Main Content RSS FeedYazılar

Altın Piyasalarında Garip Şeyler Oluyor! Çünkü ABD ve Avrupalı vasalları güvenilirliklerini kaybetti. »

Altın piyasaları dünya çapında tarihi rekorlara ulaşıyor ve altın fiyatlarının iç yapısı, en azından Batı finans merkezlerindeki endüstri uzmanları için karışık. Altın fiyatları, ekonomik temellerin öngördüğünden daha hızlı ve daha yüksek artıyor. İlginç olan da, altın fiyatlarının sadece yükselmesi değil, altının kendisinin de hareket etmesi. Özellikle Çin ve Hindistan, altın rezervlerini Batı bankalarından Asya’daki kasalara taşınıyor.

Singapur’daki Yeni Kasa

Bloomberg, Singapur’daki devasa yeni bir kasaya özel bir yer ayırıyor: The Reserve. Bu Singapur grubu, yıllık merkez bankalarının altın ticaret hacminin yarısı olan 500 ton altını barındırabilecek altı katlı bir tesisi inşa etti. Ayrıca gümüş için de büyük kasaları var. Müşterilerin geri bildirimi, Singapur’da yeni kasalara ihtiyaç duydukları yönünde. Altın tarihi rekorlara ulaşıyor ve gümüş de %20 yükseldi. OTC (Over The Counter) piyasada alım, en az 25 yıldır en yüksek seviyede. OTC, egemen fonlar, kurumsal yatırımcılar ve yüksek yatırımcıların fiziki altın aldığı yer ve buradaki ticaret hacmi geçen yıl 450 ton rekor kırdı. Bu yıl daha da yüksek olacak.

Karmaşık Piyasa Dinamikleri

Mesele aslında olduğundan daha karmaşık ve her gün altın piyasalarında olan insanlar bile şaşkına döndü. Bloomberg yazarları, altın uzmanlarının kendi piyasalarında ne olduğunu açıklayamadıklarını söylüyorlar. Altının neden şimdi yükseldiğini sorguluyorlar. Daha önce enflasyon oranı ve para basımı daha yüksek olduğunda yükselmiyordu. Bloomberg, farklı kişilere sorarak farklı cevaplar aldı: Merkez bankalarının doların silah gibi kullanılmasından endişeli, yatırım fonlarının büyük bir faiz kesintisiyle daha fazla enflasyon yaratacağına dair bahisleri, para birimlerinin zayıflaması, seçimler… Böylece, daha iyi ticaret verilerine erişimleri olmasına rağmen, hala aktörlerin ne peşinde olduğunu anlamadıkları sonucuna vardılar. Yazının devamı

Trump’ın Başkanlığı ve Kısa Vadede Türkiye’ye Etkileri »

Trump’ın başkanlığı, “Önce Amerika” dış politikası nedeniyle Türkiye üzerinde önemli etkiler doğuracaktır. ABD ve Avrupa’da yayınlanan makalelerden derlediğimiz analiz eksenleri şöyle:

  1. Ukrayna, Rusya ve Suriye ile Dinamikler: Trump, Ukrayna’ya Amerikan desteğini sınırlayabilir ve Rusya ile uzlaşma arayabilir. Bu yönelim, Moskova ve Ankara arasındaki bağları güçlendirebilir, özellikle Türkiye’nin belirli toprak ve güvenlik hedeflerini sürdürdüğü Suriye gibi bölgelerde. Ukrayna’ya azalan Amerikan desteği, Türkiye’nin Rusya ile kendi ilişkilerinde daha esnek pozisyonlar almasını teşvik edebilir ve aynı zamanda bölgede bir aracı olarak konumlanmasını sağlayabilir.
  2. İkili Yaklaşım ve NATO üzerinde Baskı: Trump’ın başkanlığı, ABD’nin NATO’ya olan bağlılığının azalmasına yol açabilir, bu da Batı birliğini zayıflatabilir. Bu durum muhtemelen Türkiye’yi ittifaklarını yeniden değerlendirmeye ve stratejik özerkliğini güçlendirmeye zorlayacaktır. Ankara ile diğer NATO üyeleri arasındaki mevcut sürtüşmeler göz önüne alındığında, bu durum Türkiye’yi NATO desteğindeki olası bir azalmayı telafi etmek için bölge ülkeleriyle veya Çin ve Rusya gibi diğer güçlerle ikili anlaşmaları artırmaya itebilir.
  3. Ekonomik Politika ve Yaptırımlar: Trump, korumacı uygulamaları yoğunlaştırabilir, bu da Türkiye’nin ABD ve Avrupa’ya ihracatını etkileyebilir. Ayrıca, iki ülke arasındaki ilişkiler kötüleşirse, geçmişte Türkiye’ye karşı kullanılan ekonomik yaptırımlar yeniden gündeme gelebilir. Bu senaryo, Türkiye’yi Asya ile bağlarını güçlendirerek veya daha özerk ulusal ekonomik politikalar izleyerek ekonomik ortaklarını çeşitlendirmeye itebilir.

