Aldatılmak güzeldir: Marxist Propaganda(2)
By Mehmet Yılmaz on Tem 6, 2011 in Beyin Yıkama, Komünizm, Marx, Marxizm, Psikolojik harp, Sosyalizm
“Ben bir diktatör değilim, sadece demokrasiyi basitleştirdim” diyordu Adolf Hitler. Ellerin ve ayakların zincire vurulmasından daha beter olan akılların ve vicdanların zincire vurulmasıdır. Fizikî zulüme direnmenin engellenmesi bir gün aşılabilir. Ama ya insanlar direnme arzularını yitirdilerse? Zincirlendiklerinin farkında değillerse? Hatta o zincirleri canları pahasına savunmaları gerektiği onlara kabul ettirilmişse?
Komünizm, Marx, Marxizm konulu bu yazı dizisine başlarken Karl Marx’ın kapitalizme isyan ettiğini, (bizce) haklı olarak insanların şeyleştirilmesine (Verdinglichung / Versachlichung) ve yabancılaşmasına (Entfremdung) karşı çıktığını anlatmıştık. Ne var ki Karl Marx kendi vicdanını dinleyerek çıktığı devrimcilik yolunda korkunç bir hata yaptı. Vicdanının sesini, kalbinde hissettiği insanî değerleri devrim yoluyla politik bir enstrüman haline getirdi. İnsan topluluklarının en karmaşık veçhelerinden biri bu: İnsanî güzellikler, iyilikler ANCAK yavaş yavaş ve insanî yolla yayılabilir, “ötekilere” aktarılabilir. Şayet tersini yaparsanız, yani acele edip de İYİ, DOĞRU VE GÜZEL OLANI afişlere, mitinglere ve nutuklara sıkıştırırsanız, “ötekilere” devlet eliyle, kanun, yasa ve ceza ile dayatırsanız bundan SADECE zulüm doğar. (Bkz. Bir et parçası olarak komünist İnsan’ın kıymeti) Bu bağlamda faşizm, nazizm, komünizm ve 21ci asrın belâsı olan liberal totalitarizm aynı çukura açılan kanallar gibidir. Neden böyledir? Açalım:
“İnsan’ı devirmek için kökünden sökmek gerekir” demiştik geçtiğimiz bölümlerde. Teknolojik ve ticarî ilerlemelerin insanları köklerinden kopardığını, İnsan’ın bu değişimi AKL-etmekten şimdilik aciz olduğunu savunmuştuk. Teknoloji’nin ve Para’nın kötülük üretmesi söz konusu değil elbette. Borsadan, finans dünyasından, nükleer enerjiden, elektronikten ve gen biliminden korkan, bunlarla sağlıklı bir ilişki kuramayan insanların meselesi bu:
- İnsan’ı devirmek için kökünden sökmek gerekir(1)
- İnsan’ı devirmek için kökünden sökmek gerekir(2)
- İnsan’ı devirmek için kökünden sökmek gerekir(3)
Bu köksüz insanlar ki özgürlüklerini kaybederek devrimlere, soykırımlara, dünya savaşlarına müsait bir hale geldiler. Peki bu KÖKSÜZLEŞME sürecinden KÖLELEŞME’ye geçiş nasıl oldu? Tek bir kelimeyle cevap verecek olursak : Propaganda! Bize kelimelerimizi, düşüncelerimizi ve değerlerimizi kaybettiren totaliter propaganda. Perdenin ucunu kaldırmaya başladık ilk bölümde: İşçiler için, işçiye rağmen: Marxist propaganda(1) Çünkü özgürlüklerini yitiren halklar önce kelimelerini kaybederler. Değer yargıları ve vicdanî ilkeler ferdî olmaktan çıkıp diktatörün elinde bir enstrüman olur. Kişisel yargı silinip norm ve standartlara bağlanır. Meselâ Türk kimliğinin en ağır biçimde yaralandığı dönem 1930’ların faşist Türkiyesidir. Çünkü bu dönemde NORM-alleşmiştir “Türklük” vurgusu. Ve Türk kimliği bayraklar, silahlar ve askerî törenlerle herkes için bir kalıba, AYNI şekle sokulmuştur. Öyle ki oluşan cinnet ortamında insanlar şiir bile yazamaz oldular:
“Işık ışık dalga dalga bayrağım
Senin destanını duydum senin destanını yazacağım
Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım
Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım.”
İnsan olmadan “Türk” olmaya kalkışınca ne kuşların yuvasını bozmak, ne Dersim katliamı, ne Varlık vergisi ne de 6-7 Eylül olayları vicdanları rahatsız edemezdi haliyle. (Bkz. Çirkin Cumhuriyet ve Mânâ’sız Maneviyat)
Gelecek bölümlerde liberal totalitarizm ve Beyin Yıkama, Psikolojik harp gibi kavramları biraz daha “derinlemesine” açacağız. Şimdilik bir kaç propaganda malzemesi ile okurlarımızı tefekküre davet ediyoruz. Kasıtlı olarak komünist, anti-komünist afişleri farklı malzemelerle karıştırdık. Bütün ideolojilerin “kelimeleri, akılları ve vicdanları gasp etme” yöntemlerinin ortak oluşunu vurguladık. Bu yazımızda link verdiğimiz makalelerin ışığında afişler üzerinde düşünürseniz gelecek bölümler için iyi bir hazırlık olacaktır.
Karmaşık ve bazen tahammül edilmesi çok zor olan günlük yaşamın afişlerle nasıl “kolaylaştığına” dikkat edin:
- Günah keçileri kim? Yahudiler? Burjuva? Entelektüeller? Patronlar? Siyasetçiler?
- “Küçücük” halk neden devasa biçimde resmedilen Mao’nun, Stalin’in ve Hitler’in ayakları altında, tek vücud halinde ne halde?
- Ölümsüz, ulu önderlerin vaad ettiği nurlu ufuklar nerede?
- Asker, köylü ve işçi hangi liderin benliğinde erimiş, anonim olmuş?
- Hangi ahtapotun kolları nereye uzanıyor?
- Hangi vampirin ellerinde kan var?
Dost ve düşmanın netleştiği, yapılması gerekenin aşikâr olduğu hayal dünyasını, afişlerdeki basit, net, tutarlı açıklamaları 19cu asır işçilerinin gerçek yaşamı ile karşılaştırın zihninizde. İşsizlik ve açık korkusu içinde yaşayan Avrupalı işçilerin gözüyle görün biraz olsun dev işçilerin tek bir yumruk olup minnacık patronları ezdiği bu “lunaparkı”. Dini afyon ilân edenlerin afyonlaşan ideolojilerini gözle tetkik edin. (Bkz. “Din Toplumun Afyonudur” (Karl Marx) isimli makalemiz)
…Bu konu ilginiz çektiyse…
Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün. Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.
3 Trackback(s)