Maymun, Fazıl Say ve Robot
By my on Nis 17, 2013 in Göz, İnsan, Kâinat, Soyut Sanat
Ben sana « piyanist olamazsın » demedim…
Japonlar yapmış, robot piyano çalıyormuş. Hayır. Aslında çalmıyor. O robot için “piyano çalmak” ile bir fabrikada otomobil montajı yapmak arasında fark yok. Robot programlandığı şekilde kendi “parmaklarını” X, Y, Z koordinatlarında oynatıyor. İnsan olan, gerçek bir piyaniste kıyasla robot daha hızlı çalabilir. İnsan belki hata yapacaktır bazı notalarda. Robotsa kusursuz “icra” edecektir eseri. Ama ne Chopin’in vatan hasretinden haberi vardır robotun ne de Schubert’i yiyip bitiren ölüm korkusundan.
Tıpkı tuvale fırça sürdükçe kendisine muz verilen bir maymun gibi. Resim yapan(!) bir robot ile badana yapan bir robot teknik olarak farklı çalışabilirler ama şuur açısından aynıdırlar. İnsan ise sanat ile meşgul olduğunda ten kafesinden “dışarıya” bir pencere açılır. İnsan beşerî koşulunu aşar. Sanat bu mânâ bir aşkın olma halidir. Beşerî yani yiyip içen, üşüyüp acıkan, cinsel arzu duyan et-insan dışında bir varlığın şuurudur sanat.
Hayvan ve robot bakar. İnsan ise okur. Eşek için ot ve çimen gülden eftaldir. İnsan için gül güzelliktir hatta aşktır. Ekmek parçalarına bakan bir karıncanın karbonhidrat gördüğü yerde insan nimet görür. Suyu hayvan da insan da görür. Ama insan için su rahmettir. Yağmur ayrı güzeldir insanın gözünde, bir şelale ayrı güzeldir. “Amaan, bak bak hepsi su” diyen insandan Shakespeare’in dediği gibi korkmak icab etmez mi?
“Ruhunda müzik olmayan, ahenkli bir müzikle duygulanmayan bir adam ancak ihanet, içten pazarlık ve tecavüz için vardır. Ruhunun halleri gece gibi ölümcül bir sessizlik ve hisleri Cehennemlerin Efendisi Erebus gibidir. Kollayın kendinizi böyle bir adamdan! Müzik dinleyelim.” (William Shakespeare, Venedik Taciri, Sahne 20*)
Ağırlığı, eni boyu olan vücud ile tadada gelmeyen, adedi olmayan, bölünmeyen mânâ arasındaki farkı fark ettirir sanat bize. Yunus Emre Hazretleri’nin buyurduğu gibi “ölürse ten ölür canlar ölesi değil”.
Fazıl Say ise tipik beyaz Türk refleksi göstermeye devam ediyor. Nedir? Ömer Hayyam, Hacı Bektaş Velî veya Mevlânâ Hazretlerinden cimbızlama, bazen de uydurma beyitlerde dünya zevki aramak, sonra da din ile, Ahiret ile meşgul olan insanlara sataşmak. Bir ara ünlü çeyrek aydınlarımızdan İlhan Selçuk şaraba takmıştı kafayı. Hilmi Yavuz da kendisine nazikçe Mevlânâ Hazretleri’nin şu sözlerini hatırlatmıştı:
“… Sus, ham kişinin yanında şarabın adını anma
Zira onun aklı, o adı sanı kötü şaraba gider …”
Evet, metafordan, sembolden, soyut sanattan anlamayan “ham bir insan”… olsa olsa piyanist olur. Çok çalışarak alışkanlık kesbettiği tekniği objektif olarak icra eden bir piyano teknisyeni. Piyano çalamayan insanlara kıyasla üstündür ama Kâinat’a objektif et-gözüyle baktığı için, sübjektif “derin gözü” kapalı kaldığı için sanatçı olamaz. (Bkz. Âl-i İmrân Suresini Okusaydı İslâmcı Olmayacaktı! )
… Bu konuda okumak için…
Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…
“…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…”
Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin.
Sanat Yoluyla Hakikat Bulunur mu?
