RSS Feed for This Post

Liberalizm İslam ile Flört Edebilir mi?

I’m Liberal Muslim, Don’t Panic!

Yıllardır İslam dini ve biz Müslüman dindarlar,her türlü akım,doktrin,felsefe ve hatta kendi dışındaki dinlerin ‘ öğrenmek amaçlı değil,eleştirmek amaçlı değil  bir üslup olarak oryantalist bakıç açısıyla  ‘ kendilerini var etmek amaçlı ‘ ele alındı.Kendi sahip ol(a)madıkları değerleri,bir değeri ‘ hiçleştirmek ‘ sureti ile var etmeye çalıştı,durdular.Alıntı bir cümle ile daha da açmam gerekirse ; ‘ aslında karanlık diye birşey yoktur,karanlık aydınlığın olmadığıdır ‘ diyebilirim.Özetle,aslında kendileri var olmadığı için,kendilerini var etme amacıyla İslamsızlaştırmadan,kısmen Allah’sızlaştırmadan yeni bir varlık inşa etmeye çalıştılar.Oldukça iddialı olan bu tezimi elbet tüm kavramlar için mutlak kabul etmek haksızlık olur,buna mukabil bir kısmı için bundan örneklemek ise hem doğru bir tez hem de bir zorunluluktur,gerçeği hatta hakikati ortaya koymak açısından. 

  Yine bu tarz yaklaşımların İslam dini ve dindar Müslümanlar için kendi pozitivist akıl,rasyonalite iddialarına sağlamlaştırıcılık anlamında baş vurdukları ‘ değer ‘ İslam kaynağı Kuran ve Kuran’ın kendilerini şekillendirmesine çalışan teslimliyetçi İslam bireyleri oldu.Tabii önceki cümlede geçen başvurmanın olumlu değil de olumsuz bir anlamı olduğunu ilk paragraftda örnekledim.Bunu yaparken de öteki mahallenin çocukları ; gerici,cahil,yobaz gibi tanımlamalar ile hem devrin dışında bırakılmaya çalışıldı hem de geri planda görüntülenmekten kaynaklı ‘ cılız ses ‘ kaftanı ile süslendi.Ne zaman ki Müslüman dindar taraf, bu görüşlere net ve sağlam kaynaklar ile cevap üretmeye başladı,ne zaman ki camii imamlığından,cahil cühela hacı hocalıktan ; akademik kariyerli,donanımlı,iktidara talip ve hatta sahip bir hale geldi,ne zaman ki palazlanıp zenginleşti,üniversitelerden,iş merkezlerine bir çok alanın sahibi oldu,bir nevi ‘ cılız ses ‘ tanımlamasından çıkıp oynanan oyuna talip oldu işte o zaman gerçekte sahip oldukları ‘ çoğul ‘ bir hal olarak görülmeye başlandı.Kimi ne göre ‘ tehlike ‘ bazında ele alınıp her türlü yöntem ile ait oldukları dar alanlara hapsedilmeye çalışıldı,kimine göre varlığı artık inkar edilemeyecek derecede meşrulaşmış öteki mahallenin çocukları ‘ tehlikeden sıyrılmak amaçlı ‘ devşirme usülü ile kendi bünyelerine dahil edilme salvolarına kurban edilmeye çalışıldı.Bunlar karşı tarafın hesap ve çabaları.Bir de durumu karşı taraf için halen ‘ öteki mahallenin çocuğu ‘ olan Müslüman dindarlar tarafından okuyalım … 

  Yazıya da başlık olan Liberal Müslüman dindar çevrelerin,kendilerini devşirmeye tabi tutmuş bu akım içerisinde kendilerine daha rahat nefes alma çabalarına şahit oluyoruz,bir süredir.Liberaller,Müslümanları çok sevdi,ortada bir aşk diyemesek dahi yoğun bir flört olduğu aşikar,Müslümanlar da bu ‘ zengin,cici ve ışıl ışıl parıldayan akımı ‘.Bu birlikteliğin sağlanması amaçlı iki taraf da elinden geleni yapmakta.Tabii biri çıkıp nikah sırasında ‘ durun evlenemezsiniz,çünkü çünkü siz kardeşsiniz ‘ demedikçe. 

  Bakalım Liberallerin çeyizinde ne var? 

  Liberalizm,özgürlüğü birincil olarak ele alan,din,devlet ve kurumların gücünün sırınlandığı,serbest piyasa ekonomisini savunan,fırsat eşitliğine dayanan akım,disiplin ya da sistemin adıdır.Determinist bir bakış açısıyla kısmen öncüllüğünü Fizyokratlar,sağlamıştır diyebiliriz.Elbet Sol mantalitenin katılığından oldukça uzak olan bu sistem yapısı gereği eleştiriye açık olduğu gibi zaman içerisinde şekillenip,kendi savunucusu olduğu fikir adamlarınında etkisiyle temelen değişiklik göstermediği halde zaman içerisinde farklı ön adlar ile zenginleşmiş,çeşitlenmiştir.Bir nevi Liberal revizyondan kısmen bahsetmek mümkündür ve bu revizyon Liberalizmin kendi özgürlükçü iddiasına ters düşmediği için Liberal revizyondan bahsetmek,Sol akımlar için hakaret olarak kabul edilse de,Liberalizm için bir zenginliktir,kanaatindeyim.Farklı ön adlar ve alt açılımlarla yenileşebilen ve  kısmen değişim gösterebilen akımın,klasik tanımı ve zihinde ilk düşen tanımı kısaca burada ifade ettiğim gibidir.Tabii oradan bir Liberalin çıkıp bazı Liberaller gibi ‘ zorlama,ıkınma ‘ yöntemi ile aslında 100 yıldır bildiğimiz gibi değil,şu şöyle bu da böyledir,mantığıyla duruma yeni açıklamalar getirip,yazar ve okuru şişirmesi de mümkündür,tecrübeyle sabit. 

  Üstüne biraz daha cümle kuracak olursak,bu akımın en önemli isimlerinden ; Adam Smith’in ortaya attığı ‘ görünmeyen el ‘ teorisine göre,kısaca ekonomik olarak bir toplumda devlet ekonomiye müdahale etmese dahi,üretim-tüketim faaliyetlerinden kaynaklı elde edilen kar ve faydacılık sonucu ortaya kendiliğinden bir düzen çıkar işte bu düzeni sağlayan,Smith’in o kimsenin göremediği ‘ görünmeyen eli ‘ dir.Ki bahsi geçtiği üzere o ‘ eli ‘ de kimse görememiştir.Bir rivayete göre ise ekonominin tepetaklak olduğu bir dönem Rus Çariçesi,Liberalizmin öncüllüğünü yapan Fizyokratlardan konu ile ilgili yardım talep etmiş,öncül Liberaller,Fizyokratların ‘ kendi haline bırakınız kıvama gelecektir ‘ açıklamaları sonucu kendilerine kibarca çıkış yolunu göstermiştir.Yani görünmeyen el,genellikle görünen bir el tarafından kapı dışarı edilmiştir.Buna mukabil Liberalizmin bir ardılı olan Kapitalist sistem,bir zamanlar fakir ama onurlu bir genç vardı kıvamında sisteme müdadil olmuş,zamanında gönderildiği kapıyı kırarak sisteme hakim hatta hükümdar olmuştur.Bunu kimsenin inkar edemeyeceği da aşikar bir şekilde ortadadır.Serbest piyasa ekonomosinin,sonucu ortaya çıkan Kapitalist sistemi Liberalizmden ayırmak mümkün değildir.Aynı temellereden kaynaklı ortaya çıkmış ve son dönem dünyaya hakim olmuş akımlardır. 

  Burada Liberalizm eleştirisi yapmaktan çok İslam-Liberalizm yakınlaşması hatta Liberal İslam tanımlarının uyuşmayacağına dair eleştirilerde bulunmak istiyorum.Zira bir sistem olarak Liberalizm tutmuş mudur?Evet tutmuştur.Kapitalizm ise almış yürümüştür.Ve yakın tarihte bu iki kavramın karşısına dikilecek her hangi bir kavram olacağını da sanmıyorum.Liberalizme getirdiğim kısmi eleştirilere pekala antitezler üretilebilir.Benim eleştirilerimin haksızlığı kanıtlabileceği gibi mevcut durumun varlığı ile bu eleştiriler dikkate dahi alınmaya bilir.Zaten sorun da benim için Liberalleşme sorunu değil,Liberal İslam sorunudur.Ki Liberalizmin Kapitalizm vahşiliğinden sıyrıldığı,iplerinden salınmadığı,anarko kapitalistleşmediği,agorizm anarşizminden temellenmediği,sınırlı ama güçlü bir devlet modeliyle modellendiği,Kapitalizmin fırsat eşitsizliğini görmezden gelmediği,yığınların görünmeyen eller tarafından imha edilmediği,vicdanların askıya alınmadığı,toplumu oluşturan bireyler arasında uçurumların olmadığı,Hobbes’in Leviathan’ı,’ sosyal kontrat teorisi ‘,Buchanan’ın ‘ anayasal iktisadının ‘ gerçekleştiği zamanlar olursa benim destekleyebileceğim bir sistem.Sanırım benim onadığım sistem ne salt Sol,ne de salt Liberal.Sol-Liberal diyebileceğim özgürlüğü ve devleti olan buna mukabil devletin sınırlandığı,gücü kötüye kullanıp,baskılamadığı bir sistem.Yani adaletli bir devletin kısmen söz sahibi olduğu,bireylerin de aynı oranda fırsata sahip olduğu ‘ adaletli ‘ bir sistem.Şimdilerde ise görünen tarafıyla,Kapital vahşet sonucu ile bu sisteme Müslüman dindar ve bundan kaynaklı vicdanı olan bir birey olarak onay vermem mümkün değil.Ek olarak devlet baskın bir sistemde harmanlaşmış,Tr’nin entropik siyasetinin tüm çabalarına rağmen dokunamadığı bir birey olarak yine devlet baskın bir modele buna kabaca Sol düzen de diyebiliriz-pek tabii Türk işi bir Sol-(Kemalizm),yaşanmışlıklar nedeni ile onay vermem mümkün değil. 
 

  Hemen hemen her akım olduğu gibi Kapitalist sisteminde Batıdan koşar adımlar ile Tr’ye akın ettiği zamanları ve bu gelen misafire ev sahibi olmak adına türlü şaklabanlığı yapan zihinleri ben kendi adıma bir nevi görmemiş,olarak nitelendiriyorum.Kapitalizme ve Liberalizme toz kondurmayan bu görgüsüz İslamcı Liberal Muhafazakarlar,görgüsüzlüğün verdiği etki ile İslam’ın kolunu bacağını koparmaya talipli olmuşlar.Müsiad neferlerinden Erol Yarar beyin ‘ bir lokma,bir hırka bize yutturuldu ‘ cümlesine bakıp,bir de Erol Yarar beye bakınca ‘ pek yutmuş gibi durmuyor ‘ aslında.Ardından Erol Yarar beyin ‘ açtığı yolda,gösterdiği hedefe,durmadan yürüyeceğine ant içenler.Varlığını Liberalizm ve Kapitalizmin varlığına armağan eden ‘ muhafazakar,İslamcı,Müslümanların varlığını görünce,üstelik bu Müslümanların zorlamak,Weber’lemek sureti hatta hatta İslam’ın ne hikmetse bizim bilmediğimiz bir tarafını Protestan ahlak ile bütünleştirip,kamuya sunmaya meraklı halleri hatta hatta Weber’i yattığı yerden hortlatıp bilmediği İslam nedeniyle anlayışla karşılayıp,hafif hafif ruhuna İslam’ı anlattığını görmek insan da ‘ bu bir şaka ya da kabus olmalı ‘ düşüncesi uyandırıyor.Olaya el koymaktan önce kendinizi tutamadan saatlerce gülebiliyorsunuz. 

Bölüm 2 
 

  Biraz Protestanlık,biraz Kalvenizm,biraz da İslam… 

  Protestanlık,Hristiyanlığın üç ana mezhebinden biri,Calvin ve Luther’in öncülüğünde Kilise’nin dini kullanarak insanları kendi kafeslerine hapsettiği dönemlerde,Papa’nın ve Kilisenin baskın ve keyfi otoritesine karşı oluşturulan Reform Hareketleri ile ortaya çıkar.Kalvenizm için de bunlardan bahsetmek mümkündür.Kendi içeriside incelenirse elbet farklılıklar gösterir.İçerik olarak ise bu iki mezhebin tema kabul edebileceğimiz görüşlerinden biri de ‘ dünya da ne kadar kazanıyorsan,o kadar iyisindir ‘ mantığıdır.Tabii bu mezheplerin ‘zühd’ kavramından dem vuranlara bizlere Protestan bir zahid örneklemesi gerekebilir.Bir nevi Kapitalizmi destekleyen din,mezhep modeli olarak karşımıza çıkar.Lakin İslam için böyle bir şey söyleyemeyiz.Zira İslam’ın kazanmaya bir engeli yoktur ama İslam kazanan bireye bu mezheplerde olduğu gibi ‘ değerlisin ‘ anlamı yüklemez.İslam için değerli olmanın yolu kazanmak ardından paylaşmaktan geçer.İslam’ın değerlilik kazanımı ancak ve ancak ‘ üst insan ‘ imtihanın verilmesi sonucu elde edilir.Bir çok ayetle hükmü verilen bu paylaşımın en dikkati çektiği sure sanırım Beled Suresi olarak örneklenebilir ;  

1- Hayır; bu şehre yemin ederim,

2- Ki sen, bu şehirde oturmakta iken,

3- Babaya ve doğan-çocuğa da.

4- Andolsun, Biz insanı bir zorluk içinde yarattık.

5- O, hiç kimsenin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

6- O: “Yığınla mal tüketip-yok ettim” diyor.

7- Kendisini hiç kimsenin görmediğini mi sanıyor?

8- Biz ona iki göz vermedik mi?

9- Bir dil ve iki dudak?

10- Biz ona ‘iki yol-iki amaç’ gösterdik.

11- Ancak o, sarp yokuşa göğüs germedi.

12- Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir?

13- Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir;

14- Ya da açlık gününde doyurmaktır,

15- Yakın olan bir yetimi,

16- Veya sürünen bir yoksulu.

17- Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak.

18- İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meymene).

19- Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş’eme).

20- “Kapıları kilitlenmiş” bir ateş onların üzerinedir.  

  Kutsal kitabın,bir çok örneğinde olduğu gibi Beled Suresin de de Protestan ahlak ve Kapital sistem külliyen red edilmiştir.İslam’ın bu sadece bir kesimi koruyan ve kollayan sisteme vereceği onay da yoktur.Şimdi birkaç romantik Liberal Müslüman çıkıyor ve ellerindeki dar kalıba,geniş İslam’ı sahte örneklemeler ile tıkıştırmaya çalışıyor.Kapitalizm ve Kapitalizmin fırsat eşitliğinin ( ! ) dünya üzerinde oluşturduğu durumu on yıllardır içimiz ezile ezile lakin tepkisiz izliyoruz.Görünmeyen elin,imha ettiği dünya insanına kısaca bakalım ; Kapitalist sistemin kazan ve tekrar kazanmak için tekrar piyasaya sür mantığı,daha çok kazanma hırsının bir paylaşımı yine bu sistemin kendi varlığını devam ettirme sürecinin bir oyunundan başka birşey değildir.Kendini daha ‘ güçlü ‘ kılmanın ört bas edilerek ortaya atılmış bir cümlesi,kalabalıkları madden tüketmek için elbet manen uyuşturmak gerekir işte Kapitalizm bunu en ‘ cici ‘ şekilde formüle etmiş ve insanlığa sunmuştur.Aileyi toplumun bel kemiği olarak inceleyecek olursak ; Kadının pazarlamada kullanılmasından,çocuklarının dikkatini çeken ve bütçeyi sağlayan babanın ödemeye programlı bir varlığa dönüştüğü bir sistemin adıdır Kapitalizm.İslam’ın haram kıldığı israfa mukabil Kapitalizm israftan kendini var eder.İslam’ın ihtiyacı olmayandan uzak dur,öğretisine rağmen Kapitalist sistem sadece ‘ tüketimi ‘ öngörür ihtiyacım var mı? ya da yok mu? diye soruları bertaraf ederek,tüketimdem maksimum fayda sağlayacağı bir düzenekte insanları  ‘ kazan-tüket ‘e programlamış bir sistemden geçinir,tükettikçe var olur.Ekonomik sistemlerin sadece ekonomiye hükümdar olduğunu da düşünmeyin zamanla yaşam biçimimiz olan o sistem yine zamanla zihinlerimize ve algılarımıza işler.Kapitalizm bir ekonomik sistem olmaktan çok artık iyiden iyiye bir yaşam biçimi olmuştur.Sahip ol- tüket,öğretisi maddiyattı aşıp bireylerin maneviyatına da el atmıştır.Sonuç olarak karşınızda serbest piyasa ekonomisinin huzurlu bireyleri değil;kazanmak,sahip olmak gibi güdümlerin ortasında benliğini,insanlığını yitirmiş küçük kapital bireyler topluluğu ve onların görmeye dahi tahammül edemediği,sistem tarafından yeterince kazan(ma)dığı için değersiz kabul edilen yığınların ölümüne şahitlik edersiniz.İslam işte bu nedenle bu ve bunu meşrulaştıran sistemleri olduğu gibi red eder.İslam’ın insana dair böyle bir vurdum duymaz hali asla ve asla yoktur.İslam’ın bu konudaki tavrı nettir Ashab-ı Meş’eme.Ayete rağmen,Rasulullah’ın bir model olarak önümüzde örnek olmasına rağmen halen nasıl olurda bir Müslüman,Protestan ahlak örneklemesi ve şahit olduğu tüm Kapital cinayetlere rağmen bu sistemi onaylar,bununla yetinmez bir de bu kokuşmuşluğa İslam menşei açıklamasında bulunur?Hadis ve ayetin genel ahlakından yoksun bu kafalar,ticaretle ilgili 3 ayet ve yine ticaretle ilgili 5 hadisi nasıl olurda,Kuran’ın genel ahlakında bir referansmış gibi alarak bu sisteme kurban etmeye çalışır?Muaviye’nin kendi iktidarının pisliğini örtmek amaçlı Allah’a iftira edip,’ kader ‘ konusunda uydurduğu ve İslam dünyasında yarattığı büyük kırılma ile bu hayalperest fikirlerin ne farkı var?Az daha zorlayıp,Allah’a mı iftira edeceksiniz?Bilindik safsataları ısıtarak sunanlara da karnımızın doyduğunu söylemek isterim.İslam zenginleşmeyin demiyor,zaten bu saydıklarınız nedeni ile Batı’ya karşı bu kadar geri kaldık vs. ezberlerinin de kabak tadı verdiği bir dönemden geçiyoruz.Zaten zenginleşmeyi engelleyen bir İslam olmadığını biliyoruz ama biz yine aynı İslam’ın Kapitalizmin ipinden salınmış haline lanet ettiğini de biliyoruz.İslam’ın meşru zenginliği,fakiri kollayan zenginliktir.Kapitalizmin zenginliği gibi aynı ve tek bireye sürekli sürekli kendi adına zenginleşmeyi,zenginin dışında kalanı ezmeyi öngören bir zenginliği onamaz.Kapitalizmin,tanrısının para olduğu bireyi,dahası homo economicus olmuş bireyi,sosyal yaşamın para=tanrı öğretisinin fıtrata yerleştiği bir düzeni kabul etmez.Tüm bunlara rağmen halen tutup İslam,Liberalizmi ve Kapitalizmi değil yanyana kullanmak,aynı cümle içerisinde kullanmak dahi tutarsızlıktır. 

  Tüm bu çarpıklığa ek olarak,zeytinyağı ve suyu birbirine karıştırmaya çalışan bu aklı evvel Liberal Müslüman ekol ( ! ) sadece bu zorlama birlikteliğe kuvvet vermek handikapına kapılmakla yetinmiyor bir de üstüne ancak ve ancak bir ÜST-ÇATI model olabilecek İslam’ı sırf kendine taraftar etmek amaçlı İslam’a dahil bireylere ‘ saf ‘ muamelesi ya da çocuk muamalesi yapıyor.Bir yazımda ‘ ALİ ERGENEKON’U TUT ‘ başlığı ile Ergenekon taraftarlarının olayı izleyen kalabalığa yaptığı çocuk muamelesini eleştirmiştim.Aynını Kapitalist Liberal Müslümanlar içinde söylemek mümkün ; ‘ Müslüman Ali Kapitalizmi tut ‘,aman ha bırakma ! 

Bölüm 3 

  Farklı bir nokta daha … 

  İslam’ın özgürlük tanımı ile modern sistemlerin özgürlük tanımı da farklıdır.Özetle,Müslüman bireyin kendini ve kendi içerisindeki ben’i hapsolduğu tüm kavramlardan kurtulmaktır özgürlük bir nevi nefsinin arzularından arınmaktır.Bunun tam tersi bir anlamda modern sistemlerin özgürlük anlayışları insana ben’inin yani nefsinin her istediğini sınırlamadan elde etmektir.Kapitalist bireyin tüm yoğunluğu dünyaya ait ve tek anlamlı özgürlük kavramı yine dünyada dünya için vardır.Müslüman birey içinse tek anlamlı bir kavramdan beslenmek mümkün değildir.Müslüman bireyin dünya ve ahiret için,ifrad ve tefrid noktasına düşmeden iki özgürlük kavramını birbirini tamamlayarak daha açık ifade etmek gerekirse,dünyevi özgürlüğün sınırını,dinin özgürlük anlamının toparlaması,şekillendirmesi ile yol alması gerekir.Kapitalist Liberal sistemin yoğunluğu yek dünya için olduğu gibi Müslüman bireyin yoğunluğu hem dünya hem de ahiret içindir.Bu nedenle Müslüman birey Kapitalizme teslim olmaz,bunun yerine kendi içerisindeki dünya yaşamı kavramını,din ile toparlayarak bir nevi terazinin iki kefesini dengeleyerek kendine yön çizer,çizmelidir.Tabii bu dini özgürlük kavramı sadece kendini o dine teslim etmiş bireyler için bir gerekliliktir.İslam-Çatı model içerisinde,Müslüman ol(ma)dan var olan birey için İslam’ın böyle kavram farklılığı ve sınırlayıcılığı yoktur.İslam’ın bu insana ve tercihe önem veren özgürlükçü duruşu ise Liberalizme ve bundan kaynaklı Kapitalizme onay vermez lakin fırsat verir,demek tanımlamak amaçlı daha sağlıklı olur kanaatindeyim. 

  İslam,oldukça üst bir yapılanmadır.Bu geniş ölçekli yapılanma da kısmen Liberalizm,Kapitalizm ve Sosyalizm yineliyorum ‘ kısmen ‘ kendine ayrılmış bir alan bulabilir.Ama sadece bir alt başlık olarak,yan kadroda,ana başlığın altında,virgülden sonra.Asla ve asla İslam gibi büyük ölçekli bir yapılanma bu dar doktrinler altına sıkıştırılarak hatta zorlama tanımlar ile sokuşturularak zor şer iki bacağı çakılmış saçın sağlamlaştırılmaya çalışılan üçüncü bacağı olamaz.Nasıl olur da bir Müslüman kendi kimliğini alt başlık üstelik kendi iddiasına ters düşecek örneklemeler ile olduğundan çok daha küçük bir kalıba hapsetmek suretiyle yön vermeye çalışır?Bu mantıkta ısrar edenlere biri İslam’ı anlatsa iyi olur.Liberalizmi ya da Kapitalizmi savunmak başka şey bu kavramlara İslam dahil etmek başka şeylerdir.Kendi ideolojisini savunan insanlar ile kimsenin bir sorunu olduğunu sanmıyorum.Sorun İslam’ın kullanılması,tutup zenginliğinden zalimleşen,zalimliğinden zenginleşen sisteme alet etmeye çalışmaktan kaynaklanmaktadır.Qua Vadis Ümmet ?Başlıklı yazımda Müslüman dindar bireyler için belirttiğim ; 

1.)İstemek 
2.)Sahip olmak 
3.)Sahip olduğunu kaybetme korkusu 

tespitlerine,sanırım en tehlikelisi olan dördüncü bir şıkkı da eklemek gerekiyormuş ; 

4.)Sahip olmadığı halde sahipmiş gibi davranan,kısmi fırsatçılar 

  İnsanın aklına nereden gelir ki dışarıdan bir kalemin içeriden yazıp çizeceği ve yazıp çizmekten çok ‘ karalamaya ‘ çevireceği. 

  Kapitalizmi ve Liberalizmi savunmak istiyorsanız ; tüm esaretine rağmen,özgürlük vaad ettiğiniz bireylerin madde tarafından özgürlüğüne el konmasına rağmen,maddiyatın ve paranın köleleri oldurulmalarına rağmen,sistemin adamı olmayanlara böcek muamelesi yapılmasına rağmen savunun,çoklu tanrıları paranın ilah olduğu bir sisteme rağmen,fırsat eşitsizliğine rağmen,adaletsizliğinize rağmen savunun en fazla aynı düşünmeyen ama farklı düşünmeyi zenginlik sayan farklı sistemlerin dahilleri oluruz.Ama kendi ideolojinize yandaş bulmak amaçlı muhatabı olduğunuz insanların ‘ değerlerinden ‘ aşırma ‘ yapmayınız.Bu el çabukluğunuzun aslında sadece bir göz yanılması olduğunu kesinlikle biliyoruz.İslam ne sizin ‘ vicdanı olmayan ‘ sisteminize onay verecek kadar insandan kopmuş bir yapılanmadır, ne de o basit,çökmeye mahkum,insanı sefil eden,kokuşmuş ideolojinize alt başlık olacak kadar düşmüştür.Bu hakareti tüm vicdanı olan Müslüman Dindar bireyler adına kınıyorum.Yok illa İslam Kapitalizmi diyorsanız,teslim edin Kapitalizmi İslam’a tüm sivri ve olumsuz yanlarından arındırıp,törpüleyip,yaşanabilir ve yaşatabilir kıvama getirip teslim edelim size bir nevi öğütme. 

