Sadık Yalsızuçanlar: “Yazmak yaşamak, yaşamak yazmaktır.”
By Katrin Baskiotis on Oca 9, 2010 in edebiyat, İnsan, Sanat, Tasavvuf
Söyleşi: Arzu Ayan
Tasavvuf sohbetleri, kürt sorununa dair düşünceler, romanlar, gözaltı öyküleri, söyleşiler, denemeler, düş bahçesine çocuklara masallar, hikayeler oldukça farklı alanlarda çok sayıda esere sahip bir yazar olarak size en yakın gelen türü sorarak başlasak ?Daha çok öykü yazarken kendimi iyi hissediyorum. Roman yazarken de biraz öyleyim. Ama yazdıklarıma roman denir mi bilmiyorum. Onları da öykü yazar gibi yazıyorum.
Dorian ‘ a yaşamın büyük bir düş kırıklığı olduğunu söyleten O . Wilde doğru mu söylüyor? Yaşam bir düş kırıklığı mı?
Yaşamın daha çok bir rüya olduğunu düşünüyorum. Bir rüyanın içindeyiz. Rüya içinde bir rüya hatta. Kainatın bir rüya olduğu söylenir. Biz o rüyanın içinde rüya görüyoruz.
Ne dersiniz, yaşamak mı; yazmak mı?
Yazmak yaşamak, yaşamak yazmaktır.
Müzik gönülde ne varsa onu açığa çıkarırmış. Dinlediklerinizden yazdıklarınıza yansıyanları görüyoruz. Son olarak ‘’ şu dağlarda kar olsaydım” alt başlığıyla çıkan Muhsin Başkan bir Harput türküsünden alıntıyla başlıyor. Musıki derin acılarımızın tercümanı mı?
Gazali, ‘müzik insanın kalbinde baskın olan duygu ne ise onu güçlendirir’ diyor. Kadim Yunan düşünürlerinde de bu vardır. Müziğin tutkularımızı güçlendirdiği doğru. En dolaysız dildir. Doğrudan duyularımıza seslenir.
Tasavvufi öğretileri günümüz dünyasında yaşamak üzerine düşünceleriniz neler? Takva’ yı bu bağlamda nasıl değerlendirirsiniz?
Tasavvuf bir haldir. Dinin Batıni yönüdür. Derviş olmak farklı bir şey tabi. Tasavvuftan yararlanmak farklı. Bir yazar, bir film yönetmeni tasavvufi gelenekten yararlanabilir. Bu yarar-çıkar ilişkisi ekseninde olur. Ama sufi olmak farklı bir haldir.
Televizyon ve kutsal arasındaki bağı tematik kurulmuş televizyonlar üzerinden nasıl görmeliyiz?
Televizyonun kutsalla arası pek yoktur. Geleneksel dramatik duyumlarla biçimlenmiş bir televizyon ortamında şiddet, kan, kavga, gürültü, çekişme, gerilim baskındır. Televizyonun esas sorunu, enformasyon denilen bir bilgiyi ancak aktarabilmesidir. Ama bunu zorlayan, tersine çeviren örnekler de yok değil.
Çok sayıda dergide yazılarınıza rastlıyoruz. Dergiler günümüzde gerektikleri yerdeler mi? Öne çıkanlar hangileri?
Bendeniz editörleri, dergi çıkaran arkadaşları kıramıyorum. Hayır diyemiyorum. Bu yüzden çok eleştiriliyorum da. Ama bir insanı geri çevirmektense eleştirileyim. Doğrusunu isterseniz her derginin belirli bir işlevi, görevi, hizmeti var. Sürekli izlediğim yok. Birkaç müellif dışında kitap da pek okuyamıyorum.
Çocukluğunuzda başlayan sinema tanışıklığınızı bilen , yaptığınız değerlendirmeleri takip eden biri olarak, yaşadığımız yüzyılda felsefe yerine sinemanın geçtiğine dair değerlendirmelere katılıyor musunuz?
Sinema, diğer sanat formlarını, birikimlerini de kullanıyor. Düşünmenin bir ortamı olarak sinemadan söz edebiliyoruz. O da müzik gibi doğrudan duyularımıza sesleniyor. Tabi orada bir birikim de var. Sanat geleneklerinin önümüze getirdiği çeşitli birikimleri kullanıyor.
Anka, Şey, özellikle de Gezgin sinemaya uyarlanabilir mi? Belgeseller dışında bir sinema filmi yönetmeni olarak sizi ne zaman göreceğiz? Yapmak istediğiniz bir film taslağı var mı?
Galiba film çekemeyeceğim. Gezgin, Şey, Anka film olur mu bilmiyorum. Bilgelerin yaşamlarından film yapmak bana daima heyecan veriyor. Bunun çok güzel örnekleri de var.
Sevdiğiniz yazar ve şairlere dair” benim kitaplarım” da Zaman’da söylediklerinize ek olarak en çok okuduğunuz şiirleri rica etsek… belki izlemekten en keyif aldığınız filmleri de eklersiniz…
Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Zarifoğlu, Lale Müldür, Ahmet Güntan, Cafer Turaç sevdiğim şairler arasında. Zaman zaman okuyorum. Bendeniz daha çok Bediüzzaman ve İbn Arabi okuyorum.
‘iki insanın birbirine doğru yürüyen iki insanın birleşmesi imkansızdır” neden bu imkansızlık?
O, an’ın sonsuzca bölünebilir olmasıyla ilgili. Madem an, sonsuz bölünebiliyor. O halde birbirine doğru yürümekte olan iki insan hiçbir zaman birleşemiyor.
Peki yalnızlık dediğimizde aklınıza ne geliyor?
Yalnızlık Allah’tan gaflet anında beliren bir şey.
Hz. Pir bizler hepimiz aynı bahçenin aynı ağacın meyveleriz diyor. Bizler aynı baharın açmış çiçekleriysek idrak ne zaman gerçekleşecek? Umutsuzluk semtine uğramadan aydınlıkları görebiliyor musunuz?
Umut esastır. Umutsuzluk için pek çok neden varmış gibi görünüyor. Ama bizim Sahibimiz var. Kainatın Sahibi var. Umut için çok büyük nedenlerimiz var.
Yayınlanmış olan/ Dem/ de anlattığınız Üstad ve paralel hayat hikayeleri atlara binip giden güzel insanların özlemini ve sıcaklığını hatırlatır mı yeniden/ ya da şöyle sormalıyım sanatla edebiyatla yaptığınız yapmak istediğiniz unuttuklarımız hatırlatmak mı? Neden her Yalsızuçanlar kitabında kendimizi yalnızlıklarımızı acılarımızı buluyoruz? Bu hikayeler neden kesişiyor?
Dem, benim son romanım. Ağustos başında yayımlanıyor. Çocukluğum, ilkgençlik yıllarım, risale-i Nur eserleriyle tanışmam ve Bediüzzaman hazretlerinin yaşamından izler var.
Bediüzzaman hazretlerini anlatırken kendimi iyi hissediyorum.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…
”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”
Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.
Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.
Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …
Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan
Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın
1 Yorum
Yazan:eg Tarih: Oca 9, 2010 | Reply
insan olarak kendime en yakın bulduğum insanlardan birisidir sadık yalsızuçanlar. röportajda güzel sorular sorulmuş ve anlamı cevaplar alınmış. teşekkürler paylaşım için.