Sanat ve Medeniyet Üzerine…
By Editorden on Oca 28, 2012 in Sanat
“… Baudelaire salon sanatçılarına, burjuva koleksiyoncularına ve galeri despotlarına inat, “Kötülük Çiçekleri”ni yazdı. Kitabının ismi muhafazakârlarda bir tiksinti tepkisi uyanmasına sebep oluyor. (Öte taraftan kendi döneminin estetlerinin yasaklatma yoluna gittiği kitap, günümüz estetlerince sırf şairin adının inkâr edilemez büyüsü nedeniyle yere göğe konulmuyor. ) Oysa Baudelaire’in poetikası derinde (aydınlanmacılığın tek boyutluluğuna karşı sembolist çıkarımlarıyla) İbni Arabi’ciydi ve bunu da yerleşik Müslümanlardan çok önce İsveçli Müslüman bir ressam, İvan Aguéli gördü. “Ben Baudelaire’in züppesiyim; sonsuz bir basitlikle birleştirilmiş en üstün incelik” ve “İslam İsmail’in çocuğu. Delacroix ve Baudelaire belirgin İsmail’cilerdi”, dedi Aguéli. …” TAMAMI
Sanat üzerine e-kitap okumak için…
Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.
Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.
“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…”
Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Roman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Okuyacağınız bu eserle romanlarından da tanıdığınız değerli yazarımız Suzannur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.
İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.
Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, … Buradan indirebilirsiniz.
Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…
”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”
Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.
Baudolino (Umberto Eco) Suzan Başarslan
Yazınsal bir yapıt, “basit bir obje değil, çok yönlü anlam ve ilişkilerle tabakalaşmış bir niteliğin çok yönlü organizasyonudur.”* Bu organizasyonun incelemesi de kendisi kadar zor bir organizasyonu gerektirir ki, bu yüzden bir yapıtın incelemesi adına günümüze değin, birçok kuram ve inceleme yöntemi geliştirilmiştir. Bu makalede Umberto Eco’nun yazdığı Baudolino adlı romanın incelemesi Gerard Genette’nin “Yapısal Metin İnceleme” yöntemine göre yapılacak ve yapıt, üç düzlemde incelenecektir. Bakış açısı, anlatıcı türü, ana düşünce, eserin yazılış tekniği, dil… gibi sorunlara da değinilecektir. İncelemede Şemsa Gezgin tarafından İtalyancadan Türkçeye 2003′te çevrilen Baudolino esas alınacak, tespit ve yorumlar çeviri yapıttan yola çıkılarak belirlenecek ve ifade edilecektir. İncelemeyi kitap halinde indirmek için buraya tıklayın
1 Yorum
Yazan:suzannur Tarih: Oca 28, 2012 | Reply
Baudelaire’in kendi burjuva toplumuna atfen yaptığı yıkımın bizdeki paralelini, burjuvadan çok İslam’ın kazanımlarıyla geliştirdiğimiz güzellik anlayışına tatbik edildiği için doğru bulmuyorum. Bizdeki Divan şiirinin ve İslam estetiğinin yıkımı gibi. Biraz daha ilerde Orhan Veli’nin yaptığı gibi ya da. Bu
tarz yıkımda en büyük sorun kitsch örneklerin çoğalarak ouroboros gibi kendisini tüketerek bu tarz inşaların sanatın dışına çıkması -ilk
örnekler hariç-.
Burjuvanın varlığının sanatta gerekli buluyorum. Ama bu burjuvaya hapsolmuş ya da ona hizmet eden bir sanat anlamına gelmiyor. Bu noktada şu var, sanata ait bakışımız günden güne değişen bir yapı arz ediyor. Şu anda bile sanatın neden’i anlatmasının dahi yeterli olmadığını düşünmeye başladığım dönemdeyim. Bu yapı oturdukça buna dair yazılabilir ama şu anda erken.
Medeniyet kültür ilişkisinde ise kültürün sanatı etkilediği ama medeniyete evrilmedikçe geleceğe kalabileceğini düşünmüyorum. İş, kültürel olanı medeniyetin içine dahil edebilmek. Geleneği evrensele çevirebilmek. Buradan çıkacak sonuç şu değil, eskiyi aynı formuyla günümüze taşımaktan bahsetmiyorum, onu modernle birleştirme yolunu bulmak ve değişerek gelişmesine yardımcı olma yolunu bulmak zorundayız. Yoksa sanat taklit olmaktan yüzyıllarca önce çıktı. Taklit etmek anlamsız.
Baudelaire artık medeniyetin içinde, kültürüne(burjuva beğenilerine ve güzellik anlayışına) karşıtlıkla çıksa ve onun değerlerini yıkıma uğratsa dahi.Yıkımla yeniden yapımı başarma noktasında ona dahil olan bir sanat anlayışı getirebildiği için. Yıkmadan yapım mümkün mü, bunu araştırmalı.
Biz ne tuhaf bir ülkeyiz. Tartışmalarla gelişmek yerine tartışan tarafları tutup onları tartışıyoruz. Çoğu insanın yaptığı bu. Oysa bu makale kısır tartışmaların tuzağına düşmemiş; konuyu mercek altına alarak tartışılması gereken esas noktaları ele almış bu noktada çok önemli ve okunması lazım. Özellikle de kültürü içine alan bir sanat anlayışı teziyle öne çıkması onun belirgin yönü.Ama bu açı da tek başına sanat için yeterli değil benim düşüncemde. Kültürün medeniyete evrilmesinin yolunu bulmak lazım.hatta yıkım olmadan yenidenyapımın yoluna ulaşabilmeli.
Kişileri değil de düşünceleri tartışmaya başladığımız noktada daha verimli sonuçlara ulaşabileceğimize inanıyorum. Cihan Hanım’ın ellerine sağlık.