RSS Feed for This Post

Temsiliyet ve Aynur Bayram

Saltanat, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “devrimler” başlığı altında kaldırıldığında 1900’lerin ilk çeyreğindeydik. Akabinde TBMM bünyesinde seçme-seçilme hakkı yürürlüğe kondu. Ancak o tarihten sonra Türkiye, 1950’ye kadar Tek Parti Rejimiyle yönetildi. Çok Partili döneme geçilmesiyle birlikte 27 Mayıs 1960 Darbesi gerçekleştirildi. Sonrasında Türkiye Cumhuriyeti halkı, seçme-seçilme haklarına hemen her on yılda bir darbe aldı ve bu haklarını yeterince kullanamadı, hakları kısmen gasp edildi.

  Seçme-Seçilme hakkı, bir meclis içinden sadece sunulmuş seçenekler arasından seçim yapma hakkından fazlasıdır. Zira sadece sunulan seçenekler arasından seçim yapmak seçme-seçilme hakkının tam anlamıyla var olmadığının ispatıdır.

  Totaliter laik sistemin, “Şapka Kanunu” başlığıyla başlayan yasakçılık geleneği, 28 Şubat süreciyle birlikte ayyuka çıktı ve 80 yıl sonrasında dahi kendini gösterdi… Bunun sonucu olarak kadın nüfusunun %65’i başörtülü kadınlardan oluşan Türkiye Cumhuriyetinde, barajı aşabilecek siyasi partiler ideolojik nedenlerden kaynaklı olarak yahut kapatılma tehlikesi yaşayarak başörtülü bir milletvekili adayı çıkartamadılar. Mesela 28 Şubat ürünü olan Ak Parti, umudunuzu yeni düzenlenecek anayasaya saklayın derken, neredeyse seçilmesin diye Antalya 13. sıradan, seçilirse başını açıp, açmayacağı belli olmayan bir aday gösterdi. CHP zaten başörtüsü yasağının destekçilerinden olduğu için başörtüsünü oy kaygısıyla gevelemekten ileri gidemedi. MHP hali hazırda, resmi ideolojinin buyurduğu üzere, özel hayatında başını örten ancak kamusal alanda başını açmakta bir beis görmeyen bir aday ile soruna ne kadar uzak olduğunu gösterdi. Şu durumda sadece Has Parti ve Saadet Partisinin gösterdiği başörtülü adaylar, partilerin olası baraj altında kalma ihtimaline binaen bir anlam ifade etmedi.

  Özetle başörtülü kadınların seçme-seçilme hakları kısmen gasp edildi. Seçme-seçilme hakkı, temsiliyet hakkını da içinde barındırır, temsiliyet hakkınız yani başörtülü bir adayınız siyasi partilerce size sunulmamışsa siyasi partilerin size tam anlamıyla seçme-seçilme hakkı vermiş olduğunu söyleyebilir misiniz?

  Başörtülü bir kadın olarak, siyasi partilerce seçme-seçilme hakkımın kısmen gasp edildiğini düşünüyorum. Bunun en büyük ispatı başörtülü bir vekil adayının bulundurulmamasıdır. Bu tutum yani “başörtüsü yasağı sona erecekse onu da biz sona erdiririz” mantığı tahakkümün bir tezahürüdür fikri uyandırıyor. İşte tam burada Ankara 2. Bölgeden tek bağımsız başörtülü milletvekili adayı olan Aynur Bayram devreye giriyor ve “Başörtüsü sorunu, siyasi partiler üstü bir sorundur” diyor, katılmamak mümkün mü?

  Aynur Bayram, seçme-seçilme hakkı gasp edilmiş, yasaklanmış binlerce başörtülü kadına umut oluyor…

  Aynur Bayram Kimdir?

  Aynur Bayram, başörtüsü yasağını eğitim hayatı boyunca yaşamış, eğitim hayatı sekteye uğramış, uzun bir süre mücadele verdikten sonra gazetecilik mesleğine adım atmış ancak sarı basın kartı olmasına rağmen, başörtülü olduğu gerekçesiyle Meclis’te çalışmasına izin verilmemiş başörtülü bir kadın. Siyasi partilerin başörtüsü sorununu çöz(e)meyeceğini düşündüğünden, elini taşın altına koyan, başörtülü bir milletvekili adayı.

  Ben Samsun’da yaşıyorum, Aynur Bayram bağımsız aday olduğundan bu yana kendisini yakinen takip ediyorum, son olarak Aynur Bayram’a destek vermek amacıyla Ankara’ya gittim, çalışmalarını bizzat takip etme fırsatı buldum.

  Aynur Bayram’ı başörtülü ve seçilirse başını açmayacağını taahhüt eden bir vekil adayı olduğu için destekleme nedenlerime, çalışmalarındaki titizliği, gayretini görmüş olmamdaki nedenler de eklendi… Aynur Bayram, seçim ofisinde her tür detayla bizzat kendisi ilgileniyor. Mevcut programını zenginleştirmek için çok yoğun çalışıyor, radyo programlarından, televizyon programlarına koşuşturuyor, sosyal ağlardan, siyasi gündeme kadar her şeyi ince ayrıntısına kadar takip ediyor, kendisiyle ilgili haberleri anında sosyal ağlarda paylaşıyor, sözünü esirgemiyor, duruşunu bozmuyor, girişken, cana yakın, samimi bir kadın…

  Başörtülü kadınların, seçme ve seçilme hakkının gaspına muhalif bir duruş, bir alternatif, bir umut olarak ortaya çıkan Aynur Bayram tüm iddiasının altını dolduruyor. Yasaklanmış ve yok sayılmış başörtülü kadınları temsil vasfına sahip başörtülü bir kadın. Geriye bir tek şey kalıyor, Aynur Bayram’a destek vermek, oy vermek…

  Eğer Ankara 2. Bölgede (Altındağ, Akyurt, Ayaş, Beypazarı, Çubuk, Çamlıdere, Elmadağ, Güdül, Kalecik, Kazan, Keçiören, Kızılcahamam, Nallıhan, Pursaklar, Yenimahalle) oy kullanacaksanız, oy pusulasının sonundaki “Aynur Bayram” ismine mührünüzü vurun.

  Seçme ve seçilme hakkınızın sadece sunulmuş seçenekler arasına hapsedilmesine itirazınız var ise, “12 Haziran Genel Seçimlerinde, teslimiyet değil temsiliyet istiyorum” diyorsanız oyunuzu Aynur Bayram’a verin.

 

 

… bu konu ilginizi çekiyorsa…

 

 Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:selman Tarih: Haz 11, 2011 | Reply

    Herkes akp’yi bulunduğu yerden vurmaya çalışıyor. Sayın yazara kolay gelsin diyorum : )

  1. 1 Trackback(s)

  2. Haz 26, 2011: Son 30 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin