RSS Feed for This Post

Dikkat Kitap: Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler

Süleyman Nazif (1870-1927) Batarya ile Ateş adlı kitabında şöyle diyordu:

“Benim dinim kinimdir… Irkına, vatanına, tarihine ihanet etmiş olan insanların ve milletlerin hiçbirini unutma Türkoğlu! Unutma ve affetme!”

Büyük travmalar, katliamlar ve yok edilme korkusu yaşayan toplumlar geçmişten ders çıkarırken affetmek ile acıları unutmak arasında fark göremiyorlar. (Bkz. PKK’lıları affetmek)

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor.

Bu korkunç dönüşümü Yahudilerde ve Avrupalı Ermenilerde görmek mümkün. Balkanlarda, Kafkaslarda Türk ya da Çerkes olma “suçundan” dolayı bizden önceki kuşaklar da bu şekilde eziyet gördüler. Ölenler bir kez ölürken hayatta kalanlar aşağılanma duygusuyla hergün öldü. Peki ya Kürtler?

PKK’lı Kürtler  hızla koşan adamın bir cam kapıya çarpıp yıkılma hissini tekrar tekrar yaşıyorlar. Camın ötesini görüyorlar ama o hayata katılamıyorlar. Sadece Kürt olmak istedikçe Kürtlüğünü kaybeden bir kuşak yetişiyor. Tıpkı Türk ulusalcıları gibi geçmişten, gelecekten hatta kendi gölgesinden bile korkan bu insanlar şiddet için şiddet isteyen örgütlerin, partilerin elinde istenen her şekli almaya hazırlar.

Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 42 Yorum

  2. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 15, 2011 | Reply

    Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor.

    Bugün toplum olarak geldiğimiz noktayı özetleyen bir sapmatadır yıkarıdaki alıntı. Aslında sadece etnik kökene dair bir aidiyet duygusuyla sınırlı değildir bu saptama. Aidiyetin veya aidiyet duygusunu harekete geçiren kimlik temelli temayüllerin tamamında benzer sorunsalla karşılaşırız. Kısacası hem belirleme şansına sahip olabildiklerimiz, hem de kendi tercihimizle karar veremeyeceğimiz tüm “renklerimiz” için durum aynıdır: Benliğimizin parçası olan farklılıklarımızın özgürce yaşanması önünde engel ve sınırlamalar başladığında bu benlik duygusu gerçeklik vasfını yitirerek toplumu kamplaştırmaya sürükleyebilecek tehlikeli bir araca dönüşür. Ne acıdır ki, doğal, özgürce yaşanmasında bir sakınca olmayan(olmaması gereken) bize ait bu renkler, artık diğerini düşman gören kimlik bunalımlarına evrilmiştir. Bizden olan ve olmayan vardır sadece. Tabi bu düzlemden bakınca diğer bütün renkler silinip gidiyor. Bugün olan budur.

    Peki bizleri bu kimlik bunalımlarında kaybeden, bizi kendimize ve diğerine yabancılaştıran bu tipik hastalığın köklerini nerede aramak gerekir? Neden yaşam bunca renklerle bezeliyken kendi tercihimiz olmayan etnik aidiyetlere hapsolup gideriz? Sorun farklılıklar değilse; insan, aidiyetinden ötürü suçlanamıyacağına ve bunu belirlemek gibi bir şansa da sahip olamayacağına göre neden bunu sorun yapıyoruz? Bu soruların cevabını bulamadığımız sürece sanırım kendi tercihimiz olmayan aidiyetlerimizi kucağımıza düşen birer sorun olarak görmeye devam edeceğiz gibi görünüyor.

    Bu kimlik bunalımının beslendiği kaynak nedir diye sormuşken, sanırım en önemli neden güvensizlik. Zira günümüz dünyasında kimlik çatışmalarının sürgit devam etmesinin en büyük nedeni,her bir farklılık veya aidiyet biçiminin ötekini/diğerini kendisi için bir tehditolarak, tehlike olarak görmesidir.

    Çözüm derseniz, bu duyguyu normale çevirecek kestirme bir çözüm önerim henüz yok. Bizden olmadığını düşündüklerimizle aslında pek çok ortak noktamız olduğunun farkındalığına varmakla belki işe başlanabilir. Ötekinin/diğerinin (kafamızda her nasıl kurgulamışsak) varlığının bizler için tehdit dışında da bir anlamı olacığına inandığımızda eminim çağımızı saran bu hastalıktan kurtulmanın yolu açılacaktır.

  3. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 16, 2011 | Reply

    Emre Uslu’nun alıntılanan sözlerine dair de şunu söyleyebilirim: Kürtlerin sıkışmışlık halinden oluşan ruh haline dair tesbiti çok yerinde, ancak bu travmanın asla aşılamayacağı yönündeki kesin iddiaya pek katılmıyorum. Açmak gerekirse,

    Kürtlerin (bir kısmının veya çoğunluğunun) Kürtlük merkezli bir aidiyet taasubuna savrulmuş olma savı bir durum tesbitidir. Hep böyle kalmaya mahkûm kalacaklardır öngürüsü ise peşin hükümdür. Zira hızla karşımiliyetçiliğe savrulma;kendini baskı altında ya da kısıtlandğını hisseden her topluluk için geçerli olan psikoljik bir durumdur. Realitedir demiyorum, akıl tutulmasına varmış etnik milliyetçilik algısını haklı da bulmuyorum. Ve ayrıca, baskı görmüş, hakları gaspedilmiş bir halkın ırkçılığa varan bir milliyetçiliğe yönelmelerine gerekçe de teşkil etmez bu hissiyat şekli. Lakin sayın MY’nin de belirttiği gibi, dışlanmışlık, bir takım güvensizlikler vs. insan topluluklarını etnik kimlik bağnazlığına sürükleyebilecek etkiye sahiptir. Türk ulusalcılarından söz edilmiş örneğin. Bir takım korku ve endişeler, aynı şekilde Türk ulusalcılarına veya milliyetçilerine de camın ötesine geçememe sendromu yaşatmıştır. 72 Milleti düşman görerek, her zaman iç düşmanların varlığına inanarak varolmaya çalıştı Türk ulusalcıları. Türklük bilinç ve şuuru bu hissiyat üzerine inşa edildi. Diyerleri için de durum aynı. Avrupadan zulüm ve baskı gören K.Afrikalı Araplar, 1915 tehcirinde mağdur olan Ermeniler, İsrail zulmüyle hâlâ pençeleşen Filistinliler vd. örnek gösterilebilir. Yani doğrudan çatışma içinde olan insan topluluklarının yaşanan travmalara rağmen insan merkezli, akılcı, sağduyulu vs düşünmeleri çok enderdir. Sonuç itibariyle düşmanlık psiklosisini yaratan varolan sorunun kendisi, bu pskolojiyi rehabilite edecek olan da çözümdür.

    Zira varolan sorunlar bir şekilde çözüldüğünde, kısmen olumlu yönde bir sonuca doğru gittiğinde bu hissiyat da değişmeye başlar. Dolayısıyla Kürtlerdeki negatif algıların kesin değişmeyeceğini iddia etmek hem büyük bir yanılgı hem de tek yanlı bir bakış açısıdır. Bir kere böyle psikolojik bir açmaza yönelik analizde Kürtlerin özne gösterilmesi hatadır. Neyse Uslu gibi her konuyu lastik gibi eğip bükme hastalığından muzdarip aydınları şimdilik bir kenara bırakarak konuya dönelim.

    Şurası bir gerçek ki, Türk ulusalcılarından aynı minvalde yoluna devam edenler hâlâ var. Ve bu tutumlarıyla Kürt sorununun tıkanmasında en az Kürt ulusalcıları kadar sorumluluk sahibidirler. Buna karşın Türk-Kürt ikilemi bağlamında bir kıyas yapılacaksa evet Türk tarafında olumlu bir değişim söz konusu. AKP’yi yeri geldiğinde eleştiren biri olarak bu düzelme halinin AKP hükümetinin iktdara gelişine bağlıyorum. Dünyaya açılan, tabuları zorlayan, ezberleri değiştiren yeni bir anlayışın doğmasına öncülük etti bu parti. Dolayısıyla da Türk ulusalcılarına sempati duyan kesimlerin algılarında önemli değişimler yaşandı. En azından 1930’larda donmuş olan zihniyette kırılmalar yaşandı. Kürt tarafında ise aynı hızda bir değişim gözlenmiyor. Gözlenmiyor, zira ulusalcı refleksleri törpüleyecek gelişmeler Türk ulusalcılarını kısmen değişime zorlarken, Kürtlerin Kürtlük algısını değiştirecek etkili bir dönüşüm henüz bulunmuyor(ya da yeterli değildir). Kısmen sorgulanan ulusalcılığın yerini ulusalcılığın yeni bir boyutu almış durumdadır:Kemalizme yaslanan ulusalcılık gitmiş, yerine, tek millet, tek dil, tek bilmemne diye başlayan benzer tekçi söylemlerin aldığı bir ulusalcılık ikame edilmiştir. Ki bu da Kürtleri, ulusalcılığın tamamen tarihe karıştığına dair ikna olmalarına yetmiyor.

    Dolayısıyla Kürtler de günün birinde o aşılmaz denilen camın ötesine geçebilirler. Yeter ki kendilerine bu güveni verecek adımlar atılsın. Tabi ki her şey eskisi gibi devam ediyor demiyorum. Diyemem de. Ancak sorun çözüme kavuşmadıkça ve ayrıca çatışma tüm hızıyla devam ettikçe, iflah olmaz, kandırılmış, aklını yitirmiş olarak bilinen Kürtlerin bir mucizeyle saf değiştirmesi beklenmemeli. Soruyorum ailesinde mutlaka tutuklanmış, gözaltına alınmış, hüküm giymiş bir ferdi bulunan Kürtler, Emre Uslu’nun bakabildiği gözlükle meseleye bakabilirler mi? Yani ortalık yangın yerine dönmüşken kabul edelim, aklını yitiren, cinnet geçiren bir tek Kürtler değil. Ha, normal midir derseniz? Asla! Şiddet sarmalına fazlasıyla batmış ve bunun dışında gözü dünyayı görmeyen Kürtlerin sayısı hiç de az değil. Ve bu akıl tutulmasını kendilerine en başta Kürt aydınlarının hatırlatması da gerekiyor. Ne var ki bunun kadar da, Kürtleri bu hissiyatın cenderisinden kurtaracak adımların atılması da şart. Peki bundan eser var mı? Hani sivil anayasa geliyordu, hani Kürtlerin kendilerini eşit vatandaş hissedecekleri yeni bir sayfa açılacaktı? Bunda bir arpa boyu yol alınmazken Kürtler devlete, hükümete nasıl güvenecek? Ha, BDP’nin görevi bu yönde çalışmak ve temsil ettiği veya oy aldığı kesime de bunu borçlu. Borcunu yerine getirmiyor, aksine çözümsüzlüğe hizmet eden bir tutum içerinde BDP. PKK ise şiddeti tırmandırmakla meşgül. Pekâlâ Kürt halkının hak ve talepleri BDP’nin, PKK’nın tutumuna mı endeksli olacak, kaderi bunların elinde mi olacak?

    Sonuç itibariyle Kürt aydınlarına bugün büyük bir sorumluluk düşüyor. Ama bu sorumluluk eğer körü körüne PKK’ya olan taraflılığı sorgulamak ve şiddeti mahkûm etme adına isteniyorsa, hukuk devleti olma iddasında olan devletin de Kürt aydınlarını şiddet karşıtı çağrılara teşvik edecek uygulamaları acilen hayata geçirmesi gerekiyor. Zira elle tutulur bir değişim olmadığı sürece, Kürt aydınlarının, bağnazlığa savrulan Kürtleri ikna etmeleri pek mümkün görünmüyor. Kısacası anadilde eğitim hakkı tanınsın, Kürtlerin kimliklerini özgürce yaşamaları önündeki tüm engeller kaldırılsın o zaman camın ötesine geçemeyen Kürtleri konuşup tartışalım.
    Bakınız, AKP’nin ağır aksak yürüyen değişimci politikaları dahi bölgede BDP kadar oy almasını sağladı. Bir de cesaretle devamını getirecek radikal adımlar atılması durumunda varın siz düşünün olabilecekleri. Bu bakımdan, evet Kürt aydınlarına büyük bir sorumluluk düşüyor ve bu da çözümün yarısı demektir. Ancak bunun kadar devletin de artık ertelemeden atması gereken adımları atması gerekiyor. Bu adımlar( Kürtlere çağrı yapacak Kürt aydınları ile demokratikleşme hamleleri) beraber yürürse bir anlam ifade edebilir ve dolayısıyla sorunun çözümü noktasında müspet bir sonuç elde edilebilir.