İnanmak belki zor ama … eğer sınırsız görme kabiliyetine sahip olsaydık hiç bir şey göremezdik!güneşe dürbünle bakan biri gibi kör olurduk. Gözlerimizin sınırlı oluşu sayesinde görüyoruz dünyayı. Immanuel Kant’ın meşhur bir güvercini vardır, havayı iterek uçar ama havanın direncinden yakınır durur. “Hava olmasaydı daha hızlı uçabilirdim” der. Hakikat’i görmekte zorluk çekmemizin sebebi O’nun gizli olması değil tersine aşikar olmasıdır. Aksi takdirde Hakikat’i içeren, kapsayan ve perdeleyen daha hakikî bir Hakikat olması gerekirdi. İşte bu sebeple Hakikat’i görmek için Bilim’e değil Sanat’a ihtiyacımız var, bilmek için değil bulmak söz konusu olduğu için. Derin Düşünce yazarları Sanat-Hakikat ilişkisi üzerine yazdılar. Buradan indirebilirsiniz.
İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir Derin-Göz açılabilir mi? Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne…Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot, Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.
Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca, Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …Buradan indirebilirsiniz.
13 Yorum
Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: Nis 17, 2013 | Reply
Maymun, Fazıl Say ve Robot: http://t.co/7cFZbo8WX0
Yazan:S.Ç. Tarih: Nis 18, 2013 | Reply
🙂 Harika bir yazı olmuş yine..
Sizi okumaya başladığımdan beri ‘yazamıyorum’.. Daha doğrusu, düşüncelerimi o kadar “bire bir” dile getiriyorsunuz ki ‘yazmama gerek kalmıyor’.
Yazan:my Tarih: Nis 18, 2013 | Reply
🙂
yapmayin, sevinsem mi üzülsem mi bilemedim 🙂
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 18, 2013 | Reply
Fazıl Say, sürekli ilgi bekleyen şımarık bir çocuk gibi. Eleştirilerini makul ve daha saygın bir şekilde dile getirebilir ama o sivri dille ve en üst perdeden konuşmayı tercih ediyor. Cephe olmayı, kendi cephesinin amigoluğunu yapmayı seçiyor. Mahkumiyet kararı da ilaç gibi gelmiştir şimdi. Bedavadan kahraman olacağını umuyor.
Yazan:Ekrem Senai (@EkremSenai) Tarih: Nis 18, 2013 | Reply
maymun, fazıl say ve robot
http://t.co/1RZJvyFnmw
Yazan:Sebnem Tarih: Nis 19, 2013 | Reply
Ne denli yüce bir sanat otoritesi oldunuz ki kimin sanatçı kimin icracı olduğunu şıp diye anlayabiliyorsunuz? Hadi onu da geçtim, bu alemde “pişmiş” ne denli yüce bir insan yargıcı oldunuz ki mi ki hiç tanımadığınız başkasını “ham” buluyorsunuz?
Fikirlerine katılmayabilirsiniz lakin bir kişinin düşünce özgürlüğü kapsamında hapis cezası almasını destekliyorsanız epey hayal kırıklığına uğrarım. Bu ülkede her gün ateistlere, Yahudilere, Ermenilere, kadınlara, eşcinsellere laf ediliyor ama iş Allah kitap oldu mu linç başlıyor, ceza alınıyor.
Siz de ateist bir pianisti maymuna benzetmişsiniz, bu hakaret değil mi peki? Ateistten sanatçı olmaz diyorsunuz açıkca, bunun kararını verebilme hakkınız var mı sizce?
Bir kere şunu kabul edelim, siz koltuğunuzda Chopin veya Schubert’i arkaya yaslanıp dinliyorsunuz sadece. Sövdüğünüz adam bir sanatçı, dinlemekle kalmıyor (siz beğenseniz de beğenmesenizde) o tuşlara dokunuyor, o işin eğitimini almış, cefasını çekmiş, dahası kendi bestelerini yapıyor, yani üretiyor. Ölüp gittiğinde yaptığı besteler miras kalacak, birileri de onları çalacak.
Dost acı söyler, bu eleştirileri böyle alın ve lütfen yayınlayın. Kibre kapılmışsınız.
Yazan:Alp Tarih: Nis 21, 2013 | Reply
Baklavayı, Karagöz-Hacivat’ı, Türk kahvesini, 5/8’lik Türk aksağı ritmini, son zamanlarda Türk adını dahi “ümmetçilik” adına kaybederken ortaçağ Avrupası misali “cadı avı”na destek veren yazarlar, “muz” için badana yapanlardan daha zekice düşünmek zorundadırlar. Ölümünden 200 yıl sonra tüm dünyaya Mozart yorumunu kabul ettirebilmiş bir dehadan söz ederken onu sanatçı olmamakla itham edecek kadar aklı ayaklar altına alabilmek ya da farkında iseniz bayağılaşabilmek ayrı, bunu utanmadan yayınlamak ayrı bir ayıp, ayrı bir görgüsüzlük. Bir sanatçı düşündüklerini söyleyebilmelidir. Yöneticilerin, güçlülerin masasında meze olmamalıdır. Burada laf attıklarınız değil, atmadıklarınızın sanatını tartışmak gerekir ha tabi bir de sizin gibilerin yazılarındaki mantığı.. Sahte sanatçılarla ortak yönünüz, güçlüden tarafa olarak haklı görünmeye çalışmanız.
