Tayyip Erdoğan’dan Sonra Kim Başbakan Olacak?
By Konuk Yazar on Eyl 6, 2010 in AKP
Bob Dylan
Okan KEMAL
Türkiye önümüzdeki yıllarda ya da dönemde henüz tartışmaya bile başlamadığı bir konuyu tartışacak: Artık ismi marka haline gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan (bu yazıda bunda sonra marka ismiyle RTE olarak anılacaktır) sonra kim AKP’nin lideri ve Başbakan olacak? RTE’nin bir konuşmasında “2011’den sonra yokum” şeklindeki ifadesi ve taahhüdü şayet gerçekleşirse, bundan sonra durum ne olacak? İşte henüz sorulmamış; ama yakında sorulacak sorular bunlar.
Esas itibariyle, AKP’nin Tüzüğünde bir milletvekilinin ancak 3 dönem vekillik yapabileceği ifade ediliyor; dolayısıyla RTE’nin 2011’de son defa milletvekili, dolayısıyla son defa Başbakan olacağı anlaşılıyor (AKP’nin muhtemelen yeniden hükümeti kuracak parti olacağı hesabıyla). Bu durumda, RTE’nin Abdullah Gül’ün süresi sona erdiğinde (muhtemelen 2014’te) Cumhurbaşkanlığına çıkabileceği konuşuluyor. RTE, Cumhurbaşkanlığını tercih etsin ya da etmesin, eğer Tüzüğün gereği yapılırsa, AKP’nin bundan sonrası için kendisine yeni bir lider ve aynı zamanda 3 dönemden fazla milletvekili olamayacaklarından yepyeni bir yönetici kadrosu bulması gerekiyor. Bir başka ifadeyle, 2015’ten itibaren AKP’nin kendisini resetlemesi; yeniden tanımlaması gerekecek. Tüzük gereği 2015’ten sonra sadece RTE değil; aynı zamanda Bülent Arınç, Cemil Çiçek, (zaman zaman adı RTE’den sonra Başkan olarak geçen) genç isimlerden Ali Babacan, Suat Kılıç gibi isimler Meclis’te olmayacaklar. Dolayısıyla, büyük ihtimalle AKP’nin başında da yer alamayacaklar. Bu durumda, RTE’nin Cumhurbaşkanı olması halinde, AKP’de 3 dönem vekillik hakkını henüz kullanmamış olan Abdullah Gül’ün AKP Başkanı olması ihtimali üzerinde duruluyor; ancak Gül’ün Cumhurbaşkanlığı ardından Parti Başkanlığına ya da Başbakanlığa dönmesi ihtimali biraz zayıf görülüyor. Eldeki tüm bu veriler -eğer Tüzük’te jet bir değişikliğe gidilip eski kadrolar yeniden iş başına gelmezse- bizi ister istemez yeni bir Başkan ve yönetici kadroya ve belki de kendisini yeniden tanımlayan bir AKP’ye doğru götürüyor. Ancak, bu yenilikler, 2015 ve sonrası AKP’nin ne denli güç bir duruma düşeceğini de gösteriyor bir yerde. Neden mi? İsterseniz, bu soruya, Türkiye’nin 1950 ile başlayan iktidarın el değiştirmesinden bugüne kadarki sürece ve AKP’nin ideolojisine ve seçmen yapısına bakarak yanıt bulmaya çalışalım.
Türkiye’nin çok partili hayata adım atmasıyla başlayan dönemler, aslında on yıllık (dekad) istikrar ve kaos dönemleri olarak ikiye ayrılabilir. On yıllık (dekadlar) siyasi istikrar dönemleri, genelde bir siyasal hareketin ya da liderinin adıyla anılır. Bu dönemler, aslında 1950 ile başlayan Demokrat Parti ve onun sonraki türevlerinin ya da devamı olduğunu iddia eden ve Türkiye’de merkez-sağ olarak adlandırılan partilerin ve liderlerin iktidarlarını temsil etmektedir. Bunların aralarında ise çoğunlukla darbe ya da muhtıralarla kesilen kaotik ara dönemler yer almaktadır. Nitekim, bu manada ilk dekad 1950-60 arası Menderes-DP dekadıdır. 27 Mayıs ile kısa vadeli kaotik döneme girildikten sonra 1965-71 arası DP’nin devamı olduğunu iddia eden ve DP seçmenini arkasına alan Demirel-Adalet Partisi (AP) ile başlayan yeni bir dönem söz konusudur. Bu dönem, 1971 muhtırasıyla kesilmese on yıl sürüp bir dekad olabilirdi; ancak yine de Türkiye siyasetinde ikinci istikrar dekadı olarak tanımlanabilir. Ardından Türkiye’de yeni bir dekad başlamıştır (1971-80); ancak bu dekad, daha ziyade kaotik dekaddır. 1980 sonrasına da sarkan bu kaotik dönem, 1983-1991 arası iktidarda kalan Özal-ANAP hareketiyle yeni bir dekad şeklini almıştır. 1991 sonrası AKP’nin 2002’de iktidara geldiği döneme kadar yeni bir kaotik dekad söz konusudur. Bu kaotik ortamda yaşanan 28 Şubat tecrübesi, aslında AKP dekadının da bir yerde başlangıç noktasıdır, denebilir. 