  4. Yazan:Berk Tarih: Eyl 18, 2011 | Reply

    Dunyadaki tum halklar kendini yonetme ve kaderini belirleme hakkina sahip!Bunu yaparken ve yapmisken siddet basat arac olup diger tum yontem ve argumanlar kullanilmis iken;neden kurtlerin yaptigi hersey yanlis,hata,teror,isbirlikcilik,gericilik,ilkellik oluyor? Vietnami oven,Filistini destekleyen,çeçenleri kollayan,Balkanlara hamasi yaklasan bu zihniyet sira kurtlere gelince baskalasiyor.Bir turk icin istedigi,bir turk toplumu icin yuruttugu siyaseti hic gormezden gelerek ucu gibi gosterme iki yuzlulugune girilebiliyor.
    Dunya da hangi millet,hangi halk ozgurluk yolunda kendi degerlerini yuce kilmamistir? Yada ulusalcilik damarina enerji pompalamadan bagimsiz,ozgur olabilmis hangi ornek vardir?
    Bin yil boyunca bir millete her turlu siddeti uygula,asimile et,yok etmek icin turlu yontemler dene,o millet baskaldirdiginda ise çaga,gerici ,eskimis,terk edilmesi gereken argumanlar diye onlara sarilanlari kucumse,teror ilan et.Bu aymazlik degil de nedir? Kaldiki bir millet kendi kaderini belirlemek icin mucadele ediyorsa,bu mucadeleyi yurutebilmek icin milletini nasil ulus bilinci ile donatir,nasil araclar secer ,onun bilecegi,onun onculerinin bilecegi istir ve kimse o millete ,o milletin seçim ozgurlugune karsi çikamaz,elestiremez.! Hele hele bu bir egemen toplum mensubu ise hiç yapamaz.Onun yapacagi tek sey vardir;Evet bu millet ezildi,eziliyor,ozgurluk haklaridir,ozgur olana dek bizim diyecek lafimiz yoktur,cunku onlari egemenligi altina alan ve onlari bu yontemlere basvurmaya mecbur eden biziz! iste hepsi bu.
    Turk ve bir çok korkak kurt aydini,yazari,arastirmacisi,sanatcisi geldigi yeri kaybetmemek icin surekli kurt hareketlerini cesitli ideolojik ve guya evrensel hukuk degerleri ile mukayese ederek yerden yere vurur,kompleksli elestiri,asalama,karalama bombardimanina tutar.Bugun eger kurtlerin halk olarak ozgur bir sekilde kendini yonetmesi ve kaderini belirlemesi hakkini gasp eden egemenler soz konusu ise ve bu gaspa evrensel degerler yada evrensel degerleri koruma a dina kurulan olsumlar cozum bulmuyor,bulmamis ve bulma taraftari olmamis ise,bunu kurtlerin onune olcu olarak koymak kadar ahlaksiz bir dusunce bicimi olamaz.Birlesmis Milletler bugune kadar kurtlerin kaderini tayin etmesi icin ne yapmistir? Birlesmis Milletler Evrensel insan haklari bildirgesinin hic bir maddesi kurtler icin gecerli degil ise ,ne diye kurtler evrensel degerleri olcu alip egemenlerne karsi mucadeleyi o cerceve icerisinde yurutsunler? Kurt milliyetcide olur,ulusalcida olur,kapitaliste olur,seriatcida olur,irkcida olur,dusuncesi,dunyaya bakis acisi ne olursa olsun her kesimle ittifakta yapar,Maddi degerlerini manevi degerlerini koruma adina emperyalislere peskeste çeker,kukla devlette kurar,gazini ,petrolunu bedava da verir,bu kimseyi ilgilendirmez.Nasil ki turkler Almanlarla ittifak yaptilarsa kurtlerde bunu yapma hakina sahipler.Nasil ki turkler 90 yil boyunca ve hala milliyetcilik yaparak devletin yapisini korumaya calistilarsa kurtlerde aynisini yapma hakkina sahiptir.Bu tum devlet edinen milletlerde olmustur,her millet bu asamadan gecmistir ve kurtlerde kendi topraklarinda kendi efendileri olabilemek icin bu asamadan gecmek zorundadir.Kurtler liberalizmi,sosyalizmi,radikalligi,seriatciligi,demokratligi simdi konusarak,tartisarak sadece ve sadece kendi egemenlerine karsi enerji tuketiminde bulunuyor ve psikolojik yenilgiyi hizlandiriyor.
    Açikçasi en aydini,en demokrati,en dindari,en humanisti sunu istiyor;kurt siddete basvurmasin,kurt kimliginden vazgecsin,kurt kurtce konusup egitim olsa ne olur,kurt biat etmis bir kere bundan sonrada yapsa ne olur,turk kurde her turlu çileyi yasatma hakkina sahiptir,kurt bunlari yasamak istemiyorsa turku dinlemelidir,kimlik mucadelesi veriyorsa bile turkun belirledigi sekilde,turkun belirledigi yontemlerle ve turkun belirledigi olculerde talepte bulunarak.. Bakiniz,okuyunuz hangi turk aydini kurtlere bir elbise biçmemis? Biri federasyon olmaz diyor,oteki ozerklik olmaz diyor,bir baskasi ulus devlet kabul edilse bile ana dilde egitim olmaz diyor,bir boyali otonomi olmaz diyor hepside bagimsizlik olmaz diyor,kurtler kendini yonetemez,birbirini yer diyor.Sizene kendilerini nasil yoneteceklerinden? Sizene birbirlerine karsi nasil davranacaklarindan? Siz kendinizi insan diye tanimlarken bu sahiplik ruh halinizi ve mantalitenizi disa vuracak kadar cahil olurken kurt size mi inanacak?Sizimi dinleyecek?

  5. Yazan:MY Tarih: Eyl 18, 2011 | Reply

    Aziz Bey selam, kusura bakmayin biraz geciktim;

    “Peki bizleri bu kimlik bunalımlarında kaybeden, bizi kendimize ve diğerine yabancılaştıran bu tipik hastalığın köklerini nerede aramak gerekir? Neden yaşam bunca renklerle bezeliyken kendi tercihimiz olmayan etnik aidiyetlere hapsolup gideriz? Sorun farklılıklar değilse; insan, aidiyetinden ötürü suçlanamıyacağına ve bunu belirlemek gibi bir şansa da sahip olamayacağına göre neden bunu sorun yapıyoruz? Bu soruların cevabını bulamadığımız sürece sanırım kendi tercihimiz olmayan aidiyetlerimizi kucağımıza düşen birer sorun olarak görmeye devam edeceğiz gibi görünüyor. “

    Bu söyledikleriniz aslinda INSAN’in bir açilimi gibi. Kendimize özgü iç dünyamiz FAZLA TEK, FAZLASIYLA ÖZEL. Ister bir kiza asik olsun, ister ticaret yapsin isterse SADECE biraz konusmak istesin, insanlar bu ÖZEL ve ÖZNEL dünyadan çikip HERKESE GÖRE AYNI olan bir yere, OBJEKTIF dünyaya geçmek zorundalar.

    Farkli biçimlerde öfkelensek ya da asik olsak bile “ben bir kiza asik oldum” cümlesini her insan söyleyebilir. Mânâ farkli ama isaret bir. Para ile bir sey satin alinca da bu böyle. Bir kitap, bir silah ya da bir buket çiçek alirken AYNI Türk lirasi ya da AYNI Amerikan dolari veriliyor. Siddet de bu objektif dünyanin bir parçasi. Ayni ET ve KEMiK bedene AYNI sopalarla vurarak, AYNI mermilerle ates ederek siddet uyguluyor insanlar.

    Konusmadan, ticaret yapmadan yasamak imkansiz. Fikirlerimizi kelime hapishanesine hapsetmeden konusamayiz. Niçe amcam “kelimelerin agina takilmak” diyordu. Hemen her filozof kelimelerin bi TEKTiPLESTiRiCi etkisinden yakiniyor. Galiba Camus idi, “isim verildikçe kelimeler anlamlarini yitirir” diyordu.

    Biz Türk’üz, Kürd’üz. Ama Bu etnik kimligi standart, normalize biçimde yasmaya kalkinca totaliter ve siddete dönük bir siyasetin kurulmasi kaçinilmaz. Ki buna “siyaset” bile denmez. Cumhuriyetin ilanindan itibaren Atatürk Türklere büyük kötülük yapti. Bizi OBJEKTIF bir Türklük algisina hapsetti. Türklük ölçülebilir, bilimsel bir gerçek olunca “yeterince Türk olMAma riski” dogdu! (Bkz. Türklüğü ölçmek; Nazan Maksudyan)

    Kürtler bugün tam ayni durumda degiller. Türkler 1930’larda kendilerini “muzaffer” saniyorlardi. Kibir ile kendi kimliklerine zarar verdiler tektiplesme yoluna gittiler: “Her türk asker dogar, …”

    Kürtler ise bugün kendilerini “maglup” saniyorlar. Eziklikte, maglubiyette tektiplesiyorlar. Cevap yine siddet. Bu da kaçinilmaz. Hannah arendt bu konulari çok iyi analiz etmis. Derin Marx kitabinda elimden geldigince anahtar kavramlari verdim zaten.

  6. Yazan:çuvaldız Tarih: Eyl 20, 2011 | Reply

    Merhaba Aziz bey,
    Yorumunuzda yer verdiğiniz “Kürlerin Kürtlük algısı” ve “Kürt aydınlarını teşvik” tespit cümleleriniz oldukça dikkat çekici.Sizi kırmayı değil ama kızdırmayı göze alarak yazdığımı peşinen söylemeliyim:)

    AKP’yi yeri geldiğinde eleştiren biri olarak bu düzelme halinin AKP hükümetinin iktdara gelişine bağlıyorum. Dünyaya açılan, tabuları zorlayan, ezberleri değiştiren yeni bir anlayışın doğmasına öncülük etti bu parti. Dolayısıyla da Türk ulusalcılarına sempati duyan kesimlerin algılarında önemli değişimler yaşandı. En azından 1930′larda donmuş olan zihniyette kırılmalar yaşandı. Kürt tarafında ise aynı hızda bir değişim gözlenmiyor. Gözlenmiyor, zira ulusalcı refleksleri törpüleyecek gelişmeler Türk ulusalcılarını kısmen değişime zorlarken, Kürtlerin Kürtlük algısını değiştirecek etkili bir dönüşüm henüz bulunmuyor(ya da yeterli değildir).

    Kısmen sorgulanan ulusalcılığın yerini ulusalcılığın yeni bir boyutu almış durumdadır:Kemalizme yaslanan ulusalcılık gitmiş, yerine, tek millet, tek dil, tek bilmemne diye başlayan benzer tekçi söylemlerin aldığı bir ulusalcılık ikame edilmiştir. Ki bu da Kürtleri, ulusalcılığın tamamen tarihe karıştığına dair ikna olmalarına yetmiyor.

    Bu satırları okuduğumda Kürtlerin Kürtlük algısının tamamıyla Türk ulusalcılarına endekslemiş olduklarını anlıyorum. Bir tarafa refleks olarak tanımlanan ulusalcılık konulmuşken diğer tarafa etnik bir kimlik konulmuş; Kürtlük-Ulusalcılık! Böyle bir denkleştirme yapıldıysa şayet rahatlıkla Kürtlük’ün bir refleks olduğu söylenebilir. Maalesef bu cümleden yola çıkılıp Kürt yoktur’a kadar bile gidilebilir!!

    Kürtlerin Kürtlük algısı!
    Muhtemel ki Kemalizme yaslanıp, oradan gücünü devşiren sadece Türk ulusalcılığı değil, Kürtlük de!

    Bu devşirme ile Kürtlük refleksi geliştirenler, dünyada olduğu gibi bu ülkede de ulusalcılığın tarihe karışmakta olduğunu kabul ettiklerinde Kürt kimliğini yaslayacakları bir kaynaktan mahrum kalacaklar. Şiddet, Kürtlük’ün kaçınılmaz şekilde yakalandığı bir tuzak/ kapan değil, bir tercih. İşe belki bu gerçeği görüp, kabul etmekle başlamak gerekiyor olabilir.

    Şiddet sarmalına fazlasıyla batmış ve bunun dışında gözü dünyayı görmeyen Kürtlerin sayısı hiç de az değil.

    Yukarıda izah ettiğim sebeplerden ötürü bir tarafa Türk ulusalcılığını diğer tarafa Kürtlüğü koyarak meselenin doğru analizinin yapılabileceğini söylemek mümkün olsa da çözüme ulaştıracak isabetli bir başlangıç olmasa gerek! Kürt kimliğini inşa eden unsurlardan birinin, bu “törpülenmekte olan ulusalcılığa karşı verilen şiddetli tepki “ olduğu kabul eden ve bu kimlik üzerinden “ulus” devşirmeye çalışan Kürtler, Türk ulusalcılığın tamamen tarihe karışmasına ikna olabilirler mi ya da ikna olmak isterler mi ? Gözünü, kulağını kapatıp ikna olmak istemeyen için hiçbir söylem, eylem, değişim, törpülenme yeterli olmayacaktır..

    Ve bu akıl tutulmasını kendilerine en başta Kürt aydınlarının hatırlatması da gerekiyor. Ne var ki bunun kadar da, Kürtleri bu hissiyatın cenderisinden kurtaracak adımların atılması da şart. Peki bundan eser var mı? Hani sivil anayasa geliyordu, hani Kürtlerin kendilerini eşit vatandaş hissedecekleri yeni bir sayfa açılacaktı?

    Eşit vatandaş! Kiminle eşit? ” Türk ne ise Kürt de “o” dur. Türk hangi hakka sahipse Kürt de o hakka sahiptir. vs vs…” Bknz. Berk adlı yorumcunun yazdıklarına!

    Bunda bir arpa boyu yol alınmazken Kürtler devlete, hükümete nasıl güvenecek?

    Güven’i merkeze alıp, devletin iade ettiği hakların arpa boyu yoluyla eşit vatandaş olduklarına ikna olan/olmaya eğilimli Kürtleri bir kenara koyup soruyu ters çevirip soralım, Berk beyin yazdığı gibi düşünen, “devlet” olma arzusu devam eden istediklerini elde etmek için Kürtlere dahi şiddet uygulamayı mubah sayan Kürtler ne olacak? Güven ilişkisi bu Kürtlere rağmen tesis edilip muhafaza edilebilir mi? Kürt kimliği ne kadar, nereye kadar bağlayıcı?

    Ha, BDP’nin görevi bu yönde çalışmak ve temsil ettiği veya oy aldığı kesime de bunu borçlu. Borcunu yerine getirmiyor, aksine çözümsüzlüğe hizmet eden bir tutum içerinde BDP. PKK ise şiddeti tırmandırmakla meşgül. Pekâlâ Kürt halkının hak ve talepleri BDP’nin, PKK’nın tutumuna mı endeksli olacak, kaderi bunların elinde mi olacak?

    Kürt halkının hakları!
    Kürtlerin oyunu alan BDP,şiddete başvuran Kürt oluşumu PKK….
    Hangi haklar ve talepler? Eşit vatandaş olma hakkı mı yoksa “egemen devlet olma hakkı” mı?

    Bugun eger kurtlerin halk olarak ozgur bir sekilde kendini yonetmesi ve kaderini belirlemesi hakkini gasp eden egemenler soz konusu ise ve bu gaspa evrensel degerler yada evrensel degerleri koruma adina kurulan olsumlar cozum bulmuyor, bulmamis ve bulma taraftari olmamis ise, bunu kurtlerin onune olcu olarak koymak kadar ahlaksiz bir dusunce bicimi olamaz. Birlesmis Milletler bugune kadar kurtlerin kaderini tayin etmesi icin ne yapmistir? Birlesmis Milletler Evrensel insan haklari bildirgesinin hic bir maddesi kurtler icin gecerli degil ise ,ne diye kurtler evrensel degerleri olcu alip egemenlerne karsi mucadeleyi o cerceve icerisinde yurutsunler?(Berk)

    PKK şiddeti Kürt halkının hangi haklarını elde edebilmek için tırmandırıyor? Sandıktan çıkan tescil edilmiş oylara bakarak Kürt halkının demokratik yolla vekaletini aldığını(!) iddia eden BDP, Kürt halkının hangi hak ve talepleri için PKK’nın ürettiği şiddeti masaya sürüyor?

    Sonuç itibariyle Kürt aydınlarına bugün büyük bir sorumluluk düşüyor. Ama bu sorumluluk eğer körü körüne PKK’ya olan taraflılığı sorgulamak ve şiddeti mahkûm etme adına isteniyorsa, hukuk devleti olma iddiasında olan devletin de Kürt aydınlarını şiddet karşıtı çağrılara teşvik edecek uygulamaları acilen hayata geçirmesi gerekiyor.

    Hakların teslimi konusunda kesinlikle haklısınız AMA 😉 şiddet karşıtı çağrıda bulunabilmek için hayata geçirilmiş uygulamalarla teşvik olmayı beklemek aydın olarak tanımlanmışların tercih edeceği bir yol olamaz ve hatta olmamalı öyle değil mi? Barışta ısrarcı olup şiddeti durdurmak için devletin silahlı kuvvetlerinin operasyonlarına karşı hangi kimlikten olursa olsun tavır alan, hukuk ve demokrasiye işaret ederek alternatif çözüm yolları üreten/öneren sorumlu aydınların duruşlarına bakarak Kürt aydınlarının sorumlulukları da bu sorumluluğu hatırlatanların kimlikleri de niyetleri de tespit edilebilir sanırım!

    Devletin hayata geçirdiklerinin barış adına teşvik olup olmadığını halka tercüme edecek olanlar demokrasiye inanmış olan aydınlar. PKK, BDP ya da onların kadrolu şiddet yanlısı Kürt aydınları(!) değil ! Kürtleri, PKK=şiddet cenderesine hapseden Kürt aydınlarına karşı değişimi, dönüşümü gözlemleyebilen ve şiddeti kimden nasıl olursa olsun sorgulayıp, mahkum eden Kürt aydınlarına sorumluluklarını hatırlatanların kimlikleri ve iyi niyetli taleplerine bir tarafa hizmet etmeye endeksliymiş gibi kuşkuyla yaklaşmamak da hayata geçirilmiş büyük bir tür teşviktir.

    Zira elle tutulur bir değişim olmadığı sürece, Kürt aydınlarının, bağnazlığa savrulan Kürtleri ikna etmeleri pek mümkün görünmüyor. Kısacası anadilde eğitim hakkı tanınsın, Kürtlerin kimliklerini özgürce yaşamaları önündeki tüm engeller kaldırılsın o zaman camın ötesine geçemeyen Kürtleri konuşup tartışalım.

    Kürtlerin kimliklerini özgürce yaşamaları!

    Aziz bey yukarıda sizin de ifade ettiğiniz gibi Kürt aydınlarının önceliği “Kürtlerin Kürtlük algısı” olmalı. Bunu aynen ifade ettiğiniz gibi Kemalizme yaslanan /beslenen Türk ulusalcılığından bağımsız olduğu kadar, BDP ve PKK dan da bağımsız/rağmen yapabilmeliler. Yoksa Kürtlerin kimliklerini özgürce yaşamlarının önündeki engeller sadece ve sadece devlet düzenlemeleri ile kaldırılamaz. Şayet devletten, hak olarak aynen Türk kimliği gibi bir Kürt kimliği inşa etmesi talep edilmiyorsa!

    Bu arada engeller kalktıktan sonra aydına ve sorumluluklarını hatırlatmaya(hatırlatan kim?) ne gerek var ki zaten! Kürt kimliğini kuzu postu gibi üzerlerine giyinenleri teşhis etmek için mi?

    Bakınız, AKP’nin ağır aksak yürüyen değişimci politikaları dahi bölgede BDP kadar oy almasını sağladı. Bir de cesaretle devamını getirecek radikal adımlar atılması durumunda varın siz düşünün olabilecekleri. Bu bakımdan, evet Kürt aydınlarına büyük bir sorumluluk düşüyor ve bu da çözümün yarısı demektir. Ancak bunun kadar devletin de artık ertelemeden atması gereken adımları atması gerekiyor. Bu adımlar ( Kürtlere çağrı yapacak Kürt aydınları ile demokratikleşme hamleleri) beraber yürürse bir anlam ifade edebilir ve dolayısıyla sorunun çözümü noktasında müspet bir sonuç elde edilebilir.

    Kürt halkını sokağa döken taleplere bakmakta fayda var. Öcalan’ın tecriti için demokratik protesto hakkını kullanarak sokakları dolduran yığınlar anadilde eğitim vb haklar için, Ceylan, Uğur ya da o videodaki 7 kişi sokağa çıkmıyor. Apoizm! Kürtlerin Kürtlük algısı. Dünyaya açılmış, tabuları zorlayıp, ezberleri değiştirecek yeni bir anlayışın doğmasına öncülük edecek kısaca cam fanustan çıkabilmiş ve katışıksız Kürt kimliğini analiz edebilmiş Kürt aydınlarına çok ama çok iş düşüyor gerçekten.

    http://www.taraf.com.tr/orhan-miroglu/makale-uzak-mesafe-milliyetciligi-ve-kurt-aydinlari.htm

    http://www.taraf.com.tr/orhan-miroglu/makale-uzak-mesafe-kurt-milliyetcileri-ve-pkk.htm

    http://haksozhaber.net/kurtlere-nasil-anlatmali–22151yy.htm

    http://haksozhaber.net/ortadogu-degisiyor,-ya-kurtler-22503yy.htm

    http://www.taraf.com.tr/orhan-miroglu/makale-kurt-aydin-sinifi-var-midir.htm

  7. Yazan:Harun Tarih: Eyl 20, 2011 | Reply

    BDP’nin kamuoyuna göstermediği gerçek amacı ve Berk isimli yorumcunun yazdıklarının meali: “Türkiye’de %6’lık yavru muhalefet partisi olacağıma Kürdistan’da %50’lik 1. parti hatta demokrasi için şartlar olgunlaşana kadar (yaklaşık bir 30 yıl kadar, yani biz ölene kadar 🙂 Gerisi tufan zaten)tek parti olurum. Dibimizde Türkiye gibi bir tehdit olacağından da Kürt halkını bu tehditle uyutup, sıkı yönetim rejimi kurmak kolay olacaktır. Böylece yandaşım, yoldaşım zengin olur. Kimse de sorgulayamaz. Sorgulayanı Kürt milletine ve devletine ihanet etmekten içeri atabiliriz, asabiliriz, kesebiliriz. Türkiye ile soğuk savaş içerisindeymiş gibi görünüp, Türkiye’deki emsallerimizle el altından ticari ilişkilerimizi, silah ve uyuşturucu ticaretimizi sürdürebiliriz. Bizim amacımız Kürtlük, Kürtçülük falan değil. Ezilen halklar söylemi de pek umrumuzda değil zaten. Tek istediğimiz daha fazla güç, daha fazla para, daha fazla silah, daha fazla insanı emrimiz ve kontrolümüz altına almak. Yıllardır Türk, Arap ulusalcılarının bu işten nasıl paralar kazanıp, batılı ülkelerde, sahil kentlerinde nasıl zevk-i sefa ettiklerini görüp, salyalarımız akarak onları izledik. Şimdi kudurduk, azdık. Biz de istiyoruz Miami’de bir yazlık. Biz de uluslararası platformda sayın diye hitap edilmek istiyoruz. Biz de yatlar, katlar istiyoruz. Biz de gazetelerin sosyete sayfalarında boy gösterip, kıyafetlerimizle, arabalarımızla, yaşam tarzlarımızla hava atmak istiyoruz. Biz de TV’lardan tehditler savurup, erkimizi ispatlamak istiyoruz. İktidar, daha fazla güç istiyoruz. Güçlendikçe arzularımız daha da kabarıyor. Tutamıyoruz kendimizi. Göz açıp kapayıncaya kadar hayat bitiyor zaten. 30 yıl fazla ya da az yaşamış birisi ne farkeder. Hem doğaya bakın. Hayvanlara.. Doğanın ve doğanın bir parçası olan insanın tabiatında güç savaşı, iktidar kavgası vardır. Biz yapınca mı ayıp oluyor? Bu uğurda yeri geldiğinde binlerce insanı da öldürebiliriz. Eminiz, onlar da aynı şeyi yaparlardı. Zaten dünyanın nüfusu çok fazla. Trafikte yol alınmıyor, her yerde kuyruk. Bir miktar insan azalsa tüm insanlığın faydasına olur.

    Evet, bunun için dünyanın 1-2 asır kadar gerisinde kaldık. Ama Araplar’ın o kadar da gerisinde sayılmayız. 50 yıl falan en fazla. Gerçi devrildi o ülkelerdeki ezilen milliyetçiliğiyle başlamış baskıcı rejimler ama bizim elimizde çok kuvvetli bir mazlum edebiyatı var. Bu edebiyatla daha çok Kürt’ü kafalarız. Evet, bugün Ankara’daki bombalı saldırı zaferimizi nasıl, nerede kutlasak acaba? Köpük partisi mi yapsak, lüks arabalarımızla konvoy mu yapsak, Dubai’de 7 yıldızlı bir otel kapatıp sazlı sözlü dansözlü felekten bir gece mi yapsak, buzlu badem partisi mi yapsak yoksa? Neyse, şimdilik havaya girip, dikkat çekmeyelim. Zamanı geldiğinde hepsini yapacağız.”

  8. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 20, 2011 | Reply

    Sevgili Çuvaldız hanım,

    Size hiç kızmıyorum. Hiçbir zaman da kırılmadım. Bu konuda müsterih olun. Aksine çoğuna katılmadığınız görüşlerimin sizinle yorumlaşmaya vesile olmasından memnuniyet duyuyorum. İçtenliğimle söylüyorum sizinle yorumlaşmayı özlemiştim.

    Yorumunuza gelince, geneline katılıyorum. Pek çok noktada hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Sadece yorumlama şeklinde kısmi farklılıklar var. Tabi okuma tarzlarımız da bir hayli farklı. Bu nedenle düşüncelerime çoğunlukla katılmadığınız yorumunuzu acaleye getirmek istemiyorum. Tekrar tekrar okuyup eksik kaldığım noktaları bulmaya çalışacağım. Size de aynısını öneririm. Yazdığım yorumları bir kez daha okumanızda fayda olacağını düşünüyorum. Yalnız Aziz Yılmaz’ın düşünceleri olarak değil, hiç tanımadığınız, yorumlarını daha önce hiç okumadığınız bir insandan gelmiş gibi değerlendirmeyi deneyin.

    Saygı ve selamlar.

  9. Yazan:MY Tarih: Eyl 20, 2011 | Reply

    Siirt’te yeniden insanlar ölmüs. Yasama hakki elinden alinan kadinlardan biri, Kevser Çekin, Siirt Belediyesi BDP Meclis üyesi Abdullatif Çekin’in akrabası imis. ihtiller çocuklarini yermis her zaman. 1789’da Fransa’da, 1917’de Rusya’da test edildi. Öyle oldu.

    Ulusalci Kürtlerin de Stalin’i var. Hapiste de bir Stalincik. Ulusalci Kürtlerin bir de hadim edilmis ihtilalleri var. Bu canavarcik güdük boyu, minnacik disleri, tekâmül etmemis midesiyle kendi çocuklarini yiyor. Gücü yettigince.

    Ergenekon ile PKK iki farkli organizasyon oldugunu düsünen kaldi mi hâlâ ülkemizde?

  10. Yazan:Bir Kürdün Feryadı Tarih: Eyl 21, 2011 | Reply

    Ulusalci Kürtlerin de Stalin’i var. Hapiste de bir Stalincik. Ulusalci Kürtlerin bir de hadim edilmis ihtilalleri var. Bu canavarcik güdük boyu, minnacik disleri, tekâmül etmemis midesiyle kendi çocuklarini yiyor. Gücü yettigince.

    Maalesef gerçek bu. Her ihtilal (veya devrim olarak bilinen toplumsal hareketler) şaşırtıcı derecede birbirine benzer: Başlangıçları, gelişme evreleri ve sonuçlarıyla.

    İlk evreden yani nüveleri değişim talebiyle atılan safhadan başlayacak olursak, her bir değişim talebi mevcut yapıya alternatif olarak şekil alır. Zira bir avuç insanın başını çektiği marjinal yapılar olsalar dahi, ihtilalleri yöneten elit grup kısa sürede aradığı kitle desteğini bulmakta pek zorlanmaz. Zorlanmaz çünkü enkaza dönüşen ve gittikçe yozlaşmakta olan bir toplumda ihtilallcilerin idealize ettiği değişim fikri ile halkın gittikçe öfkeye dönüşen talepleri bir noktada örtüşür. Özetlemek gerekirse her kötü yönetim kendisine isyan etmeye hazır muhalif yapılar üretir. Başka bir ifadeyle değişim iddasında olan ihtilal fikri, teorik altyapısı ve altyapıyı tamamlayacak olan toplumsal dinamizm mevcut yapının bağrından çıkar.

    İhtilallerin gelişim süreçlerine gelince, yukarıda da değindiğim gibi mevcut yönetime duyulan isyan ve öfke ihtilalcilerin elini güçlendirmeye ve toplum tarafından kurtarıcı gibi görülmelerine fazlasıyla yetiyor. Dolayısıyla yönetime duyulan hoşnutsuzluğun doğal sonucu olarak, olası sonuçları dikkate alınmaksızın ihtillal fikri belirli bir kitle tarafından meşru bir zemin buluyor ve meşruyet kazanıyor. Netice itibariyle bu etkileşim ihtilalin başını çeken grup için bir malzemeye, tabir yerindeyse güçlü bir silaha dönüşebiliyor… Tek yapacakları şey eldeki bu “malzemeyi” kaybetmemek yani tepki ve öfkeyi canlı tutabilmek! Adına yola çıktığı halkın/sınıfın/grubun başına bela olmuş ihtilalcilerin(!) yaptığı da bu. Ancak işin bu kısmında olayın başka bir boyutuyla karşılaşıyoruz. İhtilal veya devrim iddasında olan “toplum mühendisleri”, şiddet de dahil her türlü yöntemi “kutsal dava” kabilinde mübah görürler. Dedik ya tek amaçları kendilerine inanları çoğaltmak, gayelerine ulaşmak için kitleleri ikna(?) etmek. Dolayısıyla bu ikna çabasında seçiciliğe, ilke ve prensiplere yer yoktur.” Gerektiğinde” amacın araca, aracın amaca dönüşmesinde mahsur görülmez. Yaşam hakkını hiçe sayma dahil çiğnemeyecek hiçbir kural yoktur artık! Peki ya kendilerine umut bağlayan kitlelere ne demeli? Kural tanımayan, “kutsal davalar” uğruna her türlü insanlık suçunu işlemeye hazır bir avuç gözü dönmüş insanlık düşmanına her koşulda biat edilmesi? İşte asıl püf noktası burada. Zira ustalıkla “kutsal davalar” şeklinde belletilen bu insanlık trajedileri halkta/toplumda bir körleşmeye yol açar. Öyle ki, öfke duydulan rejimin/sistemin (her neyse) yarattığı yıkım ve tahribatlar, gelmekte olan daha yıkıcı olanın görülmesini engeller, gerçekler bir bir perdelenmeye başlar. Artık adına devrim denen yıkıcı olgunun değil hedefinden sapması, neden olduğu gözle görülebilen somut gerçekler bile görülemez, duyulamaz noktaya gelir. Bu evre, türlü ideoloji ve doktrinlerin dogmalaştığı, birer afyona dönüştüğü evredir. İdealler dogmaya, ideolojiler dinlere, dinler ise ideolojilere evrilmeye başlar. Zira kendilerini ideolojilerin konfirmizmine teslim eden toplum/birey artık bu açmazların yarattığı tahribatları görmekten uzak birer tutsak oluverir. Bu öyle bir noktaya ulaşır ki, varolan ideolojik kirlilik kalabalığı ve karmaşası en masum ve saf olan bireyi dahi yutar. Celladına aşık eder. Kısaca bir biat kültürü yerleşerek toplumu amansız bir yabancılaşma çukurunun içine iter.

    Ve üçüncü aşama yani sonuçlar. Sonuçların bir kısmına üstteki paragrafta yer verdim. Ancak ideal bir toplum hedefiyle kitlelere otorite gücüyle şekil vermeye çalışan ihtilal(ci)ler sadece toplumda yukarıda sıralanan psikolojik çıkmazlara sürüklemekle kalmazlar fakat aynı zamanda telafisi zor büyük yıkımlara da neden olurlar:Kitlesel katliamlar, açlık, sefalet ve kaybedilmiş bir insanlık.

    Başa dönüyorum, bütün ihtiller birbirine benzer diyordum. Parçaları birleştirelim ve adına ihtilal denen toplumsal hareketleri karşılaştıralım, aynı hikaye aynı senaryo görülecektir:Başlarken, sürerken ve sonuçlanırken. K.Koreye, İran’a, Rusyaya, Çine ve diğerlerine bakmak yeterli, ihtillalerin insanlığı getirdiği noktayı görebilmek için. Ve bize daha tanıdık gelenlerine ve bugün o tanıdık gelen modele öykünenlere! 1930’lardan kalma modelin takipçilerinin çoğunluğunun dahi çağın gerisinde kaldığını kabul etmek durumunda kaldığı köhnemiş zihniyeti ne hazindir ki Kürt halkının hak ve taleplerini savunma iddasında olan Kürt Milliyetçileri dört elle sarılmış durumda. Halkına adalet, eşitlik, özgürlük vadederken kah Mao’dan, kah Stalinden, kah bizzat mağduru olduğu Kemalizmden esin ve ilham alıyor Kürt Ulusalcıları. Yani totaliter rejimlerin yöntem ve dilini kullanıyor günümüzün Kürt Milliyetçileri. Ve tıpkı diğer öncül muadil ihtilallerde olduğu gibi, PKK ve sivil görünümlü ucube takımı yarattıkları ihtilal projesi adına bugün kendi çocuklarını yiyerek srateji belirliyor.
    *************
    “Hadım edilmiş ihtilal” demiş sevgili MY, adına yola çıktıkları halkı yamyam gibi yiyen zihniyet için. Evet PKK’nın Ulus-Devlet projesinin diğer ihtillallerden farkı, kuşkusuz ki hedeflenen 1930 yapımı rejim modelinin henüz gerçekleşmemiş olması. Zira şu anda karşılaştıklarımız, henüz başarılmamış yani o hadım olmuş/edilmiş halin sonuç ve yansımalarıdır. Peki bir de PKK güdümünde bir Kürt Ulus-Devletinin kurulması durumunda neler olabilir? Zira model alınan ihtilal ve devrim projelerinin en yıkıcı sonuçları her zaman ihtilalin gerçekleşmesinden sonra başlamıştır. Misal Lenin önderliğinde başlayan Sovyet Devrim hareketinin yıkıcı sonuçları, devrim için girişilen siyasi çalışma ve faaliyet döneminden çok devrimin ardından başlamış ve katliamlar hız kazanmıştır. Çünkü ihtilallerde değişmez bir kural vardır: Devrimler kurulurken de kanlı geçer ancak korunmaya çalışırken daha çok kan dökülür. Stalin dönemi Rusyası ve Humeyni sonrası İran bu kural/gerçeği doğrular mahiyettedir. Zira gerçek ve hakikatlerin anlaşılması gecikse de “kral çıplak” diyenler mutlaka çıkar bir gün. Dolayısyla yağmurdan kaçtığını zannederken doluya tutulduğunu anlayan toplumlar bir şekilde uğradıkları hayakırıklıklarının bilincine varırlar. Rus halkı da bunda gecikmedi ve eşit toplumun ne tür felaketler getirdiğinin ayırdına vardı ve muhalefet sesleri yükselmeye başladı. Sonuç: Sisteme ve gidişata en ufak itiraz edenler toplu katliamdan geçirildi. Ki Rusya örneğnden hareket edersek, muhalefet cephesinde yer alanlarının çoğu Rus Devrimi içinde yer almış üst düzey yöneticilerdendi. Keza Humeyni’yi Şah yönetimini devirmekte destekleyen TUDEH’li solcu grupların akibeti İran İslam Devrimi sonrasında benzer olmuştur ve binlerce solcu darağaçlarında sallandırılmıştır. Dolayısıyla ihtilaller MY’nin isabetle belirttiği gibi çocuklarını yemekten geri durmamıştır. Rusya ve İran devriminin arkaplanına bakıldığında eski konumuna, siyasi tutumuna bakılmaksızın tüm muhaliflerin yok edilerek susturulduğu görülecektir. Kaçanlar ise gittikleri yerde KGB(Rusya),SAVAK (İran) gizli servis ajanları tarafından pusuya düşürülerek suikastle öldürüldüler.

    PKK hakkında bu öngürülerde bulunmanın Kürt Milliyetçilerini epey öfkelendireceğini biliyorum. Ne var ki görünen köy kılavuz istemez. Örgüt içinde “biz nerede yanlış yaptık” diyen üst düzey kadrolardan bugün beşyüze yakın militanın katledildiği biliniyor. Bilinmeyenlerin sayısı ise bilinenlerin çok çok üzerinde. Ayrıca Şiwan Perver, Muhsin Kızılkaya, Orhan Miroğlu ve Kemal Burkay gibi isimlerin PKK’nın tehditi altında olduğu da ayrıca sır değil. Bu bile PKK’nın gerçek yüzünü görmeye yeter de artar.
    ***********
    Ancak burada bir parantez açmak durumundayım.

    PKK ve onun svil uzantıları olan BDP’nin bu bilinen yapısına karşın bazı gerçeklere karşı duyarlı olmakta da fayda var. Evet PKK Kürtlerin, Türklerin ve bu coğrafyada yaşayan herkesin başına bela olmuştur.Muhtemelen kitleler üzerindeki etkisi kırılmadığı sürece de bir tehlike olarak kalmaya devam edecek. Peki kalıcı bir çözüm bu belalı örgütün varlığına endekslenebilir mi? Hükümet bir yandan PKK’yla müzakelere girişirken neden Ulasalcı veya milliyetçi refleksleri ortadan kaldırabilecek reformları bir türlü hayata geçiremiyor? Her reform en azından PKK’ya destek ve sempatiyi minimize edebilir. Çünkü PKK’yı bugün geldiği noktada geriletmenin tek yolu onu yalnızlığa mahküm edecek demokratik adımlardır. Şiddete şiddetle karşılık verme yöntemi ise PKK’yı daha da güçlendirecektir. Bunu bilmek için siyasetbilimci, sosyolog falan olmak gerekmiyor. Ne var ki bu yönde fikir beyan edilmesi dahi-örtülü ifadelerle- PKK yandaşlığı veya Kürt Milliyetçisi suçlamasıyla karşılık buluyor. İsim vermeyi doğru bulmuyorum, ancak iyi niyetle yazıldığından kuşku duymadığım ama bu peşin hükümlülük nedeniyle insanı görüş belirtmekten soğutan heves kırıcı serzenişlerden fazlasıyla şikayetçiyim. Eleştiri tamam da her alternatif görüş PKK’nın şiddetini mazur görmek, “kendi katillerine” toleranslı davranarak görmemek şeklinde anlaşılmamalı. Bu bağlamda bu sözlerim hem bir eleştiri hem de bir temennidir. Barış yanlılığından ve samimiyetinden kuşku duymadığım sevgili Türk yorumcu kardeşlerimden beklentim, biz Kürtleri eleştirdikleri kadar anlamaya da çaba göstermeleridir. Zira birbirimizi doğru anladıkça ayağımıza dolanan bu kronik sorunu çözme şansımız olacaktır.

  11. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 22, 2011 | Reply

    Bu satırları okuduğumda Kürtlerin Kürtlük algısının tamamıyla Türk ulusalcılarına endekslemiş olduklarını anlıyorum. Bir tarafa refleks olarak tanımlanan ulusalcılık konulmuşken diğer tarafa etnik bir kimlik konulmuş; Kürtlük-Ulusalcılık! Böyle bir denkleştirme yapıldıysa şayet rahatlıkla Kürtlük’ün bir refleks olduğu söylenebilir. Maalesef bu cümleden yola çıkılıp Kürt yoktur’a kadar bile gidilebilir!!

    Yer işgal etmesin diye “o satırları” tekrar alıntılamak istemiyorum. Ancak o satırlar birer tespit. Tespit doğru da olabilir yanlış da. Yalnız Türk ulusalcılığı ile Kürtlük algısını, bu kavgada eşitleyen birer olgu olarak koymuyor ve hiçbir tarafı haklandırmak gibi bir sonuç çıkarmıyorum. Aksine neden sonuç ilişkisinin bugün karşımıza Ne koyduğunu izah etmeye çalışıyorum.
    Dolayısıyla siz Türk Ulusalcılığı ile Kürtlük algısının birbirine endekslenemeyeceğini/endekslenmemesi gerektiğinin altını çizmişsiniz, ki size katılmamak elde değil. Ne var ki bu etki-tepki üzerine kurulu etkileşimin isabetli bir tercih olup olmadığını sorgulamak ile gerçekten böyle bir etkileşimin pratikte yaşanıp yaşanmadığını tartışmak birbirinden oldukça farklıdır. Birincisi ikimizin de onaylamadığ bir durumdur. İkincisi ise onaylamadığımız halde irademiz dışında gelişen bir olgudur. Bağlamak gerekirse, doğru bir tercih değil evet,ama Kürt sorununun temeli tam da bu rekabet üzerine kuruludur ve bu minval üzerinden halen de devam etmektedir. Zira Türk Ulusalcılığının dayanaklarından bir tanesi Kürt kimliğinin inkarı noktasında başlamışsa, Kürtlük algısının da bu inkar ve asimilasyon politikalarıyla şekillenmiş olması muhtemeldir. İşte bu tespite dayanarak bu etki-tepki dalgasını kıracak, nispeten normale çevirecek adımlara ihtiyaç oduğunu düşünmekteyim.

    Bu adımlar, Kürt Milliyetçilerince 1930’lu yılların Kemalist Ulus-Devlet modelinin prototipi bir rejim olarak anlaşılabilir. Ki eylem ve söylemleri böyle bir hayalin peşinde olduklarını doğruluyor. Ancak Kürt Ulusalcıları olarak bilinen kesimlerin bu yönde bir arayış ve hayalin peşin olması benim gerek mevcut durumun tahlili gerekse çözüm konusundaki tespit ve değerlendirmelerimi bağlamaz. Ben eşit vatandaşlığın, anadilde eğitim hakkının ve tüm hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altına alınmasının meşru talepler olduğunu ve bu tür demokratik reformların atılmasıyla sorunun kısmen çözümüne hizmet edeceğini düşünüyorum. Özetle Kürt halkının hak ve taleplerinden Kürt ulusalcıları bir şey anlar, ben başka bir şey anlar veya anlayabilirim. Dolayısıyla bu ince çizgiye dikkat etmek ve birbirinden farklı algıları karıştırmamak gerekir diye düşünüyorum.

  12. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 23, 2011 | Reply

    Tekrar salam Çuvaldız hanım,

    Hazır sitede geçici bir tatil başlamışken fırsat buldukça yorumunuz doğrultusunda yanıtlar vereyim.

    Kürtlerin Kürtlük algısı!
    Muhtemel ki Kemalizme yaslanıp, oradan gücünü devşiren sadece Türk ulusalcılığı değil, Kürtlük de!

    Muhtemel değil, saptamanız oldukça isabetli. Bugün gelinen noktada Kemalizmden esinlenen bir Kürt Ulusalcılığı doğmuştur. Daha anlaşılr bir ifadeyle, BDP, söylemde Kürtlerin meşru haklarını savunma iddasındadır, oysa pratikteki sığ sıyaseti ve şiddete yaslanan tavrıyla Ulusalcılığa savrulmuştur. Dolayısıyla ortaya çıkan bu tablo, BDP’nin, Kürtlerin meşru haklarını savunmaktan ziyade Kemalizmi model alan bir iktidar hesabı öncelediğini doğruluyor. Tabi mevcut çatışmalı ortamın sürüyor olması, Kürt Kimliği(veya algısının) Ulusalcılıkla karıştırılmasında önemli bir rol alıyor. Dolayısıyla kutuplaşmanın gittikçe derinleşmesi oranında, Ulusalcılık ile meşru hak ve talepler birbiriyle karıştırılıyor. İki yönden: Bir, Kürtlerin her türlü meşru hakları zaman zaman Kürt Ulusalcılığı şeklinde kestirme bir değerlendirmeye indirgeniyor. Ve iki, düpedüz Ulusalcılık üzerine kurulan Kürt siyaseti ise -bir başka cepheden- meşru haklar olarak ifade buluyor. İkincisiyle devem edersek, BDP, kafası karışmış olan belirli bir kitlenin desteğini almayı başarmış. Kitle desteği derken BDP ve diğer Kürt Ulusalcılarının ” meşru temsiliyet” vurgusu şeklinde anlaşılmasın sözlerim. Bu bir realite. Ve bu ralite, Kürtlerin ancak gerçeklerle yüşlemede kararlı bir tutum izlemeye başlamalarıyla değişebilir. Ne var ki bu yönde henüz güçlü işaretler bulunmuyor. Açıkçası BDP ve aynı çizgide ısrar eden Kürt siyasetçileri, Ulusalcı amaçlarını Kürtlerin belirli bir kısmına meşru bir talep olarak empoze etmesini başarmış görünüyorlar.

