Yani duruma yorum yapacağız diye insan onuruyla bu kadar oynanmaz.Başörtülü kızların ‘ evlilik ‘ sorunu Ahmet Hakan’ın satılmış köşesinde ele alınacaksa eğer bizi prozac dahil hiçbir şey sakinleştiremez.Kendime bakıyorum da tüm yaşatılanlara rağmen ruhen oldukça iyi durumdayım ama sanırım bunu kaldıramayacağım.İnsan üzüntüleri bir kenara itip doğrulabiliyor belki ama onurunuza dokunan cümlelere şahit olunca donup kalıyorsunuz.İnsan için bundan daha alçaltıcı bir olay tasavvur edemiyorum.
Siz düşmüş olabilirsiniz ama biz daha o kadar düşmedik.Bülent Arınç’ın gelini eleştirilecek diye biz başörtülülerin ‘ evleneme(me) ‘ konusu ortaya çirkin kalemlerden dökülmemeli.Artık gölge etmeyin lütfen.Diğerlerini belki kaldırdık ama sanırım bunu kaldıramayacağız,gerçekten oldukça ağır.
İyileştirmeye mi,daha beter etmeye mi çalışıyorsunuz?Anlayamıyorum.
Kaç kesime ayrımcılık yaptığınızın farkında mısınız?
Başörtüsüz bayanlarla evlenen müslüman dindar beylerin ‘ hidayetlerine vesile olacağım ‘ gibi oldukça iki yüzlü açıklamalarına ek olarak başörtüsüz bayanlara ‘ dinsiz ‘ muamelesi yapmasına oldukça bozulduğumu ifade edeyim.Pardon da siz kimsiniz?Bu ne cüret?Bu ayrımcılığı yapmaya ne hakkınız var?Yalan açıklamalarınız oldukça iğreti durduğunun farkında mısınız?
Gelelim başörtülülere yaptığınız ayrımcılığa sosyal yaşam içerisinde statü sorunu olan,çalışmadığı için eve maddi desteği olmayan,zulmün altında ezildikten sonra görmediğiniz başörtülü kızları tercih etmeyişinizin toplumda onların maruz kaldığı ayrımcılıktan nasiplenmemek adına yanına yakıştıramadığınız bu cüzzamlı (!) kızlara yaptığınız zulmün ötekilerden daha fazla olduğunun farkında mısınız?
Köşe yazılarınızda ele aldığınız ve acıta acıta kendi popüleritinize kurban ettiğiniz bu kızların ‘ evleneme(me) ‘ sorunları üzerine yazarken onları ne kadar rencide ettiğinizin,onurlarına dokunan cümleler kurduğunuzun,kendini bilmezlerin önüne yem gibi attığınızın farkında mısınız?
Artık sloganlarınız anlamını buldu ; ‘ başörtülü bacılarım ‘ diye haykıran mücahid (!) abilere,o kızlar artık sizin olsa olsa ‘ bacınız ‘ olur demek istiyorum.
Sonuç olarak ;
Daha ötekilerin zulmünün etkisinden kurtulamadan sizin yaptığınız bu zulmün ağırlığı altında şu an başörtüsü yasağı sorunu çözülmüş olsa dahi geçmiş yıllarda yaşadıklarımız nedeniyle ruhumuzda bıraktığınız o insanı hasta eden etkinin sonucunda bizi kim,nasıl tedavi edecek?Diye haykırmak istiyorum.
43 Yorum
Yazan:züleyha Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
yazı güzel ama bem tam olarak katılmıyorum evet bazı haklarımız elimizden alınmış olabilir ama baş örtü taktığım için asla bunalıma girmedim bana dünyayı verselerde yine başörtümdn vazx geçmem bu yüzden elimden alınmış haklarımıda onlar kullansın helal ediyorum
Yazan:eg Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
“Benim çok yakından bildiğim bir örnek var. Boğaziçi’ni hem lisans, hem de yüksek lisans düzeyinde birincilikle bitirmiş bir arkadaşımız (hadi adına “Ayşe” diyelim); sırf başörtülü olduğu için sınıfının tembelleri bilmemne bankalarında “uzman yardımcısı” göreviyle 3 milyar net maaşla işe başlarken Ayşe, meşhur bir patronumuzun gıda firmasında 600 milyon lira maaşla raportör olarak iş başı yapmıştı. Aynı grup şirketlere bağlı bir giyim firmasının Kıbrıs’ta parasıyla okumuş frapan pazarlama müdürü (hadi onun adı da “Alev” olsun) ise 3 milyar maaş alıyordu ve altında kendisine şirket imkanlarıyla tahsis edilmiş arabası vardı. Yani anlı şanlı patronumuz; Ayşe ile Alev’in arasındaki farkı “örtünmemek” olarak belirlemişti. Aslında işin daha da vahim yanı “patronumuz” Alev’e örneğin “saçlarını nerde kestirdin kız” diye sorduğunda Alev cilvelenerek “caddede Miracle’da” diye cevap verebiliyor; bu da patronumuzun hoşuna gidiyordu. Oysa Ayşe’ye bunu soramazdı ki!”
cemile hanımın linkini verdiği bu yazı meksika sınırı’nda modernizmle problemleri olduğunu iddia eden ismail kılıçarslan mı bilmiyorum ama yukarıda o yazıdan alıntıladığım paragraf tam anlamıyla benim modernizmle müslümanların mesafe koyamadıkları ilişkisini anlatıyor. zira müslümanın “kariyere” de “zıplayıp çıkmanın tek amaç olduğu bilmem ne yöneticiliğine de” oluşturması gereken mesafe maalesef kendisini moderniteyle sorunlu gören müslümanların da çokça yaptığı bir yanlış bence. insanlar tutarlı değiller.
dün bursa’da nurettin topçu ile ilgili bir konferansta süleyman seyfi öğün’ün ahlakilik ile ahlakçılık arasında yapmaya kalkıştığı (ve son derece doğru bir ayrım bu)ayrıma gidip de en olmayacka şekilde kant’ı (ve batı felsefesini) ahlakilik noktasında örnek vermesi ve topçu’nun ahlakçı değil ahlaki olmasını gidip onun batı’da eğitim almasına bağlaması beni itiraz etmeye zorladı. maalesef profesör beyefendi tam da söylediği şeyin tersinin batı felsefesinin karakterize edilebilecek bir noktası olduğunu farkına varamıyordu kant’tan örnek verirken. ben de itirazlarımda niçe, heidegger, derrida, foucault gibi batı felsefesinin putlarını kırıcılarından örnekler vererek onu kendi çelişkisiyle yüz yüze bırakmak istedim. kast ettiğimi anladı bereket ve keşke kant’tan örnek vermeseydim deyip geçiştirdi cevabı.
maalesef tutarlılık çok ciddi bir birikim gerektirir ve insanın söyledikleri üzerine ciddi anlamda düşünmesini ve tutarlılık gözden geçirilmesini gerektirir. öyle oradan buradan alıntıyla çözülecek iş değildir tutarlılık çünkü.
cemile hanım bence müslümanların (özellikle erkeklerinin) durumuna takılmayın. çünkü tutarlılık en prof. denen insanların bile sorunu iken, sıradan müslümanların zaten çok fazla tutarlı olmasını beklemeyin.
sevgiyle
enver
Yazan:özlem Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
Enver bey,
sizi anladigimi sanıyorum. Evet modernizmi eleştirmeliyiz. Henüz nasıl yapabileceğimizi bilmesek de alternatifler oluşturmaya çalışmalıyız, kariyerist olmamalıyız vs. Ama şu da var. Modernizm ile fazlaca problemi olmayan insanlar da olacaktır. Dindar insanlarda. Böyle bir hayatın nimetlerini seven faydalanmak isteyen, kariyer yapmak isteyen vs. Sonuç olarak modernizmi eleştiren insanlar dahi bunun dışına nasıl çıkabileceğini bilemiyor. Peki bir insan kariyer yapmak istiyorsa, çocuğunu bale kursuna kaydedip, bodrum’da denize girmek istiyorsa ve bu durumda ayırımcılığa uğruyorsa bunu da dile getirmek onun modern hayatın içerisinde de ayırımcılığa uğramaması gerektiğini savunmak da tutarsızlık değildir bence. Ama siz sanırım bunun başka yolu olmadığını eğer modernist bir hayat tercihini kullanıyorsa kişi bu hayatın asıl temsilcileri tarafından hiçbir zaman rahat bırakılmayacağını, yeterli görülmeyeceğini söylüyorsunuz aynı zamanda. Bu tabi değişik bir tartışma konusu. Peki bu konuda nasıl bu kadar emin olabiliriz ki. Sonuçta iyi midir kötü müdür bilmem ama 20 sene öncesine nazaran asla akla gelmeyecek bir ortak alanları paylaşım da var. Sistem dirense de toplum alttan alta bunu zorluyor. Bunun örneklerini görüyoruz.
Yazan:özlem Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
Enver bey,
sizi anladigimi sanıyorum. Evet modernizmi eleştirmeliyiz. Henüz nasıl yapabileceğimizi bilmesek de alternatifler oluşturmaya çalışmalıyız, kariyerist olmamalıyız vs. Ama şu da var. Modernizm ile fazlaca problemi olmayan insanlar da olacaktır. Dindar insanlarda. Böyle bir hayatın nimetlerini seven faydalanmak isteyen, kariyer yapmak isteyen vs. Sonuç olarak modernizmi eleştiren insanlar dahi bunun dışına nasıl çıkabileceğini bilemiyor. Peki bir insan kariyer yapmak istiyorsa, çocuğunu bale kursuna kaydedip, bodrum’da denize girmek istiyorsa ve bu durumda ayırımcılığa uğruyorsa bunu da dile getirmek onun modern hayatın içerisinde de ayırımcılığa uğramaması gerektiğini savunmak da tutarsızlık değildir bence. Ama siz sanırım bunun başka yolu olmadığını eğer modernist bir hayat tercihini kullanıyorsa kişi bu hayatın asıl temsilcileri tarafından hiçbir zaman rahat bırakılmayacağını, yeterli görülmeyeceğini söylüyorsunuz aynı zamanda. Bu tabi değişik bir tartışma konusu. Peki bu konuda nasıl bu kadar emin olabiliriz ki. Sonuçta iyi midir kötü müdür bilmem ama 20 sene öncesine nazaran asla akla gelmeyecek bir ortak alanları paylaşım da var. Sistem dirense de toplum alttan alta bunu zorluyor. Bunun örneklerini görüyoruz.
Yazan:cb Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
Enver bey,
insan bazen içinde yaşarken olayları doğru yorumlayamıyor.Aslında niyetim ‘ tutarlılık ‘ beklemekten çok olayın dışından izleyen biri olarak,olayın içerisindekileri uyarmaktı.Ben kendimden bildiğim için söylüyorum.Ömrümün 5 yılı yarım kalmış üni. eğitimine ağlamak,öfke biriktirmek ve içine kapanmak ile geçti.Statü endişheleri,komlexler derken oldukça yoruldum.Neyin içinde olduğumu anlayamayacak kadar kaybolmuştum.Sonra sonra farkedebildim,nasıl olduysa,büyük bir yanlışın içerisinde kendimi törpülediğimi ondan sonra silkelendim zaten.Müslümanın modernizimle imtihanı gerçketen ağır oluyor.Tabii bu demek değildir ki haklarımızı aramayacağız,elbet arayacağız ama bu denli derin çukurlara düşmeden.
Anlatabiliyor muyum?
Yazan:eg Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
özlem hanım, bu haklar için mücadele etmek elbette olması gereken, yapmamız gereken birşey. buna şüphe yok. ama modern argümanların içinde kalarak yapılan eleştiriler maalesef modernizmin bekçileri tarafından ya kemalistlerde olduğu gibi hiç kabul görmüyor; ya da liberal veya demokratik solcularda olduğu gibi onlardan “mütedeyyinlere” “verilen” bir lütuf gibi görülüyor. başörtüsü ile ilgili anayasa değişikliği sırasında olduğu gibi bu lütuf hemen geri de alınabiliyor sözünü ettğim kesim tarafından. bence modernliğe karşı duruş kendi zeminine ihtiyaç duyuyor. zira modern zemin müslüman için çok kaygan. ayakta duramıyor o zeminde.
Yazan:özlem Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
Enver Bey,
Peki sizce şimdi bu hak mücadelesi nasıl bir söylem ve pratikle yürümeli? Zira bu konuyu epeyce kafaya takmış bir grup arkadaş aramızda yogunlukla tartışıyoruz. Somut fikir ve önerileriniz bizi memnun eder.
Yazan:eg Tarih: Tem 10, 2009 | Reply
bence henüzözgürolmadık platformundaki kadınlar bunun mücadelesini zaten son derece doğru bir düzlemde veriyorlar. onlarınkine katkısı olan bir insan olduğunuzu bildiğimden, zaten eleştirim sizin tavrınıza değildir. zaten demokratik hakların mücadelesinin en güzel örneklerinden birisini veren o platformdaki kadınlara diyecek çok fazla birşeyim yok.
belki tek tek müslümanlar alternatif bir yaşam biçiminin, alternatif bir demokratik toplumun (şimdi iddia edilenden çok daha farklılığa tahammüllü) nasıl inşa edilebileceği üzerine kendi hayatlarıyla örnek olabilirler. zira kendi hayatında buna örnek olan çok az müslüman tanıdım bu hayatta (bu farklılığı ortaya koyamayanlardan birisiyim ben de, kendimi asla ayırmıyorum). ama ne bileyim kariyeri, “yükselmeyi”, modern hayat biçimlerinin bizlere dayattıklarını zerre umursamayan çok farklı insanlar var hayatta. müslümanlar arasında bu insanlar çok azınlıktalar. mesela ben bir müslüman insanın, bende vahşi bir orman izlenimi veren şirketlerdeki “yükselme” tutkusu, onun müslümanlığını büyük sıkıntıya sokacak kadar problemi birşeydir. bir müslüman itirazlarını bu tür argümanlar üzerine kurmamalı bence. bu tür şeylerin değersizliğini ortaya koyacak şeyler yapabilmeli ve bu tür kavramları yapıbozumuna uğratarak çirkinliğini tüm çıplaklığı ile ortaya koymalı, o kavramları yeniden üretmek yerine. zira bu tür şeylere verilen onay, o “yükseklikteki” bir vahşi kapitalist ile bir müslüman arasındaki olması gereken insani farkları sıfıra indirgiyor bence. bu vahşi şirketlerin en vahşilerinden birisinde uzun yıllar çalışmış birisi olarak bunun kolay olmadığını, her daim “çirkin ördek yavrusu” muamelesi görmeyi göze almak gerektiğini yakinen biliyorum.
mesela bu örnek için aklıma gelen şey budur. bu konuyu müslümanlığı ağır bassın basmasın çoğu arkaşımla tartışırdık. bunun meyvesini de kendimce aldım diye düşünüyorum. mesela birkaç arkadaşım,sonradan kendilerine önerilen yöneticilik görevlerini reddettiler. ama tek derdi bir an önce yöneticilik yapmak olan müslümanların çoğunlukta olduğunu da söyleyebilirim. peki bir müslüman yöneticilik yapamaz mı? yapabilir elbette; ama onun yöneticiliği de farklı bir noktada yürümeli. bunu becerebilen çok az yönetici gördüm maalesef. zira sistemin tümü değişmeden (şirketler – özellikle büyükleri – en faşist organizasyonlardandır ve liberalimin dokunulmazlarından oldukları için o faşizme kimse müdahele edemez) o konuma gelen bir insan kendi farklılığını da çok az ortaya koyabiliyor. tam tersi yönetici olmadan önce insani özellikleri ağır basan kimi arkadaşlarımın sonrasında nasıl vahşileştiğini birebir bilirim. zor yani. belki bir yazı konusu:)
Yazan:cb Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Yazın o zaman 🙂
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Cemile Hanım,
Yaşadıklarınıza ve arkadaşlaınızın durumuna gerçekten üzülüyorum.
Bir noktada Enver Bey’e hak veriyorum. Modernizm ile Bazılarının İslam anlayışı uyuşamıyor.
Ancak bu uyuşmazlık tek bir şekilde giderilebilir. Bakış açınızı ve İslam anlayışınızı değişirerek.
2 seçenek var.
1- İslam’ın kurallarının Başörtüsünü kapsamadığını söyleyen din alimleri mevcut. Bunları okuyun, inceleyin. Yaşar Nuri Öztürk’ü okuyun. Bakın “örnek alın” demiyorum. Okuyun ve anlamaya çalışın. Göreceksiniz ki, İslam’ın Baş örtmeden, hatta namaz kılmadan bile daha fazla önem verdiği hususlar var. Ne yazık ki, başörtme meselesi yüzünden birçok kişi daha ağır günahlar işliyorlar.
2 – Enver Bey’in önerdiği yol. Yani modern yaşamın kadınlara sağladığı haklardan vazgeçin. Evlenin ve evinizin kadını olun. Bakın birçok AKP yetkilisinin eşleri ve kızları bunu yapıyor. O üniversite bitiren hatta üniversiteye giremediği için Türkiye’yi şikayet edenler, Üniversite eğitimi ile elde ettikleri mesleklerinde çalışıyorlar mı ?
Üniversite günümüzde kültürden çok bir meslek kazandırma kurumudur. Malesef her isteyenin gidemediği bu kuruma girmek için milyonlar beklerken, bu hakkı kazanıp,okulu okuduktan sonra faydalanmayanlar, bence günaha girerler.
Bir de bu açıdan bakın….
Yazan:cb Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
Hakkı bey,
ben sakin,nazik,neşeli oldukça espirili tüm yukarıda yaşatılanlara rağmen hayat dolu barış umutları olan bir insanım şiddetten hiç haz etmem bir çok olayı sükunetle ve gülerek karşılarım hatta sinirlendiğinde de gülen biriyimdir :))tüm bu pozitif yönlerime rağmen şu an miğdem kalktı cümlelerinizin üstüne kusmak istiyorum sonra da size kafa atmak tabii yapmayacağım nedeni ise önce kendime siz bunları hak etmiş olsanız dahi yakıştıramadığım için sonra da size gerçekten acıdığım için :))Size hala şifa diliyorum vicdansızlık ve iki yüzlülük tümörü kötü huylusundan içinize yayılmış.Sizi bu ruh hali ile Yaşar Nuri imanı bile kurtaramaz hani o malum kalp temizliği var ya kardeşim işte o sizde yok :))
Yazan:eg Tarih: Tem 11, 2009 | Reply
“Enver Bey’in önerdiği yol. Yani modern yaşamın kadınlara sağladığı haklardan vazgeçin. Evlenin ve evinizin kadını olun. Bakın birçok AKP yetkilisinin eşleri ve kızları bunu yapıyor. ”
hakkı bey siz nasıl bir zihin okuyucusunuz ki benim kalbimi aklımı okuyorsunuz. üstelik benim söylemediğim bir şekilde. vallahi bravo. bakın size daha önce de söylemiştim, benim fikirlerime katılmayın diye! zira benim fikirlerime katılmanız bende rahatsızlık uyandırıyor. ben vicdansız bir dosttan çok vicdanlı düşman severim…yukarıda söylediklerinizi kendi adınıza söyleyin. benim adıma değil, ayıp oluyor. benim yorumumda kastettiklerimi anlayabilecek bir birikime ve kapsamlı düşünmek yeteneğine sahip değilsiniz, o yüzden lütfen benim yorumlarımı yorumlamayın olur mu? lütfen beni desteklemeyin, Allah aşkına…zira çok rahatsız oluyor…
Yazan:snowqueen Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
Evlenin ve evinizin kadını olun. Bakın birçok AKP yetkilisinin eşleri ve kızları bunu yapıyor.
Niye kızıldı ki buna? “Modernleşen” kadının iş hayatının, kadının narin, kırılgan “fıtrat”ına ters olduğunu bu sitede kaç yorumda okudum ve tartıştık kimbilir. Ben hem yanmayım, hem pişeyim, öyle olmuyor pek.
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
Cemile Hanım,
Ben mevcut durum ile ilgili 1-2 tavsiyede bulundum. Uygulamayıp “Hasta” edebiyatınıza devam edebilirsiniz.
Ben burada Başörtüsü yasağını savunuyor değilim. Başörtüsü yasağı kalkmalıdır ! Ama bunu birilerine kafa atarak gerçekleştiremeyeceğinize göre…
Enver Bey,
Söylediklerinizi açık bir dille özetledim diye niye kızdığınızı anlamadım.
Ancak eğer sizi farklı anladıysam özür dilerim. Kabul edersiniz ki, sizin kültür birikiminize yetişemediğimden biraz zorlanıyorum. Siz de benim birikimime göre yazarsanız, bir daha aramızda yanlış anlama olmaz diye düşünüyorum.
Yazan:y.ö. Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
Hakkı Bey,
Bu soru ironi midir, yoksa ciddi ciddi böyle mi düşünüyorsunuz?
Ona göre bir kafa da benden gelecek de, öncesinde yanlış anlamış olmak ihitmaline karşı bir sorayım dedim.
Yazan:eg Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
hakkı bey,
bakın benim ne yazdığım, neyi savunduğum modernite eleştirilerinde neyi kastettiğimi eğer anlayamıyorsanız benim yazdıklarımı baz alıp yorum yapmayın olmaz mı? aksi durumda benim için düşünebileceğim iki seçenek kalıyor:
1 chp’nin efesinin yaptğı gibi çamurluk yapıyorsunuzdur.
2. okuduklarınızı anlamak konusunda probleminiz vardır.çok dümdüz düşündüğünüz için o düşünce kalıplarının dışında birşeyler söyleyen insanları düz düşüncenize göre yorumluyorsunuz…
bir not: hakkı bey ben yazdıklarımı siz anlayın diye yazmıyorum. doğrusu bu konuda çok umutlu olduğunuzu da düşünmüyorum.
snowqueen’e bir not: snowqueen hanım birazcık da olsa bir birikiminiz olduğunu ve okduğunuzu anlayabildiğinizi düşünüyrum. hakkı bey’in söylediklerini tekrarlamanız sizin de çamurluk yaptığınızı düşündürüyor. lütfen size olan birazcık saygımı çamurluk ederek yok etmeyin olmaz mı? sitede okduğunuz o yorumları eden kişiye gidin o yorumu yapın, bana değil tamam mı?
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
Sayın y.Ö
O AKP yetkililerinin eşleri ve kızları ile ilgili bir soru. Cevabınız varsa, lütfen yazın. Kafa atmak bir cevap değildir, ama atarsanız size yakışabilir.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
Benim bildiğim özgürlük,adalet,eşitlik gibi temel insan hak ve hürriyetleri her insanın doğuştan sahip olması gereken bireysel haklardır.Birer lütuf olmadığı gibi,koşullu da değildir;nitelik aranarak sınanmaz,dağıtılmaz.Zira hak verilmez,alınır.
Dolayısıyla,birey,haklarının tassarufunda özgür olmalı,sahip olduğu hakları benimsediği kimlik üzerinden gerçekleştirme hürriyetine sahip olmalıdır.Dayatmacı bir mantıkla hakları belli koşullara bağlamak özgürlük ve eşitlik değildir.Anlamı kalmaz her şeyden önce.
Yukarıdaki bazı yorumlarda “ya bunu seçeceksin ya da haklarından vazgeçeceksin”anlamına gelen bir özgürlük anlayışı dayatılmaktadır.Ne gariptir ki feminizmi kimselere bırakmayan sn.snowqueen böyle bir tektipleştirme zihniyetine destek vermekte gecikmemiştir.Bu sitede “iyi kürt”,”iyi alevi”olmanın,ancak ait olduğu kimliği inkar edip sistemle uzlaşmaktan geçtiğini iddia eden ve bu dayatmacı mantığı eleştiren snowqueen gibi özgürlükçülerin,konu başörtüsü yasağından açıldığında sistem ağzıyla konuşması düşündürücüdür.
Kendi payıma empati kurarak böyle çifte standartlı yaklaşımlara mantıklı bir neden arıyorum fakat bulamıyorum.
******
Hiç yakışmadı sn.snowquuen hanım.Siz de çok iyi biliyorsunuz ki,bugün aleviler inançlarından vazgeçerlerse sistemle bir “problemleri” kalmayacak…Kürtler,anadillerinden,yasal vatandaşlık haklarından ve kültürel değerlerinden vazgeçerlerse yine ortada bir sorun kalmaz.Keza eşcinseller cinsel tercihlerinden vazgeçip,cinsel kimliklerini gizlerlerse sanırım “sorun”olmaktan çıkarlar.
Peki,sizce hak,hukuk,eşitlik bu mudur?Kadının bireysel haklarına ve özgürlüğüne kavuşması için acaba benimsediği tercihlerden vazgeçerek devletçi zihniyetin belli bir ideolojiye dönüştürüp dayattığı yaşam biçimini mi tercih etmeli?Lütfen dürüst cevaplar bekliyorum.Ama akp üzerinden polemiğe girecekseniz bence hiç denemeyin.Zira akp-chp polemiğiyle ilgilenmiyorum.Dosdoğru,hiçbir sapmaya yer vermeden dürüstçe bir özeleştiri bekliyorum.Lastik gibi her yana çekilebilen içi boş özgürlük söylemlerinden hiç mi hiç hazzetmiyorum çünkü.
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
Enver Bey,
Ben anladığım manada gerektiğinde size katılmaya devam edeceğim. İstediğiniz kadar bilgili olun, bilginizin derecesi, karşınızdakine anlatabildiğiniz ile sınırlıdır.
Siz beni anlıyorsunuz, o yüzden bence sorun yok .
Snowqueen Hanımın belirttiği gibi, sizin diğer tartışmalardaki yorumlarınız da, bize düşünce tarzınız hakkında yeterli referansı sağlıyor.
“Evlenip, Evin Hanımı olma” sözleri ve tavsiyesi bana ait olup, ilham kaynağımı yukarıda belirttim. Üstünüze alınmayın…
Yazan:eg Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
şimdi basit bir mantık kuralım:
ben diyorum ki:
hakkı bey benim bu yazdıklarımdan şunu anlıyor:
şimdi kusura bakmayın ama benim yukarıda söylediğim şeyi, aşağıda örneklendirdiğim şekilde anlayan bir adamın ya zekasından, ya da niyetinden şüphe ederim. üstelik haklarla modernite arasında kurduğu birebir bağ ayrıca trajikomiklik seviyesinde…
sonuçta dediğim gibi benim yazdıklarımı ya hiç anlamıyor, ya da tamamen tersinden anlıyorsanız. o yüzden benim düşüncelerimi kendi yasakçı zihniyetinize referans yapmayın diye tekrar uyarmak isterim…bilmem anlatabildim mi?
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
“Yukarıdaki bazı yorumlarda “ya bunu seçeceksin ya da haklarından vazgeçeceksin”anlamına gelen bir özgürlük anlayışı dayatılmaktadır.” (Aziz Yılmaz)
İnsanlara dayatma yapılarak Demokrat olunmaz. Snowqueen Hanıma ve Bana iftira atmadığınızı umuyorum. Çünkü yorumlarımda böyle bir dayatma yok. Sadece Mevcut uygulamalara dayanan, birkaç seçenekli bir (Başlığa istinaden) tedavi tavsiyesi var. İsteyen uygular, istemeyen uygulamaz.
İnşallah bu başörtüsü yasağı, en kısa zamanda uygun bir biçimde ehil birileri tarafından kaldırılır da, tavsiyeye ihtiyaç kalmaz ve biz de olması gereken gündeme dönebiliriz.
Yazan:cb Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
Hakkı bey,
size kafa atmadım,atsaydım hissederdiniz :))Ayrıca farkındaysanız yazımlarımda gülücük var çünkü ben bu Yaşar Nuri ile başlayıp Ak Partililerin eşleriyle biten cümlelere artık gülüyorum :))
Yazan:cb Tarih: Tem 12, 2009 | Reply
Aziz bey,
snowqueen’e yakıştıramamışsınız ya ben inanın yakıştırdım hatta çok bile hafif buldum çünkü daha önce asla ve asla şahsı baz almadan ortaya söyledğim ‘ düşünce zindanı,fikir çöplüğü’ yorumuma direkt şahsım hedef alınarak o sizin ‘çöplüğünüz’ cevabı gelmişti kendisinden ve bu şahsa hakarette onaylanmıştı.Sonra yine ideolojik ayrımcı cümleleri nedeniyle asansöz müziği yaptığını düşündüğüm ve muhatabımın Fazıl Say olduğu zamanlarda nasrettin hoca misali biz nereye vurduk,ses nereden geldi tarzında bir hakaretle daha karşılaşmıştım beni hiç tanımayan birinin Fazıl Say müziği beğenmediğim için ‘ bir halt bilmeyen kulaklar ‘ gibi bir eleştiride kendisinden gelmişti.Onun üstüne bir çok konuda yine şartlı hale gelmiş ‘çamurluk’ tarz devam etti.Hiç birinide cevaplamadım halen daha hanımı cevaplamaya niyetli değilim.
Karşı görüşten insanlarla oturup konuşabilirsiniz mesela Onur bey ve Tarık beyle bunu yapabiliyoruz.Lakin samimiyetsiz insanlarla konuşmak mümkün değil.Kadın-bayan ayrımından fırtına kopartacak kadar hazzımla varım diyecek kadar güçlü bir kadın,kadın hakları savunucusu,ardından tutup başörtülülere madem modernizm böyle otur evinde aşşağı sen diyorsa ben bu samimiyetsizlikten keyfine kadın hakkı savunucusu yorumu çıkartırım.Sonra çok da dikkate almam 🙂
Yazan:cb Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
Bu arada,Aziz bey ‘ adaletli ve vicdanlı ‘ yorumunuz için tebrik ederim
selamlar
Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
bizi, otorite karşısında göstereceğimiz direniş tedavi edecek. çünkü bu yapıldığında, insana çok iyi gelip direncini artırmakla birlikte; çevreye yayılarak otorite mikrobunun ürettiği hastalığa/çürümeye karşı da çok etkili bir antiotoridandır.
“…bence; bir müslüman insanın, bana vahşi bir orman izlenimi veren şirketlerdeki “yükselme” tutkusu, onun müslümanlığını büyük sıkıntıya sokacak kadar problemli birşeydir. bir müslüman itirazlarını bu tür argümanlar üzerine kurmamalı. bu tür şeylerin değersizliğini ortaya koyacak şeyler yapabilmeli ve bu tür kavramları yapıbozumuna uğratarak çirkinliğini tüm çıplaklığı ile ortaya koymalı, o kavramları yeniden üretmek yerine. zira bu tür şeylere verilen onay, o “yükseklikteki” bir vahşi kapitalist/faşist ile bir müslüman arasındaki olması gereken insani farkları sıfıra indirgiyor…”
modernlik, otoriter zihniyetten fazlasıyla nasiplenmiş, ayakları onun üzerinde basan bir anlam dünyasıdır. hiyerarşik seçkincilik dışında, modernizmin kendini inşa edebileceği bir zemini mevcut değildir.
“…zihniyet kendisini fikirlerde değil, ilişkilerde ortaya koyar. Fikriniz ne olursa olsun kuracağınız dünyayı belirleyen, üreteceğiniz ilişkilerin ima ettiği zihniyettir…” diyor Etyen Mahçupyan.
bilgiyi duçe’nin elinde tekelleştiren, elitist ve hiyerarşik bir ilişkidir. yani zihniyet… adını koymak gerekirse otoriter zihniyet :
“…Dini doğmalar münakaşa edilemez, çünkü bunlar Tanrı tarafından vahyedilmiş olan hakikatlerdir. Faşist prensipler de münakaşa edilemez. Çünkü bunlar bir dahinin zihninden çıkmıştır…” Benito Mussolini
…
başa dönecek olursak;
“…vahşi bir orman izlenimi veren şirketlerdeki “yükselme” tutkusu…” nu mümkün kılan yani modern bireyi (ve dolayısıyla modernizmi ) inşa eden kök kod/değer(sizlik) : HASED.
bu durumda felak suresine dönüp baktığımızda, bize aradığımız ne çok şeyi ne kadar öz anlatmış olduğunu farkederiz.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
Hakkı bey,
Kavramların arkasına saklanarak tartışmaktan vazgeçin.”Dayatma”dan neyi kasdettiğimi eminim çok iyi biliyorsunuz.Evet,bir önceki yorumumda belirttim,tekrarlamakta yarar görüyorum:Başkasının adına tercih belirlemek,kendi doğrusunu benimsetmek “dayatma”dır.Bu bağlamda,sırf başörtülü diye kadını haklarından yoksun bırakmak nasıl dayatma ise,”ya yasakçı kurallara riayet edeceksin,ya da evine kapanacaksın”mealinden keyfi seçenekler sunmak/önermek “dayatma”ın en daniskasıdır.
İftira meselesine gelince;
Hakkı bey,bir görüş veya sav,”iftiradır”demekle iftira,”yalandır”demekle de yalan olmaz.Dolayısıyla “iftira olmamasını umduğunuz” ama hafiften iftira kokusu aldığıız noktalara değinmeniz daha yerinde olurdu.Yorumum yukarıda duruyor,doğruluğu size kuşkulu gelen kısımları fikirle çürütebirdiniz misal.
Ne demişim:
…özgürlük,adalet,eşitlik gibi temel insan hak ve hürriyetleri her insanın doğuştan sahip olması gereken bireysel haklardır.Birer lütuf olmadığı gibi,koşullu da değildir;nitelik aranarak sınanmaz,dağıtılmaz.Zira hak verilmez,alınır.
Bir alt paragrafta da:
…birey,haklarının tassarufunda özgür olmalı,sahip olduğu hakları benimsediği kimlik üzerinden gerçekleştirme hürriyetine sahip olmalıdır.Dayatmacı bir mantıkla hakları belli koşullara bağlamak özgürlük ve eşitlik değildir.Anlamı kalmaz her şeyden önce
Peki,sizin “tedavi”diye ortaya attığınız öneriler bu anlamda demokratlıkla ne kadar bağdaşıyor?Ha,siz bu tavra demokratlık diyorsanız benim başka bir sözüm yok,demokratlığınıza devam edin.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
Cemile hanım,
Sizi anlıyorum.Fikirler tartışılırken zaman zaman tansiyon yükselebiliyor ve bu durum tatsız hadiselerin yaşanmasına yol açabiliyor.Tabii iş,bazen olayların kişiselleşmesie kadar varabiliyor.Dolayısıyla tepkinizi haklı çıkaran bazı olaylar yaşadığınızı düşünerek tepkinize saygı duyuyorum.Yine de birebir yorumlaşmalardan doğan bu tür tatsızlıklar üzerinden genel yargılara varmayı çok doğru bulmuyorum.Sonuçta hakketmediğimiz bir isnat olsa da anlık bir öfkeyle söylenmiş sözler de olabilir.Keşke böyle bir noktaya geldiğimizde özür dilemeyi,gönül almayı gösterebilecek erdemliliği gösterebilsek.Ama sonuçta beşeriz ve etki-tepki denen şey öz denetimimizi kaybettirebiliyor.
Selam ve sevgiler.
Yazan:Güzin Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
Allah razı olsun Cemile, yazın çok güzel ve içten olmuş. Bu konu beni 2003den beri ciddi anlamda meşgul etmekte. Hatta basörtüsü yasağının psikolojik sonuçlarını dile getirmek için Siyasalda doktoraya bile başladım, bitirebilir miyim, yada nezaman bitirebilirim Allah bilir. Yazını okuyunca bu konuda yaşadıklarımı ve düşündüklerimi paylaşmak istedim. 2003’te Viyana’da tıp fakültesini bitirip (Türkiye’de yasak konusunda hala bir düzelme olmadığından) Avrupa’da ihtisas için kolları sıvadığımda bunun hiç de kolay olmadığını gördüm. Türk vatandaşı olduğum için bana Avrupa’da kapalı olan kapıları bi gayret aralamaya çalışırken, İngiltere’de ihtisas yapabilmek amacıyla, Münih’te bir yıllık bir eğitim programına başladım. Münih’te geçirdiğim bir kaç günün sonunda psikolojik olarak neredeyse dibe vurdum, hatta tam antidepresan ilaç alacak durumdaydım diyebilirim. 1998’den itibaren Türkiye’deki yasak süreci, yurtdışı başvuruları, sonra Avusturya’da tıp eğitiminden sonra şimdi yeni bir ülke Almanya’da sıfırdan başlamak (üstelik 1 yil sonra başka bir yeni ülkede, İngilterede yeniden sıfırdan bir düzen kurabilmek için), geleli sadece bir kaç gün olmasına rağmen Münih’te hissetiğim yalnızlık, Bayern halkının tutuculuğu, hastanede intörnlere sadece ayak işi yaptırmaları vs. hepsi fazla geldi. Üstelik Viyana’da tıbbı bitirip doktor olmama rağmen, Almanya’da 6.sınıf intörn olarak yeniden ögrenciliğe başlamıştım, ki bir sene sonra İngiltere’de Avrupa vatandaşı olmayan doktorların girebildiği tıpta uzmanlık sınavına girebileyim.
O zamanlar Türkiye’de telefonların dinlenme muhabbeti çok yapılırdı. Münih’te hastanedeki stajımın ilk gününün akşamı anneme telefonda ağladığımı hatırlıyorum. “ya bu başörtüsü yasağını kaldırsınlar yada hepimizi şapka inkılabındaki gibi assınlar” diye, maksat telefonu dinleyenlerde duysun artık dayanamadığımızı, rapor etsinler beni.. O an asılmak bana gerçekten daha rahatlatıcı geldi ülkemden kovulup yaprak gibi ordan oraya savrulmaktan. O kadar yalnız hissettim ki kendimi o gün Münih’te, hatırlıyorum Ramazan’dı, hastanede o ilk günümün çıkışında yol üzerinde bir Türk camisinde teravih namazı kılmıştım. O teravihte namazın sonunda sağa ve sola selam verirken bana sürekli eşlik eden 2 meleğin yanıbaşımda olduklarını hayatımda ilk defa bu derinden hissederek korkunç mutlu olduğumu hatırlıyorum, tanıdık birileri var yanımda diye. Kaç rekat kılıp kaç kez selam verdiğimi hatırlamıyorum. Ertesi gün doğum günümdü, hastaneyi arayıp kendimi iyi hissetmediğimi, Münih kararımı yeniden gözden geçirmek için o gün gelemeyeceğimi söyledim. Sabahtan akşama kadar Münih caddelerinde dolaştım durdum. Bir taraftan düşünüyordum, durumuma bakılırsa tam antidepresan alacak durumda sayılırdım. Ama bir taraftan da bir çelişki beni derinden rahatsız ediyordu: başörtüsü yasağının sonuçlarından dolayı psikolojik olarak bu kadar kötü hale gelmiştim. Viyana’dan ve Türkiye’den tanıdığım onlarca (hatta daha çok) arkadaşım da başörtüsü yasağından dolayı ya psikiyatrik tedavi görmüşler, yada tedavi derecesine gelmişlerdi. Diğer taraftan, bu durumda antidepresana en çok ihtiyaç duyması gerekenlerin peygamberlerin olması gerekirdi. Zira inandıklarından ve inandıkları gibi yaşamaya çalıştıklarından dolayı en ağır zulümleri onlar görmüşlerdi, öz yurtlarında haklarından mahrum bırakılmışlar, kendi yurtlarından kovulmuşlardı. Onlar antidepresan almadan hallettiklerine göre başka bir çözüm yolu olmalıydı. O gün boyunca Münih’te caddelerde Amenerrasulu’yu okuyup saatlerce yürüdüm, gözyaşlarıma da engel olamıyordum (etraftan anlaşılmamasına gayret ederek). Bakara suresinin bu son iki ayeti, Amenerrasulu, peygamberlerle ilgili birinci kısmı ve sondaki dua kısmı ile birlikte bana en kuvvetli antidepresif ilaçların yapamayacağı kadar yardımcı oldu. O günün sonunda önce Türkiye’ye dönmeye, Türkiye’ye döndükten sonra da bilimsel bir seyler yapmayı denemek üzere tekrar Avusturya’ya dönmeye karar verdim.
Tıp fakültesi hayatım boyunca kadın doğum uzmanı olmak istedim. Başörtüsünden dolayı yaşadıklarımdan ve arkadaşlarımın yaşadıklarına şahit olduklarımdan dolayı şimdilerde psikiyatriye yönelmiş durumdayım. 2 senedir Viyana’da psikoterapist olmak icin gerekli psikoterapi eğitimini alıyorum. Psikoterapinin değişik ekolleri var: davranış tedavisi, psikoanaliz, grup psikoterapisi vs. vs. Hemen hepsinin de teorik seminerlerine katıldım. Beni başlarda şoke eden, şimdilerde gayet iyi idrak edebildiğim şey, psikoterapi ekollerinin mutlu bir yaşam için önerdikleri prensiplerin hepsinin Kuran’dan yada hadislerden direk alıntılanmış derecede benzerlik gösteren prensipler olmasiydi. Bir taraftan “bizi kim tedavi edecek” serzenişini çok iyi anlıyor ve hak veriyorum. Saçma bir yasak yüzünden okulu bırakan, bırakmayıp açarak yada perukla devam eden, tamamen başörtüsünden vazgeçen, egitimini tamamlamak için yurtdışına giden … (seçenekler çoğaltılabilir) hepimizin psikolojisi bozuldu, kollektif olarak tedaviye ihtiyacımız var denebilir hatta.
Diğer taraftan Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin (SAS) sünneti bu tür durumlarda çok güzel teselli veren, bazen Buruc suresinde geçen Ashab-ı Uhdud’daki gibi bunalmışlığımızdan utandıran, yada bazen Hz. Musa’nın kazayla birini öldürdüğünde Mısır’dan kaçışından sonra duası gibi bu tür çaresizlik durumlarında peygamberlerin nasıl dualar ettiklerini anlatarak bize başetme yöntemleri gösteren ayetlerle, hadislerle dolu. Şu an hala Avrupa’da güç de olsa bilimsel anlamda belli bir kariyere başlamış biri olarak uzaktan ahkam kesiyor konumunda görünüyorsam hepinizden özür dilerim (bundan sonrası hala belirsiz, vatandaşlıktan dolayı henüz resmi anlamda tam olarak ihtisasa başlayamadım, belki önümüzdeki aylarda başlayabilirim, ama bazı kapılar açılmazsa Türkiye’ye geri de dönebilirim, Allah’tan hayırlısı inşAllah). Aslında Avrupa’da da başörtüsü ile yaşamak pek kolay değil. Daha bir kaç gün önce başörtülü bir kardeşimiz Almanya’da kendisine terörist diye hakaret eden biri tarafından tüm mahkeme heyetinin gözleri önünde 18 kez bıçaklanarak öldürüldü. Ortada bir gerçek var: başörtüsü bu çağda inananların en zor imtihanlarından biri. Başörtüsünü takmaya cesaretimiz varsa hala, ki var Elhamdulillah, başörtüsü ile yaşamayı da öğrenmek zorundayız. Bu esnada her yaşadığımızdan travmatik anlamda etkilenirsek hem kişisel anlamda, hem de kollektif anlamda kaybeden biz oluruz diye düşünüyorum. Acaba diyorum, bu tür absurd/küstah/hadsiz sataşmalara gülüp geçemez miyiz? Ben öyle yapmaya çalışıyorum. Mesela burda sokakta başörtülülere tükürenler oluyor bazen. Şimdi böyle bi durumla karşılaşınca “yine başörtümden dolayı insanlık dışı muamele görüyorum” da diyebilirim, yada “yazık adamın/kadının davranış bozukluğu var, hay Allah bugün tam da bana rastgeldi, Allah bilir şimdiye kadar kaç kişiye daha tükürmüştür bu sokakta” diye gülüp geçedebilirim. Böylece bu tür durumların yıllardır tekrar tekrar kanatılmış “başörtüsü yasağı yaramı” derinleştirmesine izin vermeden ben teğet geçirebilirim. tabii biraz zorlama gibi olabilir bu başta, ama uzun vadede en iyi çözüm bu diye düşünüyorum. Zira başörtüsü yasağının saçmalığınin toplumsal ve siyasal düzeyde anlaşılması için doğru adımlar atabilmek için sağlıklı bir psikolojiye ihtiyacımız var.
Aksi takdirde bir süre sonra karşılaştığımız her türlü olayı başörtüsü ile bağlantılandırmaya başlıyoruz. İnsanları yanlış anlayabiliyor, hatta insanları başörtüsü yasağı hatıralarımız ve söylem tarzımızla bıktırabiliyor, bunaltabiliyoruz. Ben başörtüsünden dolayı hayatımı kendi kendimin zorlaştırdığımı defaatle tecrübe ettim. Bir keresinde, Viyana’da tıp eğitimim esnasında cerrahi stajımın ikinci yada üçüncü gününde, cerrahi bölümünün tüm doktorların ve stajer öğrencilerinin katıldığı bir sabah toplantısında bölüm başkanı hastaların röntgen ve bilgisayar tomografi sonuçlarını gösteriyordu. Ön sıralardan doçent yada profesör olduğunu tahmin ettiğim bir hanım, arkasını dönüp bana baktı, sonra yanındaki başka bir hanımın kulağına bişeyler fısıldadı. Sonra yine dönüp baktı ve yine yanındakine bişeyler fısıldadı. Bunu 5-6 kez tekrarladığını hatırlıyorum. Ben ondan en az 5 sıra arkada oturuyodum, tabii çok sinirlendim, hatta sinirden kıpkırmızı oldum. Durum ortadaydı zaten, kadın kesin yine başörtümden rahatsız olmuştu. Zaten Viyanadakiler de ellerinden gelse burda da yasak ederlerdi başörtüsünü. “Allahım ne yapalım şimdi aya mı gidelim”di. Sonuç olarak o sabah anlatılanlardan, röntgenlerden tek kelime anlamadım. Yarım saat içim içimi yedi. Sonra nihayet toplantı bittiğinde kadın yanıma geldi, “biliyodum zaten dayanamayıp yüzüme bişeyler söyleyeceğini!” Bana “sizinle bi şey konuşabilir miyiz doktor hanım?” dedi. ben ne konuşacağımızdan emin, gayet sert ve biraz da yüksek bi ses tonuyla “tabii! buyrun!” dedim. Sonra kadın bana bir gün önce hiç Almanca bilmeyen bi türk hastanın servislerine yattığını, ilk muayenesini benim yapıp yapamayacağımı çok nazik bi şekilde sordu. Ben yine kıpkırmızı oldum. Ama bu sefer kızgınlıktan değil utancımdan. Orda farkettim, aslında başörtüsüne karşı çok yaygın olan önyargılarla, aşağılamalarla, sataşmalarla karşılaşa karşılaşa ben de bir önyargı sahibi olmuştum. “ötekilerin” başörtüm hakkında hep negatif önyargılı olduklarına dair.
Bunları yazmamın sebebi asla başörtüsü yasağının çok da önemli olmadığını anlatmaya çalışmak değil. Bilakis yasağın ve yasak karşısında mücadelenin çok çok önemli olduğunu, hatta hepimizin üzerine vazife olduğunu düşünüyorum. Hiç boş durmamalı, her fırsatı, her platformu değerlendirmeliyiz yaşanan haksızlıkları anlatmak için. Benim tek vurgulamak istediğim, bunu yaparken çok travmatik, çok bunalmış, çok üzgün, halsiz, bitkin… olmamak için elimizdeki 2 süper antidepresana, Kuran ve sünnete, çok daha sıkı sarılmamız gerektiği. Zira hedefe ulaşabilmek için, yani başörtüsü zulmünün bitmesi, başörtüsünün normalleşmesi için çok büyük enerjiye ihtiyacımız var; yolda depresyon ve bunalmışlıklarla fazla kaçak verme lüksümüz yok. Üstelik mağdur/mazlum söylemi tam da başörtüsü takma sebebimizle, imanımızla temelde çelişen bir söylem. Bir diğer nokta da başörtüsüne odaklana odaklana bazen başörtüsünü de çok idealize ettiğimiz, yada bunun başörtüsü takmayanlarca zaman zaman öyle anlaşıldığı. Ama burada bitireyim artık, zaten cok uzattım yazıyı hakkınızı helal edin. Dediğim gibi bu konu beni yıllardır meşgul ediyor, sizlerle de paylaşmak istedim. Bu arada belirteyim, çok başınızı ağrıtmamak için sizlerle sadece küçük bir kısmını paylaştım:)
Yazan:SQ Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
Sayın Aziz Yılmaz,
Açıkcası neyin yakışmadığını hiç anlayamadım. Başörtüsü yasağını desteklemediğimi biliyorsunuz, haksız bir suçlama yaptınız bence. Burada devletçi ağızla, vazgeçilmesi istenen nedir?
Dürüstlükten bahsediyorsak kalanı için de dürüstçe fikrimi söylememi de kınamayın. Modern kadının iş hayatının, “kadının fıtratına” ne derece aykırı olduğunu söyleyen ve “evde oturmayı” kutsallaştıran ben değilim. “en az üç çocuk” tartışmalarında ya da iş kadının cinsel özgürlüğüne geldiğinde biçilen ideal rol “evinin kadını” olmaktı. ‘çocuk da yaparım kariyer de” en gıcık kapılan mevzuydu. Belki siz hatırlamıyor olabilirsiniz ama ben bu konu üzerine çok tartışıldığını hatırlıyorum. Bizim gibi enayiler de o güzide kadın fıtratını reddedip erkekleşiyordu zira. Kadını eve döndürmeyi amaçlayan kanun tasarıları ve toplumun genel ahlak kriterlerinin yadırganmadığı bir ortamda, kadına arta kalan evinin kadını olmak olacaktır zaten. Biz söyleyince mi suç oldu? “ruhların eşitliği ama cinslerin eşitsizliği” üzerine kurulu dinci-sağ argümanlardan ve sürekli önünüze getirilen “kadın fıtratı” açıklamalarından iş düzenlemelerinde eşitlikçi bir çaba çıkacağını sanmıyorum ve beklemiyorum da.
“otur evinde aşağı” sonucu için “aile reisi olan erkek” üzerine kurulu istihdam politikalarını ve onların düşünce temellerini eleştirmek, edilgenlik üzerine kurulmuş “kadın fıtratı”na sahip çıkmaktan daha zor tabi. Nihayetinde genel örf ve geleneklerin kabul etmediği bir ahlaksızlık çukuruna düşüp neme lazım üst baş kirlenebilir.
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
hakkı bey benim bu yazdıklarımdan şunu anlıyor:
“enver beyin dediğine hak veriyorum. modernlikle sorunu olan dindarlar hakları için mücadele etmeyip evlerinde oturmalıdırlar. kadınlar da modern yaşamın kadınlara kazandırdığı haklardan vazgeçip evinde oturmalıdırlar…” (EG)
Hayır Enver Bey, Ben sizin dediklerinizden bunu anlamadım. Bu kadar katı ve genel bir yorumda da bulunmadım. Yorumum yukarıda duruyor. Lütfen daha iyi bakın.
Şu sorularıma da lütfen açık cevap verin.
Modernlik ile İslam’ı sizin yorumlamanız uyuşuyor mu ?
Ne tavsiye ediyorsunuz ?
Aziz Bey,
Ben kimim ki Cemile Hanım’a veya başka birine “dayatma” yapacağım ?
Lütfen biraz edebiyat çalışın. Kavramların anlamlarını ağırlaştırıp sonra da, insanlara iftira atmayın. Allah’tan günahtır. Ayrıca lütfen yorumlarımın içerisindeki bazı noktalara da dikkat edin.
Yazan:cb Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
Sevgili Güzin,
yaşadıkların adına üzgünüm ve bazen söyleyecek söz bulamıyorum.Sadece şu güzel satırların için ;
Allah razı olsun,sevgili arkadaşım.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
Sayın SQ,
Bir noktayı açıklığa kavuşturalım.Bireyin kendi olma hakkı,seçtiği tercihin yüceltilmesi yahut yerilmesi üzerinden kazanılacak bir şey değildir.Bakın,farklı özgürlük alanlarından örnekler verdim.İnanç özgürlüğü kısıtlanan alevilerin,haklarına kavuşmaları karşılığında kendilerini ait hisettikleri alevilik ianacı/felsefesi sorgulanamaz.Doğruluğundan ya da yanlışlığından kendileri sorumlu olmalı,inançlarını nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşamalılar.Ne var ki mevcut rejim bunun önüne engeller koymuştur…kendi iradeleri dışında,onlar adına özgürlük(!) sınırlarını belirleyen otoriter bir güç var.İşte Diyanet Başkanlığı,zorunlu din dersi,cem evleri önündeki “tekke ve zaviye”kanunu engeli vb.Ancak tüm bu kısıtlanan haklara karşın laiklikten dem vurulmaktadır.Ki,mevcut yasal konum ne demokraiyle ne de laiklikle bağdaşır.
Kürtlerin kültürel hakları yine aynı şekilde.Yasal vatandaşlık,ana dilde eğitim hakkı vb.hakları;Kürt diye bir halk,kürtçe diye bir dil yok diyerek,varlıkları inkar edilerek demokrasiden söz edilemez.Söz edilsede arızalı,sakat bir demokrasi olur(bu konuda hemfikir olduğumuzu biliyorum-eleştirim size değil).Lakin,kürtlerin ulus/halk olama süreçleri,kültürel evrimleri,dilleri sorgulanarak,bu,hak ve hürriyetlerin engellenmesine mazeret teşkil etmemli… Dillerinin yapısı,hangi dil gurubuna girdiği,gramer yapısı,bölgeler arası şive farklılıkları vs.üzerinden anadillerinde eğitim hakları kısıtlanamaz.Ancak tabloya baktığımızda hâlâ bu tartışmalara takılıp kaldığımızı görüyoruz.
Tabii bu örnekler,kadın haklarının çiğnenmesi,cinsiyet ayrımcılığı,dışlanan ve ötekileştirilen eşcinseller,baskıya uğrayan azınlıklar vb.şeklinde çoğaltılabilir.Zira otoriter/egemen güçler,bu ülkede her türlü yaşam tercihini,inanç ve kültürel çeşitliliği,farklı moral değerleri tektipleştirmiş,şekil vermeye çalışmış ve bir kalıba sokmuştur.Sıkıntı buradan kaynaklanmaktadır.Zira devlet eliyle düşünce ve inançların kurumsallaştığı bir yerde demokrasinin içselleşmesi mümkün değil.Aksine çokkültürlülüğün,farklılıkların kendi arasında çatıştığı,kamplara bölündüğü bir kaos toplumu yaratılmıştır.
Konuya dönecek olursak,bugün,yukarıda örneklerini verdiğim baskı ve uygulamar sünni dindarlarlara da yapılmaktadır.Ve evet başörtüsü yasağına karşı olduğunuzu söylemenize karşın pek çok zaman bu yasakçı zihiyeti savunan bir konuma düşüyorsunuz.Zira kadının bireysel tercihleri bu hak gaspını meşru kılmaz.İster çocuk yapar,ister evinin kadını olur.Bunu sorgulamak gibi bir hakka sahip değiliz.Ve evet tercihlerinden ötürü eğitim hakkından yoksun bırakılamaz.
Kısacası,bu sitede modernizm ile islamî yaşam arasında sıkışmış olduğuna inandığınız ve bu anlamda çelişkili yorumlar okumuş olmanız,varolan bu yasakçı zihniyet gerçeğini değiştirmiyor.Yasak varolduğu sürece ortada bir hak ihlali ve baskı var demektir.”O şunu dedi,bu onu dedi” tarzından önermeler özgürlükle ve evrensel değerlerle pek uyuşmuyor.Ben bunu hatırlatmaya çalıştım.
Sevgiyle.
Yazan:eg Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
evet hakkı bey, yazdıklarınız yukarıda. bakın ne yazmışsınız…
yani sizin sayenizde farkına varıyorum ki ben aslında neler önermişim de haberim yokmuş…
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 13, 2009 | Reply
Enver Bey,
Son kez soruyorum.
Kadınlara modern yaşamın getirdiği haklardan vazgeçmelerini önermiyorsanız, Neyi öneriyorsunuz ?
Yazan:eg Tarih: Tem 14, 2009 | Reply
hakkı bey,
65 tane yazım var burada o konuyu anlatan…
Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Tem 14, 2009 | Reply
“…Kadınlara modern yaşamın getirdiği haklar…” önermesinin bizatihi kendisi problemliyken buradan üretilen soruya nasıl bir cevap bekleniyor?
Allah’tan muhatab yaşıyor da “65 yazım var arkadaş” diyor; ya berikinin eline kalsak?
mazallah bizi ” modernizm insanlara haklar sunmuştur ” önermesine iman ettirecek.
bu gerçeği ters yüz eden önermenin benzeri şöyle kuruluyor:
” 2000 insana ekmek veriyorum fabrikamda. çarpı 4 desen, 8ooo insan besliyorum ”
doğrusu:
” 2000 insanın sırtından geçiniyorum. fabrikamda terlerini damıtıyorum, aslan payını ağalara yolluyorum. eh bize de birşeyler kalıyor ama işçilik maliyetleri çok yüksek ”
bizatihi varlığını hak gaspetmeye borçlu olan, hak gaspedebildiği için varlık kazanabilen/sermaye biriktirebilen şeyin ” hak üreticisi ve dağıtıcısı ” olarak nitelenebilmesi ve buna inanan insanların bulunması asıl inceleme konusudur…
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 14, 2009 | Reply
Ben cevabımı aldım Enver Bey,
Rüştü Bey size de teşekkürler.
Cemile Hanım sanıyorum şimdi sizi anlayabilmiştir.
Yazan:eg Tarih: Tem 14, 2009 | Reply
hakkı bey,
cemile hanım beni gayet iyi anlar da sizin herhangi bir insanı anlayabileceğinizde ciddi şüphem var doğrusu. zira bir siper kazıp öte tarafa sallayarak birşey öğrenilmez. rüştü bey aslında en güzel cevabı vermiş (bu arada bu sitedeki yeni bir keşif rüştü bey ve kalitesini daha ilk birkaç yorumunda fark ettirdi. hoşgeldi sefa geldi)kendisine teşekkür ederim.
Yazan:cb Tarih: Tem 14, 2009 | Reply
Hakkı bey,
ben Enver beyi gayet iyi anlıyorum.Yazıları ve yorumları zaten anlaşılır ve açıklayıcı,oldukça da net.Ama’lı,bir öyle bir öyle konuşan biri olmadığı içinde anlamam oldukça kolaylaşıyor.Siz beni dert etmeyin.Ben Enver beyi anlıyorum da sizi anlaya(mı)yorum.
Ben de Rüştü beye bir hoşgeldiniz demek isterim,kendini belli eden üst yorumları adına tebrik ederim.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 14, 2009 | Reply
Hakkı bey,”kadınlara modern yaşamın getirdiği haklar”nelerdir?Enver beye savcı edesıyla sorular yönelteceğinize önce bir sizden dinleyelim…Neymiş bu “modern yaşam”hakları.
Bakın,öncelikle hakkın moderni,klasiği,gelenekçisi olmaz,hak haktır.Şayet “haklar”dan,kadının yasalar önünde-erkekle-eşit haklara sahip olması/sosyal yaşama katılması,bireysel tercihlerinde özgür olması vb gerektiğini kastediyorsanız;bu adil ve eşitlikçi düzen,insanlara dün de gerekiyordu bugün de.Dolayısıyla tarihin her döneminde insanların adalete ihtiyacı olmuştur(tabii hakları kısıtlanan kadınların ise daha fazla)bunun ilkel çağı,ortası,moderni yoktur.
Tabii siz bütün bu değerleri bir kenara bırakıp olayı kadınların başlarını açma/kapa gibi bir tercihe indirgiyorsanız o başka.
Ve sanırım sizin hak ve özgürlüklerden anladığınız sadece bu kısmıyla sınırlı.
Ne var ki,burada farkında olmadığınız bir çelişki içerisindesiniz.Yukarıda özetlediğim haklardan kadınlar yoksun bırakılmaktadır(başörtüsü gibi bir tercih de dahil)
Ve tam da bu saçma yasaktan ötürü kadının eğitim hakkı engellenmekte,kendini gerçekleştirmesi,geleceğini kurması ipotek altına alınmakta ve böylece toplumun dışına itilmektedir.
Sanırım bu başlık altında dile getirlen şey budur.Bundan muzdarip olan,birebir bu ayrımcılığı yaşamış olan insanların haklı itirazları var.Siz ise bu hak arayışını gölgelemek adına bin dereden su getirerek büyük çaba harcıyor ve bunu kadın hakları savunuculuğu olarak sunuyorsunuz.Bakın başka yazılar altına bıraktığınız yorumları okuduğumda dehşete düştüm.Sırf bu garebet yasakçılığı savunmak adına okula donla gitmeyi,ofiste çıplak dolaşmayı bir özgürlük kriteri olarak sunan sizsiniz.Ve şimdi kalkmış modernite eleştirisi üzerine çıkarımlar yapıyor ve her zamanki tavrınız gibi çarpıtma yolunu seçiyorsunuz.
Bir kere modernite eleştirisi tamamen “din”ile ilişkilendirebilecek bir olgu değil.Açın bakın,”modern batı”nın yazar,düşünür ve toplum bilimcilerini;bizden çok önce modernitenin topluma kaybettirdikleri üzerine nasıl kafa yorduklarını göreceksiniz.Kapitalist işleyişin insanı nasıl bir çukura kapattığını,insanın kendine nasıl yabancılaştığını,tüketim çılgınlığını,kültürel yozlaşmışlığı…hülasa “modern yaşam”ın insanlığı nasıl dipsiz bir uçurumun kenarına sürüklediğini yazan sayısız kitap ve makale var.Çağımızın bu türlü hastalıklarını mercek altına alan düşünür ve akademisyenlerin pek çoğu ateisttir yanı sandığınız gibi dindarların,dini kurumların başlattığı bir eleştiri değildir bu.
Dolayısıyla Enver beyin emek vererek yazdığı makaleler de bu gerçeğe işaret etmektedir.Keyifle ve aydınlanarak okuduğum hiçbir makalesinde(ve ayrıca yorumlarında)kadını toplum dışına iten,evine kapanmasını telkin eden bir bölüme de rastlamadım.Yukarıda da sabır ve nezaketle size açıklama yapmaktadır.Ne var ki siz ısrarla çarpıtma yolunu seçmektesiniz.
Son olarak şunu söyleyeyim:bu kadar açıklamaya karşın siz hâlâ inatçı çocuk tavrıyla “banane banane”demeye devam edebirsiniz ama inanın bu tavır hiç şık değil ve dürüstlük ve samimiyet konusunda kuşkular yaratıyor.Benden hatırlatması.
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 14, 2009 | Reply
“Bakın,öncelikle hakkın moderni,klasiği,gelenekçisi olmaz,hak haktır.Şayet “haklar”dan,kadının yasalar önünde-erkekle-eşit haklara sahip olması/sosyal yaşama katılması,bireysel tercihlerinde özgür olması vb gerektiğini kastediyorsanız;bu adil ve eşitlikçi düzen,insanlara dün de gerekiyordu bugün de.” (Aziz Yılmaz)
Aziz Bey haklısınız tam olarak bunu kastediyorum. Ancak hakkın Moderninden bahsetmedim. Modern zamanlarda kadınların elde ettiği haklardan bahsettim. Bundan 100 yıl öncesine kadar kadınların hakları ile şimdiki hakları aynı mı ?
Benim Türbanla ilgili düşüncem yukarıda 2 yorumda açık açık yazıyor.
Ve bir kere daha tekrarlıyorum, BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI KALKMALIDIR ! ve DEVLET KİMSENİN KIYAFETİNE KARIŞMAMALIDIR !
Hala beni aynı konuda suçlayanları Allah’a havale ediyorum !
Ben sorumu Enver Bey’e sormuştum. Kendisi de verebileceği cevabı verdi. Konu kapandı. Anlayan anladı. Anlamayan anlamadı.
Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Tem 14, 2009 | Reply
aslında uzun zamandır aranızdaydım; manifestoyu ve okuduklarımı anladığıma kanaat getirince katıldım. bugün sizlerden gördüğüm beğeni, sizin kendi iç güzelliğiniz ve yaptığınız işin boşuna olmadığının ıspatıdır. doğum günü hediyesi almış bir çocuk kadar sevindirdiniz beni, Allah da sizleri sevindirsin; çabalarınızın karşılığını en güzeliyle versin.
teşekkürler derin düşünen insanlar; belkıs’ın yolculuğunu göze alıp, derin sulara adım atanlar…
Yazan:cb Tarih: Tem 15, 2009 | Reply
EyvAllah,Rüştü bey 🙂