Son olarak” Ben sana yazamazsın demedim ki..”
Yazan:S.Ç. Tarih: Nis 23, 2013 | Reply
Ortalık kendini bilmez İbrahim kaynıyor;
Her put kıran “Tanrı’yı öldürdüm!” sanıyor.
Yazan:S.Ç. Tarih: Nis 23, 2013 | Reply
“Müminin ferasetinden sakınınız; zira o Allah’ın nuru ile bakar”
Tamamen sizin insiyatifinizde olduğu halde şahsınıza açıkça hakaret içeren bu yorumları yayınlamış olmanız bile sizin “pişmiş”liğinizin; “kibir”den, “akılsız”lıktan, “ümmetçilik”ten uzaklığınızın ispatıdır.
İçiniz ferah olsun; lütfen sezdiğiniz, bildiğiniz, ve yorumladığınız gibi yazmaya devam edin Mehmet Bey, ben sizin bakışlarınızda o nura %100 kefilim 🙂
Yazan:my Tarih: Nis 24, 2013 | Reply
Doğuştan kör olan birine renkleri nasıl anlatırsınız?
şu ara “soyut sanat” kavramının avrupa’daki evrimi üzerine okumalar yapmaktayım. 1800’lerden itibaren yazılmış ne varsa tarıyorum. Eleştirmenlerin yanısıra ressamların mektup ve makalelerini okuyorum. Cezanne, van Gogh, Courbet, Monet, Matisse, Klimt … çoğu aynı şeyleri söylüyor ama hemfikir değiller! çünkü herkes kendi inancı doğrultusunda kavramsallaştırıyor gördüklerini ve aklıyla vardığı sonuçları.
Şunu anladım: Fazıl Say’ın edepsizliği ve onu savunan yorumcuların argümanları insanlık tarihi kadar eski.
para ya da şöhret için veya beşeri telakkiyle ihdas edilmiş idealler uğruna sanat yapanlar elbette bizi ötekileştirecekler. Bizi yani madde dışındaki varoluşu gören, et-gözü ile yetinmeyenleri…
Tekrar soruyorum: Doğuştan kör olan birine renkleri nasıl anlatırsınız? Fazıl Say da böyle. Kızıl denizi yarsalar ikiye gözünün önünde adam diyecek ki “ne büyük sihirbazsın sen yaw”
okuyamıyor Fazılcık… ya siz?… ne zamana kadar okumayacaksınız? 🙁
Yazan:Sebnem Tarih: Nis 24, 2013 | Reply
Öncelikle okuduğunuz, gördüğünüz, saygı duyduğunuz sanatçıların içinde ateist olanı da var, İsa’ya, tanrıya küfredeni de…
Sayın My, istediğiniz kadar Cezanne, Manet, Matisse, Monet okuyun.
Soyut sanat araştırın.
Bunlar teori olarak kalacaktır.
Sadece teori ile renkleri göremezsiniz. Bir yere kadar.
Elinize kalem kağıt aldığızda ya da notalardan bir beste yarattığınızda tekrar konuşalım.
O zaman ideolojik olarak kızdığınız bir sanatçının sanatını bu kadar kolay “maymunluk” ya da “robotlukla” eleştiremeyeceksiniz muhtemelen. Fikirlerini beğenmesenizde Sezar’ın hakkı Sezar’a diyeceksiniz. Renkleri görmek bu olmasın?
Bir de son söz:
“Kimseyi yargılama, sende yargılanırsın,
Sen nasıl yargılarsan öyle yargılanırsın.”
Yazan:Sebnem Tarih: Nis 24, 2013 | Reply
Orada Fazıl Say “Allahçı” diyerek din simsarlarına hitap ediyor, Müslüman tanımı geçmiyor, arada bir çizgi var.
Edepsizlik demişken, özellikle Avrupa sanatında, din kurumunu eleştiren ve kilisenin tepkisini çeken sanatçılar saymakla bitmez. Mahkemenin kararı engizisyonu hatırlatıyor sadece.
Yazan:Bahadır Tarih: May 1, 2013 | Reply
İnsanlar ancak Allahın emirlerine uyduklarında özgürce davranmış olurlar tersine eylemlerde bulunduklarında aynen bir robot gibi programının elverdiği ölçüde davranmış makineden farkları kalmaz.