    Bu devşirme ile Kürtlük refleksi geliştirenler, dünyada olduğu gibi bu ülkede de ulusalcılığın tarihe karışmakta olduğunu kabul ettiklerinde Kürt kimliğini yaslayacakları bir kaynaktan mahrum kalacaklar. Şiddet, Kürtlük’ün kaçınılmaz şekilde yakalandığı bir tuzak/ kapan değil, bir tercih.

    Bu bir tercih,evet ama dayatılan bir tercih. Zira şiddeti, sığ ve çapsız siyaseti tercih olarak dayatan bir güç var karşımızda. Kürtlerin tamamını kapsayan bir tercih değil açıkçası. Bunun adı dayatmadır. Zira bölgedeki çatışmalı iklim ve PKK ile BDP’nin Kürtler adına karar verici ideolojik bir hakimiyet kurmuş olması, bu “tercih” tuzağına giden yolun en önemli iki handikapıdır.

    İşe belki bu gerçeği görüp, kabul etmekle başlamak gerekiyor olabilir.

    Ben, bir değil birden fazla gerçeğe açıklık getirmeye çalışıyorum. Siz de aynısını yapıyorsunuz. Ancak gerçekleri kabul ettiğimiz noktada dahi birbirimizi gerçekleri anlamada problemli görmeye başladığımızda, bu tavrın gerçekleri görmeye değil gölgelemeye hizmet edeceğini de bilmekte fayda var. Şahsınız için söylemiyorum ama, hükümet cephesinde de yanlışlar olamaz mı dendiğinde PKK’nın şiddetine sempatiyle yaklaşan Kürt Milliyetçiliği şeklinde algılanıyor. Bu isabetli bir yaklaşım değil. Her fikrini beyan edeni PKK şiddetini onaylayan, “kendi suçlularına” toleranslı yaklaşan ve şiddeti bir tercih olarak seçen taraf olarak görmek çok hatalı bir tutum. Ha, doğrudan böyle bir suçlama yok diyeceksiniz ama salt şiddet karşıtlığı argümanı üzerinden muhatabın şiddet yatkınlığını ima edici ifadeler aynı benzer algıya işaret eder. Dolayısıyla evet,şiddeti, şiddet ve nefret dilini sorgulayıcı telkinler elbette yapılmalıdır. Ancak zaman zaman samimiyet testine dönüşen bu telkin ve sorgulamanın; her sözünde şiddete ısrarla karşı olduğunu beyan edenlere değil, şiddetti tercih olarak benimseyenlere yapılması yerinde olacaktır diye düşünüyorum.

  13. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 24, 2011 | Reply

    Yukarıda izah ettiğim sebeplerden ötürü bir tarafa Türk ulusalcılığını diğer tarafa Kürtlüğü koyarak meselenin doğru analizinin yapılabileceğini söylemek mümkün olsa da çözüme ulaştıracak isabetli bir başlangıç olmasa gerek!

    Nasıl okuduz bilmiyorum, bir önceki yorumda da bu okuma şekline benzer açıklama getirdim. Bakın, Türk ulasılcığının karşısuna Kürtlüğü koyarak eşitleyelim demiyorum. Ve çözümün, soyut kimlik algılarının yarıştırıldığı böylesi bir anlayışla çözüme kavuşacağını da söylemiyorum. Vurgu yaptığım nokta, bugün kimlikler üzerinenden bir toplumsal çatışmaya doğru gidildiği gerçekliğidir. Hayır böyle bir gerçeklik yoktur diyorsanız, evet tespit hatalı. Yok eğer bu gerçekliğin varlığını kabul ediyorsak, bu gerçekliği derinlemesine analiz etmek/sebep sonuç ilişkisi üzerinden bir teşhise varmak niçin sorunun çözümü önünde engel oluştursun? Aksine bu çatışmacı kültürün yaşamımızı neden/niçin bu kadar işgal ettiğini tüm arkaplanı ve bileşenleriyle tartışılmasında fayda olacağını ve çözüm için ip uçları vereceğini düşünüyorum. Ayrıca şunu sormama izin verin, benim naif analizimin çözüme somut bir getirisinin olmayacağını düşünelim, peki ne tür bir çözüm önerirsiniz? Zira geç kalınmış her demokratik reformun hayata geçmesi durumunda,bunun, soruna müspet yönden etki edeceğini düşünüyorum. Kaldı ki benim altını ısrarla çizdiğim demokratik adımlar sorunu tamamen çözmese de demokrasi ve hukukun bir gereği, olmazsa olmazıdır.

    Kürt kimliğini inşa eden unsurlardan birinin, bu “törpülenmekte olan ulusalcılığa karşı verilen şiddetli tepki “ olduğu kabul eden ve bu kimlik üzerinden “ulus” devşirmeye çalışan Kürtler, Türk ulusalcılığın tamamen tarihe karışmasına ikna olabilirler mi ya da ikna olmak isterler mi ?

    Yine oldukça hatalı bir okuma. Kürt kimliğini beraber yaşadığı diğer bir toplumun karşıtlığı üzerine inşa eden ve bu “inşada” şiddeti bir tercih olarak seçen unsurlar var mıdır? Evet vardır. Ancak takdir edersiniz ki Kürt kimliği salt bundan ibaret değildir.Kürt kimliği, bu unsurların kendi yöntemleriyle yeni (veya soyut algılar üzerine inşa edilen) bir kimlik inşasına indirgenemez. Dünyadaki etnik topluluklar kimliklerini nasıl özgürce ifade etme hakkına sahipse, bu hak Kürtler için de bakidir. Peki anadilde eğitim hakkının hâlen devlet tekelinde olduğu bir keyfiyet sürerken Kürtlerin hangi haklarının teslim edildiğinden sözedilebilir? Bu kısıtlamanın hukuki veya mantıkî bir gerekçesi olabilir mi? Ha,mağduriyet (ve kısmen de mağlubiyet pikolojisi) üzerinden haklı talepler bahane edilerek şiddette ısrar ediliyor, bu doğru. İyi de meşru haklar şiddetin varlığına endekslenerek kısıtlanabilir mi? Bu da bir bakış açısı tabi ama bu bakış açısının mantığı şu: Devlet, “içinizde (Kürtler kasdediliyor) yanlış yolda olan, şiddete ısrar eden bir takım unsurlar var ben de bu unsurlardan arınmadığınız sürece haklarınızı gaspetmeye yani sizi cezalandırmaya yetkiliyim” demeye getiriyor.

    Peki bu denklemde, bu bakış açısında bir tuhaflık yok mu? Hem bir takım unsurların yanlış yolda oldukları, Kürtlerin meşru haklarını savunmaktan uzak oldukları ve şiddete yöneldikleri söylenecek-ki hepsi makul ve anlaşılır tespitlerdir- ancak diğer yandan meşru sayılan/bulunan haklar dahi yine bu unsurların varlığı nedeniyle sürüncemede bırakılacak! İşte ben bu mantığı çözemiyorum ve aydınlatılmaya gerçekten ihtiyaç duyuyorum. Zira doğru bir mantıksa demek ki devlet, demokratik reformları acilen yaşama geçirmek yerine “uzlaşmaz” dediği bu unsurlara endekslemiş oluyor politkasını.

    İkna meselesine gelince. Dediğiniz gibi,Kürtlerin gerçekten ikna olmaya pek yanaşmadığını varsayalım. Ben bu noktada tersini iddia etmeyeceğim. Devlet bazı adımlar atsa dahi muhtemelen ikna olmaya yanaşmayacak Kürtler olacaktır. Hani şu cam fanusun içine sıkışıp da buradan çıkma özürlüsü olan Kürtler’den sözediyorum:) İyi de, ne yapsak çare olmuyor diye yerimizde saymamız bizi çözüme ulaştırabilir mi? Devlet lütuf değil, insan temel hak ve özgürlüklerini eksiksiz hayata geçirmek ve adil bir hukuk tesis etmekle sorumludur. Görevi budur. Bu yönde gerekli iradenin ortaya konmasıyla, mesela, çoğunlukta olan “inatçı” Kürtlerin azınlığa düşeceğine ve beklendiğinin aksine bir toplumsal denge, barışçıl bir iklim yeşereceğine inanıyorum ben. Marjinal kesimlerin, şiddet yanlılarının ve sonuca menfi yönden etki eden unsurların bu yolla minimize olmaları da pekâlâ mümkün. Bakın kör topal da olsa AKP’nin mevcut statükoya alternatif politkaları bölgede BDP’den fazla oy almasıyla sonuçlandı. Bu, özellikle atlanmaması gereken bir değişkendir. Gaffar Okan’ı hatırlar mısınız bilmem, Diyarbakır halkının gönlünde yaşıyor hâlâ. Neden mesela AKP dışında diğer partiler tabela partisi vasfı dışında bir varlık gösteremiyor? Bunları önceki yorumda yazdım ancak maalesef niyetimden farklı anlamlarla okuduz ya da yeterince uzerinde durmadınız.

    Gözünü, kulağını kapatıp ikna olmak istemeyen için hiçbir söylem, eylem, değişim, törpülenme yeterli olmayacaktır..

    Ben aynı fikirde değilim. Bu kadar kesin ve kat’i konuşmamak lazım. İnsanlar, fikirler, alışkanlıklar vs asla değişemez demek çok iddialı bir tutumdur. Almanlarla Fransızlar çok değil 50-60 sene öncesi kanlı bıçaklı iki düşman topluluktu, bugün ise çok farklı bir noktadalar. Dolayısyla sorun yaşayan tek iki topluluk Kürtlerle Türkler değil. Farklı insan toplulukları sorunlarını nasıl çözmüşlerse bizler de birgün çözeceğiz. Yani sanıldığı kadar imkansız değildir, sorunları çözmenin bir yolu mutlaka vardır ve er ya da geç bizler de bulacağız.

  14. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 25, 2011 | Reply

    Ve bu akıl tutulmasını kendilerine en başta Kürt aydınlarının hatırlatması da gerekiyor. Ne var ki bunun kadar da, Kürtleri bu hissiyatın cenderisinden kurtaracak adımların atılması da şart. Peki bundan eser var mı? Hani sivil anayasa geliyordu, hani Kürtlerin kendilerini eşit vatandaş hissedecekleri yeni bir sayfa açılacaktı?(Aziz Yılmaz)

    Eşit vatandaş! Kiminle eşit? ” Türk ne ise Kürt de “o” dur. Türk hangi hakka sahipse Kürt de o hakka sahiptir. vs vs…” Bknz. Berk adlı yorumcunun yazdıklarına!(Çuvaldız)

    Size ait alttakı alıntı benim bir üstte yer alan görüşlerime mi, yoksa Berk isimli yorumcunun değerlendirmelerine istinaden mi yazılmış? Zira özellikle boldladığınız kısım ile sözkonusu yorumcunun yazdıkları pek örtüşmüyor. Karşılaştırdım, geri kalan kısımlarda da bir parallelik bulamadım. Dolayısıyla neden böyle bir parallelik kurduğunuzu gerçekten anlamış değilim.

    Şayet amacınız Berk isimli yorumcunun düşünceleri hakkındaki fikrimi öğrenmekse, sanırım bunu öğrenmenin yolu parallellik kurarak olmamalıydı. Zira ben yazdıklarımdan sorumluyum, farklı yorumlar tassarufta bulunan kişiyi bağlar beni değil. Ben yine de yorumcunun fikri hakkındaki değerlendirmelerimi merak ettiğinizi düşünerek yanıtlayayım. “Türklerle eşit olmak” şayet Türklere atfedilen veya şikayetçi olunan eğilimlerde eşit olmaksa bana böyle bir eşitlik lazım değil. Dolayısıyla böyle bir eşitlik ölçütü kabul etmiyorum. Ne yani eşit olacağım diye eleştirdiğim zihniyette serbetlik mi isteyeceğim:) Söz gelimi doyasıya ırkçılık yaşayacağım, elime güç geçerse Türklere dilini yasaklayacağım ve şikayet ettiğim sistemin kopyasını kuracağım ve aha eşit olduk diyeceğim! İkna oldunuz mu bilmiyorum ama inanın eşitlikten anladığım bu değil.

    Güven’i merkeze alıp, devletin iade ettiği hakların arpa boyu yoluyla eşit vatandaş olduklarına ikna olan/olmaya eğilimli Kürtleri bir kenara koyup soruyu ters çevirip soralım, Berk beyin yazdığı gibi düşünen, “devlet” olma arzusu devam eden istediklerini elde etmek için Kürtlere dahi şiddet uygulamayı mubah sayan Kürtler ne olacak?

    Ne olacak ya da ne olmalı sizce? Ben kendimce olası tedavi yöntemlerini sıralamaya çalıştım. Yeni sivil bir anayasa için çalışmalara hız verilmesi, demokratik reformlar- sadece Kürtlerle ilgili değil her alanda-, adil bir hukuk devleti vs. bu güven sorunu giderebilecek yöntemlerdir bana göre. Teşbihte hata olmaz, tutun ki dünyanın en demokratik anayasısına geçilse dahi suça duyulan eğilim sıfırlanamadı, peki suç eğilimi-burada kastedilen şiddet tercihidir- tamamen sıfırlanmadı diye evrensel değerler ve hukuk kuralları askıya mı alınmalı?

    Güven ilişkisi bu Kürtlere rağmen tesis edilip muhafaza edilebilir mi? Kürt kimliği ne kadar, nereye kadar bağlayıcı?

    İyi de bu Kürtlere rağmen deyip “bu Kürtler” her türlü hak ve özgürlükler önünde bir takoz olarak mı kalmalı? İyi doğru ve güzel olana ulaşma idealimizi neden kötülerin varlığına endeksleyelim ki? Hak ve adalet yerini bulsun. Hâlâ güven sorunu yaşayacak marjinal gruplarların varlığı bizleri doğru tercihlerden alıkoymamalıdır. Böyle bir ilşkilendirme, deliler varken aklın hümkü kalmamıştır demek gibi bir şey. Bilmem bana katılır mısınız, ideal olana ulaşmak adına kendimizi kötülerle neden sınırlayalım?

  15. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 25, 2011 | Reply

    Bu yorumumda Kürt halkının hakları alt başlığıyla yaptığınız değerlendirmeyi ele almaya çalışacağım. Bir dostumun deyimiyle nokta nokta cevap vereyim.

    Kürtlerin oyunu alan BDP,şiddete başvuran Kürt oluşumu PKK….
    Hangi haklar ve talepler? Eşit vatandaş olma hakkı mı yoksa “egemen devlet olma hakkı” mı?

    Bildiğiniz üzere eşitlik veya “eşit vatandaş olma hakkı”ndan ne anladığımı kapsamlı bir şekilde yazmıştım. Tekrardan kaçınma adına bir iki ilave ile eşit vatandaşlık tanımından ne anladığıma açıklık getirmeye çalışacağım.

    Öncelikle -bana göre- eşit vatandaşlık olarak özetlenen hak sadece Kürtler için geçerli olan bir hak değil bu ülkede yaşayan bütün insanları kapsar. Özetlemek gerekirse, farklı inanç grupları, farklı sosyal/toplumsal statüler ve farklı yaşam tercihlerini birarada yaşayabilirliği eşit vatandaş olmaktan geçer.

    Peki bu toplumsal uyum ve mutabakatı sağlayacak yani yukarıda kısaca değindiğim farklılıkların kendilerini eşit vatandaş hissedebilecekleri bir anayasal düzene sahip miyiz? Örneğin Alevilerle sünnilerle eşit midir? Ya da sünni dindarlar laiklerle eşit midir? Liste daha da uzatılabilir, henüz dönüştüremediğimiz erkek egemen zihniyette kadınlar bütün haklarına sahiptir demek mümkün mü? Dolayısıyla herkes kanunlar önünde eşittir belirlemesi maalesef eşitlik sağlamaya yetmiyor. Başörtüsü nedeniyle kendisine kamusal alan yasaklanan bir birey haklarından yoksundur ve eşit değildir…Cinsel tercihi nediyle toplumda baskıya maruz kalan birey de eşit değildir, toplumsal şiddete en çok zarar gören gadre uğrayan kadın da eşit değildir.
    Dolayısıyla kürtler de sosyal kültürel bir çok haklarından yoksundurlar ve ayrımcı uygulamalar yürürlükte oldukça da haklarından yoksun kalacaklardır.
    ” Hangi hak ve talepler?” sorunuzu yanıtladığımı düşünüyorum. Lakin bu soruyla sormak istediğinizin, meşru haklar söylemi adı altında “egemen olma hakkını” şiddeti bir tercih ve metot olarak dayatan zihniyeti sorgulamaya çalıştığınızın da bilincindeyim. Elbette PKK’nın ve PKK’nın şiddetini bir kalkan olarak kullanan Kürt ulusalcılarının hak arama biçimi oldukça sorunlu ve sorgulanmya muhtaç. Ancak çokça vurguladığım ancak burada tekrar belirtmek zorunda olduğum ince bir çizgi var. Bugün kadın hakları savunuculuğuyla yola çıkmış feministlerin bir kısmı -hepsi için söylemiyorum- islamofobiye ve yer yer erkek düşmanlığına varan bir ideolojik eksene doğru kaymaktadır. Keza emekten yana emekçinin haklarını savunma iddasında olan ve sosyal adalet için çabaladığını düşünülen sol/sosyalist kesimden de Ergenekon destekçiliğine varan başka bir tuhaflık yaşıyoruz. Bu tür çelişki ve tutarsızlıkların da örnekleri çoğaltılabilir elbet. Amacım bu tür açmazları açığa çıkarmak değil. Mesele şu:” Raydan çıkmış” feministler, solcular, sosyalistler vs. vs var diye kısıtlanan kadın haklarının, sigortası yatmayan emekçinin, 20 yıl okumayla dirsek çürütmüş öğretmen adayının ücretli köle olmasını görmezden gelemeyiz. Dolayısıyla PKK veya BDP’nin iktidar ve egemenlik amaçlı politikaları da Kürt halkının haklarının olmadığı anlamına gelmez ve gelmemeli. O haklar çok sarih ve nettir. Kısacası PKK veya BDP’nin amaç sapmasına sürüklenmiş olması, doğuştan sahip olunan hakların yok saymaz.

    PKK şiddeti Kürt halkının hangi haklarını elde edebilmek için tırmandırıyor? Sandıktan çıkan tescil edilmiş oylara bakarak Kürt halkının demokratik yolla vekaletini aldığını(!) iddia eden BDP, Kürt halkının hangi hak ve talepleri için PKK’nın ürettiği şiddeti masaya sürüyor?

    Bu sorunuza bir önceki satırlarda açıklık getirmeye çalıştım. PKK/BDP vs, benim sahip olduğuma inandığım ve meşru bulduğum haklar için doğru mücadele veriyor dediğimi hatırlamıyorum. Neden ısrarla sanki PKK’nın bütün yöntemlerini olumlamışım gibi bir bağlantı kuruyorsunuz?

  16. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 25, 2011 | Reply

    …şiddet karşıtı çağrıda bulunabilmek için hayata geçirilmiş uygulamalarla teşvik olmayı beklemek aydın olarak tanımlanmışların tercih edeceği bir yol olamaz ve hatta olmamalı öyle değil mi?

    Haklısınız, şiddet karşıtı çağrılar için teşvik beklemek ya da bunu bir koşula bağlamak elbette isabetli bir tercih olamaz. Ben şu anlamda söyledim. Demokratik adımların atılması durumunda bunun, şiddete karşı çağrıda bulunmak isteyenlerin sesinin daha gür çıkmasını sağlayacağını ve vicdanının sesini dinleyen insanların çoğalacağını düşünüyorum. Ayrıca bu sorumluluk/duyarlılık sadece aydın olarak tanımlanmışların görevi de değil, insanım diyebilen herkesin görevi olmalıdır. Bilmem anlatmak istediğimi düzeltebildim mi? Ha, bu arada kendimi aydın olarak tanımlamıyorum. Sadece tabut görmekten içi burkulan sıradan bir vatandaşım.

    Barışta ısrarcı olup şiddeti durdurmak için devletin silahlı kuvvetlerinin operasyonlarına karşı hangi kimlikten olursa olsun tavır alan, hukuk ve demokrasiye işaret ederek alternatif çözüm yolları üreten/öneren sorumlu aydınların duruşlarına bakarak Kürt aydınlarının sorumlulukları da bu sorumluluğu hatırlatanların kimlikleri de niyetleri de tespit edilebilir sanırım!

    Belki, kafa yorulursa neden olmasın, sahte barış havarilerinin kimliği de niyetleri de tespit edilebilir. Peki bütün mesele “kimin ne mal olduğunu” ortaya çıkarmak mıdır? Hadi samimiyetten sınıfta kalmış olanların maskesini düşürdük diyelim, bunu yapmak yerine kafalarına bir soru işareti yerleştirip barış saflarına katsak daha makbule geçmez mi?

    Devletin hayata geçirdiklerinin barış adına teşvik olup olmadığını halka tercüme edecek olanlar demokrasiye inanmış olan aydınlar. PKK, BDP ya da onların kadrolu şiddet yanlısı Kürt aydınları(!) değil !

    Şiddete karşı çağrı yapmakla sorumlu olan aydınlar derken kadrolu şiddet yanlılarını kasdetmemiştim. Şunu demek istediniz sanırım: Kadrolu şiddet yanlılarının şiddet karşıtı söylem ve çağrıları inandırıcı değil. Ben de barış soslu sahte söylemleri inandırıcı da bulmuyorum samimi de. Operasyonların durdurulmasını talep etmek her demokratın görevidir ancak aynı duyarlılığın PKK şiddetine karşı gösterilmesi kaydıyla.

    Kürtleri, PKK=şiddet cenderesine hapseden Kürt aydınlarına karşı değişimi, dönüşümü gözlemleyebilen ve şiddeti kimden nasıl olursa olsun sorgulayıp, mahkum eden Kürt aydınlarına sorumluluklarını hatırlatanların kimlikleri ve iyi niyetli taleplerine bir tarafa hizmet etmeye endeksliymiş gibi kuşkuyla yaklaşmamak da hayata geçirilmiş büyük bir tür teşviktir.

    Özür dilerim bu cümleyi tam anlayamadım. Kuşkucular kim, kim kimden kuşkulanıyor?
    “Hayata geçirilmiş büyük bir teşvik” olarak ifade ettiğiniz müteber/makbul teşvik hangi duruş veya tutuma karşılık gelmektedir?
    Ben, kurduğunuz bu öngörü denkleminin içerisinde miyim, içerisindeysem neresindeyim?
    Görüşlerime atıf değilse anlamakta sıkıntıya düştüğüm bu ifadelerin muhatabı kim(ler) olabilir?
    Lütfen kafa karışıklığıma verin. Cümleyi biraz daha açarsanız da ayrıca sevinirim.

  17. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 25, 2011 | Reply

    Kürtlerin kimliklerini özgürce yaşamaları!

    Sanırım bu son başlık, böylece uzun yorum maratonun da sonuna gelmiş olduk.

    Bu arada dikkatimi şekti, sormasında mahzur yoksa satır başlarında başlık olarak seçtiğiniz kelimelerin sonuna ünlem işareti koymanızın özel bir nedeni/anlamı var mı? Zira “Kürtlerin kimlik algısı”, ” Kürt halkının hakları” ve son olarak da “Kürtlerin kimliklerini özgürce yaşamaları” alt başlıklarınde ünlem işareti kullanmışsınız.

    Bağışlayın, fikir alış verişinde bulunduğum kişileri bu tarz sorularla meşgul etmenin övünülecek bir yanı olmadığını biliyorum.Cüretimi, eleştiriye açık bir insan olduğunuzun bilincinde olmanın verdiği güvene verin lütfen.

    İznizle bende merak uyandıran ünlem işaretlerine dönmek istiyorum tekrar. Yanlış anlamadıysam ve imla konusundaki ustalık ve titizliğinizi de bilen biri olarak, bu ünlemlerin özel bir vurguya dikkat çekmekten ziyade, kavram veya cümlenin tezat barındırdığına dair bir işaret olarak amaçladığınızı düşünüyorum. Hayali olan, yapay olduğu düşünülen, gerçeği yansıtmayan veya şaşırtıcı bulunan belirlemeler için diyelim. Tabi sizin bu konudaki fikrinizi almadan yorum getirmek ve mantık yürütmek doğru olmayabilir. Haddim olmayarak imla diliyle bir mesaj verdiğinizi düşünerek sormama izin verin: Sizce “sözde” anlamına gelebilecek basit konular mıdır Kürt Kimliği, Kürtlerin hakları, Kimliklerin özgürce yaşanması vs gibi kavramlar. Değilse, bu kavramları ifade ediş biçimimde mi bir sorun var? Düşünün adını çeşitli şekillerde ifade ettiğimiz veya tanımladığımız bir sorun var: Kürt sorunu. Peki ne dersiniz, konu akışı içinde “Kürt sorunu” kelimeleri geçtiğinde de ünlem işaretiyle mi haberleşeceğiz) Neyse burayı geçiyorum. Düşündüklerim kuruntuysa unutun gitsin ya da gevezeliğime verin.

    Aziz bey yukarıda sizin de ifade ettiğiniz gibi Kürt aydınlarının önceliği “Kürtlerin Kürtlük algısı” olmalı. Bunu aynen ifade ettiğiniz gibi Kemalizme yaslanan /beslenen Türk ulusalcılığından bağımsız olduğu kadar, BDP ve PKK dan da bağımsız/rağmen yapabilmeliler. Yoksa Kürtlerin kimliklerini özgürce yaşamlarının önündeki engeller sadece ve sadece devlet düzenlemeleri ile kaldırılamaz. Şayet devletten, hak olarak aynen Türk kimliği gibi bir Kürt kimliği inşa etmesi talep edilmiyorsa!

    Tamamen katılıyorum, nasıl ki şiddet karşıtlığı tarafsız ve koşulsuz olmak zorundaysa, özgürlüğün anlamı da daraltılmamalı. Bu satırlardan şunu anlıyorum ve size hak veriyorum: Kürt kimliği (nitelliği ve bundan ne anlaşıldığını şimdilik bir kenara koyarak) özgürce yaşansa dahi, bir takım ideolojilerin boyunduruğu ve tehditi altında olan hiçbir Kürt asla özgür değildir ve olmayacaktır.
    Düşündüğünü özgürce ifade edemeyen, ideolojilerin vesayeti altında değil düşündüğünü ifade etmek, düşünme ve idrak kabiliyetini yitirmiş insanlar için elbette “özgürdür” diyemeyiz.

    Bu anlamda evet, bugün Kürtler devletten çok çeken mağdur bir halk olmalarına ve hâlâ kimlik temelli kültürel haklarından yoksun bırakılmalarına karşın PKK ve BDP’nin bölgede yaydığı ideolojik teksesliliğin tutsağı durumundalar. PKK eline aldığı silahın gücü ve şiddetin yarattığı korkuyla ideolojik bir dikta yaratmıştır. BDP ise bu diktayı kullanarak iktidar devşirmekle meşgul. Tıpkı bir zamanların darbeci ordusuyla CHP arasındaki organik bağ ve ilşki gibi. Dolayısıyla PKK’nın ve BDP’nin bu ideolojik diktasına angaje olmuş Kürtler bu gerçekle yüzleşmedikleri sürece kendilerine ait olmayan bir iktidar kavgasının sadece nesneleri/birer aracı olacaklardır. Fetişleştirilen, kutsallık atfedilen davaların bir neferi olmayı redetmeleri ve “kral çıplak” demelerinin evet zamanı geldi de geçiyor. Kürt halkı bunu başarabildiği ölçüde gerçek özgürlüğüne kavuşacaktır.

    Ancak şunu unutmamakta fayda var. Devlet, hak ve özgürlükleri, adaleti, hukuku…şiddet olsa da olmasa da, terör bitse de bitmese kurumlaştırmak zorundadır… Ve PKK’ya BDP’ye ve Apoist dediğiniz yığınların varlığına rağmen bu yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Bunun da özellikle altını çizeyim, bir kez daha.