2002 ile başlayan RTE-AKP dekadı, şeklen ve köken itibariyle farklılıklar arz etse de, DP ile başlayan hareketin bir tür devamı ya da alt türevidir ve seçmeni de (toplumdaki Muhafazakâr değişikliklere rağmen) benzer bir seçmen profilidir. Bu dekad henüz tamamlanmamıştır ve 2011 yılında AKP’nin yeniden iktidara gelmesi halinde 2015’e kadar sürebilecek bir dekaddır. Ancak, mevcut koşullar çerçevesinde bir analiz yapılacak olursa, görülen RTE -AKP sonrası dekadın 2015’te başlayacağı şeklindedir. Türkiye’deki bir dönem istikrar, sonra ise kaos dekadı şeklindeki silsilenin 2015 ve sonrasında geleneksel olarak devam etmesi beklenebilir. Bir başka ifadeyle, 2015 sonrası Türkiye’de yeni bir kaotik ortam oluşabilir. Bu kaotik ortam, siyasetin parçalandığı ve birkaç siyasal partinin bir araya gelerek bir koalisyon oluşturduğu yeni bir dönem olacaktır. Ancak, bu parçalanma ve istikrarsızlık, aynı zamanda yeni bazı aktörlerin siyasete dâhil olmasını da beraberinde getirecektir. Bu aktörler, şu an için görünürde olmayan ya da hali hazırda güçlü olmayan siyasal lider ve kadrolardır. Tabii, geleneksel gidişatımızdan da anlaşılacağı üzere, bu kaotik dönem de bir süre sonra yeni bir istikrarlı dekadı yaratacaktır. Bu dekadda RTE’siz bir AKP’nin yeni lider ve kadrolarla yapacakları son derece önemlidir.
AKP, bu dönemde, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi kendisini yeniden tanımlamak durumunda kalacaktır. Hali hazırdaki Muhafazakâr-Demokrat kimlik, 2015 sonrası için yeterli olmayabilir; dolayısıyla AKP’nin daha geniş çaplı bir merkez Sağ harekete doğru evrilmesi gerekir. Ancak, bu evrilme sürecinde daha geleneksel eğilimde olan ve RTE sonrası AKP’den ümidi kesilen kitle ve kadrolar, şu an tam manasıyla ayakta kalma ve rüşdünü ispat etme mücadelesi veren ve partisinin ufkunu genişletmeye çalışan Numan Kurtulmuş’un Saadet Partisi’ne (SP) kayabilirler. Bu da, SP ve Kurtulmuş’un 2010 sonrası süreçte önemli bir siyasal aktör olabileceğini göstermektedir. Kurtulmuş, henüz fazla dikkat çekmeyen bir lider olsa da, akıllı bir yol izlemesi halinde, yeni dekadda koalisyonlarda yer alabilecek önemli bir devlet adamı olabilir. Bu çerçevede yeni dekaddaki kaotik ortamın latan (görünmeyen potansiyel) gücüdür diyebiliriz Kurtulmuş’a. AKP’nin yeni kaotik dönemde hemen her partiden daha fazla kaos yaşaması olasıdır. Hatta bu kaotik ortam, çeşitli AKP’lilerin RTE’ye ya da benzer bir AKP’li lidere (Arınç, Gül gibi) geri dön çağrıları yapmalarını da beraberinde getirebilir. Ancak, siyasette bıraktıktan sonra dönüş, ülkenin genelinin bir lidere gerçekten ihtiyaç duyması istisnası haricinde, dönen lider için de parti için de pek faydalı olmamıştır. Gelişmiş Batı demokrasilerinde zaman zaman eski liderlere çağrı çıksa da çoğunlukla dönem olmamaktadır (Thatcher örneği gibi) Ancak, ülkenin genelinin istediği istisna lidere örnek Fransız Charles de Gaulle’dur. De Gaulle, Başbakanlığı bıraktıktan sonra Dördüncü Cumhuriyet Fransa’sı bunalıma girmiş; Cezayir sorununu çözmemiş ve De Gaulle’un dönmesi için gösteriler; yer basmalar vb. nümayişler yapılmış; de Gaulle dönerek sorunu çözmüş ve Beşinci Cumhuriyeti ilan etmiştir. Ancak, RTE’ye, de Gaulle türü bir destek gelmesi olası değildir. Dolayısıyla, AKP, RTE sonrası ayakta kalma ve kurumsallaşma ya da bir konjonktür partisi olarak zamanla marjinalleşme (ANAP örneğinde olduğu gibi) ikilemiyle karşı karşıya kalacaktır. AKP, geleneksel merkez-sağ kitlenin oylarını alan bir konumda olduğu gibi; toplumsal yapının değişmesiyle kendi Muhafazakâr seçmen kitlesini de oluşturmaya başlamıştır. RTE sonrası AKP’nin esas işi bu kitlelerin AKP’ye olan güvenini korumak olacaktır. AKP, yeni lideri ve kadrosuyla bunu gerçekleştirebilirse, hem Türkiye siyasetinde alışageldiğimiz lider bazlı parti modelini ortadan kaldırmış olur; hem de Türkiye siyasetinin ihtiyaç duyduğu yeni kadrolar ve değişimi gerçekleştirmiş olur. AKP, bu zorlu süreci aşabilirse, kurumsallaşır. Türkiye’de bu manada iki sağlam kurumsal hareket vardır. Bunlar, liderlerinden bağımsız olarak oy alabilen hareketlerdir. Bunlardan ilki, Cumhuriyetten de eski olan CHP’dir. CHP, Türkiye’nin en kurumsal partisidir. Öyle olduğundan dolayı, başında Deniz Baykal varken bile; insanlar Baykal’a rağmen CHP’ye oy verebiliyorlardı. Aynı durum, diğer kurumsallaşmış parti MHP için de geçerlidir. Kırk yılı aşkın bir geçmişi olan MHP, Devlet Bahçeli’den hoşlanmayan Ülkücülerin bile oy verebildiği bir harekettir. Oysa AKP seçmeni içinde RTE’ye rağmen oy veren ya da RTE’den hoşlanmadığı halde oy veren hemen hemen kimse yoktur. İşte bu lider-bazlı durum, AKP’nin gelecekte ayakta kalmasını sıkıntıya sokmaktadır.
