Suçu? Başörtüsü!
By Özlem Yağız on Kas 7, 2009 in Başörtüsü Yasağı, Kemalizm, Laiklik, vicdan, Yobaz Laikler
Sunuş : Adil ülkelerde mahkemeler, polis ve asker HALKI korur. Faşizmin pençesindeki ülkelerde ise mahkemeler, polis ve asker rejimi HALKTAN korur.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.
Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
138 Yorum
Yazan:malkocoglu Tarih: Kas 8, 2009 | Reply
Siz buna bas örtüsümü diyorsunuz.ya siz cok cahilsiniz, yada bas örtüsü kavramini bilmiyorsunuz.Bas örtüsü yilllardir analarimizin ,ninelerimizin esraplarini ,yazmalarini taktigi sekildir.Bu türbandir ve bu hükümetle bundan evvelki dönemlerde Erbakan döneminde örtaya cikmis halki dinli, dinsiz diye ayirmaya yönelik bir senboldür.Sizlerde bunu sucu bas örtüsü takmak diye canak tutuyorsunuz yaziklar olsun sizin gibi bölücülere
Yazan:Rakaful Tarih: Kas 8, 2009 | Reply
Türkiye’de başörtüsü savunmak hem doğru hem yanlıştır.Çünkü başörtü tek başına tesettürü kapsamadığı gibi, başörtüyü savunmamak da Allâh’a düşman olanların işine gelir.
Bu durumda yapılması gereken açıktır, İslâm’ın nasıl bir örtünme şeklini uygun gördüğünü kavrayıp, yalnızca onu savunmak.Hatta tesettürden önce, imanlarımızı savunmamız gerekiyor.Çünkü rahat yaşamak arzusuyla çoğu insan günde 100 kere imanını satıyor da 100 kere istiğfar edince her şey düzelir sanıyor…
Yazan:haritaci70 Tarih: Kas 8, 2009 | Reply
Ya kardeşim nerede olursa olsun biz başörtüsüne değil türbana karşıyız zihniyeti karşımıza çıkıyor.
Yahu kardeşim genç kızlar sizin analarınız, ninelerinizin taktığı şekilde başörtüsü takmak zorunda mı.
Ve dahi sizin analarınız , neneleriniz gerçekten inanç için mi takıyorlardı, mahalle baskısı gelenekcilikten dolayı mı.
Anlaşamadığımız mevzu bu sanırım. Siz başörtüsüne ya da türbana karşı değilsiniz. Sizin başını örten insanların okumasıyla derdiniz. Eğitime karşısınız bu yüzden türban adı altında bir savunma yapıyorsunuz.
Gerçi en son başbakan ın velev ki siyasi simge olsun sözünden sonra birşeyler değişir mi dedik, ama despot anlayış bu ülkede hüküm sürdükçe değişmez.
İkinci yazım bizim mahalleye.
1998-99 larda üniversite önlerinde eylem yapıyorduk, protestolar yapılıyordu , yeri geliyor joblanıyorduk.
Ne oldu da yedi yılda bu kadar pısırık hale geldi bizim mahalle.
siyasi iktidarın bizim mahalleden olmasındna mı kaynaklanıyor.
Gülen cemaatinden elamanı başörtüsü mitingine davet ediyorum abiler görürse başım derde girer diyor, Filistin mitingine davet ediyorum abiler mitinglere eylemlere katılmayın dedi diyır.
Ya HU! Kardeşim zulüm karşısında ki bu sessiz duruşumuz daha ne kadar devam edecek.
Yazan:menevşe Tarih: Kas 8, 2009 | Reply
aslında başörtü yada başkalarının deyimiyle türban diye bir sorun yok..bu sadece birilerinin küçük beyinleriyle (bence oda yok) insanlarımızı birbirine düşürme çabasıdır..ama nafile belki devletin bi yerlerinde tartışılıyor saatlerce üstüne toplantılar yapılıyor ama biz gülüyoruz..bende kapalıyım bu olanlara benimde vicdanım el vermiyor ama bunları çıkartanlar geleceği düşünmüyorlarki..işte o gelecekte bizler olacağız ben ve benim gibi bir sürü kardeşlerim..haa unutmasınlar bu gelecek dediğimde uzun bi gelecek değil yakın bi gelecek…oynasınlar onlar rollerini..her oyun bi perde kapanmasıyla sonlanır…
Yazan:hidayet demir Tarih: Kas 8, 2009 | Reply
sizin analarınızın,ninelerinizin takdığı başörtüsü veya eşarp üniversiteye girecek mi yani !!! güldürmeyin insanı..
türkçede “TURBAN-TÜRBAN” diye bir kelime var mı ?? kendiniz uydurdunuz,bizim de bunu kabul etmemizi bekliyorsunuzz..aynı rahmetli ecevitin OLANAK-BULANAK lafı gibi..sizin uydurduklarınızı kabul etmeye MECBUR MUYUZZ..
KEMALİSTLER BÖYLEDİR: herşeyi kendileri bilir,başkaları bilmezz..
sizin analarınız,nineleriniz eşarp takıyormuş,şalvar da giyiyorlardı,bu kızlar da şalvar mı giysinn..kemalist mantığı işte..
Yazan:beytullah emrah Tarih: Kas 8, 2009 | Reply
bakın, bilgiye dayanmadan yapılan her konuşmada yanılma payı büyüktür. madem mahalleye sesleniyorsunuz o zaman mahallede yükselen sesleri de takip edin bir zahmet. o zaman eylemlerin de çözümün de ak parti’ye endekslenmediğini göreceksiniz.
son beş yıldır kocaeli’de, sakarya’da, ankara’da, akyazı’da, konya’da, antalya’da
van’da, kütahya’da başta başörtüsü yasağı olmak üzere her türlü zorbalığa, ayrımcılığa ve yasağa karşı mücadele veriliyor. yüzlerce haftadır insanlar her cumartesi yağmur, kar, çamur, sıcak soğuk demeden ses veriyor.
(d)uyuyor musunuz?
Yazan:haritaci70 Tarih: Kas 8, 2009 | Reply
son beş yıldır kocaeli’de, sakarya’da, ankara’da, akyazı’da, konya’da, antalya’da
van’da, kütahya’da başta başörtüsü yasağı olmak üzere her türlü zorbalığa, ayrımcılığa ve yasağa karşı mücadele veriliyor. yüzlerce haftadır insanlar her cumartesi yağmur, kar, çamur, sıcak soğuk demeden ses veriyor.
Biliyorum kardeşim merak etme, ben o mitinglere katılıyorumda.
Haksözhaber.net ve habervaktim birde milli gazete harici o protestoları haber yapanlar yok.
Demek istediğimde işte burada başlıyor, bu ekipler tam olarak bir cemaat değil kendi çaplarına yapıyorlar, mazlumder, özgür der gibi dernekler .
Peki cemaatlerimiz nerede, mahallede sadece mazlumder gibi dernekler yok ki, bünyesinde 4 milyonu geçkin müridi olan cemaatimiz var, bir milyon satma girişimden olan bir gazetemiz var onlar nerede.
Yazan:Bülent Tarih: Kas 8, 2009 | Reply
Kafaya takılan bir bez parçası sizin inancınız olabilir, buna kimse karışamaz. Ama o bez parçasıyla devletin alanında din propagandası yapamazsınız. Her yerin bir kuralı vardır, ben de camiye donla girmek istiyorum,izin verecek misniz?
Yazan:özlem Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Bülent Bey,
ben izin veriyorum. Hatta ısrar ediyorum. Ne olur camiye donla girin.Bizi bundan mahrum etmeyin lütfen.
Yazan:MY Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
“ben de camiye donla girmek istiyorum,izin verecek misniz?”(Bülent)
aslinda üstün(!) Türk irkini öven milliyetçi mahyalar yerine bu gibi Özgür Kemalist camilerin minareleri arasina dev donlar asilabilir. Böylece herkes bilir nereye gidecegini 🙂
Kisin donlu camileri isitmak daha zor olacagindan Diyanet’in ek ödenek ayirmasi gerekecek tabi 🙂
Artik don, donmak, vb yapilacak geyiklerin arkasi gelmez ama kemalistlere de bu yakisir zaten di mi?
Yazan:özlem Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Ya bu don meselesinin sonu gelmiyor. Başka bir tartışmada da bir başka bey tutturmuştu ben de iş yerinde donla dolaşmak istiyorum buna ne buyurulur diye.
Benim anlamadığım böyle bastırılmış erkeklere özgü bir hal mi var?Yani aslında insanların içinde böyle bir ukde varsa camiye donla gireyim, büroma gelen müşterime paçalı donumu göstereyim diye ve bu içlerine oturuyorsa üzülürüm doğrusu.
Üzerinde ciddiyetle düşünmek lazım.
Ama mücadele etmeden hiçbir hak elde edilemez arkadaşlar! bence mücadele etsinler. topluma bu durumu anlatsınlar, yasa teklifleri hazırlasınlar, yürüyüşler yapsınlar benden tam destek söz.
Yazan:Bülent Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Hay hay Özlem hanımcım, siz izin veriyorsanız mesele yok da..
Cemaatin diğer üyeleri sizin gibi hoşgörülü olur mu bakalım, onları da bi ikna etseniz?
Sonra ikimiz gireriz camiye sizinle..
Yazan:Bülent Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Tabi sevgili MY kardeşim, bu memlekette yanlızca bi bez parçasına özgürlük isteniyor, sonuçta don da bi bez parçası olduğuna göre, ben de ona camiye girerken özgürlük istiyorum, vaa mıdır bi çelişki?
Gözlerinden öperim.
Yazan:Bülent Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Kimi ne ilgilendirir Özlem Hanımcım, benim dini inancım da donla dolaşmayı gerektiriyor, kadınlar bi bez parçasına bu kadar sarıldığına göre ben de donuma sarılıyorum..
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Bülent bey,
Size donunuzu “çıkarmanız” için bir baskı olmamalı tabi. Bence özgürce inancınızı yaşayıp donunuzu “takabilmelisiniz”. Kimse sizi onu “çıkarmaya” zorlayamaz. Hatta birisi çıkarmaya kalkışırsa söz veriyorum ilk karşı çıkan ben olacağım.
Bakın IQ’nuzu bu kadar zorlamak yerine biraz EQ nuzu harekete geçirseniz ne kadar kolay uzlaşma sağlayabiliyoruz. Yeter ki istediğiniz konsensüs olsun. Yoksa başörtülü kız şapka takıyor, o da sorun oluyor. Peruk takıyor, o da yasaklanıyor. Açıkça, biz sizin başörtünüzün altındaki düşünceye karşıyız diyemeyenler böyle bir yerlerini yırtıyorlar bahane üretmek için. Eğlenceli oluyor. Biz miki dinindeniz, miki kulaklarıyla gireceğiz; biz de bikiniyle girmek istiyoruz; biz de donla dolaşmak istiyoruz; biz de ateist sembolleri taşımak istiyoruz, biz de istiyoruz, biz de istiyoruz…
Bak ne güzel, demokrasi gelince insanlar devletten talep etmeye başlıyor. Eskiden vatandaşın “ödevleri”, devlete karşı “sorumluluklarından” söz edilirdi. Artık talep ediyoruz, bu ne güzel bir gelişme böyle. Demokrasinin güzellikleri bu. İsteyeceksin, örgütleneceksin, sesini kamuoyuna işittireceksin, imza kampanyası, gösteriler düzenleyeceksin, kendini kamuoyuna anlatacaksın, anketler ve kamuoyu araştırmalarıyla argümanlarını destekleyeceksin. Bu iş öyle “ben de bunu istiyorum” demekle bitmiyor. Bak, başörtülüler 30 yıldır kendilerini anlatmaya çalışıyorlar. Üçüncü nesil geldi, hala ortada bir şey yok. Belki sen de başörtüsüne destek verirsen; donunla camiye girme ihtimalin yükselir. Çünkü özgürlük böyle bir şeydir. Ne kadar açılırsa o kanal; herkes oradan daha çok nasiplenir. Bak, Amerika’da donla, donsuz gösteriler yapıyorlar; devlet müdahale ediyor mu? Be smart !
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
özlem hanım,
Çocukken bizim mahallede bir adam vardı. Uzun bir pardesüyle dolaşırdı, yaz, kış… Bir çocuğa denk geldiğinde pardesüsünün altındaki çıplak bedenini açıp gösterir, kapatırdı. Bu tip bir ihtiyaç oluyor bazı kişilerde. Haydar Dümen’e danışmak lazım.
Yazan:cemaatin diğer üyeleri Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
muhterem bülent bey kardeşim,
cemaatin diğer bireyleri de sizi donla görmeyi çok arzulamaktadır.
yetti gari donsuzluğunuz!
Yazan:sevgi Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
:)))
Yazan:sevim Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Ekrem bey en makul öneriyi sunmuş bence.Donunu diline dolayacak kadar edepten mahrum olan zatın derhal Haydar Dümen’le irtibat kurmasında fayda var.
Lakin siz bakmayın farklı isimlerle yorum yazıldığına.Donun mucidi bana hiç de yabancı gelmiyor.Hatta oldukça tanıdık.Özlem hanımın hafızasına sağlık.Bu zatın daha önce de ofiste,işyerinde “çıplak gezmek”gibi özgürlük takıntıları olmuştu.Sanırım biraz tedavi görmüş olacak ki,çıplaklıktan “donlu”luğa terfi etmiş.
Ha unutmadan,bu zat,zırvalıklarından sonra salya sümük siteden ayrılacağını falan söylemişti.Bu günlerde yine sahneye çıktığı anlaşılıyor.Demek ki patalojik sorunları donla gezmek,ofiste çıplak dolaşmak,cami avlusunda bira içmek falanla sınırlı değil,aynı zamanda mazoşist eğilimleri de varmış.Yani küçük düşmekten,fırça yemekten müthiş haz alıyor olacak ki zırvalarına devam ediyor.
Adamcağızın mazoşist eğilimleri depreştiyse n’apsın,biraz hak vermek lazım.Kriz geçiriyor baksanıza:)))
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
İtiraz içeriklerinin cinsel içerikli olmaları tesadüf olmasa gerek. Neyse…
Bir hocam, deli olduğunu iddia etmek kolay, mühim olan zırva bulmak derdi. Kemalistler için ilave zırva önerileri:
– O zaman üniversiteye g-string ile girmek serbest olsun
– Jartiyerle umre yapmak istiyorum…
– Camilere direk konulsun, cemaate striptiz gösterisi yapmak istiyorum
Görüldüğü gibi çok kompleks bir akıl yürütme var burada. Madem bunlar absürddür, o zaman üniversiteye başörtülü girek de absürddür.
Halbuki mesela sinapslarda bu kısa devreler olmasa, dünyaya bakıp “normal” ve “anormal” olanı tespit edebilecek kardeşimiz. Mesela dünyada bu yasağın uygulandığı tek ülke olduğunu görecek ve dünyada 185 ülkede uygulanmayanın tek bir ülkede uygulanmasının camiye donsuz girmek kadar absürd olduğunu anlayabilecek ama dediğim gibi sinapslarda geçiş yok.
Yazan:cemaatin diğer üyeleri - devamla Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
tiz vakitte örgütlenmeli, camiye donla girmenin yollarını açmalıyız.
birleşin dünyanın bütün donluları!
dona uzanan eller kırılsın!!!
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Don ayrı külot ayrı. Biz dedelerimizin, babalarımızın paçalı donuna karşı değiliz. Şimdilerde slip don, T-box filan gibi lüks şeyler takıp takıştırıyorlar. Bunların amacı dinlerini-pardon donlarını-siyasete alet etmek 🙂
Yazan:Kerem Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Mehmet Bey çok merak ediyorum, gelen her yorum(sapıklık, küfür) sansürsüz yayınlanıyor mu? Bülent adlı kişi sapıklığı olabildiğince ilerlettiği halde burada yayınlanabiliyor. Hatta cemaat izniyle, DONLA VE BİR BAYANLA cemaate girmeyi teklif ediyor, bu da yorum diye yayınlanıyor.Eğer benim yazacagım yorumlar, hakaretler, küfürler burda yayınlanacaksa ne ala. Yoksa bu sapık yorumcunun mail adresini verin, biz bu sapıkla karşılıklı halleşelim…
Yazan:rıza altunışık Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Sonsuza kadar var ol Türkiye RIZA ALTUNIŞIK
İnsanların kılık, kıyafetini denetlemek, başıörtülü-örtüsüz diye katagorize etmekten başlayan yanlışlık, kişisel haklarında ötesinde kutuplaşmaya ve toplumsal bir ayrışmaya dönüşmek üzere.
Yıllardır Demokrasi ama sadece benim istediğim kadar, özgürlük ama sadece benim gibi düşünenlere ve insan hakları ama sadece yandaşlara zihniyetiyle yönetilen ülkemiz özellikle son yıllarda bunları istismer edenlere prim vermeye başladı.
Türk milletinin manevi değerlerinden uzak katı bir laikçilik anlayışının en kabasını uygulayanlar, başta başörtüsü olmak üzere inanan insanların kamu imkanlarından yararlanmalarını dahi yasaklamaları, istismarcıların önünü açtı.
İnanç ve özgürlüklerimizi istismar ederek iktidar olanların uygulamaları ise tam bir teslimiyet esasına dayanıyor. Buradaki teslimiyet yüce allaha değil, Türk- İslam alemini yeni bunalımlara ve kaoslara sürüklemek isteyen senaristlere teslimiyettir.
Bu teslimiyetin özü Bizanslı Diyojen’nin, Selçuklu Sultanı Alparslanla 938 yıllık hesabına dayanmaktadırdır, bu teslimiyetin ucu Konstantin’in, Sultan Fatih’le 556 yıllık hesabıdır,
Bu teslimiyetin mazisi, Ermeni çetelerinin, Nene Hatun’dan 132 yıllık hesabına dayanmaktadır.
Bu teslimiyetin gayesi, Kraliyet donanmasının, Çanakkale şehitleriyle 94 yıllık hesabıdır bu, yedi düvelin, Mustafa Kemal’le 87 yıllık hesabıdır bu, beşparmakta aklı, Gabar’da, Şırnak’ta, Hakkari’de gözü olanların Mehmetçikle hesabıdır bu.
Kıscası bu teslimiyet, Sevr’in Lozan’la hesaplaşmasıdır. Evet bu teslimiyetçiliğin adı ve tanımı 9. haçlı seferinin truva atıdır.
Her zorluğa ve herşeye rağmen Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine, lazından çerkezine, azerisinden kürdüne, sunnisinden alevisine Türk milletini oluşturan bütün renk ve kokularınla sonuza kadar var ol Türkiye.
Ezanınla, semahınla, tek vatan, tek millet, ayyıldızlı bayrak ve Türkçe dilinle sonsuza kadar varol Türkiye.
Ayrımcılık ve ayrışmaya düşmeden, bin yıllık haçlı seferi ve 150 yıllık şark politikasının devamı olan BOP’a aldanmadan kardeşlik barış, huzura koşmak için sonsuza kadar var ol Türkiye
Yazan:Kerem Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Bülent adlı zavallıya kısa not:
Seninle hiçbir alakası olmadığı belli olan bir konuda belki de takma isimle girip bu konuda hakaret etmeyi bırakmanı önemle tavsiye ederim. Burada konunun magduru değilken donunu bayrak yapıp camiye girmeye cesaret edeceğini sanmıyorum. Yüreğim var, denemek istiyorum desen de en başta yurdumun en dinsizi bile donunla beraber ne varsa eline verip gönderirler. Bundan emin ol. Bence kendi mahallende yorumlar pardon küfürler savurup sapıklıklar yapsan daha iyi edersin.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Kerem bey,
Bazen siteye, böyle ultra zeki vatan evlatları uğruyor. Numuneliktir. Özgürlük karşıtı zihniyetin sefilliğini göstermek için lazımdır. Tabi saçmalamaya devam ederse, burası agora meyhanesi değil.
Yazan:şathiyat Tarih: Kas 9, 2009 | Reply
Bülent bey,
Camiye donla girmek! Gerçekten de desteklenmesi gereken, biz sıradan, torna tezgahından çıkmış gibi örtünme fikrine kilitlenmiş insanların asla akıl edemeyeceği,gökten zembille inmiş gibi görünen müthiş bir fikir! Adam tabuları yıkmak için bedeli ne olursa olsun donla camiye girmenin gerekliliğine inanıyor.Bu don inancını anlamayanların aşağılamalarına, belki de hayatını karartacak karşı ataklarını karşılamayı göze alarak hem de!!!. Futbol sahasına ya da plaja donla girmek kesmiyor daha da diyor ve camiye donla girmeye karar veriyor. Adamın don sevgisin mukavemetine, büyüklüğüne bakın. Kendisinin ileri görüşlü eylemini anlamayarak engel olmaya çalışacak olan tüm geri kalmış yobazların ellerinden geleni ardına koymayacaklarını bile bile camiye donla girmeyi istemek gerçekten medeni cesaret ve de mangal gibi yürek ister. Nasıl bir dona sarılmaktır bu? Bu iki paçalı penye ise 25gr,kumaşsa yarım metre bile olmayan şu lastikli kumaş parçasının ehemmiyetini ve ona duyulan sevginin büyüklüğünü mini minnacık beyinlerimizle nasıl anlayabilirdik ki! Bu yüreğe,inanca,sevgiye sahip olanı değil eleştirmek aksine tebrik etmek gerek çünkü kendisi ileri görüşlü bir aydın kafasına sahip olmakla kalkışacağı bu eylem neticesinde herkesi özgür kılacak.Onun bu ulvi girişimi sayesinde insanlar camilere donla girebilme özgürlüğüne sahip olacaklar.Ve donla bir kez camiye girdiklerindeyse içerde giyinik kimi bulurlarsa üzerine çullanıp “donla” kalana kadar soyacaklar,kendilerine benzetmek için önce ikna odalarına sokup elbisende leke var ver biz çıkaralım ayağı ile donlarının üzerine giydikleri fazlalıkları güzellikle almaya çalışacaklar olmazsa da kapıya adam koyup don’suz olanları almayacaklar. Bu yasağı da kardeşim derdin don mu deyip pantolon üzeri don giyerek delmeye çalışan bedbahtlar çıkacaktır elbette.
Not:
Pek sevgili Bülent bey,camiye donla girme eylemine kalkışmadan önce aşağıda yazacağım husus üzerinde de düşünmenizi istirham ederim;
sliple, g-stringle, kısa paçalı don ile verilen firkiklerin dağınıklığına sebep olmaması için belki paçalı boyu/gata donu nizamnamesini önceden hazırlatmakta fayda olabilir.Amfide ders veren koskoca prof.ların bile gözlerine takılan başörtüsünün dikkatlerini dağıtmaya yetmiş olduğunu hatırlayın lütfen.Renk konusunda da seçici olun lütfen.İmaj her şeydir unutmayın, eyleminize yapacağı katkıyı göz önünde bulundurarak donunuz için öyle parlak göz alıcı renkler seçmek yerine ten rengi tercih edebilirsiniz!
Malumunuzdur her devrim lideri amacıyla özdeşleştirilir.Siz de eylem sırasında üzerinizde bulunacak don ile özdeşleştirileceksiniz ve o sizin “siyasal simgeniz” haline dönüştürülecek. Siz frikik vermeye müsait bir don seçerek bu eyleme kalkıştığınızda ortaya çıkabilecek nahoş görüntüler medya mensupları tarafından dört gözle beklenen haber değeri taşıyan kareler olacak. Aman ha siz siz olun eyleminizin verimli ve oldukça faydalı olabilecek sonuçlarını daha doğmadan öldürmek maksadıyla aleyhinizde kullanılabilecek frikikler vermeyin.En iyisi donunuzun altına baletlere özgü şu supvonsorlardan giyin aman ha Victoria dönemindekiler gibi olanlardan seçmeyin.Hoş siz olumsuz yönde kullanılacak olaylara izin vermeseniz de örtünmek sevdalası olan sizin maksadınızı anlamayan yobaz insanlar ne yapar eder yine de bir yerden size ve eyleminize takacak kulp bulurlar.
Sizin kamusal alan dışında gerçekleştireceğiniz tüm eylemleri sonuna kadar destekliyorum. Ayrıca bu erkek hareketi!
Yazan:saliha Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
yahudiler ağlama duvarına ziyarete gelenleri musluman yahudi ateist ayırmadan kadınları ayrı yerden erkekleri ayrı yerden içeri aldıgında ve üstelik baslarını örtme zorunlulugu dayattıgında… yada romada papa balkona cıktıgındao meydanda bulunan hangi dinden olursa olsun herkesin zorla diz çöktürüldügünden habersiz olan sevgili türkiye yurttası insanımız nedense ne zman basörtusu konusulsa mutlaka camiye donla girme mevzusu cıkıyorr… basörtusuyle sokakta gezerken dini propaganda yapılmış olmuyorda kamuda calısılınca mı olcak… o kamuda çalısan nice insanın ailesinde uzaktan yakındanda olsa mutlaka bir basıörtülü tanıdıgı vardır.öyle basörtuyle insanlar etkilenseydi ki bu etkilenenler zaten kendilerini musluman diye tanıtıyor burdaki çelişkiyi es geciyorum….
Yazan:saliha Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
tabi diger komik yanı sanki kendileri nenelerinin dedelerinin giyigindigi gibi giyiyorlarmış gibi, yeni nesil kızlarında illa neneleri gibi örtunmesini bekliyorlar… üstelik o nenelerin cogu eskiden çarşaflı şalvarlı idi… örtunup çarşaflı giyinince gerici olunuyor modern gunumuz giysileri ile örtununce türban dinci olunuyor… derdinizz ne sizinn ne istiyorsunuz… samimi olsaydınız keşke nenelerimizin örtusuyle örtunmeye razıydık okulda işyerlerinde… ama siz ona da bahane bulurdunuz…
siz kot pantolonu giymek yerine nineleriniz dedeleriniz gibi giyinin bizde o zman onlar gibi örtunmezsek konusursunuz… tahammulsuzsuznuzz bunu kabullenmek zorunuza gidiyor sadece siz varsınız siz önemlisiniz öyle sanıyorsunuzz…
Yazan:serdar ebem Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
Yorumunuz yönetici onayından sonra yayınlanacaktır.
benim yanidigim konu nedir aslinda anlatayim. dinimizi istismar edenlerin yarattiklari bir sorundan dolayi varolan bir durum. gelismis bir ülke olmak isterdim , bu durumlar ile karsi karsiya gelmeyip bunlari gögüsleybilen bir ülke . ama halki kasti ve sistematik bir sekilde cahil tutanlarin yarattiklari bir sistemin sonucu bunlar olmustur. eger kafa yikamalar olmasaydi , insanlarimin bu sekilde okula gitmelerini bile düsünebilirdim. Maalesef sorunlarin dahada cogalacagini simdiden sezebildigim icn couklarin aglamaisini göz önünde bulundurmak zorundayim. AMA aglamnasinlar kimselere kanmasinlar, aydin insanlar arasinda bu tartismalar olmayacaktir umarim bir sonraki nesilde bunlar artik polemik disina cikmayacaktir, simdi neden yapilanin dogru oldugu biraz acayimda yanlis anlasilma olmasin. BIZIM KÜLTÜR SEVIYEMIZ ACIK BASLI ILE KAPALI BASLI KIZLARIN BIR ARADA OKUMASINI KALDIRACK GÜCLÜ SEKILLENMEYE SAHIP OLMADIGI ACIK ACI BIR GERCEKTIR; BASI ACIK OLANA KAPALI OLAN NE DIYECEKTIR ZAMANLA ?? TARIKAT MENSUBU ERKEKLER (SIVRI SAKALLI ) TIPLER GENELLIKLE BASI ACIK OLAN KIZA NE DIYECEKTIR ?
yani bu tür davranisin asil sebebi dini egitimin taa kendisir, bunlar dinsiz basi aciktir düsüncesiyle oro…u muamelesi görmeyeceinin garantisini veren birisi varmidir ?? Iste bu nedenle asil bu sorunu cözmek icin halk olarak neler yapiyoruz bunu tartismamiz lazim, Mustafa kemal yasasaydi eminim bunlari yoluna koymayi basarmist ve insanlarda bu kafa yapisina sahip olmustu.(yani basi acik ve basi kapali kisilerin birbir ile anlasarak ouyabilme meselesini. neyse sizde artik beni bekleyeceksiniz. bu sorunu cözecegiz hep beraber abd ve ab siz dis güclerin Fetoslarin fetvalri olmadan hüseyin üzmez ve nazli ilicaklarin yöntemi ile degil. bekleyin geliyorum bu konuylada ilgilenecegim..
Yazan:haritaci70 Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
Şu güzelim konuda güzel tartışmalar yapabilecekken bülent beyin donu üzerine yoğunlaşmış olmak oldukça üzücü.
Bülent bey camiler dini ritüellere göre idare edilen yerlerdir.
Eğer diz kapağınız ve göbek deliğiniz arasında ki bölge kapalıysa camilere gelip namaz kılmanızda herhangi bir sakınca yoktur.
Ama siz bize üniversite’nin dini bir kurum olduğunu söyleyebilir misiniz.
Hayır geçen bir arkadaş üniversitelerde kemalistlerin dini merkezi, kemalizm bir dindir, kitabı nutuktur, peygamberi atatürk kutsal mekanları anıtkabir ve üniversitelerdir demişti.
Yazan:hadimî Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
basortüsü diye bir sorun yok.tamamen siyasidir.bakın 7-8 yıldır hiç eylem varmı.yokk.demekki neymiş siyasi..zaten siyasi oldugunu herkes biliyor.bunun dinle,inançla felan alakası yok.neden şimdi eylem yapmıyorsunuz..?ne oldu okullara ,dairelere sıkmabaşlamı gidiyorsunuz yoksa..siz ancak ve ancak bu ulkenin ve dinin de düşmanızsınız..İnancı olan insan zaten ulkesine ,dinine,halkına,Cumhuriyetine sahip cıkar…
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
Tartışma iç çamaşıra endekslenerek heba edilmemeli bence de.İç çamaşır defilesinde değiliz ya:)))
Ne olacak alakasız yerden giren densizler olacaktır.Adamların elinde başka malzeme yok ki…Bu tiplerin felsefesi bu kadarıyla sınırlı ve çevremizde bundan binlercesi var.
Dolayısıyla nöbetçi editörün bu konuda daha dikkatli olması gerekiyor.”Özgür düşünce” diye her türlü zırvalık yayınlanmamalı.Sansürsüz eleştiri?Amanna da,biraz fikir kırıntısı da olmalı dii mi.
Bir arkadaşımız doğal olarak yakınmış bu durumdan.Gelen yanıt,bu fosil düşüncelilerin ne kadar arızalı ve maraz fikirler(!)üretiklerinin anlaşılmasında gerekli olduğu yönünde.Hayır,foyaları ortaya çıkacak diye DD’nin bu absürd fikirlerle kirlenmesi gerekmiyor.Amaç buysa,sözde derin analizlerle ortalığa pırlanta inci saçanlardan yana sıkıntımız yok sanırım.
Misal,”peki,başörtülüler,sivri sakallılar(çember sakal demek istenmiş herhalde)yarın başı açıklara benzer baskıyı uygularsa ne olur?…bunun bir garantisi var mı?”gibilerinden bir yorum ilişti gözüme.Dahası bu belirsizliğin(yorumcunun kendi yargısıdır)olsa olsa Atatürk tarafından çözümlenebileceğine dair bir de saptama eklemiş arkadaşımız.
Alın size örnek!İlle de fikri zemini tartışmalı görüşler faş etmek isteniyorsa alın size jartiyersiz,slipsiz,tangasız bir emsal:))
Düşünebiliyor musunuz,katılımcı öyle bir korku ve evhamla yaşıyor ki,başörtünün serbest olmasıyla her türlü baskı ve ayrımcılığın başgöstermesinden kaygılı.Yani kafasında bu tür kaygıları olmasa belki de özgürlüklere bu denli şüphe ve mesafeyle bakmayacak.Ve yine kendi ikrarından anlaşılıyor ki,kendisi de bu sorunsalın farkındadır…Sorun olarak algılamış olacak ki,”Atatürk ancak bu düğümü çözebilirdi”diyebiliyor.Atatürk çözer miydi çözemez miydi bilmiyorum.Hayatta olsaydı,bu anlamsız yasağa kemalist geçinenlerden çok daha akılcı çözümler üretebilirdi muhtemelen.
Dolayısıyla statik,önyargılı olmasına karşın katılımcı arkadaşımızın yorumu dikkate değerdir.
Bir kaç nedenden ötürü:
1-Her türlü özgürlük ve eşitlik talebinin toplumda farklı bir dehdit şeklinde algılanıyor olması…
2-Birey olarak sorumlukların liderlere,ideolojilere havale etme anlayışı yani bir nevi çaresizlik sendromunun yaşanması…
3-Düşünsel anlamda bu kollektif algı dışına çıkanların “düşman”olarak görülmesi,dışlanması/ötekileştirilmesi…bunun beraberinde getirdiği güvensizlik…
4-Bütün bu toplumsal yarılmanın getirdiği özgüven kaybı.Tabii liste uzatılabilir.Ben sadece hatırlayabildiğim ayrıntıları aktarmış bulundum.
Şimdi bir de tersinden bakalım,toplumu bu düşünce ve algı kalıplarına hapseden gelişmelere.
Neden acaba bir özgürlük diğer bir özgürlüğün kıstası gibi anlaşılıyor?Varolan bir adaletsizliğin,bir hak ihlalinin giderilmesi gerçekten başka bir adeletsizliğin yaşanmasına yol açabilir mi?Şayet böyle bir perspektiften bakacak olur ve her bir hak talebi zihnimizde olası bir kabus yaratıyorsa hiçbir sorun çözüme kavuşamaz,kavuşturamayız.Öyle ya,kürtçeyi yasaklamaya devam edelim,çünkü bu serbestlik hakkıyla teslim edildiğinde “ne malum bu özgürlüğün Türkçe’yi kısıtlamayacağı”gibi bir endişeyle hiç kurcalamayalım.Alevileri de inanç özgürlüğünden mahrum bırkalım,yarın bir gün sünni inancımıza bir zeval gelmesin diye.Gayrimüslimlerin tamamı da müslüman olsun ki ilerde dinimizi bize yasaklamasınlar.Keza kadın haklarından hiç söz etmeyelim,tutar bir anaerkil imparatorluk kurarlar diye.
Böyle bir mantık olabilir mi?Neymiş efendim başörtüsü serbest olursa başıaçıklar baskı görecekmiş…Bunun garantisi yokmuş!!!E o zaman oturalım oturduğumuz yere,hep beraber,ya şöyle olsa ya böyle olsa diye kutuntular kuralım,korku ve paranoyayla yaşayalım,komplo teorileri üretelim…Böyle mi çözülecek sorunlar;aynılaşarak,tek tipleşerek mi?
Dolayısyla bu bakış açısı sorunludur.Bir özgüven eksikliği vardır ve bu da bizi hiç bir şekilde daha ileri bir noktaya taşımaz.Korkularla,düşmanlarla yaşayarak nereye varacağız,bunu hiç mi düşünemiyoruz.
Yazan:ali duman Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
başını bir parça kumaş ile örtenlerin insan olduğunu unutmak, yok saymak nasıl bir duygu acaba???
asıl başörtüsü takanları ve başörtüsünü değil, onları yok sayan, onları ötekileştiren, onların insan olduğunu unuttan/unutturan zihniyeti tartışmak gerekir, doğru ve sağlıklı olanı budur zira.
birilerinin “aha bunlar var ya aha bunlar suçludur, aha bunlar rejim ve cumhuriyet düşmanıdır” demeleri yetmiyor, o günler nazi dömeninde kaldı, hadi geçtik nazi dönemini o günler soğuk savaş döneminde kaldı. Bu hakikatı içselleştiremeyenler tarihin çöplüğünde yerlerini alacaklardır.
Yazan:sakin Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
neden insanların ne giydiğine bu kadar çok takılıyorsunuz neden herkesin kendi seçimlerinizi uygulamasını istiyorsunuz biraz rahat olun ya kim ne giymiş ne takmış size ne?bu rahatsızlık psikolojik hastalıklara kadar gidiyormuş benden söylemesi burda çene çalacağınıza gidip bi randevu alın tedavi olmaya başlayın
Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
Basörtülü insanlara önyargili davranmak cok adi bir olay. Herkes istedigi gibi giyinebilmeli.Kemalistler biraz Ulu Öderlerini *Yurta Baris, Dünyada Baris* sözünü dikkate alsalar cok iyi ederler.
Yazan:Mustafa Mesut NEBİOĞLU Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
Zulmun her çeşidine karşıyım.Zulme rıza gösteren, zalimler ile kolkola giren herkes zalimdir.Zalimler tevil götürmez.Hak zalimleri affetmez.Zalime aş veren,ona sevgi gösteren ademden bihaber.zalime eyvallah deyen,zulumle sabahlaya.akşama zulumle ere.gecesi gündüzü zulm olsun. evlad-u ıyali zulme devrana gire.
zulumden tayın elde edene,zulme boyun eğene,zulmu abad edene,Hak Muhammed Ali lanet ede.
Zulum ile payidar olana,israfilden bir nefha ulaşa,soluğu buzlu dağlarda âla,zulmet altında ataş ola.
kızlarım,bacılarım,ah canlarım,size zulmeden kafir ola, gamsız asla kalmaya.alnı secdeye varsada, lainden uzak kalmaya.
namusuna el uzatana, dostluk var deyene, hoş görüm diyene,nesline obama oblaya.eş oldum,baş oldum,kaş aldım,hüküm oldum bu ankaya,marshall ola.
Tarihler yazacak,ak adına zulm eden rezile,
Nesiller okuyacak,taharet edeni rezili vezire.
Kimseler sevinmesin,kalktı örtü kitabı kerimde,
Eden nesli nemrutla bulacak,kıldığı tüm zulmeti
saygılar..
Yazan:refhan Tarih: Kas 10, 2009 | Reply
Türban baş örtüsü değildir siyasi bir simgedir.Bu gün türbanı baş örtüsü gibi gösteren zihniyet emperyalist ülkelerin oyununa gelmiş bilinçsiz zorla baskıyla takılan taktırılan bir örtüdür.Bilhassa erkekler tarafından baskıya maruz kalan bu kişiler erkeklerin gözünde eksik etek cahilliğine ulaştığı için kadınların bu örtüyü baskıdan kurtulup rahatça sosyal hayatın içine girdikleri için çünki o zaman istediğ yere istediği gibi giderler onlara da bir kurtuluş olarak yansıdığından “Al gülüm ver gülüm” dengesi içinde birbirlerine tahammül ederler.Bu gün bu erkekler haydi türbanlarınızı çıkarın sizleri türbanlı görmek istemiyorum dese hepsi türbanını çıkarır veya sevgiği bir genç kocası diyelim “hayatım beni seviyorsan bu türbanı takma ben senin uzun saçlarını ışıl ışıl syretmek istiyorum sana da çok güveniyorum özgürce her yere gidebilirsin” dese bir iki nazlanıp türbanı atarlar.Fakat kocaların,babaların,ağabeylerin baskısı babanın oğluna baskısı bu kadınlara hükmetmeyi öğretir.Hem erkeklerin hem kadınların eşit şekilde eğitilmesi şarttır.Her şeyin başı eğitimdir.Dini duygular ise insanın içinde yaşar,din de ibadet de gizlidir.Allah ile kul arasına hiç kimse hiç bir simge giremez.Bu sadece gösterişten ibarettir.Gerçek sevgi içinde hissettiğin sevgidir göstermelik değil.Bu gibi motifleri kullanmak göstermelikten başka bir şey değildir.
Yazan:haritaci70 Tarih: Kas 11, 2009 | Reply
.Allah ile kul arasına hiç kimse hiç bir simge giremez.Bu sadece gösterişten ibarettir.Gerçek sevgi içinde hissettiğin sevgidir göstermelik değil.Bu gibi motifleri kullanmak göstermelikten başka bir şey değildir.
Sn Refhan ne kadar komik şeyler yazmışsınız böyle. Hani neredeyse bir tek din benim içimde mottosu eksik.
Birde kızların erkekler ne derse yapacaklarını söyleme gafletinde bulunmuşsunuz.
Bu kızlar Ailelerinin o kadar kızım başını açmakla birşey olmaz, çıkart okulunu oku okul bittikten sonra başını kapatırsın ya da okulda aç okul dışında başını ört sözlerini dinlemeyen kızlar, sizce kocalarını mı dinler.
Dediğim gibi bir tek ayşe arman mantığına göre din benim içimde dememişsiniz, onu da bekliyoruz lütfen.
Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Kas 11, 2009 | Reply
yahu refhan sahiden bu kadar geri misiniz ya? yahu son yıllarda giderek tanzimat dönemeindeki gibi gericileşen, ahmaklaşan bir tür kemalist insanlar türedi, nerde o eski aydın kemalistler ya? yağmur yağdığında bunu ABD ile ilişkilendirmeyen aydınlar? bizim düşünce ufkumuzu açan eski romancı, öykücü şair, denemecei aydınlar nerde? size mi kaldı yahu kemalizm, artık itibarını yitirmiş bir dieolojidir diyorum ve ilan ediyorum ahali…:)
Yazan:Tamer Tarih: Kas 11, 2009 | Reply
Başörtülüleri proveke etmeye dönük bir yorum. Yani başörtüsü takan milyonlar kendi özgür iradelerini kocalarına ya da babalarına satmışlar, kocaları ne derse o oluyor. Tersi de doğru mudur acaba, başörtüsü takmayan bayanlar, kocaları öyle emrettiği için takmıyorlar, kocaları eşlerine “başörtülü daha güzelsin” deseler, ol bayanlar bir iki nazlanırlar sonra da başörtülerini takarlar. Başörtüsü takmaktan ötürü bunca çile çekenlere yapılacak trajikomik bir yafta. Allah ıslah etsin, daha ne diyelim.
Yazan:sefai Tarih: Kas 11, 2009 | Reply
Kendisisinden, kendi kabullerinden başka kutsal tanımayanlara, başörtüsünün bir vecibe olduğunu söyleyen iradeye karşı saygılı olmasını beklemek herhalde safdillik olur. Vahyi algıyla biçimlenmediği varsaydığımız toplumlar bile, kendi yaşamlarını, tecrübeyle kazandıkları bir kurallar dizinine uyarak gerçekleştirirler ki camiye, işyerine, şuraya buraya iç çamaşırı ile girmek isteyen iradenin bu tecrübelerden bağımsız olarak sadece iş olsun diye böyle bir önermede bulunduğu ortadadır. Gidin görün veya okuyun, oborjinlerin bile kendi aralarında uydukları ve yaşamsal pratikler açısından biçimlendirdikleri normlar var. Belgesel izleyenler ve kitap okuyanlar ve insan aklının kendi lehine bir şekilde çıkarımlarda bulunacağından haberdar olanlar bilirler bunları. Durduk yerde adam öldürmenin, hırsızlık yapmanın, hakka tecavüzün, birinin eşine göz koymanın, adaletsiz davranmanın vs.nin yanlışlığı onlarda bile ortak değerler skalasında yer tutmuş. E,bu arkadaşımızın asırların şekillendirdiği ortak değer-ler-e saygısı olmayacaksa yapacak bir şey yok(!).Özetle, hiç bir zaman pratiği olamayacak bir refleksi, din algısının karşısında alternatif bir irade olarak koymaya çalışan kişinin yaptığı, tartışma başlığında verilmek istenen mesajı sulandırmaktan başka bir şey değildir. Biz dahi zokayı yuttuğumuza göre varın gerisini hep beraber düşünelim.
Neydi başlık:
“Adil ülkelerde mahkemeler, polis ve asker HALKI korur. Faşizmin pençesindeki ülkelerde ise mahkemeler, polis ve asker rejimi HALKTAN korur.”
Başlık bu ama camiye iç çamaşırı ile girmek isteyen irade için asker, polis iradesinin anlamı nedir diye bir sorsam, alacağımız cevabın kendi kutsallarının muhafazasını, kurşun, dipçik, hapis, ölüm, işkence vs. cezalarıyla sağlayan başlıkta isimleri zikredilen vazgeçilmez unsurlardır, şeklinde olması kuvvetle muhtemeldir. Hal böyle olduğuna göre tartışmanın da bir anlamı yok gibidir.
Düşüncelerini ve kendi yaşam pratiklerini üst perdeden ve malum unsurlarla otoriteryen bir bakış açısıyla dayatanları ikna etmenin zorluğuna hangimiz yabancıyız ki?
Bıraktık din gerçeğini, İnsan hakları, evrensel değerler bile itibar edilmesi gerekenlerden değildir onlar için. Varsa yoksa kendi kabulleridir, aksi halde ikide bir darbeler, muhtıralar ve sakın ha yoksa… şöyle böyle yaparı-m-z demektir onların işleri.
Bugün de tartışılıyor işte, darbe beklentisinde olanlar askerlerden daha çok sivil unsurlardır diye. Askerin darbe yapması, bir takım finans kuruluşlarının, sivil toplum gruplarının hem ekonomik ve hem de fikir desteklerine bağlıdır. Küresel/global güçlerin desteği hakeza… Zamanında beşli çete diye anılanların darbe şakşakçılığını ve nihayetinde 28 Şubatı tetiklediğini bilmeyenimiz var mı?
Bugün Ergenekon vari örgütleri basın, yayın yoluyla olsun, ne idüğü belirsiz hukuk yoluyla ve güya halkın değerlerini savunmak adına kurulmuş siyasal partiler olsun ve dahi insan haklarınını, evrensel değerleri özgürlükler bağlamında gündemde tuttuğunu iddia eden medya cenahı olsun, savunuyorlarsa durum gerçekten vahim değil midir?
Böylesi bir ortamda başörtüsüne özgürlüğü tartışmanın karşılığı camiye iç çamaşırı ile girme arzusunu (!) dile getirmekten başka bir şey değildir. Özgürlüğü iki bacak arası sendromuna sıkıştıranlardan da başka bir şey beklemek herhalde abesle iştigalden başka bir şey değildir.
Ne diyor Demirel, adın ne mülayim, sert olsan ne yazar(!)…İşi bu şekilde gırgıra getiren ve bedel ödemeye talip olmayan siyasetçilerin siyasetimizde hüküm ferma olduğu bir toplumsal/siyasal yapıda asker, polis ve camiye iç çamaşırı ile girmek isteyenler gibi bekçilerimiz her zaman olacaktır.
Başörtüsü özgürlükler bağlamında gelişmiş bir semboldür, sanıldığı gibi de kimse onun biçimini kutsallaştırmış filan değildir. Sembol olmasını, siyasetin arka bahçesi olarak görmeye veya göstermeye çalışanlar da yanılıyorlar, Çünkü malum mücadeleyi sürdürenler modern çağ algısına göre de reşit insanlardır.Aklı olan insanların, kendi istekleriyle giriştikleri mücadeleyi hakir görücü beyanlarla yok sayanlar aslında kendi gerçekliklerine ihanet ettiklerini bilmeliler.Her konuştuklarında,her yazdıklarında insan hakları,özgürlükler ve evrensel değerlerden bahsediyorlar da o yüzden…
Sahi,o arkadaşımız bir ara iç çamaşırı ile Beyazıt meydanında,Sultanahmet’te,Çağlayan’da şurada burada özgürlük eylemi yapsın da bir görelim,bakalım ne menem bir şeymiş?
Yazan:hüseyin Tarih: Kas 12, 2009 | Reply
ya bırakın girsin arkadaş nereye girmek istiyorsa zaten günahıda ona sevabıda hem girip namaz kılıcak degıl kılsada allah kabul edermı etmez mı orasını bılemem ama namazında sonucta bellı kuralları var onun dısında kımse bısıde yapmaz, merak etme en fazla delı gözüyle bakalarlar, sadece ınanç yada sadece dın yada sadece bellı bır yönde eğilim gösterirseniz sizinde diğerlerinden hıcbır farkınız kalmaz işin özü herkez herkezin inancına da düşüncelerinede saygılı olmalı ve özgür bir toplumsa eğer iş konusundada eğitim konusundada inanç konusundada yasak olmamalı.Sadece kafaya takılan bir bez parçası değil eski insanlar belki bilmiyorlar nenesınden dedesınden gördugunu yapıyordu ancak yenı nesıl (son 15 yılda) eğitim ve inanç oldukça iyi verilmiştir, kızlarımız sadece aıleden eskılerden gorundugu ıcın degıl gercekten ınancları ıcın takan yüzdelik dilimde olukca fazlalasan bır toplumuz, bır yüzdeliği fazla olanda çalışmak zorunda olduğu için başını açan (dinine uymadıgı halde) kızlarımızda var ne atabilirsiniz ne satabilirsiniz ne acık kapalıyı ne dınsızı ne cok dınlı yı ne sagcısını ne solcusunu kısacası cumhurıyetse bu devlet (herkez esıttır) kımse dıgerının hakkına gecmemelı
Yazan:dd Tarih: Kas 12, 2009 | Reply
takanların niyetini bilemem fakat siyasi olarak simgeleşmiştir. sağ iktidarlar bu kapanma işini bilerek desteklemiş ve siyasi arenada kendi çıkarları için kullanmışlardır.
Yazan:hüseyin Tarih: Kas 12, 2009 | Reply
dd arkadaşa itafen evet siyasi simge halıne getırılmeye calısıldı bunu sag da kullandı solda kullandı yoksa bızım sıyasılerden bısı kacmaz merak etme hepsı herseyın farkında herkez bır oyundan pay alma pesınde aslında hanı carcar karsı cıkanlarda paylandı bundan oy için ama şunu unutuyorlar aslında bu mılletın %90 ından fazlası karsı gelmıyor kızların basortu yakmasına yada okumasına unv. gıdenlerın dahı %90 nından fazlası rahatsız degıl bu durumdan ne var bılıyomusun kalan sıyasetcıler bırı evet bırı hayır dedıgınde kalan %10 lık kısmın cıkan sesı bu cunkı o kısıler rant ıcın medyayıda kullanıyor kendı ellerınden cunkı, yoksa basını kapatan bırı ne cumhurıyetı yıkmak nede eskı usul yonetılmeyı tercıh etmıyor etmezde bu kdr ozgurluk varken mıllet artık akıllandı kanmıyor bu oyunlara ıns sonumuz hayrola tsk ler
Yazan:Halil İbrahim Erdoğan Tarih: Kas 13, 2009 | Reply
Merhaba,
“Adil ülkelerde mahkemeler, polis ve asker HALKI korur. Faşizmin pençesindeki ülkelerde ise mahkemeler, polis ve asker rejimi HALKTAN korur”
Başlığındaki “Adil ülkeler” tanımlamasını hangi ülkelerin hangi uygulamaları için yaptığınızı belirtirseniz “Adil” derken ne demek istediğinizi daha iyi anlayacağım. Ortaya konan kavramların muğlaklığı tartışılan konuyuda muğlak yerlere taşıyabilmekte. İyi günler dilerim.
Yazan:Halil İbrahim Erdoğan Tarih: Kas 13, 2009 | Reply
Tekrar merhaba,
email adresim aşağıdadır. Herkese aydınlık yarınlar dilerim.
halil_erdogan_44@hotmail.com
Yazan:Nergisa Tarih: Kas 13, 2009 | Reply
eh bakiniz iste bu haberi yapanlar da amacina ulasti, burada bile ne kadar cok tartisma yaratti. dolayisiyla bu meselenin ne amacla ortaya cikarildigi anlasilmis oldu bir daha. Turkiye ve Turkler anlasin artik oyuna gelmesin. tarih boyunca da Turkleri yildirmak icin, Turkiyeyi parcalamak icin hep bu sekilde halk arasinda sorunlar cikarilmadi mi. bu, kaleyi icten fethetme anlamina gelir. din eger basortusune kaldiysa o zaman kolay saralim biz de birer basortusu ve imanimizi kurtaralim. muhakkak o da lazim ama en onemlisi samimi musluman olalim. samimi musluman oyuna gelmez. samimi musluman vatan sevgisinin imandan oldugunu bilir. bu her iki taraf icin de gecerlidir. bu basortusu meselesi dış güçlerin Türkiyeyi parçalamak için ortaya çıkardığı bir meseledir. ona göre bilinip oyuna gelinmemeli.
Yazan:rıza altunışık Tarih: Kas 13, 2009 | Reply
ÖZGÜRLÜK LAFLA OLMAZ RIZA ALTUNIŞIK altunisik@gmail.com
Başı örtülü öğrencilerin eğitimini engelleyenler; insan hakları, din ve vicdan hürriyetinden zerre nasibini alamayan güruhlardır.
“Demokrasi ama sadece benim gibi düşünenlere ve özgürlük ama yanlızca yandaşlarıma” anlayışı dikta rejimlerin bir uzantısıdır.
Laikliği yanlış yorumlayarak dine karşı İdeolojik bir saplantıya kapılmış kişilerin sözlerini duydukça dehşete düşmemek elde değil.
Fabrikalarda, sokaklarda, evlerde hatta seçmen kütüklerinde kadın ve kızlarımız başörtülü yada başörtüsüz diye ayrıma tabi tutulabilir mi?
Toplumun her kesiminde özgürlük ve insan haklarını geliştirip, korumamız gerekirken başı örtülü diye kızlarımızın okuma haklarını elinden almak yada onları başlarını açmaya zorlamak kaçıncı yüzyıldan kalma bir alışkanlık veya hangi inanç sisteminin ürünüdür?
18 yaşına basıp reşitliğe adım atan bir kıza başınızı kapatarak üniversiteye giremezsin demek demokrasinin, özgürlüğün, insan haklarının veya laikliğin hangi kitabında yazıyor?
Bir mahalle bakkalının, kokuşmuş ürünlerini başörtülü müşterilerine satmaya kalkması veya bir seyahat firmasının başörtülü hanımlara farklı fiyat uygulaması nasıl negatif bir ayrımcılık ise, gerek inançlarından gerekse kendilerini daha farklı göstermek isteyen üniversite öğrencilerinin başlarını örtmek istemelerine karşı çıkmak aynı negatiflilik değil mi?
Türk milletinin milli ve manevi değerlerinden bihaber, siyasetçi, bürokrat yada özerkliği savunan bir kısım profösörlerin Monoton yada Despot bakış açıları sonucu oluşup giderek büyütülen devlet ile vatandaş arasındaki mesafenin artık kapanması gerekiyor.
Gerek 27 Nisan bildirgesi gerek anayasa mahkemesi kararı, gerekse dindar cumhurbaşkanı seçtirmiyorlar çerçevesinde yürütülen 22 Temmuz seçimlerinin sonuçları ortada.
Cumhuriyet döneminin bütün varlıklarını yabancılaştırma ve yandaşlaştırmayı özelleştirme şalıyla örten AKP iktidarı, mahalli seçimler öncesi, yoksulluk, yolsuzluk ve teslimiyetçi politikalarını da başörtüsü ile kapatmak için düğmeye bastı.
Laik-anti laik çerçevesine oturtulup, tahteravallinin bir ucuna AKP, diğer ucuna CHP yerleştirilerek yıllarca sürmesi planlanan kamplaşma ve ayrışmanın önünün MHP’nin manevrası ile kesilmesi her iki partinin de hesaplarını bozdu.
Maneviyattan uzak ulusalcılık ile millilikten uzak dinci görüntü kutuplarına çekilmek istenen Türk milleti ya laik olacaksın yada dinci kamplaşmasına sokulmak isteniyor.
Milletimizin büyük çoğunluğu ise laik demokratik cumhuriyete bağlılığının yanı sıra dini inançlarından da taviz vermek istememektedir.
MHP genel başkanı Bahçeli’nin “Ankara’da Anıttepe ile Kocatepe arasında çelik halat gibiyiz” cümlesi bu parti hakkında oluşturulmak istenen şer ittifakına en anlamlı cevaptır.
Temel hak ve özgürlükler üzerinden yürütülmekte olan yükseköğretimde başörtüsü serbestliğinde MHP’nin tutarlı tavrı, Bahçeli’yi ve bu partiyi tanımayanları şaşırmaya devam ediyor
Yazan:durhat Tarih: Kas 13, 2009 | Reply
Vay be,meğersem MHP demokrasinin,insan hak ve özgürlüklerinin yegane temsilcisi/güvencesiymiş de haberimiz yokmuş.
Güldürmeyin allahaşkına.
Rıza bey cidden merak ettim,söylediklerinize kendiniz gerçekten inanabiliyor musunuz?
Yazan:durhat Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
“Adil ülkeler” tanımlaması çok mu muğlak ve anlaşılmaz acaba?Adil ülkeler yerine “demokratik ülekeler”dendiğini farzedelim.Burada “adalet”kavramının demokratik çoğulculuk bağlamında kullanıldığı çok açık.Kafa karıştırıcı,muğlak tarafı…nebileyim çok bilinmeyenli bir denklem gibi anlaşılmamasının nedeni ne olabilir?Bir kere bireysel bir tercihin(başörtüsü)otoriter bir baskıyla engellenmesinin işlendiği bir konunun hemen üzerinde böyle bir belirlemenin bulunması,doğrudan konuyla bağlantılı bir çağrışım yapmaktadır.Bu vurguyu/çağrışımı anlayamamak için ya gerçekten çok saf olmak ya da bilinçli olarak zorlama bir anlamamazlıktan gelmekten başka bir şey olamaz.Zira verilen mesajın okunması insanüstü bir çaba,analatik bir zeka gerektirmiyor.
Şahsen bir hayli evirip çevirmeme karşın bu “şaşkınlığın”altında anlaşılır bir neden bulamadım.
Yazan:Halil İbrahim Erdoğan Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
Merhaba,
“Şaşkınlık” sizin düşünceniz. Eğer sorulan soruyu tarafsız olarak okuyabilirseydiniz, sorunun muhatabının makaleyi yazan kişi olan Özlem Yağız olduğunu görmek için insanüstü bir çaba,analatik bir zeka gerekmediğini de görecektiniz. Siz benim yazımı evirip çevirip vakit kaybetmeyin çünkü muhatabı siz değilsiniz. Makaleyi yazan kişiye doğrudan yazmak istememe rağmen onun email adresini bulamadığım için buraya yazmak zorunda kaldım.
Ancak sizede bir soru sormak istiyorum; Avrupa’da bulunan ve 1975 yılına kadar Tatar ve Sami ırkına mensup kadınları kanun yoluyla kısırlaştıran ülke hangi demokratik, çoğulcu ve insan haklarına saygılı ülkedir?
İyi günler dilerim.
Yazan:MY Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
“Avrupa’da bulunan ve 1975 yılına kadar Tatar ve Sami ırkına mensup kadınları kanun yoluyla kısırlaştıran ülke hangi demokratik, çoğulcu ve insan haklarına saygılı ülkedir?”(Halil İbrahim Erdoğan)
Finlandiya olabilir mi? daha zayif bir ihtimal olmakla beraber isvaç ve norveç de bulasmis olabilir bu ise.
Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
Nergisa hanım,
Yazdıklarınızı okurken mütemadiyen Baykal’ı hatırladım. Baykal’ın şimdilerde bazılarının hafızalarından silinen sadece arşivlerde kayıtlı kalan, fakat çok tartışma yaratan cümlelerle nasıl amacına ulaşmış olduğunu şöyle bir göz atıp siz de belki hatırlamak isterseniz diye aşağıya kısa alıntılarlarla bir özet yaptım. Oyuna gelmeyenlerden biri olduğunuzdan tereddütsüz emin olmak isterseniz eğer linklere de tıklayıp haberlerin tamamını okuyabilirsiniz. Yalnız başörtüsü-din-oyun-parçalanma ile ilgili dünün okumalarının yaparken bugün, kördüğüme dönüştürülmek istenen meclis gündemindeki meseleye nasıl yaklaşıldığını da hatırlayın lütfen.
“dinin öngörmediği biçimi anayasaya kural olarak koymayın.” diyen Baykal’ın amacı nedir sizce?
`Din, insanların dinidir, devletin dini olmaz` diyen bir siyasetçi nasıl olur da ‘türban Kur’an-ı Kerim’in emri değildir’ şeklinde dini fetva verebilir? Başörtüsüne serbestine engel olmak için anayasa mahkemesine giderken itiraz gerekçesi neydi acaba; “Türban kuranı kerimin emri olmadığına göre anayasaya da giremez” mi? Görünen o ki halkın değil “cumhuriyet siyasetçilerinin bir kısmının inanç özgürlüğü” güvence altına alınmış sadece! Kendi ibadet anlayışlarını yasaklarla herkese dayatabilme özgürlükleri de sınırsız üstelik!
Dini inanç ve ibadet özgürlüğünün anlamı gibi iffet,namus,güzellik kavramları işine gelmediğinde Baykal’a yabancılaşıyor olmalı ki bir zaman önce simge olarak başa bağladığını bir zaman sonra “yabancı üniforma” olarak tanımlıyabiliyor!
Nergisa hanım başörtüsü konusunda bu çelişik açıklamalardan sonra kafanızın karışmasından dolayı soğukkanlılığınızı kaybedip “saralım başımızı kurtaralım imanımızı” demeniz çok normal. Din, Türklük, Müslümanlık, iman,vatanseverlik konusunda insanların kafasını karıştırıp sonra bunu fırsat ve dayanak olarak kullanan kendine özgürlükçü siyasetçi çok.
Nergisa hanım kendinizi başörtülüleri anlamaktan çok uzak bir cepheye alıp görütülmüş ve orada terk edilmiş gibi hissetmiyor musunuz hiç?
Yazan:haritaci70 Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
vay vay burda neler dönmüş serhat ya.
nergisa hanım ne kadar hoş satırlar yazmışsınız öyle.
samimi musluman vatan sevgisinin imandan oldugunu bilir. bu her iki taraf icin de gecerlidir. bu basortusu meselesi dış güçlerin Türkiyeyi parçalamak için ortaya çıkardığı bir meseledir. ona göre bilinip oyuna gelinmemeli.
Neredeyse başörtülüleri tekfir etmediğiniz kalmış. Lakin samimi müslümanlıkla vatan sevgisi arasında ki ilişkiyi anlayamadım, bir yardımcı olsanız diyorum hani.
Ne alakası var vatan sevgisi ile imanın. İmanın şartlarında vatan sevgisi varda bizim mi haberimiz yoktur.
Başörtüsünün dış güçlerin oyunu olduğunu belirtmenizde açıkcası Dengeleri okuyabilmeniz adına sevindirdi beni. Yani biran yazdıklarınızı okuyunca Yenişafak gazetesinde Yazan İbrahim Karagül, Starda Yazan Mahir Kaynak aklıma geldi. Sizden Başörtüsü-Abd-Ab ve İran başlıklı Amerikada Ortadoğuya bir yazı bekliyoruz, Yani dış güçler konusunda oldukça derin ! bilgilere sahibiz anlaşılan.
Yine de bu yazıları yazarken Kur’an ı inceleyiniz, İnceleyinz ki başörtüsünü araştırınız.
Yoksa size göre Kur’an da mı dış güçlerin oyunu.
Şaka bir tarafa Vatan Sevgisi İmandadır sözünü tuttum, Twitterda hemen twitledim hatta, birazdan http://www.yesilsozluk.com adrsinde bu konuda başlık açacağım.
Allah razı olsun sabah sabah tebessüm ettirdiniz bize.
Yazan:özlem Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
Vatan sevgisi imandandır sözünü ben geçen Ramazan Sultan Ahmet ya da Ayasofya tam hatırlamıyorum ikisinden birinin mahyası olarak görmüştüm. La havle çektim ve arkadaşlara yahu dedim iki üç senedir bu mahyalara bir şeyler oluyor tehlikenin farkındamısınız. Yakında ne mutlu Türk’üm diyene yazacaklar. Ya da ya sev ya terk et.
Meğer abdal a malum olurmuş. Yazmadıkları inci kalmadı bir kaç ay içerisinde.
Ne yapsın Nergis Hanım biz bu “vecizeyi” hergün binlerce insanın ziyaret ettiği Sultan Ahmet Camisinde kabullenerek tescillemişiz zaten. Bir Allah’ın kulu sen ne diyorsun dememiş. Şimdi kızmaya hakkımız var mı?:(
Yazan:durhat Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
Neden benim düşüncem olsun,içeriği gayet açık olan bir mesajı algılamakta zorlanan ben değilim ki şaşıran ben olayım.
Niye?
Bir soruya başka bir soruyla karşılık vermek ya da tartışmaya iştirak etmek istemek ille de “taraf olmak”anlamına mı gelmeli sizce.Hem neye taraf olmuşum,söyler misininiz sizi böyle düşünmeye iten şey nedir?
Sorunun muhatabının ben olmadığımın farkındayım.Elbette sorunuzu bana yöneltmiş değilsiniz.Doğrudur,bunu anlamak için insan üstü bir çaba gerekmiyor.
Ne var ki “muhatabım değilsiniz”in kibarcası olan bu karşılık biçimi,sanki minderin dışına çıkma gibi taktiksel bir eğlim havası veriyor.Siz Özlem hanıma soru sorma hakkına sahipken afedersiniz ama sizin dokunulmazlığınız falan mı var?Siz başkalarına soru sorma hakkını kendinizde buluyorken,soru başkasından gelince neden böyle birden protokolvari bir tavır içine giriyorsunuz?Ayrıca mail adresinizi veren sizsiniz,tutun ki bir hayli alındığınız mesajın aynısını doğrudan size mail atarak paylaşmak istedim…verceğiniz yanıt yine böyle mesafeli mi olacaktı.
Bana şunu söyleme hakkı veriyorsunuz:madem eleştirye açık değilsiniz ne diye site okurlarıyla mail adresini paylaşıyorsunuz.
Peki ama süs olsun diye mi yazdınız.
Hem sonra muhatap aldığınız yazar da sanırım sizi muhatap alarak ya da-size özel-ithaf ederek bu çalışmasını hazırlamış değildir.Ama bakın doğrudan muhatap alınmadığınız bir görüşe pekâlâ iştirak etmede ve soru sormada gecikmemişsiniz -ki bundan daha tabiî bir şey olamaz.Ama siz kendinize tanıdığınız bir hakkı başkasından gelince,”sınırlarınızın ihlali” şeklinde algılıyorsanız bir şey diyemem.
Kaldı ki yorumunuzu okumak/değerlendirmek ve bunun üzerinden eleştirel bir kapı açmak benim için bir “vakit kaybı”değil.Bu anlama çıkacak bir ima kullanmadığım gibi,sanırım böyle düşünmüş olmam durumunda bu denli ilgilenmeMem gerekirdi.
******
Yorumunuzun son kısmında -nihayet-beni(de)kaale alarak bir soru yöneltmişsiniz.Elbette konuşup tartışabiliriz.Ama öncelikle alınganlığınızdan ve bunun neticesi olarak kullandığınız diplomatik dili terketmeniz kaydıyla:))
Ben de size iyi günler dilerim efendim.
Yazan:Vatandaş Mehmet Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
BU MU DERİN DÜŞÜNCE!
DİNDAR BAŞBAKAN, CUMHURBAŞKANI, MECLİS BAŞKANI, ANAYASA VE YÖK BAŞKANI,DİNDAR POLİS, DİNDAR METROPOL BAŞKANLARI VE ESAS DURuŞTA BİR TSK..DAHA MİLLET OLARAK NE VERELİM DE MEMLEKETİN SORUNLARI ÇÖZÜLSÜN…BAHANELERİ NE KALDI…GELİP BEN Mİ ÇÖZEYİM…DAHA CİDDİ MESELELERLE UĞRAŞIN….KOLAY GELSİN!
Yazan:mimar34 Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
İnsanlar bilmediğinin düşmanıdır.Bu Hz.Adem den beri süre gelen bir olgudur.Başörtüsü veya türban aynı kavramdır.Layıkıyla örter ve yaşarsan Allahın cc emrini yerine getirirsin.Eğer yaşamzsan o başına örtülen bez parçasından öteye gidemez.Hatta bez değil paçavradan farksız olur.Önemli olan özü kavramak.Gönül isterki her insan ne için yaratıldık sorusuna kendisi yanıt versin.Bu kainat başıboş yaratılmamıştır.Bunun karşılıgı olan ahiret yurdu ise ozaman Allahın sana verdiği emir penceresinden bakacaksın.Ozaman daha net olayı algılarsın.Başını örtmeyenlere gelince elbette ruhunda güzellik var olanı fiziksel olarakta yansıtmaktır.Başını örtenlere sesleniyorum ya göründüğün gibi yaşa yada oldugun gibi görün.Çünkü sen bir sorumluluk taşıyorsun.ne demek istediğimi anlamış oldugunuzu düşünüyorum.sevgi ve saygılar sunarken bağnaz ve yobaz düşünce ekseninden çıkmak istiyorsan herkes birbrine saygı duymalı.
Yazan:Katre Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
Özlem’cim bir klip hazırlamışsın yine olanlar olmuş:)
aslında klibi izlerken hüzünlenmiştim, yaşadığım kötü anılar aklıma gelmişti. sonrasında yorumları okuyunca keyfim yerine geldi. bazı kesimleri meğer ne kadar abartmışım gözümde. ne kadar sığ düşünüyorlarmış.
“vatan sevgisi imandandır” dan, “eşleri, babaları, abileri başlarını açmalarını isteseler hemen açarlar”a ve camiye uygunsuz kıyafetle girmek isteyen şahsa kadar epey komik yorum okudum.
karma bir aileye sahibim, birilerinin tabiriyle kapalının açığın bulunduğu, başörtüsüne onay veren vermeyen vs. ama nedense okulu bırakmak istediğimde hepsi kızdı. başını kapat diye baskı yapan olmadı malesef:) en az burdaki yorumlar kadar komik tepkiler aldım tabi. dindarlığım sorgulandı, ibadetlerim kıyaslandı vs. herkes acıdı bana nedense…
yorumları okuyunca iyiki beni üniversiteye almamışlar dedim. bu yorumları yazan şahısların okudukları sıralardan bende geçerdim sonra Allah korusun:) ne kadar sığ düşünebilirdim bilemiyorum artık!
çuvaldız hanım ve diğer yorumcu arkadaşların varlığı ise gerçekten mutlu etti. düşünebilen insanların olması ne güzel.
selamlar…
Yazan:Halil İbrahim Erdoğan Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
Başlık metnini yazan kişinin kullandığı kavramın içeriğini oluşturan olguları irdelemeden nasıl bir düşünce ile karşı karşıya olduğumuzu göremeyiz.
‘Adil ülkelerde mahkemeler, polis ve asker HALKI korur. Faşizmin pençesindeki ülkelerde ise mahkemeler, polis ve asker rejimi HALKTAN korur.’ Metnindeki ‘Adil’ olduğu söylenen ve yüzyıllardır tüm dünyayı soyan, kana bulayan, vaftiz olmayanları insan olarak bile görmeyen, hiç bir kültüre saygısı bulunmayan, dünyanın her karşında asimilasyon uygulayan, dünya miraslarını bile çalıp kendi topraklarına taşıyan, Türkiye dahil dünyanın her ülkesinde faşizmi destekleyen ve kukla hükümetlerle halkları soyan ve doğal kaynakları talan eden, silah, uyuşturucu ve kan ile beslenen, dünya tarihini yalan dolanlarla doldurup dünyayı da kontrol etmeye çalışan bu ‘Adil ülkeler’ ile ilgili olarak sizin bir görüşünüz varsa lütfen benimle paylaşın. Size verdiğim cevabın amacı yazıyı yazan kişinin belirtimleri ile ilgili olarak değinmede bulunmaktı. Şayet bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet verdimse özür dilerim. Cevabınızı merakla bekliyor olacağım. İyi günler dilerim.
Yazan:Halil İbrahim Erdoğan Tarih: Kas 14, 2009 | Reply
Sayın MY,
Bahsettiğim soykırım faaliyetinin hangi ülkede gerçekleştiği değil, bizim bu ülkeleri Adil ve Demokratik olarak tanımlayacak kadar kafası karşık bir toplum olmuş olmamız önemlidir. İlginize teşekkür ederim. Tartışmayı bu Adil ülkeler kavramı çerçevesinde geliştirebilirsek bir kavram tartışması başlatabiliriz diye düşünüyorum. İyi günler.
Yazan:çetin taş Tarih: Kas 15, 2009 | Reply
burdakilerden hangimiz bu dini konularda tecrübeli ve bilgili, maşallah bakıyorum hepiniz de ahkam kesiyorsunuz, başörtüsü türban her neyse, önemli olan kapanmak, dinimizce varmıdır yokmudur, bunu dini kurum olan diyanet fetva verme yetkisine sahiptir, ve dince örtünmenin zorunlu olduğunu belirtmektedir. çok bilmiş arkadaşlar lütfen başörtüsü türban vs. diye ayrım yapmasınlar. herhalde ninelerinizin yazmalarını örtecek halleri yok, siz dedelerinizin foterlerini takıyormusnuuz.
Yazan:Özkan BOSTANCI Tarih: Kas 15, 2009 | Reply
ÇARPITILAN ÖZGÜRLÜKLER KAVRAMI -1-
– Bir milleti meydana getiren kişilerin o millet içindeki her çeşit hürriyeti, YAŞAMAK hürriyeti, ÇALIŞMAK hürriyeti, FİKİR ve VİCDAN HÜRRİYETİ GÜVEN ALTINDA BULUNDURULMASI LAZIMDIR!..
FERDİN birinci HAKKI, TABİİ YETENEKLERİNİ serbestçe GELİŞTİREBİLMESİDİR!.. Bu gelişmeyi temin için, en iyi vasıta, ferde BAŞKALARININ benzer HAKLARINA ZARAR VERMEKSİZİN, TEHLİKE VE ZARAR KENDİNE AİT OLMAK ÜZERE, KENDİ KENDİNİ istediği gibi SEVK VE İDARE etmeye müsaade etmektir!..
ATATÜRK’ün El Yazısı Notları
***********************
Bu yazıyı ATATÜRK’ün el yazısı notlarından “özgürlükler” kavramını çarpıtanlara cevap vermek amacıyla kaleme aldık!..
Burada ATATÜRK, YAŞAMAK, ÇALIŞMAK, VİCDAN ve FİKİR HÜRRİYETİ’nden bahsetmiş…
Bunların GÜVEN altında olması gerektiğini söylemiş…
Kim güvene alacak?..
Tabii ki DEVLET!..
Peki, DEVLET “kendisini yıkmak” fikrini de mi “güven altına” alacak?..
“ÜLKE’yi bölmek, asker-polis vurmak, VATAN’ı satmak” fikirlerine de mi”güven” sağlıyacak?..
“Esrar satanlar, mafya tipi örgüt kuranlar” da ÇALIŞMA HÜRRİYETİ kapsamında mı?..
Adam öldürenler, çocuklara tecavüz edenler, VATAN’a bölmek için silaha sarılanlar” başkalarının YAŞAMA HÜRRİYETİ’ne set çekmelerine rağmen, daha ne kadar YAŞAYACAK?..
Daha önce başka yazımızda “DÜNYA’nın Robinson Crusoe’nun ISSIZ ADA’sı olmadığını, insanlar ne kadar TOPLU halde yaşarlarsa, SERBESTİYET’lerinin o kadar kısıtlanacağını” belirtmiştik…
Ayrıca YASALAR’ın aslında yapacaklarımızı değil; YASAKLAR’ı ortaya koyduğunu anlatmıştık.
ATATÜRK’ün değişik zamanlarda yaptığı FİKİR JİMNASTİĞİ’nin bir sonucu olan bu ifadelerin bir kısmına bağlanıp, en önemli PRENSİP’i ihmal etmek, ancak politikacı ve “aydın”ların başvuracağı bir aldatmacadır!..
Elbette bu “hürriyet”lere bir sınır vardır ve bu sınırı gene ATATÜRK’ün ağzından ifadeler ile nakletmek gerek..
İşte en önemli HAK!..
“- FERDİN birinci HAKKI, TABİİ YETENEKLERİNİ serbestçe GELİŞTİREBİLMESİDİR!.. Bu gelişmeyi temin için, en iyi vasıta, ferde BAŞKALARININ benzer HAKLARINA ZARAR VERMEKSİZİN, TEHLİKE VE ZARAR KENDİNE AİT OLMAK ÜZERE, KENDİ KENDİNİ istediği gibi SEVK VE İDARE etmeye müsaade etmektir!.. (ATATÜRK’ün El Yazısı Notları)”
Kimsenin üzerinde durmadığı, şimdiye kadar partilerin programlarında yer vermedikleri, verseler bile gerek iktidarda gerekse muhalefette hiç üzerinde durmadıkları bir HAK bu!..
HERKES KENDİNİ, KAABİLİYET ve TEMAYÜLLER’ine uygun, BAŞKALARINA ZARAR VERMİYECEK ŞEKİLDE GELİŞTİREBİLMELİDİR!..
DEVLET, KENTTE VE KÖYDE HER BİR FERDE BU İMKANI SAĞLAMALIDIR!..
Hem fertlerin, hem de onları savunduklarını söyliyen kuruluşların ilk talebi bu olmalıdır!..
Ama öyle mi?..
Neredesiniz “özgürlükçüler”?..
Neredesiniz “Atatürk’çüler”?..
Bakın ATATÜRK, bunu BİRİNCİ HAK olarak görmüş!..
Hani sizin listeniz?..
Var mı orada?..
ATATÜRK ayrıca bütün diğer özgürlüklerin bu amaca hizmet için var olduğunu belirtmiş.
Yani bunu hepsinin üstüne koymazsanız, diğerlerinin bir anlamı olmaz!..
Yine ATATÜRK, iktidarların ve DEVLET’in bu hizmeti sağlamadığı takdirde, görevini yapmamış olacağını çok kesin belirtmiş…
Onun için hükümet ve partiler yüz tane “özgürlük” kanunu çıkartsa; bu HAKK’ı sağlamadıkça, havanda su döğmüş olur sadece!..
Şimdi akşam “demokrasi” ile yatıp, sabah “kişi hak ve özgürlükleri” ile kalkanlar arasında, bu esası hedef almış olan bir tek kişi veya parti var mı?..
YOK!..
Öyleyse biz ne “hürriyet”inden söz ediyoruz?..
Peki, BAŞKALARININ HAKLARINA ZARAR VERENLER ne olacak?…
Elbette ki onların faaliyetleri ve imkanları kısıtlanacak…
Ve onlardan açılan sahaya kendine ve başkasına yararlı insanlar yerleştirilecek!
Ama öyle mi?..
Elbette değil!..
Şimdi kendini ve ülkeyi geliştirmek istiyenlerin imkanları kısıtlanıp ihtiyaçları karşılanmazken; BAŞKALARINA, ÜLKEYE, DEVLETE ZARAR VERMEYİ AMAÇ EDİNENLER’in önü açılıyor…
Hapishanelerde bile her türlü ihtiyaçları karşılanıyor!..
Hatta CUMHURBAŞKANI yetkisi ile AF EDİLİYOR!..
Biz daha önce HÜRRİYET-ÖZGÜRLÜK-SERBESTİYET kelimelerinin tarifini yapmıştık.
Kısaca tekrarlıyalım…
Kavram kargaşası BATI dillerinden geliyor…
Mesela İngilizce’de FREE kelimesi hem HÜR, hem SERBEST, hem de BEDAVA anlamına gelir.
Baştan savma tercümeler yüzünden bizim politikaya hep HÜR şekliyle girmiştir…
HÜR TEŞEBBÜS, HÜR SENDİKACILIK, HÜR BASIN gibi!..
Hep o Fransız İhtilali hayranı “aydın”larımız yüzünden!..
Fransa’da Orta Çağ’da Asiller, Rahipler ve Serfler vardı… ki, bu son grup TOPRAK KÖLESİ idi…
Sonradan bazıları hürriyetini elde edip burjuva oldu ama, İhtilal’e kadar yine hiç bir hakları yoktu.
İşte onun için İhtilal’in üç sloganından biri HÜRRİYET idi…
Çok yerinde bir talep!..
Ancak, böyle bir durum bizde asla söz konusu değildi…
Köle olarak satın alınıp saraya girmiş olanlar SADRAZAM, hatta PADİŞAH ANASI SULTAN olabilirdi!..
Buna rağmen Jön Türkler cahilce bir taklitçilik ile “hürriyet” diye bağırışıp durmuşlardır.
Bizce HÜR kelimesinin karşıtı KÖLE veya ESİR’dir…
Ancak düşman işgali var ise, HÜRRİYET’ten söz edilebilir…
Hürriyet öyle ayağa düşecek bir kavram değildir, gerçekten kaybedilmedikçe kıymeti bilinmez.
Bir kayboldu mu da, kolay bulunmaz.
Türkiye’de çoğu zaman kullanılan “hürriyet” kelimesiyle kastedilen şey, SERBESTİYET’tir!..
Kısıtlı, tahditli, kontrollü olmanın karşıtıdır…
TÜRKİYE ve TÜRKLER’e ALLAH ESARET yüzü göstermesin!..
Biz zaten daima HÜR olmuş, son saldırıda da zincirleri esir tüccarlarının boynuna dolamış bir MİLLET’iz!
Bunu da sağlam DEVLET anlayışımıza borçluyuz.
Böyle bir DEVLET’e karşı, bir mahkumun bile HÜRRİYET’ten söz etmesi, terbiyesizliktir!..
Onun kaybettiği, (işlediği suçtan dolayı) SERBESTİYET’idir!..
HÜRRİYET’in ne olduğunu ancak Ermeniler’e esir düşen AZERİLER; Sırplar’ın tahakkümü altında yaşamak zorunda olan BOŞNAKLAR, ARNAVUTLAR; Bulgaristan’dan kaçan POMAKLAR bilir!..
Onlar SERBEST’çe dolaşsalar da, HÜR değillerdir.
Bu yüzden HÜR TEŞEBBÜS, HÜR SENDİKA, HÜR BASIN OLMAZ!..
SERBEST TEŞEBBÜS, SERBEST SENDİKA ve SERBEST BASIN OLUR!..
ESİR TEŞEBBÜS VAR MI Kİ, HÜR’Ü OLSUN?..
Önce TÜRKÇE’mizi düzeltelim…
Bu oyunu bir tek FREE MARKET kavramında yapamamışlardır…
HÜR PİYASA, HÜR PAZAR çok komik olacağı için SERBEST PİYASA ve SERBEST PAZAR diye doğrusunu kullanırlar.
ÖZGÜRLÜK kelimesi ise her İKİ anlama da gelir, bu yüzden de kavram karışıklığını çözmez.
Aslında yukarda sıralananlar için HAK kelimesini kullanmak en doğrusudur…
YAŞAMA HAKKI, ÇALIŞMA HAKKI gibi!..
Çünkü bu kelime daima VAZİFE ve MESULİYET ile birlikte kullanılır.
Yani YAŞAMA dahil her HAK, bir VAZİFE ve MESULİYET getirir.
Yağma yok!..
Bir İMTİHAN MAHALLİ olan dünyaya gelmiş herkes, TANRI’nın, TABİAT’ın, DEVLET’in kendisine sağladığı bu HAKLAR MANZUMESİ karşılığında OTOMATİKMAN bazı SORUMLULUKLAR üstlenmek zorundadır.
HAK arttıkça, SORUMLULUK ta artar!..
Mesela çölde doğmuş ve yaşamak durumunda olan bir insanın üstlendiği sorumluluk ile, bağlık bahçelik yerde doğmuş olanın üstlendiği sorumluluk farklıdır…
İkincisi en azından bulunduğu mekanı tahrip etmemekle yükümlüdür!..
İşte “özgürlükler”den bahsedenler, bu hakikati gözlerden gizlerler. Onlar her zaman “Rabbena, hep bana!” anlayışı ile hareket ederler.
Yeni “özgürlükler” talep ederler!..
Peki, “karşılığında ne vereceksin?” desen…
“Ne demek??? Hürriyet’in karşılığı mı olurmuş?” diye diklenirler!..
Elbette olur!..
Her şeyin olduğu gibi onun da bir BEDEL’i vardır!..
Özkan BOSTANCI
http://ozkanbostanci.blogcu.com/
Yazan:Özkan BOSTANCI Tarih: Kas 15, 2009 | Reply
ÇARPITILAN ÖZGÜRLÜKLER KAVRAMI!.. -2-
İşte bu SERBEST GELİŞME’Yİ SAĞLAMAK, FERDİ HAKLARIN oluşturduğu çeşitli HÜRRİYETLERİN TÜM AMACIDIR!.. Bu haklara hürmet etmeyen siyasi cemiyet esas vazifesinde kusur etmiş olur… Ve DEVLET varlığının sebebini manasını kaybeder.
– TÜRK esaret’e asla tahammül edemiyen, HÜR doğmuş ve HÜR yaşamış olan bir MİLLET’tir!.. TÜRK HÜRRİYET VE İRADESİNİ KİMSEYE VERMEZ!..
TÜRK istibdat ve esaret zincirlerini parçalayabilmek için İÇ VE DIŞ DÜŞMANLAR karşısında hayatını ortaya attı… Çok kanlı ve tehlikeli mücadelelere girdi, sayısız fedakarlıklara katlandı, muvaffak oldu… Ancak ondan sonra hürriyetine sahip oldu… Bu sebeple HÜRRİYET, TÜRK’ÜN HAYATIDIR!..
ATATÜRK’ün El Yazısı Notları
*********************
– İşte ATATÜRK burada HÜRRİYET kavramını bizim tarif ettiğimiz gibi ESARET karşıtı olarak kullanmış…
TÜRK MİLLETİ’nin HÜRRİYET’i HAK ettiğini, kimseye vermeyeceğini söylemiş!..
Nasıl haketti?..
Bir BEDEL ödeyerek…
CAN’I PAHASINA mücadele ederek!
Ancak ATATÜRK’ten sonra gelen hain ve sinsi politikacılar, adım adım ÜLKE’yi İŞGAL’e, MİLLET’i de ESARET’e sürüklediler…
Bunun kimler tarafından ve nasıl yapıldığını diğer yazılarımızda anlattık…
Burada çok açık olarak belirtelim ki, bu oyunu “ferdi hürriyet”i bahane ederek HALA sürdürüyorlar!..
Kişilere DEVLET’e karşı “özgürlük” vaadedip, onları yabancıların ESARET’ine sürüklüyorlar!..
Öyleyse bu ayırımı kesin olarak yapmak gerekir!..
Burada tartışılan, KARŞITI ESARET OLAN GERÇEK HÜRRİYET değildir!..
Diğer bütün “hürriyet”ler, “özgürlük”ler aslında SERBESTİYET’tir!..
Fertle kendi DEVLET’i arasında ancak SERBESTİYET söz konusu olabilir.
Ancak hiç bir SERBESTİYET te “beleş” değildir!..
Fertler her edindikleri HAK gibi, SERBESTİYET karşılığında DEVLET’e, MİLLET’e, VATAN’a borçlanırlar.
Feylezof Hobbes’e göre, FERT, özgürlüğünün tamamını mutlak güç sahibi DEVLET’e terketmeyi kabullenmedikçe, toplumu barış içinde bir arada tutmak mümkün değildir!..
Bu düşüncenin özü, Robinson Crusoe gibi tek başına bir adada yaşayan insanın sahip olabileceği SONSUZ TABİİ ÖZGÜRLÜĞÜ’nden, TOPLUM içine girince vazgeçip; gerekli ASGARİ AHLAK KURALLARI’na DEVLET’in yaptırım gücü ile uymasından ibarettir!..
Şu halde Hobbes’in tarifinde fert Devlet’ine hem HÜRRİYET’ini, hem de SERBESTİYET’ini gönül rızası ile bırakmış olur…
Ve ancak o zaman SOSYAL anlamda ÖZGÜR olma hakkını kazanır!..
Yani boynu kendi DEVLET’ine karşı kıldan ince, ama başkasına karşı ise (devlet veya fert) diktir!..
Buna karşılık “DEVLET’in mal ve canını, ırz ve namusunu ve geleceğini, yani soyunu da koruması” hakkını elde eder…
Haksızlığa uğradığı zaman, “DEVLET’in onun adına hakkını arayacağı” güvencesine sahip olur.
İşte bunun için de DEVLET ŞART’tır!..
DEVLET’in GÜÇLÜ olması şarttır!..
Ama yetmez! TÜRK DEVLETİ, MUTLAK GÜÇ SAHİBİ olmalıdır!..
Yani sözünün geçmediği hiç bir fert, kurum veya devlet bulunmamalıdır!..
Devletler güçlerini fertlerin kendilerine tabi olmalarından, yani hürriyet ve serbestiyetlerini gönül rızası ile ona bırakmalarından alırlar…
Eğer kişi tabii özgürlüğünü DEVLET’ine terke razı olmaz, devlet’ini güçlü kılmaz ise; sözü DEVLET’ten daha çok geçen fert veya kurumlara tabi olmak durumunda kalır…
Mafya, parti gibi resmi kuruluşlar, Masonluk gibi gizli örgütler, hatta mahalle kabadayısı bile insanları, toplumun asgari ahlak kuralları dışında davranışlara zorlayabilirler…
Bu durumda ferdin özgürlüğünü “göstermelik” seviyesine iner.
Belirttiğimiz anlayışla hareket eden ve DEVLET’ine boyun eğen fert aslında HÜR’dür, ama hangi topluma girerse girsin, sonsuz SERBEST davranamaz!…
Her toplumdaki ahlaki kurallar farklı olduğu için, her birinde farklı kısıtlamalar ile tabii olan SERBESTİYET’ini kaybeder…
Robinson Crusoe da Cuma ile birlikte yaşamaya başladığından itibaren pek çok kısıtlamaya girmiştir.
En azından kullandığı alanı, evi bir başkası ile paylaşmak, yiyeceğini bölüşmek zorunda kalmıştır.
Şu halde son zamanlarda sık sık duyduğumuz “Birey DEVLET için değil, DEVLET birey için vardır” ifadesi, son derece yanlıştır!..
Bu anlayış, DEVLET’in ömrünü kişinin 60-70 yıllık hayatına endekslemekten öteye gitmez!..
Aydın görünümlü kişilerin dudaklarından dökülmesine rağmen; cahilliğin, inanılmaz düzeyde bir bencilliğin göstergesidir.
Çünkü DEVLET, ferdin değil, fertlerin meydana getirdiği TOPLUM’un; ve sadece halihazırdaki toplumun değil, GELECEĞİN TOPLUMU’nun; ve de bu toplumun yaşadığı, gelecek toplumların yaşayacağı ÜLKE’nin TEK sorumlusudur.
DEVLET ULU BİR ÇINARDIR!…
Elbette ki, yapraklarını besliyecek suyu, mineralleri onlara ulaştırmakla yükümlüdür…
Ama hiç bir YAPRAK kalkıp ta bir mevsimlik hayatı için ULU ÇINAR’ı kendi uşağı gibi göremez!..
Bütün yapraklar, dallar kısa ömürleri boyunca ÇINAR’a oksijen sağlamak, öldüklerinde dahi toprağına gübre olup onu beslemek durumundadırlar…
Ki, gelecek YAPRAKLAR yeşersin, yeni DALLAR üresin, ve ÇINAR daha geniş bir alana gölge olsun, kökleri daha derinlere yayılsın!…
Hiç bir rüzgar, zelzele onu deviremesin!..
Bu basit gerçeği, bu değişmez realiteyi göremiyenlerin DEVLET konusunda söyliyebilecekleri hiç bir şey yoktur!..
DEVLET MİLLET’İN ORGANİZASYONU demektir!..
Yani kendisini meydana getiren MİLLET’in FERT FERT bir araya gelip DÜZENLİ bir şekilde tüm gerekli faaliyetleri göstermesiyle oluşur…
MİLLET’in dokusu çözülmeye başlarsa, yani bu dokuyu oluşturan FERTLER kendi başlarına hareket etmeye başlarsa; ORGANİZASYON kalmaz, DEVLET zayıflar, çöker, dağılır ve sonunda yıkılır!..
Bir örnek vermek gerekirse; DEVLET, bedeni ayakta tutan RUH’tur!..
MİLLET ise hücrelerden ve onların meydana getirdiği çeşitli organlardan oluşan VÜCUT’tur…
Mesela kalp hücrelerinin görevi, bir arada hareket etmek ve kendileri ile bütün vücut hücrelerine kan pompalamaktır.
Bunu yaparken kendi farklı yapılarını düşünmezler…
Eğer bu hücreler kendilerini mevkileri itibariyle diğerlerinden üstün görür, “Ben böbrek hücrelerinden asilim, ben kan pompalıyorum, o sidik süzüyor. Ben niye ona hizmet ederek kendimi yıpratayım?!!” demeye başlar…
Hele günün birinde bu düşünceyi uygulamaya kalkarlarsa; önce böbrek, sonra vücudun diğer kısımları ölür, dağılır.
Sonunda kalp sağlam bile olsa, ruh bedeni terkeder, ve tabii kalp de ölür!..
Aynı şey beyin, böbrek, ciğer hücreleri için de geçerlidir.
Bir şairin şu beyti de bu anlamda değerlendirilebilir:
Münferit vasıta-yı rüyet iken,
Göremez kendini dide bile!..
Gerçekten de GÖZ tek görme aracı iken, kendini görmez!..
Yani görevini kendisi için ifa etmez, VÜCUT için, RUH için görür!..
Çünkü kendi varlığı vücudun sağlığı ruhun varlığı ile kaimdir!..
Bir anlık ihmali sonucu vücut bir kazaya uğrasa, beden harap olsa, ruh bedeni terketse, göz sağlam olsa da ölümden kaçamaz.
Ama mikrop kapmış bir gözü, çürümüş bir böbreği, kangren olmuş bir uzvu vücudun sağlığı için feda etmek mümkündür.
İşte onun içindir ki, DEVLET ne fertler için, ne de aşiret, boy, soy, parti, dernek ve meslek grupları için vardır.
Bütün fertlerin, parti, dernek ve meslek kuruluşlarının ilk ve tek gayesi hayatları ve varlıkları pahasına da olsa, DEVLET’e ve MİLLET’e hizmet olmalıdır!..
Bu yüzden biz BENCİLLİK hastalığının maskelisi olan FERDİYETÇİLİK anlayışını; TOPLUM, MİLLET, DEVLET hatta AİLE kavramlarının zıddı olarak görürüz…
VEBA MİKROBU, AİDS VİRÜSÜ gibi tehlikeli sayarız.
Büyük tarihçi ve dünyanın ilk sosyoloğu İbn Haldun (1334-1406), “devletlerin ortalama ömrünün üç nesil (70-150 yıl) olduğunu” söyler…
Sebebini de şöyle anlatır:
“”İlk nesil göçebedir…
Malı, mülkü, kaybedeceği yoktur…
Hareketlidir…
Yaşama ve içinde olduğu sıkıntıdan kurtulma azmiyle diğer kavimlere üstün gelir, devleti kurar!…
2. nesil babalarının gayreti ile elde edilen refaha konar, bolluğa, rahatlığa alışır, hareket ve azmini kaybeder, tembelleşir…
Ancak ilk nesilden çekilen sıkıntıları dinledikleri için tamamen rehavete düşmezler…
3. nesilde dedelerinin çektiği sıkıntıdan hiç bir hatıra kalmaz…
Babalarının sağladığı rahat hayat içinde sadece azimlerini değil, şeref ve haysiyetlerini de kaybetseler de umursamazlar…
Atalet ve tembellik bariz vasıflarıdır, en ufak bir sıkıntıya dahi tahammül edemez, birbirlerine düşerler…
En basit işlerini dahi başkalarına gördürmeye çalışırlar.
Toplumu değil, sadece kendilerini düşünmeye başlarlar…
Böylece sıkıntıda olan kavimlerin gelip onların elindeki imkanları ele geçirmesine zemin hazırlarlar.
Böylece devlet ihtiyarlamış olur ve 4. nesilde yıkılır!..””
İbn Haldun’un bu değerlendirmesi pek çok devlet için geçerli olduğu gibi, OSMANLI İMPARATORLUĞU için de adeta bir kehanet değeri taşır…
“”DEVLET, 4. nesil YILDIRIM BAYEZİD’in bütün ataklığına rağmen gurura kapılması, içkiye alışması sonucu yıkılmıştı…
11 yıl sonra tekrar Çelebi Mehmed tarafından tekrar kuruldu…
Ondan sonraki 3. nesil Fatih, DEVLET’i yöneten zenginliğe ve rahata alışmış TÜRK kökenli kadro yerine DEVŞİRMELER’i getirerek inanılmaz bir reform yaptı…
Böylece DEVLET’in ömrünü uzattı…
Ondan sonraki 3. nesil “Kanuni” diye bilinen 1. Süleyman’dır ki, 1. Viyana Hezimeti’nden (1527) sonra işler kötüye gitti. Sultan yönetici kadro ile uğraşacağına, toprakta TIMAR sistemini dejenere eden İLTİZAM’ı getirdi, düzeni bozdu…
İsyanlar başladı.
Torunu 3. Ahmed (1575) yozlaşan DEVŞİRMELER yerine TÜRK kökenlileri getirmeye çalıştı ama başaramadı…
Gayrımemnun YENİÇERİLER(devşirme) İstanbul’da, SEKBANLAR ve SUHTELER(TÜRK) Anadolu’da daha sık isyan eder oldular…
Yeniçeriler Sultan Genç Osman’ı öldürdüler…
4. Murad (1623) ve daha sonra Kuyucu Murad Paşa onbinlerce insanı öldürmek zorunda kaldılar…
DEVLET’in ömrü bir süre daha uzadı…
50 yıl kadar sonra (1683) 2. Viyana Bozgunu geldi. DEVLET artık ihtiyarlamıştı…
2. Mahmud yine 150 yıl kadar sonra (1839) yönetici kadro ve orduyu yenilemek istedi. TANZİMAT ile BATI’ya yöneldi…
Ancak ne o, ne de ISLAHAT işe yaramadı…
2. ABDÜLHAMİD eski sistem uygun siyasetiyle DEVLET’in ömrünü 30 yıl uzattı…
MEŞRUTİYET(1908) ile birlikte SERBEST PAZAR ve FERDİYETÇİLİK (özellikle Prens Sabahattin ile) ön plana çıktı…
Ama yanlış tercihler sadece 10 yıl içinde ÇÖKÜŞ’ü getirdi…
TANZİMAT’tan 80 yıl sonra da OSMANLI DEVLETİ yıkıldı…
ATATÜRK nesli yeni DEVLET’i kurdu ve sür’atle geliştirdi…
İlk nesil fedakardı, çalışkandı, imkansız denen işleri başardı…
Ama onların torunları olan bizler, 75 yıl sonra yine yanlış tercihlerle içine düştüğümüz rehavet yüzünden CUMHURİYET’i bile tartışır hale geldik!…
Biz deriz ki, tamamen ayrı bir tarihi gelişme gösteren BATI devletlerinden alınan “demokratik örgütler”in, “özerk kurumlar”ın, “partiler”in, “meslek kuruluşları”nın, kökü dışarda “dernekler”in sadece kendi mensuplarının menfaatini üstün gören tutumları, “özgürlük-hürriyet” anlayışları gerçek DEVLET ve MİLLET kavramı ile bağdaşmaz!…
Bunlar DEVLET’i ayakta tutamaz!..
MİLLET’e huzur getirmez!…
Bu uygulama TANZİMAT’ta denendi, DEVLET yıkıldı…
ATATÜRK neslinin uygulaması asla BATI’yı taklit değildi!..
Onun için başarılı oldu!..
Aynı şekilde DEVŞİRME-YERLİ(TÜRK) sürtüşmesi de DEVLET’i sarsmıştı…
Bu yüzden şimdiki TÜRK-Kürt-Laz, Sünni-Alevi sürtüşmelerinin, hemşehrilik, akrabalık ve aynı okul mezunu olmaktan kaynaklanan ayrıcalıklı davranışların da, bir nevi BÖLÜCÜLÜK olduğu unutulmamalıdır!..
Bunların birbirleriyle çekişmesi, sadece bünyeyi yıpratmakla kalmaz, ruhu da çürütür…
Geçmişte nasıl bu ülkede tek bir OSMANLI var idiyse; şimdi sadece TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI vardır, herkes bu açıdan TÜRK’tür, etnik kökeni önemli değildir!..
Etnik köken asla ÖN PLAN’da değildir!
İnsanımızın HAKLAR’ı ve SERBESTİYET’i işte bu anlayışla, DEVLET, MİLLET ve VATAN’a HİZMET karşılığındadır…
Yoksa PEŞİNEN bağışlanmış değildir!..
Özkan BOSTANCI
http://ozkanbostanci.blogcu.com/
Yazan:Özkan BOSTANCI Tarih: Kas 15, 2009 | Reply
Koyduğunuz izlenti ve attığınız başlık itibarı ile siz tarafsınız bu konuya tarafsız bakma imkan ve olasılğınız mevcut değildir!..
Hiç bir ÖZGÜRLÜK sınırsız değildir.
ÖZGÜRLÜKLER yasalar ile sınırlıdır.
ÖZGÜRLÜKLER yasalar ile korunur.
Birinin ÖZGÜRLÜĞÜNÜN başladığı yerde, bir başkasının ÖZGÜRLÜĞÜ biter.
Bu sebep ile önce SAYGI, saygının kalmadığı yerde KANUNLAR devreye girer, unutmayalım ki KANUNLAR herkese gereklidir.
ASKER, POLİS ve MAHKEMELER HER DEVLETİN OLMAZSA OLMAZIDIR, BUNLARIN OLMADIĞI YERDE HAKKINIZI KORUYACAK YASALARDA YOKTUR, SOKAK YASALARI VARDIR VE İNSANLAR SOKAKLARDA LİNÇ EDİLEREK İNFAZ EDİLİR, BU DURUMDA O İNSANIN ÖZGÜRLÜĞÜ NEREDE KALDI!!!
Selamlar.
Yazan:haritaci70 Tarih: Kas 15, 2009 | Reply
Ya bırakın ÖZKAN BOstancı kardeşim, hala aynı safsatayı devam ettiriyorsunuz, anayasa ve hukuktan bahsetmişsiniz.
Hangi anayasa,Hangi hukuk allah aşkına.
İlk anayasa mı 1924 anayasası mı, 60 anayasası mı 80 anayasası mı, sahi hangi hukuk hangi yasa, faşist mahmut esat bozkurtun birebir çevirisini yaptığı kanunların oluşturduğu anayasa mı.
Özgürlük sınırsız değildir demişsiniz ama biz sizden özgürlük istemiyoruz ki hakkımız olanı istiyoruz, eğitim hakkı.
Sahi siz kimsiniz ki herşeyin sahibi görüyorsunuz kendinizi, biz bunları neden sizden istemek zorunda kalıyoruz. Neden bu ülkenin yegane sahibi siz oluyorsunuz, hani demokrasi vardı, hani demokrasi çoğunluğun dediğiydi, hani cumhuriyet vardı, kendi yöneticisini halk seçecekti, hani padişahlık yoktu, saltanat yoktu, neden atatürkün saltanatını devam ettiriyorsunuz, neden bize atatürkü zorla dayatıyorsunuz.
Neden atatürkü her konuşmanızda referans gösterip onun tartışılmazlığı arkasına sığınmaya çalışıyorsunuz.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 15, 2009 | Reply
Sayın Bostancı;
Kuşkusuz ki yorumlarınızdan alıntılanan yukarıdaki fiil ve eylemler birer suç.Ve yine hiç kuşku yok ki bu,suç kapsamına giren fiil ve eylemler sadece devlete karşı değil,topluma,bireye karşı işlendiğinde de birer suç unsurudurlar.Zira,”devleti yıkmak,ülkeyi bölmek,mafya ve çeteleşme gibi yasa dışı ve gayrimeşru organize örgütler kurmak-buna teşebbüs etmek-nasıl ki toplumsal asayışın sağlanmasını sekteye uğratıp bir kaos ve korku ortamına yol açacaksa,elbette aynı şekilde”esrar satmak,adam öldürkmek vb.eylemler de insanlığı tehdit eden birer potansiyel tehlike oluşturular.Zira insan hayatına kasdetme,toplumu kötü yollara sevketme;insan sağlığını ve toplumsal ahlakı olumsuz yönde etkileme ve dolayısıyla bir başkasının özgürlük alanı ve yaşam hakkına müdahale etmek demektir.Buraya kadar sorun yok.
Lakin insanların inanç,kültür ve özelinde bir giyim tercihi olan başörtüsünün bu andığınız suçlarla ilgisi nedir acaba?
Ya da soruyu başka bir şekilde soralım:
Sizce kadınlara başörtüsü serbestisi tanındığında bu,devleti yıkıp ülkeyi mi bölecek…veya esrar satmak,adam öldürmek,çete kurmak kadar topluma zarar verici bir tehlike mi barındırıyor…Dahası böyle bir tercihin serbest bırakılması neden diğer özgürlükleri sınırlayıcı olsun.
Dolayısıyla nedir kaygınız?Başörtüsünün serbest olmasıyla devletin yıkılacağını,ülkenin bölüneceğini gerçekten düşünüyor musunuz?Eğer bu hak gerçekten sizin için bu anlamı ifade ediyorsa inanın işiniz çok zor.Ve size tavsiyem en kısa zamanda ruh sağlığınızı kontrol etmeniz,yoksa kendinizi harap adeceksiniz.Benden söylemesi.
Not:yorumlarınızın geri kalan kısımları bence tartışmaya değer bulunmuyor.İnsanları devlet denen aygıt bekası adına “gübre”olarak niteleyen bir anlayış bana çok uzak geliyor.Malumunuz Hitler ve Mussolini de paranoyak devlet bağlılığı nedeniyle gübre dediklerinizden bir kaç milyonu silmişti yeryüzünden.Sizin anlayışınız da bu zihniyetle oldukça örtüşüyor anladığım kadarıyla.
Yazan:Özkan BOSTANCI Tarih: Kas 15, 2009 | Reply
Bakın ben yorumumun başında sizin görmezden geldiğiniz, ne demişim;
“Koyduğunuz izlenti ve attığınız başlık itibarı ile siz tarafsınız bu konuya tarafsız bakma imkan ve olasılğınız mevcut değildir!..”
İnsanların değerlerine değer vermeseniz dahi, saygı duymak zorundasınız, saygı duyulmayan bir ortamda,sizinde sergilediğiniz gibi, tartışma adap ve uslupları bozuluyor, bu sebep ile bu tartışma benim tarafımdan burada bitmiştir.
Bu arada aklıma gelmiş iken 1994 yılında meclis kürsüsünden Atatürk’e hakaret eden meczup millet vekili sonradan kendini peygamber ilan eden hasan mezarcıya aynı yıl (1994) mutlu Çelik tarafından şiir ile bir cevap verilmişti, o şiirin bir bölümü geldi aklıma,
Atatürk’e dil uzatma sebepsiz,
o olmasaydı sen anandan yine doğardın ama,
BABAN kim olurdu bilemezdin Ş….siz!..
Allah’ıma dua ediyorum ki,zihniyetinizi taşıyanların sayısı 3’ü, 5’i geçmiyor ve yok olmayada mahkumsunuz.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 15, 2009 | Reply
komple kes yapistir yapilan bir kaç makaleyi sildik, taritismadaki fikirlerle dogrudan baglantili yorumlari onaylayacagiz. kendi yazilarinizdan (veya baskalarindan) alinti yapabilirsiniz ama ilan panosuna çevirmeyelim bu sayfayi 🙂
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 15, 2009 | Reply
Özkan Bostancı,
Tartışmayı noktaladınız diye bilseniz ne kadar üzüldüğümü…Vah vah!Deseniz bütün bilgi ve ilim kaynaklarım kurudu.Ben şimdi nasıl yaşarım ya,tüh be:)))
Yazan:eg Tarih: Kas 15, 2009 | Reply
bu sitede ve başka forumlarda ve hayatımızda her türden, her fikirden insanla muhatap oluyoruz. ancak şunu net olarak söylemeliyim ki bugün bu ülkede entelektüel derinlik açısından en zavallı durumda olanların kemalistler olduğu bir vakıa…açıkçası artık bir kemaliste cevap vermekten ziyade acyorum onlara…onca cafcaflı ünvanların altını dolduramayan entelektüel fakirlikle mi fikirlerini savunacaklar bu insanlar? ilkokul çağında kendilerini kazınan fikirleri doktora sonrasında dahi aynen ve zerre geliştiremeden tekrarlamak da sadece kemalistlere ait bir özellik. yazık cidden.
Yazan:ali Tarih: Kas 16, 2009 | Reply
bu siteye ilk defa (gelen bir mail ile) girdim,
seviyeli bir fikir tartışması umudu ile.
maalesef, başörtüsü, don, ve islamiyeti hala belli şekillerle tarif etmeye çalışan bunada özgürlük diyen kişileri okuyunca üzüldüm.
bu tartışmalarla oyalanırken, esas özgürlüğün çoktan elden gittiğini, cemaatlerin toplu halde ve taparcasına bir kişiye/kişilere itaat ettiği ve o itaat ettiği kişilerinde servetlerine servet katmaktan başka bir derdi olmadığını biliyormusunuz.
siz burda başörtüsü özgürlüğü diye -haklı olarak- mücadele verirken, birileri, ekonomik ve siyasal özgürlüğümüzü yine birilerine peşkeş çekiyor. ırak’a özgürlük götürenler 1,5 milyon kişiyi katletti. şimdide kontrol ettikleri gruplarla burda özgürlük nutukları attırıyorlar. eğer özgür bir ülkeniz olmazsa ne başörtünüzün nede donunuzun özgürlüğüne gerek kalmaz.
Yazan:İbrahim UZUN Tarih: Kas 16, 2009 | Reply
İnsanların giyim şekli kimseyi ilgilendirmez, herkes istediği şekilde giyinebilmelidir,Birilerinin Anne ve Ninelerinin yıllar önce veya şimdi takmış oldukları baş örtüsü doğrudur, bunun dışındakiler siyasidir şeklindeki açıklamaları insan haklarına aykırıdır. Kişi isterse başına “çeket” takıp gezer ve bu kimseyi ilgilendirmemelidir. Herkesin özgürlüğünden yana olmak lazım… Bütün Halkların özgürlüğünden yana olunmalıdır…
Yazan:durhat Tarih: Kas 16, 2009 | Reply
Sayın Halil İbrahim Erdoğan,
Elimde olmayan nedenlerle sorduğunuz soruyu biraz geç yanıtlamak durumunda kaldığımdan ötürü kusura bakmayın.
En son “adalet”kavramında kalmıştık sanırım.Daha doğrusu “adil ülke”nasıldır/nasıl olmalıdır sorusuna yanıt arıyordunuz.
Bana soracak olursanız,sunuş bölümünde “Adil ülkelerde mahkemeler, polis ve asker HALKI korur. Faşizmin pençesindeki ülkelerde ise mahkemeler, polis ve asker rejimi HALKTAN korur.”şeklindeki belirleme kısmen “adil ülke”,”adil yönetim”in ana hatlarına dair bazı ipuçları veriyor.Dolayısıyla,devlet/sistem/rejim veya ideolojiler yerine bireysel özgürlüklerin,insan haklarının,evrensel temel hak ve özgürlüklerinin öncelendiği yönetim biçimleri daha demokratiktir…Aynı şekilde,devlet kurumunun bu değerlerin önüne geçtiği,rejim ve sistemlerin “halktan korunduğu”yönetim biçimleri de totaliterdir,baskıcıdır ve antidemokratiktir-tabi bu benim görüşüm.
Ancak demokrasi kavramı,alan ve kapsam itibariyle geniş bir kavramdır.Bu bağlamda da “adalet”kavramı bu kapsamın sadece bir parçasını oluşturur.Zira adalet kavramı/olgusu görelidir…Sınırsız bireysel özgürlüklerle donanmış bir demokrasi,tahayyül ettiğimiz adalet kavramının tam karşılığı olmayabilir.Kısacası benim için geçerli olan adalet kriteri bir başkası için geçerli olmayabilir ve elbette sizin de farklı düşünmeniz gayet normal.
Peki benim adaletin olmazsa olmazı saydığım demokrasi tahayyülünün ya da yazının anatemasına denk düşecek,bunun karşılığı olabilecek bir ülke var mıdır?Sanırım sorunuzun özeti bu.Sorunuzu yöneltirken-anladığım kadarıyla-demokrasi,adalet,eşitlik ve özgürlükler konusunda yanılabileceğimiz noktasında ek görüşünüzü belirtmişsiniz.Ki bu noktada yanılma payımızın muhtemel olduğu bir gerçektir.Zira dünya güvenli bir yer değil ve bize uzaktan hoş görünen yönetim modelleri sandığımız gibi toz pembe olmayabilir.Burada koyduğunuz şerhi anlayabiliyor ve kaygılarınıza hak veriyorum.Çünkü bu güne kadar denenmiş hiçbir sistem gerçek anlamda insanın kurtuluşunu getirememiş,dünyada kalıcı bir barış,huzur ve adalet tesis edememiştir.Dolayısıyla varolan ve halen devam etmekte olan dünya düzeninin istenilen hedefe ulaştığını söylemek çok zor.Lakin bu,özelinde ülkemize dair bir sorunsal ya da realiteyle sınırlı değil.Bir başka deyişle,dünya insanlığının henüz bir türlü aşamadığı bir küresel açmaza işaret eder bu.
Bu bağlamda size dört dörlük adil bir devlet ya da ülke gösteremiyeceğim.Çünkü biliyorum ki yeryüzünü insanlık için bir cennete dönüştürecek bir proje henüz yok ve bu anlamda model gösterilecek bir ülke de yok(gibi).
Ancak bu duruma rağmen her ülke ve devletin yönetimi de bir değil-en azından standart değil.İnsani talepleri tamamen karşılamaktan uzak olsalar da yöntem farklılıkları vardır.Bir K.Kore ile İsviçre’yi aynı kefeye koyamayız…Yine bir İran’nın,Arabistan’nın mevcut rejimlerini bazı Avrupa ülkeleriyle kıyaslayamayız.Bırakınız farklı ülkelerin yönetim modeliyle kıyaslanmasını,kendi içerisinde bile bir devletin yönetim şekli zaman içerisinde kısmi değişimler geçirebilir.Tarih bu tür deneyimlerin örnekleriyle doludur.Örneğin,-iyi kötü…-bu günün Almanya’sı Hitler döneminden pek çok farklılık arzeder.Ve sanırım hiç birimiz 1940 ların Hitler Almanyasını günümüz yönetimine tercih etmez veya savunmayız.
Dolayısıyla ülkeleri,devletleri kendi tarihsel süreçleri,geçişleri üzerinden elbette tartışabilir,eleştirebiliriz.Hatta kötü sicillerini de konuşuruz tartışırız.
İşte tam da bu sorgulamanın bizi getirdiği bir nokta vardır:Bize göre adildir veya değildir…Ama asla,ne bizde ne de başka bir ülke veya toplulukta toplumsal gelişmeler durağan değildir…Değişir,dönüşür,iktidarlar el değiştirir ve bütün bunlardan bir sonuç çıkar.Tabii beğenir veya beğenmeyiz fakat değişim/dönüşüm;toplumsal diyalektiğin bir olmazsa olmazıdır yani kaçınılmazdır.
Son olarak şunu eklemek istiyorum.Bizden daha adil ülkeler olabilir…bizim kendilerinden daha adil olduğumuz ülkeler de.Ancak bu farklılığın olması adalet kavramını dğru anlamaya veya kavramaya engel değil diye düşünüyorum.Soykırım uygulayan,işgal ve istila tertipleyen,kendisinden güçsüz ülkeleri/halkları sömürüp baskı uygulayan ülke ve devletler vardır.Ama dünya çarkının böyle işliyor olması zannedersem sunumda gösterilen manzaraları meşru ve haklı göstermez.Ben meselenin bu boyutuna dikkat çekmek istedim.Ha,doğru anlatmamış olabilirim,tartışmanın şekli bu yönde gelişmiş olabilir.Bunlar tartışmanın doğal akışı içerisinde olağan şeyler.Yine de yanlış bir anlamaya sebebiyet verdiysem affola.
Saygılarımla.
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Başörtüsü-türban v.s…özgürlükler bağlamında bu yasak gülünç geliyor. Ancak ‘niçin illa ki başörtüsü?’ sorusunu irdelemek gerekir. Kuran’daki pek çok ayet sembolik yorumlanırken bu başörtüsü konusu niçin ‘literal’ alınmak zorunda? İslam’ı yaymak istiyorsunuz. Sizce müslüman kadın ibadet biçimi ve giyim kuşam tarzıyla entelektüel bir Avrupalı’ya ‘rol model’ olabilir mi? Gelin bu katı kuralları yumuşatmak yolunda imkanlar arayın, adımlar atın. Unutmayın ki, Hıristiyanlık Yahudiliğin kurallarını yumuşatmakla dünyaya hakim oldu!
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Yahudiler bir kralın gelip kendilerini kurtaracaklarını düşünüyorlardı. Kralların başlarına o zaman yağ sürüldüğü için “Mesih” deniyordu onlara. Hz.İsa (S) geldiğinde kendisinin dünyevi bir krallık değil Tanrı’nın krallığı için geldiğini söyledi. Sonra takipçileri Hristiyanlığı eğip büküp kurumsallaştırdılar. Kilise denilen bir güç oluşturdular. Haçlı seferleri denilen saçmalıklara bulaştılar. Afrika’yı, Amerika’yı sömürdüler ve evet sonunda dünyevi krallıklarını kurdular. Bu, herhalde İsa’nın (S) sözünü ettiği krallık olmasa gerek.
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Dünyevi Krallık: Tüm peygamberler ‘Tanrı sözü’ getirdiklerini iddia etmişlerdir. Ancak onları izleyenler dönemin ihtiyaçlarına uygun politikalar geliştirmediklerinde Tanrı sözü buhar olup uçmuştur. İslam Devleti de dönemin siyasi, sosyal ve felsefi anlayışlarıyla uyumlu, esnek politikalar izlediği sürece yayılabilmiş, zirvede kalabilmiştir. Geçimini denizden sağlayan tropikal bölge kadınının tesettüre girmesini doğru bulan bir inanç sisteminin evrensellik iddiası gülünçtür. Tesettür ayetinin sembolik yorumlanması ve literal anlamda bir zorunluluktan ziyade genel bağlamda ahlaklı yaşam yönünde bir tavsiye nitelği taşıdığı vurgulanmalıdır.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusu Endonezya’da yaşıyor. Hiçbir müslüman kadının tesettürle bir sorunu yok. Bu, modernizmle ortaya çıkmış yapay bir sorun. Ve modernizmle kadına dayatılan tektipleşmeye ve objeleşmeye karşı en sıkı duruş. Evrensellik, bazen evrensel bir karşı duruşu da içerebilir. Yalnız her girdiği kalıbın şeklini almak değildir.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Oyunun kuralları belli. Beğenmeyen için farklı alternatifler mevcut. Budizm var, Hristiyanlık var, doğa dinleri var. Sizin keyfinize uymuyor diye din’i değiştirecek değiliz. “Tüm peygamberler “Tanrı sözü” getirdiklerini iddia etmiştir.” dediğinize göre zaten müslüman değilsiniz. Bırakın da din’imiz hakkında kararlarımızı kendimiz verelim olur mu?
Yazan:cb Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Ekrem bey,
insanlar sekülerleşmelerine kılıf arıyor ve bu
istekli kılıfı bulmak konusunda her türlü hinliği denemekten çekinmiyorlar.Bakın mesela kadın hakları noktasında çalışmalarına rağmen bir çok kadın,başörtüsü ya da tesettürlü giyimi bir dayatma olarak kabul ediyorlar ve tesettürlü ya da başörtülü yaşamak noktasında sıkıntı çeken kadınlara ‘nasıl olmak istedikleri’ noktasında destek vereceklerine,o kılıftan yararlanarak o kadınlara olmak istedikleri gibi değilde bu ‘seküler’ zihinler ile dayatma değil tercih olan bir şeyi,dayatmaymış gibi kabul edip asıl ‘değişmek’ noktasında kendileri dayatmanın alasını yapıyorlar.Modernizmin daha doğrusu seküler bir modernizmin geldiği nokta budur,uydurduğu kılıfta.Ama biz tesettürlü kadınlar ne yapıyoruz?O yürümeye çalıştığınız dünya düzeni ‘bizsiz yürünmeyecek’ demeye devam ediyoruz,çok kışkırtıcıyız kabul,bir çok insana vicdanı ve Allah’ı hatırlatıyoruz kabul,e ne yapalım biz böyleyiz 🙂
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
cb: Sekülerleşme bir tercihtir; kılıf aramaya gerek yoktur. Dünyadaki dini çoğulculuğun tüm dinleri absurd kıldığı bir ortamda humanist yaşam biçimini özlemek, evrensel ahlak kurallarını benimsemektir. Aksi takdirde Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu iddiası ile ‘Allah oğul edinmekten münezzehtir’ iddiası arasında kalmış sürülere dalıp gidersiniz. Tercih sizindir pek tabii ki…
Yazan:MY Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
“Geçimini denizden sağlayan tropikal bölge kadınının tesettüre girmesini doğru bulan bir inanç sisteminin evrensellik iddiası gülünçtür. Tesettür ayetinin sembolik yorumlanması ve literal anlamda bir zorunluluktan ziyade genel bağlamda ahlaklı yaşam yönünde bir tavsiye nitelği taşıdığı vurgulanmalıdır.”(NÖ)
Acaba? Meselâ Gustave Flaubert bir mülakatinda “Madame Bovary aslinda benim” demis. Ne demek gerekirdi? “Yalancisin, indir pantolonu, kontrol edecem!” gibi bir sey sormali miydik?
Belki de kadin örtününce biz insan-kadini görüyoruz ve onun yansimasinda insan erkegi? Belki de kadin kendi bedenini ve saçlarini saklarken bizim insan yanimizi açiga çikariyor? iliski, cazibe, begeni, silinirken yerini muhabbete birakiyor?
Belki de modernizmin kiskacindaki zihinlerimiz denizdeki baliklar misali içinde yüzdükleri okyanusun farkinda degiller?
Belki de iman sahibi erkekler tesettürlü kizlara tesekkür borçlular? Belki de küçük bir jest yaparak onlara kirmizi bir gül hediye edebiliriz ve “ALLAH razi olsun” diyebiliriz? Kimbilir? Belki de?
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
MY Metafizikçilerin laf kalabalığı aslında başımı ağrıtıyor.Siz tesettürlü kızlara gül hediye ediniz..Ben duygusal değil felsefi bağlamda tesettür ayetine yapılan vurgunun yanlışlığını ortaya koymaya çalışıyorum. Eğer Kuran’ın tüm ayetleri ‘literal’ yorumlanacak olursa, o takdırde kol-bacak da kesmeyi onaylamamız, cennetin gerçekten sütten ırmak akan gölgelik bir yer olduğunu düşünmemiz gerekir. Bu ise kanımca İslam Düşüncesi’ne karşı son derece indirgemeci bir yaklaşım sergilemek olur. Siz ayetleri literal yorumlamakla hem dininizi basite indirgiyor hem de entelektüel ahlaka aykırı davranmış oluyorsunuz.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Çoğulculuk; herkesin aynı şekilde düşünmesini istemek şeklinde anlaşılıyor galiba. Kimse size müslüman ol demiyor. Siz de müslümanlara “bırak bu başörtüsünü, sembolik oku, İncil’deki gibi ‘saçlar da zaten bir örtüdür’ de, geç git” dememelisiniz. Bak ne güzel hümanizm demişsiniz. Hala var mı o din, ne güzel 🙂
Bırak İslam, modernize olmadığı için tarihe gömülüp gitsin; bunu neden kendinize dert ediniyorsunuz ki?
İsa’nın (S) Tanrı’nın oğlu olup olmaması tartışmasının üzerinde tepelerde bir yerlerde konumlandığınıza göre İslam’da reform yapılmalı mı konusu da basit kalmıyor mu sizin hümanist-modernist seviyenizde?
Bırakın modernizm dinleri absürdize etsin, layıklarını bulsunlar, sürüm sürüm sürünsünler. Nedir bu müslümanların dünya krallığı merakınız?
Yazan:cb Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
nilgün öven,
elbet sekülerleşme bir tercihtir sorun seküler düşünmeniz değil ki,o seküler kafaları,modern duruşları tabu kabul edip kendi dışındaki insanların yöntemlerini kabul etmemeniz,absürd vs. gibi normal olmayan şeylermiş gibi davranmanızdan kaynaklı bir problem.
Yoo hümanizm hiç öyle insan sever bir felfesi olan tercih değildir ki,hümanizm tanrıyı merkezden alır insanı merkeze koyar,insan tanrılaşır sonra oradan hareketle sekülerleşir bu bir süreç,öyle bir kutu boya alıp kendinizi beyaza boyamakla gerçekleşen birşey değil,siz kendinizi kandıracağınızı düşünüyorsanız o başka,istesenizde istemesenizde biz sizin dayattığınız tercihlerin kıskacında yaşamaya niyetli değiliz,birçok dindar insan,tek kalıpçı ve yöntemci insanların ve dine dogmacı diyenlerin aksine çoğulcu fikirlerin varlığını kabul edebilecek kadar geniş düşünüyor,elbet bu saçmalayan insanları ciddiye alacağız anlamına da gelmiyor :))
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
ES: Müslüman bir ülkede müslüman bir aileye mensubum. Ben de babannemin dualarıyla büyüdüm. İslam düşmanı değilim. Diğer yandan insanın dini duyguları ile milli duyguları birbirine karışıyor. Müslüman Türkler (etnik anlamda değil; Türkiye vatandaşı anlamında) benim canlarım. Dünyanın her yerinde ‘rol model’ olmamızı ümid ediyorum. 30 yıl evvel Belçika’da bir mağaza sahibi beni önce İtalyan veya İspanyol sanmıştı. Müslüman Türk olduğumu söyleyince beni dükkandan ‘Go madame..go..’ diyerek, eliyle de ittirerek kovmuştu. Niçin bu halde olduğumuzu hep sorguladım. Bugün de Fransa’da tesettürlü müslümanların dilencilerle özdeşleştirildiklerini Prof. Faruk Harman söyledi. Göç ya da doğumlarla müslüman nüfusun çoğalması beni tatmin etmiyor. Rol model olmalıyız. Diğer yandan dinlerarası dialog tartışmalarını izliyorsanız, dinler zaten hümanizmaya doğru kaymakta. Siz öyle isimlendirseniz de isimlendirmeseniz de. Örneğin, ahlak konusunda dinlerdeki ortak ahlaki değerlere vurgu yapılmaya başlandı. Bu hümanizma değil de nedir? İslam dinini tesettüre takılarak harcamayalım derim.
Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Tesettürsüz kadınlar ne yapıyorlar peki Cemile? Onlar da vicdanı ve Allah’ı unutturmak için kışkırtıcılık mı yapıyorlar sence?
Kadın ancak örtününce insan kadın görülebiliyorlarsa çok yazık ! İman sahibi erkekler örtünmemiş kadınları insan olarak görmüyorlar mı o zaman!
O halde tesettüre giren kadınlar da erkeklere Allah razı olsun deyip birer kırmızı gül versin !
Ve evet Nilgün hanıma şu cümlesinde tamamen katılıyorum;
İslam dinini tesettüre takılarak harcamayalım derim.
Yazan:MY Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
“İslam dinini tesettüre takılarak harcamayalım derim.” (NÖ)
Harcanan Islam degil Nilgün Hanim, Islam degil. gün gün, hafta hafta, ay ay, yil yil, ömür ömür hayatlar harcaniyor, insanlar harcaniyor. Kusaklar harcaniyor. Genç kizlar harcaniyor bozuk para gibi. Diplomalar harcaniyor. Tahsiller, kariyerler, evlilikler, anneler, kizkardesler harcaniyor.
Betondan, bronzdan heykelleri dikilmis ama kendine faydasi olmamis bir Osmanli generali varmis. Bedeni çoktan çürüyüp kurtlara solucanlara yem olmus. Bizden en fazla bir Fatiha bekler belki bu Osmanli generali.
Islam’i kimse harcayamaaz Nilgün anim. Islam neyse odur. Bilen bilir. Inanan inanir. Ama KUL HAKKINI çATIR çATIR YENiR Nilgün Hanim.
tesettürlü kizlarimizi harcayanlar, “Alevilerin anasini aglattik, ne de iyi ettik” diyenler, “asmasaydik da beslesemiydik?” diye soranlar… Bu KUL HAKKI YiYiCi TAYFA, ergenekon’un siyasal kanadi, silahli kanadi… bunlarin hepsi… ALLAH’a havale ediyoruz.
bizim yaptigimiz Islam’in harcanmasi ya da yayilmasi degildir. Bizim yaptigimiz zulüm karsisinda susMAmaktir. Belki sesimiz güzel çikmiyordur, belki her zulüme ayni güçle, ayni hizla karsi duramiyoruz. Ama ALLAH kalbimizin içini bilir. bu da bize yeter 🙂
Yazan:cb Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
sevgili çuvaldız,
aşk olsun,sence ben böyle düşünecek biri miyim?konu başörtüsü,eleştirilen alanda tesettür olduğu için ve bunun gölgesinde yine birileri çıkıp ‘din’ sahiplenmesi yaşayıp,müslümanları din anlayamamakla suçlayınca ‘tesettür’ile sorun yaşayan insanlar için kurdum o cümleleri,he evet sonuna kadar arkasındayım,bunu tesettür tercihi olan kadınlara,baskı ve zulümle bu tercihlerinden dolayı öteleyen insanlar için kullanıyorum,yoksa cümlemin tam tersi ile bir alan oluşturup onunla düşünmem mümkün değil 😉
Yazan:özlem Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Sevgili çuvaldız eleştirdiğin şeye hak vermek ve katılmak ile beraber son yazdığın cümlenin bir de şu versiyonlarını düşünelim.
İslam dinin namaza takılarak harcamayalım.
İslam dinini oruça takılarak harcamayalım.
İslam dinini faize takılarak harcamayalım. İslam dinin kumara takılarak harcamayalım.
Sence böyle bir mantık kurulabilir mi? Sonuçta ibadet bir tercih dini emir yasak ve ritüelleri yerine getirmek de. Bazı insanlar getirir bazı insanlar getirmez. Bu yasakları veya ibadetleri yerine getirmek, insanı kendiliğinden iyi, kıymetli, ahlaklı yapmayacağı gibi, yerine getirmemek de tam tersinin işareti değildir. Ancak bazı insanlar(ki son dönem yaşar nuri ya da zekeriya beyaz gibi modernist akademisyenleri saymaz isek tüm fıkıh dünyasının hemen tümü) başörtüsü ya da oruç ya da başka bir şey dinin bir gereğidir diyorsa, bunun üzerinde düşünmek, fikir yürütmek, bunun iyi bir şey olduğuna inanmak ya da bazı anlamlar biçmek de takılmak anlamına gelmez bence. Aslında takılmamız gerekir belki de(bu tür tartışmalar hayatta en sevmediğim tartışmalar olmasına rağmen) ama tabi bunu bir vicdan mihenki haline getirmek apayrı bir konu. Çok haksızca olur.
Nilgün Hanım’ın yaşadığı olay çok ilgi çekici ve acıtıcı. İşte bu bizim çok iyi düşünmemiz gereken bir şey. Neden o dükkan sahibi Nilgün hanım’a bunu yaptı. neden bugün aynı tavrın benzerini biz kendi insanımıza üniversitelerde, kamu kuruluşlarında reva görüyoruz. Aynı seküler aklın farklı yansımaları mı acaba? Sorun nilgün hanımın kimliğinde miydi, sorun okula başörtüsü ile gelmeye çalışan kızın durumunda mı? Yoksa onlara bu muameleyi reva gören bir seküler ırkçılık tehdidi altında mıyız. Elbette modern dünyanın belli kazanımları var; İnsan hakları hümanizm alanında. bunlardan çoğu din sahipleri ile de ortak değerler. Ancak modern dünyanın bir de öteki yüzü var. Ve bu da öteki olanı dışlıyor, aynılaştırmaya çalışıyor hepimizi tek bir tornadan çıkmış hale getiriyor.
Ve madem ki bazı hayatlar eziliyor yok oluyor bunu tartışmalıyız tabi ki. Konuşmayınca bu problem bu acılar yok olmuyor.
Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Modernizm kadını örtünmemek noktasında tektipleşiriyorken dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusunun olduğu yerde İslamın kadını örtünmek noktasında tektipleştirmiş olduğundan söz edilemez mi?
Saç/baş örtmek hususundaki tektipleştirmenin gerekçesi olarak da Mehmet Yılmaz beyin yazmış olduğu cümleyi olduğu gibi kabul edebiliriz;
Örtünen kadının yansımasında “ancak” insan erkeğin görülebilir olması! İnsan yanına/imana ulaşabilmek için kadının baş örtüsüne ihtiyaç duyan erkek..zihinlerinin yüzdükleri okyanusun farkına varabilmesi için önce gözlerini kadının saçlarından çekmeye irade gösterebilmeleri gerekiyor ve bunun için de kadının başlarını örterek tektipleşmesine, açık objeden,kapalı obje haline dönüşmelerine ihtiyaç uyuyorlar.
“Kadınlar akıllıya galip, cahile mağlup olurlar. Cahilin lütfu ve merhameti azdır.”(Mesnevi-Hadis-i şerif)
Baş örtmemek modernizmle ortaya çıkan yapay bir sorunsa eğer kadının baş örtmesi çok “doğal” mıdır? Baş örtmemek de baş örtüsüyle sırlandırılan obje ayna olma haline karşı sıkı bir duruş olarak savunulmaz mı?
Erkeklerin yansıma arama keyfine uyuyor diye kadın başını örtmek zorunda mı?Bunu sorgulayana kapıyı göstermek de ne demek? Bir kimse diğerinin Müslümanlığı ile ilgili “bizim dinimiz” diyerek hüküm verme gafletine düşmekten imtina edebilmeli. Siz onun 2 cümlesinden şüphe duymaksızın “Müslüman değilsiniz” sonucuna vardınız ama Nilgün hanım son yorumunda Müslüman Türk olduğunu yazdı, değilim demedi.
Galiba! Endonezya örneği ne içindi peki?
Nilgün hanım ilk yorumunda bir soru sordu ve üslubunu bozmadan kendi fikirlerini paylaştı sadece.
Ve siz ona adres gösterdiniz.Cemile hanımın yazdığı cümledeki anlamdan farklı olarak:biz onlara vicdanı ve Allah’ı hatrlatıyoruz.
Muhabbetle
Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Yahu bu basini örten kadinlarla ne cok ugrasan var. Yobaz Kemalistlerin gücü sadece darbe yapmaya ve basi örtülü kizlara yetiyor.Hic bir gücün basiörtülü kizlarin egitim hakkini elinden alma nedeni yok. Bunu yapan insanlik sucu islemis olur. Bütün toplumlarda kadinlara karsi önyargi var..maalesef bu Türk toplumunda daha cirkin.Kadin basini acar veya kapatir, burnuna küpe takar, saclarini civciv sariya boyar, mini etek giyer.. e nolmus..o kadinin kendi bilecegi is.Olayin cok tuhaf tarafi bazi basi acik olan kadinlar basi kapali kadinlar daha dindar…ben bunu defalarca gördüm ve yasadim.
Basörtü meselesi TSK nin ve Jakoben Kemalistlerin baski yapmak ve gündemde kalmak icin cok ucuz mazereti.
Yazan:cb Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
sevgili çuvaldız,
ayrıca ‘tüm tesettürsüz kadınlara’ mı demişim ?ne demişim bazı insanlara tanımını kullanmışım değil mi?ve o bazı insanların vicdanı hatırlamaya gerçkten ihtiyacı var bence.sence yok mu?tesettürsüz kadınları kast eden tek cümlem olmuş mu?ya da ima etmiş miyim?
Yazan:cb Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
başörtülü olduğu için sosyal yaşamdan soyutlanmak istenen kızların videosunun olduğu bir tartışmanın içerisinde birisi tutup hümanizmden,entelektüel ahlaktan,dinin yeniden yorumlanmasından,evrenselliğinden,felsefi yorumundan girecek ve bu noktalarda konuşacaksa bu insanın önce ‘İNSAN HAKLARI NE DEMEKTİR,HAK İHLALİ NE İLE YORUMLANABİLİR’ gibi evrensel,ahlaki,felsefi konularda birşeyleri aşmış ve kadınların tercihlerine saygılı olmayı bir görev edinmiş olmalı ki ben onun AHLAKİ SORGULAMASINDAN şüphe etmeyeyim,yok insanların şekli tercihlerine saygı dahi duymayan biri çıkıp din üzerinden birçok konuda ahkam kesemeye başlarsa kesinlikle onun samimiyetine inanmam,benim haklarımın ihlalinde bana( şahıs değil başörtülü kadınlara) destek olmak yerine,halen daha cahil muamelesi yapıyorsa,o kişi hümanizmi falan ağzına almayacak,yok alıyorsa ben neden o hümanizmden nasibimi almıyorumda,kendi dinini bilmekten aciz cahil biri oluyorum?bunu neden kimse sorgulamıyor?
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Özlem ve CB: Çok ön-yargılısınız. Anlattığım Belçikalı dükkan sahibini hemen seküler aklın merkezine yerleştirdiniz (Özlem). Belki de çok dindar bir Hıristiyandı, bilmiyoruz ki! Diğer yandan (CB) insanı aleme üstün kılan ve merkeze yerleştiren İslam dini değil midir? Niçin tüm faturalar seküler akla çıkıyor? Hümanistlerde niçin insan sevgisi olmasın? Ya dinlerde insan sevgisi var mı? “Yahudilerle dost olmayın” bir ayet değil midir? ‘Öteki’ni müşrik ilan eden hümanistler midir?
MY Ben bir ayeti felsefi bağlamda tartışmaya açtım. Siz Alevilerden girip Ergenekon’dan çıktınız. Konuya sadık kalınırsa dialog anlamlı olur ve belki bir sonuca gider. Tekrar ediyorum: Ayetler literal yorumlanırsa hepsi literal yorumlanmalı. Yani tesettür varsa, kol kesmek te var; cennette sütten ırmaklar akıyor; erkeklere sunulan huriler var; bankadan beş kuruş faiz almak ta, evet haram. Ayetleri ancak sembolik yorumlarsanız İslam’ı güne uyarlayabilirsiniz. Aksi takdirde yedinci yüzyıl yaşamına geri dönmek gerekir. Tesettür yedinci yüzyıl, hatta önceki Yahudi/Hıristiyan adetlerinden kalma bir uygulamadır.
Yazan:özlem Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Yazan:cb Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
hem burada tesettürlü kadın – tesettürsüz kadın gibi bir tartışma geçmiyor ki! burada geçen konu tesettürlü kadına ”sen dinin bilmiyorsun,dinini yanlış yorumluyorsun” denmesi hatta bunun dayatılması,haklı olarak tesettürlü kadın (ben) hayır ben dininmin böyle emrettiğini düşünüyorum,bunun farklı yorumlanması seküler ve laik düşünmenin bir arsuzudur,diyor.bir de bu noktadan baksak,ben tesettürlüyüm ama tesettürsüz kadın sorunum yok,hiç olmadı,tamamen tercihtir.lakin tesettürlü olana ‘sen yanlış yapıyorsun’ denilmesine karşı susmanın ve bu görüşe arka çıkmanın mantığınıda anlamış değilim?neden söylemediğim şeyler ile itham ediliyorum ki?ve neden söylenenler itham edilmiyor ki?tercihlerimiz neden ‘adalet’ algımızın önüne geçiyor ki?
Yazan:cb Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
sevgili özlem,
yoo,fil suresi muhkem ayetleri içerir,müteşabih değildir ki?nüzul sebebi de aşikardır,dönemin Mekke’sinin ticaret merkezi oluşuna karşı,tamamen ticari olarak dönemin başka bir beldesinin hükümdarı Ebrehe’nin büyük bir tapınak yaparak,insanları hem ibadete hem de ticarete çekmek nedeniyle burayı ‘ana nokta’ yapma hevesi ve devamında Kabe’yi yıkma girişiminde bulunulması,konu edinilir,sadece ‘ebabil kuşları’ için iki görüş var biri zahir anlam,mucizevi bir kuş sürüsü saldırısı,bir diğeride gökten yağan bir nevi zehir gibi bir maddenin insanları etkisizleştirmesi.
Yazan:özlem Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Niçin tüm faturalar seküler akla çıkıyor?
Acaba yaklaşık 100 yıldır bu ülkede insanlar sekülarizm adı altında dövüldüğü için olabilir mi? Acaba pek çok avrupa ülkesinde gitgide seküler ırkçılığa doğru(bu bana ait bir terim değil aslına bakarsanız Etyen mahçupyan’ın dır) bir kayma yaşandığı için olabilir mi?
Nilgün hanım tekrar ediyorum bu böyledir bu budur buysa da budur falan gibi bir üslubun felsefi bir tartışma şekli olduğunu sanmıyorum. Yanılıyorsam düzeltiniz felsefe nin temeli soru sormaktır. Her soru bir sonraki soruyu açar. zihinsel bir düşünme algılama ve öğrenme çabasıdır. Yargılama ve nokta koyma faaliyeti değil. eğer felsefi bir tartışma yapıyorsak öncelikle vaaz etmeyi değil soru sormayı öğrenmemiz gerekir.
Yoksa diyalog gerçekten imkansizlaşır.
halbuki söylenebilecek ne çok söz var. Yarım yamalak ileri sürdüğünüz ayetten Hristiyanliktaki ve yahudilikteki örtünme emrine kadar.
“Kavganın” da bir estetiği olmalı değil mi?
Yazan:MY Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
MY Ben bir ayeti felsefi bağlamda tartışmaya açtım. Siz Alevilerden girip Ergenekon’dan çıktınız.(NÖ)
“bir ayeti felsefi bağlamda tartışmak” basli basina felsefî bir problem 🙂 daha dogrusu EPiSTEMOLOJiK BiR HATA! Ayetler bir kere muhkem ve mütesabih olmalarina göre ikiye ayrilir. Bunlarin irdelenmesi apayridir. ali imran suresinde açikça belirtildigi gibi mütesabih ayetler adamin elinde patlar 🙂
ikinci olarak ayetleri incelerken göz önünde bulundurulmasi gereken yüzlerce faktör vardir. Meselâ etimolojisi, önceki ve sonraki ayetler, kelimenin o çagda baska bir anlam tasiyip tasimamasi… Birakin 1400 yil öncesini, sadece 2-3 asir öncesine göre kelimelerin anlami degisir: Siyaset “idam” demekti, oglan “bâkir/bâkire” demekti…
Konuya sadık kalınırsa dialog anlamlı olur ve belki bir sonuca gider. (NÖ)
Hayir. Altinda tartistiginiz konu Kur’an tefsiri degildir. Hayati kaydirilan insanlardan, kul hakkindan bahsediyoruz. Bu kizlarin ve ailelerinin ödedikleri vergilerle kurulan ordunun ve polisin yine bu kizlara cop, muhtira, darbe olarak geri dönmesinden bahsediyoruz. Konunun göbegindeyiz.
Basörtüsü yasagi sadece Islam’a degil demokrasiye de aykiridir. çignenen KUL HAKKI oldugu gibi batili anlamda bireysel haklardir.
Konu budur.
Belki iyi niyetle yaptiniz ama “tesettüre takilarak Islam’i harcamayalim” diyerek konuyu saptirdiniz. Simdi de kendimiz felsefi Kur’an tefsiri gibi bir abuklukla karsi karsiya buluyoruz. Abukluk çünkü felsefe bir referans degildir. Sokrat’a göre mi yapacagiz bu tefsiri? Yoksa Heidegger’e göre mi? Hegel ne diyecek? Ya Bergson? Arendth?
Evet, abuk bir durum. sahsiniza alinmayin ama bu “literal / felsefî” yorum mayasi hiç tutmadi bu göle :))
“Tekrar ediyorum: Ayetler literal yorumlanırsa hepsi literal yorumlanmalı. Yani tesettür varsa, kol kesmek te var; cennette sütten ırmaklar akıyor; erkeklere sunulan huriler var; bankadan beş kuruş faiz almak ta, evet haram. Ayetleri ancak sembolik yorumlarsanız İslam’ı güne uyarlayabilirsiniz. Aksi takdirde yedinci yüzyıl yaşamına geri dönmek gerekir. Tesettür yedinci yüzyıl, hatta önceki Yahudi/Hıristiyan adetlerinden kalma bir uygulamadır.”(NÖ)
Bundan uzun bir süre önce “ben ilahiyattan terk bir felsefeciyim, dinsizim ama Islam’i sizden iyi bilirim!” diyen bir hanim vardi, stiliniz onu hatirlatiyor. Bu son söyledikleriniz, (had konusu, huriler filan) sapla samani karistirma konusunda büyük bir usta oldugunuzu gösteriyor ya da Kur’an’dan ve genel olarak Islam’dan hiç bir sey anlamadiginizi.
Islam’da neyin UYARLANABiLiR / YORUMLANABiLiR oldugunu tartistigimiz bir çok makale var sitede. Bunlardan istifade edin önce, ögrenin biraz. Ama böyle “huri” numaralari çekmeyin, insanlari aptal yerine koymak yakismiyor size.
Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Sevgili Cemile,
Evet, aşk olsun. Ben seni uzun süredir yazmış olduklarından tanıyorum.Nilgün hanımın ismini ve yorumunu bugün ilk kez gördüm.Senin yazdıklarından ne kadar haberdar, yapmış olduğun yorumlarla seni ne kadar tanıyor bilmiyorum.
Seni ve senin gibi başlarını örtmüş kadınların yaşamış olduklarından dolayı nasıl bir refleks gösterdiklerini kendi tecrübesi ile özdeşleştirerek anlamaya çalışabilirdi.“Başörtülüler Baş Başa” başlıklı yazıyı okumuş olsaydı belki Nilgün hanım 30 yıl önce yaşadığı ama hala tüm inciticiliği, yaralayıcılığı ile hatırladığı olayların bugün hala bazı hemcinsleri tarafından neden yaşanıyor olduğuna da cevap arardı. Aynen dükkan sahibinin neden onu dükkandan kovduğunun cevabını unutmayıp bugün hala arıyor olduğu gibi.
Sanırım baş örtüsü kullandığı için o dükkandan kovulmadı Nilgün hanım.Belki dediği gibi neden başörtüsü sorusu irdelenirken gülünç bulduğu başörtüsü/türban yasağının aslında bir çeşit zencileştirme olduğu kendisine anlatılabilirdi.Ne dersin?
Az önce bahsettiğim makalenin bir yerinde Pınar hanım başörtülü olmasına rağmen “tesettürle” sorunları olanların ona yaşattıklarından dolayı bir gün sırf protesto etmek maksadıyla okula çarşafla gittiğinden bahsetmişti.Bunun onun sorununu çözmeye faydası olduğunu sanmıyorum.
Umarım ne demek istediğimi kırıp dökmeden anlatabilmişimdir.
Yazan:özlem Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Faydası olmamıştı:) Bir tatil günüydü(29 ekim miydi neydi) ve sadece okul girişindeki güvenlik ile iyi bir kavga etmişti:)
sonra güvenlikçi kafayı taktı ve eve kadar takip etmeye başladı korkutmak için.:)
Böyle uzar gider:))
Ama Pınar hanım gibilerin sonuçta bu ülkede tüm bu yasakçılığa alaycılığa rağmen yaptığı en büyük yaramzlıkta bu kadarcıktı işte.:)
Yazan:cb Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
çuvaldızcım,
ben konuya nereden ve nasıl girmişim lütfen bakar mısın?bak ilk yorumumu gönderiyorum ;
ben bu yorumu ekremin yorumunun üzerine yazdım,nilgün hanımın yorumunu o bana yazana kadar okumadım ki,bana yazdıktan sonra ise bana yazdığını okuduğum,halen daha nilgün hanımın nasıl kötü bir tecrübe yaşadığını yorumunu okumadığım için bilmiyorum ve halen okumadığım ve haliyle üstüne yorum yazmadığım ve genel olarak yazdığım bir yorumdan üstelik ekrem’e hitaben yazılmış bir yorumdan dolayı beni yanlış anlamaya devam ediyorsun :)neyse sevgili arkadaşım yazışmaktan kaynaklı bir anlaşamama diyelim 🙂
nilgün öven,
sizin belçika deneyiminzi okumamış biri nasıl ön yargılı olabilir ?
ayrıca
sizin sembolizmden kurtulmuş yorumunuz ne der bilemeyeceğim ama Allah kimseyi kimseyi dost edinmeyin demez,ayetlerin yorumunda nüzul sebebine ve öncesinde ve sonrasında (sibak-siyak) gelen ayetlerin durumuna bakılır,orada ‘sizinle savaşan,size tuzak kuran yahudiler,hristiyanlar vs. vs. ler kast edilir,ayrıca ‘dost’ olarak aldığınız yerde dost kelimesi değil ‘veli’ kelimeside kullanılmıştır,veli malumunuz dost ile aynı anlama gelmez,veli bir anlamda ‘danışılacak merci’ anlamıda taşıdığı için onları veli edinmeyin,anlamında geçer,demek ki nilgün hanımcım her entelektüel ahlakta bu ayetleri yorumlamaya yetmiyormuş değil mi?çünkü parçalı yapılı modern algılama biçimi ile değil kuran ve onun genelinde islam dini bütünüyle ele alınmalıdır,yani ne başörtüsüne hapsedilmeli ne de başörtüsü üzerinden yola çıkıp yorumlanışın yanlış olduğu görüşünde bulunulmamalıdır.
ötekini müşrik ilan eden kimse değil ki?kişi kendini müşrik ilan eder,ortada şirk varsa fail müşriktir,fail Allah değil ki bir başkasını müşrik ilan etsin,fail şirkte bulunan kişidir,tercihi şirk işlemektir ve dolyısı ile müşrik olur,budur yani.
Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 17, 2009 | Reply
Sevgili Özlem,
Neden sağlama için takılmanın versiyonlarını düşünüyoruz ki hemen? Geçen tartışmaların birinde de biri çıkmış ve başörtüsü+üniversite+özgürlük denirken iç çamaşırlarıyla camiye girebilme özgürlüğü talep etmişti.Elbette bu şekilde mantık kurulamaz.
Benim için konu, başörtüsünü de içeren tesettür bağlamında vicdan ve Allah hatırlatması yapılırken kullanılan “Biz” ve “Bizim dinimiz” dili. Bu duymamak üzere takılmaktır.
Bu etrimiş olmak nu tarz bir dil geliştirildiğinde herkesin namaz,oruç,faiz,kumar açıklaması olacaktır oluyor da öyle değil mi? Bu nedenle Müslüman bir ailede dualarla büyüyen biri olarak Nilgün hanım neden başörtüsü diye sormadı mı üstelik bir önceki cümlesinde başörtüsü yasağına gülünç bulduğu için muhalif olduğunu belirtmişken.
Evet, kesinlikle. Suratına kapa kapatılan biri ile problem konuşulamaz değil mi? Bunu da muhatap bile alınmadan, ne söyleyecekleri dinlenilmeden üniversite kapıları yüzlerine kapatılmış olan başörtülü kadınlardan daha iyi kim bilebilir ki?
Bu yaklaşımı vicdan mihenki haline getirmiş olmak haksızlığa kapı aralar mı dersiniz?
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
nilgün ve çuvaldız hanımlar,
Şu ikisini birbirinden ayırmamız gerekiyor. İslam’da başörtüsü olmadığını; bunun 7.yüzyıl Hristiyan-Yahudi geleneği olduğunu düşünüp takmayabilirsiniz. Bu bir yorumdur ve bu sitede belki bu dinsel çeşitliliğe övgü dolu yüz tane yazı bulmak mümkün. Elbette din’i insanlar farklı yorumlayabilir ve kendi içtihadları doğrultusunda istedikleri gibi amel edebilirler. Ben, bu çeşitliliği zenginlik olarak görüyorum.
Ama bu ayrı bir şeydir; başörtüsünü takmayı Allah’ın bir emri olarak yorumlayan ve böyle yaşayan kadınlara bunu sembolik yorumlamalarını ve başörtülerini çıkarmalarını salık vermek ayrı bir şeydir. Birincisi çoğulculuktur, ikincisi faşizmdir. Birincisi yorum farkıdır, ikincisi yorum dayatmadır.
Avrupa’da dükkan sahibi tarafından aşağılandığı için İslam’da reform isteyen bir insanın; Amerika’da aşağılandığı için ameliyatla derisinin rengini beyazlatan bir zenciden farkı yoktur. Biz, Kur’an’ı insanların aşağılık kompleksleriyle mi yorumlayacağız? Yoksa Batılıların nasıl hoşuna gidiyorsa öyle sembolik anlamlar mı vereceğiz?
Bence önce kendi sembolik anlamımızı irdelemekle başlayalım işe… İnsan nedir? Dünya nedir? sorularıyla başlamak gerekiyor.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
çuvaldız hanım,
Olabilir. Ama önemli olan insanların tektipleştirilmesi değil, kendini mutlu hissetmesidir. Amaç çeşitlilik değil, Tanrı’nın iradesine teslimiyettir.
Bu da bir hikmeti olabilir. Olmaya da bilir.
Binlerce yıldır her dinden dünya kadınlarının doğal bulduklarını biliyoruz. Modernizm öncesinde böyle bir tartışma dünya tarihinde kaydedilmiyor.
Huh ! Her şey her şeye karşı duruş olarak savunulabilir. Çok mantıksız olsa bile…
Erkeklerin yansıma arama keyfine uyuyor diye kadın başını örtmek zorunda mı?Bunu sorgulayana kapıyı göstermek de ne demek?
Yansıma arama keyfi nedir ya?
Bakın, ben “aleviler artık bu semah denilen şeyi terk etmeli; çünkü saz çalıp ortada dönüp durmak çok saçma. Elaleme de rezil oluyoruz, bunu folklörleştirelim ve ibadet formundan çıkaralım. Kerbela’yı da matem günü olmaktan çıkarıp şenlik yapalım” gibi bir söz sarfetsem bana önce alevi olup olmadığımın sorgulanması doğaldır.
Din’in modernizme uyması ve uluslararası saygınlık ve dünyevi hakimiyet için reforme edilmesi düşüncesi çok sakat bir düşünce. Çünkü çıkış noktası Tanrı’nın kendinden ne istediğini anlamaya değil; toplumsal saygınlık gibi seküler bir zemine dayandırılıyor. İlahi olan boyutu umursamadan; bodoslama dinde revizyon isteyen biri yanlış bir track üzerinde seyrediyordur. Tamam rasyonalite güzel bir şey; dini hükümlerin hepsi akla uygundur ama bu dinde İbrahim’in (S) bıçağına boynunu uzatan İsmil (S) figürü de var? Bunu sembolizmin hangi kategorisine yerleştireceksiniz? İslam’ın kendisi, anlam olarak teslimiyetten gelir ve ilahi iradeye teslim olmayı gerektirir. Hani meşhur fıkradır. Adam, uçurumdan düşerken eli bir ağaç parçasına takılmış. “İmdaat!Kimse yok muuuu?” diye bağırırken gökten bir ses gelmiş. “ben senin Tanrınım, çok büyük günahlar işledin ama yine de seni cennetime almaya karar verdim. Şimdi elini bırak ve cennetime gel!” deyince adam bağırmış: “Başka kimse yok muuuu?”
Şimdi iyi güzel dini rasyonalize edelim, sekülerleştirelim de, pardon ama bu din kimin dini?
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
çuvaldız hanım,
Bu arada,
Demek ki çok kınamışım kısa yoldan tekfir edenleri 🙂 Çuvaldız hanım, nilgün hanımın üslubu ve kullandığı tamlamalar müslüman olmadığını gösteriyor. Zaten kendisi de müslümanım demedi. Anne, baba ve ninesinin müslüman olduğunu söyledi. Çok temiz kalplisiniz, sizi anlıyorum. “Ben müslümanım” diyen kimseye “hayır değilsin” diyemem.
Bir müslümanın “içeriden” tesettür emrini sorgulaması ile, bir hümanist deist’in “dışarıdan” sorgulaması aynı şey değil. Birincisi başım gözüm üstüne. İkincisine ancak “naş naş…” derim.
Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
Ekrem Senai bey,
Bunun sizin yorumunuz olmadığını gösteren anlamı aynen yazdıklarınız olan yazmış olduğum cümleyi zahmet olmazsa işaret edebilir misiniz lütfen?
Bu şekilde düşündüğünüz halde yukarıdaki gibi bir çıkarımda bulunmuş olduğum sonucuna siz nasıl varabildiniz pekii?
Yazdığınız şu cümleleri tekrar gözden geçirerek cevaplarsanız zor anlayan biri olarak çuvaldıza yardım etmiş olursunuz;
?
Bu cümleler koyulaştırılmış ikinci alternatifleri ile okunduğunda yorum mu yoksa dayatma mıdır?
Yoksa başörtüsü takmayı Allah’ın bir emri olarak yorumlaMAyanlar yukarıda yazmış olduğunuz gibi kendi içtihatları doğrultusunda …amel ederek çeşitliliği zenginleştirenler midir yoksa Allah’ın iradesine teslim olmamışlar mıdır?
Amerika’ya ve dükkan sahibine yaranma kısmını eklemlemeden “dinin insanlar tarafından farklı yorumlanabilir” olduğunu tartışabilmeyi başarabiliyor muyuz sizce?
Ne söylenmiş olduğundan çok kişisel kanaatlerimiz sonucunda oluşturduğumuz nihai noktalardan hareket edersek eğer bizimkinden farklı her yorumu saldırı olarak kabul etme gafletine düşebiliriz.
Tavsiyeye muhatap olmak da bir hikmet, bunun ayrıca teşekkürler. Tüm bunları “Allah’a din yolu ile iman eden insanların çeşitliliğinden kaynaklanan zenginliği” göz önünde bulundurarak tekrar cevaplamaya çalışacağım.
*******
Mezheplerin yorum farkı için ne diyeceksiniz?
Evet mantıksız kadının cihadının sadece evinde olabileceğini söyleyebilmek kadar!
Başörtülü hanımı insan-erkek yansımasının görebildiği ayna olarak yorumlayan Mehmet bey olduğuna göre cevabını o daha iyi açıklayacaktır.
Haklısınız.
“Müslüman katliam yapmaz”!
Sizce bu sarf edilen cümlede reform amacı var mı?
Her yapılan yorum,”İlahi boyutu umursamadan revizyon talebi” gibi algılanacaksa herkes sussun o zaman!
çünkü “parçalı yapılı modern algılama biçimi” ile değil kuran ve onun genelinde islam dini bütünüyle ele alınmalıdır,yani ne başörtüsüne hapsedilmeli ne de başörtüsü üzerinden yola çıkıp yorumlanışın yanlış olduğu görüşünde bulunulmamalıdır.(Cemile Bayraktar)
Bence anlamını çok güzel ve çok doğru ifade edecek şekilde kurulmamış olsa bile bu cümlenin anlamdaşı olarak yorumlanabilir;
İslam dinini tesettüre takılarak harcamayalım derim.(Nilgün Öven)
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
çuvaldız hanım,
İdrak kapasitem düşük. Sorduğunuz bazı soruları anlayamadım. En iyisi ben kendimi biraz daha açık ifade etmeye çalışayım.
Benim başörtüsü konusunda bir düşüncem var. Bunun farz olduğuna inanıyorum ve bir kadın olsaydım, büyük ihtimalle başörtülü bir kadın olurdum. Fakat benim annem, kız kardeşim, annanem, rahmetli babannem vs. sülalemin %90’ı başörtülü değil. İçlerinde bunun Kur’an’ın bir emri olduğunu düşünmeyenler de var; nefsini yenemediği için “Allah affetsin, yapamıyorum, zor geliyor” diyenler de…
Hiçbiriyle bir sorunum yok. Sorun iki farklı görüşteki insanın birbirine dayatmasıyla başlıyor. Benim en çok kavga ettiğim insanlar başörtülü birine “İslam’da başörtüsü yok, niye takıyorsun?” diye çıkışanlarla; “İslam’da başörtüsü var, cehennemde yanacaksın” diyen zebanilerle oluyor. Bu insanlarla sorunumun “İslami” bir hassasiyetle değil, “insani” bir hassasiyetle ilgisi var. Beni insanların ne düşünüp ne yaptıkları değil, diğer insanlarla ilişkileri ilgilendiriyor. Siz, bunları yazarken sürekli benim yazdıklarımı da aynı süzgeçten geçirip doğal alışkanlığınız icabı çelişkiler yakalamaya çalışıyorsunuz. Benim bir çelişkim yok. İlkesel bir tutumum var. İnsani hassasiyetlere riayet etmeyenler konusunda katıyım.
Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
Ekrem bey,
Yanıt için teşekkür ederim.Hemfikir olduğumuz çıkışanlar ve zabaniler konusunu tekrar etmiş olmanız benim için yeterli açıklıyıcılığı olan bir yanıt. Yanlış anlayarak size “çelişki yakalamak gibi bir doğal alışkanlıkla süzgeçten geçiriliyormuş gibi hissettirdiğim” için özür dilerim.
Belki de baş örtmek konusunda sizin,”7.yüzyıl Hıristiyan-Yahudi geleneği…”,Cemile hanımın “biz tesettürlüler..”,Mehmet beyin “ayna olan başörtülüler..” ilgili cümlelerinizin yer aldığı yorumları ard arda okuyunca ister istemez “gereksiz bir alınganlık” etkisiyle dediğiniz gibi yapmış olabilirim.
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
Dünya hakimiyeti peşinde olmayı küçümseyenlere: Dünya hakimiyeti peşinde olmayan hiçbir din yoktur. İslam da dünya hakimiyeti peşinde olmuş ve bir dönem bunu gerçekleştirebilmiştir. Hz. Muhammed vahiy indikten az sonra güçlenmeye başlayınca derhal yayılma hareketine girişmiş ve civar kabilelere mektuplar gönderip ya cizye vermeleri ya da müslüman topluma katılmaları konusunda ültimatom vermiştir. Hayat yaşam mücadelesidir. Dinler de bu mücadele içinde yerlerini almıştır. Kimse kendini aldatmasın. Bunda eleştirilecek bir yön de yoktur. Başarmamız gereken, bu mücadele içinde ön safları tutmaya çalışırken maduru da kollamak, ezilip gitmesine engel olmaktır. İster bir din vasıtası ile olsun, ister hümanizma ile…
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
nilgün hanım,
Hiçbir din’in amacı dünya hakimiyeti değildir. Geçen gün National Geographic’te İbn Battuta seyahatnamesini izliyordum. Hz.Peygamber döneminde yaşamış bir müslümanın Çin’e gidip orada insanlara din’i tebliğ etmesini anlatıyordu. Arabistan’dan bir adamın çıkıp Çin’de İslam’ı anlatmasının altında yatan neden dünyevi olamaz. Hz.Peygamber ne tahta oturmuş, ne sırmalı kaftanlar giymiştir. En belirgin özelliği, yaşadığı toplulukta onu tanımayan birinin peygamberin kim olduğunu seçememesidir. Kendi resim ve heykellerinin yapılmasını yasaklamıştı.
Hz.İsa(S), bir marangozdu. Paraya ve Tanrıya birlikte tapamazsınız demişti. Sezar’ın hakkı Sezar’a diye iktidara bile bulaşmadı. Mütevazi bir yaşam sürdü.
Hz.Musa (S) bir çobandı. Peltekti; Firavuna gittiğinde bu yüzden yanında kardeşini de götürmüştü. Sarayda kalıp üvey babasının hazineleriyle dünyevi bir saltanat kurabilirdi ama halkını Mısır’dan çıkarıp Tanrı’nın mesajını iletmek gibi bir görevi seçti.
Siz hangi dünyevi krallık arzusundan bahsediyorsunuz?
Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
Sn.Nilgün Öven,
Konu başlığı başörtüsü ve suç olduğu için konuyu dağıtmadan direkt soruyorum;Başörtüleri ile üniversite kapılarından kovulan kızlar “hak mağduru” mudur? Kendi gibi kalarak istediği safta yer tutmak isteyen hemcinslerinizin ezilip yitip gitmelerine siz hangi vasıta ile engel olursunuz?
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
çuvaldız hanım,
Beni tanıyorsunuz. Tahammülsüz ve hoşgörüsüz bir insan olmadığımı anlamışsınızdır. Sadece ilkeli olmaya çalışıyorum. Ben de biraz çözdüm sizi sanırım. Çelişki bulmak konusunda ustasınız. Bazen kendinizi kaptırıyorsunuz gibime geliyor 🙂
Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
Nefsimi ehlileştirmede ehil değilim..yuları çok sıkınca ellerim terliyor, azıcık gevşetince ..işte dediğiniz gibi alıp başını gidiyor..frene basabilmek için kullandığım nick yeterli gelmiyor anlaşılan..acaba şu binicilerin kullandığı cinsten eldiven mi kullansam! 🙂
“Canım istiyor ben değil” hali zaman zaman kördüğüm olabiliyor, bunu çözebilmiş biri olmanız benim için büyük nimet…
tekrar teşekkürler
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
Türkiye’nin bu meseleyi tartışmasını abes buluyorum. Bu kızlar yetişkin kızlar ve istediği şekilde giyinirler.
Çoğu muhafazakar çevrelerden gelen ve okuyup meslek sahibi olmak isteyen bu kızlara, üniversite kapılarında gösterilen bu önyargıyı kınıyorum. Eger irticadan korkuluyorsa, bu gunahsizlar boyle bir seyi yapacak belki de son kisiler.
Ben okumak isteyen bu kizlari Turkiye’nin aydinlik yuzu olarak goruyorum. Ataturk de bu okuma azimlerinden dolayi onlarla gurur duyardi.
Yazan:MY Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
Sevgili çuvaldiz hanim,
Bu sitede yorum yazan bu kadar insanin içinde en sevdigim bir kaç yorumcudan birisiniz, ALLAH sahidim, siz de bunu biliyorsunuz 🙂
önce müsadenizle bir fikra anlatacagim, arkasindan da önemli bir sey söyleyecegim:
Latincede A CONTRARIO denen bir cidal yöntemi var. Osmanlicasini unuttum, içinde galiba “mukabele” geçen bir deyim.
Bir sey dogruysa tersi MUTLAKA yanlistir seklinde çikarim yapmak. Meselâ:
Cemile çok dogru seylere isaret etti. Onun fikirlerine A CONTRARIO kullanarak karsi çikamayiz. Analiz etmek lazim söylediklerini. Açik, eksik yönleri olabilir. Ama A CONTRARIO’dan kaçalim lütfen. Benim sevgili karim da hukukçudur ve bu teknigi çok kullanir 🙂
Pazarlik ederken ve üstün gelmek için yapilan sözümona hukuk mücadelelerinde çok ise yarar. Karsi tarafi felç edersiniz. “yaa onu demek istemedim” demek zorunda birakirsiniz. özür dileme, savunma pozisyonuna geçer.
baski kurmak için kullanisli ama Hakikat’i aramak için çok ama çok sakincali bir tekniktir bu.
Asagida alintiladigim cümlelerinizi yeniden gözden geçirin lütfen.
Dua ve muhabbetlerimle
MY
Yazan:Tarik Tarih: Kas 18, 2009 | Reply
Mefhum-u muhalifinden istihrac suretiyle tefsir 🙂
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Çuvaldız: Bu sütundaki ilk yorumuma geri dönebilirseniz orada başörtüsü yasağının, ister türban, ister çarşaf, ister çene-altı başörtüsü olsun, özgürlükler bağlamında gülünç olduğunu belirttim. Tabii ki yasağa karşıyım. Ne mi yapılabilir? Yasak kaldırılıp, örtünme zorunluluğu ayeti entelektüel düzeyde tartışılır. MY benim ‘felsefi’ ifadesini kullanmamla alay etmiş. Ancak ‘philosophic’ kelimesi bir filozof tavrı ile, davranışı ile bağlamında ‘akli temele dayanmak’ anlamını taşır. Tartışmamızın Sokratik ya da Heideggerik! olmasına gerek yoktur. Bu ayeti akli temele dayanarak tartışmaya açarsak yüzyıllar içinde yüklendiği anlamları bidayette taşımadığı anlaşılacak ve ‘akledin’ ifadesini şiar edinmiş olan İslam düşüncesinin ‘akli’yönü kendini gösterecektir. Zor kullanmanın karşı-tepki oluşturduğunu düşünüyorum. Ben pekçok ayette olduğu gibi bu ayetin de ahlaki vurgu şeklinde yorumlanabileceğini düşünüyorum. Düşünmek taraf olmaktır. (gazetenin bu sloganı hoşuma gidiyor) Ancak sizler de (başörtüsünü savunanlar demek istiyorum) vicdan ve Allah’a sığınmak anlayışlarının ötesinde akli (felsefi) açıklamalar getirmek zorundasınız. Vicdan rölatiftir. Siz kurban kesip dağıtarak sevap kazandığınızı düşünüp vicdanınızı rahatlatırken bir vejeteryan Budist vicdanı sızlayarak elini etten çeker. Biraz mensubu olduğunuz dinin dışından, dünyadaki çeşitli dini uygulamalara kuş-bakışı bakmaya çalışamaz mısınız?
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Çuvaldız: Hemcinslerimin yitip gitmesine hangi vasıta ile engel olurum? Gerekli kararları alıp bu yasağı kaldıracak gücüm olmadığına göre geriye başı açmanın ahlaki bir zaaf ve iman eksikliği getirmeyeceğine hemcinslerimi ikna edebilmek kalıyor. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum zaten.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
nilgün hanım,
Önce şu yasak kalksın sonra başörtüsünün akli yönünü de tartışırız. Şu anda tek ihtiyaç, yasakçılara serbestliğin “akli” yönünü anlatabilmek.
Bu arada siz de filozofların “akıl” konusunda söylediklerini bir gözden geçirin. Din-akıl-ahlak-hayat gibi temel konular üzerinde biraz düşünün.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Ayrıca şu yazı başlığı altında başörtüsünün akli yönünü de tartışabiliriz. Buyrun !
http://www.derindusunce.org/2009/10/24/gozun-ortusu-basin-ortusu-kalbin-ortusu/
Yazan:özlem Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Yani diyorsunuz ki Nilgün Hanım tecavüz kaçınılmaz(gibi görünüyor ise)ben de mağduru o kadar da kötü etkilenecek bir şey olmadığına ikna etmeye çalışırım. Sıkma canını, teslim ol hepimiz için en iyisi bu derim.:))
Yazan:özlem Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Siz kurban kesip dağıtarak sevap kazandığınızı düşünüp vicdanınızı rahatlatırken bir vejeteryan Budist vicdanı sızlayarak elini etten çeker. Biraz mensubu olduğunuz dinin dışından, dünyadaki çeşitli dini uygulamalara kuş-bakışı bakmaya çalışamaz mısınız?
mesele de burada zaten kurbanın iyi olduğuna inanan kesen dağıtan benim. Bunun elbette kendimce akli ve vicdani sebepleri var. Ama bir budist bunun iyi olduğuna inanmıyorsa benim onu zorla ikna etmek gibi bir yükümlülüğüm olmadığı gibi onu ikna edemedeim diye budist olmamı da kimse beklememli. İnanan insan için akıl bir şeydir ama herşey değil. kimse sizi oruç tutmanın da namaz kılmanın da çok akıllıca şeyler olduğuna ikna edemez. Ne yapmalıyım siz ikna olmadığınız diye namazı mı bırakmalıyım. Pozitivist bir akıl ile iman alanında baş etmek zordur. çünkü o nesnelerin görünenen dünyasından ve var olan bilgisinin sınırlarından yola çıkarak hayatı yorumlamaya çalışır. Kulluk ve ahiret ,imtihan düşüncesini attığınız zaman uzun sıcak yaz günlerinde oruç tutmanın akıllıca bir şey olduğuna pozitivist bir insanı ben nasıl ikna edebilirim. Ve buna mecbur muyum?
Kur’an da pek çok ilginç ayet vardır. Mesela müşriklerin ellerinde kuruyup çürümüş kemikler ile peygamberimize gelerek biz ölüp toprak olduktan sonra mı yeniden dünyaya geleceğiz diye dalga geçmelerinden bahseder. Allah bütün bu itirazlara yeryüzünü sürekli olarak devinim ve yaradılış halinde olmasını misal gösterir ve insanoğlunun pek de cahil olduğundan bahseder. Peki pozitivist bir akıl ikna olur mu? Hiç sanmıyorum. peki onun ikna olmaması benim yanlışlığımın mı delilidir? ( o zaman modern dünya tam bir hayal kırıklığıdır diyebilir miyiz. Bakın kimseyi ikna edememiş:) )onun bilgisi ve algıları madde ile sınırlıdır.
Nilgün Hanım siz dindar insanların hiçbir görüş ve inancı incelemeden körü körüne iman ettiği zannına nereden kapılıyorsunuz. Benim budizmi ya da hristiyanlığı ya da sekülarizmi benimsememem bunlardan bihaber yaşamam anlamına gelmez. Belki de bunları incelemiş ve beğenmemişimdir, red etmişimdir.
Olamaz mı?
Yazan:Mhst Khe SOFYUN Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
İlginç yorumlar geliyor.
biz baş örtüsüne değil türbana karşıyız …
neden ?
türban siyasi simge,
türban anadolu da yok, avrupadan alıntı …
sormazlarmı adama sen kimsin
tanımlama hakkını kendinde görüyorsun,
hengisine baş örtüsü hangisine turban diyeceğini ve hangisini yasaklıyacağını belirliyorsun …
Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak savsatalarında bunlar bizde yok demezdiniz …
tepemizden donumuza kadarher şeyimizi benzetmeye çalıştığımız muasır medeniyetin turbanı neden battı bizlere demediniz hiç …
ciddiye alınmayı beklemeyin,
ciddiye alınacak bir söyleminiz yok,
kenidinizle çelişiyorsunuz
Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Sn.Nilgün Öven,
Yazdıklarınızdan yasağı gülünç bulduğunuzu biliyorum.Başörtülülere uygulanan fiili yasağın da ötesinde insan olma haline zihinlerde koyulmuş bir yasak var. Bakıp da gördüklerinin “insan” olduğunu idrak etmelerine engel başörtüsü ile dağlanmış bir zihniyet bu.
Siyah çarşaf giyen insanları “böcek”, türban takan insanları “sıkmabaş, tavşan” olarak algılayabilmek, yok saymacı zihinsel bir tasnif neticesinde gelinen aşağılayıcı bir dışavurumdur. Dinleri bir tür mit, yaratılmış efsaneler olarak yorumlayan bu insanların, akılcı bir zemine oturttuklarını iddia ettikleri düşüncelerini, kendilerinden farklı bir örtünme biçimini tercih etmiş dindarlar üzerinden geliştirdikleri fablvari bir dil ile ifadelendiriyor olmaları tartışmaya değer bir konudur.
Mitlere karşı olan bu insanlar neden yeni mitler, efsaneler üretmekteler?
Sizce, bu tür yaklaşımda bulunmanın ardındaki nedenler en az baş örtmenin gerisinde olup bitenler kadar tartışmaya değer değil midir?
Birileri efsanelere inanıp onları sembolleştiriyor denilerek hak mahrumiyeti yaşatılarak aşağılanırken bunları söyleyen birileri de semboller üzerinden yeni efsaneler üretmekten geri kalmıyorlar.
Hastalıklardan bahsetmek bir çeşit Arabistan Geceleri eğlencesidir.(William Osler)
Adına başörtüsü yasağı denilen bu hastalığı gülünç bulmanızın de sebebi bu olsa gerek.
İşimize geldiği gibi bazen hastayı bazen de hastalığı tartışamayız amacımız gerçekten çözüm için bir nihai noktada buluşabilmekse eğer!
“böcekler”in üreyip her yeri işgal edip insan neslini tüketeceği düşüncesi bir hastalıktır. Ve bu hastalık kendi kimliklerini oluşturamamış zayıf bünyelere yerleşiyor maalesef. Kimlik zafiyetinden dolayı etrafını kıyafet yönetmeliği, yasa,kanun, kamusal alan vs diyerek karantinaya almaya çalışıyorlar. Literal?
Siz ne ile ilgileniyorsunuz başörtüsüyle mi alanla mı dinle mi insanla mı?
Hekim, doğabilimcinin aksine, kimliğini, tüm olumsuz şartlara rağmen korumak için savaşan tek bir organizma ile ilgilenir; insan.(Ivy Mickenzie)
Yukarıdaki tarzda yasaklamacı bir zihniyet sizce merkeze insanı(hastayı) almış hümanist bir yaklaşım gibi mi görünüyor? İnsanı es geçip başörtüsüne odaklanmanın bu yaklaşımdan farkı ne?
Okumak, çalışmak vb.haklarımı istiyorum diyen, insan! Bunları söyleyen bir insana baktığımızda dile gelmiş başörtüsü görüyorsak sorun bizde demektir. Bu insan kimlik sahibidir. Koruduğu, öncelik verdiği kendisini çevreleyen alan değil.Aynaya baktığında gördüğü yansıma bir “insan”a aittir. Yasakçı zihniyetin gözlerine yansıyan görüntüden algıladığı gibi iki ayaklı çadır ya da 1 m2 lik bez parçası değildir kesinlikle. Merkezinde insan olan “Kimlik” takas edilemez.
Sanırım bu açıklama yeterince akli olmuştur.Dikkat edeceğiniz gibi tek bir yerde bile vicdan denilen rölatif mefhumu kullanmadım 🙂 Ama diğer tavsiyenize maalesef uyamadım;Mesafe nedeniyle bazı detayların gözden kaçıp, yok kabul edilebileceği kuş bakışından özellikle kaçınmaya çalıştım.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
iki seyi birbiriyle karistirmasak daha iyi olur diye düsünüyorum:
1) Senin dinin sana, benimkisi bana,
2) Senin iyi-kötü ayrimin sana benimkisi bana.
Bu ikincisi eninde sonunda “rölativist” bir ahlâk üretecektir yani ahlaksizlik. Yaniliyor muyum?
Liberal arkadaslara da anlatmak istedigim bir sey bu, “madem ki evrensel olani bulamadik, yoktur diyelim” noktasi çok ama çok sakat 🙂
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Özlem şöyle demişsiniz:”Yani diyorsunuz ki Nilgün Hanım tecavüz kaçınılmaz(gibi görünüyor ise)ben de mağduru o kadar da kötü etkilenecek bir şey olmadığına ikna etmeye çalışırım. Sıkma canını, teslim ol hepimiz için en iyisi bu derim.:))”
Analojiniz doğru değil. Ben tecavüze taraf değilim; ama başörtüsü zorunluluğunun bulunmadığı konusunda tarafım.
Siz kurban kesip dağıtarak sevap kazandığınızı düşünüp vicdanınızı
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Özlem: Tecavüz analojiniz doğru değil. Ben tecavüze taraf değilim ancak başörtüsünün dini bir zorunluluk olmadığı konusunda tarafım. Yasakların kalkmasını özgürlükler bağlamında destekliyorum. Bu bağlamda çevreye zarar vermeyen bir satanist gurubun da gönlünce tapınma hakkı olduğunu düşünüyorum. Başörtüsü yasağının kalkmasını savunan sizler, böyle bir gurubu hoş görebilir misiniz? Farklılıklar zenginliğimizdir diyebilir misiniz? Bunu diyebildiğiniz zaman özgürlük arayışınızda samimi olduğunuzu düşünürüm. Yok diyemezseniz, o takdirde özgürlüğü yalnızca kendiniz için istediğinizi anlarım.
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Özlem: Başka dinleri incelemediğinizi düşünmüyorum. Mutlaka incelemiş ve gene de kendi dininize bağlı kalmışsınızdır. Ancak bu dinlerin çokluğu ve din mensubiyetinin tesadüfi (aileye bağlı) oluşu, pozitivist bir aklı şüpheye yönlendiriyor. Pozitivist akıl, haklısınız, yalnız bu dünyayı dikkate alıyor çünkü başka bir dünya öngörmüyor. Ancak bence şu noktada yanılıyorsunuz: Hayal kırıklığı yaratmış olan yalnızca modern dünya değildir. Modern dünya eski dindar dünyanın yarattığı hayal kırıklıklarından kurtulma girişimidir. O da başaramadı ise o takdirde ne pozitivizm ne de din…Belki de yeni bir arayış içine girmemiz gerekli…Ne dersiniz?
Yazan:özlem Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Hayır bu yanlış bir analoji değil çünkü mesele sizin başörtüsünün dinin bir emri olup olmadığına nasıl baktığınız ile ilgili değil. Mesele benim mahremiyet alanıma şu ya da bu akli sebep ile girilebilir ve cebren bana istemediğim bir şey yaptırılabilir mi meselesidir. Hadi tecavüzü bırakalım daha kolay anlaşılır olması için birinin size kıçınızı açmadan okula giremeyeceğinizi söylemesi durumunu ele alalım. Bu sizin mahremiyetinize bir tecavüz düpedüz zorbalıktır. Bir afrika kabilesinde ya da her hangi başka bir toplumda bu doğal olabilir. Ya da bende diyelim ki bunu çok doğal olabilir bir durum olarak görüyorum niye olmasın. Ama burada bunu benim nasıl gördüğümün ve sizi bunun iyi doğal akli bir şey olduğuna inandırmaya çalışmamın ne anlamı var. Siz kıçınızı açtığında düpedüz utanıyor kötü hissediyor mahremiyetinize, kendi varlığınıza bunu saldırı olarak görüyorsunuz. Burada konuyu benim nasıl gördüğümün hiçbir anlamı yok. Birileri sizin dünyanıza tecavüz ediyor ben de size ya bu hiç de hoş değil ama o kadar da önemi yok diyorum. İyi de ben fetva makamı değilim bir bunun doğal iyi olabilir olup olmadığına karar vermek bana düşmez iki.
İkinci olarak ben de sizin satanizm örneğinizi çok yanlış buldum. Mesela Yezidilik, Zerdüştlük, Hinduzim falan deseydiniz suç oluşmadığı sürece her inancın kendini yaşamasında gerçekleştirmesinde hiçbir problem yoktur derdim. Bu bağlamda mesela Heybeliada ruhban okulunun kapatılması kiliselerin camiye çevrilmesi ve bunun gibi uygulamalr utanç vericidir. Ancak satanizm öyle değil. satanizm dediğiniz şeyin özünde suça teşvik vardır. suça teşvik de bir suçtur. Eğer sorduğunuz şey birileri çıksın dergilerinde bakire, çocuk kurban etmenin propogandasını yapsın ise hayır elbetteki ben böyle bir özgürlüğe taraf değilim.
Bu da samimiyet ile ilgili değil hukuk ile ilgili bir konu. Ayrıca insanlar samimiyet sorgularına başladı mı bunun sonu gelmez emin olun. En kaçakgüreş metodudur.
Yazan:özlem Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
Eğer bu soruyu bana soruyorsanız ben şunu söylerim: Evet din tarihte çok büyük hayal kırıklıklarının ve kitlesel zulümlerin aracı olmuştur. Ancak yine aynı tarihin içerisinde çok büyük güzelliklerin, adalet anlayışının da ilham kaynağı ve itkisi olmuştur. Aslına bakarsanız tarih din ile dinsizliğin savaşı olmaktan çok din ile dinin mücadelesidir. O yüzden tarih benim için külliyen bir hayal kırıklığı, insicamsız donmuş bir şey değil. Her daim devam eden içinde sevabı ile günahı ile kendimi bulabildiğim bir alem. Ben tarihin içerisinde Mekke’yi mancınıkla topa tutan Yezid’i de bulurum, “Fırat nehri’nin kıyısında bir koyun kaybolsa korkarım ki allah onu Ömer’den sorar” diyen Hz. Ömer’in temsil ettiği din anlayışını da.Benim için önemli olan dün ve bugün doğru yerde durabilmek.
Belki modern dünyada hepimiz için sorulması gereken ortak soru birbirimize zulmetmeden hakkını hukukunu gaspetmeden nasıl yaşayabileceğimiz sorusu olmalı. Çünkü bunun dışında bir üçüncü yol mümkün gözükmüyor.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 19, 2009 | Reply
“Pozitivist akıl, haklısınız, yalnız bu dünyayı dikkate alıyor çünkü başka bir dünya öngörmüyor. Ancak bence şu noktada yanılıyorsunuz: Hayal kırıklığı yaratmış olan yalnızca modern dünya değildir. Modern dünya eski dindar dünyanın yarattığı hayal kırıklıklarından kurtulma girişimidir. O da başaramadı ise o takdirde ne pozitivizm ne de din…Belki de yeni bir arayış içine girmemiz gerekli…Ne dersiniz?”
bu iki kutup arasinda bir sarkaç gidip gelinmistir daha çok . yani önce dinci sonra pozitivist olunmus gibi düsünmek pek dogru degil kanimca. Geçmiste hedonistler, sinikler hatta stoacilar hatta ve hatta Islam aleminde bile pozitivizme yakin fikirleri savunan düsünürler çikmistir.
Felsefe tarihi daha çok bir hatirlama-unutma döngüsü içinde gezip duruyormus gibi geliyor bana.
Belki de insanlik tarihinde ilerlemeyen tek sey felsefedir 🙂
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 20, 2009 | Reply
MY: Ama hedonistler, sinikler ve stoacılar da çürümüş dini anlayışlara birer tepki olarak çıkmış felsefi anlayışlardır. Yani pozitivizmi gene din önceliyor. Bidayette ise felsefe yoktur; yalnızca din vardır. Bence insanlık tarihinde ‘ilerleyen’ tek şey felsefe ve onun doğal sonucu olan bilimdir.
Yazan:nilgün öven Tarih: Kas 20, 2009 | Reply
Özlem: “Kıçını açmadan okula girememek” benzetmenizi çok iyi anlıyorum. Bir gün kayıt işlemi için Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler’deydim. Başı kapalı bir öğrenci kapıya kadar geldi; kapıda başını açmak zorunda kalarak içeri girdi. O anda başını önüne eğip gözlerini yere indirişinden, omuzları birbirine giriyor gibi ve acele adımlarla yürüyüşünden onun ne denli utandığını ve acı çektiğini iliklerime kadar hissettim. Hatta eşim yanımdaydı; ona da gösterdim. Üzüntüyü birlikte paylaştık. Tabii önerdiğim gibi örtünme ayetini yeniden yorumlayarak bu literal okumadan vazgeçebilmek ve yeni anlayışları hayata geçirebilmek bugünden yarına çözümlenebilecek bir durum değil.
Yalnız bir bilgiyi paylaşmak isterim. Dün Marmara Üniversitesi’nde 50.yıl etkinlikleri bağlamında sempozyum vardı. Diyanetten katılan bir zat istatistiki bilgiler verdi. İlahiyat fakültelerinde sınıflar yükseldikçe, dini duygularda düşüş görülüyormuş. Hatta buna karşı önlem alınması ve motivasyon yaratılması konuşuldu. Master/doktora bile yapmış, gene de başını açmak istemeyenler olduğunu biliyorum. Ancak bilgilendikçe, bu literal ifadeleri bir biçimde dönemin genel ahlak anlayışı içinde yorumlamak isteyenlerin sayısı da kanımca az değil. Örneğin hukuk sistemimizde kol/bacak kesme cezasının bulunmasını destekleyebilir miyiz? Bu, günümüzde nerdeyse Maya’ların insan kurbanı kadar vahşi görünüyor. O dönem için ilericiydi ama bugün değil. Ben Hz. Muhammed’in yeni olana, ilerici olana yaptığı vurguyu benimsememiz gerektiğini düşünüyorum. Hatta bu bakımdan Ata ile aralarında benzerlik görüyorum. Ama Ata’nın fikirleri de yüzyıl geride kaldı. Şimdi başka anlayışlarla hareket etmek zorundayız. Bu iki liderin geçmişten ders alıp yüzümüzü ileriye çevirme temel prensibini şiar edinmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Yazan:nihal gures Tarih: Ara 5, 2009 | Reply
UYGAR BIR DUNYADA CAGDAS YASAM,kadınların 2. sınıf olmadıgı cagdas bir TÜRKIYE CUMHURIYETI arzu ediyorum,dinin ticaret haline dönüsmedigi bir düzen olsa daha iyi olurdu,kadınları rahat bırakın,onları kesmekten vazgecin,özgür düsünceye ulasabilirlerse,bilinclenip egitim alırlarsa safsatalarla erkeklerin oyuncagı olmazlar.Bunlar hep erkeklerin basının altından cıkıyor ,kadınları frenleyebilmek,kendi yetersizliklerini saklayabilmek icin kadını din malzemesi yapıyorlar,AYDINLIK KADINLAR,AYDINLIK TÜRKIYE,AYDINLIK DUNYA,IRAN CEHENNEMINE DÜSMEYELİM HANIMLAR…..)))))OKUYUN ,OKUYUN,OKUYUN.ÖGRENMENIN ,BİLİMİN SONU YOK…!
Yazan:hasan gezen Tarih: Ara 12, 2009 | Reply
ülkemizde ilerici ve çağdaş geçinen kesim, giyimde modanın en son yeniliklerini takip etmeyi çağdaşlığın bir işareti olarak görür fakat tesettürlü kadınların başlarını ninelerinin bağladığı şekilde bağlaması için ısrarcı olurlar.
bu bir çelişkidir. dahası, iki yüzlülüktür.
günümüzde tesettürlü genç kızlar da modayı takip etmekte ve günün modası olan renklerle giyinmekte, eşarbı ile çantasını, ayakkabısını birbirine uydurarak tesettürlü ama şık olmayı tercih etmektedir.
bu bir tercihtir ve gerçekten özgür ve çağdaş bir ülkede yadırganacak ve yaftalanacak bir şey değildir.
uygar bir ülkede her birey, diğerinin yaşam biçimine saygı duymak zorundadır. bu saygıyı göstermeyenin, uygarlıktan söz etmesi abesle iştigaldir.