    Bu arada engeller kalktıktan sonra aydına ve sorumluluklarını hatırlatmaya(hatırlatan kim?) ne gerek var ki zaten! Kürt kimliğini kuzu postu gibi üzerlerine giyinenleri teşhis etmek için mi?

    Çuvaldız hanım bu satırları çok yorgun bir zamanda yazmadığınızdan emin misiniz? Aydına, aydının sorumluklarını hatırlatalanlara ne gerek var diyorsunuz da yorumunuzda acaba siz bana neyi hatırlatmaya çalışıyorsunuz:)

    Engeller kaltıktan sonra…Peki Allahaşkına gerekli veya gereksiz, birilerinin gerçekleri hatırlatması derken amaç şiddeti durdurmak, şiddete karşı olmak değil miydi? Ha çağrının adresi devletse doğrudur vatandaşın önüne koyduğu engeller biterse neyin çağrısını yapacağız? Tamam da ben çağrının şiddeti gitikçe tırmandıran PKK’ya ve “PKK ne eylerse doğru eyler” diyen yığınlara yaptığımızı sanıyordum. Neyse sizin çağrı yaptığınız hedef kitle demek ki farklıymış.

    ***********
    Evet nihayet bitti. Hasarsız sonlandırdığımı düşünüyorum. Umarım böyledir. Yine de rahatsızlık vermiş olabilek görüşlerim olduysa affınızı istiyorum.
    Dostlukla.

  18. Yazan:çuvaldız Tarih: Eyl 27, 2011 | Reply

    Merhaba Aziz bey,
    Oldukça detaylı bir şekilde bazı noktaları tekrar açıklamaktan imtina etmeden(ki bunun için teşekkür ederim) yazdıklarınızı okuduğumda öz itibariyle aklımdan geçenin görseline en uygun anlatım bir dna sarmalının resmi oldu. Şiddet hariç her rengin ve tonlarının yer aldığı bir sarmalda düşüncelerinizin çoğunluğuna katılmamaktan değil de sizin de ifade etmiş olduğunuz gibi bir yorum , okuma, tarz farkından bahsedilebilir ancak. Ha buna “hatalı okuma” denilebilir mi o da ayrı. İcra edilmesi beklenen, bir tek notasının ya da satırının bile asla değiştirilmemesi istenen klasik bir eser olsaydı şayet “hata” tespiti yerinde bir uyarı kabul edilebilirdi. Ezberde olanın tekrar edildiğini düşünmediğimiz sürece hat alı ok uma yap ılıdı ğını söylemek mümkün olamaz. Siz benim değişmeyen ezberim değilsiniz ki. Aziz Yılmaz İmzanızla ne yazıyorsanız onu okuyorum. Sizin hatalı okuma dediğiniz “niyet okuma”nın kibarca ifade edilmiş hali olsa gerek?

    Dikkat çeken, üzerinde düşünülmesi gereken fanus çatlatan tespit cümlelerinize gıpta ettiğimi söyleyebilirim.
    Kürtlerin Kürtlük algısı!
    Kürt halkının hakları!
    Kürtlerin kimliklerini özgürce yaşamaları!

    Sizin yorumunuzda okuduktan sonra bu başlıkları “Kürt meselesi” denilen, derinlere kök salmış bir ağacın ana dalları olarak, üzerinde tekrar tekrar düşünmeye değer olarak yorumlamıştım. Başlıkların yanındaki ünlem işaretleri de bir çağrı, davet anlamında. Yoksa duygusal bir yaklaşımla müstearıma uygun bularak farklı bir imada bulunmak için ünlem işareti kullanmış değilim.

    Bu şekilde bir giriş yaparak yorumunuzun sonunda yazmış olduğunuz “rahatsızlık veren görüş, af, gevezelik, kuruntu” gibi noktalara da açıklık getirebilmiş olduğumu sanıyorum.

    Dostunuzun dediği gibi nokta nokta olmasa da yorumunuzda işaret ettiğiniz oldukça önemli gerçeklere ilişkin yazmak istiyorum ama biraz zaman alabilir. Öncelikli olarak tavsiyenize uyup yazdıklarınızı tekrar tekrar okuyup, yeterince üzerinde durarak anlama konusundaki problemimi de çözebilmem gerekiyor. 😉

    İtiraf ediyorum bazı satırlarınızı(niyetinizi değil) okuyunca bir an için hükümet olabilmiş pek çok siyasi partiden biri olan AKP gibi hissettim. 🙂

  19. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 27, 2011 | Reply

    Aziz Yılmaz İmzanızla ne yazıyorsanız onu okuyorum. Sizin hatalı okuma dediğiniz “niyet okuma”nın kibarca ifade edilmiş hali olsa gerek?

    Hatalı okuma,

    Niyet okuma,

    Evet sanırım birbirine yakın anlam yüklüdür bu iki deyim. Ve evet galiba -işaret buyruduğunuz gibi- “hatalı okuma” tabiri, niyetokumanın kibarca ifade ediş hali olabilir.Siz yine de hüsnüzan olarak kabul buyurunuz lütfen. Amacım size bir hatanızı hatırlatmak değil bilakis sözlerimi yanlış anlama ihtimalinin olabileceğini serdetmekti.

    Dolayısıyla “imzanızla ne yazıyorsanız onu okuyorum” demişsiniz -ki bunda kuşku yok- ancak beşeri mahlûkat olarak okuduklarımızı zihin süzgecimizden geçirirken- hepimiz için- bu muvazenede şaşma/hata yapma payı olabilir diye düşünüyorum. Kendi payıma konuşursam, beşer şaşar düstürünun en başta benim için geçerli olan insani bir kusur olduğunu düşünüyorum. Ve inanın bundan imtina etmeye çabaladığımda dahi kendimi bu nefs tuzağından kurtaramadığım oluyor.

    Fazla uzatmayacağım, siz beni fazlasıyla dinlediniz, dinleme erdemi gösterdiniz. Şimdi söz sırası sizde, dinleme sırası ise bende. Tamamlayıcı sözlerinizi bölmek, sözünüzü kesmek olmaz. Sadece şuna kanaat getirmenizi umuyor ve diliyorum: İsmimi/imzamı dikkate almayın derken “bozulmayan ezberinizim” manasında değil, yorumlarıma aşina olduğunuzu bilmem hasebiyle olur da iyimser beklentilere koşullanmışsanız siz yine de fikirleri(mi) baz alın demek istemiştim. Zira ne yalan söyleyeyim düşüncelerine değer verdiğim sizin gibi kıymetli insanlardan duymak istediğim sözleri duymak istemişimdir hep. Özetle siz de benim için böyle bir beklenti içine girmiş olabilirsiniz diye düşündüm.Yine de bu duygularımı ifade ederken kabalık etmişsem binlerce defa özür diliyorum. Dediğim gibi feyz aldığım ufuk açıcı görüşlerinizi dinleme zamanıdır ve buna amadeyim.

  20. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 28, 2011 | Reply

    Esasen askerî yöntemin çalışmadığını içeriden bilen birisiyim. Tutumum şu: Kürt hakları PKK ile müzakerelerin rehinesi olmamalı. Bu evrensel hakları neden PKK ile müzakere masasının kartı konumuna indirgiyoruz? Böylece PKK’ya yeni bir meşruiyet alanı açıyoruz? Ben Kürt haklarının PKK ile yapılan müzakereler için rehine durumuna düşürülmesine itiraz ediyorum. Kürt diline özgürlük, özerk yönetim, Kürtlerin kolektif haklarının tanınması PKK’nın silahını almak için müzakere kartı olmamalı. Bunları müzakere ederek PKK’lı olmayan Kürtlerin hakkını da gasp etmiş olmuyor muyuz? Eğer devlet PKK ile müzakere edecekse o, devlet ile PKK’nın sorunudur. Kürtlerin kolektif hakları, Türklerin de daha iyi bir demokraside yaşama hakkı PKK ile müzakere masasının mezesi ve rehinesi yapılmamalı. Bu PKK’dan bağımsız olarak ivedilikle halledilmeli…

    Bu satırlar Taraf yazarı Emre Uslu’ya ait. Altında tarıştığımız başlıkta ilk yorumumda anlatmak istediğim tam da buydu. Makalenin tamamı:http://www.taraf.com.tr/emre-uslu/makale-muzakereci-liberallerin-yolu-bizi-nereye-goturur.htm

    Emre Uslu’dan yaptığım bu alıntıyı,görüşlerimin doğruluğuna destek olsun diye yaptığım anlaşılmasın.Katıldığım bu tesbiti doğrudur veya değildir o ayrı konu. Sadece, pek çok konuda görüş ayrılığında olduğum Uslu’nun bu tespitinde kendisiyle hemfikir olduğumu belirtmek istiyorum. Ayrıca amacım bu ortak fikri burada duyurmak da değil. Bilakis Kürt sorunu bağlamında kimi farklı görüşlerin yarattığı düşünsel zemini karınca kararınca tartışmaya açmak ve dikkatlerden kaçmış olabileceğini düşündüğüm alternatif düşüncelerei enine boyuna masaya koymaktır.

    Bu noktadan hareketle, malum soruna dair tartışmaların iki ana ekseni var:

    Bir, sorunun PKK’yla çözülemeyeceğine ve dolayısıyla kalıcı bir çözümün ancak PKK’nın tamamen bitirilmesine bağlı olacağını merkeze alan yaygın kanaat.
    İki, PKK’dan, PKK’nın strateji olarak benimsediği şiddet terör… adı her neyse bağımsız olarak demokratikleşmenin ve buna bağlı olarak Kürtlerin meşru haklarının teslim edilmesinin gerektiğine inanan bir diğer görüş.

    Ben mesela ikinci görüşten yana olanlardanım. Zira birincide ısrar etmekle geldiğimiz nokta ortadadır. Gerçekten bir karşılığı olsaydı 30 yıllık deneyimin bugün bizi farklı bir noktaya getirmesi gerekirdi. Oysa çeyrek asırı geçkin bu hayli uzun süre “beklenen” sonucu getirmemiştir ve bundan sonra getirmesi de kuşkuludur. Öngörüler, sezgiler değil hayatın gerçekleri bunun böyle olduğunu gösteriyor. Geldiğimiz nokta itibariyle başa dönmüşsek bugün,sanırım bu rutin tekrarı tersine döndürecek bir mucize olması gerekirdi. Ki, bu bakış açısındaki ısrarı destekleyecek bulgular da henüz bulunmuyor maalesef.

    Dediğim gibi bunlar birer görüş, farklı bakış açıları…Elbette her görüş farklı boyutlarıyla tartışmaya açılmalı/değerlendirmeye alınmalıdır. Sorun tartışmanın varlığında değil. Asıl sorun bu tartışmaların yarattığı kafakarışıklığındadır.

    Şöyle ki:
    PKK’nın sorunun çözümü önünde en büyük engel olduğunu düşünen birinci gruptakilerin- ki PKK’nın çözüm önünde engel olduğu ben de kabul ediyorum-düştüğü bir yanılgı var: Farkında olmayarak çözümü PKK’ya endeksliyorlar. Nasıl söylesem PKK’ya duyulan haklı tepkiyle, bir şekilde sanki çözümün anahtarı PKK’ymış gibi bir düşünce açmazına savruluyorlar. Ve işin ilginç yanı demokratikleşmenin, adam akıllı bir hukuk devletinin tesis edilmesinin PKK’ya endeklenmemesi gerektiği görüşü de bu şekilde farklı algılara yol açıyor. Oysa denklem çok basit, PKK ve bugün yaşanan kirli şiddet Kürt halkının hakları önünde bir pazarlık konusu olmamalı.

    Dolayısıyla PKK’nın, BDP’nin icraatlarına(!) karşı olan, ancak demokrasinin kesintisiz işlemesini talep eden kesimler aslında çözümü PKK’da değil farklı araçlarda arıyor. Bunun pek çok somut göstergesi var. En başta hükümetin PKK’yla masaya oturması kamuoyuna yansıdığı halde, bu girişime rağmen hükümeti yeni anayasa umuduyla destekleyen %58’lik destek bu iradenin en somut örneğidir. Lakin bu -henüz- doğru anlaşılmış değildir.

    Ha, siyasi çözümden, PKK’yla müzakerelerden sözediliyor;yapılmalı mı yapılmamalı mı diye. Meşruiyetini tamamen yitirmiş, son umutlarını hamile kadınları öldürmeye bağlayan, sivil ayrıma yapmadan ortaya rastgele ateş ederek cinayet işleyen bir PKK’yı silahından vazgeçirmek/silahını elinden almak için devletin (özelinde hükümetin)akılcı bir politika izlemesi bana göre son derece doğal. Kökünü kazıyacağız diye yola çıkıp PKK’ya adam yazmak yerine eğer serseri mayınına dönmüş bu örgütten -başta Kürtler olmak üzere-insanlığı kurtaracak bir yol varsa neden olmasın?
    Ancak dediğim gibi müzakere masasına gecikmiş hakları sürerek olmamalıdır bu. Zira PKK’ya silah bırktırmanın yolunu bulmak ayrı, Kürtlerin hak ve taleplerinin pazarlık konusu yapılması apayrıdır.

  21. Yazan:tebessum Tarih: Eki 26, 2011 | Reply

    kürtler bu türkiye sınırları içerisinde ise böyle gerilla zihniyeti ile bir yere varamazlar.doğu da her imkan veriliyor ve bunu orada görev yapmış doktoru memuru vs hepsi biliyor.onlar vergi bir çok fatura ödemez iken bizler ödüyoruz.sadece kürtler suan kukla gibi oynatılıyor.israil dürtüyor kürtler ise hareketleniyor.bdp ise yancılık yapıyor.

  22. Yazan:ccc inci ccc Tarih: Eki 27, 2011 | Reply

    bu xxxxx xxxxx xxxxx bu konu üzerinde düşünüp xxxx xxx xxxxxxx xxxxx xxxxxx

  23. Yazan:MY Tarih: Eki 27, 2011 | Reply

    Sayin ccc inci ccc,

    Sitemize hos geldiniz. Desteginize tesekkür ederim.

    Sözlerinizde yerden göge kadar haklisiniz. Ben de ayni seyi söylüyorum. Ulusalci Kürtler tipki “bizim” kemalistler gibidir. Siddet yanlisi ve küfürbazdirlar. çünkü kafalarinin içi bostur. Siz de bu bosluga iyi bir örnek verdiniz. Tekrar tesekkür ediyorum. Zahmet oldu.

    ALLAH hepimize akil fikir versin, amin.