2015 sonrası, CHP ve MHP’nin oylarında ya da durumlarında bazı farklılaşmalar olabilir; ancak bu durum da hem bu iki kurumsal siyasi partinin izleyeceği politikalara hem de AKP’nin ayakta kalıp kalamamasına bağlıdır. CHP, muhtemelen 2015 yılında da bir yandan Kemalist yapı ve seçmenini korumaya; bir yandan da ironik bir şekilde Sosyal Demokrat Parti olma iddiasında bulunmaya devam edecektir. Ancak, AKP’nin RTE sonrası oy ve taban kaybetmesi, CHP’nin muhtemel bir koalisyonda aktif rol oynamasına yol açabilir. Aynı durum, MHP için de geçerlidir. Ancak, CHP’nin Kılıçdaroğlu ile istediği seviyeye gelememesi halinde, şimdilik parti kurma çalışmalarını bir kenara bırakan Sarıgül’ün CHP’nin oylarını bölücü bir etken olarak siyaset sahnesine çıkması söz konusu olabilir. Benzer bazı sol oluşumlar da olabilir. Ancak, bu türden irili ufaklı oluşumlar, CHP’nin oylarında çok da büyük bir erimeyi beraberinde getirmeyecektir. Ne var ki, CHP içi hesaplaşmalar henüz su yüzüne çıkmış değildir; CHP’nin kendi içinde yeni bunalım ve kaoslar yaşaması ve bunun sonucunda yeni lider ve kadroların belirmesi de kuvvetle muhtemeldir. Buna karşın, CHP, RTE sonrası oluşacak kaotik dönemde en büyük iktidar alternatifidir.
AKP’nin RTE sonrası ayakta kalamaması ya da kan kaybetmesi halinde AKP’den kopacak oyların tek bir siyasi partide birleşmeyecek olması mutlaka dikkate alınması gerekli bir faktördür. AKP’nin aldığı oylar, çeşitli siyasal hareketler arasında dağılır. Ancak, bu noktada yeniden demokrat bir çizgiye dönebilecek bir Demokrat Parti’nin (Süleyman Soylu’nun yeniden lider olması ve yeni kadrolarla- zira Soylu yanlış zamanda ortaya çıkmıştır) AKP’nin geleneksel merkez-sağ oylarına talip olması muhtemeldir.
2015 yılı ve sonrası süreçte şu an BDP ile temsil edilen Kürt Hareketi’nde de bazı kopmalar ve yeni oluşumlar ortaya çıkabilir. Ahmet Türk sonrası daha fazla PKK-Öcalan çizgisine giren BDP içinden farklı zihniyetlerde Kürt siyasetçiler çıkabilir ve BDP’de bir bölünme ve yaprak dökümü yaşanabilir. BDP içinden çıkabilecek başka bir hareket AKP’nin Güney Doğu’da kaybettiği oylara talip olabilir.
RTE’den sonra 2015 yılında mevcut siyasi partilerde bazı farklılaşmalar olacağı gibi; zaman içinde oluşan toplumsal ihtiyaca karşılık verebilecek yeni bir güçlü hareket (2001’de AKP’nin ortaya çıkması gibi) de oluşabilir. Ancak, şu an için böyle bir hareket görünmemektedir; dolayısıyla 2015 ve sonrası için mevcut siyasi partiler bazında değerlendirme yapmak daha doğru olacaktır.
Özetle; Türkiye’nin RTE’den sonra 2015 yılından itibaren, bölünmüş siyaset ve yeni koalisyonlar devri şeklinde bir kaotik döneme girmesi çok büyük ihtimaldir. Bu dönem, AKP’nin ayakta kalma ve kurumsallaşma mücadelesine; CHP’nin eski geleneksel yapı ve yeni zihniyet arasında bocalamasının devam etmesine ve yeni lider ve kadrolara kavuşmasına; MHP’nin klasik Milliyetçi söylemle büyüyememe ve kendini yenileme ihtiyacına; DP’nin eski geleneksel merkez-sağ oyları alma mücadesine; SP’nin Kurtulmuş’la AKP’den kopacak oy ve vekillere kucak açmasına ve kısa vadede başarı ihtimali olmayan yeni yeni siyasi oluşumlara sahne olacaktır. Bu tür deneyimleri, Türkiye daha evvel de yaşamıştır. Gelenek bozulmamaktadır. Bir dekad istikrar; bir dekad kaos. İstikrar dekadı bitmek üzeredir; RTE’den sonra 2015’ten itibaren yeni bir kaotik dekad başlayacaktır; sonrasında ise yine yeni bir istikrar dekadı….
29 Yorum
Yazan:beytullah emrah Tarih: Eyl 7, 2010 | Reply
başarılabilirse başbakan erdoğan’dan sonra sistem değişecek ve başkan erdoğan olacak. halk zemini müsait. ama sistem hazır mı, birlikte göreceğiz.
Yazan:Çıtır Figen Tarih: Eyl 10, 2010 | Reply
Erdoğan’dan sonra Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un Başbakan olacağına inanıyorum. ABD’nin bu yönde bir plan geliştirdiği herkes tarafından biliniyor.
Yazan:Bora Tarih: Eyl 10, 2010 | Reply
Bülent Arınç olabilir.
Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Eyl 10, 2010 | Reply
cia ne kadar rahat çalışıyor. Adamların yaptığı bütün planlar başta kemalist cephe olmak üzere herkes tarafından biliniyor.
Yazan:Tayfun Korkut Tarih: Eki 6, 2010 | Reply
Bulent Arinc bana en uygun isim gibi geliyor. En yuksek liderlik vasiflari Bulent Arinc’ta. Lafi oturtmasini cok iyi biliyor. Ilerici bir dusunce yapisina sahip. Ciddi bir siyasi tecrubeye sahip. Oylesine tutarli, oturakli konusuyor ki, sozlerine, fikirlerine “katilmiyorum” diyebilmek cok zor.
Bulent Arinc’a suikast girisiminde bulunulmasi da bir tesaduf olamaz bence. Bulent Arinc’taki bu potansiyeli goren derin devlet, “yilanin basini daha kucukken ezmeye” calisti sanirim.
Yazan:sq Tarih: Eki 6, 2010 | Reply
“liderlik vasfı” ve “lafı oturtmayı bilmek” arasında Türkiye’deki ilişki çok patolojik hakikaten. Liderlik vasfı=kabadayılığa çıkıyor ne hikmetse, ne ezik bir toplummuşuz yahu.
Yazan:durhat Tarih: Eki 6, 2010 | Reply
@sq,
Bunun kabadayılıkla,kabadayılığa duyulan hayranlıkla,”eziklikle” ne ilgisi var Allahaşkına!
Bülent Arınç’tan hazzetmez,siyasi duruşunu,görüşünü beğenmezsiniz.Gayat tabi.
Fakat ne kabadayılığını gördünüz adamın,gerçekten merak ediyorum.Hani adam çıkıp bazıları gibi milleti birbirine kırdırmak için kışkırtmaya çabalasa,hamasi nutuklar atsa,en alasından ırkçılıktan,kandan medet umup naralar atsa tamam biraz kabadayılara oynuyor diyeceğim de.
Yani tarafgirliğin,çarpıtmanın,lafı ters yüz etmenin bu kadarına da pes doğrusu!Elinde sallayıp fırlattığı urganıyla dolaşan,her bir cümlesinden siyasi rakiplerini vatan hainliğiyle suçlama yaftasını eksik etmeyen,kuru tehdit sallayan,”şerefsiz”sözcüğünü dilinden düşürmeyen… ucubeleri gözünüz görmez de bi Arınç’ı mı buldunuz kabadayılığı yakıştıracak.
Bir de yok patolojikmiş vakaymış da bilmemneymiş!
Siz önce içine düştüğünüz hazin duruma bakın bence.Sizinkisi kakikatten çok daha enteresan.Bu memleketin canına okuyan eli kanlı kabadayılarına(Ergenekondan bahsediyorum) gelince avukatlığa,insan hakları savunuculuğuna soyunursunuz da,vatandaşın biri Arınç’ın halim selimliğinden konuşunca patalojik vaka oluyor öyle mi? Güldürmeyin beni.
Ha,AKP’den,cemaatten falan laf açılınca ifrit görmüşe dönüyoruz deyin de biraz dürüstçe olsun.Öyle bir laftan elli tane boş mana çıkarmanın alemi yok,içinize asıl dert olanın ne olduğunu bu sayfalarda ezberledik artık.
Yeter yahu,bu at gözlüklerinden hiç mi sıkılmazsınız!Vallahi bunaltınız bu bariz taraflı anlayışınızla…
Yazan:Tayfun Korkut Tarih: Eki 7, 2010 | Reply
@ sq,
Bu kadar cok Ergenekon kabadayisinin (hukukcu cuppesi, bol yildizli asker uniformasi tasiyanlari bile var), Devlet Bahceli gibi “adam”larin oldugu bir ortamda, Bulent Arinc kanatsiz melek sayilabilir. Kendisi lafi en azindan usturubunca oturtuyor. Haddini bilerek konusuyor. Turkiye’de eger seviyeli, mahalle kavgasi yapan degil de, politika tartisan bir muhalefet olsaydi, Bulent Arinc da laf oturtmak zorunda kalmaz, AKP’nin politikalarini savunurdu, seviyeli tartismalar izlerdik. Bulent Arinc, boylesine saldirgan, seviyesiz, “basbakan idam edilsin” diyebilecek kadar gozu donmus bir muhalefetin oldugu bir ortamda dahi agirbasliligini koruyabiliyor. 1-2 kez sinirlerine hakim olamadigini gorduk. Hepsi bu kadar. Basbakan oldugunda da cumlelerini secerken 1 dusunuyorsa, o zaman 3 dusunecektir. Bulent Arinc, benim kisisel fikrim. AKP’nin fikri nedir, baska bir isim uzerinde mi yogunlasiyordur, onu kendileri bilir. Ama, ben Tayyip Erdogan’dan sonra Bulent Arinc’i basbakan olarak gormek isterdim.
Yazan:Mustafa Tarih: Mar 2, 2011 | Reply
akp kurmayları gelişmeleri öngörerek “iki partili sistem” önerisini ve isteğini Başbakanımızın ağzından dile getirdiler. Öyle ise güçlü bir Türkiye için iki önemli sorunun çözülmesi gerekebilir:
– 2 Partili sisteme geçiş
– AKP’nin kurumsallaşması.
Diğer kutbu partilerden biri iki aşamalı seçim nedeniyle dolduracaktır.
Yazan:ali duman Tarih: Mar 2, 2011 | Reply
akp için başkan adayı oldukça fazladır, en yakın 3 isim şunlardır;
1. Abdullal Gül
2. Bülent Arınç
3. Ali Babacan
izlediği kapsayıcı, yapıcı ve olgun siyasetle sn. Bülent Arınç’ın kendini buna hazırlamakta olduğunu söyleyebiliriz.
siyasete geri dönme arzusu olması halinde bir diğer ihtimal sn. Abdullah Gül’dür.
ekonomi yönetimindeki başarıları nedeniyle sn. Ali Babacan’ı da göz ardı etmemek gerekir.
Yazan:mrtnrn Tarih: Mar 3, 2011 | Reply
ak parti’nin milletvekilliği için üç dönem sınırlaması koyması -eğer uygulamaya geçerse- ufak bir ayrıntı gibi görünse de türk siyasi hayatı için bir devrimdir bence…
herkes bülent arınç, ali babacan gibi üç dönemini dolduran isimlerden RTE’nin geri dönmesinden bahsediyor… sizce tek lider sultasına bağlı kalmak mı daha iyi ya da geleceğin siyasetçilerini yetiştirebilen bir siyasi yapı oluşturabilmek mi? mesela özal bunu başaramadı ve geride mesut yılmaz gibi birisini bırakmak zorunda kaldı…
şu an için AKP’nin de en büyük handikapı böyle kurumsal bir yapı meydana getirememesi…
benzetme yapacak kadar aymaz değilim ama mısır’da mübarek, libya’da kaddafi de zaten “vazgeçilmez” oldukları için o kadar sene iktidarda kaldılar…
bence önümüzdeki dönemde RTE, Arınç vb. isimlere bel bağlamaktansa onların haleflerinin yer alabileceği bir sistem üzerine kafa yormalıyız. bu yüzden başta dediğim gibi 3 dönem sınırlaması aslında bir devrim…
yoksa rahmetli erbakan gibi 85 yaşında seçim ittifakı yapmaya kalkarlar ya da demirel gibi 90 yaşında siyaset için milletin gözünün içine bakarlar…
Yazan:aziz yılmaz Tarih: Mar 3, 2011 | Reply
RTE değil Abdullah Gül demek istediniz sanırım.RTE henüz gitmedi ki geri gelsin.
Bu klavye sürçmesi dışında görüşlerinize katılıyorum.Siyaset bir şekilde liderlik sultasından/”tek adam”lıktan kurtarılmalıdır.Tabi üç dönem sınırlaması bu bağlamda bu siyasi geleneği kısmen kırabilir ancak yeterli değil.Çünkü siyasetin işleyişinde demokrasi kültürü gelişmemişse vasıflı lider yetişmesi de o kadar güçtür.Ben AKP’nin ve özelinde Erdoğan’ın Türkiye için yararlı hizmetler yaptığını düşünmekle beraber “tek adam” vaseyetine son verilmesi noktasında başarılı olduğunu söylemeyeceğim.Dolayısıyla da Erdoğan sonrası AKP döneminin ANAP’tan farklı olacağını sanmıyorum.Zira bütün kararları Erdoğan veriyor;parti içi çoğulcu katılım gelişmiş değildir.Manzara bu olunca haliyle boşluklar ve yabancısı olmadığımız dağılma kaçınılmaz gibi görünüyor.Velhasıl görünen o ki AKP’nin siyaset ömrü RTE’ye bağlıdır;gittiği anda hiçbirşey eskisi gibi olmayacak.Umarım yanılırım ama daha iyimser düşünemiyorum.
Yazan:mrtnrn Tarih: Mar 3, 2011 | Reply
haklısınız klavye sürçmesi olmuş:)
Yazan:ali duman Tarih: Mar 3, 2011 | Reply
bence 3 dönem gibi bir sınırlama mantıksal olarak doğru değil, süre yerine “başarı” kıstası koymak daha mantıklı.
yani başarılı bir başbakan (oylarını artırıyor, ya da en azından koruyorsa) niye gitsin ki?
oyunu azaltanın ya da koruyamayanın bırakıp gitmesi, kendinden sonra başarılı olacak kadroların önünü açması/yeni isimlere şans verilmesi çok daha anlamlı ve faydalı bir yöntem olacaktır.
kanımca doğru olanı budur.
Yazan:sumeyye Tarih: Mar 4, 2011 | Reply
Ahmet DAVUTOĞLUNU unutuyorsunuz.Ortadoğu da olup bitenlerde çok emeği vardır o ve kadrosunun.O yüzden,2015 sonrası için çok partili dönem olmaz. ya başkanlık sistemini başarırlar ve RTE başkan olur, ya da cumhurbaşkanı olur ve Davutoğlu başbakan olur,bunu bir yere yazın…
Yazan:alp Tarih: Mar 4, 2011 | Reply
Bu konu öncelikle Türk politik kültürüyle ilgili bir sorunu işaret ediyor.Tek adam kültürünü aşamamış siyasi geleneklerimiz bizi bu soruyu sormaya itiyor.Oysa ki sormamız gereken hangi zihniyetin iktidar olacağı değil,şahıslar gitse de ideolojilerin ayakta kalıp kalamayacağıdır.Türkiyenin demokratikleşme süreçlerini akamete uğratmayacak bir zihniyet yapısının egemen olduğu bir ortamda zannımca liderin ismi çok da mühim değildir.
Yazan:serap Tarih: Mar 6, 2011 | Reply
Ali BABACAN tabii ki. Bu ülke de bildirberg’ e gidenler başkan oluyor, en son giden Ali BABACAN dır.
Yazan:ali duman Tarih: Mar 6, 2011 | Reply
ancak bir şeyi de ekleyelim söz bir yerlere katılmayla bir şey olunabildiğinden açılmışken
mesala;
ABD’de bir (neydi ya ismi, anımsayamadım) toplantıya katılan generalimiz, “pkk liderlerini teslim etme” önerisini “akp güç kazanır” diye red etmişti, STATÜKO gücünde devam etseydi, o general genelkurmay başkanı olacaktı, güneydoğu da en çok askerini şehit veren generalin terfi ettirilmesi gibi, neyse ki aklı selim ağır bastı da, anyayı konyayı gördüler, sepet havası alarak evlerinin yolunu tuttular.
bugünkü sabahta eski tikko’lu, jitemci itirafçının itirafları var, SİVAS madımak için diyor ki; “jandarma köylerden insan taşıdı, madımak için” daha başka şeylerde söylüyor, balyoza karşı çıkan “yandaş” olmayan paşanın tunceli de operasyon ile nasıl teröristlerin önüne atıldığını da anlatıyor, paşayı, habercisi kurtarmış, şehit olma uğruna.
ya meşru seçilmiş hükümetten yanasın, ya da ülkeyi satan hainlerden yanasın, ya ergenekoncu hainlerden yanasın, ya apo’ya suikastını haber veren adı gibi küçük yalçınlardan yanasın, 40 katır mı 40 satır mı? (büyük usta can yücel ne esaslı laf etmiş; “yalçın küçüktür mide bulandırır” derken)
bildirberg yalanları, bop yalanları, sevr paranoyası ile ninni bebek ninni, hakikat ne yana düşer usta yalan ne yana.
birde bu yalan ve komplo teorilerini uyduran kahraman gazetecileriniz (!) var sizin, birisi ergenekon kahramanıydı, milyonları peşine takmıştı, cumhuriyet mitingleri, kaçkişiyizbiz vs. etkinlikleri ile, bu kahraman gazeteci, bu yolda harcamak için yandaşlardan apardığı paralarla tv kanalı sahibi olmuştu, aaa birde ne görelim tak sattı kanalı 30 milyona hemde fethullahçı birine, parayı koydu cebine, şimdi o parayı yiyeceği güzel günleri bekliyor, elbette sonsuza kadar silivri’de kalacak değil ya.. (satılan kanal mıydı, yandaşlar mı? hiçte bozuntuya vermediler, ne de olsa gün, birlik günüydü)
eee, tek o mu uyanık tecrübeyle sabit, bir başka gazeteci kılıklı komplocu aynı yoldan ilerliyor, muhtemelen baykal’a düzenlenen kaset komplosunun tezgahlayıcısıdır ki kılıçdaroğlundan hediyesini (halk tv’yi) istiyor, dava yoluna kullanacak ya hu, tabiki hakkıdır!, isteyecek tabi, her şeyin bir bedeli var sonuçta öyle dimi! ne mi olacak sonra bir 30 milyon dolarda o cebine koyacaktı canım ne var bunda, gayet açık değil mi? (yalan mı! hani bunu gerçekleştirene tanık olmasak evyallah diyeceğiz de, gözümüzü kör eden bir ideolojinin esiri değiliz, salak ta olmadığımız gibi)
bildenberg mi? komploların en babası bu ülkede ya hu, ne bildenbergi… ninni bebek ninni…ninni bildenberg ninni, ninni bebek ninni…
(acaba 20 banka soygununu gerçekleştirenler de bildenberge katılmışlar mıydı? katılmamışlarsa o meziyetin kursunu nereden aldılar (!) bilmek hakkımız olsa gerek ne de olsa böyle bir soygun marifetini tarihimiz henüz yazmadı)
Yazan:durhat Tarih: Mar 6, 2011 | Reply
Sayın Ali Duman,
solculuğu akp karşıtlığından ibaret sanan chp kuyrukçusu ideoloji kaçkınlarının anlattıklarınızdan haberi olmadığını mı zannediyorsunuz?inanın sizden benden daha iyi biliyorlar bu kirli pazarlıkları,komploları.bilmesine biliyorlar da n’aparsınız akp’ye duydukları tahammülsüzlükten ne yapacaklarını şaşırmışlar.onun içindir ki yaşanan bunca garabet karşında pişkince susarken,”vay başbakan heykele ucube dedi” diye ayaklanırıverirler.neyse akşam akşam sinirlerim alt üst olacak bu ikiyüzlü sahtekarları hatırladıkça.
allahtan foyaları ortaya çıktıkça nesilleri tükeniyor bu dinozor takımının.yani ninnilerine kanacak kimse kalmadı.hayır son çırpınışlarla statüko neferliği yapanlar kandırılmış falan değil, bunlar sistemin gönüllü destekçisi,yandaşadırlar.yalan,dolan ve her türlü riyayla sistemi ayakta tutmaya çalışanların ortağıdırlar.çünkü çıkar ve menfaatları bu yalan ortaklığından geçiyor.ve işte bunun içindir ki utanmadan korku imparatorluğunun yalakalığını yapıyorlar.ama elbet bu devran bir gün dönecektir ve bu asalaklar da tarih çöplüğünde hakketikleri yeri alacaklardır.o günler yakındır.
Yazan:ali duman Tarih: Mar 7, 2011 | Reply
sn. durhat,
şaşkınlığımız aynı, böyle bir ülkede şaşırmamak mümkün mü?
misal;
bugünlerde bolca “basın özgürlüğünden” konuşan ucubelere şaşırmamak elde mi?
geçmişi bilirsiniz, basın özgürlüğünden dem vuran bu “gazeteci” müsveddelerinin yazdıkları gazetelerde, uykularında yargısız infaza kurban giden insanlar, polis ağzıyla direkt terörist ilan edilir, basılan evlerde canlı ele geçirilenler önlerine konulan suç aletleriyle(!) (ki bunlar genelde daktilo, teksir makinası, battaniye vs. olurdu) henüz tek bir ifade bile alınmadan direkt terörist olarak deşifre edilir, bu insanlar daha ilk celsede berat etmiş dahi olsalar, tüm türkiye’ye suçlu olarak gösterildiklerinden, okullarından, işlerinden atılır, evlerine ekmek parası götürmekten aciz kalırlardı. (ki bunlar canını kurtarabilen şanslılardan sayılırdı)
özel timci ayhan çarkın, bin operasyondan söz etmişti, mehmet ağar-necdet menzir ikilisi binlerce ev basmış, yüzlerce insan yargısız olarak infaz edilmiş ve bu insanlar bugünkü anlı şanlı medya mensupları olan satılmış kalemlerce direkt olarak TERÖRİST ilan edilmişlerdi.
hayata dönüş adı altında yapılan faşist bir operasyon ile devletin koruması altında bulunan sol mahkumler DİRİ DİRİ yakılmış, yine bugün gazeteci kılığıyla dolaşan bu satılmış kalemler bu operasyonun alt yapısını hazırlamış, alçakca yayınlarına operasyon sonrası da devam etmişlerdi.
12 eylülü alkışlayan amiral gemileri hürriyet darbeciler için “bugüne dek neredeydiniz” manşeti atmıştı,
28 şubat’ın koşullarını yaratmışlar, 28 şubat öncesi ve sonrası karargahın çağrısına koşarak gitmiş ve askere selam çakmışlardı.
malum biliyorsunuz ki bu KARA SİCİL işin sadece bir kısmı, şimdi bu KARA SİCİLİN sahipleri, demokrasiden, basın özgürlüğünden, fikir özgürlüğünden söz etmekte, Medine dilencileri gibi destek talep etmektedirler, hangi yüzle.
yargısız infazları, öldürmeleri ahlaksızca haberleştirenler, hatta çoğu kez görmeyenler, kendileri için yapılan gece göz altısını bile eleştirmekteler, neredeyse utanmasalar ayaklarına kırmızı halı serilmesini beklemekteler.
efendim neymiş, ergenekoncu olamazmış, hrand dink için kitap yazmış. belli ki çok uyanık, sol gösterip sağ vurma konusunda eğitim almış, hirand dink için kitap yazmış ama içerisinde tek bir ergenekoncunun adı geçmiyor, kitabın içinde tek bir kez veli küçük adı geçmiyor…
oysa hirant dink, kendisini veli küçük’ün telefon ile tehdit etmesinden sonra hayatının karardağını yakınlarına söylemişken, bu nasıl bir gerçekliktir. hırant dink birtakım kişilerin emniyetten tasfiyesi için kullanılacak bir malzeme midir? bu postalcı ucubelerin hirant adını ağızlarına almalarından daha büyük zûl ne olabilir?
hirant dink’in asıl katillerinin kimler olduğunu bilmiyor muyuz? niye bunlara dair tek bir kelime ve isim yok? halkı öyle sandıkları kesin de, bizi de aptal mı sanıyorlar?
yürüttükleri çapsız siyasette A’dan Z’ye halka dair tek bir emare mevcut değil, işte bu halk düşmanlığına dair olan taraflarını anti-ABD’cilikle, anti-AKP’cilikle, anti-TARAF’la ve ürettikleri bir çok ipsiz sapsız KOMPLO TEORİLERİYLE kamufle etmeye çalışmaktadırlar, malum o teorileri biliyoruz, sevr paranoyası, bölünme paranoyası, 4 yanımız düşmanla çevrili paranoyası, tüm dünya türklere düşman paranoyası, bop masalı, soros, bildenberg zırvaları, bir dolu, hepsi de belli ki doğu perinçek ve başta soner yalçın olmak üzere diğer yetiştirmelerinin bir ürünü. neyse ki halkımızın bu içi boş yalanlara karnı tok.
(ninni bebek ninni, ninni soros ninni, ninni bildenberg ninni, ninni bop ninni… ergenekon – kızıl elma koalisyonu ninnileri bunlar)
selam ve sevgilerimle.
Yazan:erkan balcı Tarih: Haz 15, 2011 | Reply
bence liderlik vasıfları ve çağın gerektirdiği normlar itibariyle değerlendirdiğimizde AKP genel sekreteri Suat Kılıç AKP genel başkanı olabilir.
Yazan:betül Tarih: Ağu 17, 2011 | Reply
eğer 3 dönem diye bir prosüdür olmasa idi zaten rte başbakan olarak devam ederdi.diyelimki olmak istemedi.köşesine çekildi.ozaman en iyi seçenek suat kılıç tır.suat kılıçı tek geçerim.
Yazan:ekrem Tarih: Eki 8, 2011 | Reply
tabikı ahmet davutoglu
Yazan:ali duman Tarih: Eki 10, 2011 | Reply
1. Abdullah Gül (siyasete geri dönmek ister ise)
2. Bülent Arınç (toplum mühendislerinin kafa karıştırması sonucu çok radikal olduğunu düşünmüştük, oysa aksine çok uyumlu, kucaklayıcı ve ılımlı bir kişilik)
3. Ali Babacan (ekonomi yönetiminin gizli kahramanı, AKP’nin altın çocuğu)
Yazan:benamet Tarih: Ara 28, 2011 | Reply
bence en mantıklı isim ahmet davutoglu boyu kücük ama yapacagı isler büyük olur diye düsünüyorum akp den sonra chp secilirde kılıcdaroglu basbakan olursa tayyipin bunca yıllık emegi bosa gider
Yazan:ibrahim Tarih: Şub 10, 2012 | Reply
Tr de iş yapmaktan ziyade iş yapana köstek olmayı seçen bir muhalefet ve de medya olduğu için malesef hem hünerli hem de hazır cevap pratik zekalı insanlara ihtiyacımız var. Hazır cevap ve kendini ezdirmeyen insan kabadayı mıdır? Ben kabadayılar cahil ve şiddet yanlısı insanlar diye bilirdim ama ben yanlışım galiba.. ya da siz…
Yazan:serdar Tarih: Tem 28, 2012 | Reply
recep tayyipten sonra yerine gececek isim numan kurtuluştur demedi demeyin
Yazan:fatih Tarih: Haz 16, 2013 | Reply
arkadaslar benim sahsi gorusum, ben numan kurtulmus beyfendinin birkac konusmasina katildim kendisi zaten egitimli ve yillardir deneyimi de oldugu icin yuksek ihtimal basbakan olur. kendisi tayyib bey gibi cok yapici konusmalar ve samimi durusuyla halkin gonlunu alacagina kanaat getiriyorum ve olmasinda bi sakinca yoktur diye dusunuyorum Allah vatanimiza en hayirlisini nasip etsin insaallah amin
Yazan:Mert Tarih: Oca 21, 2014 | Reply
Hayatımda gördüğüm en boş yorumlar. Yok ABD getirtmiş de Akp’yi, Yok kemalistler bunu iyi biliyormuş da… falan da… Ya bi gidin ya, Anada-babadan- Kulaktan dolma ideolojilerle kendinizi kandırmayın, öğrenmiyorsanız da öğrenin. Bu ülke Milli piyade tüfeğine kadar Almanya’dan, Abd’den alırdı, O sözde Kemalistler, Milliyetçiler başta olduğu dönemler. Son 10 yıldır bunların hepsi yerli üretiliyor. Size binlerce böyle örnek veririm ama, anlamayacak kadar veya ikna olmayacak kadar cahilsiniz.