Trump’ın Ukrayna’ya Amerikan desteğini azaltması ve barış anlaşmasını hızlandırması, Rus birliklerini serbest bırakabilir. Bu birlikler, Türkiye’nin kendi stratejik çıkarlarının olduğu Yazının devamı

Türkiye-İsrail Savaşı… »

✡️Komplocular(!) ‘Büyük İsrail’ konusunda başından beri haklıydı.
✡️Her zaman plan buydu.
✡️Siyonizm’in kurucusu Theodore Herzl, Complete Diaries, Cilt II, sayfa 711’de Yahudi Devleti’nin alanının ‘Mısır Nehri’nden Fırat’a kadar’ uzandığını söylüyor.
✡️Filistin Yahudi Ajansı üyesi Haham Fischmann, 9 Temmuz 1947’de BM Özel Soruşturma Komitesi’ne verdiği ifadede şunları söyledi: ‘Vaat Edilen Topraklar Mısır Nehri’nden Fırat’a kadar uzanır, Suriye ve Lübnan’ın bazı kısımlarını içerir.’
✡️Hatta 1980’lerde Yinon Planı olarak kanunlaştırılıp yayınlandı.
✡️Yinon Planı, Oded Yinon tarafından İbranice yazılmış bir belgeydi. 1982’de Siyonizm karşıtı aktivist Israel Shahak tarafından İngilizceye çevrildi. Şahak önsözde şöyle diyor: Dünya Siyonist Örgütü’nün Kivunim dergisinde yayınlanan son derece açıklayıcı makalesinde Oded Yinon, İsrail’in 1980’lerdeki stratejisinin Ortadoğu haritasını yeniden çizmeyi, Arap devletlerini parçalamayı ve fiilen bölgesel bir süper güç olmayı hedeflediğini savunuyor. Belgenin tamamı burada: Shahak-Association_of_Arab-American_University_Graduates,_Inc_-_The_Zionist_Plan_for_the_Middle_East-Association_of_Arab-American_University_Graduates,_Inc_(1982)

Türkiye’den Basra Körfezi’ne: Kalkınma Yolu Projesi ve İslâmistan’ın Geleceği »

Irak, tarih boyunca İslâmistan’ın merkezinde stratejik bir konumda yer almış ve bu bölgedeki jeopolitik önemini korumuştur. Ancak son yıllarda Irak, bu merkeziyetçi konumunu ekonomik bir avantaja dönüştürmek için büyük bir adım atmış durumda. Kalkınma Yolu Projesi olarak bilinen bu girişim, ülkenin ekonomik kalkınmasını hızlandırmayı ve bölgedeki ticari dengeleri yeniden şekillendirmeyi hedefliyor. 17 milyar dolar değerinde olan bu proje, Basra Körfezi’ndeki Büyük Faw Limanı’ndan başlayarak, Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanan 1200 kilometrelik bir demir yolu ve otoyol ağını içeriyor. Proje, sadece Irak ve Türkiye için değil, tüm bölge için stratejik bir öneme sahip ve bu nedenle “Yeni İpek Yolu” olarak tanımlanıyor.

Projenin Temel Yapısı ve Hedefleri

Kalkınma Yolu Projesi’nin ana omurgasını oluşturan demir yolu ve otoyol, Basra Körfezi’nden başlayarak, Irak’ın Divaniye, Necef, Kerbela, Bağdat ve Musul gibi önemli şehirlerinden geçiyor ve Türkiye’ye ulaşıyor. Bu güzergah, daha sonra Türkiye’nin Mersin Limanı üzerinden Avrupa’ya bağlanacak. Proje, sadece bir ulaşım koridoru olarak değil, aynı zamanda yeni sanayi bölgeleri ve lojistik merkezlerin kurulmasıyla da bölgesel kalkınmayı desteklemeyi amaçlıyor. Bu güzergah boyunca, toplam 15 tren istasyonu inşa edilecek ve yüksek hızlı tren hattı ile bu demir yolu ağının tamamlanmasıyla Asya ile Avrupa arasındaki ticaret süresi önemli ölçüde kısalacak​.

Proje kapsamında, ayrıca petrol ve doğalgaz hatlarının kurulması ve bu kaynakların Avrupa’ya taşınması da hedefleniyor. Bu da, Irak’ın petrol ve doğalgaz kaynaklarını daha etkin bir şekilde pazarlamasına ve ülkenin enerji ihracatından elde ettiği gelirleri artırmasına olanak tanıyacak. Böylece Irak, enerji ticaretinde daha güçlü bir oyuncu haline gelecek ve bölgedeki enerji geçiş yollarının güvenliğini sağlamada kilit bir rol oynayacak.

Yazının devamı

Otomobil Sektöründe Çin Avrupa’yı Nasıl Ezip Geçiyor? »

Otomobil sektörü, küresel çapta büyük bir dönüşüm geçiriyor. Özellikle Çin, otomobil üretimi ve ihracatında büyük bir ivme kazanmış durumda ve bu, Avrupa ve ABD gibi geleneksel otomotiv devleri için ciddi bir rekabet oluşturuyor.

Çin’in Otomotiv Üretiminde Dominant Konuma Gelmesi

Çin, 48 milyon araçlık üretim kapasitesi ve 30 milyon araçlık yıllık üretim ile dünya otomotiv pazarında lider konuma gelmiştir. Bu rakamlar, Avrupa’nın 11 milyon ve ABD’nin 15 milyon araç ürettiği düşünüldüğünde, Çin’in neden bu kadar güçlü bir konuma geldiğini ortaya koyuyor. Üstelik, Çin’in otomobil ihracatının büyük bir kısmı (%78) hâlâ içten yanmalı motorlu araçlardan oluşuyor. Bu durum, Çin’in sadece elektrikli araçlar değil, genel anlamda otomotiv pazarında da ne kadar rekabetçi olduğunu gösteriyor.

Avrupa ve ABD Neden Geride Kalıyor?

Batı dünyası, özellikle Avrupa, elektrikli araçlar konusunda hızlı bir geçiş yapma kararı aldı. Ancak bu karar, Çin’in rekabet gücüne karşı koymakta yeterli olmadı. Avrupa Birliği, 2015 yılından itibaren içten yanmalı motorlu araçların satışını yasaklamayı hedefleyen politikalar geliştirdi, ancak bu süreçte Çin, elektrikli araç ekosistemini hızlı bir şekilde inşa ederek avantaj elde etti. Çin, elektrikli araç üretimi, şarj altyapısı ve enerji üretimi gibi alanlarda mükemmel bir sistem kurmayı başardı.

Çin’in Sürdürülebilirlik ve Teknoloji Stratejisi

Çin, yalnızca otomobil üretiminde değil, sürdürülebilir enerji alanında da lider konuma geldi. Güneş panelleri, rüzgar türbinleri ve hızlı tren ağları gibi altyapı yatırımları, Çin’in sürdürülebilirlik konusundaki kararlılığını gösteriyor. Bu yatırımlar, Çin’in sadece otomotiv değil, genel anlamda çevre dostu teknolojilerde de öne çıkmasını sağladı. Bu gelişmeler, Avrupa’nın geri kalmışlığına sebep olarak, Çin’in hızla gelişen teknoloji ve inovasyon kapasitesine ayak uyduramamasını işaret ediyor. Yazının devamı

Bilinmeyen Bor ve Füzyon Santralleri »

Bor madeni elbette çok konuşuldu ama hem Türkiye’de hem de dünyada gözden kaçan çok önemli bir şey var: Borun enerji sektöründeki muazzam potansiyeli…

Başarılı Bir Deney: Borun Tokamaklarda Kullanımı

Princeton Plazma Fizik Laboratuvarı ekibince (PPPL) Fransa’da gerçekleştirilen bir deneyde, bor tozunun tokamak içindeki yüksek sıcaklıklı plazmaya uygulanması test edildi. Bu deney, Fransa’nın WEST tokamak reaktöründe de yapıldı. Bor tozu, tungsten bileşenlerin üzerine düşürülerek plazma performansının iyileştirilebileceği ve duvarların korunabileceği ispat edildi. Deney, bor kaplamasının plazmanın ısı tutma kapasitesini artırdığını ve istenmeyen gayrisafilikleri emerek füzyon sürecini optimize ettiğini ortaya koydu. Bu yöntem, gelecekteki füzyon reaktörlerinde sürekli bakım ihtiyacını azaltacak muhtemelen. (Bu deney konusunda 2. kaynak)

Bor ve Füzyon Santralleri

Bor Neden Diğer Madenlerden Farklı?

Bor, benzersiz özelliklere sahip bir element. İlk olarak, borun dayanıklılığı ve yüksek sıcaklıklara karşı direnci onu endüstride çok değerli kılar. Örneğin, cam üretiminde kullanılan borosilikat cam, ısıya dayanıklıdır ve laboratuvar camları gibi özel uygulamalarda kullanılır.

Bor, yüksek nötron emme kapasitesine sahip olduğundan nükleer reaktörlerde de kritik bir rol oynar. Nötronları emerek zincir reaksiyonlarını kontrol edebilir, bu da güvenliği artırır.

Füzyon Santralleri Neden Gelecek İçin Önemli?

Bugün için deneme ve prototip safhasında olan füzyon santralleri, geleceğin enerji ihtiyacını karşılamak için büyük bir potansiyel taşır. Güneşte gerçekleşen enerji “üretim” sürecine benzer biçimde, yani hafif atom çekirdeklerinin birleşerek daha ağır çekirdekler oluşturmasıyla enerji üretirler. Bu süreç, büyük miktarda enerji açığa çıkarır ve bu enerji, elektrik üretiminde kullanılabilir.

Füzyonun avantajları şunlar:

  1. Temiz Enerji: Füzyon, fosil yakıtların aksine, sera gazı salınımı yapmaz. Bu, çevreye zarar vermeden büyük miktarda enerji üretilebileceği anlamına gelir.
  2. Bol ve Güvenli Yakıt: Füzyon için gereken yakıt (örneğin, hidrojen izotopları) dünya üzerinde bol miktarda bulunur ve mevcut nükleer yakıtlardan daha güvenlidir.
  3. Daha Az Atık: Füzyon, geleneksel nükleer enerjiye kıyasla çok daha az radyoaktif atık üretir. Bu, uzun vadeli atık yönetimi sorunlarını azaltır.

Bor ve Füzyon Santralleri

Bor, füzyon reaktörlerinde de önemli bir rol oynar. Tokamak adı verilen füzyon reaktörlerinde, bor, tungsten gibi ısıya dayanıklı malzemelerin kaplanmasında kullanılır. Bu kaplama, plazmanın yüksek sıcaklıklarının reaktör duvarlarına zarar vermesini önler ve plazma performansını artırır. Borun kullanılması, plazmadaki istenmeyen safsızlıkları emerek füzyon sürecinin verimliliğini artırır.

Sonuç

Bor ve füzyon santralleri, enerji üretiminde devrim potansiyeline sahiptir. Borun eşsiz özellikleri, onu endüstride ve enerji üretiminde vazgeçilmez kılar. Füzyon santralleri ise, temiz ve sürdürülebilir enerji üretimi için umut vadeder. Bu teknolojiler, gelecekte enerji güvenliğini ve çevre korumasını sağlamak için kritik bir rol oynayacaktır.

Nikel: Neden savaş araçları için vazgeçilmez? »

Nikel, savaş araçları ve askeri teçhizat için çeşitli nedenlerle son derece önemlidir:

1. Mukavemet ve Dayanıklılık:

Nikel, alaşımlarda kullanıldığında mukavemeti ve dayanıklılığı artırır. Bu özellik, savaş araçları gibi yüksek strese ve zorlu koşullara maruz kalan ekipmanlar için kritiktir. Nikel alaşımları, yüksek sıcaklıklarda bile şekil ve yapısal bütünlüğünü koruyabilir.

2. Korozyon Direnci:

Nikel, korozyona karşı yüksek direnç sağlar. Denizaltılar, gemiler ve açık hava koşullarında kullanılan askeri ekipmanlar, tuzlu su ve diğer aşındırıcı çevresel faktörlerle sıkça karşılaşır. Nikel içeren alaşımlar, bu koşullara karşı koruma sağlayarak ekipmanların ömrünü uzatır.

3. Isı ve Elektrik Direnci:

Nikel, yüksek ısıl ve elektrik direncine sahiptir. Jet motorları ve roket motorları gibi yüksek sıcaklıklara maruz kalan bileşenlerde nikel alaşımları kullanılır. Ayrıca, nikel içeren bileşenler, elektriksel ve termal iletkenlik gerektiren uygulamalarda da kullanışlıdır.

Yazının devamı

Jeopolitik bir çöplük olarak Ermenistan »

Giriş

Kafkasya jeopolitiğinin büyüleyici dünyasına hoş geldiniz; burada askeri zaferler ve enerji kaynakları sınırları yeniden çizer ve ittifaklar bir sandalye kapmaca oyunundan daha hızlı kurulur ve bozulur. Son zamanlarda, Azerbaycan, Ermenistan’a karşı parlak bir zafer kazanarak bölgesel dengeyi dramatik bir şekilde değiştirdi. Buna Avrupa’nın enerji ihtiyaçları ve Ukrayna’daki gerilimler eklendiğinde, destek vaatlerinin genellikle basit dayanışma açıklamalarına dönüştüğü bir durum elde edersiniz.

2020 Savaşı

Ah, 2020’de Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki 44 günlük savaş, Azerbaycan’ın Karabağ ve çevresindeki toprakları geri alarak Kafkasya haritasını yeniden düzenlemeye karar verdiği bir dönem. Mükemmel bir askeri strateji ve Türkiye’nin teknolojik desteğiyle, Azerbaycan Ermenistan’a eski ittifakların ve tarihsel anıların modern bir savaşı kazanmak için her zaman yeterli olmadığını gösterdi. Ve tabii ki, Rusya, her zamanki vazgeçilmez arabulucu rolünde, bölgenin büyük kuklacısı olarak kaldığını göstermek için bir ateşkes müzakere etti ve barış güçlerini konuşlandırdı.

Ermenistan’da, Başbakan Nikol Paşinyan, mağlubiyetin ardından sert iç eleştirilere rağmen, 2021 Haziran’ındaki erken seçimlerden sonra iktidarda kalmayı başardı. Kamuoyu, kaybedilen toprakları geri alma hayali kuranlar ve yeni askeri çatışmalardan kaçınmayı tercih edenler arasında bölünmüş durumda. Ama gerçekçi olalım, askeri kapasitelerini yeniden inşa etmek ve diplomatik ittifaklarını güçlendirmek şu anki öncelikler gibi görünüyor.

Rusya ve Fransa

Bu büyük geleneksel Ermenistan müttefiki Rusya, Kafkasya’da nüfuz oyununu oynamayı çok seviyor. Ermenistan’daki askeri varlığı ve bölgedeki stratejik çıkarları ile Moskova, Azerbaycan üzerindeki değerli enerji ortağı gözüyle bakarken arabuluculuk yaparak stratejik tarafsızlık pozisyonunu sürdürüyor. Tabii ki, Azerbaycan, enerji koridorlarıyla Rusya için hayati önem taşıyor, bu yüzden Rusya’nın Azerbaycan’ın gazına ya da petrolüne gerçekten ihtiyacı olmasa bile.

Yazının devamı

Kendi halkına AIDS virüsü enjekte eden devlet… »

Giriş

1980’ler ve 1990’larda Fransa’da yaşanan Kanlı Kan Skandalı, HIV ve hepatit C virüslerinin kan transfüzyonları yoluyla yayılmasıyla ortaya çıkan ve binlerce insanın hayatını etkileyen büyük bir sağlık ve siyasi skandaldı. Bu trajik olay, devletin ve sağlık otoritelerinin ihmallerinin insan hayatı üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne serdi.

Okuyacağınız, kendi halkını bile bile virüs bulaştırıp ölüme gönderen medenî(!) bir devletin ve mağdurların ızdırabı ile adalet arayışlarının hikâyesidir. Birçok aile, sevdiklerini bu hastalıklar yüzünden kaybetti ve geride büyük bir acı ve travma bıraktı.

Tarihsel Arka Plan

Kan transfüzyonu uygulamaları Fransa’da 1921 yılında başladı ve 1952’de yasal bir çerçeveye oturtuldu. Sistem, anonim, gönüllü ve kar amacı gütmeyen temellere dayanıyordu. Ancak, 1980’lerin başında AIDS salgını ortaya çıktığında, virüsün ve bulaşma yollarının keşfi zaman almış, bu süreçte transfüzyon yoluyla bulaşma riski büyük ölçüde göz ardı edilmişti.

1983 yılında Luc Montagnier ve ekibi HIV virüsünü izole etmeyi başarmış olsa da, Fransa’da kan merkezlerinin güvenlik önlemlerini hızla uygulamaması sonucu, birçok hemofili hastası ve hastane hastası enfekte olmuştu. Bu dönemde devletin ve tıbbi otoritelerin yavaş hareket etmesi, olayın dramatik bir şekilde büyümesine neden oldu.

Skandalın Gelişimi ve Patlak Vermesi

1981 yılında ilk AIDS vakalarının bildirilmesiyle başlayan süreç, Fransa’da uzun süre ciddiye alınmadı. Devletin ve sağlık otoritelerinin ihmalleri, güvenlik önlemlerinin yetersiz uygulanması ve ticari çıkarların insan sağlığının önüne geçmesi nedeniyle, 1985 yılına gelindiğinde büyük bir tartışma başladı. 1985’te Fransa’da yapılan testler, kan ürünlerinin HIV ile kontamine olduğunu gösterdi, ancak bu durum kamuoyundan saklandı ve enfekte kan ürünlerinin kullanımı devam etti.

Yazının devamı

Ayı avına giden kartal ABD… »

Ukrayna Savaşı: Neler Oldu ve Sonuçları Ne?

Ukrayna savaşı, 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle başladı ve 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle iyice şiddetlendi. Bu savaş, Ukrayna ve çevresi için büyük yıkımlara yol açtı. İnsanlar öldü, milyonlarca insan yerinden edildi ve pek çok yapı yerle bir oldu. Ayrıca, bu savaş dünya genelinde büyük yankı buldu. Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar uygulandı ve Rusya ile Batı arasındaki gerilim iyice arttı. Dünya, bu çatışmayı sona erdirip bölgede yeniden barışı sağlamak için çeşitli diplomatik yollar aramaya devam ediyor.

Rusya’ya Uygulanan Yaptırımlar: Beklenen Sonuçlar Alındı mı?

Rusya’nın Ekonomik Dayanıklılığı

Batılı ülkeler, Rusya’nın Ukrayna’daki askeri hareketlerini durdurmak için yaptırımlar uyguladı. Ancak, Rusya bu yaptırımlara karşı direnç gösterdi ve Çin gibi ülkelerle ticari ilişkilerini güçlendirerek ekonomisini ayakta tuttu.

Milliyetçilik ve Birleştirici Etki

Yaptırımlar, Rusya’da milliyetçiliği artırdı. Halk, dış saldırı olarak gördükleri bu yaptırımlar karşısında hükümetin arkasında toplandı ve Putin’e olan destek arttı.

Küresel Etkiler ve Rusya’nın Karşı Yaptırımları

Yaptırımlar, dünya genelinde enerji ve emtia piyasalarını alt üst etti ve fiyatların yükselmesine neden oldu. Bu durum, yaptırımları uygulayan ülkeleri de olumsuz etkiledi. Rusya ise, Avrupa’ya gaz ve petrol ihracatını kısıtlayarak karşı yaptırımlar uyguladı, bu da Avrupa’da enerji krizine yol açtı.

Uluslararası Bankacılık Sistemine Güvensizlik

Mali Yaptırımlar ve Dolar Bağımlılığı

ABD ve Avrupa Birliği’nin uyguladığı mali yaptırımlar, bazı ülkelerin varlıklarının dondurulabileceği veya el konulabileceği endişesi yarattı. ABD’nin dolarının dünya çapında en çok kullanılan para birimi olması, bu ülkeleri ekonomik ve parasal politikalara bağımlı hale getirdi. Bu da bazı ülkeleri rezervlerini çeşitlendirmeye yöneltti.

Yazının devamı