  24. Yazan:reel Tarih: Eki 27, 2011 | Reply

    mrhb bence bu reklam kokan yorumlarınız karsısında yinelıyorumkı…geniş edebiyat parcacıklarıyla yogrulmus örneklemelerınızle karsılıklı bilgi savası verıyor kıtap reklamarı yapıyorsunuz! xxxxxxxxxxx xxxxxxxx xxxxxxx xxxxxxxxxxx xxxxx xxxx xxxx

  25. Yazan:baran Tarih: Kas 2, 2011 | Reply

    TAYYİP ERDOĞAN:
    NE DEDİK:TEK DEVLET DEDİK!
    NE DEDİK:TEK MİLLET DEDİK!
    NE DEDİK:TEK DİL DEDİK!
    BUNU KABUL ETMEYNENİN BU ÜLKEDE YERİ YOK VARSIN İSTEDİĞİ YERE GİTSİN!

    BURDA YORUM YAPANLAR KÜRDLERİ SAHİPSİZ BULMUŞSUNUZ SALLAYABİLDİĞİNİZ KADAR SALLIYORSUNUZ VE TABİKİ KONU YAZISIDA ÖYLE! KÜRDLERİN BİR DEVLETİ BİR LİDERİ BİR KORUYAN BAŞKA DEVLET AĞASI YOK TEK GÜÇLERİ DAĞDAKİ GENÇLER VE AVRUPADAKİ BİRAZ KÜRD DİYASPORASI! BUNU AKLINZIA İYİ SOKUN!! KARŞINIZDA NE AMERİKA VAR NEDE İSRAİL! BUNDUA AKLINIZIN BİR KÖŞESİNE YAZIN!! SİZLERE BU GERÇEĞİ GÖSTERMEMEKTE İSRAR EDİYOR BU DEVLET VE SİZLERDE BU GERÇEĞİ GÖRMEKTEN KORKUYOR VE KENDİNİZE ŞUNU DİYORSUNUZ HAYIR BİR AVUÇ EŞKİYA BİZE BUNLARI YAŞATAMAZ DIŞARDAN YARDIM ALMASSA YAPAMAZ! SEN GEL ONLARIN ANALRINA BACILARINA KARAKOLARDA TECAVÜZ ET CESETLERİNİ YAK-KİMYASALLARLA-PARÇALA VÜCUTLARINI- KAFASINI KES-CİNSEL ORGANINI KES VE BUNU 30 YIL BOYUNCA SİSTEMLİ OLARAK DEVAM ETTİR VE BUNLARI YAPANLARADA EFENDİM İŞTE BİR İKİ KİŞİ TOPLANMIŞ ÇETE OLMUŞ ADIDA ERGENEKONMUŞ! DEVLETTE OYUN ÇOK ANCAK BU ŞEKİLDE TEMİZ ÇIKARABİLİRLER KOKUŞMUŞ DEVLŞET YAPILARINI VE KOKUŞMUŞ FAŞİST HALKLARINI SONRA ÇIK MEYDANLARA EFENDİM İŞTE DEVLET KENDİSİYLE YÜZLEŞTİ ERGENEKONU ÇIKARDI? KÜRDLERDE KENDİELRİYLE YÜZLEŞİN GİBİ UCUZ MASALLAR ANLAT ŞU YÜZLEŞMELERİDE HERNEYSE BİRTÜRLÜ GÖREMEDİK GİTTİ? KÜRD COĞRAFYASINDA TSK ASKERLERİ TARAFINDAN KÜRD ÇOCUKLAR-ANALAR-BABALAR ÖLDÜRÜLÜRKEN GIKI ÇIKMAYAN AYDINLAR YAZARLAR MEDYACILAR TVLER PKK BİR KAÇ EYLEMİNDE SİVİLLERİN ÖLÜMÜNDE ÇOCUKLARIN ÖLÜMÜNDE TÜRKİYEYİ AYAĞA KALDIRARAK KÜRDLERİDE HEDEF GÖSTEREK HAMASET YAPAR AMA KÜRDÜN KATLİAMINA GELİNCE SUSAR BUNLAR DİLSİZ ŞEYTAN OLURLAR VE KENDİNİ HİÇBİR ŞEKİLDE SORGULAMADAN YARGILAMADAN KALKAR PKK’YE DER SEN TERORİSTSİN YA SİLAHINI BIRAKCAKSIN YADA SENİ KİMYASALLARLA YOK EDERİZ KADINLARINIZA TECAVÜZE DEVAM EDERİZ SİZLERİN CESETLERİNİZİN GÖZLERİNİZİ KULAKLARINIZI KESMEYE OYMAYA DEVAM EDERİZ SONRA SİZ GELİN BURAYA!! KÜRDLER ŞÖYLE ULUSALCI BÖYLE ULUSALCILAR VAY EFENDİM KÜRDLER ŞÖYLE MİLLİYETÇİ BÖYLE MİLLİYETÇİ SİZE BİR SÖZÜM İŞİNİZE BAKIN YAA SİZ KİMSİNİZ? KÜRDLERİ BUKADAR UCUZ SİYASETLE YARGILIYORSUNUZ?

  26. Yazan:Humey Tarih: Kas 2, 2011 | Reply

    Sevgili Baran,

    Bütün bunlar iyi güzel. Ama PKK gitti kendi halkını katleden Esad’a destek oldu.

    Üstelik Kürtleri Dersim’de katleden CHP ve Kemalistlerin takipçileri de gitti, Esad’ın kanlı çizmelerini yalamaya.

    TARAF’tan: “Suriye Kadın Kolları Derneklerinin davetlisi olarak aralarında CHP Kadın Kollarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Birgül Ayman Güler, CHP Kadın Kolları Genel Sekreteri S. Nazik Işık, CHP Kadın Kolları MYK üyesi Saadet Şener, CHP Tekirdağ Milletvekili Canan Yüceer, CHP İzmir Milletvekili Hülya Güven ile CHP PM üyesi Sema Kendirci’nin de bulunduğu kadın grubu, 29 ekimde Suriye’ye gittiler.”

    Sizin bu mazlum edebiyatınız da böylece kül oldu. Ne olacak şimdi?

  27. Yazan:baran Tarih: Kas 28, 2011 | Reply

    van ercişten okumaya gelen bir arkadaşım daha 5 gün filan oldu taşınalı. ailesinden 11 kişiyi kaybetmişler burada yurtta kalıyor şu anda. anlattıkları gayet ilgi çekici. türkiyeyi savunduğu anda dayak yediğini anlatıyor. PKK kaçakçılıkla, uyuşturucu ticaretiyle gelir elde ediyor. silahlanıp dağa çıkıyorlar ve kendileri gibi düşünmeyenleri öldürüyorlar. illegalite had safhada. ve işte kardeşlerim, biz buna faşizm diyoruz. militarist, eli silahlı pkkya verilen gücü kesin. sorunlarınızın çözümlerini mecliste arayın. yoksa ortadoğu sonu gelmez bir nefret ve ırkçılıkla karşı karşıya gelecek insanların çocuklarını veya eşlerini öldürmeye devam ettikleri sürece.

  28. Yazan:renaz Tarih: Oca 13, 2012 | Reply

    selamlar saygılar ben soruyorum ne güvende bahs ediyorzunuz bü gün artalama günde 100 kürt ceza eviene günderılıyorsa vgüven ola bilirmi allah aşkına elınızı vıcdanınıza koyun sabah beşlerde insanlar toplama kamplarına gütürüyorlar daha guvenmı kaldı

  29. Yazan:Semsettin Tarih: Oca 17, 2012 | Reply

    xxxx xxx xxxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx Hizbullah-Diyanet-Nurcu-Süleymancı-Bektaşici-Fetullahçı-kontralar-masonlar vatikan ve siyonistler xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx Şemso Lazwan Kurmesh

    Korsan Mahyacı Kâmil’in notu: Kürtlerin ortak düşmanlarını sayarken Bolivyalıları, çaycıları, simitçileri, striptizcileri, pamuk prenses ve 7 cüceleri eklemeyi unutmuşsunuz. Bu kadar düşmana direnebilen bir Kürt hareketi yakında dünyayı ele geçirecektir, müsterih olun 🙂

  30. Yazan:BÜLENT Tarih: Oca 18, 2012 | Reply

    Arkadaşlar siz kürt sorunu diye öne çıkan kendini kürt aydını diye nitelendiren bikere aydının ne olduğunu öğrenin sonrada kürt kardeşleriminde mümkünse ismini kullanmayın onlar bu ülkede azınlık deyiller bu ülke onların öz ve öz vatanlarıdır o bölgede yanlız kalma sebebleriyse sizin gibi durmadan kürtleri o bölgede öcü gibi gösterip terör örgütü pkk aracılığıyla dısardan destekli tabı eylemler yaparak o bölgeyi yasanmaz hale getırenlerin sayesindedır halbukı o bolgede unıversıte var o bolgede havaalanları var o bolgede tıp fakultelerı var o bolgede devlet var ha eyıtım ust sevıyede deyıl bunun sebebıyse halesef terordur bunun baş sorumlusu terordur

  31. Yazan:Halil Arıcı Tarih: Şub 11, 2012 | Reply

    xxxx xxxxx xxxx xxxx Türklerden üremiştir.Ayrıca ne mutlu insanım diyene değil Ne Mutlu TÜRKÜM diyenedir.Kınıyorum sizi.

  32. Yazan:ali müslim Tarih: Şub 16, 2012 | Reply

    Müslümanlar kardeştir…

  33. Yazan:taraf Tarih: Şub 20, 2012 | Reply

    Cin ile şeytanı birbirine karıştırmayın bbizler hamsası destekleriz belki bizler çeçenlleri destekleriz belki neden onlar kendi ülkelerini savunuyorlar bu yüzden ayrımcılığı bırakın bu ülke sizler yüzünden kürt değilsen ermeni değilsen yahudi değilsen iş bulunamaz hale geldi siz hala hak diyorsunuz bundan başka hak yok ben neysem sizlerde o sunuz fazlası değil herkes haddini bilsin kimse üstün ırk olma yarışına girmesin hep türklere ırkçılık yapıyorsunuz diyorsunuz esas kürtlere hak özğürlük v.s. diyerek sizler ayrımcılık ve ırkçılık yapıyorsunuz artık kesin sesinizi işinize bakın benim yaptığım gibi…

  34. Yazan:taraf Tarih: Şub 20, 2012 | Reply

    ve Ne Mutlu TÜRK’üm Diyene

  35. Yazan:Anarko-Komünist Tarih: Şub 22, 2012 | Reply

    Ben zamanında Kürt mücadelesi içinde de bulunmuş bir Türk olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, hiçbir milliyetçi kırıntı dahi bu isyanın ana bileşenlerinde görmedim.

    Bir ulusalcılık bulmak istiyorsanız son Ermeni meselesinden sonra oluşan neo-ergenekoncu tek sesli Türk siyasetindeki koalisyona bakın.

    Siyasal islamla, kemalizmin nasıl da aynılaşvırvediğini hep beraber izledik.

  36. Yazan:CANGO Tarih: Şub 22, 2012 | Reply

    şimdi bu kitap hakkında yapılan yorumlar bu insanlara mı ait acaba??? helal olsun hepsi eleştirmen maşallah…

  37. Yazan:sevcan Tarih: Şub 29, 2012 | Reply

    o insan çiçek topladığı için hapis yatmıyor. hepsi terörist hepsinin evinde bombalar vs. öldürmedğimize şükredin

  38. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 29, 2012 | Reply

    Siyasal islamla, kemalizmin nasıl da aynılaşvırvediği

    Hmm. Klasik bir mevzilenme yöntemi. Diyelim ki üç aktör var: kemalist, komünist, islamcı.

    Kemaliste göre komünistle islamcı, komüniste göre kemalistle islamcı, islamcıya göre de kemalistle komünist aynı kefeye konabilir. Yani aralarındaki uyuşmazlık öyle sanıldığı kadar büyük değildir. Yeri geldiğinde üçüncüye karşı kolaylıkla işbirliğine giderler.

    Peki hangisinin dediği doğru?

    Hangi “-ist” olduğunuza bakar.

  39. Yazan:Anarko-Komünist Tarih: Mar 5, 2012 | Reply

    Hangi “-ist” olduğunuza bakar.

    Yok ona bakmaz. Birilerini kemalist olmakla itham etmeden önce kilit meselelerde kimlerle aynı safta yer aldığınıza bakar.

    Ve dediğim gibi Ermeni meselesi, islamcıların kemalizm ile özde hiçbir farkı olmadığını en çıplak haliyle gösteren şapa oturduğu yerdir. Bu kadar basit.

  40. Yazan:canberk Tarih: Nis 15, 2012 | Reply

    xxxxx xxxxx bu ülkede xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx xxxxx

  41. Yazan:JOEN Tarih: Nis 17, 2012 | Reply

    pkklıerı afetmeklı xxx xxxx xxxx xxx başka ıyı gunler

  42. Yazan:arıkbuka halıtoğlu Tarih: Eyl 16, 2012 | Reply

    seladin eyyubi ne kadar asimile ise siz de o kadar asimilesiniz . xxxx xxxxx xxxxx xxxx xxxxx xxxxx xxxx xxxxx xxxxx xxxx xxxxx xxxxx xxxx xxxxx xxxxx değilsiniz.

  43. Yazan:Selma Varlı Tarih: May 6, 2020 | Reply

    Merhaba;
    Ben daha çok yazılan yorumlara takıldım.Kendi pencereden bakıp yorumlamak en kolayı.Kimse karşısındakini anlamak için efor sarfettmiyor.Biri “yaram var” derken diğeri o yarayı görmezden geliyor hatta “yaran falan yok” demeye getiriyor.
    Özetle,tartışarak bir sonuca varılacağını düşünmüyorum.(hadi birbirimizi öldürmeye devam edelim!!)

  1. 8 Trackback(s)

  2. Eyl 28, 2011: Son 30 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce
  3. Eki 8, 2011: Son 30 günde en çok Paylaşılan Yazılar : Derin Düşünce
  4. Kas 20, 2011: Son 1 yılda en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce
  5. Kas 23, 2011: Son 90 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce
  6. Oca 30, 2012: Son 12 ayda en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce
  7. Şub 11, 2012: Senin Varlığın Kürt varlığına armağan olsun! : Derin Düşünce
  8. Şub 23, 2012: Kürd yine başrolü Türk’e kaptırdı… : Derin Düşünce
  9. Ara 12, 2012: Son 12 ayda en çok okunan 40 sayfa

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin