YAKINDA: İslâmî devrimler de yozlaşabilir mi?
By Editorden on Haz 7, 2011 in devrim, islamcilik, Marx, Marxizm
Marx’ı ve marxist devrimleri incelediğimiz bu yazı dizisinde iki garip olayla karşılaştık. Birincisi işçilerin refahı için yapılan komünist/sosyalist etiketli devrimlerin beklenen sonucu verMEmesiydi. Devrimlerin arkasından kurulan rejimlerde işçiler o kadar eziliyordu ki zavallılar koşarak, tünel kazarak kapitalist ülkelere doğru kaçıyorlardı:
Sosyalizmden kaçan işçi olur mu?
İkinci tuhaflık ise insanın insanı sömürmesine isyan eden komünistlerin kurdukları rejimlerde bireylerin pişirilip yenecek et derekesine indirilmesiydi. İnsan’ın kölelikten bile daha fazla aşağılandığı, metalaştığı bu hadiseyi hayretle inceledik:
Bir et parçası olarak komünist İnsan’ın kıymeti
Bütün bunlara bakarak iki farklı sonuç çıkarmak mümkün:
- Marxizm sorunlu bir ideolojidir. Dinlere, inançlara savaş açtığı için komünist devrimler yozlaşır, zulüme varır.
- Devrim sorunlu bir yöntemdir. Marxist ya da İslâmcı bütün devrimler yozlaşmaya mahkûmdur.
Halka eziyet eden bir rejimin DEV-i-R-ilmesi elbette gerekli. Hem de mümkün olduğu kadar çabuk bir şekilde. Ancak sonra ne olacak? Tarımdan eğitime, sağlıktan adalete… Bütün üretim, ticaret ve devlet işleri yeniden düzenlenecek. “Devrimci” hükümetler genellikle devrimin ertesi günü muhafazakâr oluyorlar. (Bkz. Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu) Devrim ile kazandıkları meşru(?) iktidarı halka bırakmak istemiyorlar pek. Eski diktatörün yoğun şiddeti altında yıllarca yaşamış olan halk köklerinden, kimliğinden kopuyor, giderek şuursuzca bir güruha, sürüye, “kitleye” dönüşüyor. Artık hedefleri, yöntemleri olan bir işçi sınıfı ya da ümmet değil karşımızdaki. Siyasî propaganda yoluyla istenilen şekli alan dev bir hamur adeta. Eskiden “doğru / haklı” davalar için mücadele etmiş olan liderler bir bakıyorsunuz bu “hamuru” sahiplenmiş, paylaşmış, kendi siyasî projeleri için bir hammadde haline getirmiş.
1100’den fazla sivilin devlet eliyle öldürüldüğü Suriye’nin Devlet Başkanı Başar Esad’a e açık destek veriyor “bizim” Nasrallah. Öfke cumalarında “Suriye halkı birdir” diye haykıran Suriyelilerin Amerikan uşağı olduğunu söylüyor. Bu haliyle artık halkına hizmet eden bir liderden çok insanları kendi malı gibi kullanan totaliter liderlere benziyor. Nasrallah’ın sarığı, cüppesi, cesur ve yaldızlı nutukları neden yetmiyor? Neden ona güvenmiş Müslümanların inancına rağmen netice nazi Almanyasını, marxist devrimleri, totaliter rejimleri hatırlatıyor? Yakında…
… Bu konu ilginizi çekiyorsa…
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün. Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.
6 Yorum
Yazan:halit Tarih: Haz 10, 2011 | Reply
böyle değersizleştirmey gidenlerden olmayın ya. Sizin gibi müslüman olmasındansa bir Hindu’nun İneğe saygı duyması çok makbuldur. Artık sizin elinizde din sadece paçavra bir kağıt haline geldi. Çok utanmazsınız ki Hizbullah adlı partiyi tanımadan onu tahkir etmeye kalkıyorsunuz.
Bir kutsalınız olsun artık her şeyi değersizleştirmeyin. Yoksa lanetlenenlerden olacaksınız.
Yazan:vahiy mi geldi? Tarih: Haz 10, 2011 | Reply
“Yoksa lanetlenenlerden olacaksınız.”
hayrola Halit Bey vahiy mi geldi?
madem gaybi biliyorsunuz(!) söyleyin bakalim Hizbullah neden satti Suriye halkini? Yoksa siz de onlarin Amerikan usagi oldugunu mu saniyorsunuz?
Yazan:halit Tarih: Haz 13, 2011 | Reply
Seninle mübahaleye hazırım. Evlatlarımla geleceğim.Haklıyı ve haksızı Alla ayırt etsin. bakın sizin gibi dini sadece dünyevi çıkarları uğruna bozuk para gibi harcayan değil. Hizbullah ve Suriye ve İran’la karıştırma.
Son sözüm de şudur sizin gibi dünyasını mamur etmek için elinden gelenin en iyisini yapan müslümandansa Hindistandaki ineğe tapan diye bildiğin Hindu ve Afrikada ağaca tapanlar şamanlar çok daha makbuldür. En azından onların bir kutsalı var. Sizin bir kutsalınız yok. Allah bu hakikati bilerek hüküm verecektir.
Yazan:Röntgen Tarih: Haz 13, 2011 | Reply
Kalbimizin içini X isinlariyla okudugunuza göre “mübahaleye” gerek yok 🙂 Söyleyeceklerimizi zaten biliyorsunuz. Bize sah damarimizdan bile daha yakin oldugunuzu vehmettiginize bakilirsa…
Yazan:Ceren Polat Tarih: Haz 13, 2011 | Reply
Halit Bey, lafı dolaştırmadan, net bir biçimde cevap verseniz ya. Nasrallah gibi siz de Esad’a karşı ayaklananların Amerikan uşağı olduğunu mu düşünüyorsunuz ? Hem Hizbullahçılar hem Suriye halkı aynı anda haklı olabilir mi ? Safınızı seçin bir kere. Ondan sonra bakalım zulme karşı durma kapasiteniz var mı yok mu ? Olabilir. Geçmişte iyi işler yaptılar belki. Şimdi görünen zalimin tarafına geçmiş bir Hizbullah. Demek ki yozlaşmışlar. Mehmet Bey’e hak verin, olsun bitsin.
Yazan:halit Tarih: Haz 15, 2011 | Reply
Yok ben Amerikancı diyerekten ucuz politika üretenlerden olmayacağım. Ama değersizleşmek hiçbir kutsalı kabul etmemek ve her şeyi demokrasinin ve liberalizmin oyuncağı haline getiren modernizme lanet ediyorum. Suriye’de yada başka yerde zalimlik yapan benimledir diye onu benimsemek çok çirkinlik olur. Ama Suriye’de gösteri yapanların ilk talebi Hizbullaha ölüm biçiminde