Ekonomistler ekonomiden anlasalardı yatırımcı olurlardı
By Mehmet Yılmaz on Eyl 17, 2012 in Ekonomi, Kapitalizm, Liberalizm
Ekonomistler sebep-sonuç zincirlerine fikren hakim değildir. Olaylar olup bittikten sonra makul bir açıklama getirirler, gafleti gizlemeye, akıllı görünmeye yarar sadece. Ekonomistleri dinleyerek tahmin yapmak dikiz aynasına bakarak araba kullanmaya benzer; toslarsınız bir tarafa. Sonra bir ekonomist gelir, neden kaza yaptığınızı uzuuuuuuun uzun anlatır…
Taraf Gazetesi’nden Önder Çelik de gitmiş ekonomistlere danışmış, onlar da makro göstergelere bakarak gelecekten haber vermişler(!). “Kriz riski artıyor” demişler. Aslında Taraf okurlarını bu derecede aptal yerine koymaya kimsenin hakkı yok. Hele ekonomistlerin hiç yok.
Tarih yazmıyor ki bir gün bir ekonomist net bir şey söylesin ve söyledikleri gerçekleşmiş olsun. Bana inanmıyorsanız 2007-2008 krizinden önce Amerikalı ekonomistlerin söylediklerini, yazdıklarını araştırın. Yangın ABD’yi sardıktan sonra Avrupa Merkez Bankası eski genel müdürü Jean-Claude Trichet’nin (fr, ing) yaptığı güven verici açıklamaları okuyun. Aradan kaç yıl geçti? Yeni genel müdür Mario Draghi hâlâ Avrupa bankalarının batmasını engellemek için yüzmilyarlarca dolarlık yardım paketlerine “ekonomik rasyonalite” kılıfı dikmekle meşgul.
Eğer bir ekonomist bugünkü verilere bakarak yarın, haftaya, seneye ne olabileceğini bilecek kabiliyette olsa Taraf’a röportaj vermekle, rapor vs yazmakla ya da TV’de görünmekle neden vakit kaybetsin ki? Borsa, emlâk, döviz, altın… elindeki parayı hızla katlayabilir. Sadece bu bile ekonomistlerin ekonomiden ne kadar anlaMAdığını fark etmek için yeterli sanırım.
Peki saatlerce konuşurken ne anlatıyorlar? Ekonomi bir bilme değil inanma meselesi olduğu için ekonomistler de peygamberlerini, mürşidlerini dinlerler. Ekonomistler intisab etmiş oldukları ideolojilerin, ekollerin doğrultusunda konuşurlar. Örnek? 2008 Krizi kimin suçu? Her bir ekonomist kendi amentüsünü tekrar ediyor:
- 1) Ulus-Devlet suçludur. Çünkü hükümetler ulusal paranın değerini muhafaza veya ihracatı desteklemek için faizleri yapay olarak düşük/yüksek tuttular. Spekülasyon balonunun şişmesine sebep hükümetlerin merkezî müdahaleleridir. Sonunda piyasaların gerçekleri karşısında direnemeyeceklerini anladıklarında artık çok geçti. Paniğe kapıldılar. Yanlış kararlar birbirini izledi. Vs.vs.
- 2) Bankalar suçludur. Mevduat bankacılığı ile yatırım bankacılğını aynı çatı altında yaptıklari için spekülasyon riskleri gerçekleştiğinde mevduatlara, hayat sigortası vb uzun vadeli birikimlere sirayet etti.
- 3) Aracı kuruluşlar suçludur. Goldman Sacs’ın Abacus adlı üründe yaptığı gibi bilinen riskleri gizlediler. Kendi müşterilerine sattıkları finansal ürünlerin aleyhine “oynadılar”. Para kaybettirdikleri müşterilerden bir de komisyon aldılar.
- 4) Fitch Ratings, Moody’s ve Standard & Poor’s gibi kredi derecelendirme kuruluşları suçludur. Yatırımcıları yanlış bilgilendirdiler. Objektif değiller. Ellerindeki yatırım araçlarına zarar vermemek için bilgi saklıyorlar. Bağlı bulundukları özel ve resmî kurumların baskışı altında tetikçi gibi davranıyorlar.
Bunlar gerçeğin parçaları. Ama gerçek bunların toplamı ya da ortalaması değil. Psikolojik ve sosyolojik faktörlerin devreye girdiği bir sahadır ekonomi. İnsanlardaki açgözlülüğü ya da fakirleşme korkusunu formüllere sığdıramazsınız. Arz, talep, fiyat dalgalanmaları… Amerikan doları veya Japon yeni cinsinden, objektif olarka ifade edilse de ekonomik olaylar objektif değildir. Bunlar insanların mallara, risklere, beklentilere sübjektif olarak atfettiği değerle belirlenir.
Sözgelimi kariyerist bir anne çocuklarını ihmal ederek yıl sonu primi olan 1000 veya 2000 dolar kazanmayı hedefliyor diyelim. Bu da bir “ticaret” olur. Annelik görevini, çocuklarının şefkat ihtiyacını yani çok sübjektif bir takım değerleri ekonomik değerler ile değiştirmiş olur.
Para için askerî sırları satan bir general ve altın için siyanür kullanan madenciler de böyle bir değer takasına girerler. Sadece bazı insanlar için anlamı olan sübjektif değer var bir yanda. Kıymeti sayılarla ifade edilemeyen bu değerler ile herkes için AYNI şekilde değerli olan para değiş-tokuş edilir. Vatan sevgisi, anne şefkati, suların ışıltısı ve bülbülün şarkısı böylece DOW JONES, CAC 40 gibi indexlerle ifade edilen bir piyasada diğer değerler ile rekabete girer, çarpılır, bölünür. Aç bir insan bir miktar yedikten sonra doyabilir. Ama aç gözlü bir insan nerede durur? 20 milyar dolar? 100 milyar dolar?
Bir daha ki sefere ekonomistler size tahminlerini açıkladığında daha dikkatli dinleyin, cahilliklerine çok güleceksiniz. Ama yine de iyimserim. Ekonomistler değer kelimesinin birden fazla değeri olduğunu anladıklarında bazı dertlerimiz kendiliğinden hallolabilir.
… Bu konuda okumak için…
Liberalizm Demokrasiyi Susturunca
Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.
1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.
Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro
Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!” . İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar kolay mı?
“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var ki İyi ile Kötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)
Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katıyor. Buradan indirebilirsiniz.
Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden?
Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok. Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.
5 Trackback(s)