Türk Solu Adam Olur mu ?
By Rasim Ozan Kutahyali on Eki 4, 2009 in Ekonomi, Kapitalizm, Türk Solu
Sunuş: “12 Eylül Darbesi bizi ezdi, dincilere yol açtı” palavrasını da artık kimse yemiyor. Türk solu hiç bir zaman siyasî proje üretmedi, üretemiyor. Ayakkabı fırlatıyor sadece. Hani şımarık çocuklar vardır:
– Evladım şeker mi istiyorsun yoksa balon mu?
– Hayır! Hayır! Hayır!
Birgün Gazetesi’nin editörü Sefer Selçuk Özbek’in fırlattığı ayakkabı da bu itirazcı, bu projesiz, soruMsuz ve soruNsuz Türk Solu’nun yeni amblemi hâline gelecek şüphesiz. Keşke Solcu Özbek havlu atsaydı, solcu sloganlar yerine de “biz bu işi bilmiyoz, walla öğrenip gelecez” diye bağırsaydı. Daha dürüstçe olurdu.
Bir yandan devlete karşı, diğer yandan kapitalizmle mücadele etmek için devletin eteklerine saklanan, halkçı(!) ama biraz elitist, evrensel(!) ama biraz milliyetçi, demokrat ama biraz Atatürkist, özgürlükçü(!) ama biraz darbeci Türk Solu bir kez daha kendini rezil etti. Üzüldük ama şaşırmadık.
MY
Kapitalizmin sahte muhalefeti (Rasim Ozan Kütahyalı)
IMF ve Dünya Bankası’nın Türkiye’de yapacağı toplantılar dolayısıyla, Dünya Bankası Başkanı, Türk güvenlik kuvvetlerini uyarmıştı geçenlerde…
“Sakın göstericilere sert davranmayın, asla biber gazı sıkmayın. O anti-kapitalist gösteriler bizim toplantılarla bütünleşmiş rutin hadiselerdir. O gösteriler açık toplumun bir gereğidir.”
Bu açıklamayı okuyunca içim bir tuhaf olmuştu… Tam anlamıyla kodaman sağcı bir açıklamaydı… Neredeyse “Anti-kapitalist gösteriler, IMF toplantılarının paralel bir yan etkinliğidir” diyordu bu küresel ekonomi bürokratı… Hiçbir etkisi, sahiciliği, derinliği olmayan sahte bir muhalefetti çünkü karşımızdaki… Küresel kapitalist sistemin ağababalarında sadece tebessüm yaratıyordu… Komplolarla dünyayı izah eden kısır bir dünya görüşüne sahip olsam bu sahte muhalefeti küresel kapitalist sistemin, ulusaşırı şirketlerin bizzat dizayn ettiğini, kurguladığını ve bu sayede kendine yönelebilecek sahici ve işlevli bir muhalefeti pasifize ettiğini söyleyebilirdim…
İnsan üzülüyor… Çünkü yoksulluk bir realite… Açlık bir realite… Aç, evsiz ve yoksul milyonlarca insan tüm çıplaklığıyla karşımızda duruyor… Açlar ve yoksullar adına hareket edenler ise zihinsel bir sefalet içinde… Rekabetten ve piyasadan nefret eden, tekelleşmek için her türlü alçaklığı yapabilen, piyasayı boğmak için türlü dalavereler çeviren küresel şirketlerle bu sefil muhalefetin dolaylı işbirliği içimi daraltıyor… İşler iyi giderken, ahbap-çavuş kapitalizmini işletirken ses çıkarmayıp, aptalca icraatlarla batmanın eşiğine gelince “Devlet müdahale etsin, bizleri iflastan kurtarsın, yoksa herkesin durumu kötüleşir” diyen egemen kapitalistlerin ağzına layık muhaliflik işte dün Bilgi Üniversitesi’nde şahit olduğumuz sahte muhalifliktir… Oysa o protesto gösterilerine, o sol hareketlere katılanlar ahlaki ve vicdani sebeplerle o çembere dahil oluyorlar. Mevcut yürek parçalayan yoksulluk manzaralarına olan insani tepkileri onları o meydanlara sürüklüyor… Fakat içi boş sloganlara dayalı, varolan dünyayı okumaktan aciz, yapay ve sahte bir ideolojik zemin onların bu erdemli enerjisini yutuyor, öğütüyor… O sahici ve vicdanlı enerji yapay ve kof hale dönüştürülüyor egemen sol muhalefet tarafından… Bu durum kalbimi acıtıyor benim…
Geçmişte de karşıt tarafta gözükenlerin şer ittifakına şahit olmuştu dünya tarihi… Kapitalizmin kodamanları Sovyet sosyalist diktatörlüğüyle işbirliği yapmıştı… Kapitalizmi yıkmak iddiasıyla yola çıkan sosyalist bir devletin uluslararası alandaki lobisini büyük kapitalist kodamanlar yapıyordu… Sovyet devletinin tüm büyük endüstriyel ihalelerini o zamanın büyük Batılı kapitalistleri almıştı çünkü. Karşılığında da bu zulüm devletinin diplomatik alanda lobiciliğini yapıyorlardı… Amerikan kapitalizminin ağababası Henry Ford, Sovyetlerin Novgorod’daki ilk otomobil fabrikasını Stalin’le kol kola kuran adamdı. Sovyetlerin dev demir-çelik işletmelerini açmak için dönemin büyük şirketleri Stalin’in kuyruğuna düştüler… Rekabetçi bir pazara üretim yapmak yerine, sabit bir diktatörün devletine iş yapmak çok daha kârlıydı çünkü… Sosyalistler ve kapitalistler işbirliği içinde bir zulüm devletini palazlandırdılar… “Amaca ulaşmak için her araç mubahtır” iğrenç zihniyeti, karşıt gözüken iki tarafı birleştiren ortak zemindi… Yoksullar yine ezildi, mağdurlar yine sömürüldü…
Yoksullar adına haklı vicdani endişelerle meydanlara dökülen insanlar, o ayakkabı fırlatan sosyalist genç bu alçakça döngüyü görmelidir… Liberaller de şunu görmek zorundadır… Kapitalist sınıf doğası gereği her zaman böyle kaypak olmuştur. Liberalizm de kapitalizmin taşıyıcısı bir ideoloji asla değildir, bilakis liberallerin idealindeki dünyanın şu an en büyük düşmanı egemen kapitalizmin manik mantığıdır. Liberal entelektüeller Henry Ford tipi kaypak kapitalist mantığın en hiddetli muhalifleri olmak zorundadır. Kapitalist sınıf doğası gereği rekabetten ve serbest pazardan nefret eder. Daha evvel de yazdım Adam Smith ömrü boyu kapitalist sınıflara şüpheyle bakmış, modern zamanlarda bu sınıfın yapısının ahlak-dışılık üzerine oturduğunu ta o zamanlardan söylemiş bir düşünürdür…
Öte yandan hiçbir özgürlükçü-demokrat (solcu da olsa) merkezî planlamaya dayalı sosyalist bir kumanda ekonomisinden yana da olamaz… Bu sistem doğası gereği zalim bir siyasal sistem üretir. Açlığı ve yoksulluğu daha da derinleştirir… Yakın tarih bunun örnekleriyle dolu…
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün. Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.
10 Yorum
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eki 4, 2009 | Reply
Türk Solu’nun eleştirildiği kaçıncı makele oluyor hatırlamıyorum.Fakat ilginçtir tarihsel derinliği pek kurcanlanmaksızın aynı düzlemde yapılıyor eleştiriler.Özellikle de Rasim beyin yazıları bu alşıldık çizginin dışına pek çıkmıyor,daha doğrusu her yeni yazı bir eskinin devamı niteliğinde.Aslında söylemek isyediğim,Rasim beyin görüşlerini eleştirmekten çok,bu retoriksel/değişmez eleştiri karşısında benim de benzer itirazlarımı yeniliyor olmam.Dolayısıyla sol’a dair bu eleştiri yazısına ben de daha önceki itirazlarımdan farklı(yeni/bilinmedik)bir argüman veya görüş getirmeyeceğim.Açıkçası bu kısa giriş bir bakıma bir özeleştiri mahayetinde…Kimi itirazlara şimdiden haklı gerekçelerimi sunma kaygısından kaynaklanmış olabilir.Her neyse,şimdi konuya dönelim.
Birincisi,sol,modern ideoloji dediğimiz bir siyasi fikir,bir akımdır.Evrenseldir.Bu manada etnik bir sıfat eklenerek özellikle eleştiri konusu yapılamaz.Zira sol’da tanımlanan ve sol ana akımdan esinlendiği düşünülen bir siyasi metodu Türk,Kürt,İngiliz,Alman vs.diye kategorize etmek yanlıştır.Evet,her bir coğrafyada tarihsel/kültürel/topumsal koşulların yön verdiği ve dolayısıyla iç dinamiklerin bu anlamda etkin olduğu bir realite mümkündür.Kuşkusuz ki,sol’un bu anlamda gelişmesi,örgütlenmesi,toplumda taban bulması ve felsefesini çağın koşullarına göre yenilemesi kısmen farklılıklar arzedebilir.Ancak,bu değişkenler yine de sol ana akımı temsil eden temel çizginin bir etnisiteyle ilişkilendirilerek kategorize edilmesine/bir özgünlük atfetilmesine temel teşkil etmemelidir.Dolayısıyla,Türk Sol’u kavram olarak hem sorunlu hem de tartışmalıdır.Tartışmalıdır,çünkü türlü sapmalara işaret edilerek bir fikri akım eleştirilip toplumun hak,adalet,insanca yaşama gibi talepleri önünde bir engel yarattığı düşünülüyorsa-ki yazının ana teması bunun üzerine kurulu.O halde Türk Sol’u diyerek bir ayrıştırmaya gidileceğine sol’un yaşadığı açmazlar bir bütün olarak irdelenmeli.Bu da,hiç değilse Türkiye Sol’u şeklinde tanımlanabilir.Zira,Türkiye’de sol etnisitelere göre değil,bilakis kendi içerisinde barındırdığı çelişkiler üzerinden eleştirilebilir.Bunun Türklükle,Kürtlükle bir ilgisi bulunmuyor.Yani belirleyici olan temel dinamizm bizatihi sol’un bu kendini yenilemeyen statik yanından beslenir.
İkinci bir husus,Türk Sol’u şeklinde tanımlanarak tüm “garebetleri”ifşa edilen bu yapının kimlere,hangi kesimlere mal edildiğidir.Irkçı söylemlerle Denizler’in posterlerini yan yana taşımaktan beis görmeyen “Türk Solu”dergisi,Perinçek,Y.Küçük gibi ulusalcı kesimlerin başını çektiği sahte sol örgütler mi yoksa,sıradan tüm socular aynı eleştiri menziline alınıyor,bu da oldukça muammalı.Gerçi bu yasızında Rasim bey çıtayı biraz yüselterek iyi niyetli genç kuşakları da menzile almış görününüyor.Ancak,her nedense çaresizlikten,yaşanan bunca yoksulluk ve sefaletten ötürü seslerini başka türlü duyuramayan kesimleri de hakedilmeyen isnatlarla küçümseme yolunu seçmiştir.Peki ne yapacaklardı?Dünyayı ahtapot gibi saran çokuluslu kartellere,silah tüccarlarına,savaş baronlarına güller mi atılmalıydı…Küresel dengeler diyerek sessiz ve suskun mu kalımalıydı.Hayır,Rasim bey!Size romantik ve gerksiz gigi gelse de,birilerinin zulüm imparatorluğuna bedel ödeyerek direnmesine bu denli pervasızca saldırmak doğru değil.Evet,belki bu kirli çarka karşı yaptırım sağlayacak bir güçte olmayabilir ama insanca bir haykırıştır bu.
Kısacası,pek çok görüşüne katıldığım,dürüst beynini Türkiye için bir şans olarak gördüğüm Rasim bey maalesef bu yazısında sol’u eleştireyim derken,hak arayan,onurlu ve insanca bir yaşam talep edenleri biraz insafsızca eleştirmiş gibi geliyor bana.
Yazan:Ali Duman Tarih: Eki 4, 2009 | Reply
Rasim Bey’de biliyor ki, türkiye özelinde kemalizm tarafından kuşatılan türkiye sol’unun da, türkiye sağ’ının da dünya da bir karşılığı mevcut değildir.
türkiye solunu bilimsel bir eleştiri sunmak türkiyenin öznel koşulları gereği çok karışık bir durumdur, zira bu eleştiriye türkiyenin kuruluşundan başlanılmazsa, olduğu söylenen lozan’ın gizli hükümlerine vurgu yapılmaz ise yapılacak eleştiriler bilimsellikten uzak olacaktır.
kanaatim odur ki, türkiyenin kuruluş harcında işgalci emperyalist ülkelere verilmiş bir “sol/sosyalizm/komünizm düşmanlığı” taahhütü vardır. zira bunun izlerini atatürk’ün eskişehir mitinginde (1929) yaptığı konuşmada da, abd devlet adamlarına söylemiş olduğu “dünya için en büyük tehlike bolşeviklerdir işte bu yüzden sscb biran önce ortadan kaldırılmalıdır (1932)” sözleri de, mustafa suphilerin katledilmeleri de bu tezimi kanıtlar niteliktedir. (nazım hikmet olayı ve daha başka sayısız örnekler vardır)
daha atatürk döneminden başlayan sahte tkp kurma ve solu devlet kontrolune alma iradesi çok başarılı bir şekilde uygulanmış, sscb’nin dibindeki ülkede “komünizm düşmanlığı itici bir güç” olarak kurgulanmış ve uygulanmıştır.
türkiye devletinin uygulamakta olduğu sol düşmanlığının dünya yüzünde bir örneği ve benzeri mevcut değildir. 1955 yılında kurulan özel harp dairesi, abd yönetimi ve eğitimi altında dünya yüzünde eşine rastlanmayacak taktiklerle sistematik olarak, acımasız bir sol düşmanlığı uygulanmıştır. (özel harp dairesinin ödeneği de, personel eğitimleri de abd tarafından sağlanmıştır) bu uygulamalar sonucu solun yerine ikame edilen “sahte sol” türkiyedeki gerçek solu tasfiye etmiş ve onun yerine geçmiştir. gecimlerini bu yoldan sağlayan bu sahte sol aktörlerin gözleri bugün dahi (sscb yıkıldığı halde) evrensel değerler taşıyan türk solunun üzerindedir, atılan en ufak hamle titizlikle izlenmekte ve mutlak suretle işlevsiz hale getirilmektedir, bu durum bir refleks halini almıştır -bu konu “türkiye’de faşizm” başlığı altında ayrıca tartışılmaya muhtaçtır)
türk solu öncelikle maruz kaldığı bu sistematik düşmanlığın yarattığı deformasyondan arınmak zorundadır. bu deformasyonun en büyük yanıltıcı etkisi esasen muhafazakar ve milliyetçi olan kemalizmin solculuk olarak kabul görüyor olmasıdır, oysa var olduğu günden bugüne kadar kemalizm, türkiyedeki hakim sınıfın çıkarlarını temsil eden bir hakim sınıf ideolojisidir, dolayısıyla statükocu, milliyetçidir.
1970’li yıllarda türk solu, tarihin en büyük döneklerinden olan doğu perinçek ile bile başa çıkamamışken, bugün 12 eylül faşizminin bize hediyesi olan binlerce doğu perinçek tarzı sahte sol aktörlerden arınmamızın, bu arınma ile gerçek bir solu tesis etmemizin en türkiye solu için iyi bir başlangıç olacağı açıktır.
ancak ne varki, bir yerden başlanmalı, ergenekontra-sol’un deşifre edilmesi, devletin yarattığı sahte sol aktörlerin deşifre edilmesi, bu sahte aktörlerin yarattığı deformasyonlar, tahribatları teşhis etmek, demokratik açılım ile türkiye devletinin genlerine işlemiş olan özel “sol düşmanlığı”nı ortadan kaldırmak önemli bir aşamaya gelmek demektir.
unutumamalı ki bir sıfırdan büyüktür.
NOT:
1. nike ayakkabısını fırlatan sözüm ona sosyalist/solcu olduğu söylenen kişinin ulus ve ulusal (kürt) soruna bakışı nedir? bu bakışın tusiad’ın (hakim sınıfın) bakışı ile paralelik göstermesi halinde, imf’yi protosto etmesi abesle istigal bir durumdur. (genelde dünya kapitalizminin temsilcisi olan imf, türkiye özelinde türkiye hakim sınıfının temsilcisidir)
2. kemalizmin kuyrukçuluğunda sol siyaset icra edenleri solcu/sosyalist saymak ve bu minhalden hareketle eleştiri geliştirmek doğru bir yaklaşım tarzı değildir. zira kemalizm kuyrukçuluğundaki bir sol’un “evrensel sol” değerler içerisinde karşılığı mevcut değildir. kemalizm de, kemalizmin kuyrukçuluğu da sol değerler taşımaz, kemalizm ile hesaplaşamamış, onun kuyruğunda solculuk yapmaya devam edenlerin nev’i şahıslarına münhasır “sol”culuklarının kıymet-i harbiyesi kalmamıştır, olmasının gereği de yoktur.
Yazan:Ali Duman Tarih: Eki 4, 2009 | Reply
SN. RASİM BEY,
nevi şahsına munhasır bir yol tuturup, bu tuturdukları yol’u da, sol olarak yutturmaya kalkanları sol siyaset adına YOK SAYMANIN zamanı gelmedi mi?
Anti-AKP’liği sol siyasetlerinin orta yerine koyanları,
sol siyaseti deli dumrula dönüştürerek, iyi veya kötü ortaya konulan her türlü çözüme, öneriye, hizmete KARŞI ÇIKMAK olarak gösterip, HİÇ BİR ÇÖZÜM ÜRETMEYEN VE SUNMAYAN’ları sol olarak yok saymanın zamanı gelmedi mi?
türkiye halklarına yakın olmak yerine türkiye elitine yakın olan, binbir türlü kelime oyunları ile kelimelere ve kavramlara taklalar attırarak elitin haklarını savunanları SOL SİYASET ADINA YOK SAYMANIN ZAMANI GELMEDİ Mİ????
hiç bir çözüm üretmeden, herşeye karşı çıkmak bal gibi BU BOZUK DÜZENİN DEVAMINA HİZMET ETMEKTİR. böyle bir sol dünya yüzünde var olmamıştır, olmamalıdır da. sol adına dünyada mümkün olmayan bu ülkede niye mümkün olsun ki????
böyle bir aymazlık içerisinde olanları sol saymak, sol’a yapılmış en büyük haksızlıktır.
bir yerden başlayalım, bu sahte siyasetin sürdürücülerini SOL ADINA YOK SAYALIM, yok sayalım ki, ülkemiz için hayati derecede önemli olan, sol siyaseti bir an önce ortaya çıkarabilelim. türkiye halklarının demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, halkça bölüşüm, insanca yaşam, sendikal haklar, eşit öğrenim hakkı vb. taleplerini siyaset arenasına taşıyacak olan SOL ALTERNATİF hayati bir ihtiyaçtır. sahtelerinin önce yok sayılma, müteakiben çöpe atılma zamanı gelmiş ve geçmiştir. (demokrasiyi özümsemiş olan türkiye halkları bunu yapmaya hazırdır)
selam ve saygılar.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eki 4, 2009 | Reply
Ali bey selamlar,
Yorumlarınızı yazdığınızda muhtemelen yazıya düştüğüm yorum görünmemiş olabilir,yani aynı anda yazmış olabileceğimiz ihtimali bir hayli yüksek gibi görünüyor.Ancak,katıldığım ve son derece tarihsel analizlere dayandırdığınız görüşlerinizi okuyunca ek bir yorum gereği daha duydum.Zira yazıya getirdiğim bazı eleştirilerin bir bölümü,üzerinde tekrar tartışma gerektiren bazı görüşlere yer vermişsiniz.Katılıyorum,elbette değindiğiniz gibi sol adı altında göstermelik,slogana dayalı,yanıltıcı ve içi boş eylemler yapılabilmektedir.Sol maskesi altında,halkın bilinç ve iradesini kasıtlı olarak çarpıtma gayretleri deyim yerindeyse moda oldu.Cumhuriyet Mitingleri,Biz kaç kişiyiz vb.eylem,miting ve türlü kampyalar bunun en tipik örneklerindedir.Ve elbette hedef saptırıcı bu tür organize eylemler evrensel solu temsil etmekten,hak ve hukuk talep etmekten ve daha özgür ve adil bir dünya talep etmekten uzaktır.Ayakkabı fırlatma hadisesi de bu oyunun veya bu tür oyunlara teşne olmanın bir sonucu olabilir.Demem o ki,asıl itiraz ettiğim nokta,Rasim beyin sola eleştiri getirirken görüşlerini bir kapitalist patrondan esinleyerek her türlü zulme karşı koyuşu küçümsemiş olmasıdır.Belki böyle bir niyetle düşünmemiş olsa da yorum şekli şık değildir.O halde üniversite kapılarında saçlarından sürüklenen kızlarımız,karga tulumba polis otolarına atılan gençlerimiz,tartaklanan insanlarımız için de benzer yorumların önünü açar.Oysa kesin sonuç getirmese de bu tür eylemleri,başkalarının oyununa gelme,piyon olma vb.yorumlarla “beyhudedir”,”başkalarının değirmenine su taşır”gibilerinden değerlendirmek,maksatlı değilse de adil bir eleştiri olmaz.Unutulmamalıdır ki,bugün insak hakları,temel özgürlükler,düşünce ve ifade özgürlüğü kendisini siper edinmiş namuslu ve duyarlı insanlar sayesinde olmuştur.Evet,küçümsenerek,aşağılanarak,hor görülüp işkencelere katlanarak bedel ödemiş duyarlı insanlar sayesinde bugün özgürce tartışabiliyoruz…Bu insanlara bir borcumuz var,ben böyle düşünüyorum.Dolayısıyla,bu yürekli insanların siyasi/ideolojik kimliği de önemli değildir;islami kesimden olur,liberal veya solcu olur…Kokuşmuş dünya düzenini değiştirmek adına elini taşın altına koyabilen her vicdanlı birey,öncelikle insanı sorumluluğunu yerine getirme bilinci ve vicdanıyla yapmıştır bunu.Ve elbette övgü ya da yergi de ancak ve önce insan olduğu hasebiyle tartışılmalıdır.
Fakat ne yazık ki Rasim kardeşimiz eleştirilerinde bazen sapla samanı karıştırma hatasına düşüyor.Solcu derken,genelleme yaparak tüm solcuları “Türk Solu Dergis”ve onun muadili chp kuyrukçularını;D.Perinçek,Yalçın Küçük,Melih Pekdemir,Mihri belli vb.sahte solcularla aynı keyefe koyarak görüş belirtmektedir.
Kısacası ben bu kısmına itiraz ediyorum:Sol,bu kişilerle anılmamalıdır,zira evrensel ya da özgürlükçü solla bu takımın uzaktan yakından ilgisi bulunmuyor.Sonuç itibariyle elbette solun tartışılmaya açık pek çok açmazı var ama eleştiri bu düzlemde olmamalı.
Yorumlarınız bu konuda son derece aydınlatıcı ve tamalayıcı olmuş.Yine de yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına düşüncelerimi sizinle paylaşma gereği duydum.
Sevgi ve selamlar.
Yazan:Ali Duman Tarih: Eki 4, 2009 | Reply
Sn. Aziz bey,
tamamlayıcı açıklamalarınız için çok teşekkür ederim, yazdıklarınızın tamamına katılıyorum, benim de asıl vurgulamak istediğim, bugün çok net bir şekilde ortaya çıkmış olan evrensel değerlerdeki solu temsil edenlerle, kemalizmin kuyrukçuluğuyla kendine sol diyenleri (ulusalcıları)birbirinden ayırmanın gerekliliğine dairdir. işte bu ayrım yapılmaz ise bu hem sol adına büyük bir haksızlık, hem de nimet olmayanın, nimetten sayılması gibi bir çarpıklığı neden olmasıdır. tam da sizin dediğiniz gibi sapla samanı karıştırmak buna dense gerek. esasında bugün durduğumuz bu noktadan itibaren sapla samanı hızla ayırmaya başlamak gerektiğini, zira ülkenin acil bir sol alternatife ihtiyacı olduğunu, sapla samanın ayrışması halinde bir sol alternatifin ortaya çıkarılabileceği, türkiye halklarının sol ideolojinin doğal olarak yüklenmiş olduğu taleplerin gündeme getirilmesinin elzem olduğu, aç yatan işsizlerin, sömürülen emekçi yığınların sesinin çıkmadığı bir demokrasinin olamayacağı malumlarıdır.
evrensel değerleri içeren bir türk solcusunun bu değerler uğruna yaptığı her eylem önemlidir, ancak türkiye hakim sınıflarının değirmenine su taşıyan ve kendini sol diye yutturan hokkabazların yapacağı eylem show yapmaktan, siyasi nemalanmadan başka bir amaç taşımamaktadır.
sizin iyi niyetli yaklaşımlarınızı elbetteki anlıyorum, bu yaklaşım tarzınız bir anlamda madalyonun diğer yüzündeki gerçeği yansıtmaktadır. madalyonun her iki yanındaki gerçeği görüyor, sizin baktığınız taraftan da sizi anlıyor ve size katılıyorum.
madalyonun benim baktığım tarafına dönersek eylemden çok, bu eylemin arkasına sığınarak, bundan prim yapmaya çalışan sahte sol zihniyeti sorguluyorum, geçmişte başkanları olan ufus uras’a sırf ergenekona takındığı tavırdan dolayı tahammül edemeyen sahte sol zihniyeti sorguluyorum, bu sahte solcuların ucuz siyasi kazanımlar peşinde olmasını sorguluyorum, eminim ki sizde bu noktada (madalyonun bu tarafında) beni anlıyorsunuzdur.
Rasim bey kardeşimizin sol’u sahte solcular üzerinden eleştirmeye son vermesinin yararlı olacağını düşünmekteyim. en nihayetinde 3-5 kişi dahi olsa evrensel değerleri içeren bir sol var türkiye’de, onlar üzerinde sol eleştirisi sola katkı sunacaktır. sahte solcular üzerinden solun eleştirilmesi, sahteliğe de, sahte solculara da prim vermektir, onlara meşrutiyet kazandırmaktadır, oysa onları sol siyaset adına yok saymanın gerekliliğinin ve zamanının geldiğini düşünüyorum.
selam ve saygılar.
Yazan:MY Tarih: Eki 4, 2009 | Reply
Aziz Bey ve Ali Bey,
Türk solu “Türk” olmasi itibariyle elbette biraz antinomik bir sey oluyor, köseli yuvarlak gibi. Ama endüstri devriminin dogurdugu bir “evrensel isçi sinifi” ideali ile ulus-devlet projelerinin çatismasi sanirim Türkiye’ye özgü bir durum degil.
Ama Kemalizm ile döllenmis siyasi akimlardan bir “Türk solu”. Tipki milliyetçi hatta düpedüz irkçi islâmi(!) hareketler gibi.
Türk solu’na yönelik elestirilerin hem sürmesi hem de mahiyet açisindan sabit kalmasina gelince… Türkiye’deki solcular sararmis bir fotografa benziyorlar. (“Türk solu” demiyorum bu kez :))
Sanirim Isçi Partisi, “solcu” sendikalar, CHP, Birgün Gazetesi… Türk Solu Dergisi gibi sol adina yapilan her sey dönüp dolasip ayni eksenlere yogunlasiyor, 19cu yy model ulus-devlet, milliyetçilik açmazi, kapitalizm karsisinda projesizlik, Islam’i anlamakta çekilen zorluk, genel olarak din/inanç ile kavgali olma, AKP korkusuyla darbeye karsi omurgasizlik,… liste uzun.
Solcularimiz ayni YANLIS NOKTADA yillardir kipirdamadan durduklari için onlara ayni domates ve çürük yumurtalarin atilmasi bana biraz “normal” geliyor.
Enver Gülsen’in de “sol ve din” konusunda yazilari vardi, linkleri bulup koyayim. Dünya degisti, Sol da degismeli artik diye düsünüyorum.
Yazan:Osman ÇELEBİ Tarih: Eki 5, 2009 | Reply
Kumpasa bakın: AKP’ye demokratik ölçülerde olsa bile en ufak muhalefet solcu olman anlamına geliyor.
Bir taraf AKP adam olur mu? derken diğer tarafta Türk Solu adam olur mu? sorusunun peşine düşmüş. Bu toplum adam olurmu acaba?
Kutuplaş Türkiyem! 80 öncesi solcu aydınların halka tepedne baktığı gibi şimdide muhafazekar ve liberal olarak üstten bak. Bürokrasine,aydınlarına,sistemine hakaret et. Kemalizmi sola mal et ve suçla bütün solu. Sosyal adalet,sendika,eşit adalet,özgürlükler kimin umrunda! Aslında bütün mesele CHP’nin çökertilmesi ve kemalizmin tasfiyesi değil mi?
Lakin kapitalizmin yada ağır devletçi bir sosyalizmin farkı nedir? vs Sosyalizmin olması için Kapitalizm şart değil mi? Yani işçi sınıfı olmadan nasıl olur sosyalist devrim?
Yok ama bu oyun bozulacaktır. Sosyal demokrasi kapitalizmi ve liberalizmi kabul eder.Sosyalizmi,nazizmi vs her ideolojiyi kabul eder. Peki neyi savunur neticede?
Sosyal demokrasi serbest piyasadaki büyük burjuva devletlerinin halkı sömürmemesi için sendikayı,devlet güvencesini savunur.
AKP 1 Mayıs’ta işçiyi dövecek, çayını cafede yudumlayan adama eşinin yanında tokat atacak sonrada diyecek ki ben demokratım ve demokrasiyi inşa ediyorum.
Yok,hayır! Ben artık bu dolmayı yemem. Evet açılımdan yanayım evet başörtüsü özgürlüğündne yanayım evet özgürlükten ana dilden yanayım. Lakin %45 lik bir partinin %35 i hala antidemokratik ise bu iş olmaz.
Çok umutsuz konuştum ise affınıza.Sayın Kütahyalı’nın yazılarını TV konuşmalarını hep takip ediyorum.Lakin hep bir taraf eksik.Hep suçlamacı sözcükler ardına gizlenen demogajik laflar..
Gökten inme fikirle özgürlük savunulur mu? Bence hayır! Demokrat olan sola sağa radikal görüşlere eşit olmaz mı? Rasim Bey ‘de ben bunları göremiyorum.
http://solcumusluman.blogspot.com/
Yazan:Osman ÇELEBİ Tarih: Eki 5, 2009 | Reply
Sayın KÜTAHYALI;
Merkezi ekonomiyi devletçi ekonomiyi savunan birisi demokrasi çerçevesinde sizi rahatsız etmemeli.O kişide sizden rahatsız olmamalı. Bu bir demokrasi, hangi ideoloji iktidar olursa o politikasını uygular.
Evet sol özgürleşmeden yana olmalı bencede. Lakin sola böyle ol dikatsında bulunmakta liberal faşistlik.
Rasim Bey birde şu iticiliğiniz olmasa ve biraz ssosyalizm konusunda alt yapınız olsa, işte ozaman demokratsıznı diyebilirim size.
http://solcumusluman.blogspot.com/
Yazan:subrosa Tarih: Eki 6, 2009 | Reply
istediğiniz kadar dini romantize edip ılımlılaştırın.islamın kitabı, peygamberinin hadisleri ve hayatı açık seçik ortada.islam dinini onaylamayı özgürlükçülük sayıyorsunuz ama kimse dinini kendi seçmiyor.seçebilecek yaşa geldiğinde insanların beyni çoktan yıkanmış oluyor.kadını tepeden tırnağa örtmeyi özgürlük diye biliyorsunuz.dine dokunulmazlığı ile devletin dokunulmazlığı ne kadar birbirine benziyor değil mi ?islam hakkında küçücük bir eleştiri bile yapamıyoruz.çünkü müslümanlar çok özgürlükçü.müslümanlığın diktatöryasından kemalizm diktatöryasına sığınırım.önce din açılımı.islam tartışılsın.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eki 9, 2009 | Reply
Ali Bey,
Öncelikle yorumunuzu geç yanıtladığım için size bir özür borcum olduğunu belirterek başlayayım.Bir kaç günlüğüne yaşadığım şehrin(İzmir)dışındaydım,dolayısıyla yorumları biraz geç farkettim,gecikme bundan kaynaklandı.Yoksa benim için ayrı bir yeri ve her zaman özel olan değerli görüşlerinize iştirak etmede ihmal kesinlikle söz konusu olamaz bilesiniz:))
Ayrıca ilk kez resmiyeti kaldırırıp size hitap şeklini değiştirerek sadeleştirdim farkındaysanız.Bunu,değerli görüşlerinize ve sizinle paylaştığım fikir alış verişine verdiğim önemin bir sonucu olarak gelişen dostluk,güven ve samimiyete vereceğinizden kuşkum yok.
Sola ilişkin “iki farklı madalyon”a gelince;aynen katılıyorum.Maalesef sol adı altında sol düşünceyle bağdaşmayan garabet bir akım türedi.Bu konudaki hassasiyetinizi ayrıca anlıyorum.Ne var ki,asıl mesele sizin de belirttiğiniz gibi,solun bu “taklit sol” üzerinden eleştirme kolaycılığına kaçılması.Bana göre asıl sorun burada.Zira benimkisi sadece belli bir düşünceye duyduğum saygıdan(ya da bu düşünce sistemine bağladığım umutlardan)kaynaklı bir alınganlık değil.Bilakis,solun tarihsel gerçekleriyle sorgulanabildiği bir tartışma zemininin bu anlamda gelecek adına,demokrasi adına ete kemiğe bürünebilir daha bilimsel analizlere kaynaklık edebileceğine olan inancımdandır.Zira bu ayrıştırma artık bir zorunluluktur.Tarihsel gerçeklikleri,ülke ve dünya konjönktürü dikkate alınmaksızın tüm solun aynı potaya konduğu bir eleştiri bu anlamda verimli olamaz.Olsa olsa yüzeyde kalan bir ideolojik çatışmaya dönüşür,ki bu da hem sola hem de ülkenin demokrasi güçlerine hep zaman kaybettirmiştir.
Kısacası,solu eleştirelim,yakın tarihimizle yüzleşelim ama bunu yaparken ergenekoncularla bir parmağın sayısı kadar azalmış özgürlükçü/evrensel solu birbirine karıştırarak önümüze katıp süpürmeyelim.Dediğim gibi sizi gayet anlıyor ve hak veriyorum.Ne var ki Rasim kardeşimiz bu konuda pek de dikkatli değil.Hadise bu.
Sevgi ve selamlarımla.
Mehmet Bey,
Aynı mazeretim sizin için de geçerli.Gecikmeden dolayı özür dilerim.Oysa uzun zamandır sizinle sohbet etmeyi ne kadar da özlemiştim:))
Solun değişime direndiği konusunda size katılıyorum.Bu noktada solun belirttiğiniz açmazları henüz aşamadığı bir gerçek.Gerek dinle olan ilişkisi,gerek batı aydınlanmacılığına yaslanan çizgide ısrarcı olması,Türkiye Solunun henüz arzu edilen olgunluğa erişmesi önünde bir engel gibi duruyor.Zaten solun kitlelerle yeterince bağının olmayışı,kitle tabanının olmayışı da bu “çocukluk hastalığı”nın bir sonucu.Ki yazıdan çok,koyduğunuz görsel bence çok daha fazlasını söylüyor bu konuda ve çok da harika olmuş:)
Kısmi itirazlarıma gelince,buna yukarıdaki diğer yorumumda belirtmeye çalıştım.Bilmiyorum,belki de “biz sanıldığı gibi değiliz”demenin bir başka yolu bu…içtenlikli bir aklanma ihtiyacı:))Bilirsiniz,insan bazen anlamak kadar anlaşılmayı da ister.Oysa doğru ve güzel olanı,adaleti,birarada yaşamayı,diğerine/ötekine saygılı olmayı istemenin solu/sağı/liberali/muhafazakarı mı olur?Sevgiyi,barışı,adeleti,insanca ve onurluca yaşamayı tüm insanlık için istiyebiliyorsak solcu olsak ne olur olmasak ne değişir?Önemli olan vicdanların capcanlı olması ve elbette ideolojilerden arınabilmesi.Galiba bu da biraz zaman işi.
Sevgilerimle.