  Bir deli kuyuya bir atmış,oldukça da iyi olmuş.Nicedir Müslüman dindar insanların olduğu ortamlarda ‘ Ergenekon Soruşturması sonuçlanıp,bu Kemalist,Chp’ci,Ulusalcı gölgelerden kurtulursak geri kalanlardan Liberaller,Kapitalistler vs. ile halimiz nice olur? ‘ soruları ile yeni ortamlar oluşturmaya başlamışken cevap tam da istediğimiz anda ama beklemedğimiz yerden geldi,bizi buldu.İyi de oldu,daha en başından bu ‘ Cin Ali Masalları ‘ kıvamında ilerleyen İslam’ı kullanmaya çalışma ve çirkinliğe alet etme çabasını gördük,artık bundan böyle bizler de kuyulara daha dikkat keserek cevap bulma çabamızı geç kalmadan ortaya koymuş oluruz.Tabii orada İslam’a sahip çıkmak dışında bir derdi olmayan Müslüman dindar birileri varsa?Peşinen söyleyeyim bu eleştiriler Liberal dövme,Kapitalist dövme,Sosyalist ezme gibi fırsatçılıklara zemin hazırlamayacaktır.Sadece İslam’ın normatif halini tebliğ ve teşhir için… 

  Bu nikaha itirazı olan lütfen şimdi konuşsun ya da ebediyyen sussun.

 

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Trackback URL

  1. 54 Yorum

  2. Yazan:eg Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    yazı konusunda sonra yorum yazacağı ama yazıyı görür görmez resme yorum yazmak istedim. resim süper…hem çok sevimli, hem çok şey anlatıyor…mehmet’te imge ile düşünme yeteneği süper gerçekten.

  3. Yazan:mehmet ali Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Cemile Hanım, yazınızın tamamı için bir şey diyemeyeceğim..Her konuda ahkam kesen birisi olmak istemem.Çünkü olayı iyi tahlil etmişiniz.İddialı cümlelerle..Ve tabii, benim de( el yordamıyla da olsa), düşündüğüm noktalardan..Lütfen bunları iltifat olarak almayın.Ciddi bir makale için iltifat, o yazıyı köreltir. Keşke, eleştirebilseydim(İnşallah, biraz daha okursam o da olur..)
    “İslam,oldukça üst bir yapılanmadır.Bu geniş ölçekli yapılanma da kısmen Liberalizm,Kapitalizm ve Sosyalizm yineliyorum ‘ kısmen ‘ kendine ayrılmış bir alan bulabilir.Ama sadece bir alt başlık olarak,yan kadroda,ana başlığın altında,virgülden sonra”
    diyerek bana göre konunun bam teline, basmışınız.
    Yukarda kendimi ahkam kesenci olmaktan korumaktan bahsetmiş olsam da, bu birkaç cümlelik eki yapmasam, eksiklik hissederdim.
    Sanırım bu uzun 3,lü makaleniz, yazmayı düşündüğünüz bir kitabın hazırlıkları da olsa gerek..Selametle..

  4. Yazan:Mustafa Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Liberalizm bir siyasi ve iktisat felsefesidir. Daha dogrusu ideoloji. 1812 Ispanyada dogdu bu kelime ve genel hatlari ile bircok sahada Islama uygundur.
    Liberalizm ile Liberal davranis arasindaki fark sudur: biri sistemdir ve ideolojinin iddiasi sudur ki : en iyi ve olmasi gerekendir iddiasi vardir. Bir ideoloji diger ideolojilere sempati ile bakmaz rakip veya tehlike olarak görür onlarla bogusur. Tek ve dogru olma iddiasidirki “izm” eki olur. Liberalcilik ise ideoloji sistemi kurmadan pragmatik davranistir. Müslüman liberalist olmaz ama liberal olur.
    Erol Yarar tahminem sunu düsünüyordu: eskiden bircok müslüman teskilatlar kendi taraftarlarini fakir tutarlardi. Cünkü bagimli yapmak isterlerdi. Para göreni azitir bizden kopar diye düsünürlerdi. Halen genelde öyledir. Istisnalar haric.
    Hakiki liberalizm yoktu ve yoktur bati devletlerinde. Fakirleri oldugu gibi birakamaz idiler devlet ve sistem tehlikeye girerdi. Sadece cok büyük ve saglam devletler mesela ABD kendi fakirlerinden pek korkmaz.
    Yurt disinda özellikle fakir devletlere karsi kati liberalist siyaseti uygularlarki onlarin piyasalarini ve ekonomilerini ele gecirsinler.
    Türkiyede zamanla Kemalizm mezara gidecegi icin simdiden gelecegin fikir sistemleri jimnastik yapiyorlar. Basinda orda burda yerlesiyorlar. Bu “normal” gelisme. Anadolu sermayesi Anadolu kaplanlarinin sayilari henüz azdir ve sag müslüman kitleyi ekonomik hayata adapte icin liberalcilige heveslendirmek devlet siyaseti olsa gerek. Kültürlü ve entellektuell ve genc insanlarimizi ticaret ve ekonomiden uzak tutar isek pastayi baskasi kapacak besbelli. Bize is adamlari ordusu gerek. Türkiye yoksa nasil kalkinacak? Sermaye sadece belirli zihniyetli insanlarda olmamasi gerek politikayi yoksa onlar tamamen belirlerler.
    Milli Görüscülere, Süleymancilara, Nurculara, Gülencilere ve bircok digerlerine sunu söylemek isterim : milletin cebinden elinizi cekin! Utanin! Alan el degil veren el olun. Atalarimiz dilenmezdi. Is yaparlardi. Vakf yaparlardi.
    Mal ve para kalbe girmesin diye cebi bosaltmak yoktur. Para olsun bol bol ama cebde olsun kalbde degil. Genc iken pantalon ticareti yapacaktim muhterem bir mülüman ilim ehline danistim : Demistiki : “önce dinini iyi ögren Islam ahlakini iyi ögren sonra ticaret ile ugras istersen dünyayi al sat.”
    Müslüman kazandigi mali haram olmadiktan sonra istedigi sarf ederbilir. Allahü Tealanin verdigi hürriyeti kimse elinden alamaz. Zekat farzdir. Bellidir. Ama bugün adeta sinirsiz bir bicimde sadaka farzmis gibi yapiliyor. Müslüman is adami soyulacak sogana benzetiliyor. Ne kadar cok para savurursa iyi gözüyle bakiliyor. Müslüman denge ve hesab ehlidir. Isinin ve mesuliyetinin farkinda olmalidir.
    Birgün Peygamber efendimiz eshab ile sohbet ederken bir genc adam geliyor ve ac oldugunu söylüyor. Hicbir mali mülküde yokmus. Peygamber efendimiz eshaba sormus ip ile balta ödünc veren varmi diye. Birisi veriyor ve genc adama veriliyor sehir disina cikip odun toplamasi ve pazara getirip satmasi isteniliyor. Adamda yapiyor sonra kendi ipini ve baltasini aliyor isine devam ediyor. Harika davranis.
    Ya calisiriz fakirlik ve zillet zincirlerini kirariz ya da onun bunun eninde sonunda kölesi oluruz.
    Liberal kelimesini kullanmakta mahzur yoktur. Islam liberal sistemi denilebilinir. Efendi kelimesi yunancadir ve Peygamber efendimiz diyoruz. Mahzuru yoktur. Salah degil namaz diyoruz. Savm degil oruc diyoruz. Böyle kelimeler tevkifi degildir.
    Liberaller, dindarlar, muhafazakarlar,sosyal demkratlar, demokratlar hepsi hepsi beraberce Türkiyenin önünü acmalari lazim gerektigi sekilde is birligi ve dayanisma kacinilmazdir.Üstelik birbirimizi tanimak konusmak ve fikirlerin ifade ve bilgi alisverisi ile olur. Liberalist birisi Islami iyi tanisin Müslüman dindarda liberalizmi ve liberalciligi iyi tanisin. Illa flört veya aforoz sart degildir. Bu arada bütün renkleri karistirmak isteyenler cikmasi dogaldir. Cikar. Bunuda kabullenmesek bile onlarlada yasayacagiz yasamaya alisacagiz.

  5. Yazan:cb Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Mehmet Ali bey,

    öncelikle teşekkür ederim efendim.Eleştirilerinizi kesinlikle bekliyor olacağım.Ahkam kesiciliğe bakışım sizinkinden farklı değil tabii yazmaya başlayınca biraz sivrilebiliyorum zaten yazının başında cümlelerimin iddialı olduğu açıklamasında bulunmaya çalıştım,ahkam kesici imajdan sıyrılmak adına.

    Kitap yazmak mı?Kesinlikle mümkün değil halen daha az okumalarına okumalar eklemeye çalışan yolun çok başında biriyim.Az birikimim ve donanımımla yazmaya çalıştığım makalelerde bile haddimi aşarım endişhesi taşıyorum.muhabbetle

  6. Yazan:cb Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Mustafa bey,

    öncelikle eleştirileriniz için teşekkür ederim.

    Yazının bütünüe baktıysanız zaten bahsi geçtiği gibi Kapitalizm olmasa dahi Liberalizm’in kontrolün dışına taşmadıkça İslam ile çok zıt kutuplarda olmadığına uzun uzun değinmiştim zaten bu bir Liberalizm eleştirisi de değil ben de az çok Liberallere yakın düşünen yorumlara imza atmış biriyim.Sorun şu ki eleştirdiğim alan Kapitalizm,Kapitalizmin vahşeti,Liberalizm’in kontrolden çıktığı zamanlardır.Ayrıca Kapitalist bir sistemin ahlaksız sonuçlarına rağmen İslam ile birbirini götürebilecek bir sistem olmasını meşru gören grüşlerdir.Zaten Liberalizm ve İslam arasında bir flört durumuna karşı bir afaroz geliştirmedim,aşkın bir flörtün oluşturacağı yoğun birlikteliğin ayrılık ile sonuçlanacağını düşündüm ve bunu paylaştım.Kısmen aşırılığa kaçmış zorlama yorumlara tepkiydi diyebilirim.

    Milli Görüscülere, Süleymancilara, Nurculara, Gülencilere ve bircok digerlerine sunu söylemek isterim : milletin cebinden elinizi cekin! Utanin! Alan el degil veren el olun. Atalarimiz dilenmezdi. Is yaparlardi. Vakf yaparlardi.

    (Mustafa )

    bahsi geçen oluşumlar ile ‘din’ başlığında buluştuğum için çok zıt düşmem amma kendilerine de verecek bir onayım yoktur zaten öyle olsa bünyelerinde bulunurdum,hiç birisinde bulunmadım lakin izleyecek kadar yakın oldum hep.Biraz haksızlık ettiğinizi düşünüyorum şöyle ki ;Liberalizm yanlılarına gösterdiğiniz yakınlıktan bence bu guruplarda nasibini almalıydı.Bir çok yönden eleştirdiğim Nur Cemaati hareketi Vakıflanma yolunda oldukça başarılıdır,Kısmen Milli Görüş ve Süleymanlı Cemaati de bunlara dahil.Tek sorun genellikle bu vakıf işlerinin nalıncı keseri gibi hep bana hep bana yontmasından dolayı eleştirilebilir.Eleştirilebilir de şimdi Nur Hareketinin ‘ticaret’ kolunu ele alırsak bence sizin yakın bulduğunuz Liberalizm ile çok uzak düşmezler düşünsel olarak değil elbet ekonomik olarak.Tabii Cemaatin ipinden salınmış ‘maddiyata’ karşı bir toparlaması olması tüccarların cebinden öğrenciye çekip alması sizi Liberal mantığınız nedeniyle rahatsız ediyor olabilir,bana göre ise toparlayıcılığı açısından kabul edilebilir olabilir.Bahsettiğiniz Cemaatlere verdiğiniz telkin ‘elinizi milletin cebinden çekin ‘ yaklaşımınıza karşın övgüsünde bulunduğunuz Liberal,ardılı Kapital sisteme ‘elinizi milletin nefsinden’hatta hatta ‘elinizi milletin cebinden,beyninden,ruhundan çekin uyarısı yapsak daha adaletli yaklaşmış olmaz mıyız?

  7. Yazan:ahmet medeni Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Yazı beklendiği ve görüldüğü gibi, islamın müntesiplerinin(Siz buna, yeni-modern terimle ‘islamcı’ deyin, adı ne olursa olsun, bukağısını koparması kesin olan liberalizmin-liberalistin vahşi kapitalizme evrilmesinin doğal olduğuna dair bir yazı. Şimdi, Mustafa’nın savunmaya geçerek,saldırmasını anlamak kabil,değil. Mustafa Bey ve benzeri arkadaşları liberal(özgürlükçü duruşları nedeniyle, liberal dediğimiz..)duruşları sebebiyle seviyor olmamız, onların aklına estikleri zaman mahallenin gelenklerine saldırma hakkını doğurmaması iktiza eder,diye düşünüyorum. Mahallede çok problem olduğu doğru, ama, bu problemler o mahallenin daha büyük problemlere sahip kapitalist mahalleye evrilmelerine gerekçe olamaz, olmamalı da..
    Laikçi-secülerist yobazları sevindirmemek için, mahalleye saygı..

  8. Yazan:cb Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Ahmet bey,

    ben kendi adıma ‘ İslamcılık ‘ tanımından Allah’a sığırım.

    Liberaller ile de çok sorunum olduğu söylenemez yani kısmen sorunluyuz ayrıca çok fazla sayıda Liberal arkadaşım da var.Siyasi konularda ise ortak noktamız boldur.

    Benim sorunum Liberalizm-Kapitalizm gibi kavramlarla değil,bu kavramların altına İslam’ı sokmak ve İslam kayıtsız şartsız bu görüşlere onay veriyormuş gibi gösterenlerledir.

  9. Yazan:ahmet medeni Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Cemile Hanım,
    asıl kavramı “islamın müntesiplerinin” koyarak, islamcı kavramını da tırnağa almıştım,Mustafa Beyin anlamasına yardımcı olmak adına..Başkalarını tanımlamak bana uymaz.Siyaseten de herkes özgür..!!Buraya kadar sanırım anlaştık.
    Dahası, bugünkü yazınıza ışık tutması açsından(Sizin okumuş olacağınızı tahmin ettiğim..) ve Mustafa’ya da yapacağı okumalarda faydalı olacağını umduğum nefis kaynak, Aliya İzzet Begoviç’in “islam deklarasyonu”(Fide yay.)kitabını önerebilirim.(Elbette bu konuda onlarca kaynak vardır, ilmi-akademik ve fikri boyutu olan..)
    Kısa bir alıntı, 178.sayfadan:
    ““Her devrin ve her neslin İslâm mesajını yeni formlarda ve yeni araçlarla tatbik görevi vardır.
    İnsanlar arasındaki ilişkileri tanzim eden değişmez İslâmî prensipler vardır; fakat değişmez mahiyetli bir İslâmî ekonomik, sosyal ya da siyasal yapı yoktur.
    Bu, İslâma bütüncül (entegre mahiyette) bir düzen olarak yaklaşımın sadece ilk ve fevkalade önemli bir sonucudur. Yaklaşımın geriye kalan aynı ölçüde önemli –ama daha genel mahiyetteki– üç sonucu şunlardır:
    Birincisi: Bu dünyayı seçmek suretiyle, İslâm en iyi şekilde düzenlenmiş dünyayı benimsemiştir. Dünyayı daha iyi yapacak hiçbir şey peşinen (a priori) gayri İslâmî diye reddedilemez.
    İkincisi: Fıtrata açık olmak, ilme açık olmak demektir. İslâmî olması için herhangi bir çözümün iki şartı karşılaması gerekir: Azamî ölçüde verimli ve azamî ölçüde insanî olmalıdır. Bu münasebetle de azamî düzeyde iman ve bilimin birlikteliğini yansıtmalıdır.”
    ….
    Ötesi; güce dayalı bir sistemin ‘entegtasyonu’ bir yana, bizatihi o sistemin kavramsallığı ve algılanışı dahi soğuk.Son söz; Gücün amacı güçtür.
    İslam ise “Adl” ve “Silm” timsali..
    Selametle.

  10. Yazan:cb Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Nasıl olmuşda gözümden kaçmış,herzaman olduğu gibi yazılarıma eklediği fotoğraflar ile derin anlamlar yükleyen Sevgili Mehmet beye teşekkür ederim,fotoyu çok anlamlı buldum.

    Mehmet bey,

    beğendiğimi çaktırabilirdim değil mi :))

  11. Yazan:cb Tarih: Ağu 4, 2009 | Reply

    Ahmet bey,

    kesinlikle anlaştık.

    Begoviç benim için bambaşka isimlerden bir tanesi bahsettiğiniz kitap ile ilgili çok yorum duydum malesef bütününe hakim değilim dolayısı ile tek sayfadan yola çıkarak söz etmem mümkün değil.

    İslam ise “Adl” ve “Silm” timsali..

    (ahmet )

    kesinlikle.

    Güç ayrıca bir tehlike sahibi olduğunuzda ne onun ne kendinizin sonunu kestiremiyorsunuz.Tabii arzulananı iyi belirlemek de lazım diye düşünüyorum,sahibi olmak istediğim güç müdür?Yoksa adalete dayalı bir düzen mi?Adalete dayalı bir düzen = güç olabilir mi?Sanırım dünyayı anlamlı kılmak Müslüman birey için dünya ve ahiretin birbirini gölgelemdiği zamanlara mahsus.Bu anlamda sonucu kestirebileceğiniz bir güç diyebiliriz.Bu mümkün müdür?Fıtrata bakınca pek emin olamıyorum.

    selametle

  12. Yazan:Azgın Demokrat Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Yazı yağmış maşaAllah.Fakat en çok Cemile hanımın yazısı nazarı dikkatimi celp etti.Belirli söylemine katılsamda belirli yerlerine katılmamam mümkün değil.

    Unutmayalım ki tüm geçerli ve kullanılan sistemler temel pragmatizmi ululadıkları için hala en geçerli kabullerdir. İnsan gerçeğine aykırı sistemler zaten yıkılmışlardır.Ütopik idealler gerçeklerden koptukları için yok olmuşlardır.İslamın mesajının bir bilim, bir iktisad , bir ahlak kitabı olarak ayrı sahifelerde değerlendirilmesi ve beşeri ürettikleri ile karşılaştırılması yada beşerin bu üst çatıda ne derece yer aldığının tartışılması kanımca zaralıdır. İslam’ın holistik yapısını anlamlandırmaktan uzaklaşmak demektir. Verilecek hükümlerle beşer düşüncesi belki İslami ,daha İslami, az İslami, İslam dışı gibi kademlerle sahip olacak,bunu gene beşer yapacaktır. Bununda fıkhen sıkıntısı ortadadır.

    Bu insani kabullerin uygulanmasında sergilenen beşeri ahlaksızlıklar beşeri sistemlerin kendi iç sistematiğinden çok beşerin, kendi nefsinin oyuncağı olma olasılığının, bir ideale bağlanıp üretme olasılığından çok daha fazla olmasındandır. En mükemmel bir siyasi/ahlaki/hukuki sistem bile beşerin elinde onun itikadi şiarının sağlaması olmaya mahkum olduğunda, içerik veyahut zahirde dejenerasyon yaşamaktan kendini kurtaramayacaktır.

    Bu sebeple İslamla herhangibir ”izm ” evlendirilmeye çalışılması gibi bir durum ortada yoktur,söz konusu olamaz.Bu olsa olsa yukarda bahsettiğinm haddi aşma olayına girer. Bu ancak bu ahmaklığı sergileyeni bağlayıcı bir durumdur.Burada birkaç kere tekrar ettiğim gibi üstad Cemil Meriç’in o harkulade tespiti bir idrak ve fikir kriteri olarak karşımızdadır;

    ”izm” ler insan idraklerine giydirilmiş deli gömlekleridir.

    Madem öyledirler o zaman bu kıt idraklerin İslam’ın içinde yer bulması, onun iktisadi hayata getirdiği kuralları temsil etmesi zaten olanaksızdır.

    İlk önce tarihsel bağlam bilinmeden ne kapitalizm nede liberalizm çok anlamlandırılabilir kanısındayım.Fakat kitaplar dolusu içerik olduğu için özetlemek de gerekir.Fazla jargon içermeyen şekilde anlatmak gerekirse;

    Hikaye’nin başlangıcı Viktorya dönemi İngiltere’sinde yaşananlar ve Sanayi İnkilabının ayak sesleri olan ”ingiliz köylü kıyımına” dayanır.

    Darwin, Malthus ve Adam Smith’in demografi ve iktisadi liberal görüşlerini biyoloji dünyasına uygulayarak teorisini oluşturdu.

    Darwin = En iyi olanın hayata devamı,diğerlerine üstün gelerek türünü sürdürmesi, nüfus olarak çoğalması..

    Liberal görüş = Rekabette iyi olan kazanarak rakiplerinin önüne geçmesi ve ekonomik olarak büyümesi…

    Şimdi bu gerçek teoriyi (Darwinizm) Liberallerden çok Marx’ın türevleri sol diyalektiğin savunması başlı başına bir paradoks oluşturuken aynı zamanda buliberal görüşe yaslanan teorinin niçin Marx ve Freud teorileri gibi tarihe gömülmediğinide çok açıkça gösteriyor. Çünkü Darwin piyasa ekonomisininin kurallarını biyolojiye uygulayarak Viktorya dönemi İngiltere emperyalizmine bilimsel bir destek sağlamış oluyordu. Kölelik kendine rasyonel bilimsel bir dayanak sağlamış, yapılan kıyımlar ekonomik bir gerekçeye dayanmış, ilerleme belkide dinin kendini feda kültürünü çarpıkta olsa ululaşmış oluyordu(İngilterede ölen maden işçisi sübyanlar)

    Evrim teorisinin Batıda birden yaygın kabul görmesi tamda bu yüzdendir.(Mekanizmalar o kadar çabuk kalbul görmesede).

    Zahirde doğa kanunlarının aşırı basitleştirilmiş ve iğdiş edilmiş versiyonu olan bu teori,kapitalizmin yeni amentüsü olacaktır.Darwin aynı zamanda naturalizm ile güya materyalizmden türeyen tüm düşünce iklimlerinide bir bilimsel konsensüs sağlayarak bilimsel metod içersinde(methodik naturalizm) kalmasını sağlayarak felsefi naturalizm(ateizm)için açık bir destek sunmuş oluyordu. İşte tamda bu noktada bundan sonra kapitalist sistemden herhangi bir etik/ahlaki kaygı beklemek zaten olanaksızlaşmaktadır.

    Çünkü bu noktada iktisadi sistem, şöyle böyle evrensel ahlak değerlerine sahip Hristiyanlık bağlarından kopmuş, her ne olursa kazanı kutsallaştıran bir makyevellist dogmaya dönüşmüştür.

    Reformist akımların bunu kendilerine uyarlaması onların dünyevi kurtuluş ”survival” olaylarıyla alakalıdır.Dini bir ilhamla hareket etmiş değillerdir. Sadece kendileri gibi dışlanan ve hor görülen Yahudilerin binlerce yıldır sergiledikleri hayat tarzını ve altın iktisadi kurallarını kendi hayatlarına adapte etmişlerdir.Cemile hanımın belirtiği evlilik olayını asıl gerçekleştirenler bu refromist Hristiyan cemaatlerdir.(bugün İslami cemaatlerinde buna benzer örgütlenme sergilemesi bahsettiğim beşer şaşar olayı ile alakalıdır.)

    Neydi bu ABD’yi kuran,Sanayi devrimini tetikleyen horlanmış inanç sahiplerinin düsturu ? Hayatta kalmak istiyorsan işe yarar tüm zamanları kapsayan evrensel bir meslek edin,onda uzmanlaş,bu meslekler özellikle cemaat dışındakilerin kolaylıkla yapamayacağı ve yapanların toplumda özel yeri olduğu meslekler olsun, ne olursa olsun işe yarayan ekonomik değer üret,cemaatinle bütünleş, kapital biriktir, ortak bir gayeye tutun..Bunlar kurtuluş ”survival” kurallarıdır,Çalışmak tek gerçek ibadettir. İbadet halinde çalışmakdıkça,üretmedikçe,kazanmadıkça ne bu dünya nede ahiret senin olabilir. Din İnsan yaşamadıkça yaşayamaz…

    Peki,bu doğa kanunları acaba bu çıktıyı bize ilham ediyorlardı? Yoksa nefsilerimiz bize gerçeğin küçük bir kısmı ile daha büyük hakikatleri kapamıştı ?

    Değişim kontrol edilmezse yada yönlendirilmez ise yıkıcı olacaktır. Pirelli reklamında bile dendiği gibi kontrolsüz güç güç değildir! Herhangi bir toplum sistemine yada biyolojik popülasyona yada canlı organizmaya sağlanan değişim onun ”homestatis” yani içdengesini değiştirir,sistemin kararlılığını bozar. Fakat değişimler ilerlemenin itici gücünü teşkil ettiğinden bu değişime uyumlu hale gelmek yada onun sistemin faydalanacağı hale sokmak ancak akli müdahale ile mümkündür.Burda aklın tercihlerinin etiğe ve evrensel ahlaka mı uygun olacağı yoksa sadece materyalist kazanımlara mı ululayacağı beşeri tercihindir.

    Şöyle bir analoji ile durumu anlatayım. Yağmurun yağması kaçınılmazdır, yağmur doğadaki bitki örtüsünü, coğrafi şekilleri değiştirir. Bu değişim kimi zaman az yağmurla kimi zaman çok yağmurla gerçekleşir. Yağmurların suyu ile beslenen akarsularda buna göre şekillenir. Eğer bu değişim büyük oranda olursa yani yağmur sel olursa akarsuyun önünde bir set baraj vs olmazsa değişimin muazzam gücü önünde ne var ne yok yok eder.Halbuki insanlar akıllı varlıklar olduklarından dolayıdır ki, akarsuların bu tehlikesinne karşı barajlar inşa etmişlerdir. Barajlar neyi sağlar ? Yağmurlarla biriken potansiyel değişim enerjisini muhafaza eder.

    Böylelikle;

    . Çevreyi yıkımdan korur.
    . Stabiliteyi muhafaza eder
    . Gerektiğinde değişimi yönlendirerek(sulanması gereken zamanda gerektiği kadar buna imkan vererek) verimi artırır.

    Şöyleki maddi dünyada değişmeyen tek şey değişimdir.Bu doğal tarihin en yadsınmaz gerçeğidir. Fakat şunu unutmamalıyız ki Batı’nın İslam kabulü yoktur o zaman ellerinde sadece Doğa kanunun gerçekliği birde Dejenere edilmiş bir din/dinler vardır, tabi birde kendi nefisleri…

    Evrensel ahlak ilkelerininde sadece toplumun çok aydınlanmış çok küçük bir kesimince ilahi mesaja dayanmadan öngörülebileceğini bilirsek, Batı’nın egosentrik olarak neyi tercih edebileceğini bilmek zor değildir.

    Kapitalizm nihayi çıktılarının tarih boyunca gördüklerimiz olması bu durumda yukardaki açıklamlarım ışığında şaşırtıcı değildir.Bu elbette kabul edilebilir olduğu anlamına gelemez ama bu düşünce sistemlerinin bizahati kendi kabahatleride değildir. Bunların beşerden kaynaklı belirlenmiş sınılılıkları vardır. Nasıl aşırı ve sapkın pratiklerinin İslam olarak nitelendirilemeyeceği gibi bunlarında mutlak bir liberal ve kapital düşünce temsilleri olarak nitelendiremeyiz. Böyle bir şeyi söyleyebilmek için bu sistemlerin belki İslam gibi üst bir denetleyici rehberin denetiminde var olduğu bir iktisadi/siyasi modelin günümüzde uzun süre uygulanabilir olmasına tanık olmalıyız.Yoksa havanda su dövmektir işimiz..

    Fakat bu sistemlerin illaki İslam karşıtı yada Müslümanların hayatında yer alamayacak olan küffar düşünceler olduğunu iddia etmek evrensel gerçeklerden kopmaktır. Özellikle liberalizm ve onun iktisadi çoçukların en büyüğü kapitalizm bugünkü medeni (tabi ne derece medeni M.Akife de sorulabilir.) insan cemaatinin dünyayı siyasi, ekonomik ve ilmi olarak şekillendirmekte kullandığı yegane araçlardır. Mükemmel olmaktan uzaktırlar, uygulamları diğer tüm beşer uygulamaları gibi sorunludur.

    Nacizane kusurlu düşüncem, beşere düşen görevin, geçerliliğini maddi olarak (ahlaki olarak değil) kanıtlamış bu değişim gücünün mümkün mertebe kontrol edilebilmesidir. Uygulayıcıların İslamı bu sistemler ışığında yorunlaması asla düşünülemez, yada bu sistemlerin İslamın içeriğinde kendine yer bulabilecek olması kabul edilemez.

    Ancak uygulayanlarının Hz.Peygamber (SAV) ahlakıyla olgulara yaklaşması , değerlendirmesi ve Kuran’ı Kerim’in rehberliğinde hareket etmeye çalışmasıyla evrensel geçerliliğe sahip olan bir mesajın pekala evrensel ilahi mesajla terbiyesi/ kontorlü mümkündür. Bunu gerçekleştirirken, gene mümkün mertebe İslam sınırları içersinde evrensel toplumun ilke ve düşünceleriylede bir mutabakat sağlamak kaçınılmazdır. Bu ortak bir icmaa ,kıyas ve meşveret ile yapılabilecek bir şeydir.Yeter ki, ilk önce birey sonra cemaat sonra toplumun geneli olarak bizlerin ortak bir lügat bir kabul ve değerler bütünü içselleştirmiş (kültür dinamiği haline getirmiş) olsun.Günümüz Türkiyesi yada islam toplumları için bu şimdilik fazla iyimser ve idealize bir durumdur.Fakat olası en geçerli yol olması kanımca katidir.

    Mustafa Akyol’un son üç yazısının buna yönelik değerlendirmeler taşıdığı kanaatindeyim.

    Bearrat gecemiz herkese mübarek olsun . Allah’a emanet olun…

  13. Yazan:P.K Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Sevgili c.b.

    Bana yazmış olduğun ilk sıcak yoruma karşı ben size biraz insafsız davranacağım:-)yapabileceğim bişey yok. Benim böyleesi kuruyasıca bir huyum var işte:-)

    Tabii oradan bir Liberalin çıkıp bazı Liberaller gibi ‘ zorlama,ıkınma ‘ yöntemi ile aslında 100 yıldır bildiğimiz gibi değil,şu şöyle bu da böyledir,mantığıyla duruma yeni açıklamalar getirip,yazar ve okuru şişirmesi de mümkündür,tecrübeyle sabit.(cb)
    İnanın bende bu durumu çoğu kez islamla ilgili sorgulamalarımda yaşıyorum. Örneğin islamda kadının dövülebilmesiyle ilgili “içime en çok su serpen” yorum nisa suresinin 34. ayetinde geçen “…dikkafalılık etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarından ayrılın, ve onları dövün” ayetinin 1400 yıldır yanlış tefsir edildiği yorumuydu!! Dövmek kelimesi olarak manalandırılan “darebe” kelimesi aslında 1400 yıldır yanlış anlaşılmışmış ve darabe “aslında ayrılmak” demekmiş!!! Her ne kadar Veda hutbesinde bile itaat etmeyen kadının dövülebileceği söylense bile Peygamber bu eylemi hayatında hiç uygulamamışmış!!! (uygulamadığı şeyi neden tüm müslümanları toplayıp telkin ettiğini anlayamadım ben) Aynı sorgulamayı çok eşlilik, miras ve cariyelikle ilgili hususlarda da görüyorum.

    Evet tutmuştur.Kapitalizm ise almış yürümüştür.Ve yakın tarihte bu iki kavramın karşısına dikilecek her hangi bir kavram olacağını da sanmıyorum.
    Haydar Baş ve Necmettin Erbakanı dikkate almıyorsunuz galiba:-)

    Özetle,Müslüman bireyin kendini ve kendi içerisindeki ben’i hapsolduğu tüm kavramlardan kurtulmaktır özgürlük bir nevi nefsinin arzularından arınmaktır.Bunun tam tersi bir anlamda modern sistemlerin özgürlük anlayışları insana ben’inin yani nefsinin her istediğini sınırlamadan elde etmektir
    Tabii bu dini özgürlük kavramı sadece kendini o dine teslim etmiş bireyler için bir gerekliliktir.(cb)

    Cemile hanım, işte esas sorunda burda ya. Tüm müslümanlar tüm konularda aynı fikirde mi ? İslami ölçülere göre liberal bir hukuk yapılabir mi? Kendini İslam dışı tarif edenlere istedikleri ölçüde özgürlük verilirken kendilerini İslam diye tasnif edip ancak sizin islanm anlayınışla hiç mi hiç ilgisi olmayanların özgürlüklerinin sınırını belirleyen şey nedir? Örneğin kendisinin samimi bir dindar olduğunu iddia eden homoseksieller var. Bunlara karşı kimin islami ölçüleri geçerli olacak?

    Bu mantıkta ısrar edenlere biri İslam’ı anlatsa iyi olur.Liberalizmi ya da Kapitalizmi savunmak başka şey bu kavramlara İslam dahil etmek başka şeylerdir.Kendi ideolojisini savunan insanlar ile kimsenin bir sorunu olduğunu sanmıyorum.(cb)
    Yaşadığımız dünya düzeninde salt islam olarak gösterilebilecek bir düzen var mıdır? Yoksa bu bir ütopyadan mı ibarettir. Karanlığa küfretmek kolaydır ancak Liberalizmi kapitalizmi bırakın islama dönelim dediğinizde getirdiğiniz rol- model nedir? Eğer şu anda dünyada böylesi bir rol model yoksa durup düşünmek gerekmez mi?

    İslam ne sizin ‘ vicdanı olmayan ‘ sisteminize onay verecek kadar insandan kopmuş bir yapılanmadır, ne de o basit,çökmeye mahkum,insanı sefil eden,kokuşmuş ideolojinize alt başlık olacak kadar düşmüştür.Bu hakareti tüm vicdanı olan Müslüman Dindar bireyler adına kınıyorum.
    Peki Müslüman dindar bireylere ne şekilde yapılanmalarını tavsiye edersiniz?
    sevgiler…

  14. Yazan:cb Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Demokrat,

    yorum yağmış maşlh. ilginize teşekkür ederim.Tam da yazıya ilginin düşük olduğunu düşünüp bir daha ‘yazmamak’ konusunda düşücelere dalmıştım ki …

    Aslını isterseniz yorumunuzun ve yazımın çok ters düşmediğini düşünüyorum bana göre bir nevi açıklayıcı olmuş.

    Aslını isterseniz yazıya hakim ‘kapitalizm’ başlığı bir sorun olarak kapitalizmden çok sonuç olan kapitalizm üzerine eleştiriler bütünü sayılabilir.İzlemekte olduğumuz kapitalizm zaten bir sonuçtur kanaatindeyim oldukça yıkıcı bir sonuç.Zaten yazıda da belirtmiştim siz de eklemişsiniz ‘ kontrolsüz güç ‘ diye.Bu manada kontrolü sağlayan mekanizmanın İslam olduğu iddiasında bulundum.Bu nedenle çatı model olarak önerdim.Dahası Liberalizm ya da Kapitalizm gibi sistemler sonuç olarak olmasa dahi kağıt üzerindeki halleri ile onanabilir sistemler olabilir elbet.lakin bunu İslam’ın önünde kullanmaya razı değilim ve sonuç kapitalizminin sivri köşelerinin uyuşmadığı bir İslam’a şahidim,kendimce.Mustafa beyin ya da başka bir kalemin bir sistem olarak Liberal ve kapital sistemi savunmasında da bir sakınca görmüyorum,kısmen de destekleyebilirim sadece buna referans olarak İslam’ı vermeyi biraz zorlama yorum olarak görüyorum.

    Bir teklif olarak,haddimi aşmadan,size yeni bir nick ne kadar yakışır 🙂

  15. Yazan:eg Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    “Tam da yazıya ilginin düşük olduğunu düşünüp bir daha ‘yazmamak’ konusunda düşücelere dalmıştım ki”

    ah cemile hanım sakın yazmayı kesmeyin. yorumlara bakıp yazmayı ya da yazmamayı belirleyeceksek benim çoktan bırakmam gerekirdi:)) ben sizin yazdıklarınızı genel olarak beğeniyorum.

  16. Yazan:cb Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Sevgili p.k,

    o huyu kuruturuz 🙂

    Dönem Arap toplumu bugün aklımızın alamayacağı kadar erkek egemen bir toplum,erkek egemenliği yanı sıra kadının hiçe sayıldığı bir toplum 23 yıllık bir süreç de bu adamların bir kısmınında Bedevi olduğu göz önünde bulundurulursa oldukça zor bir eylem.’gelenekten’ sıyrılmak o kadar kolay bir şey değil.Hatta Hz. Ömer’in kendi hilafeti döneminde ‘Allah Rasulü döneminde hakkımızda ayet iner korkusu ile kadınlarımızı dövmezdik,O’ndan sonra yine bazı eski kötü huylarımıza döndük ‘ dediği rivayet edilir,o tarz yorumlar erkek egemen din teşhirinden kaynaklı yorumlardır.Ben açıkcası tanıdığım Rasulullah’ın böyle telkinlerde bulunduğunu düşünmüyorum.Tr İslam’ı Arap elinden almıştır dolayısı ile bu dini akidelere Arap geleneğinin de etkisi olmuştur.Genel ahlakı ile İslam şiddet sever bir yapılanma değil,caydırıcılık gereken durumlarda ise bunu gerektiren haller için ayrım yaptığını düşünmüyorum.Yani bence kadınla aynı fiili işleyen kadın değil erkek ise yatak ayrılabilir,kızılabilir hatta dövülebilir.Yine de şiddeti tavsiye ettiğini düşünmem.Çok eşlilik konusunda yine döneme ait olduğunu düşünüyorum bugün mesele ‘ kent ‘ değimiz kültür içerisinde çok eşlilik meşru sayılmaz,kanunen de onanmaz bu çok eşli kavramın defacto yorumlarını İslam’ın her uygulamasını eleştiren bireylerde de görüyoruz yani nikahı olmayan bir yaşam doğru mudur hayır ama halen bu varsa demek ki fıtratta olan bir şeydir,olması gereken elbet tek eşlilik ama halen çok eşlilik varsa bu erkeğin fıtratında ‘maalesef’ var olan bir şeydir,ve bir nevi olandır.Din fıtrat ile ters düşmez.Ki bu din tarafından bir öneri,bir zorunluluk değil sadece zorlama durumlarda verilen bir ruhsattır,kullanılması gerekmez.Tabii din açıklamalarında erkek egemen bir yorumculuk bol olduğundan olayı bu konu oldukça ‘hayırlı’ birşeymiş gibi gösterilmiştir,maalesef.Bu ayeti tefsir eden bazı yorumcular tefsir usulüne göre bunun ayetlerin sibak ve siyak durumlarına göre sadece o ‘savaş’ dönemini kapsayan döneme erkeklerin savaş sırasında fazlaca öldüğü döneme,kadınların mağdur olduğu bir döneme rastladığını söylerler.Ayrıca dönem Arap toplumuna baktığımızda şahsın 10 eşi var bu çok eşliliği anında engellemek çok sağlıklı olmayacağı için sayıyı 10’dan 4’e düşürmek olarak da açıklanabilir.Yine miraz da aynısıdır yanlış hatırlamıyor isem ya Asr-ı Saaddete İslam ya da Kütüb-ü Sitte serisinde okumuştum,dönem Arap toplumunda kadınlardan yas tutanların ‘ bir yıl evlerinden dışarı çıkmadığı,saç tırnak vs. kesmediği,hatta yas tutma amaçlı canlı bir kuşu alıp tüm vücutlarına sürmek sureti ile öldürmek ‘ gibi adetleri olduğu rivayet ediliyordu,imdi böyle bir topluma tepeden inme jakoben bir engel getirseniz ne kadar tutar?İslam’ın ahlaki kokuşmuşluk dışındaki konulara jakoben yaklaşımı yoktur.Ayrıca fıtrata ters düecek yorumu da yoktur dolayısı ile geleneğine çok bağlı bir çok cahiliyenin yaşandığı bir topluma ancak bu kadar toparlama yapılabilir bundan fazlası toplumu yanardağa çevirebilir.Miras içinde aynıdır çünkü dönem boşanmalarında ki bu boşanmalardan biri de keyfi isteyince gelip eşine ‘ sen benim annem oldun ‘ diyerek boşayan adam,boşadığında ya da öldüğünde eşine tek maddi kaynak bırakmayan bir toplumda ıslah amaçlı ancak bu kadar şekillendirme yapılabilir.Zaten Arap toplumunda da evlenmek çok fazla sayıda ola bir eylem dolayısı ile kadının yeni eşinin getirdiği 2’lik oran ve kadının getirdiği 1’lik oran toplamda üç eder,bu aileden kalan miraz içinde budur.Bekarlar için ise kadın olarak geçim sağlayacak bir zorunluluk olmadığı için bu o dönem erkeğe verildiği için 2 ye karşı 1 oran çok adaletsiz durmuyor.Tabii şimdi tutup eşit bölme yaparsanız dinden de çıkmazsınız.Din içerisinde ‘öz’ e dokunmayan ictihatlar yapılabilir hatta İbn Mesud’un bu konudaki durumuda örnek olarak alınabilir.

    Haydar baş mı?Erbakan mı? oldukça komik hadi Erbakan hoca kendi tarihine bakılınca bir yere kadar ama Baş falan ııhh 🙂

    Liberal hukuk veya şer-i hukuk,ben kendi yazımda öz’de olmayan zorlama yorum ile savunulan sonuç kapitalizminin İslam ile ters düşen yönlerini eleştirdim biraz yüksek sesle düşündüm denebilir şimdi bir yönetim sistemi olarak İslam,Kuran kaynağında geçen yorumlar ya da ictihadlar ile bugüne uyarlama gibi konular benim yorum yapmaya çok uzak olduğum konular,taliplisi de değilim.Varsa bu konuda görüş bildirecek insanlar seve seve okurum ama emin olun benim işim değil.Ben daha çok bir otorite elinden çıkacak yorum yerine ‘sivil halk’ elinde şekillenecek bir yaşamı tercih ederdim.Bir nevi o halk gücün kontrolünü sağlayabilir diye düşünüyorum.Burada hareketle su zaten akarak yolunu bulur,çentik açmaya gerek yok.

    Salt İslam’i yapılanma var mıdır?Yazı da da belirtmiştim İslam hacmi geniş çok ölçekli bir yapılanma dahası işin Şii ve Sünni ayrılığı boyutu var yine bir üst paragraftaki yoruma yakın düşnüyorum bu konuda.Tavandan gelecek bir hareket değil taban sayesinde şekillenen bir ortam.Vallahi dünyada rol model yoksa oturup kendin rol model olursun buna ihtiyaç duyuyor isen.Ki samimiyetimle söyleyebileceğim bir şey daha ‘dünyada yaşanmamış her şey ütopiktir’ dolayısı ile bir İslam dönemini yaşanmış sayıyor iseniz bu tekrar olabilir yok eğer yaşanmamış sayıyor iseniz bu ütopiktir.Sonuç olarak bireylere bağlı bir tercih,ister ütopya peşinde var olan rol modeli güncelleme,ister kendi rol model olma,ister ise direkt ütopik kabul edip dokunmama,ben ütopik bulmuyorum ama bu isteğe bağlı şekillenecek bir yapılanma diye ekliyorum.Ki ben otorite değilim bu otorite saplantısına da hep uzak oldum zaten :)Rol model yoksa yapılsın :)Yaşanmadı diye de olamaz sayamayız ki her zaman bir olabilirlik ihtimali vardır.23 yıl az zaman,Arap toplumu,1500 yıl öncesi derken Endülüs bilmem anlatabildim mi ?

    Önce iman,ahlak,vicdan,Kuran,Sünnet illa müslüman bireyler olarak yönetime talip olmak yönetimi ele geçirmek devrim yapmak gerekmiyor,zaten başımızı o sloganlar yedi.Önce kendini toparla,ardından Bir yerde bir kötülük görürsen kalbinle,elinle,dilinle engelle ve iyiliği emret,bence budur.Fazla iddialı olmaya da gerek yok.

    umarım açıklayıcı olabilmişimdir,sanırım bir yeri atlamadım.

    muhabbetle

  17. Yazan:cb Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    P.k,ayrıca ne kadar inkar edersem edeyim köşesinden bucağından kısmen modernize olmuş bir zihin yapım var bazen aklım işi gücü bırakıp sizin ya da başka yerlerde de yazıyorum genellikle Solcu ve Ateistlerin olduğu guruplarda buradan insanlar da bu ve buna benzer sorular soruyorlar yani sizin, onların ve benim aklıma kısmen aynı sorular geliyor ve sorguluyorum bu soruların sounucunda ‘ben bilmem Rabbim bilir’ deyip yıkıldığım yerden doğrulmaya çalışıyorum.Bence iman etmek de budur.Tabii herkesin böyle anlaması ve tatmin olması gerekmez.İslam anti-modern bir duruştur,bizlerin sorusu ise külliyen modernize zihinlerden çıkan sorulardır.İki taraf birbirini tutmayın ortaya bazen cevap çıkmıyor.Bu İslam’ın cevapsız olmasından değil soran ve sorulanın birbirini anlayabilecek dilden olmamasından.Sanırım Türkçe sorulmuş soruya İngilizce cevap vermek gibi birşey.İngilizce bilenler cevaplanabiliyor sadece

  18. Yazan:cb Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Enver bey,

    çok teşekkür ederim efendim,sağolunuz.İnsan yazınca sanırım okunmak istiyor bu olmayınca ya da da oran düşük olunca motivasyon eksikliği kısmi körelme ve küskünlüğe sebep olabiliyor.Sitem etmediğim zamanlarda da böyle hissettiğimin unutulmamasını dilerim 🙂

  19. Yazan:P.K Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Cemile Hanımcığım,
    Sizden bu huyum kurutacak bir hamle beklerken kalktınız sizde yangına körükle gittiniz:-)

    Yani bence kadınla aynı fiili işleyen kadın değil erkek ise yatak ayrılabilir,kızılabilir hatta dövülebilir.Yine de şiddeti tavsiye ettiğini düşünmem.(cb)
    Sizinde dediğiniz gibi bu yorum tamamen sizce. Hatta bazen islamla ilgili öyle yorumlar duyuyorum ki öz diye bir şey kalmıyor. İyidir kötüdür tartışılır ama evrensel olduğu iddiasında olan bir din için bu kadar kırpma bence biraz fazla. Mesela sizin yaptığınız yorumu Allah yapmayı bilmiyor muydu da kadınlarınız yerini cinsiyet belirtmeksizin ayeti bu şeklide göndersin.

    nikahı olmayan bir yaşam doğru mudur hayır ama halen bu varsa demek ki fıtratta olan bir şeydir,olması gereken elbet tek eşlilik ama halen çok eşlilik varsa bu erkeğin fıtratında ‘maalesef’ var olan bir şeydir(cb)
    valla Cemile hanım bu yorumunuza pes doğrusu. Aynı mantıkla hırsızlık, cinayet, fuhuş vs halen varsa demekki fıtrattandır dememiz gerekir. Gerçektende suç insanın fıtratında olduğuna göre genelevler kabul edilebilir, hırsızlar ve katiller ise doğalarına karşı çıkamamışlardır.

    10 eşi var bu çok eşliliği anında engellemek çok sağlıklı olmayacağı için sayıyı 10′dan 4′e düşürmek olarak da açıklanabilir.(cb)
    Hımm, Allah pazarlık yapa yapa mı eş sayısını indiriyor yani? Ancak biliyoruz ki evlatlığın eşiyle evlenme hükmü Araplarca ayıplanan adetleri bizzat peygamber uygulamıştır. Ayrıca İslam evrensel bir din olduğuna göre ve sonsuza kadar devam edecek hükmünü peygamber dönemine hapsetmek doğru mu?

    ,imdi böyle bir topluma tepeden inme jakoben bir engel getirseniz ne kadar tutar?İslam’ın ahlaki kokuşmuşluk dışındaki konulara jakoben yaklaşımı yoktur.(cb)
    Kölelik ve cariyeliği ahlaki kokuşmuşluk olarak görmüyor musunuz?

    Din içerisinde ‘öz’ e dokunmayan ictihatlar yapılabilir hatta İbn Mesud’un bu konudaki durumuda örnek olarak alınabilir(cb).
    Mirasta, evlilikte, ibadetlerde, hukukta bambaşka uygulamalar olurken öz olarak vurgulanan şey nedir?

    Ki samimiyetimle söyleyebileceğim bir şey daha ‘dünyada yaşanmamış her şey ütopiktir’ dolayısı ile bir İslam dönemini yaşanmış sayıyor iseniz bu tekrar olabilir yok eğer yaşanmamış sayıyor iseniz bu ütopiktir.Sonuç olarak bireylere bağlı bir tercih,ister ütopya peşinde var olan rol modeli güncelleme,ister kendi rol model olma,ister ise direkt ütopik kabul edip dokunmama,ben ütopik bulmuyorum ama bu isteğe bağlı şekillenecek bir yapılanma diye ekliyorum(cb)
    Peygamber dönemini rol model olarak alacaksak tekrar kölelik cariyelik çok eşlilik alışkanlıklarına mı dönülmelidir? Yok onuda beğenmiyorsak hangi ölçüye göre ideal İslam yaşanmalıdır.

    İslam anti-modern bir duruştur,bizlerin sorusu ise külliyen modernize zihinlerden çıkan sorulardır(cb)
    İslam modern çağın yorumlarına hitab etmiyor mu yani. Oysa islamı diğer dinlerden ayıran mesajının evrensel olması değil midir?

    Birde hep kendime şunu sorarım. Ve bence kendimce bulduğum (en azımdan şimdilik doğruluğuna katıldığım:-)) bir ölçüdür bu. Eğer Peygamber döneminde yaşasaydım ona hangi sebepten dolayı tabi olurdum. Ve o benim hangi sebepten dolayı kendisine tabi olmamı beklerdi. Elbetteki bu soruyu dönemin ruhunu bilmeden cevaplamak çok zor. Ama bu gerçekten önemsediğim bir ölçü.
    Sevgiler…

  20. Yazan:eg Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    :)) valla cemila hanım bu yazınız 17 yorum almış şimdiye kadar:)) benim tüm yazılardaki en yüksek derecem en fazla bu kadardır herhalde; sıfır yorumla kalan yazılarımın ise sayısını bile unuttum:))) yani olan var olmayan var lütfen kıskandırmayın:)))

  21. Yazan:cb Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Enver bey :):)

    inanım şimdi ne diyeceğimi bilemiyorum sanırım benim ki biraz bayan yazar caprisi :))

    maşlh deyin efendim :)Laf aramızda ben de sizin yazılarınızdaki kendi yazımlarımda olmayan birikim ve donanımı kıskanmaktayım e Allah’ın adaleti diyelim :))

  22. Yazan:P.K Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Enver Bey,
    size çok esaslı bir soru hazırlıyorum ama zamanının gelmesini bekliyorum:-)

  23. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    aslında okunmamak diyemeyiz; okunuyor ama okunanın(yazılanın) zorluğu kadar yormanın da kolay olduğu söylenemez arkadaşlar.

    yazanlar, konu hakkında bildiklerini kendi perspektifleri içinde sunarken kısmen rahatlar. yoranlar aynı rahatlıkta değiller. öncelikle yazılanı anlamak durumundasınız. o konu hakkında daha evvel sizde oluşmuş bir fikir varmı bakarsınız. bu ikisi arasında tutarlı bir mukayese yapmaya çalışırsınız ki, bana kalırsa o kadar zordurki bunu sıhhatle yapmak; çünkü, şayet yazara saygınız varsa, emeğe yani, katılmadığınız şok edici fikirler dahi olsa iyi analiz edebilmelisinizdir söyleneni, katılmayabilirsiniz ama bu anlamanıza engel değildir ve anlama gayreti gösterdiğiniz bir yazıya yapılmış emek katkılı yorum hem yorana hem yorulana ” değer ” katar; tektipleşmeseler de “değdi be üstad” olur.

    tabi bu benim kanaatim fikir paylaşımına dair. dolayısıyla yazıları daha kısa tutmakta fayda var sanıyorum. okuru düşünmeye sevk edecek süreci oluşturup karşılıklı zenginleşmeyi yorumlarla sağlamayı yazarın becerisinin yanı sıra sabrı ve cümlelerinin arkasındaki derinlik(göndermeler) sağlayabilir.

    mesela ben bugün üç konuda açılmak isterdim. ekrem beyin değindiği gayrı metluv meselesi; devlet katliamı: idam konusu ve kesinlikle şu kapital meselesinde. ama çok hızlı yazı giriliyor bu dikkati dağıtıyor. bana kalmaz, ki haddim değil lakin bir fikir olarak, istifadeyi artırmanın hızı azaltmakla ters orantısı gözden kaçmamalı. yani, çok hızlı, bir avuç unu uzun mesafe koşturabiliriz ama bir çuval un için aynı şeyi söyleyemeyiz. koşturmanın alemi yok kanaatimce. bir konuda yayınlanmış ne çok yazıdan ziyade bir yazı altında yapılacak sıkı tartışmalar hepimizi geliştirecek hatta pekçoklarını daha da derinleşmek için okumaya teşvik edecektir. sürat ise hızlı tüketilmeye sebebiyet verebilir; fesfud tipi fikir üretimi ve tüketimine ki sakın yanlış anlaşılmasın bunu şunun için söyledim: bu tip yazı organizasyonuna ilk defa derin sularda denk geldim ve kendi kişisel gelişimimde kurandan sonra ençok istifade edebildiğim kaynak olma özelliği gösterdi diyebilirim.

    ” 1 şey ” kuralını öğrendim orada. bugün 1 şey öğreneyim ama o şeye ilişkin maksimum verim elde edebileyim ki bana aid olup zihniyetimi tetkik etmede yada geliştirmede faydalanabileceğim sahici bir katılım oluşsun.

    paradigma/zihniyet oluşumu tıpkı bir tespihe benzer. sıra sıra dizerken boncukları farklı boyutlu ve renklileri hemen seçebilip ayırır kendi dizisine sıralarız ya; karmaşık/eklektik olunca birisi tutarsızlığı görür hemen, olmamış der. bizim de uysa da eklektik uymasa da deme özgürlüğümüz olmakla birlikte o tespihten zaman içinde memnun olmayacağımızı çelişkilerin bizi de rahatsız edeceğini gözleyebiliriz. ve istişarenin boncuk dizerken minimum hatayı sağlayacağını ummak yani konuları çok kafa ile gözden geçirmek yabana atılmamalı. lafı da çok uzatmamalı derken de uzatmamalı…

  24. Yazan:cb Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Pk hanımcığım ,

    yangına körükle giderim benim de bu huyum kurusun 🙂

    Sizinde dediğiniz gibi bu yorum tamamen sizce. Hatta bazen islamla ilgili öyle yorumlar duyuyorum ki öz diye bir şey kalmıyor. İyidir kötüdür tartışılır ama evrensel olduğu iddiasında olan bir din için bu kadar kırpma bence biraz fazla. Mesela sizin yaptığınız yorumu Allah yapmayı bilmiyor muydu da kadınlarınız yerini cinsiyet belirtmeksizin ayeti bu şeklide göndersin.

    Zaten bu durumu genel olarak açıkladım ya orada geçem asıl mananın ‘uzaklaştır’ manası taşıdığını akin bunun erkek egemen tefsir ve din yorumcularının işin ucu kendilerine dokunmadığı için üstünde durmadığını zaman sonra kadınlar sıkıştırınca ek açıklamalar yaptılar benim kafamdaki Allah,kadınları dövmeyi onaylayacak bir Allah değil,yakan bir Allah değil,zalim bir Allah değil bu yorumcualrın kıtlığıdır efendim.Allah elbet biliyordu ve ‘dövün’ gibi telkini yoktu sadece men edin manasında kullanılmıştır.

    valla Cemile hanım bu yorumunuza pes doğrusu. Aynı mantıkla hırsızlık, cinayet, fuhuş vs halen varsa demekki fıtrattandır dememiz gerekir. Gerçektende suç insanın fıtratında olduğuna göre genelevler kabul edilebilir, hırsızlar ve katiller ise doğalarına karşı çıkamamışlardır.

    hemen pes etmeyin efendim :)baştan tuşu sevmem.Suç insanın fıtratındadır demedim suç başka arzu ve nefis başka şeyler çok evlilik bireyi bağlar iken cinayet ve hırsızlık vs. gibi suçlar geneli kapsar İslam’ın caydırıcı bir tarafı vardır.Zaten zinayı önlemekte çok eşliliğin açıklamalarından biri olarak karşımıza çıkar yani istemek suç değil ama zina etmek suçtur,çok evlilik nikah ile helal olabilir ama hırsızlığın helal olduğu bir durum yoktur.Tabii kıtlığın olduğu durumda hırsızlık,tahrikin olduğu durumda da cinayetin yönü değişir.Siz birde cımbızlayarak seçmişsiniz konuşmanın bütününe hakim yorumlar arasından bir kaçı bunlar,yan anlamlar.Genel evler kabul edilemez zina yuvasıdır,kabul edilebilir gören onaylar gider ya da gidilmesine teşfik eder.Toplum olarak da dini olarak da lanetin ve pisliğin kol gezdiği yerlerdir.Hangi mantık benim verdiğim örnekten yola çıkarak böyle bir sonuca varabilir?Ki dindar olmaya gerek yok eğer kadın iseniz yine genel evler lanetleyeceğiniz kadının etinin satıldığı yerlerdir bunun dinle bile alakası yok hepsi derhal kapatılmalıdır.Ayrıca fıtratta olması kabul edilebilirdir falan demedim nefsi hayvani dediğimiz herşeyi arzu eden tarafımız olduğu doğrudur,din zaten bunları törpülemek ve şekillendirmek amaçlı olarak fıtrattan olduğunu kabul ederek yine fıtrata uygun caydırıclık mekanizması geliştirmiştir.Şimdi peki bunlar törpülenecekse ne gereği vardı da Allah bizi bunlar ile yarattı diye bir soru soracak gibisiniz yani gidişat onu gösteriyor :)Ben de size peşinen Onu da nasip olur ise Allah’a sorun diyeceğim.

    Hımm, Allah pazarlık yapa yapa mı eş sayısını indiriyor yani? Ancak biliyoruz ki evlatlığın eşiyle evlenme hükmü Araplarca ayıplanan adetleri bizzat peygamber uygulamıştır. Ayrıca İslam evrensel bir din olduğuna göre ve sonsuza kadar devam edecek hükmünü peygamber dönemine hapsetmek doğru mu?

    Allah kendi helal kıldığını haram kılan Arap toplumuna kısmi dokunuşlar da bulunmuştur bu tümden geleneği yok eder anlamına gelmediği gibi tümden geleneğe dokunmaz anlamına da gelmez ayrıca tutarsızlık anlamına da gelmez mesela başka bir çarpık gelenek olan eş boşama şekli ‘sen benim annem oldun ‘ uygulmasını da direkt kaldırmıştır.Bunlara gelen engellemeler ise jakoben değil gerekli duruma acilen müdaheledir.Vallahi ben pazarlık yapan bir Allah’a rastlamdım,rastlayan varsa beri gelsin siz söylediklerimden pazarlık anlamı çıkardıysanız birisi size ingilizce öğretsin 🙂

    Kölelik ve cariyerlik dönem için bir uygulamadır günümüz için ise kokuşmuşluktur o dönem için böyle bir yorum yapamayız dönemin ruhu bunu kaldırıyor bugün ise mümkün değil.Tabii bir de şu var şimdi insanların kendi beyinlerinin kölesi olduğu bir dünya ne nefislerinin kölesi olduğu bir dünya var bence bu kölelik ve cariyeliğin kokuşmuşluğundan çok daha vahim bir durum,Allah’ı kılı kırk yararak ya da İslam’ı sorgulayarak tane atne süzgeçten geçiren bireylerden hiç birisinin kendi beyninin kendi yaşamına olan hükümdarlığından ve kendi köleleşmiş yaşamlarından rahatsız olduğuna rastlamdım.Tabii bu ‘beyin’ örneği maksadını aşmış durumlardan kendine vazife çıkartan bir ‘beyin’ örneği onu açıklayayım da sonra ‘beyinsiz’ mi yaşayalım diye bir soru gelmesin 🙂

    Mirasta, evlilikte, ibadetlerde, hukukta bambaşka uygulamalar olurken öz olarak vurgulanan şey nedir?

    çok basit,bireylerin mağdur edilmemesi.

    Peygamber dönemini rol model olarak alacaksak tekrar kölelik cariyelik çok eşlilik alışkanlıklarına mı dönülmelidir? Yok onuda beğenmiyorsak hangi ölçüye göre ideal İslam yaşanmalıdır.

    şuraya kadar iyi götürdük ama bu cümleleriniz bana pek samimi gelmedi yani olayın boyutunu değiştirmeye çalışmış bir hava sezinledim sizin gibi gördüğüm kadarı ile zekası fena sayılmayacak bir bayanın İslam’ın güne uyarlanması konusunda benim getirdiğim açıklamalardan ve eğer sahipseniz biraz dini önbiliginiz varsa İslam’ın şahit olduğunuz kısmi anlamından böyle bir yorum çıkartmak bana oldukça zorlama geldi yani nedir İslam uygulanacak diye tutup kölelik ortamını geri mi getireceğiz,lütfen kusura bakmayın ama en iddialı laik beyinden bile bu denli tuhaf bir yorum görmedim :)şaşırdım.İslam kölelik cariyeliği onaylamaz çok eşliliğide bunu size daha önce de yazdım,o İslam’dan değil,toplumun geleneğinden kaynaklı diye lütfen biraz daha dikkatli okuyun efendim.Şimdi neden İslam’ın özünden olmayan geleneğe bağlı olmaması gereken bir oluşumu tutup getirelim?Ne alaka?Kladı ki hiç İslam kaynağına rastlamamışsınız İslam köleliği kaldırmak amaçlı çok uğraşmıştır,büyük sevaptır der ve keffaretin yerine getirilmesi için köle azad etmeyi telkin eder

  25. Yazan:cb Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    devam…

    İslam modern çağın yorumlarına hitab etmiyor mu yani. Oysa islamı diğer dinlerden ayıran mesajının evrensel olması değil midir?

    modern çağdan kastınız nedir?Benim ‘ modernizm ‘ diye bahsettiğim şey modernite dediğimiz dönemin seküler bakışını daha açık ifade edecek olursam seküler,dinin yaşamın dışına itildiği bir döneme karşı İslam’ın yaşanılabilirliği konusunda Müslüman birey için din ayrı dünya ayrı bir yaşam biçimi yoktur bundan dolayı evet İslam anti-moderndir.Evrensellik ayrı bir şey seküler yaşama müdahil olmamak ayrı şeyler.İslam evrenseldir ve evet aynı İslam anti-moderndir.

    Birde hep kendime şunu sorarım. Ve bence kendimce bulduğum (en azımdan şimdilik doğruluğuna katıldığım:-)) bir ölçüdür bu. Eğer Peygamber döneminde yaşasaydım ona hangi sebepten dolayı tabi olurdum. Ve o benim hangi sebepten dolayı kendisine tabi olmamı beklerdi. Elbetteki bu soruyu dönemin ruhunu bilmeden cevaplamak çok zor. Ama bu gerçekten önemsediğim bir ölçü.

    bu düşüncenin sanırım bireye özel cevabı var.Biliyor musunuz?Rasulullah döneminde İslam’a kalbi ısınan,yüreğinde bir çakmak yanan,Kuran’ın kelamını mucizevi bulan,Kuran’ın dilini mucizevi bulan,putperest yaşamın karşısında tüm rasyonalite zırvalarına rağmen İslam’ı akla uygun bulan bunlar nedeni ile iman edenler olduğu gibi sırf Rasulullah’ı tanıdığı onun EMİN lakabından dolayı güvenilir biri olduğu için iman edenler bile olmuştur :)elhamdülillah.Bana göre ise ben bunu hiç düşünmedim düşünmem de zira o dönemde değilim olmamış ve olmayacak bir şey için mesai sarf etmeyi sevmiyorum :)benim işim olanlar ile daha çok şunla meşgulüm ;bir iş yaparken bir ölçü olarak bunu yaparken beni Allah Rasulü görse ben bunu onun yanında yapabilir miydim?Cveabım evet ise o işe devam,cevabım hayır ise o işe nokta koyma zamanıdır,derim 🙂

    Umarım İngilizce cevaplarım anlaşılıyordur 🙂

    sevgi ve saygılarımla

  26. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    bu dunyada zorunlu olan, uretim ve mubadele mekanizmasini inkar etme kaygisi gudulmuyorsa,
    2 sorunun yanitlanmasi gerekiyor:

    1)gumus, altin, bakir vb madenlerden her cesit goruntu ve esetige sahip esyalari uretmek icin, bu sektorde calisan ve gecim temin eden milyonlarca ve cesitli vasifta, bilgi ve beceride, girisim cabasindaki insan, ahlaksiz midir?

    2)bir girisimci olsaniz, kapiniza gelip, “sizden is istiyorum, ama ben sadece sabit aylik/haftalik vb maas istiyorum, bana “verilen” isten baska hic bir mesuliyete, kaygiya ugrasiya, riske ve sonuclarina asla karismam, buyume, yenileme yatirimi, ilave tesebbusler, kar yada zararlar, atis sorunlari vs vs beni hic mi hic ilgilendirmez,ustelik beni; omur boyu istihdam etmeye ahlaken mecbursunuz” derse, nasil bir is ve bolusum teklifi yaparsiniz?

    Son soru:
    Binlerce yildir, (liberaller ortada yok iken de), hayat ve gecim duzeni nasil idi?Dinler ve ahlaki ogretiler, nerelerde mudahale etmistir?

  27. Yazan:P.K Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Cemile Hanımcığım,
    size nefsimden gelen bir sesle cvp yazmak istemediğim ve bu arada artık gözlerim ve bedenim “uyku uyku” diye isyan etmesinden dolayı (ve de en önemlisi yarın erken kalkmaz zorunda olduğum için:-))yarına inşallah cvp yazacağım.
    yarına kadar sağlıcakla…

  28. Yazan:cb Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Rüştü bey,

    size katıldığımı söyleyebilirim kendi açımdan ben de yazıyı uzun buldum zaten önerim 3 bölüm olmasıydı editör tek seferde girmeyi uygun gördü,nedenini sordum cevap alamadım,bu aralar kendisi gerçekten çok yoğun ben de de büyük hatrı olduğu için sıkıştırmak istemedim 🙂

    Uzunluk kısmında yine kendimce bir açıklama getireyim,bazı yazılarımda rastladığım yorumlar nedeniyle yazdığım yazılar altına şerh düşmem gerekti işte ‘anlaşılmak’ adına gelen açıklamalar benim bazen uzamama neden olabiliyor.

  29. Yazan:Azgın Demokrat Tarih: Ağu 5, 2009 | Reply

    Bu site giderek bende termodinamik olarak kapalı bir alanmış izlenimini veriyor, paslaşmalar yorumlardaki nükteler filan bir aile ortamı maşaAllah..

    Mustafa Akyol’un anlaşılamadığı husus apaçık gözüküyor.Sitesindeki son yazsıda burada yayınlanacaktır.Merakla altında Cemile hanım ve diğerlerinin yorumlarını bekliyor olacağım…

  30. Yazan:ahmet medeni Tarih: Ağu 6, 2009 | Reply

    AZGIN DEMOKRAT;
    adıgeçen yazıyı M.A nın sitesinde okudum, mustafa ravi’nin yorumun baş tarafını buraya alıyorum
    “Mustafa Beyin konu ile alakalı saptamaları,müslüman hafızayı yöneten,endoktrine eden müslüman entelijensiyasının direncini kırmayacağı muhakkaktır..”
    Sizi merakta tutmamak için ahanda yazıyorum.Mahallenin yaşlı müdavimi olaraktan, Mustafa Akyol’un haksız olduğunu söylüyorum. M.Ravi’nin de..Çünkü,
    ‘müslüman hafızayı yöneten,endoktrine eden müslüman entelijensiyası..’ yoktur bizde, keşke olsa idi, ya da iyi ki yok ve herkes kendini sorumlu tutarak düşünmekle mükellef!!
    Bir de, ‘Türkiye neden İran olmazın’ ispatıdır, aslında bu durum..
    Bu sitede, M.Akyol’a gösterilen tepkilerin benzeri,. İhsan Eliaçık’a gösterilmiştir.İyi de olmuştur.Sayın Akyol’u anlamak veya anlamamaktan öte, yazdıklarını anlamlandıramıyoruz.Günümüzde bilmek ‘Algılamaktan’ ibaret, oysa, algılamayı tam
    (Hayatta bakarak) becerebilsek, bugün konuştuğumuz birçok konu yerine, Dünyada daha iyi bir yerde nasıl oluruzu konuşur olurduk, ama maalesef..
    Daha evel de, çok kez yineledim, bu tür girişimler ve yaklaşımlar Nasır ve devamında Kaddafi tarafından(Başka ideoloji vasıtasıyla da olsa..)ortaya sürüldü.Ama nafile!! Bu tür yaklaşımların az da olsa konuşuluyor olma nedeni, itibar kaybeden islam dünyasında, insanların yer tutabilme kaygılarını, kendi düşünceleri ile harmanlayarak evrilmesine yardımcı olma çabası olarak, iyiniyetli görsek te ve bugün için akim kalmış,fikirlerimiz mağaralarda gün yüzüne çıkmayı beklese de, özgünlüğümüzden taviz vermeme insiyaklarıdır.Aslında, konu ‘AYDIN’ kavramının masaya yatırılmasına gidecek, böyle giderse. Aydınlarımız her ne kadar bilinçli, bilgili ve iyiniyetli de olsalar, çoğu zaman salt ‘Teknokrat’ hükmündeler, çabalarının neticelerinden de bunu çıkarabiliyoruz.
    Dikkat buyurun, gündemde ‘Kürt Açılımı’ var ve aydınlarımıza da soruluyor, gibi yapılıyor.. Ama, öyle değil, sanki kararlar verilmiş ve aydınlar vasıtasıyla, halkın sadece düşünceleri öğrenilmek isiteniyor, oysa, aydınlarımız hiçbir zaman halk ile iç içe olmadılar, olamadılar..Buradaki sevdiğimiz ve dostumuz olanları dahi..Dün bir yazı okudum Yenişafak’ta , Akif Emre’nin yazısı..İki değişik insan tipinden dem vurmuş, birisi İstanbul’un kenar mahallesinde iki kadın(Bahçede,. Çimlerin üzerinde) bilgisayarlar msn ile chat yapıyorlar, öteki vapurda, modern giyimli ana-kız ve Kur’an suresi ezberlerkene..
    Buyurun işte, halkımız gerçekte bunlar..
    Kaldı ki, Kapitalizmin veya kriz dönemlerinde faşistleşmekle ayakta kalacağına dair kendi aydınlarının tesbiti olan liberalizmin insanlığa sundukları sopaları anlatmaya gerek görmedik, daha.. Bu salt ‘İstemezük’ basitliği değil, inanın. Yaşadığımız hayatın postmodern gerçekilğini de iyi biliyoruz.Ve hatta, Musiad Eski Başkanı Erol Bey’e, Nuray Mert kadar da kızmıyoruz. Bu ne yaman çelişki filan ,demeyin. Toplumların fakir kalarak mutlu olacağını düşünmüyoruz, ama, fakirleşmenin de o meşun ve melun vahşi kapitalizm eliyle olduğunu bilecek kadar, okumamız ve yazmamız var.
    Erol Yarar’ın hangi ruh hali ile o lafları ettiğini de iyi biliyorum. Yakından tanırım. Bizim mahallenin ‘Kent soylu’ bir İstanbul beyefendisidir, olsun, zararı yok, O bu lafları edebilird.. Ama, hemen arkas ından, yeni başkan Ömer Vaürdan’ın söylediklerine kimse bakmıyor. O da, toplumsal vicdani sorumlulukları olduğu noktasından, Erol’a itiraz etmiş, iyi de etmiş..
    Selam ile

  31. Yazan:cb Tarih: Ağu 6, 2009 | Reply

    Ahmet bey,

    yorumunuzu altına imzamı atacak kadar anlamlandırdım kendi içimde,teşekkür ederim.

    Vesile ile,

    yorumlara ek olarak mail kutuma gelen yorumlara binaen ben de ek birşeyler yazmak istedim.

    Rüştü bey,yazının uzunluğundan bahsetmişti ben de kendimi daha açık ifade edebilmek adına konunun uzadığını belirtmiştim ki yeterli olmadığını gördüm.Kendi düşüncem ve mailime gelen mailden yola çıkarak Akyol gibi isimlerin gerilemeye neden bulup bu nedeni çözmek ve bununla bağlantılı yapıcı çalışmalarından haberdarım hani o daha önce de Ekrem bey ile geçen ‘cami imamı sevdası’ konumuza ek olarak camii imamları ve entelektüel çabaları olmadığı halde imanen yoğun bulduğumuz isimlere olan sevdamızdan bahsetmiştik.Bunun yanısıra dönem itibari ile bu tarz örnekleri seviyor olsak dahi hem İslam hem insan adına yaşanılabilir bir dünya için Müslüman dünyasına bugüne kadar yaptığı çalışmaları göz önünde bulndurarak Akyol gibi isimlerin kesinlikle gerekli olduğunu düşünüyorum,camii imamlarının yurtdışında İngilizce bir konferans verip İslamofobi noktasında çalışma göstemesi mümkün değilse İslam dünyasının bunu yapabilecek elemanlara her zaman ihtiyacı vardır.Bu noktada böyle insanları desteklemek de bizlerin görevidir.Ama bunu yaparken doğru olmadığını düşündüğümüz bir yorumuna rastlasak eleştirmeyecek miyiz?O zaman nerede kaldı bizim hakkaniyetimiz?Adaletli olmamız gerektiği.Bu bakışla yola çıkarsak Kemalistlere kadar bir takım zümreninde yaptığı kısmi olumlu çabalar nedeni ile yaptığı yanlışlara susmamız gerekmez mi?Bu mudur yani?Beni üzen şey ise Akyol’un tüm olumlu faaliyetlerini silip sanki tek yazısını okumuş ve onu referans alarak vurun abalıya mantığı ile Akyol’a yüklenmişim sanki ona haksızlık etmişim gibi algılanmış olmam.Ben Akyol’a haksızlık etmedim,katılmadığım görüşünü eleştirdim.

    ‘Yazıya yorum beklemek’ konusundan kastım aslen popülerite de değildi.Yazıya yorum beklemek ; ileriye yönelik yazmayı düşünen birinin gelen eleştiriler nedeni ile kendine çeki düzen vermesini sağlamak maksatlıydı,eğer bu şekilde anlaşıldıysam benim sivri yönlerimi törpülemem,daha makul yaklaşmam gerekiyormuş ya da anlayan kadar anlatanında müdahili olduğu bir düzenekte kendi payıma düşen alanı sıfır sapma ile tamamlayabilmekten kaynaklanıyordu.

    Tabii bu yazışmalar ve genel yazışmalar içerisinde birbirine katılmayan görüşlerin açıklamasında ‘ birbirimizden farklı düşünüyoruz ‘ açıklaması gelmesi yerine,sırf muhatabınıza katıl(ma)dığınız için onu anlayamamış olarak anılmayı pek dürüst bulamıyorum.Bu özetle ; ‘bu görüş öyle doğru bir görüştür ki buna katılmamak mümkün değil bunu olsa olsa senden kaynaklı bir ‘anlamama’ gerekçesi açıklar’ demek gibi birşeydir ki bu tarzı ben daha çok İsmet Özel’in amigolarında yakaladığım için tekrarlanıyor olması ben de kabak tadı etkisi bırakıyor.

    Sayın Demokrat,

    Cemile hanımın merak ettiğiniz yorumuna gelecek olursam,bugün Akyol’un son yazısını okudum,tam da yazının altına ‘daha önce okuduğum iki yazının zorlamalığına ve zeminsizliğine rağmen son yazınıyı oldukça makul bulduğumu ve katıldığımı ‘ifade eden bir yorum düşecektim,hatta belki yeni kısa bir yazım ile Akyol’un son yorumlarına bakarak bu konuda ona katıldığım yönleri içeren bir yazı yazacaktım ki bunları yapmaktan vazgeçtim sebebini sanırım tahmin ediyorsunuzdur ;yazılarıma aldığım eleştiriler nedeni ile kendimi doğrultmak en keyif aldığım ve muhtaç olduğum bir eylemdir lakin bu eleştiriyi aşıp üzerimde bir baskıya neden olunca susmayı tercih ediyorum,yani Akyol gibi düşünmedğim için ya da başka yönlerden beni eleştirmenizden oldukça memnunum,devamını beklerim ama ‘bakayım şimdi Cemile ne yapacak?’ nevinden baskılamalara hiiç gelemem,dolayısı ile şimdilik yorum düşmüyorum,yorumumu düştükten sonra düşmüyorum bu elbet size cevabımdır,Akyol’un çabası için Akyol’a vereceğim bir cevap varsa onuda gerekli gördüğümde yaparım,hep birlikte görürüz.

    Ayrıca düşüncem o dur ki,burada bu sitede Akyol eleştirisi yapmasak ‘canım,cicim’ tarzında Akyol kelamı üzerine kelam etmesek bahsettiğiniz gibi bu site ketum,aile için,nüktelerden çok kendi içine kapanmış,görmez,bilmez,duymaz bir site olurdu dolayısı ile ben de o zaman buraya şimdi veridğim değeri vermezdim,çok şükür ki öyle değiliz.

    sevgi ve saygılarımla

  32. Yazan:Azgın Demokrat Tarih: Ağu 6, 2009 | Reply

    ”Toplumların fakir kalarak mutlu olacağını düşünmüyoruz, ama, fakirleşmenin de o meşun ve melun vahşi kapitalizm eliyle olduğunu bilecek kadar, okumamız ve yazmamız var.”

    Kusura bakmayın şablon, ezbere bir düşünce şekli, hazır gıda gibi bir entellektüel çaba mikro dalgaya koy ısıt ve ye…!

    Burada Mustafa Akyol’a eleştiri yazanlar uygulamadan bahsediyorsunuz, Mustafa Bey (ben) ise düşüncenin merkezindeki kordan. Çileyi ululayan bir pratiğin bu ülkenin dini algısında olmadığı masalınıda kimseden bir daha dinlemeye gerek yok.Dinin söylediği vasat yolda ilerlemek elbet müsriflik yapmamak sadaka ve zekatla kazançı arındır maktan geçer. Halihazırda zaten Mustafa Akyol 3 makalesinde de bu orta yoldan bahsediyor ve ululanan çile,zühd havlet kültürünün kültürümüzü nasıl pasifize edip bizlere neler mal olduğunu çoğu kez nazikçe ima ederek ortaya koyuyor.

    Uygulamanın neden hatalı yan çıktıları olduğuna yorumda belirtmiştim. Bunun nedenlerinide çok kısaca özetlemiştim. Şimdi bizler kapitalizmin yada serbest piyasa ekonomisinin günümüzdeki gerçek uygulayıcıları olamadığımız için bunu uygulayanları o uygulamanın sahipleri yada gerçek pratisyenleri olarak algılama eğilimindeyiz. Sapla saman olayı bir durum. Mustafa Akyol son makalesinde tarihsel perspektifle bunun neden nasıl ve niçin böyle olmadığını , bu ekonomik sistemi zamanında başarıyla uygulayan ”islam” aleminin nasıl maddi ve ”manevi ”kazanımlar elde ettiğini ortaya koyuyor.

    Bu düşünce sitesinde okuduğum yorum ve makalelerin çoğunda (resmi makale yazarları dışındakiler) bir tür elit alerjisi sezinliyorum. Şimdi buradada elitliğin doğum hakkı vesaire olduğunu elbet söylemiyorum. Elitlik yada seçkin bir şahşiyet olmak islamdaki ahbar yada havas kavramını içeren bir anlam benim için. Kendini eğitme ve bilme işi..

    Mustafa Bey’de benim için muhafazakar düşünce içinde böyle bir seçkin bir simadır . Ne söylediğini bilen ilk önce bilgi/bilim ile donanıp hazmedip sonra fikir üreten biridir. Bunuda babasından ona kalan bir miras olarak görmüyorum.Hatta yaptığı mesleğide ona lütfen verildiğini kesinlikle düüşünmüyorum ki normalde eğilim hep bu yönde. Onu eleştirenlerde daima bu alt şuur sezinleniyor.

    Ben Akyol’un resmi avukatı filan değilim. Doğru bildiğimi savunurken babam olsa affetmem ki, baban maalesef MHP seçmeni artık düşünün aile dramımı.

    Düşüncelerini ve yazılarını ön yargısız okuyabilirseniz, kendi emeği ile inşa ettiği bir düşünce iklimini anlamlandırabilirsiniz. Ailenin ona verdiği eğitim ve öğretim imkanlarını oldukça verimli kullanmış bir şahsiyet. Bu imkanların başkalarınca nasıl beyhude kullanıldığınıda yakınen tanık olan biriyim. İnsan içine girmeme, karışmam olayınına da Mustafa Akyol söz konusu olduğunda katılmıyorum. Fakat Aydınların bu ülkede Fransız positivizmi ve edebiyatından aydınlandığını bilen biri için ”halka karışmama” süpriz bir olgu değildir. Zola okuyup sola sempati duyan kafalar tabiki halk ile ”bütünleşemez ”.

    Mustafa Akyol takip edebildiğim kadarıyla son derece sosyal( Akıllı tasarım konferansları, kürt sorunları ile ilgili paneller,dış ülkelerdeki düşünce kuruluşlarında toplantılar) girişken ama tabi herkesle hem hal olamayacak bir karakter.Bunuda şahsen isabetli görüyorum.

    Yorumda kapitalizm yada serbest piyasanın bir sistem olarak hali ile onun birilerince uygulanmış halinin farklı şeyler olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Gene deneyeyim;

    Maddi dünyada değişmeyen tek şey değişimdir.Bu doğal tarihin en yadsınmaz gerçeğidir. Fakat şunu unutmamalıyız ki Batı’nın İslam kabulü yoktur o zaman ellerinde sadece Doğa kanunun gerçekliği, Dejenere edilmiş bir din/dinler vardır, tabi birde kendi nefisleri…

    Kolhberg’in değindiği evrensel ahlak ilkelerininde sadece toplumun aydınlanmış çok küçük bir kesimince ilahi mesaja dayanmadan öngörülebileceğini bilirsek, Batı’nın egosentrik olarak neyi tercih edebileceğini bilmek zor değildir.İnsan fıtratı daima kısa ve hızlı olan yolu seçer.Gerçek bir insan vicdanı ise daima haklı ve ahlaklı olanı..

    Kapitalizm nihayi çıktılarının tarih boyunca gördüklerimiz olması bu durumda yukardaki açıklamlarım ışığında şaşırtıcı değildir.Bu elbette kabul edilebilir olduğu anlamına gelemez ama bu düşünce sistemlerinin bizahati tamamıyle kendi kabahatleride değildir. Bunların beşerden kaynaklı belirlenmiş sınılılıkları vardır.Sadece bırakınız yapsınlar derseniz beşer o silahla her şeyi imha eder..sel suyunun önünde ne durabilir ? sadece iyi yapılandırılmış bir baraj..

    Nasıl aşırı ve sapkın pratiklerinin İslam olarak nitelendirilemeyeceği gibi bunlarında mutlak bir liberal ve kapital düşünce temsilleri olarak nitelendiremeyiz. Liberal düşünce herşeyin yapılabildiği bir yer değil.Birde liberalizm diğer izmler den ayrılan evrilen yapısı ile farklıdır.Kendini dönüştürmeyi ve bunla kendini zaman daha iyi cevap verebilen bir hale sokmayı bilir. Piyasada aynen böyledir.

    Tüm liberaller bireyin yaşama hakkı,ekonomik girişim hakkı,iletişim hakkı ve özgürlüğünü ve mülkiyet hakkı gibi temel insan haklarını kabul eder ve desteklerler. Fakat toplumsal refahın sağlanması açısından, devletin birey özgürlüğü üzerinde kısıtlayıcı gücü olmasını savunur.İşte buda güçün kontrolüdür….

    Maddi gerçeklerin siyah beyazı yoktur.Gerçekler uçlarda barınmayı sevmez. Grilere bayılır..Bizi makinalardan ayıran en önemli şey grilerdir yoksa tüm hayatımız basit bir matrix indirgenebilirdi.Öyleseyse yaklaşımlarımızı net sınırlara sahip kalıplarla inşa etmemeliyiz.Çünkü zaman bu tip algı dünyaları ve ideolojileri için mükemmel bir katildir. ”

    Bu siteden umutluy(d)um ama giderek umudumu yitirmeye başladım.Genellemeleri pek sevmem, genelde yanıltıcıdırlar,buda dahil. Bu sebeple okumaya devam edeceğim ama sanırım paylaşıma pek katılmayacağım.

    Esenlikler efendim..

  33. Yazan:cb Tarih: Ağu 6, 2009 | Reply

    Demokrat bey,

    Akyol’un resmi avukatıda olabilirsiniz bu sorun değil sanırım kendisini yakınen tanımak ve fikirler yanısıra gönül birlikteliğinde bulunmak sizi savunmaya itmiş.Ben bir önceki yorumumda da belirtmiştim bahsettiğiniz ölçülerde bir Mustafa Akyol örneği var karşımızda onun bu anlamlı çabalarını zaten kimse inkar etmiyor şimdi tutup lütfen adaletli olduğunuzu iddia edip ardından Akyol’a toz kondurmaz yaklaşımında bulunup kendi iddianız ile ters düşmeyin derim.Böylelikle sizi nikinizin ön ismi ile değil son ismi ile anlamlandırabilelim.Şeyh uçmaz mürid uçurur mantığıyla da Akyol’a bence zarar veriyorsunuz.Kaba bir tarif olacak ama bence Akyol ‘bizim mahallenin çocuğu’ onu okuyup yapıcılık adına yorum yapmak,eleştirmek benim için Akyol adına yapılmış bir yapıcılıktır.Ki benim dozajımın yüksek ve volümümünde yüksek olarak girdiğim yazının sebebi ise kısmen Akyol’u kendimden görmemdendir,sıradan bir Liberal aynı yorumu yapsa ‘adam işini yapıyor’ der,üstünde durmam,ses benim mahalleden gelince şaşkınlık,yüksek volümden kendini ortaya koyabiliyor.Dolayısı ile Cemile Bayraktar yazısı Akyol eleştirisinden çok Akyol için bir güzelliktir ama Azgın Demokrat toz kondurmazlığı Akyol için bir yıkımdır,üstelik iyi niyetten kaynaklı bir yıkım.Umarım anlatabiliyorumdur.

    Site için genelleme yapmam deyip kısmen genelleme yapmış olmanızda ayrıca üzüntü verici ben yine de ketumluktan kurtulup gelin konuşalım derim,sizin yaptığınız ‘yorum’ ambargosuna ben de sizin tonajdan girip ‘siz bilirsiniz’ diyebilirdim ama bu iddialarım ile ters düşmem anlamına gelir ki sizde bence bu duruma düşmek istemezsiniz.Ha bir de site yorum kısmındaki yazıyı bir daha okuyun derim.Ve umudunuzu kaybetmeyin.Bir de ne kadardır takip ettiğinizi merak ettim doğrusu malum nikli bir kişilik olunca kim kimdir bilemiyoruz,eğer birkaç yazı ile umutlanıp bir kaç yorum ile umut yitiriyorsanız hem kendinize hem de siteye haksızlık ediyorsunuz demektir.

    Hadi bakalım esenlikler olsun

  34. Yazan:P.K Tarih: Ağu 6, 2009 | Reply

    Sevgili cb,

    Size cevabımı yarın ileteceğimi söylemiştim. Ancak gün içindeki yoğunluğumdan dolayı ancak şimdi vakit bulabildim. Sizi beklettiysem kusuruma bakmayınız zira ben bir yorumcudan cevap beklediğimde gün boyu yazımın başında nöbet tutarım:-) umarım sizde benim gibi tez canlı değilsinizdir.

    Öncelikle tüm yazıya da şu hususta çatıştığımızı tespit ettim. Dönemin ruhu nedir ve dönemin ruhunun sınırları nedir? Aşağıda tek tek örneklerini açıklamaya alışacağım gibi dönemin ruhu ve öz kavramlarını karıştırmamanın ölçüsü nedir sorusu bence çok anlamlıdır. Hadisler dönemin ruhudur demek benim için gerçekten tatmin edici bir açıklamadır. Ancak söz konusu Kuran-ı Kerim olunca bu noktada durup düşünmem gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Allah Kuran-ı kerimin iddiasın göre Allah ortadaki bir yangına su dökmek için kelamını göndermemiştir. Hz. Peygamberle başlayan ve sonsuza kadar sürecek daha keşfedilmemiş olan kıtalardaki insanlardan bile uymaları taleb edilecek “esas ölçüleri” koymuştur. Ve bu sebepten dolayı ben kuran kelamının tüm hükümlerinin tüm zamanlar için geçerli olması gerektiğini düşünüyorum. Şimdilik bu yorumumu size ihtilaf ettiğim alıntılarımla açıklamaya çalışacağım

    Zaten bu durumu genel olarak açıkladım ya orada geçen asıl mananın ‘uzaklaştır’ manası taşıdığını lakin bunun erkek egemen tefsir ve din yorumcularının işin ucu kendilerine dokunmadığı için üstünde durmadığını zaman sonra kadınlar sıkıştırınca ek açıklamalar yaptılar. (cb)
    Cemile hanımcığım, bakın tüm samimiyetimle söylüyorum ve cahilliğimden soruyorum. Veda hutbesinde de geçen “dövmek” kelimesinin kökü ayrılmak kelimesini mi ifade eder? Peygamber bu tip olaylara ne tür tepki vermiştir kendi zamanında. Ailesine karşı şiddet kullanan herkesi nefretle kınamış mıdır? İş asrı saadette böyleyken daha sonraları keskin bir dönüş mü olmuştur? Ve bu ayet geldiği zaman nasıl yorumlanmıştır? Ve bu tefsirleri yapan alimler bu kadar şiddetli bir men varsa nasıl bunu göz ardı etmişler.

    benim kafamdaki Allah,kadınları dövmeyi onaylayacak bir Allah değil,yakan bir Allah değil,zalim bir Allah değil bu yorumcuların kıtlığıdır efendim.Allah elbet biliyordu ve ‘dövün’ gibi telkini yoktu sadece men edin manasında kullanılmıştır.
    Benim kafamdaki Allah’ın da böylesi sıfatları yok. Bu arada şunu belirteyim ki bende müslümanım. Ancak kafası karışık, savunmayı bırakmış, sorgulamaya yönelmiş bir Müslüman. Allah doğruyu bulmaya muvaffak eder inşallah. Burada esas sorulması gereken İslam inancındaki Allah kadınları dövmeyi onaylayacak, yakan, zalim bir Allah mıdır? Burada Allahın bu vasıflarını sorgulamıyorum ben. İslam inancındaki Allahın koyduğu ilkelerin bu vasıflarla tutarlılığını ölçüyorum. Cemile hanım, inanın bende evet kesinlikle böyledir diyip geceleri teslimiyetle, rahat bir şekilde uyuyabilmeyi çok isterdim. Ama gözlerimi kapattığımda gece olmuyor ki…:-(

    hemen pes etmeyin efendim :)baştan tuşu sevmem
    ben pes etmeyi de severim. Keşke beni huzursuz eden bu soruları pes ettirecek kadar güçlü ce açık bir delil bulsam ve pes edip beni pes ettirenin elini öpsem, dizinden ayrılmasam. Ve biliyorum ki ben hata yapmaya çok meyyal bir varlığım. Çoğu doğrulardan çok yanlış yapıyorum. Ve çoğu kez hatalarımı bile göremeyecek kadar acizim.

    İslam’ın her uygulamasını eleştiren bireylerde de görüyoruz yani nikahı olmayan bir yaşam doğru mudur hayır ama halen bu varsa demek ki fıtratta olan bir şeydir,olması gereken elbet tek eşlilik ama halen çok eşlilik varsa bu erkeğin fıtratında ‘maalesef’ var olan bir şeydir,ve bir nevi olandır.Din fıtrat ile ters düşmez.Ki bu din tarafından bir öneri,bir zorunluluk değil sadece zorlama durumlarda verilen bir ruhsattır,kullanılması gerekmez
    Toplum olarak da dini olarak da lanetin ve pisliğin kol gezdiği yerlerdir.Hangi mantık benim verdiğim örnekten yola çıkarak böyle bir sonuca varabilir?(cb)

    bu yazdığınız kısmı yanlış anlamış olabileceğimdem şüphe duyup birkaç kez düşündüm. Ancak doğru anladığımı düşündüm her seferinde. Şimdi bakın şu fıtrat meselesi. Yani bir şeyin doğru kabul edilmesinin ölçüsü fıtrat mıdır? Fıtrat nedir? Fıtrat doğuştan gelen midir? Yoksa olması beklenen midir? Eğer olması beklenense hangi ölçülere göre olması beklenendir?
    Bakın çok somut bir örnek vermek gerekirse bir erkeğin doğuştan gelen cinsel organı mı onun fıtratıdır yoksa sünnet edilmiş hali mi? İslam ve Yahudi inancına göre 2. si, diğer dinlere göreyse 1. si.( Bu benzetişimde hata olabilir, ama ben yinede şu an için hata görmediğim için yazdım.) olması gerekenin tek eşlilik olduğunu söylüyorsunuz. Ancak İslami kriterler açısından hangisine göre. Yani İslam indirildiği zamanda bile tam olarak yaşanamamış ve yaşanması için daha sonraya mı ertelenmiştir. Ben gerek İslamın indiği zamandaki yaşam tarzına gerekse kıt ayet bilgime dayanarak İslam için tavsiye edilen evlilik çeklinin 1 olduğunun düşünmüyorum. Bakın bir müslümanın “kadın bir erkeğin birkaç kadınından biri olmaya uygun yaratılmıştır ve erkeğin birden fazla kadınla aynı anda evlilik yaşaması kadar doğal bir şey yoktur” demesini anlayabilirim. Bu bir inançtır. Kimse kimseyi tek eşli yaşamayada zorlayamaz. Ama gerek islamın tecelli ettiği dönem içindeki uygulamalar gerekse ayet ve hadisler (buna muhalif olarak bir tek Hz. Fatma meselesi vardır) İslam inancında çok eşliliği yaygın olarak olağan görmüşlerdir. (tabi parası, iktidarı olanlar için).
    Ayrıca para karşılığı satılan ve erkeler tarafından birbirlerine hediye edilen cariyeleri günümüz genelev kadınlarından ayırabiliyor musunuz? Efendisiyle sahibi arasında gizli bir nikah vardır demezsinizi umarım, çünkü nikah öyle hediye edilebilen satılabilen bir şey değildir zannımca.

    Şimdi peki bunlar törpülenecekse ne gereği vardı da Allah bizi bunlar ile yarattı diye bir soru soracak gibisiniz yani gidişat onu gösteriyor :)Ben de size peşinen Onu da nasip olur ise Allah’a sorun diyeceğim.
    Bu soru dünya hayatını bir imtihan alanı olarak gören dinler açısından anlamlı bir soru değildir. Çünkü imtiham kişinin zayıflıkları üzerine kurulur. Bunun cevabını bildiğimi sanıyorum.

    Allah kendi helal kıldığını haram kılan Arap toplumuna kısmi dokunuşlar da bulunmuştur bu tümden geleneği yok eder anlamına gelmediği gibi tümden geleneğe dokunmaz anlamına da gelmez ayrıca tutarsızlık anlamına da gelmez.(cb)
    Yine aynı çatışma… evrensel kelamın, kıyamete kadar yaşayacak birbirinden farklı tüm medeniyetlere yol gösterecek rehberin, nasıl olurda o dönemin içine hapsolup kalmasını bekleyebiliriz? Cemile hanımcığım şimdi bir takım müfessirle zor durumda kalırsa (savaş, erkek kıtlığı:-) vs) 4 ten fazla kadınlada evlenilebileceğin söylüyorlar. Hani İslam evrenseldi, her zamana hitab ederdi. Allah böylesi durumların olacağını bilemediğin mi (haşa) 4 dedi ama biz işimize geldiğinde 4 ü de değiştirirz, ideali tek kadındır da deriz.

    Kölelik ve cariyelik dönem için bir uygulamadır günümüz için ise kokuşmuşluktur o dönem için böyle bir yorum yapamayız dönemin ruhu bunu kaldırıyor bugün ise mümkün değil(cb)
    Cemile Hanımcığım, görende İslam medeniyetleri köleliği kaldırdı zannedecek. Osmanlıda kölelik İngilizlerin zoruyla kaldırılmıştır. Kölelik tam anlamıyla bir sektördü, köle tüccarları vardı.kölelerden ve cariyelerden bahsederken de İslam medeniyeti için milyonlarca yıl geride kamış bir gelenekten bahsetmiyoruz. Osmanlıda köleliğin kadırılışı çok yakın bir tarihe denk gelir (İngilizlerin dayatmasıyla) Kölelere insani davranılması salık verilmiştir evet buna katılıyorum. Ama İslam inancının ruhunda “köleliğin bittiği dünya” diye bir hedef olduğunu düşünmüyorum. Yine aynı şekilde bir müslümanın “İslam inancında kölelik cariyelik yoktur, bitirilmek hedeflenmiştir” demektense “köleliğe layık insanlar vardır bu durum insanın ve insanlığın fıtratına uygundur. Ancak kölelik hukuk islamla tekrar düzenlenmiştir” demek daha tutarlı olacaktır zannediyorum.

    Mirasta, evlilikte, ibadetlerde, hukukta bambaşka uygulamalar olurken öz olarak vurgulanan şey nedir?
    çok basit,bireylerin mağdur edilmemesi(cb)

    zannediyorum ki burada ben soruyu doğru soramamışım. Yani böylesi temel ve problemli pek çok şeyi “dönemin ruhu” olarak değerlendireceksek “İslam hukukunun özü” olarak kalacak şey nedir? Umarım anlatabilmişimdir.

    bir iş yaparken bir ölçü olarak bunu yaparken beni Allah Resulü görse ben bunu onun yanında yapabilir miydim?Cevabım evet ise o işe devam,cevabım hayır ise o işe nokta koyma zamanıdır,derim :)(cb)
    sizin için tutarlı bir ölçü. Çünkü İslam inancının kesinlikle doğru olduğuna inandığınız için bu ölçü tutarlı bir ölçü (-ki bu kadar sıkı bir imanınız olduğu için sizi takdir etmiyor imrenmiyor da değilim) Ancak islamla ilgili şüpheleri olanların, benim gibi bakması daha anlaşılır olsa gerek.

    Umarım karşılıklı olarak birbirimizi daha iyi anlamışızdır. İkimizde Allahtan Türkçe konuşuyoruz:-)
    Not: sizden alıntıladığım bazı kısımlarda harf hatalarını düzelttim. Umarım yazınızın aslını tahrif etme olarak değerlendirmeyeceksinizdir.
    Yorumumun yerden yere vurulması dileğiyle,
    Sevgiler…

  35. Yazan:cb Tarih: Ağu 6, 2009 | Reply

    Bakalım konu ile ilgili Ayhan Bilgen ne yazmış ;

    Müslümanların Kapitalizmle Hesaplaşmaya Niyetleri Var mı ? [Ayhan Bilgen]

    İnsanlığın karşı karşıya kaldığı krizi bütüncül bir uygarlık perspektifi içinde ele almak, doğal olarak, bunun alternatifini inşa edebilecek dinamiklerle de yüzleşmeyi gerektirir. Kapitalist uygarlığın tüketim alışkanlıklarını, paylaşım hukukunu, çevre algısını tümüyle masaya yatıracak bir yeni uygarlık zemininin ortaya çıkarılmasında İslam kültürünün ne anlam ifade edebileceğini bütün boyutları ile ele almak durumundayız.

    Din Amaç mı, Araç mı ?

    Dinin formel bir amaç olarak algılanması doğrudan algılama biçimini de şekillendirmektedir. Dinin dogmatikleştirilmesi tam da bu yaklaşımın eseridir. Oysa nihai amaç olarak insanlığın mutluluğunu tanımladığınızda, dinin buna hizmet ettiği ölçüde anlamlı bir yere oturacağını kabul etmek durumunda kalacağız. Elbette bu mutluluğu salt bireysel hazza indirgemek baştan yanıltıcı olacağı gibi doğrudan insanın doğasına da aykırı bir okumayı beraberinde getirecektir. Amaçsal yorumu merkeze aldığınızda aynı hedefe yoğunlaşan başka dinamiklerle ilişkiyi de bu çerçeve de ele almak gerekecektir.

    Kültürlerin Üstünlük İddiası

    Her kültür ister bir inanca dayansın ister bir ideolojiye kendi üstünlüğünü ön kabul olarak görür. Önemli olan bu algılamaya rağmen amaçları örtüşen diğer kültürlerle işbirliğine açık olma öz güveni taşıyıp taşımadığıdır. Diğer kültürlerle iletişime açık olma iradesi elbette bir kültür için güçlülük göstergesidir. Kültürü taşıyan araçların zayıflığı o fikrin zayıflığı olarak yorumlanmamalıdır. İslam kültür ve tecrübesinin bu anlamda, evrensel insani değerlerden, doğu felsefelerine, Mezopotamya inançlarına uzanan tüm dinamiklerle işbirliğine açık hareket etmesi gerekmektedir. İçine kapanmış ve kendini yenileyemeyen bir din kültürünün bu anlamda güncel ihtiyaçlara cevap verebilmesi mümkün olamayacağı gibi yarınlarda kendini yaşatması da kolay olmayacaktır.

    Kapitalizmin Üstünlüğünün Fiili Kabulü

    Bir dünya görüşünün üstünlüğünü kabul sadece teorik zeminde değil pratik hayatta aranmalıdır. Teorik olarak kapitalizmin insanlığa yönelik tehdidine karşı duyarlı olan ancak pratikte buna yönelik hiçbir karşı duruş ortaya koyma potansiyeli taşımayan hareketler ne kadar kapitalizm karşıtı olarak tanımlanabilirler ? Kapitalizmin çarkları arasında hiçbir özgünlüğü kalmaksızın parçalanmış yaşam felsefeleri kapitalizme karşı söz söyleme kapasitesini de gün geçtikçe kaybetmektedirler. Sloganlarla kapitalizme karşı durmak hayata yön verebildiği ölçüde anlam ifade edebilir. Hayatta karşılığı olmayan sloganların arkasına saklanmak tam da kapitalist kültürün yeniden kendisini var etmesine hizmet etmektedir.

    Müslümanların Hali ve İslam

    Müslümanların bir çoğu ne yazık ki İslam inancının tümüyle uzağında bir pozisyon almakla birlikte tercihlerini, alışkanlıklarını dinin esası olarak görmeye devam etmektedir. Özgürlük, adalet, haksızlığa karşı durma, toplumsal sorumluluk duyma gibi en temel değerleri aşındırmış bir şekilci din anlayışı kendini tatmin aracına dönüşmüştür. Bu durumdan rahatsızlık duyan ve yeni bir tutum almaya olan ihtiyacı her fırsatta tanımlamaya çalışan uyanış hareketleri ne yazık ki bir süre sonra ya hedefinden uzaklaştırılmış yada etkisiz hale getirilmiştir. Bu nedenle Müslümanlar açısından bugünün en can alıcı sorularından birisi, kapitalizmle sahici bir hesaplaşma niyeti taşınıp taşınmadığıdır.

    Peki Liberal Dindar karşıtı (!) sözüm ona Sol empatik (!),Akyol Anti-patisi taşıyan (!),Küyerel yazarı C.B yazıya yorum olarak ne yazmış ;

    Selamlar,

    Ayhan bey,güzel noktalardan yakalamış.Kendim dışında kalan Sol görüşün olduğu bir sitede konuştuğumu biliyorum konuşurken alacağım tepkiyi göze alarak dürüst olmaya kararlıyım.Öncelikle hangi kapitalizmden bahsediyoruz?Ben Müslüman ve dindar biriyim görüş olarak dizginlenmiş bir Liberal sistem ve bu liberal sistemin ardılı olan yine dizginlenmiş Kapitalist sistemi serbest piyasa ekonomisi,sermayeye dayalı bir sistem,devletin yetkilerinin sınırlandığı ama anarşizme düşülmediği bir sistem ve herşeyden önemlisi adaletli ve bireyi mağdur etmeyen bir sistem hayali kuran birisiyim.Şimdi benim yazımda eleştirdğim kısım Liberal ve Kapitalist bir sistemin kağıt üzerinde hali değil yaşadığımız sürece damgasını vurmuş,tutmuş buna rağmen tüm olumsuzluğu üzerinde duran ‘sonuç kapitalizmi’ diyebileceğim bir sistem bu manada evet Müslümanlar Sonuç Kapitalizmini yıkıcılığından dolayı onamaz onaylayamaz ama bunun bir sistem olarak adı Kapitalizm olarak anılsa dahi İslam ahlakından kaynaklı bir toparlama ile sonuçta vahşetinden kurtulmuş bir Kapitalist sistem olacaksa (adını değiştire de bilirsiniz) bunun için İslam’ın bir engel olmasına gerek yok zira İslam ile sınırlandığında ters düşmeyecek bir sistem.Sonuç Kapitalizmi İslam için problem teşkil eder ama ‘ticaret,sermaye’ bazında toparlanmış bir sistem olarak kapitalizm İslam için çok problemli bir alan değildir.Dolayısı ile sistem sonuç kapitalizminin vahşetinden uzak ise hesaplaşmaya gerek yok.Hatta ehlileştirilmiş hali ile İslam dünyası adına ‘kalkınma’ amaçlı bir motivasyon dahi sayılabilir.

    Bunu daha önce de yazdım İslam geniş ölçekli bir yapılanma bahsi geçen Liberal,Kapital sistemleri onadığı gibi Sol bir düzeni de onayabilir.BUnu söyler isek Dini olmayan bir Sol ile de hesaplaşma sürecine girebilir.Bunu da onayamayız zira ‘eşitlik ve adalet’ zemini olan bir Sol yine benim için hem İslam bazında hem görüş bazında çok uzak olmadığım bir sistem.Gelin buna hesplaşma demeyelim,iş hesaba düşerse kuyruk çok uzar o zaman Müslümanların bir de kendi ile hesabı devreye girer işin sonu gelmez.’Konuşmak-konuşabilmek’ diyelim biz yine de.

    Tarafgirlik olmasın için ek bilgi ; Vallahi Ayhan beyin niyetini bilemem zihin okuyuculuğuda yapmak istemem özele değil genele ‘Liberal bir sisteme ve Kapitalizme tü kaka demenin yolu Müslümanlar üzerinden geçmesin bir zahmet.Ayrıca Müslümanların Dini olan bir Sol ile de hesaplaşmalrı gerekir özellikle Şii-Sünni ayrımı noktasında Dini bir Sol örneği için İran ile de hesaplaşsınlar o zaman,hesap sunuyorsanız ayrım gayrım yapmayacaksınız.Yok yani Sol ile hesaplaşmayan bir İslam neden tutup Kapital bir yapı ile hesaplaşsın?

  36. Yazan:cb Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Sevgili pk,

    yok ben nöbet tutmuyorum,geldikçe nacizane cevaplıyorum.

    Cemile hanımcığım, bakın tüm samimiyetimle söylüyorum ve cahilliğimden soruyorum. Veda hutbesinde de geçen “dövmek” kelimesinin kökü ayrılmak kelimesini mi ifade eder? Peygamber bu tip olaylara ne tür tepki vermiştir kendi zamanında. Ailesine karşı şiddet kullanan herkesi nefretle kınamış mıdır? İş asrı saadette böyleyken daha sonraları keskin bir dönüş mü olmuştur? Ve bu ayet geldiği zaman nasıl yorumlanmıştır? Ve bu tefsirleri yapan alimler bu kadar şiddetli bir men varsa nasıl bunu göz ardı etmişler.

    estağfirullah efendim,vahiy değiştirilmemiştir bunun dışındaki gelen bilgiler için vahye dayananlar kesin ve doğrudur vahye dayanmayanlar ise değimiş olabilir.Sakın sahih hadis şüphesine düşmeyin onlar vahiy ile genel olarak örtüşür.Kütüb-ü Sitte ve Asr-ı Saadet kaynaklarında dayak ile ilgili bir konuya rastlamadım,unutmuş da olabilirim.Şimdi olayı şöyle örnekleyeyim,hiç dayak yemiş bir kadın ile konuştunuz mu?yıllar önce bir kış ayı 4 adet küçücük baraka gibi evlerin önünden geçiyorum,bacaları görünüyor biri tütmüyor,tütmeyen bacanın dahil olduğu evin önünde bir çocuk,yarı çıplak,kapıyı çaldım,ev sahibi kadınla konuştum,çok ihtiyaçlıymış kömürü yokmuş,eve geldim durumu aileme bildirdim,ertesi gün o hanıma yakacak götürdük,kapıyı çaldım kadın açtı inleyerek konuşuyor,anlattı,eşi daha yeni bizden bir süre önce kadıncağızı dövmüş daha morarmamış ama vücudnun görünen yerleri nasıl bir kızarmış anlatamam hele o sesi ağlamaklı ve inleyerek nasıl içimin yandığını size anlatamam,yazarken bile kötü oldum,işte dayak budur.Öyle havluyu alıp nazikçe gel seni az utandırayımda yaptığını bir daha yapma şeklinde gelişmez,öfke ile şiddet uygulayan şahıs kendini kaybeder.İslam’a bütünü ile bakan bir göz ne Rasulullah’ın ne merhameti gazabından büyük Allah’ın böyle bir duruma onay verdiğini görmez,din buna izin vermez lütfen ayrıntılar gözünüzü boyamasın,samimiyetimle söylüyorum ki dayak ve şiddeti onayan bir İslam modeli yok.Allah rızası için samimiyetinize inanaraktan İslam’a bu haksızlığı yapmayın.Yüreğinize sükun diliyorum,haddim olmayarak size Siyer ve Hadis okumanızı önersem.Bir hadis şöyle der ;bir anne düşün ki evladını kaybettikten sonra bulduğu anda o evlada hissettiği merahmeti düşün işte Allah’ın kullarına merhameti bundan fazladır.Bir de ayet şöyle der ;’şeytan sizi Allah’ın merhameti ile kandırmasın’.Yani İnsan kalbi ve beyni çok karmaşık bir yapı bir olaya verdiğinz yorumu genlleyebiliyor sonra kuyuya düşüyor ama İslam toparlayıcı ne ifrat ne tefrit diyor.

  37. Yazan:P.K Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    estağfirullah efendim,vahiy değiştirilmemiştir bunun dışındaki gelen bilgiler için vahye dayananlar kesin ve doğrudur(cb)
    Cemile hanımcığım, (aslında buraya ünlem koymayı şiddetle isterdim amma velakin Özlem T. hanıma attığınız fırçadan sonra parmağım ünlem tuşuna gitmiyor:-))
    Biz gailba sizin dediğiniz gibi ingilizce- türkçe olayını yaşıyoruz. benim yorumumun neresinde vahiy değiştirilmiştir mealinde bir cümle var ki sizde kalkıp benim yorumuma karşı bu cevabı yazmışsınız.

    İslam’a bütünü ile bakan bir göz ne Rasulullah’ın ne merhameti gazabından büyük Allah’ın böyle bir duruma onay verdiğini görmez,din buna izin vermez lütfen ayrıntılar gözünüzü boyamasın,samimiyetimle söylüyorum ki dayak ve şiddeti onayan bir İslam modeli yok.(cb)
    ayet (nisa 34, ha o ayet 1400 yıldır yanlış yorumlanmıştı!!!), veda hutbesi, islam toplulukları???
    bakın islam olmayan topluluklarda da kadına karşı şiddet var, kadına karşı şiddet dayanağını dinden almıyor diyeceksiniz. ve ben buna kesinlikle katılırım. ama o zaman islam dininin farkı nedir? hele ki peygamber döneminde bile böyle bir ayet ve veda hutbesi varken???

    Kadına karşı şiddeti kınadığım için yazıyorum ben bu yorumları sizde kalkıp siz hiç dayak yinen bir kadın gördünüz mü diyorunuz?
    Havluyu alıp nazikçe usulune uygun dövmeye başladığında ipin ucunu kaçırmamak elde olmasa gerek…

    umarım anlatabilmişimdir.

  38. Yazan:cb Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Devam …

    bu yazdığınız kısmı yanlış anlamış olabileceğimdem şüphe duyup birkaç kez düşündüm. Ancak doğru anladığımı düşündüm her seferinde. Şimdi bakın şu fıtrat meselesi. Yani bir şeyin doğru kabul edilmesinin ölçüsü fıtrat mıdır? Fıtrat nedir? Fıtrat doğuştan gelen midir? Yoksa olması beklenen midir? Eğer olması beklenense hangi ölçülere göre olması beklenendir?
    Bakın çok somut bir örnek vermek gerekirse bir erkeğin doğuştan gelen cinsel organı mı onun fıtratıdır yoksa sünnet edilmiş hali mi? İslam ve Yahudi inancına göre 2. si, diğer dinlere göreyse 1. si.( Bu benzetişimde hata olabilir, ama ben yinede şu an için hata görmediğim için yazdım.) olması gerekenin tek eşlilik olduğunu söylüyorsunuz. Ancak İslami kriterler açısından hangisine göre. Yani İslam indirildiği zamanda bile tam olarak yaşanamamış ve yaşanması için daha sonraya mı ertelenmiştir. Ben gerek İslamın indiği zamandaki yaşam tarzına gerekse kıt ayet bilgime dayanarak İslam için tavsiye edilen evlilik çeklinin 1 olduğunun düşünmüyorum. Bakın bir müslümanın “kadın bir erkeğin birkaç kadınından biri olmaya uygun yaratılmıştır ve erkeğin birden fazla kadınla aynı anda evlilik yaşaması kadar doğal bir şey yoktur” demesini anlayabilirim. Bu bir inançtır. Kimse kimseyi tek eşli yaşamayada zorlayamaz. Ama gerek islamın tecelli ettiği dönem içindeki uygulamalar gerekse ayet ve hadisler (buna muhalif olarak bir tek Hz. Fatma meselesi vardır) İslam inancında çok eşliliği yaygın olarak olağan görmüşlerdir. (tabi parası, iktidarı olanlar için).
    Ayrıca para karşılığı satılan ve erkeler tarafından birbirlerine hediye edilen cariyeleri günümüz genelev kadınlarından ayırabiliyor musunuz? Efendisiyle sahibi arasında gizli bir nikah vardır demezsinizi umarım, çünkü nikah öyle hediye edilebilen satılabilen bir şey değildir zannımca.

    Bu sonuçlara nasıl varıyorsunuz?Elbet fıtratta olması doğru olduğu anlamına gelmez sadece ‘var olduğu’anlamına gelir.Fıtrat doğuştan gelendir.Güzel kardeşim ne alaka şimdi sünnet falan fıtrat doğuştan gelen ruhi,kalbi,zihni özellikledir,huy ,yaratılış vs. bedensel özellikler fıtrattan sayılmaz yani beni örneklediğim fıtrattan.Çok eşliliğin durumu döneme aittir bugün böyle bir durum olmadığına göre İslam’ın böyle bir şeyi teşvik etmesi gerekmez zaten o teşvik değil ruhsattır.Cariyelikte yine İslam’ın özünden değil dönemden kaynaklı bakın bunları açıkladım saygımdan yine açıklıyorum ama çok zorluyorsunuz islam köleliği ve cariyeliği onaylmaz dönem genelinde olan bir sorundur.Genel evler de İslam’a terstir hatta insana terstir.Şöyle açıklayayım diyelim evlisiniz eşiniz üstüne bir eş daha aldı boşanma hakkınız var helaldir boşayabilirsiniz ama tutup eşinize yeni evlilik için haram demek pek doğru sayılmaz dahası böyle bir uygulama nedeni ile dönemden kalmış ,bir uyglama ve şüpheli bir uygulama çin İslam gibi bir güzelliğe ufak bir ayrıntıyı baz alıp aşkın eleştiriler getirmek bana pek uymuyor.size yazıyorum inanın keyifle şu an mesela kitabımı bıraktım ki bitirmem lazım keyifle size yazıyorum ama benim görevim size sorduğunuza cevap vermek lütfen siz de biraz çaba gösterin ben soruya cevap veririm ama ben de insanım elimden gelenin fazlasını yapamam ki yani tutup size sihir etkisi yapacak durumum yok bu salt benle gelişecek birş şey değil sizinde çaba göstermenzi gerekir içtenlikle söylüyorum siz anlmaya çaba göstremek yerine yeni daha yeni sorular ile geliyorsunuz .bakın ben de öyle kendi halinde sayılmayacak bir bayanım islama bakıyorum,feminizmden hoşlnmasam dahi kadın tutar bir tarafım oldukça vardır aynı sorular banada geliyor ama ben tutup bu 3-5 özden olmayan şaibeli konuyu referans alıp bütüncül bir İslamdan uzaklaşmıyorum kimse kadın satılsın istemez kimse çok evlilik içerisinde bulunmak istemez ama bu tarz şaibeli yorumlara takılmak bana biraz sağlıksız geliyor neden bütüne bakmayı denemiyorsunuz?İman etmek budur efendim,teslim olmaktır bu sorulara rağmen teslim olmaktır hepimizin imtihanı var sizin imtihanınızda soru üreten zihniniz,teslim olmak için sihninize ‘ben bilmem Rabbim’ bilir demelisiniz en azından ben öyle yapıyorum.Örneğin Rasulullah’ın yanında yaşamış Ebu Talip örneği vardır,eminim aklına takılanları O’na soruyordur ama ne oldu Ebu Talip iman etmedi,bu zihinlere düşen sorulara verilecek cevaplar ile olacak bir iş değil,teslim olmak da gerekir.Aklın esaretinden kurtulmaya gönüllü olun önce hiç düşündünüz mü,iman etmeyn Ebu Talip örneğine rağmen iman eden insanların durumu arasındaki fark nedir?Bence birileri teslim olmayı denemiştir.Ben eğer yapıyorsam siz de pekala yapabilirsiniz diye düşünüyorum elbet önce şeytanın bacağını kırmalı.

    ”Bu soru dünya hayatını bir imtihan alanı olarak gören dinler açısından anlamlı bir soru değildir. Çünkü imtiham kişinin zayıflıkları üzerine kurulur. Bunun cevabını bildiğimi sanıyorum.

    işte sizin imtihanınızda bu bütünden değil,tekilden bakmak.

    ”Yine aynı çatışma… evrensel kelamın, kıyamete kadar yaşayacak birbirinden farklı tüm medeniyetlere yol gösterecek rehberin, nasıl olurda o dönemin içine hapsolup kalmasını bekleyebiliriz? Cemile hanımcığım şimdi bir takım müfessirle zor durumda kalırsa (savaş, erkek kıtlığı:-) vs) 4 ten fazla kadınlada evlenilebileceğin söylüyorlar. Hani İslam evrenseldi, her zamana hitab ederdi. Allah böylesi durumların olacağını bilemediğin mi (haşa) 4 dedi ama biz işimize geldiğinde 4 ü de değiştirirz, ideali tek kadındır da deriz

    .

    Durum hiç öyle değil.Açıklayacağım ama yine başka yerden alırsınız diye ürküyorum.Bakın mesela Mutezile görüşü kabaca ‘Allah geleceği bilmez der,çünkü Allah’ın bilmesi bizim bilmemizden farklı bir bilgidir,bilmesi demek ona müdahale etmesi demektir,bu Allah’ın geleceği bilemeyecek kadar kısıtlı olmasından değil bilakis bildiği şeye müdahale edeceği kadar yüceliğinden kaynaklıdır,eğer müdahale eder ise de cennet-cehennem kavramlarının olmaması gerekirdi’ der.Böyle bir görüş var ama tehlikelidir baştan uyarayım.O müfessierler tövbe estağfirullah savaş çıksın da keyf edelim arzusu mu taşıyormuş?sınır 4 ile biter efendim,ötesi yok o da 4 kadın alın demez zaten gerekli durumda ruhsat verir.Bakın şöyle örnekleyeyim,bir erkek zina etti ve kadın hamile kaldı,düşünün ki o kadınında onu geçindirecek bir durumu yok,o adam o kadını o çocukla sokağa mı bıraksın yoksa ona da bir nikah ve bir ev mi açsın?Bir de o çocuğu veledi zina olarak ortada mı bıraksın.Elbet sahip çıkmalı,adamın zina etmesi gerekir,tabii yaptığı zina haramdır ama bir hata yaptı diye yenilerine gerek yok pınar hanımcığım,hatalar bütünü olmadan toparlasın.Başka bir örnek daha adam evli eşiyle duygusal ya da cinsel sorunları var,zina etmemek amaçlı yeni bir eş istiyor ama gelin görün ki ilk eşi de boşarsa kadın ortada kalacak böyle bir durumda hem kendini hem eşini mağdur etmemek amaçlı bir ruhsattır.Neden meseleye bizler gibi tuzu kuru modern kadınlar gözüyle bakıyoruz ki?Bir gidin doğu’ya bakın bakalım siz ben gibi adam mı boşuyorlar yoksa beni babamın evine gönderme,dul yaşamayayım mı diyor?İşte İslam bu nedenle İslam,evrenseldir ve dünya öyle siz ben gibi kentli kadınların etrafında dönmüyordur.

    ”Cemile Hanımcığım, görende İslam medeniyetleri köleliği kaldırdı zannedecek. Osmanlıda kölelik İngilizlerin zoruyla kaldırılmıştır. Kölelik tam anlamıyla bir sektördü, köle tüccarları vardı.kölelerden ve cariyelerden bahsederken de İslam medeniyeti için milyonlarca yıl geride kamış bir gelenekten bahsetmiyoruz. Osmanlıda köleliğin kadırılışı çok yakın bir tarihe denk gelir (İngilizlerin dayatmasıyla) Kölelere insani davranılması salık verilmiştir evet buna katılıyorum. Ama İslam inancının ruhunda “köleliğin bittiği dünya” diye bir hedef olduğunu düşünmüyorum. Yine aynı şekilde bir müslümanın “İslam inancında kölelik cariyelik yoktur, bitirilmek hedeflenmiştir” demektense “köleliğe layık insanlar vardır bu durum insanın ve insanlığın fıtratına uygundur. Ancak kölelik hukuk islamla tekrar düzenlenmiştir” demek daha tutarlı olacaktır zannediyorum.

    vallahi hiç sizin gibi düşünmüyorum,İslam köleliği onaylamaz.Osmanlı hiç demeyin şimdi afaroz edilirim.Vallahi Osmanlı evet İslam medeniyetiydi muhteşem bir imparatorluktu ama hatalrıda vardı misal kardeş katli,cariyelik vs. gibi konular.Yavuz ve Şii sorununa bir bakın derim,Şah İsmail falan.Bahsi geçen cariyelik ve kölelik İslam’ın değil Osmanlının ayıbıdır.İslam=Osmanlı yorumlarına katılmıyorum ben.Hiç öyle köleliğe layık insanlar vardır falan diye düşünmüyorum düşünenide ayıplıyorum.

    zannediyorum ki burada ben soruyu doğru soramamışım. Yani böylesi temel ve problemli pek çok şeyi “dönemin ruhu” olarak değerlendireceksek “İslam hukukunun özü” olarak kalacak şey nedir? Umarım anlatabilmişimdir.

    söyledimya o öz,bireyi mağdur etmemeyi kapsar.tersi düşünün erkek fakir kadın zengin,erkek boşanmak istemiyor,hanım abla kararlı,adamıda rencide etmiş,verecek biraz tazminat.

    sizin için tutarlı bir ölçü. Çünkü İslam inancının kesinlikle doğru olduğuna inandığınız için bu ölçü tutarlı bir ölçü (-ki bu kadar sıkı bir imanınız olduğu için sizi takdir etmiyor imrenmiyor da değilim) Ancak islamla ilgili şüpheleri olanların, benim gibi bakması daha anlaşılır olsa gerek.

    size de kalben arzu ettiğiniz neyse onu dilerim.Ben çoğu kez söylerim,Allah şaşırtmasın inş. oldukça rahatım hiç sorgulamıyorum,teslim oldum inş. çok da rahatım gerçekten hiç sorunum yok,aklım bana musallat olunca sen konuş,ben bilmem Rabbim bilir diyorum o aklıma,aynı O sahabe gibi,savaşa gidecekken nefsi kendini zorlayınca nefsine ‘ben savaşa gidiyorum,sen ister gel,ister gelme demiş’.Sizin böyle bakmanız tabii doğal ama biraz çabaya ihtiyacınız var içinizden gelen bir çabaya beni aşar bir çabaya.

    ”Umarım karşılıklı olarak birbirimizi daha iyi anlamışızdır. İkimizde Allahtan Türkçe konuşuyoruz:-)
    Not: sizden alıntıladığım bazı kısımlarda harf hatalarını düzelttim. Umarım yazınızın aslını tahrif etme olarak değerlendirmeyeceksinizdir.
    Yorumumun yerden yere vurulması dileğiyle,

    Umarım :)harf hatalarıma dokunmayın ama ben nasıl yazmışsam öyle kalsın,yazıalrım konusunda ketumum demiştim değil mi :)siz bir makale ile girin ben size gerekeni yazarım ama kalbini İslam’a açmaya çlışmış biri olarak beni istediğiniz gibi suistimal edebilirsiniz en fazla azcık yorarım yoksa yerden yere vurmam,farz namazın riyası olmaz saat 02.30 daha yatsıyı kılmadım,size yazıyorum,bundan olumlu anlamlar çıkartmanızı dilerim

    Umarım hepsini cevaplayabilmişimdir

    sevgiyle

    not:Değerli editör bundan daha uzun bir yoruma DD sayfaları şahit oldu mu?

  39. Yazan:cb Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    SübhanAllah,

    bakın ne yazmışsınız

    Veda hutbesinde de geçen “dövmek” kelimesinin kökü ayrılmak kelimesini mi ifade eder?

    ben neye yorum yazmışım,Veda hutbesinin kelime kökünün sorunlu olduğundan niye Veda hutbesi vahiyden değildir ve kelime problemi olabilir demişim.Ama lütfen biraz dikkatli okuyun.Cımbızlamayın sanırım sorun bu siz hep ayrıntıya takılıyorsunuz yazımı kısmi değil bütün okuyun lütfen,bütün.Tarzanca :)Ayrıca Özlem hanıma fırça atmadım,kendimden gördüğüm bir kardeşime kırıldım ve bunu ifade ettim,farklı yorumlanmayı hiç sevmem bunu en son Hakkı bey yapmıştı ve sonucuna katlanmıştı 🙂

    ayet (nisa 34, ha o ayet 1400 yıldır yanlış yorumlanmıştı!!!), veda hutbesi, islam toplulukları???
    bakın islam olmayan topluluklarda da kadına karşı şiddet var, kadına karşı şiddet dayanağını dinden almıyor diyeceksiniz. ve ben buna kesinlikle katılırım. ama o zaman islam dininin farkı nedir? hele ki peygamber döneminde bile böyle bir ayet ve veda hutbesi varken

    Kadına karşı şiddeti kınadığım için yazıyorum ben bu yorumları sizde kalkıp siz hiç dayak yinen bir kadın gördünüz mü diyorunuz?
    Havluyu alıp nazikçe usulune uygun dövmeye başladığında ipin ucunu kaçırmamak elde olmasa gerek…

    Vallahi ben de kadın olarak kadınları önemsiyorum,bakında ne güzel İslam kadın dövdürüyor demiyorum,kaldıki ben erkek kadın ayrımcısı değilim şiddet erkeğe de gelse kınarım,siz de adaletli olun,beyler de dayak yemesin :)bakın Pınar hanım oldukça uzun ve açıklayıcı yazdım,Mübarek Veda hutbesine binaen ;Şahid ol Ya Rab,ey yorumcu okuyucuları tebliğ ettim diye bağıranacağım şimdi :)Güzel kardeşim siz okuduğunuzu nasıl anlıyorsunuz bilemeyceğim inanın yani ben de öyle aşkın bir dil kullanmıyorum ya da anlaşılmayacak felsefi dil çok açık ve sade yazdım biraz derin düşünün bundan daha basit nasıl yazabilirim?Böyle yorum mu olur?Ben tutup dayak yiyen kadın gördünüz mü demişim,efendim ben size dayak denen şeyin öfke kaynaklı olduğunu öyle keyfi gel seni azcık havlu ile okşayayım anlamında olmadığını ve o öfkenin kontrolsüzleşeceğini sonuç olarak bir tarafın heba olacağını ve Allah’ın bunu asla ve asla onaylamayacağını söyledim.Din de dayak yok,İslam onaylamaz,darp yok,Rasul onaylamaz,siz hala var diyorsanız o zaman yiyin efendim :)1400 yıl yanlış yorumlanmış deyin,şimdi Cemile doğrusunu söyledi deyin size kalmış.Bir de şöyle bir görüş var ortada ;sizin sözünüzden çıkan kadınlar için harama ulşacak,zinaya yaklaşacak,ahlaki olmayan,çok uç noktalara varan hareketleri olursa ve fitneye mahal verecek kadar uç bir eylem yaparlarsa durumunda geçer o dövebilirsin(?)bahsi e o zaman erkek kadın ayırmadan bu işi yapan kişi dövmek helaldir.Hiç de bunu kadınlığa bir hakaret saymam,kadın annedir,toplumun ahlakını bir nevi de doğurma yöntemi ile elinde tutar,e bunları da benim yazmama gerek yok sanırım.Kabalaşacağım da kalp kıracağım diye aklım çıkıyor ama yazdığımı anlayamıyorsanız bu iş malayana döner ve ben gerçekten boşa geçen zamanın israf olduğunu düşünüyorum ve boşa harcanacak zamanım inanın yok size samimiyetle Siyer,Hadis ve çeşitli kaynaklardan Tefsir okumanızı öneririm.Bu daha sağlıklı olur.

    selamtle

  40. Yazan:P.K Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    günaydınlar Cemile Hanımcığım,
    sizi gayet iyi anladığımı düşünüyorum. oysa sizin beni anladığınızla ilgili şüphelerim var. keşke tartışımamıza dışardan birileride müdahil olsaydı da birbirimizi anlamama çıkmazından kurtulmamıza vesile olsaydı… (zina sonucu oluşan çocukların nikah altına alınması için çok eşlilğin meşrulaştırılması önerisi ayrıca bir harikaydı!!!)
    buradaki sizin gibi çok değerli ve zeki yorumcuların iştirakini diliyorum.
    sevgiler…

  41. Yazan:eg Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    buradaki sizin gibi çok değerli ve zeki yorumcuların iştirakini diliyorum.

    (p.k.)

    demişsiniz…bence bu iştirak neden olmuyor diye düşünürseniz daha sağlıklı bir tartışma olabilir…en azından sizinle cemile hanım arasında…

  42. Yazan:P.K Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    sayın e.g,
    inanın ki iştirakin neden olmadığını bilmiyorum. en azından siz neden iştirak etmediğinizi söylerseniz bir kişinin iştirak etmeme nedenin anlamış olurum/oluruz. (benden mi kaynaklanan bir iştirak önleyici tavır var diye mi düşünmem gerekiyor acaba)

  43. Yazan:eg Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    p.k. iştirakın neden olmadığını kendiniz düşünerek bulun bence. siz aynen kur’an’a bakışınız gibi herşeyi birer hazır reçete olarak elinize tutuştursunlar istiyorsunuz. sabah bu haptan, akşam şundan aç karnına… ben size bir reçete veremem, ne kur’an yorumu hakkında ne de neden iştirak etmediğim hakkında. tefekkür en büyük insanî eylemlerdendir ve ancak ve ancak herşeyi doğru bildiğimiz kibrinden uzaklaşırsak bizimle buluşur…muhabbetle

  44. Yazan:Mustafà Ràví Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Selâmun aleyküm,

    Ben de bu hususta zamanında okuduğum bazı güvenilir Kur’an çevirileri, izahları ve benzeri kaynaklardan öğrendiklerimi aktarmak ve Cemile ve Pınar hanımlar arasındaki müzakereye katkıda bulunmak istedim.

    —–

    En evvelâ, yukarıdakiler içinde en çok alkışladığım cevabı yazan Mustafa beye teşekkür ederim.

    İkinci olarak, diğer birçok düşüncesine değil ama 🙂 Cemile hanımın sorgulamada çok ileri gitmemek gerektiği düşüncesine katılıyorum.

    Bakın, tabir caizse ben Allah teâlâ ile bu hususta empati yapıyorum.

    Akademik kaynaklarda araştırıp öğrendiğim ve iyi kavradığım bazı konular oluyor. Bu hususlarda, bazı genç ve güya sorgulamacı, bilimsel takılan, ÖSS dereceleri nedeniyle zekâlarına çok güvenen (“sivrizekâlı”) kişiler, bana resmen küstahça ve saçma cevablar “giydirip” verdiğim katı ve ilgili kaynaklarda doğrulanabilecek bilgileri bile gûyâ sorguluyorlar. Adamlar zannediyorlar ki kendileri çok zekiler, benden bin kat zekîler ve de o dinî veya ilmî meseleyi bilgi olmaksızın sırf üstün zekâlarıyla çözebilirler.

    Oysa adamların konu hakkında bilgileri olmadığı gibi, çok güvendikleri ve evrenin bütün sırlarını çözebilir (hatta çözmüş!) sandıkları zekâları da benimkinden veya bana o bilgileri veren akademik kaynaklarınkinden yüksek değil.

    Benim devamlı başıma gelen bu duruma çok benzer bir şekilde, sorgulamada çok ileri gidersek, biz de Allah karşısında saçmalama ve küstahlaşma noktasına varabiliriz.

    Bakınız, yine yanlış anlaşılmasın. Aklı olumsuzlayan mistik din anlayışına ben tamamen karşıyım. 1. Kaynaklı, dayanaklı ilim ve haber, 2. Akıl. Bizim bütün bilgilerimiz ve fikirlerimizin kaynakları ve yol göstericileri bunlardır. Fakat bunları kullanırken aşırı sorgulamacı ve zekî geçinirsek, farkında olmadan zekâmızı değil, biz sezmeden bize enjekte edilmiş önyargılarımızı konuşturmaya başlarız. Tıbkı o aşırı özgüvenli “(sivri)zekâ topu” züppe gençlerin bana yaptığı terbiyesizliği biz Allah’a yaparız.

    Ama bunun tam tersi bir aşırılığa düşer de aklımızı faydasız görürsek, bu defa, Allah’ın Kuran’daki bir sürü düşünme (tefekkür), akl etme ve düşünüp kavrama (fıkh etme, tefakkuh) emirlerini çiğnemiş oluruz.

    O halde, yapılması gereken, fazla iddialı olmadan ve akletme sürecinde hata etmiş olma ihtimalimizi de aklımızda tutarak, tevazu ile akletmektir. Ne mistik takılıp resmen akılsızlığı savunmak, ne de zekâmıza haddinden fazla değer verip küstahlaşmak yanlışlarına düşmeyelim inşallah.

  45. Yazan:cb Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Pk hanım,

    teşekkür ederim.Egom tavan yaptı.

    Ben sizinle tartışmıyorum,tümünü anlamadığını gibi onu da anlamamışsınız,İslam bilenler ile tartışırım mesela Enver bey,Ekrem bey,T.Suat bey,Mehmet bey gibi isimler ile onun dışında iki kitle kalır biri bilmeyenler ve sorup öğrenmek isteyenler onlar ile de konuşurum bir de bilmek değilde kurcalamak isteyenler vardır ki son yazıalrınızdan sizi bu guruba dahil görüyorum onlarla malayan ve boş çaba olacağı için İslam kaynakları önerir bu gereksiz konuşmayı uzatmam.Zira hem bilmeyip hem de bilmediğini sorgulayan insanların dine ve Allah’a karşı hadsiz yorumlarını görmekten hoşlanmıyorum,volümüm yükselsin istemem ama istediğiniz gibi inanmakta özgürsünüz yani size inandırmak gibi bir mecburiyetimde yok hem nezaketen hem de dinen açıkladım olay bitti,budur.Bundan ötesi sizin sorununuz ister iman eder isterseniz etmezsiniz,dayatma ve zorlama yok,bir de haddim olmayarak iman ettim demeyin bence iman etmek teslim olmaktır,İslam oldum deyin,esasında bu tarz konularda öyle net yorumlarında çözülecek işler değillerdir,10 küsür yıldır net kullanıyorum daha bu konuşmalar sonunda ‘mucize’ yakalamadım yakalayana da rastlamadım,boş vaktiniz varsa konuyla ilgili kitap okuyun,inanın benim hiç yok.Vakti dolduracak bir yazışma olacaksa elbet konuşabiliriz ama tartışamayız sebebini biliyorsunuz.Bir de DD çok kapsamlı bir site salt İslam dini,helaller haramlar noktasında bir kısır sohbet geliştirmek biraz siteye haksızlık oluyor bu anlmda beni ve yazımıda sabote ettiğiniz düşünüyorum.

    Baştan söylediğim gibi ‘yabancı dil’ konusu konuya hakim bence iştirak eksiklğinin sebebi de bu siz ısrarla başka bir dilden ve hatta başka bir zihinden konuşmaya devam ediyorsunuz.Size söylemiştim daha basit nasıl ifade ederim bilmiyorum,sizin diliniz ve zihniniz modernite ile donanmış İslam modern değildir.Şimdi bunu modern=çağ,antimodern=çağdışı anlarsanız hiç şaşırmam,biraz dönem olarak ‘modernite’ araştırsanız sanırım daha açıklayıcı olur.İştirak konusuna tekrar dönersem benim girdğim tartışmalara çok müdahil olan olur bu kez olmadı bunu sizin anlamak istememek ya da anlayamamaktan kaynaklı iletişim probleminize bağlıyorum,sanırım kimse bulaşmak istemiyor.H a bir de nezaket kadar ince düşünceyide önemserim takdir edersiniz ki burada yazarlar kadar yorumcularda çok değerli ve çok birikimli,kaliteli insanlardır çoğu zaten sosyal yaşam içerisinde de entelektüel çabaların içinde insanlar ve çoğu gerçekten yoğun bu anlamda kabalaşmasanız iyi olur yani dünya sizin etrafınızda değil,hiç birimizin etrafında değil şimdi malum kitlenin İslam’a tükürmek için kullandığı ‘miras,nikah,dayak’ konularını artık kabak tadı vermiş bu konuları yine,yeni,yeniden gelip bir de anlamak istememeye çalışarak ortaya atan birine cevap verme gibi bir mecburiyetleri yok yani sizin dediğiniz şimdi şu ‘bana biri açıklıyor,açıklayan arkadaşı anlayacak durumda değilim,bir de kendi anlyamamamı ona malediyorum bu beni kesmedi şimdi de yeni iştirakler bekliyorum herkes işi gücü bıraksın beni cevaplasın ya da biri daha çıkıp aynı bayat konular için bana arka çıksın’ yok böyle birşey efendim,biz müslüman dindarız,alo fetva hattı bekçiliği yapmıyoruz,eh biraz zahmet olmazsa siz uğraşın,kimsenin çok da derdi değil sizin abesle iştigal sorularınız zaten size aitler.

    Bence İslam’i okumlara dönün,olmadı cama arkanızı dönün o da olmadı içinize dönün ama mutlaka dönün.

    Tutturmuşsunuz bir kadın konusu yapışmışsınız peşine bir de ‘eşitlik’ sosu,vur İslam’a.Allah’ın adaletinden şüphe eden insanın Kuran ayetlerinin yorumunu anlaması elbet beklenemez.Kadın ve erkek aynı yapılarda varlıklar değil ki sizin kafanızdaki bir eşitlik saplantısı ile kıyaslansınlar.Önce farklı varlıklar olduğumuzu kabul etmek gerekir ama o da yok.

    Üç ünlemli ironiniz beni helak etti :))Sağlun efendim çok güldüm,hala gülüyorum :)O cümlenin geçtiği pasajıda aynı cümleyi üç şerh ile vermeme rağmen yine anlamamışsınız.Üzgünüm ki(!) İslam son din haşa yeni gelecek din olsaydı,kentli kadın için ayrı hükmün köylü kadın için ayrı hükmün olduğu bir Kutsal Kitap talep ederdik,estağfirullah.(kent ve köy kavramlarını metefor olarak kullandım,ayşe kadın cinsinden bir kopy paste gelmesin diye açıklıyorum 🙂 )Siz daha kadın konusunda kendi zihniniz nedeni ile evrensel düşünemeyip salt kafanızdaki kadın imajını dayatmak,handikapından kurtulamamışken acaba nasıl olur da kadın ve erkek gibi konuları kapsayan bir genelliği ve hatta evrenselliği anlayacaksınız merak ediyorum efendim.Kadın konusunda yarım kalmış bir makalem var rica ederim bititrirsem ve yayımlanırsa yorum yapmayın :))

    Bence iştirakler konusunda çok ısrarcı olmayın,Envet bey iştirak ederse benim için zenginlik olur ama size beynen yazık olur daha benim basit düz cümlelerimin maksadını anlayamamışken Gülşen’in elinde olmayarak kullandığı akademik dili pek çözersiniz,sanmıyorum.

    Biraz ara verelim daha makul bir niyet taşıyan sorularınız olursa konuşabiliriz ama tartışamayız.

    sevgi ve saygılarımla

    şimdilik nokta 🙂

  46. Yazan:Mustafà Ràví Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Cariyelik ve kölelik hususunda Pınar hanımın itirazlarına katılıyorum, ama onun adeta modernizmden yana tavır takınmasına katılmıyorum.

    Cariyelik ve kölelik kurumlarının İslâmda aslında tamamen hor görüldüğüne ve zamanla kaldırılmalarının amaçlandığına dair genel bir argüman var bugün neredeyse bütün Müslüman okumuşlara ve hattâ büyük oranda âlimlere hâkim olan.

    Ama bu yönde ben hiçbir hakiki delil göremedim şimdiye kadar.

    Ben şunun delilini gördüm: Evet, cariyelik ve kölelik İslâmda geçici bir kurum olarak görülmüştür; fakat kişiler bazında geçici olarak, bir kurum olarak değil!

    Köleliğin yegâne kaynağı İslâmda savaş esirliği olarak belirtilmiştir; ve sadece gayri-müslim devletlerle olan savaşlardan edinilen gayri-müslim esirler köle olabilirler.

    Nitekim İslâmdaki “kölelerin hürriyet satın alması”, “kölelere iyi davranılması”, “hürriyetini satın almak isteyen köleye efendisinin hukuken yardımcı olmak zorunda olması”, “birçok bireysel günahın temizlenmesi için gereken öncelikli cezanın köle azad etmek olması”, ve “en büyük erdemlerden birinin köle azad etmek olması” gibi hükümler sayesinde, Osmanlı ve İslâm tarihlerinde hiçbir zaman, Amerikadaki gibi bir “koyun çiftleştirir gibi köle besleyip çiftleştirme ve kölelerin çocuklarını da hep köleliğe devam ettirme” uygulaması var olmamıştır. Bu husustaki kaynağım, Osmanlıda kölelik hususunda ihtisas eden tarih docenti Y. Hakan Erdem hocamızın televizyonda dinlediğim ilmî konuşmalarıdır. Sabancı Üniversitesi hocası Hakan Erdem devamla –meâlen– demişti ki: Savaş esirleri, isimleri bir hayli korkunç gibi kulağa gelen “köle pazarları”ndan geldikten sonra, ya kendi sağlıklarında azad edilirler, ya da çocukları azad olurdu. Zaten efendisinden çocuk sahibi olan kadının kendisi (ümm-i veled) kölelik statüsünden kısmen çıkardı, çocuğu ise tamamen hür olurdu. Ama buna gerek bile kalmadan, bu insanlar genellikle azad olunurlar ve genel topluma karışırlardı. Müslüman toplumun normal, hür bireyleri olurlardı.

    O yüzden, Sultan II. Mehmed (Fatih) devrinden itibaren Osmanlı padişahlarının cariye kadınlarla evlenip neden Türk kızı almadığını merak eden milliyetçi ve cahil insanlara bunu söyleyelim: Sizin atalarınızın da önemli bir kısmı savaş esiriydiler, bambaşka diyarlardan gelme erkek veya kadın kölelerdi ve cariyelerdi, behey insan oğulları!

    O halde kölelik şu anda yine uygulanabilir mi? Kesin konuşmayayım, ama bana şu tavır hiç de ahlâka aykırı veya zararlı olur gibi gelmiyor. Meselâ ben Irak’ta güçlü bir İslâmî direnişin başına geçsem, savaş esiri kadınlara ve erkeklere cariyeliği ve köleliği bile çok görüp onlara insan muamelesi bile etmeksizin tecavüz eden Amerikan ordusunun bu savaş suçlarına karşılık olarak komutanlarıma kölelik ve cariyeliğin caiz olduğunu bildiririm…

    “Biz yaparsak onlar da bize yapar” diyenler: Onlar zaten yapıyorlar, hem de bizim yapacağımız savaş esirliği (kölelik, cariyelik) uygulaması, onların yaptıkları işkence ve tecavüzlerin mukabili olarak düşünüldüğünde, hiç de öyle ahlâkdışı bir şey değil. Zaten kadın kölelerle, cariyelerle, kendi istekleri dışında karı-koca olunmaz.

    Hem muhtemelen asıl biz bunu mütekabiliyet esası gereği yaparsak caydırıcı oluruz!

  47. Yazan:Mustafà Ràví Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Bu meseleyi en iyi bilen ve Arab diline en iyi vakıf olan âlimlerden öğrendiğimize göre, darabe kelimesi, bu bağlamda kesinkes vurmak anlamına geliyor. Yani ayet, önce onları uyarın, sonra yatağınızı ayırın, en son olarak vurun, diyor. Bunu bütün hakiki ve saplantısız Arabca uzmanları böyle söylüyor. Bakınız sizin buradaki hatanız şu: Uzaklaştırmak ve dövmek kelimeleri arasında sıkışıp kalmışsınız. Oysa anlam burada vurmak. Vurma yani darb kavramının içine tekrar tekrar vurmak yani dövmek de girebilir, ama girip girmediğini biz sadece bu ayete bakarak bilemiyoruz.

    Fakat hadisler sayesinde bu dövmenin ya da hafif olması gerektiğini öğreniyoruz. Sahih hadislerde Allah’ın elçisi açıklıyor ki bu vurma fiili “hafif” olmalıdır ve “dayak atma” hâlini almamalıdır. Kuran’ın liberal bir din anlayışıyla uygun olduğunu, işi hadislerin bozduğunu iddia eden Kurancı-liberallerin kulakları çınlasın! Oysa hadisler sayesinde ancak bu hafifletmeyi öğrenebiliyoruz.

    Bakın, size Muhammed Esed’in (Leopold Weiss) bu husustaki izahını alıntılayayım. Ama lütfen dikkatli okuyun. Bir de lütfen Kur’an’a ve İslâma inanıyorsanız insanların yanında sanki inanmıyormuş, onlarla dalga geçiyormuş gibi konuşmayın. Amacınız onlara muhalefet etmek olmayabilir (gerçi kusura bakmayın ama şimdi bundan da şübhe etmeye başladım), ama böyle ifadeler kullanırsak insanlar bizi yanlış anlarlar. Sonra siz Y.Ö. ile aynı fikirde misiniz? Onun gibi içkiyi, zinayı, domuz etini helâl gören sahte bir İslâm anlayışınız mı var? Öyle değilse, lütfen sizin sözleriniz onun lâflarına benzemesin diye dikkat edin.

    Kur’an-ı Kerim’in 4. suresi 34. ayetinin Muhammed Esed tarafından yapılan İngilizce çeviri ve izahının Türkçe çevirisi aşağıda (amma da zincirleme isim tamlaması kurdum bu cümlede ). Umarım zihninizdeki soru işaretlerini bu sona erdirir. Fakat ben çeviride katılmadığım bir noktayı belirteyim. Aşağıda geçen dövmek çevirisi Türkçede çok doğru değil. Dövmek deyince biz bayağı bir can yakmayı, “dayak atmayı” anlıyoruz. Oysa Arabcadaki darabe ve İngilizce çevirideki beat fiilleri “bir veya birkaç defa vurma” anlamlarına gelir. Dayak atmak gibi çok güçlü bir anlam yoktur onlarda, İngilizce beat fiilinden de ziyade özellikle Arabca darabe fiilinde.

    Alıntıya geçmeden, Pınar hanım, bir de Hz. Peygamberin dövmeyi telkin ettiğini ama kendisinin neden uygulamadığını sorgulamış.

    Cevabı basit: Hz. Peygamber dövmeyi telkin etmedi. Sadece insanlara bildirdi ki kendi şahsî tabiatına uymasa da son çare olarak ve hafif bir şekilde, kadına herhangi bir sağlık zararı vermeksizin, eşe vurmaya Allah nezdinden izin vardır.

    ERKEKLER, kadınları, Allah’ın kendilerine onlardan daha fazla bağışladığı (42) nimetler ve sahip oldukları servetten yapabilecekleri harcamalarla koruyup gözetirler. Dürüst ve erdemli kadınlar, gerçekten Allah’ın koru[nmasını buyur]duğu mahremiyeti koruyan (43) sadık ve itaatkar kadınlardır. Kötü niyetlerinden (44) korktuğunuz kadınlara gelince, onlara [önce] nasihat edin; sonra yatakta yalnız bırakın; sonra dövün; (45) ve bundan sonra itaat ederlerse onları incitmekten kaçının. Allah gerçekten yücedir, büyüktür.

    Şimdi alıntı: (Kaynak: http://kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=31&sid=4)

    42 – Lafzen, “onlardan bazısına diğerlerinden daha fazla …” -Kavvâm ifadesi, kâim’in (“bir şeyden sorumlu kişi” veya bir şeyi veya kişiyi “koruyup gözeten”) mübalağa halidir. Böylece, kâme ale’l-mer’e ibaresi, “kadının geçimini üstlendi” veya “onun geçimini sağladı” anlamlarına gelir (bkz. Lane VIII, 2995). Kavvâm gramatik kalıbı kâim’den daha kapsayıcıdır ve maddî bakım ve koruma kavramları ile ahlakî sorumluluk kavramının bileşimini ihtiva eder. Bu son zikredilen faktörden dolayı bu ibareyi “erkekler kadınları koruyup gözetirler” şeklinde çevirdim

    43 – Lafzen, “kavranamayanı (ğayb) koruyanlardır, çünkü Allah korumuştur [ve korunmasını istemiştir]”.

    44 – Nüşûz terimi (lafzen, “isyan”; burada “kötü niyet” olarak çevrildi), günümüzde “ruhsal baskı” olarak tanımlanan durumu da içine alan, kadının kocasına veya kocanın karısına karşı her türlü bilinçli kötü davranışını ifade eder. Bu terim, koca ile ilgili olarak da kocanın karısına fiziksel anlamda “kötü muamele”sini gösterir (karş. bu surenin 128. ayeti). Bu bağlamda kadının “kötü niyet”i, evlilik sorumluluğunu kasıtlı ve sürekli olarak ihmal etmesine delalet eder.

    45 – Birçok sahih rivayetten de açıkça anlaşılacağı gibi, Hz. Peygamber’in kendisi, erkeğin karısını dövmesini şiddetle kınamış ve çeşitli vesilelerle, “İçinizden biri, köle döver gibi karısını dövüp sonra da gece onunla yatabilir mi?” buyurmuştur (Buhârî ve Müslim). Başka bir Hadiste ise, “Allah’ın hizmetkarlarını hiçbir zaman dövmeyiniz” sözleriyle kadını dövmeyi yasaklamıştır ( Iyaz b. Abdullah’dan rivayetle Ebû Dâvûd, Neseî, İbni Mâce, Ahmed b. Hanbel, İbni Hibbân ve Hâkim; Abdullah b. Abbas’dan rivayetle İbni Hibbân ve Ümmü Gülsüm’den rivayetle Beyhakî). İsyankar bir kadını dövme izni veren yukarıdaki Kur’an ayeti vahyedildiğinde Hz. Peygamber’in, “Ben bir şey istedim. Ama Allah başka bir şey irade etti. Allah’ın irade ettiği şey, en hayırlısıdır” dediği rivayet edilmiştir (bkz. Menâr V, 74). Bütün bunlarla birlikte, vefatından kısa süre önce Veda Haccı münasebetiyle yaptığı konuşmada, kadının sadece “gayriahlakî davranışta bulunmaktan açık şekilde suçlu bulunması” halinde dövülebileceğini ve bunun da, “acı vermeyecek şekilde yapılması” (ğayr-i müberrih) gerektiğini bildirmiştir. Bu mealdeki Hadislere Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Neseî ve İbni Mâce’de rastlanmaktadır. Bu Hadisler ışığında bütün otoriteler, eğer her şeye rağmen dayağa başvurulursa, bunun hafif veya sembolik nitelikte olması, “bir misvakla veya benzeri bir şey” ile (ilk dönem alimlerinin görüşlerine dayanarak Taberî) veya hatta “katlanmış bir mendil” ile yapılması (Râzî) gerektiğini vurgulamışlardır; ve bazı büyük İslam bilginleri (mesela Şâfiî) dayağa istisnaî olarak izin verilmiş olduğu ve tercihen bundan sakınılması gerektiği görüşündedirler. Nitekim bu görüşü Hz. Peygamber’in konuya ilişkin şahsî hassasiyetiyle de desteklemişlerdir.

  48. Yazan:Mustafà Ràví Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Cemile hanım,

    İslâmî kaynakları okusun, ondan sonra konuşayım Pınar hanımla gibi yazmışsınız.

    Sizi de çok iyi anlıyorum, ama Pınar hanımı da: Şuna dikkat edin: O İslâmî kaynakların, özellikle piyasada yaygın sürümde olanların kalitesi Pınar hanım ve itiraf edin siz gibi okumuş insanları iknâ etmeye genelde kifayet etmiyor.

    Güzel izahların bulunduğu meselâ Muhammed Esed’inki gibi eserlerde ise, hiç makbul ve rasyonel olmayan, bunun yerine rasyonalist olan birçok izah da mevcud.

    Ben önce nefsim olmak üzere herkese biraz Elmalılı tefsiri, biraz Muhammed Esed, biraz Ömer Nasuhi okumayı tavsiye ederim Kur’an hakkında. Diğer hususlarda, Hayreddin Karaman hocamızın fıkıh ilmine güvenilir ve saire…

    Hepimiz, İslâmî bilgimizi artırmalı, bunun için kitablar okumalı ve okurken daha mantıklı, daha seçici olmalıyız inşallah. Daha seçkin ve ilmî, akademik kitabları tercih etmeliyiz.

    Ve her zaman için, bilmeden değil, bilerek ve bildiğimizde de mütevazı olarak konuşmalı, yazmalıyız –ama sadece diğer “bilenler” karşısında mütevazı olarak, bilmeyenler ve açık açık “çarpıtanlar”, cerbezeciler karşısında değil.

    Bu sözler önce nefsimedir.

  49. Yazan:cb Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Mustafa Ravi bey,

    iştirakınız için teşekkürler :)Bir hususu açıklayayım siz ‘darp etmek’ manasını çoğulun katıldığı bir dilden ‘tek yorum’ olarak vermişsiniz ben bir çok kaynağın görüşünden çoklu olarak verdim.Takdir edersiniz ki bir değil birden fazla yorum var efendim.

    Ayrıca ;

    Cariyelik ve kölelik hususunda Pınar hanımın itirazlarına katılıyorum,

    (Mustafa)

    buna katılıyorsanız sanırım çok uzun olduğu için yorumlarda kaçırdığınız bazı yerler var,çok doğal :)buna göre Pk hanımın İslam’ın günümüzde uygulanması için kölelik ve cariyelik tanımlamalarını bugüne taşıma arzsuna da katılıyorsunuz demektir öyle mi?Ve köle olmaya layık insanlar vardır görüşüne.Şaşırdım.

    Bir de düşünceler bana ait değil İslam Düşünce tarihinde hatrı sayılır alimlere ve görüşlere ait,gerisi size kolay gelsin 🙂

    muhabbetle

  50. Yazan:cb Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Mustafa Ravi bey,

    beni az biraz yorumlardan tanıyan kıymetli arkadaşlarımın benim yorumlarımı kastettiğimden farklı anlamaları beni gerçekten üzüyor,gerçekten yıpranıyorum.Efendim ben gidin öğrenin gelin gibi bir anlam çıkacak bir cümle kurmadım bütüne bakın lütfen ne demişim,bu şekilde size yardımcı olamam artık iş boş işe döndü siz kendiniz araştırın,kendi araştırmaları çok daha sağlıklı olur demişim.Yorum uzun olduğu için haklı olarak eksik okuma yapmış olabilirsiniz ama bu arada lütfen hakkım yenmesin.Gelen sorulara bilgim ve sabrım dahilinde cevap verdim,ama artık iş sormaya değil sürekli inkara gitti,böyle kör dövüşünde vakit harcamk istemiyorum,haksız mıyım?Bakın insanlar adına konuşmayı sevmem,tarafgirlik de yapmam ama aynı konu yorumlardan okuduğum için biliyorum Cevşen olayında oldu,Ekrem bey de artık bu boş uzunluktan sıkıldı haklı olarak ben de sıkıldım.Şimdi malayana düşmemek için önce uzun uzadıya açıkladıktan sonra konuşmayı sonuç elde edemediği için bitiren biri olarak mütevazılığımı koruduğumu düşünüyorum,e bir zahmet ‘fıtratın’ da zorlanmaması lazım değil mi?

    Sizi kast etmiyorum ama olayı lütfen müslüman dindar bireyin,din konusunda verdiği tebliğ mücadelesi ile din ile sorgulamaları olan ve artık bu normal sorgulamadan ve samimiyetten çıkıp nevrotikleştiği zamanlar için de müslüman dindar bireye yüklenmeyelim.Nedir yani her aklı karışana üstelik samimiyetsizleştikçe,farkında olmadığı kibri ile Allah’ı Peygamberi üstelik sorguya çeker bir biçimde köşeye sıkıştırmaya çalıştığı zamanlarda da hep bu müslüman dindar birey mi çaba gösterecek ?Biz mi milletin peşinde koşacağız,dünya aklı karışanların etrafında mı dönüyor?Öyle oturup Allah onu niçin yaptı,bunu niçin yaptı,nefsim adına değil zaten nefsimi devreye sokacağım bir durum dahi değil,İslam’ın onuru var efendim,din böyle hadsizce sorgulanınca olurda yanlış bir cümle kurarım niyetiyle konuşmayı bitirdim.Yani siz de benim olduğumdam farklı anlarsanız bilemiyorum.

    Bir sürü kaynak var kime neyin etki edeceğini kimse bilemez,teknik dilmiş,tasavvufi yorummuş çokça kaynak mevcut efendim arayan Mevla’yı bulur,kimi cevşen ile anar,kimi Elmalılı (teknik kelimesi yanlış olacak ama )teknik tefsiri ile anar,bu işinde okumuşlukla alakası yok,çok kullanılır;bu din okumak ile bilinse Oryantalistlerin Alim olması gerekirdi Evliya belki,herşeyin farkında olan insanlarda Arif Pamuk yayınları okumamaları gerektiğini anlarlar sanırım,araştırıp bakarlar Razi var,Esed var,Kutub var,Mevdudi var,Karaman var,Mustafa İslamoğlu’nun mealide oldukça iyi keza Buhari Müslim Rüdani Kütüb-ü Sitte vs. bir çok isim birçok kaynak var Aristo’nun beyninin nasıl işlediğini bilecek kapasitedeki adam dinide bilsin bir zahmet.Yok hala derdi varsa yapılacak birşey yok.Sonradan ateist olmuş biri ile konuşuyorum günlerdir,mail üzerinden düşünün ki ateist ama son konuşmalarımız öyle makul ki sanırım ömrümün sonuna kadar yazabilirm ona o denli yani çünkü samimi,saygılı ve haddini biliyor,iman etmemesi çok şaşırtıcı bunun yanısıra sanırım artık şüpheye düşmüş bir ateistliği var keşke her kafası karışan onun gibi olsa ama nerde?

    Umarım derdimi anlatabilmişimdir.

    Ve her zaman için, bilmeden değil, bilerek ve bildiğimizde de mütevazı olarak konuşmalı, yazmalıyız –ama sadece diğer “bilenler” karşısında mütevazı olarak, bilmeyenler ve açık açık “çarpıtanlar”, cerbezeciler karşısında değil.

    Ne güzel buyurmuşsunuz ben de aynen iki durumu yaşıyorum.

  51. Yazan:Mustafà Ràví Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Cemile hanım, Pınar hanım da samimidir. Tartışmada bütün itirazlarını bir anda serd etmiş gibi oldu sanırım, o yüzden böyle gelmiştir size.

    Ben samimiyetsiz, cerbezeci, münafık insanlarla çok karşılaştım. İnanın bana, Pınar hanım onlardan değildir.

    Ayrıca Pınar hanım, öyle çok cahilce bir şey de konuşmadı. En azından sizin ve benim gibi insanlara nazaran cahilce değildi sözleri. Kendisine ve hepimize verilen bazı cevablardaki hatalara ve ucuzluklara işaret etmeye çalıştı sadece.

    Pınar hanımın itirazlarına, yani daha doğrusu itiraz etmesine hak verdim, çünkü yaygın pek çok izah hakikaten artık “kesmiyor”. Dahası okuduğumuz eğitim sisteminde ve maruz kaldığımız medyada sürekli bir şekilde bu kesmemezlik, iknâ edici olmayış kafamıza vuruluyor.

    Ben kendim bu “kesmezlik” yüzünden epey mücadele ettim, neredeyse tamamen kendi başıma. Allah’a şükür ki neredeyse hiçbir cevab bana hazır olarak sunulmadı.

    Evet, buna şimdi şükrediyorum: Allah korusun, küçüklüğümde her itirazı cevablayıp iman hakikatlerini isbatlamış olduğu iddia edilen filânca âlimin eserleri bana empoze edilerek büyüseydim, bugün tepkimin eseri olarak yolumu şaşırmış olabilirdim. Dinden ve îmândan uzaklaşmış bir sapkın olabilirdim.

    Ya da belki de aynı derecede kötüsü, çözümü aklı ve ilmi bir kenara atıp katı bir grupçu olmakta, yaptığım ve beni de ikna etmediğini bilinçaltımda itiraf ettiğim izahata karşı çıkanların samimî olanlarına bile ağır sözler söylemekte bulabilirdim çözümü.

    İkincisi de belki birincisi kadar kötü bir çözüm olurdu.

    Bence siz de biraz sakinleşin Cemile hanım. Bence bir yanlış anlama oldu. İnanın ben ikinize de hak veriyorum. (Of, bütün gün annemle babaannemin kavgalarıyla uğraş, şimdi de bu. :D)

    Ayrıca Pınar hanıma şu hususta da katılıyorum ki böyle müminler arası internet tartışmalarında insanlar araya girip bazı şeyleri izaha gayret etmiyorlar. Etseler de taraf tutuyorlar, bir tarafı kendini mazlum hissetmek zorunda bırakıyorlar…

    Şunu da hatırlayın ki herkes dindar görüşlü âilelerde yetişmiş değil. Onların İslâma tam olarak bağlanmaları, ancak tam bir aklî tatminden sonra gerçekleşebiliyor.

    Sizin İslâmı fazla sorgulamamak için duygusal, âilevî, çevresel sebebleriniz var olabilir, ama herkesin yok. Onlar çok kez kendileri için doğal olanı yapıyorlar. Burada iğneyi hatta çuvaldızı kendimize de batırmamız ve tevazuu elden bırakmamamız, kendimizi fazla âlim görmememiz lâzım.

    Zaten yukarıda bilmeyenlere karşı tevazulu olmak lâzım değil derken, apaçık katı bilgi farklarından söz ediyordum, yoksa öznellik seviyesi yüksek yorum farklarından değil. Yorum farkları söz konusu olduğunda, anlamayan karşımızdaki değil biz olabiliyoruz bazen. Bazen de iki taraf da anlamıyor. Bazen anlamak ya da anlamamağın ötesinde bir yerde oluyor problem.

    O yüzden kızmayalım inşallah. Sizin de Pınar hanımın da haklı olduğunuz birçok yönler var. Ama Pınar hanımın sizin yoruma dayalı öznel izahlarınıza olan itirazlarına bu denli şiddetli tepki gösterirseniz (ya da aynı şeyi ben yaparsam), hele onu samimiyetsizlik ve haddi aşmakla suçlarsanız (suçlarsam), korkarım ki biz daha çok haddi aşmış olabiliriz.

    Tamam özellikle cariyelik hususunda ben de onu biraz fazla konuşmuş buldum, ama bu da sizinki gibi tartışmanın hararetinden dolayı meydana gelmiş.

    Haydi sağlıcakla
    Kulunuz Mustafa Râvî

    Pınar hanım,

    Cariyeler gibi erkek köleler de satılıyordu.

    Ayrıca cariyeyle olmayan normal dinî nikâh da İslâmda çok basit bir prosedürdür. Beş dakika içinde evlenirsiniz.

    Cariyelikteki durum, bu prosedürün çok daha kısa olmasıdır. Ama zaten beş dakikalık prosedür de öyle kısadır ki o da yok sayılır.

    O hâlde, cariyeyle efendisinin karı koca olmaya karar verdikleri andan itibaren karı koca olmalarında ne tuhaflık vardır Allah aşkına?

    Sonra demişsiniz ki bu cariye başka adamlara köle olarak satılabiliyor…

    Allah aşkına, hür bir kadın da hemen boşanabiliyor kocasından. Hür karısından boşanan adam da buna göre onu başka bir adamın kollarına mı atmış sayılmalı? Arada büyük bir fark var mı Allah aşkına?

    —-

    Sünnete gelirsek, Pınar hanım, saçları, sakalları ve birçok diğer istenmeyen tüyleri ve tırnakları olduğu gibi bırakmayıp, onlar kendileri dökülmeden tıraş etmek de doğaldır.

    Göbek bağını kesmek de doğaldır.

    İnsan âlet kullanan bir varlıktır. Bazı şeyleri âlet kullanarak kendisi yapması doğaldır.

    Ama dövmenin doğal ve fıtrî olmadığını, bunun yerine sünnetin/hitanın doğal ve fıtrî olacağını nasıl bileceğiz, derseniz: Sadece vahiyle, sadece vahiyle…

    Çünkü fen-bilimsel araştırmaların doğalı doğal olmayandan tam olarak ayırabilmesi, bu gidişle, en az beş yüz yıl kadar alacak gibi görünüyor. O zamana kadar da kıyamet kopar mı ne olur…

    Her ikinize de saygılarımı sunuyorum Cemile ve Pınar hanımlar. Aramızdaki kültürel, âilevî formasyon farkları ve hâl-i hazıra aid yine âilevî ve çevresel farklar bizi boş yere birbirimize düşürmesin.

    Cemile hanım, yukarıdakilerden sizin daha çok kızıp daha ağır konuştuğunuz gibi bir intiba edindim. Yanıldıysam beni affedin, yanılmadıysam da sakinleşirsiniz zaten.

    Haydi selâmetle
    Mustafa Râvî

  52. Yazan:osman Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    cb,
    “İslam son din haşa yeni gelecek din olsaydı”

    Bundan emin misiniz? Nereden biliyorsunuz Islam’in son din oldugunu Islam’in kendi dediklerinden baska?

  53. Yazan:cb Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Mustafa Ravi bey,

    olaylar kişiselleşmesin lütfen ben oraya inemiyorum efendim olurda farkında olmadan inersem kendimden rahatsız oluyorum o nedenle farkındaysanız zaten bu bahsi kapatmıştım halen daha kapatmaktan yanayım.Yani takdir edersiniz ki hem şahsımın hem DD’nin Pınar,Cemile kalbiyatından çok daha önemli işleri var en azından benim.Ayrıca nezkaketiniz için teşekkür ederim,bu konu benim için kapanmıştır,başka bir başlık altında konuşabilmeyi ve tartışabilmeyi dilerim.Son olarak,Pınar hanımı bu yorumlar dışında tanımanızdan kaynaklı bir ‘okuma’ nedeni ile oldukça makul karşılamışsınız,aslında o kadar makul bulmuyorum,son derece sakinim,bu bir tarafı tanımak ve yakın olmak durumu size adaletli davrnamayacağınız bir ortamda tarafgirlik yaptırmasın efendim,haddim olmayarak.

    Sizin de dediğiniz gibi gelin-kayınvalide tartışmaları gibi basit tartışmlara dönmeye durmuş bir sohbete ‘dur’ demek kendine saygısı olan biri olarak benim görevim.nokta

    selametle

  54. Yazan:cb Tarih: Ağu 7, 2009 | Reply

    Osman bey,

    cb,
    “İslam son din haşa yeni gelecek din olsaydı”

    Bundan emin misiniz? Nereden biliyorsunuz Islam’in son din oldugunu Islam’in kendi dediklerinden baska?

    Allah bir,ortağı yok,Muhammed onun Rasulu,İslam son ve Hak din,Kuran harfi değiştirilmemiş ve son kutsal kitap,bu kadar.

    Nerden biliyorum?

    Allah öyle diyor,bitti.

    Kuran’ın kendi kaynağından başka nerde mi diyor?

    Kuran’da diyor olması benim için yeterli,üstüne kaynak tanımam zaten.

    Bunlar olayın bencesi aksini iddia ediyorsanız buyrun edin efendim,o da sizin yorumunuz olsun,ne yapayım?

    :))

  55. Yazan:hakan salacak Tarih: Eyl 5, 2009 | Reply

    Ragip Duran’dan mukemmel bir liberaller portresi…

    Şarap ya da Sirke-Ragip Duran

    Eskiden yoktu bunlardan. Çünkü o zamanlar ya sağcıydın ya da solcu. Ya hükümet yanlısıydın ya da muhalif. Bunlar liberalmiş. Hem hükümet yanlısı hem de muhalif. Ama sola muhalif, ama muhalefete muhalif. İdeolojik bir kimlik bozulması aslında. Rüzgar öyle esti de…

    Hepsi okumuş yazmış insanlar. Hatta bazılarının kartvizitinde ‘Prof. Dr.’ filan yazıyor. Çoğunun bir gazetede köşesi var. Televizyonlarda düzenli program yapıyorlar. İlginçtir TRT ve daha çok İslamcı-Hükümetçi medya organlarında boy gösteriyorlar. Yazı-çizi ile uğraşanların neredeyse hepsini şahsen tanıyorum. Kişisel olarak genelde iyi insanlar. Yani dürüst, yani sevimli hatta gırgır…Azınlığı sol kökenden geliyor. 60lı-70li yıllarda öğrenci hareketleri içinde yer aldılar, devrimciydiler. Halkçıydılar, vicdanları güzeldi.

    Galiba herşey 80 darbesinden sonra başladı. Tabi aynı dönemde dünyada da sol darbe yemişti. Sadece SSCB’nin çöküşü değil, Reagan-Thatcher-Özel üçlüsünün ideolojik saldırısı karşısında pek direniş gösterebilen de olmamıştı.

    Özeleştiri, kendimizi gözden geçirelim, bu memleket halkının yüzde 95’i Müslüman, bizse halktan kopuktuk gibi bahanelerle Cunta’nın vurduğu İslamcı kesimin mağduriyet söylemine bir koltuk değneği uzattılar. Kendi mağduriyetlerini ama özellikle de halkın/sıradan insanların mağduriyetini neredeyse unutarak. Çünkü İslamcı kesimin arkasında geniş bir halk kitlesi vardı. Artık solun ilkesel haklılığından umudu kesenler, azınlık psikolojisini altetmek isteyenler kendilerine yeni giysiler aramak zorunda kaldılar. Sivil toplum, mesela cazip bir kavramdı.Liberal sözcüğünü özgürlükçü diye okudular. Liberal, gavurca bir sözcük olduğu için de ayrıca cazip ve moderndi.

    Sosyalizmin ölümü, Marksizmin büyük yenilgisi başlıklı kitapları o zamanlar keşfettiler. Halbuki yüzyıldır yayınlanıyordu bu tür çalışmalar.

    ‘Bu İslamcılar özellikle seçim dönemlerinde kapı kapı dolaşıp acaip oy topladılar. Bunlar tıpkı bizim gibi, Leninist yöntemlerle örgütlüyor kitleleri.Gecekondular bile onların egemenliğine geçti’ cümlelerini duyduk bir aralar. Hem de sık sık.

    Napolyon da Para demedi mi?

    Bir de Allahın Belası geçim derdi olmasa.
    -Bizim cezaevinden üç arkadaşla, çıkınca işsiz güçsüzüz tabi, eski eş-dost filan da kalmamış, öyle küçük bir şirket kurmuştuk, iyi olmuş vallahi, bayağı büyüdük şimdilerde, inşaat işi…TOKİ’den filan iyi ihaleler alıyoruz. Krizden filan e biz de etkilendik ama idare ediyoruz işte.Ama bak eski ideallerimize bağlıyız hala. Bizim bir arkadaş CHP İlçe yönetim kurulu üyesi. Ben de burada ÖDP kurucusuydum. Kampanya filan olunca veriyoruz tabi eski arkadaşlara…

    Kendi geçmişlerinden pişman değil çoğu. Ama ‘Eskisi kadar radikal değiliz tabi. E yaş da ilerledi. Hanım çoluk çocuk da olunca duruluyor insan biraz. Bir de hayatın gerçekleri…Mesela bu PKK terörü benim asla kabul edemeyeceğim bir şey…Hrant’ın öldürülmesine üzüldüm tabi ama Ermeni meselesi de karışık bir mesele ha!

    Biraz yakından tanıyınca, özel hayatlarını bilince, bu önemli değişimin izlerine de rastlamak mümkün. Mesela eskiden Ümraniye’de otururlardı şimdilerde Ulus’a taşındılar. Eskiden Mavi Kartları vardı. Şimdi Renault Megane iyidir diyorlar. Hanım israr ediyor. Land Rover istiyor. Pahalı ama alacağız herhalde sonunda…

    Bu kadar değişim olunca, lise ve mahalle arkadaşı, aynı zamanda mücadele yoldaşı Fatma’dan da 80’lerin sonunda ayrılmak zorunda kaldı. Yeni hanım öyle siyasetle filan pek ilgilenmez. Ama genç ve güzel. İyi bir kız canım. Yok, o zamandan beri Fatma’yı görmüyorum.

    Liboşla Fetoş

    Fetoş filan diyorlar ama ben adamın bir-iki kitabını okudum. Arada bir televizyonda da izliyorum.İyi bir hatip. Öyle sofu filan değil. Hatta modern bile… Ayrıca bu eğitim konusunda yaptıkları öyle yabana atılacak şeyler değil. Bizim Mehmet var ya, şimdi gazeteci hani, o Amerika’ya gitmiş, daha doğrusu davet etmişler, gidip bizzat Hoca Efendi ile görüşmüş. Peygamber gibi adam, dedi. Sonra Afrika’daki okullarına da gitmiş. Bizim devlet okullarından kat be kat iyiymiş… Abi bilirsin benim dini yanım pek öyle güçlü değildir. Arada sırada Cuma’ya giderim. Ramazan’da da oruç tutmasak da iftarlara davet ediyorlar, gidiyoruz işte. Bizim belediyenin İftar Çadırını da iki kez bizim şirket kurdu. AKPli efendi, dürüst çocuklar. Bir sorunumuz yok vallahi. Hatta bir-iki ihalede de yardımcı oldular bize. E bizde gördük tabi onları. Geçmişimizi pek bilmez onlar. Biz de oturup malul gazi anılarımızı anlatmıyoruz tabi onlara.

    Grev olmasa bak sen sendikacılığıma!

    Bak ben sana işin aslını söyleyeyim mi? Abi, zaman sana uymuyorsa, sen zamana uyacaksın.
    Bizim eski arkadaşlarla konuşurken tabi ki hala solcuyum diyorum çünkü liberal solcuyum ben aslında. Bu İslami kesim liberallikten filan pek anlamadığı için, işte orduya vuryorsun, CHP’ye vuruyorsun hoşlarına gidiyor tabi. Onlarla da öyle anlaşıyoruz. Fena mı yani…Arada bir sorun çıkmıyor mu? Çıkıyor tabi. Mesela geçen yıl bizim Konya’daki fabrikada, 2-3 bin kişi çalışıyor, grev filan gibi bir durum olmuş, bizim eski sendikacı arkadaşlarla 1-2 günde hallettik meseleyi. Üç-beş kuruşa bakıyor her şey. Üç-beş kuruş dediğim de bir Mercedes işte…

    Bizim oğlan dershaneye yazıldı. Biz istemedik ama hem işyerine hem de eve onların gazetesi gelmeye başladı. İlk başta yadırgadım. Sonra alıştık. Üç ay para filan istemediler. Sonra indirimli tarifeden abone yapacaklarını söylediler. Ama kimse de gelip para filan almadı. Bizim eski arkadaşlardan bir kaçı da orada köşe yazarı. İyi oluyor bu tür buluşmalar.

    Sonumuz meçhul mu?

    Onlar, yeni liberaller ya da eski solcular, belki da hafif müslümanlar bir ihtimal yeni zenginler bugün artık elit olma yolundalar. İstiyorlar. Ama pek de olamıyorlar.

    Yahu bu bizim AKPli çocuklar hala köylü. Belki tam köylü değil ama kasabalı işte. Oturmasını kalkmasını hala öğrenemediler. Adam bakan olmuş, kadın eli sıkmıyor. Özel jetiyle Hacca gidiyor. Karısı tesettürlü, metresi yarı çıplak. Paraya para demiyor ama yemesini de bilmiyor. Bir de Avrupa Birliği, Avrupa Birliği diye tutturmuş.

    ANAP da böyleydi hatırlıyor musun? Özal öldü. İş bitti.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Eki 20, 2009: Son 90 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce
  3. Ara 4, 2009: İtiraf et! Müslümanmısın ideolojist mi? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin