Verme hakkını kullanan bir insan
By Konuk Yazar on Ağu 13, 2009 in İnsan, Verme hakkı, vicdan
Sunuş : Daha önce de verme hakkından bahsetmiştik sitemizde. Yardım eden – edilen ayrımı daha önemli bir gerçeği maskeliyor demiştik. İsminin saklı kalmasını isteyen bir konuk yazarımızın Kentsel Dönüşüm Projesi hakkında yazdığı bir başka yazı ile bu noktayı hatırlatmıştık. İşte bu okuyacağınız yazı yine aynı yazarın. Her gün nefes alıp verir gibi verme hakkını kullanan bir insanın.
MY
Fatma Teyze
Yazan: Bir İnsan
gecen hafta sonu yiyecek dagitirken rastladik Fatma Teyze ile Ahmet Amca’ya..
25 m2 bir bodrumda yasiyorlar.
Bu yazi onlara yardim talep eden bir yazi degil.
Simdiden bazi yardimseverler bu ise atildi zaten.
Yardim umdugu kimseler de
olsa olsa, bu yaziyi okuyanlar..
Aslinda anlasmak kolay olmadi Fatma teyze ile cunku Turkce bilmiyor.
Komsulardan Sivasli olduklarini ve cocuklari oldukleri icin bu dunyada kimseleri olmadigini soylediler..
Yasini ogrenemedim ama, cileli hayatlarindan dolayi belki de oldugundan yasli gosteriyor.
Orada durdugumuz yaklasik yarim saat boyunca
bir turlu tebessum ettiremedim Fatma teyzeyi.
Cektigi sikintilari da ifadesiz bir yuzle anlatmaya calisiyor,
ama asla gulmuyor..
Ahmet amca ise kendinde degildi.
Beyninde problemler oldugunu ogrendik.
Hastaliklari ile ilgili bedava devlet yardimi icin muazzam burokratik taleplerde bulunmuslar.
Onlar da yilmis, yol yordam bilmemekten birakmislar tedavi icin cirpinmayi..
Yiyecek problemleri mahalleden tek tuk karsilaniyormus.
Isinma imkanlari yok. Sobalari bile yok.
Amcanin surekli yetiskin bezine ihtiyaci var.
Evde amcadan kaynakli felaket bir koku var.
Fatma teyze 365 gun o koku icinde 25 m2 bodrumda oturuyor.
….
Bu feci durumun bize gosterdigi en berbat manzara;
onlar orada surunurken,
biz evimizde, sicak ve rahat yatagimizda yatiyoruz.
Fatma Teyze gibilerin istirabini kesinlikle duymadan,
hayatla ilgili baska seylere kizarak ,
kendi konfor eksikliklerimizle hallenerek yasamaya devam ediyoruz.
Ve daha fecisi,
biz kendimizi iyi insanlar olarak tanimliyoruz.
Yapamadigimiz, yetisemedigimiz yardimlarin, iyiliklerin
sizisi kalbimizde mevcut degil.
Bizimkisi, boyle bir ‘iyi insan’ olma durumu..
Gormezden gelme sansimiz yoksa, bu sefer
‘kim size Istanbul’a gelin dedi’
demekte tereddut etmiyor ya da
baskalarinin ve baska kurumlarin sorumluluklarindan dem vurup,
iyilik yapmamak icin ne tur gerekcelerimiz oldugunu siraliyoruz..
Kimimiz de, bu tur iyilik faaliyetlerinin
siyasi sahnede kendilerine karsi bir hamle olabileceginden urkuyor,
bir iyilik imkanini, siyasi bir tehdit olarak goruyor.
Yoksullara yardim etmeyi,
bir dilenciler ordusu yaratma sebebi gorerek
yapilmayan iyilikleri, merhametle yumusamayan kalpleri
calisma ekonomisine hizmet olarak goruyor.
Bizimkisi, iyilik yapmayan bir ‘iyi insan’ tipi.
Iyilik yapmamak icin daima sebebi olan iyi insanlariz biz.
Oysa iyilik yapmadan iyi insanlar olabilir miyiz ?
Iyi insan olabilmek icin, iyilik yapmadan baska yol olabilir mi ?
Iyilik yapmaktan baska,
hesapsiz fedakarliktan baska sansimiz olabilir mi ?
Inim inim inleyen, ac uyuyan insanlarin oldugu bir sehirde
rahat rahat uyuyan….insan olabilir mi ?
Bizim iyilik yapmaya ihtiyacimiz,
sudan, ekmekten az olabilir mi ?
…..
Iste Fatma Teyzelerin evi bu yuzden cok degerli bir yer.
Cunku orada bize ait bir sey var.
Bizim yitigimiz orada bulunuyor;
mulkiyeti sadece bize ait olan
iyi bir insan olma ihtimalimiz,
Fatma teyzelerimizin evlerinde bizi bekliyor..
Inanin bu yardima,
Fatma Teyze’den cok bizim ihtiyacimiz var..
Biz, efelerin, sovalyelerin kahramanlik yaptigi donemlere yetisemedik.
Bizim yigitligimiz
hesapsiz iyilik yaparak, iyilik icin ortaya atilarak olacak.
Baskasinin cesaret edemedigi iyiliklere atilarak
babayigitler olacagiz.
Bizim mutlu sonumuz,
kimsenin haberi olmadigi bir iyiligi yaptiktan sonra,
bir kosede mutluluk goz yaslari dokerek olacak.
Duygusallik degil,
aklin yolu bu oldugu icin.
Bu dunyada butun rasyonel meselelerin de caresinin
herkesin iyilik yapmasi,
iyi insanlar olmasi oldugu icin
n’olur kendimize bu sansi verelim.
Muhtac insanlarda sakli bulunan,
bize ait guzellikleri bulup cikaralim..
(Not: Bir hafta yogun yardimda bulunduk ama
amca bu yazidan bir hafta kadar sonra vefat etti. Fatma Teyze artik akrabalari ile yasiyor)
4 Yorum
Yazan:özlem Tarih: Ağu 20, 2009 | Reply
Iyilik yapmamak icin daima sebebi olan iyi insanlariz biz.
Ne kadar acı ama doğru bir söz. Herşeyin en kolayına talibiz. Modern zamanların insanıyız bizler. Hiçbir şey yapmasak da öyle kabarık bir egomuz öyle kendinden emin bir halimiz var ki. Böyle yazıları görünce bir şeyler yazmak istiyorum. Ama çok zor. Bir çok insan gibi ben de donup kalıyorum. Bize çirkin karanlık yüzümüzü hatırlatan yazılar bunlar. Hiç çıkmasa hiç görmesek de kolay cennetlerin hep bizim olduğuna inansak. Yutkunurken bir şeyler boğazımıza hiç takılmasa. O insanların tüm bu acıları çektiği bir kentte mutlu, huzurlu ve her zaman iyi insanlar olduğumuza inanarak yaşayıp yere göğe koyamadığımız hayatlarımızla ve sudan ucuz vakitlerimizle binlerce neslin öylesine gelip geçtiği gibi biz de gelip geçsek. Öylece bir yokoluş işte. Ne kendine ne başkasına hayrı olmuş tavşan boku misali bir hayat.
Bu yazıyı yazan kardeşimizden Allah razı olsun. Hep böyle canımızı acıtmaya devam etsin. Ve Allah ecrini kat kat versin insallah. Siz yapmanız gerekeni yapıyorsunuz bizleri uyarmakla, gerisi bizim kahrolası vicdanlarımıza kalmış.
Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 19, 2009 | Reply
Category: Verme hakkı
Verilen link tıklandığında kategorilenmiş ‘verme hakkı’ cümlesi çıkınca insan ister istemez “Bu hak nasıl bir şeydir? Ne işe yarar? Neye göre, nasıl kategorilenir? Doğuştan kazanılmış yaşama hakkı gibi bir hak mıdır? Yoksa insanın dişiyle tırnağıyla mücadele ederek elde etmeyi başardığı ya da belki de hala elde edemediği için tadından tuzundan mahrum kaldığı bir hak mıdır?” şeklinde sorular üreterek üzerinde düşünmeye başlıyor.
Hak diyince çoğunlukla aklımıza “almak” geldiğinden “vermek” fiili ile yan yana geldiğinde kafamız karışıyor, anlamakta zorlanıyoruz galiba.Almayı kolaylıkla kabul ettiğimizden olsa gerek “alma hakkının” da ne anlama geldiğini aynı kolaylıkla kavrayabiliyoruz.
İşin ucu almaya dayandığından ‘hak çuvalına’ düşünebildiğimiz kadarını doldurmaya çalışıyoruz; eğitim hakkı, çalışma hakkı, konuşma hakkı, eleştirme hakkı,…..
İnsan vermenin anlamını kavramakta, fiile dönüştürmekte zorlanırken verme hakkının çuvalını nasıl tedarik edebilir?
Mustafa Ulusoy “Aynalar Koridorunda Aşk” adlı kitabında vermenin anlamını da çuvalının nasıl tedarik edilebileceğini de çok güzel bir örnekle ifade etmiş.
Verme hakkı ile ilgili buraya kadar okuyup da “Materyalist pozitivizme göre, nasıl karaciğerin salgısı safra ise, beynin de salgısı davranışlardır ve bunlar adeta beynin ürünüdür. Buna göre beyin;davranış, duygu ve düşüncelerimizin kaynağıdır.Bunun üzerinde bir güç ve varlık yoktur.” diyenler varsa da bu görüşün de tartışmaya açık olduğunu hatırlatmak ve “Beyin bu kadar mükemmel bir düşünce grubunu nasıl bir araya getirmekte ve hücreler buluşup, akıllı bir hücreyi nasıl ortaya çıkarmaktadır?” sorusuna pozitif bilimin “bilinç” kavramıyla açıklama getirmesinin “Tamam ama amaç ne?” sorusuna, yeterince aydınlatıcı, ve tatminkar cevaplar üretemediğini de söylemek gerekir.
Elbette, pozitif bilimler sayesinde mevcut işleyin nasıl meydana geldiğini ve ne şekilde çalıştığını izlemek, anlamak kolaylaşıyor fakat “insan olmak” gibi soyut bir kavramı tanımlama, anlamlandırma, dolayısıyla bizim için ifade ettiği değere uygun yaşam şartları oluşturma gayretiyle, dayanak noktası deliller olan bilim muhatap alınıp, “verme hakkı” noktasında yazının girişinde akla geliveren soruların cevapları arandığında insan çıkmaz bir sokağa girmiş gibi yanıtsız kalabiliyor.
Yukarıdaki link tıklatıdığında otomatiğe bağlanmış gibi hiç yadırgamadan hatta dikkat bile etmeden kabullendiğimiz, basitçe yazılıvermiş görünen etiketler bile cevap arayışında yola koyulmuş işaret levhaları gibi duruyor aslında; insan,vicdan,verme hakkı !
Yazan:MY Tarih: Eki 20, 2009 | Reply
Selamlar çuvaldız,
vermek ve hak kelimeleri arasindaki zahirî çeliskinin farkinda degildim ama VERME HAKKI sözünün çok TEMEL bir seye isaret ettigini seziyordum. Sayenizde pozitivist
kiskaçtan geldigini fark ettim, adini koydum zihnimde.
haklisiniz, insan, vicdan ve verme hakki gibi etiketler kazayla konmus “masum” kategoriler degil, gözünüzden hiç bir sey kaçmiyor 🙂
iyilik yapmak = sevap = cennet için bonus
seklindeki önerme kendi içinde tutarli gözükse de bana aradigim cevaplari vermiyordu gençligimde. Bu ve bunun gibi sebeplerden dolayi dinden soguma noktasina gelmistim. Yorumunuzun en sonundaki alinti zaten bu FOLKLORLESEN DIN meselesini çok öz biçimde veriyor.
Yorumunuzun geri kalan kisminda anlattiklariniz ve verme hakki kategorisinde yayinladigimiz ilk yazi ise Islam’in hep söyledigi ama benim eskiden duymadigim/anlamadigim bazi mesajlar içeriyor.
ancak bunlari anladiktan sonra rahat ettim. varlik, insan, iyilik, kötülük… üzerine en saglam açiklamalarin bu zeminden gelmesi zaten sasirtici degil artik.
Bu çabalarimizin ihtiyaç sahipleri için birer yardim çagrisi olmaktan öte DD’nin özü olan
ANLAMA GAYRETi’nin ayrilmaz bir parçasi oldugunu sanirim eski okurlarimiz da fark etmistir.
bu anlamda zahirî bir bencillik isaret ediliyor “verme hakki” ile :))
Muhabbetle
Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 31, 2009 | Reply
Mehmet bey,
Bu yazınıza bir sebepten tekrar denk gelip,okuduğumda,hafızamdan kaçanların bile farkına varamayacak kadar dikkatsiz oluşuma esef ettim 🙁
http://www.derindusunce.org/2008/02/21/verme-hakki/