Kötülük Üzerine Bir Deneme / Terry Eagleton
By Aisha Benghazi on Ara 5, 2016 in Kitap Alıntısı, Kötülük
“… Aslında meselenin gizemli bir tarafı yok. Akıl duyulardan koptuğunda , durum her ikisi için de feci oluyor. Akıl soyutlaşıp kendi içine dönerken sıradan insan varoluşuyla bağlantısını kopartıyor. Bunun sonucu olarak da gündelik hayatı, üzerinde düşünmeye değer bir mesele olarak görmemeye başlıyor. Aynı süreçte duyular artık akıl tarafından yönlendirilmedikleri için gemi azıya alıyorlar. Akıl, rasyonalizmin boyunduruğuna girdiğinde, içgüdülerimiz kendilerini ucuz duygusalcılığa kaptırıyorlar. Akıl yaşamdan uzak bir anlam biçimine dönüşürken tensel varoluş, duyulann emip tükettiği bir yaşantı haline geliyor. Şeytan kibirli bir entelektüel olduğu kadar anlam fikriyle dalga geçen küçük, kaba bir palyaçodur da. Nihilist ve soytarı anlamın en küçük dozuna bile katlanamaz. lşte bu yüzden Adrian’ın müziğinin bir yandan düzen fikrine takılıp kalması, bir yandan da cehennemi bir kaos fikrinden uzaklaşamaması şaşırtıcı değildir. Zaten düzen ve nizama hastalıklı bir önem verenlerin bunu içsel bir kargaşayı bastırmak için yaptıkları bilinen bir şeydir. Köktendinci Hıristiyanlar -cinsellikten başka bir şey düşünemeyen kibirli tipler- konuya güzel bir örnek teşkil eder. Milan Kundera Gülüşün ve Unutuşun Kitabı romanında insanlığın “meleksi” ve “şeytansı” diye nitelediği durumlarından bahseder. Kundera’nm “meleksi” ile kastettiği kökleri gerçekten kopuk, boş ve tumturaklı ideallerdir. Şeytansı ise insanla bağlantılı herhangi bir şeyin az da olsa anlamlı ya da değerli olması fikrine atılan alaycı bir kahkahadır. Meleksi tıka basa anlamla doluyken, şeytansı anlamdan fazlasıyla uzaktır. Meleksi sık sık “Tanrı bu güzel ülkemizi korusun!” gibi şatafatlı klişeler kullanır ve şeytansı kısaca “Kes tıraşı!” diye cevap verir. “Eğer dünyada çok fazla tartışılmaz anlam olursa (meleklerin hükümranlığı),” diye yazar Kundera, “bu insana fazla gelir; anlam eğer yeryüzünden silinirse (iblislerin hükümranlığı), hayatın en küçük kırıntısı bile imkansız hale gelir.” Şeytan, Tann1nın huzurunda muhalif bir kahkaha attığında, meleklerden biri ona çıkışmıştır. “Şeytanın kahkahası,n der Kundera “dünyevi işlerin anlamsızlığını imler, meleğin gülüşü ise dünyanın akılcı bir şekilde düzenlediği, dünyadaki her şeyin son derece anlaşılır, güzel, iyi ve mantıklı olduğu inancının sevincidir.” Meleksi politikacı gibidir, iflah olmaz bir iyimser ve romantiktir: Her şey gelişmektedir, meseleler aşılmakta, kotalar dolmakta ve Tanrı hala güzel ülkemizi koruyup kollamaktadır. Şeytansı ise, tam aksine, doğuştan alaycı ve siniktir; kullandığı dil politikacıların toplum içinde söylediklerinden çok kendi aralarındaki fısıldaşmalarına yakındır. Güç, arzu, kişisel çıkar ve akılcı hesaplamalardan başka hiçbir şeye inanmaz. Amerika Birleşik Devletleri, diğer ülkelerden farklı olarak, aynı zamanda hem meleksi hem de şeytanidir. Pek az ülke son derece şatafatlı bir kamu söylemiyle, tüketici kapitalizmi denilen anlamsız tüketim zincirini birleştirebilmiştir. Bu söylemin amacı peşi sıra gelecek unsura yasallık kazandırmaktır. Şeytanın meleği ve iblisi kendi kişiliğinde birleştirmesi gibi, kötülük de meleksiliği içerir. Bir yönü -meleksi, sofu tarafı- sonsuzluğun peşinde koşar ve faniliğin sıradan seyrinin üstüne çıkmak ister. Ancak aklın gerçeklikten böylesi bir uzaklaşma yaşaması dünyayı anlamdan yoksun kılacaktır. Dünyayı öyle anlamsız bir yere dönüşür ki şeytan artık orada rahatça keyfini sürebilir. Kötülük her zaman ya çok fazla ya da çok az anlam içerir -aslında ikisini de aynı zamanda yapar. Kötülüğün bu ikili yüzü Nazi Almanyası’nda rahatlıkla görülür. Fedakârlık, kahramanlık ve saflıkla ilgili nutuklar atılır ama Freudcuların dediği gibi bir yandan da ölüm ve yok etmeyle ilgili “edebe aykırı bir keyif’e esir olunur. Nazizm insan faniliğinden iğrenen sapkın bir idealizm türüdür. Ama aynı zamanda bu tür bütün ideallerin yüzüne savrulan alaycı bir geğirmedir de. Hem fazlasıyla ciddi, hem alaycıdır -Führer ve Babayurt’la ilgili kasıntı ve hamasi nutuklar atar ama sapına kadar da siniktir …”
Tavsiye Sohbet
Tavsiye makale
- Kötülük’ün zıddı İyilik değildir…
- Kötülüğün Sıradanlığı: Adolf Eichman ve Raci Tetik
- Kötü insan nasıl üretilir?
- Kötülük Güzel olabilir mi? – C.Baudelaire’in şiirleri, O.Dix’in gravürleri
- Çocukların cinsel istismarı
- Cezaevleri okul olsun !
- Fahişelik, şehitlik ve özgürlük
- Şans, Kader, Özgür İrade ve Zaman(3)
- Kötülüğün çirkin ama gerçek yüzüne…
- Erik ile röportaj
- Haneke’nin Beyaz Kurdele’si
- Kötülüğün Sıradanlığı / Hannah Arendt
- Kötülük / mal / evil / شر
- Karanlık / Zulmet / Darkness / Obscurité / الظلام
- İnsan Öldürenler Sevilmeye Muhtaçtır
Tavsiye Kitap
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?”(Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Gurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”
Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.
Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi, buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Sen insansın, homo-economicus değilsin!
Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz Adam, James Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor. Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…
Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.