RSS Feed for This Post

Devlet insanları zorla savaştırabilir mi?

Ulus-Devlet konusunda yazdık, devlet bir makinedir. (Bkz.  Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu) Kendine has zekâsı, vicdanı olmaz. Türk buz dolabı, Müslüman kalorifer olmaz. Biziz devletin aklı ve vicdanı. Devlet bir makine.  Tek tek bireylerin yapaMAyacağı işleri halleden kolektif bir imkân, dev bir imece. yol yapar, köprü yapar, okul, hastahane yapar. Ama bazen devletler raydan çıkıyor. Nasıl bir buzdolabı elektrik kaçağı yaparak sahibini öldürürse bazı devletler de vatandaşlarını ezebiliyor,  “insan öldürmekten soğumak” gibi akla zarar suçlar icad edebiliyorlar. Bir dönemin Fransa’sında Protestanlar tımarhaneye tıkılıyordu. Komünist Rusya’da ise Komünizme karşı olanlar. Öyle ya, Komünizme karşı olmak için insanın deli olması gerekir(!) 1900’lerin İngiltere’sinde eşcinsel olmak suçtu.  2010 Türkiye’sinde savaşa karşı olmak bir suç.  Devletin tarif ettiği suçlar ile hakikaten suç olan şeyleri birbirinden ayrırd edemediğimiz sürece bu devlet bizi çok çarpar.

Aşağıda bu “suç” yüzünden başı belada olan iki insan (Enver ve Volkan) ile ilgili mektuplar  var.  Neyin iyi, neyin kötü olduğuna siz karar verin diyorum, buzdolabınız veya kaloriferiniz değil.

MEKTUPLAR

Merhaba arkadaşlar

 

Enver 21 Aralıktaki duruşmaya sivil kıyafetleriyle getirilmediği gerekçesiyle o günden beri cezaevi kıyafetini giymemekte ve hiçbir cezaevi kuralına uymamakta. Bu sebeple de 1 aylık disiplin cezası verildi.Avukat hariç dışarı ile ilişkileri kesilmiş durumda. Ancak geçen duruşmadaki talebimiz doğrultusunda bugün mahkemeye sivil kıyafetleriyle getirildi.

 

Ailesi ve arkadaşları dışında İnsan Hakları Derneği ve Uluslararası Af Örgütünden gözlemciler ile basın duruşmaya katıldı. Bir arkadaşımız saçı uzun olduğundan bahisle kışlaya alınmadı. Bu arkadaşın alınmamasının mahkemenin aleniyetini ortadan kaldıran bir uygulama olduğu mahkeme tutanaklarına geçirildi. (Duruşma sonrası kışlaya alınmama gerekçesinin başka birşey olduğu; saçın bahane edildiği anlaşıldı.)

 

Enver sabahki görüşmemede “Dağlıca” olayında kaçırılan askerlere verilen cezayı ve mahkemeyi protesto etmek amacıyla gelmeyeceğini, bu konuda mahkemeye bir dilekçe verdiğini açıkladı. Ancak mahkeme bu dilekçeye karşılık olarak gelmeyi reddetmesi durumunda zorla getirileceğine ilişkin yazı göndermiş cezaevine. Sonuç olarak protestosuna rağmen duruşmaya katıldı.

 

Bugün Enver hakkında açılan iki dava görüldü.

 

İlk olarak daha önce ” verilen askeri kıyafetleri ve mühimmatı kabul etmeyerek emre itaatsizlikte ısrar” suçlamasıyla açılan ve daha sonra atfedilen eylemin “hizmetten kısmen veya tamamen sıyrılmak” maksadıyla işlenmiş olma ihtimali söz konusu olduğu ve bu ihtimalde görevli mahkemenin heyet halinde oluşmuş mahkeme olması gerektiği gerekçesiyle mahkemenin görevsizlik kararı verdiği dava oldu.

 

Bu dava iki askeri hakim ile 1 subay üyeden oluşan heyet tarafından yapılmaya başlandı.

 

Öncelikle Enver vicdani reddine, askerliğe karşı düşüncelerine ilişkin beyanda bulundu.

 

Enverden sonra müdafi olarak daha önceki duruşmada askeri hakimlerin bağımsız olmadığı, bağımsızlığı oratan kaldıran yasal düzenlemelerin anayasaya aykırı olduğu bu sebeple de öncelikle bu hükümlerin anayasaya aykırılığı dolayısıyla anayasa mahkemesinde iptalinin istenmesi yönündeki dilekçemizi tekrar ettik ve bu konuda karar verilmesini istedik.

 

Bunun dışında mahkemede yer alan subay üyenin mahkemede bulunmaması gerektiğini, subay üyenin hazır bulunmasının AİHS’ne aykırılığına karar verildiğini, bu durumun adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu ileri sürdük. Bunun dışında Enver’in savunmalarına esasa ve usule ilişkin savunmalar yapıldı.

 

Mahkemeye getirilen hekim bilirkişi Enverin psikiyatrik durumunun normal olduğunu,  askerliğe elverişli olduğu, akıl hastalığının vesaire bulunmadığına ilişkin rapor verdi. Bu beyanı biz de kabul ettik.

Bu duruşma tanıkların tekrar ve bu sefer heyet tarafından dinlenmesi amacıyla 22 Nisana saat 10:00’a ertelendi. Enver’in duruşmalara katılmak zorunda olmadığına karar verildi.

 

Daha sonra ” verilen emir ve talimatları yerine getirmeyerek (rahat, hazıral vs.) emre itaatsizlikte ısrar” suçlamasıyla açılan davaya geçildi. Bu mahkeme tek hakimle görülmeye başlandı daha sonra savcı bir önceki duruşmadaki gerekçeyle mahkemenin heyet halinde yargılama yapması gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı verdi. Bu davanın duruşma günü kıdemli hakimin incelemesi sonucu belirlenecek ve heyet halinde görülecek dava. Savunma ve itirazlar bu davada da yaklaşık olarak aynı şekilde gelişti. Ancak bu hususları heyet halinde oluşacak mahkeme inceleyip karara bağlayacak.

 

Bu arada Maltepe askeri cezaevindeki işkence vakasına dair yapılan suç duyurusu üzerine soruşturma devam ediyor. Ve geçen hafta savcılık yoluyla Enverin bu konuda ifadesinin alındığını öğrendik. Enver hakkında firar suçlamasıyla yürütülen soruşturma ise devam ediyor, hala dava açılmadı.

 

 

Av. Davut ERKAN

Millet Cad. No:127/10 Çapa-Fatih-İST.

Tel: 02126320635 Fax: 02126321289 Gsm: 05462314767

 

Selam,

 

6 Ocak’ta Ankara Yuksel Caddesi’nde “Vicdani Redci” Enver Aydemir’in tutuklanmasi ve iskence gormesini protesto etmek ve Aydemir’le dayanisma amaciyla bir basin aciklamasi yapilmisti.

 

Polis bu basin aciklamasina katilan 23 kisiyi gozaltina almis ve bu insanlar gozaltindan baslayarak, 24 saat sonraki adliyeye kadar mutemadiyen taciz, tehdit ve baskiya maruz kaldilar. Saci kisa kadinlar, polislere tarafindan “at gibi”, saci uzun erkekler “kari gibi” iltifatlarina mazhar oldu.

 

Savcı gozaltina alinanlarin 22’sini serbest tahliye etti. Volkan Sevinc’i ise tutukladi. Sebep, savas karsiti Volkan Sevinc’in “kanunsuz” (!?) toplantiya, hicbir zaman sahip olmadigi ve polisin “silah” diye niteledigi bir cakiyla katılmasiydi.

 

Halen tutuklu Volkan Sevinc dahil 19 kisi hakkinda “halkı askerlikten sogutmak”, “suc ve sucluyu ovmek”ten (buradeaki suclu Enver Aydemir) dava acildi.

 

Davanin ilk durusmasi 15 Şubat’ta Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nde gorulecek.

 

Ankara Savciligi, vicdani reddi savundugu ve Ugur Kaymaz’ı olduren polisler ve onlari aklayan Yargitay hakkinda elestirel yazıiar yazdigi icin gazeteci Ali Barış Kurt’a  da dava acti. 318. maddeye gore “Halki askerlikten sogutmak” suc (‘?)undan yargilanacak olan Ali Baris Kurt hakkinda, 1 seneden 4 seneye kadar hapis cezasi isteniyor.

 

Kurt’un mahkemesi 10 Mart’ta Ankara’da.

 

Sevgiyle kalin,

Mehmet Atak

 

ps. Altta tutuklu vicdani redci Volkan Sevinc’in mektubu

 

 

 

 

 

Sevgili Dostlar, Yoldaşlar,

 

Mektuplarınızı gardiyan havalandırmaya çıktığım sırada getirdi. Gardiyan

“ne kadar çok mektup geldi, yazık bize gözlerimiz ağrıdı okumaktan” diye

esprili bir şekilde sizlerden gelen yürek dolusu sevgileri, yoldaşça

selamları mektupları iletti. Ben de gardiyana “siyasi tutsağım, gelen

mektuplardan yorulacağa benziyorsunuz.” dedim

 

Dostlar, beni şu an L tipi cezaevinde hücrede tutuyorlar. Geldiğimde

siyasi tutsak olduğumu belirttim. Cezaevi müdürü de haklı olarak beni

koğuşa vermesinin doğru olmayacağını belirtti! Bunun üzerine beni tek

kişilik hücreye verdiler. Benim için fark etmeyeceğini F tipine geçmek

için gerekli başvuruların yapılacağını belirttim. L tipi cezaevine

getirilmemi ne müdür, ne gardiyanlar, ne de daha sonra yan hücrelerde ve

havalandırmada tanıştığım mahkûmlar anlam verebilmişti. Oysa ben

tutukluluk halimin netleşmesinden sonra, mahkeme dışında sizler bir uçta,

ben bir uçta beklerken; avukatıma benim adlilerin arasına koyulacağımı ve

bu duruma tepkimi orada belirteceğimi söyledim. Mahkemede “CMK’nın 100/2

maddesi delillerin değiştirilmesi, 2911 sayılı toplantı ve gösteri

yürüyüşleri yasasına aykırı şekilde katılma ve toplantıyı yönetme,

görevli memura hakaret” suçlaması dayatılıyordu. Yaşadığımız saldırının

ve aldığımız darpların somut bir ifadesine denk düşüyor bu tanımlama.

Edirne’de, Erzincan’da, Manisa/Selendi’de, İzmir’de yapılan linç

girişimleri’nin bir benzeri, 6 ocak çarşamba günü Ankara’nın Yüksel

Caddesi’nde Vicdani Retçi Enver Aydemir’le dayanışmak için yapılan basın

açıklamasında yapılmaya çalışıldı. Basın açıklamasında yapılan linç

girişimini bir kez daha tekrarlandığını birlikte yaşadık, yaşananları tüm

kamuoyu gördü. Yüksel Caddesi her gün bir çok basın açıklamasının

yapıldığı yer. O gün, yaşadığımız coğrafyada yeniden filizlendirilmeye

çalışılan linç kampanyasının bir adımını daha gördük. Yapılan bu

saldırıyı meşrulaştırmak için saldırılan iradenin üzerine çizgi çekmeye

çalıştılar. Bu coğrafyada katliamlar ve linçler kanıksatılmaya

çalışıldı. Sivas, Çorum, Maraş, Gazi, 19 Aralık katliamları ve daha nice

linç hamleleri “vatandaş hassasiyeti” , “polis görevini yapmaya çalıştı”

laflarıyla sindirilmeye çalışılan muhalif sesler ve kanıksatılmaya

çalışılan militarizm. Bu mektubu yazdığım tarih 19 Ocak! Hrant’ın

katledilişinin üçüncü yıl dönümü.

 

Tarih yine cilvesini oynuyor mu diyelim. Bir gün öncede (18 Ocak) Abdi

İpekçi’nin katili Ağca’nın tahliye edilişinin günü! Basının yoğun ilgi ve

alakası içinde bir yanda kahramanlaştırmaya çalışılan “esrarengiz sır

dolu” tetikçi. Bir de bu zatı muhterem “dini, felsefi” görüşü gereğince

askerlik yapmayı istemediğini buyurmuş. Hani Abdi İpekçi’yi öldürdükten

sonra cezaevinden “Asker kıyafeti” giydirilerek kaçırılan Ağca… Vay be!

Daha önce anti-sosyal kişilik raporu verilen Ağca, çıkan pürüzlerle bu

açıklamasının ardından herhalde yanlış anlaşılıp hemen gereken raporlar

tekrar verildi. Beklediğimiz Mesih, 3 milyon dolarlık kefalet parasını

almak için daha neleri tırmalamaya başlayacak?

 

Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil bu durumu fırsat bilse gerek 19

Ocak sayısında “Vicdani Ret” başlıklı yazıyı buyurmuş, “Askerlikten

yırtmak isteyenler, tırsıyorum diyemiyor, vicdani retten söz ediyor”

diyor.

 

Özdil efendi oturduğu kaymaklı koltuktan “esrarengiz” tetikçinin

açıklamalarını pişkin rahatlığıyla söylüyor. Ya da koltuğun boyu alçak

Özdil efendi 1989 yılından bu yana yaşadığımız coğrafyada sürdürülen

Vicdani Ret tavrını, senin aristokrat “vicdanın” algılaması zordur.

Hiçbir iktidarın ve otoritenin emri altında yer almayacağını söyleyen

Osman Murat Ülke, Mehmet Bal, Mehmet Tarhan, Halil Savda işkenceye maruz

kaldılar. Ve cezalara maruz kalan vicdani retçi, Enver Aydemir hala

Eskişehir Cezaevi’nde tutuklu bulunmaktadır. 50 binden fazla insan yirmi

yıl içerisinde bu topraklarda savaştan öldü, Irak’ta, Afganistan’da,

Filistin’de, dünyanın her yerinde küresel efendiler insan yaşamını gasp

etmektedirler. Bizimde yok edilen yaşamların bir parçası olmamız

isteniliyor. Dünyada her bir dakika da 66 insanın öldüğü bu olayların

sorumluları iktidarlar vicdanlarımızı, yaşamlarımızı tutsak alamayacak

gasp edemeyecektir. Özdil devam ediyor: “bu memlekette yeteri kadar

‘vicdanlı vatandaş var'”…. Evet senin tahmin edebileceğinden çok daha

fazla! Uğur Kaymaz, Ceylan, “kaza kurşunlarıyla” öldürülen Çağdaş Gemlik,

Murat Kasap…, Yunanya’da öldürülen Alexis ve daha niceleri hepsi

vicdanlarımızda. Bizim vicdanımız bu suça ortak olmaya yer vermiyor.

Özdil efendi, korkuyu iktidarlar-otoriteler yaratır. Elbette

psikoanalitik açıdan bakarsak, korku insani bir duruma tekabül edebilir.

Ama sende biliyorsun senin dediğin “tırsaklık” insani bir duruma tekabül

etmez. Dolayısıyla senin bahsettiğin korku iktidarlara ve otoritelere

mahsus bir durumdur. Korku bir basın açıklamasına dahi tahammül edemeyen

sistemin kendisidir. Yaşam bize bu militarizasyona karşı direnmeyi meşru

kılıyor.

 

İktidarların tüm bu hiyerarşik, militarist, tahakkümcü dizilişine karşı

yaşam bu olguların karşısında yeşermektedir. Bana atfedilen suçlardan

biride “2911 yasak toplantı ve yürüyüşe aykırı şekilde toplantıyı yönetme

ve baskı uygulama”. Bakunin’in dediği gibi “her emir özgürlüğün suratına

patlayan bir tokattır.” yani bir anarşist olarak, benim bir eylemi

yönetme, birilerine emir verme gibi bir durumum olamaz. Ben bireyin özgür

iradesinin gücüne inanırım. Otoritelerin anlamlandıramadığı, rahatsız

olduğu durum özgür iradenin kolektif inisiyatifidir.

 

Dostlar, buraya geldiğimden bu yana ufak tefek sorunlar olmadı değil.

Bunlar daha çok psikolojik sindirme çabaları. Ama ben oldukça iyiyim.

Sizlerin, binlerce yüreğin burada olduğunu hissettiriyor bu duvarlar.

Burası her ne kadar doğal bir yer olmasa da doğanın diyalektiği gereği

bulunduğu koşullarla gelişmeyi, uyumu sağlıyor. Bulunduğum hücrenin

yanlarında şimdi başka mahkumlar geldi, ilk günler burada sessizlik

hakimdi, benden başka kimse yoktu. Geldikten 4-5 gün sonra yeni tutsaklar

geldi. Onlarla sohbet ediyoruz pencereden. Yan hücrelerden gelen arabesk

şarkılara, bende bulunduğum duvarın arkasından marşlarla katılıyorum

 

19 Ocak salı itibari ile mektuplarınız geldi. Hepsini tekrar tekrar

okudum. Hepsine yazacağım. Pazartesi-çarşamba benim mektup gönderme

günüm. Pazartesiye yollayacağım. Cuma-salı günleri de gelen mektup günü.

Buraya geldiğim günden bu yana dayanışma eylemlerinizin gelişeceğini

yüreklerin sıcaklığını, hep yanımda hissettim. Her kampüsü, sokakları

stantlarla güzelleştirmişsiniz. Farklı illerde dayanışma etkinlikleri

gerçekleşmiş. Sizlerle o masalarda birlikte olmayı yeğlerdim, ama bu

seferlikte böyle oldu.

 

Burada mektup okumak en güzel aktivitelerden biri. Mektuplarınızın

devamını bekliyor olacağım. Ankara içinden buraya mektupların ulaşması 8-9

günü buluyor. Benim mektuplarda bir terslik olmazsa o arada gelecek. Biraz

dağınık yazmış olabilirim mazur görün. Mektupta gerekli düzenlemeleri

yapıp, yayınlayabilirsiniz. (Her zaman ki gibi düşük cümleler, imla hatası

vs.)

 

Yüreklerinizin dolup taştığı bu hücreden hepinize en içten devrimci

selamlarımı yolluyorum!

 

Görüşmek üzere

 

Volkan Sevinç

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Muzaffer Kazım Tarih: Şub 10, 2010 | Reply

    bu devlet bizi çok çarpar:

    Lutfen bu linkleri okuyun:

    Devlet çarpmasına! müşahhas bir örnek:

    http://circularconversations.blogspot.com/2010/02/iddialar-ciddi.html

    http://circularconversations.blogspot.com/2010/02/tutuklananlar-el-kaideci-mi.html

    Selamlar

  1. 1 Trackback(s)

  2. Nis 27, 2011: Profesyonel asker hudutta göreve başladı : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin