Main Content RSS FeedYazılar

Hindistan Hava Kuvvetleri’nin 6 Zaafı »

Hindistan Hava Kuvvetleri’nin Pakistan karşısında yaşadığı hezimet, dünyanın dört bir yanındaki analistler tarafından dikkatle incelendi ve yorumlandı. İşte bu değerlendirmelerin birleştiği 6 kusur:

1. Yanlış siyasi hesaplama:

Hindistan, sadece Pakistan kontrolündeki bölgelerdeki militan kamplarını hedef alarak, Pakistan ordusunu doğrudan hedef almamayı tercih etti.
➤ Bu yaklaşım, Pakistan’ın misilleme yapmayacağı varsayımına dayanıyordu.
Pakistan hava savunma sistemlerine müdahale edilmedi, bu da hava sahasını Pakistan’a açık bıraktı.

2. Yetersiz taktiksel hazırlık ve kötü operasyon planlaması:

Hindistan Hava Kuvvetleri, Pakistan’ın hava müdahalesine hazır değildi.
➤ Saldırı uçakları yetersiz sayıdaydı ve savunmasızdı.
Yüksek irtifadan ve düzensiz olmayan rotalarla uçtular, bu da tespiti kolaylaştırdı.
Düşman pususuna açık bir uçuş profili izlendi.

Yazının devamı

Hindistan-Pakistan Çatışmasının Stratejik Sonuçları ve Türkiye »

 

22 Nisan’daki kanlı terör saldırısının ardından Hindistan, 7 Mayıs gecesi “Sindoor Operasyonu” adı verilen geniş kapsamlı bir askeri harekât başlattı. Bu operasyon kapsamında Pakistan toprakları ile Pakistan kontrolündeki Keşmir’deki hedefler, hava saldırıları ve füze atışlarıyla vuruldu. Hindistan gelişmiş mühimmatlar kullandı: Fransız yapımı SCALP-EG seyir füzeleri, HAMMER güdümlü bombalar ve BrahMos süpersonik füzeleri gibi cephaneler devreye sokuldu.

Ancak beklenen üstünlük sağlanamadı. Hindistan Hava Kuvvetleri, en az iki savaş uçağını – bir Rafale F3R ve muhtemelen bir Su-30MKI ya da MiG-29UPG – kaybetti. Bu kayıplar, Pakistan Hava Kuvvetleri’nin hızlı ve etkili karşılığıyla gerçekleşti. Çin yapımı PL-15 uzun menzilli hava-hava füzeleriyle donatılan J-10C uçakları, Saab Erieye erken uyarı sistemleriyle koordine şekilde görev yaptı.

Üç gün boyunca süren karşılıklı saldırılarda, her iki taraf da dronlar ve balistik füzelerle karşılık verdi. Askerî üsler ve hava savunma sistemleri hedef alındı; operasyonların tam etkisi henüz netleşmedi. Ancak bu çatışma, Hindistan’ın Pakistan’ın hava muharebe kapasitesini yeterince ciddiye almadığını ve bunun ciddi bir taktiksel başarısızlıkla sonuçlandığını gösterdi.

Yazının devamı

Nükleer Gücüne Aşırı Güvenen Hindistan Ordusunun Zaafları »

  • Stratejik Koordinasyon Eksikliği
    Kara, hava ve deniz kuvvetleri arasında yeterli koordinasyon sağlanamaması, operasyonel etkinliği azaltıyor. Bu durum, özellikle hava savunma sistemlerinin etkin kullanılmasını engelliyor.

  • Pilot Eğitimi ve Uçuş Disiplini Sorunları
    Pilotların eğitim seviyelerindeki yetersizlikler ve uçuş disiplinindeki eksiklikler, hava operasyonlarında beklenen başarıyı getirmiyor. Bu durum, savaş uçaklarının etkinliğini azaltıyor.

  • Modern Silah Sistemlerinin Etkin Kullanılamaması
    Gelişmiş silah sistemlerine sahip olunmasına rağmen, bu sistemlerin etkin kullanımı konusunda eksiklikler bulunuyor. Özellikle hava savunma sistemlerinin koordinasyon eksikliği ve personel eğitimi konularında yetersizlikler olduğu ifade ediliyor.

Yazının devamı

Fransız Rafale ve Çin J-20 karşılaştırması »

Aşağıdaki tablo, Chengdu J-10CE (Pakistan’a satılan ihracat versiyonu) ve Dassault Rafale (Hindistan’a satılan ihracat versiyonu, özellikle Rafale C/B varyantları) için ayrıntılı bir karşılaştırma sunuyor. Tablo, hız, motor gücü, ağırlık, menzil, radar, aviyonik, silahlar ve diğer kritik performans parametrelerini içerir. 
Önce özet bilgiler, notlar ve analiz:
  1. Hız: J-10CE, yüksek irtifada 2,400 km/sa (Mach 1.8) hıza ulaşabilir, Rafale’nin 1,912 km/sa  hızından biraz daha fazla. Ancak, muharebe hızları genellikle ses altı veya transonik olup, her iki uçak benzer performans gösterir.
  2. Motor Gücü: Rafale’nin çift M88 motoru, art yakıcı ile 150 kN toplam itiş gücü sunar ve J-10CE’nin tek WS-10B motorunun 130–140 kN itiş gücüne kıyasla daha fazla güç ve yedeklilik sağlar. Bu, Rafale’ye sürekli performans ve hayatta kalma avantajı kazandırır.
  3. Menzil: Rafale, ~3,700 km menzili ile J-10CE’nin ~2,600 km menzilini geride bırakır; bu, Hindistan’ın geniş coğrafyası için özellikle önemlidir.
  4. Radar ve Aviyonik: Her iki uçak da AESA radar kullanıyor, ancak Rafale’nin Thales RBE2 radarı ve Spectra elektronik harp paketi, daha üstün durumsal farkındalık ve karşı önlemler sunar. J-10CE’nin AESA radarı modern ancak muharebede daha az kanıtlanmış.
  5. Silahlar: Rafale’nin Meteor füzesi (150+ km menzil), J-10CE’nin PL-15E füzesine (~150 km) üstünlük sağlar ve 14 bağlantı noktası, daha ağır bir yük (9,500 kg vs. 5,600 kg) taşıyabilir. Rafale’nin SCALP ve Exocet ile çok rollü kabiliyeti daha geniştir.
  6. Manevra Kabiliyeti: Her ikisi de delta kanat ve kanard tasarımına sahip, ancak J-10CE’nin tek motorlu hafif gövdesi düşük hızlarda biraz daha iyi çeviklik sunabilir; Rafale’nin çift motoru ise yüksek hızda daha iyi kontrol sağlar.
  7. Maliyet: J-10CE (40–50 milyon $) Rafale’den (100–120 milyon $, Hindistan destek paketi dahil) çok daha ucuzdur, bu da Pakistan gibi bütçe odaklı hava kuvvetleri için caziptir.
  8. Stratejik Bağlam: Hindistan için Rafale’nin gelişmiş aviyonikleri, daha uzun menzili ve Meteor füzesi, Pakistan’ın J-10CE’sine karşı özellikle görsel ötesi (BVR) muharebede niteliksel bir üstünlük sağlar. Ancak J-10CE’nin düşük maliyeti ve modern sistemleri, özellikle Hindistan’ın eski uçakları (ör. Su-30MKI) karşısında ciddi bir tehdit oluşturur.

 

Yazının devamı

İlkel Silahlar ve Modern Tabancalar Arasındaki Şaşırtıcı Benzerlikler: Menzil, Güç, ve Taktiksel Anlam »

1. İlkel silahların performansı: Sapan, yay, modern sapan (lanset)

İnsanlık tarihine baktığımızda, savaş teknolojilerinin sürekli evrildiğini, çeliğin, barutun, hatta günümüzde algoritmaların cepheye taşındığını görürüz. Ancak şaşırtıcı olan şu ki: binlerce yıl öncesinin bir frondeur’u (sapan ustası) ile günümüzün tabanca taşıyan piyadesi arasında, menzil bakımından düşündüğümüz kadar büyük bir fark yok. Çünkü silahlar değişse de, onu kullanan insanın görme, taşıma ve tepki verme sınırları neredeyse aynı kalmıştır. Bir başka deyişle, insan bedeni hâlâ bu denklemin sabit değişkenidir. Bu makalede, o sabitin etrafında şekillenmiş silah sistemlerini, ilkel sapanlardan modern tabancalara kadar karşılaştırmalı olarak ele alıyoruz ve bazı “ilkel” silahların neden hâlâ şaşırtıcı derecede etkili olabildiğini sorguluyoruz.

Makalenin sonunda ise yapay zekâ, lazer, elektromanyetik top, hipersonik füzeler ve SİHA’lar ile yeniden şekillenen savaş meydanlarında insanın (askerin) yeni konumunu sorgulayacağız.

Yazının devamı

Can Çekişen Dolara Hayat Öpücüğünü Çin Verecek! »

Eğer dolar aniden çökerse, Çin kısa vadede en büyük kaybedenlerden biri olur; çünkü sadece Amerikan Hazine tahvillerinde 800 ila 1.000 milyar dolar arasında varlığa sahip — döviz rezervlerindeki diğer dolar cinsi varlıklar hariç.

Pekin, doların ani çöküşünü kontrol altına almak ve yeni bir küresel para düzenine geçişi yönetmek için neler yapabilir?

100 Günlük Senaryo: Doların Çöküşü ve Çin’in Müdahalesi

0. Gün – Güven Krizi Başlıyor

ABD’de siyasi kaos, yüksek enflasyon ve kamu borcunun kontrolsüz yükselişi sonucu yatırımcı güveni hızla sarsılır.
Dolar uluslararası piyasalarda değer kaybetmeye başlar.

  • Japonya, Suudi Arabistan, Almanya gibi büyük dolar rezervi sahipleri panik sinyalleri verir.
  • Çin Merkez Bankası (PBoC), iç toplantılar yaparak “aktif koruma stratejisi”ni devreye sokar.

3. Gün – Çin Resmi Açıklama Yapar

Çin Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası ortak açıklama yapar:

“Piyasada istikrarın korunması için elimizdeki dolar varlıklarını aceleyle elden çıkarmayacağız. Küresel finansal sistemi korumak tüm tarafların sorumluluğudur.”

Çin, piyasaya güven vermek için ilk sinyali verir.

7. Gün – Çin “Altın Destekli Dijital Yuan”ı Tanıtır

Çin, e-CNY Gold adını verdiği yeni bir altın destekli dijital para birimi duyurur.
Bu para, önce BRICS ülkeleri ve Asya-Pasifik ticaret ortaklarına açılır.

  • 1 e-CNYG = belirli gram altın veya sabit yuan karşılığı.
  • SWIFT’e alternatif Çin merkezli ödeme ağı üzerinden takas edilebilir.
  • Çin: “Dolar varlıklarınızı hemen bozmayın, alternatifimiz hazır.”

Yazının devamı

Çin”den Intel’e Sert Darbe! »

 

Küresel Yarı İletken Savaşında Yeni Cepheler

2025 yılı, Intel için zorlu bir dönem oldu. Çin’in Amerikan çiplerini kamu alımlarından dışlaması ve nadir toprak elementlerinin ihracatına sınırlama getirmesi, şirketin gelirlerinde ve küresel konumunda ciddi sarsıntılara yol açtı. Ancak bu süreçte, rakipleri TSMC, AMD, Samsung ve Huawei, kendi stratejik hamleleriyle öne çıkmayı başardılar.

Intel’in Çin Pazarındaki Kayıpları

Intel, 2024 yılında gelirinin yaklaşık %33,4’ünü Çin pazarından elde ediyordu. Ancak Çin hükümetinin Nisan 2025’te aldığı kararla, devlet kurumları ve kamu şirketleri artık Intel, AMD ve Micron gibi Amerikan üreticilerinden çip alımı yapamayacak. Bu kararın ardından, Intel hisseleri sadece iki gün içinde %18,3 düştü. Bu sadece gelir kaybı değil, aynı zamanda Amerikan yarı iletkenlerinin Çin pazarından sistematik olarak silinmeye başladığını gösteren bir işaretti.

TSMC: Teknolojik Liderlik ve Genişleme

Tayvan merkezli TSMC, 2025 Nisan ayında dünyanın en gelişmiş mikroçipi olan 2 nanometre (2nm) çipi tanıttı. Bu çipin seri üretiminin yılın ikinci yarısında başlaması bekleniyor ve TSMC, bu gelişmenin performans ve verimlilik açısından büyük bir adım olacağını belirtiyor. Ayrıca, TSMC’nin Arizona’daki gelişmiş çip üretim tesisi, 2025 yılında seri üretime başlayacak. Bu tesis, ABD’nin yarı iletken endüstrisindeki tedarik zincirini istikrara kavuşturma çabalarının Yazının devamı

Niçin Uyuruz? / Matthew Walker »

Matthew Walker’ın Why We Sleep (Neden Uyuruz) Kitabının Özeti

Son zamanlarda trende ve şehirde birçok kişinin elinde “Neden Uyuruz” adlı kitabı gördüm. Başta insanların kitap okuması hoşuma gitmişti ama “Uyku hakkında okumaya ne gerek var?” diye düşündüm. Uyku sıkıcı bir konu gibi geliyordu. Ama kitabı okuyanların sayısı artınca, kapağına göre yargılamamaya karar verdim ve sesli kitabını dinlemeye başladım.

İlk dikkatimi çeken şey, kitabın 5700’den fazla kişi tarafından değerlendirilmesine rağmen hâlâ 5 yıldız notuna sahip olmasıydı. Son üç yılda birçok kitap okudum ama böylesine yüksek puanı olan başka bir kitap görmemiştim. Kitabı hemen edindim ve dinlemeye başladım. Kısa sürede büyük bir hata yaptığımı fark ettim: bu kitabı yargılamamalıydım. Çünkü kitabın çok öğretici ve faydalı olduğunu anladım.

Uyku, Sandığımızdan Çok Daha Önemli

Kitabı okumadan önce, uyku bana doğal ama verimsiz bir aktivite gibi gelirdi. Oysa gerçek şu: Uyku, gün içinde yapabileceğiniz en üretken şey olabilir.

Uykunun hem bedenimiz hem de zihnimiz üzerindeki etkileri inanılmaz. Örneğin, düzenli olarak Yazının devamı

Kaput: Alman Mucizesinin Sonu / Wolfgang Münchau »

Almanya uzun yıllar boyunca stratejik olarak güvenliği, ticareti ve kaynak tedarikini farklı küresel güçlere dayandırarak “her şey dahil” bir ekonomik model izledi. ABD ile güvenlik için ittifak kurdu, Avrupa Birliği sayesinde iç pazarda avantaj elde etti, Rusya’dan ucuz enerji temin etti, Çin’i ise hem pazar hem de üretim ortağı olarak kullandı. Bu model, dışa bağımlı ama kontrollü bir ihracat gücüne dönüştü. Ancak bu sistem artık işlemiyor.
Oysa aynı dönemde Güney Kore, kendi teknolojik bağımsızlığını geliştirerek Samsung ve Hyundai gibi küresel devleri yarattı. Bunu devlet destekli Ar-Ge politikaları ve güçlü eğitim sistemiyle başardı.

Neo-Merkantalizmin Krizi

Almanya’nın dış ticarete dayalı, endüstriye hizmet eden devlet modeli, uzun süre Volkswagen, Siemens ve Bayer gibi markalarla başarı kazandı. Fakat zamanla bu sistem yozlaştı. Devlet, büyük sanayi şirketleriyle çıkar birliği kurdu, yeni teknolojilere kapalı hale geldi.
Aynı süreçte İsveç, küçük olmasına rağmen Spotify, Klarna ve Northvolt gibi şirketlerle dijital çağda kendine yer buldu. Bunun arkasında şeffaflık, dijitalleşme yatırımları ve yenilikçiliğe açık bir girişim kültürü vardı.

Enerji Bağımlılığı ve Nükleer Yanılgı

Rus gazına bel bağlayan Almanya, Ukrayna savaşıyla enerji krizi yaşadı. Nükleer santralleri kapatarak bu krizi daha da derinleştirdi. Bugün sanayinin enerji maliyetleri Yazının devamı

Bretton Woods’tan Dedolarizasyona: Değişen Para Hegemonyası »

1. Küresel Sistemin Doğuşu (1944 – 1971)

Temmuz 1944’te, Müttefik Devletler Nazi Almanyası’na karşı zafer kazanacaklarını öngörmeye başlamışken, başlıca ekonomik güçler ABD’nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods’ta toplandılar. Amaçları; uluslararası ticareti istikrara kavuşturmak, rekabetçi devalüasyonları engellemek ve savaşta yıkıma uğramış ekonomileri yeniden ayağa kaldırmaktı. Bu konferansta Amerikan doları, sabit kurla 1 ons altın = 35 dolar olacak şekilde altına çevrilebilir tek para birimi olarak kabul edildi. Diğer tüm para birimleri dolara endekslendi.

Bu seçim rastlantısal değildi: O dönemde ABD, dünya altın rezervlerinin %70’inden fazlasına sahipti ve savaştan neredeyse hiç zarar görmemiş tek büyük ekonomiydi. Endüstriyel kapasitesi devasa boyuttaydı ve Marshall Planı gibi yeniden inşa programları doğrudan dolar üzerinden finanse ediliyordu. Böylece dolar, dünya ticaretinin, yatırımların ve merkez bankası rezervlerinin temel aracı haline geldi. Amerika Birleşik Devletleri ekonomik güç yoluyla küresel hâkimiyet kurdu.

2. 1971: Altına Dönüştürülebilirliğin Sonu

1960’lı yıllarda, uluslararası ticaretin büyümesi, Vietnam Savaşı gibi askeri harcamalar ve kapsamlı sosyal programlar (Great Society) ABD’yi altın rezervlerinden daha fazla dolar basmaya itti. Fransa ve Batı Almanya gibi ülkeler, ellerindeki dolarları altına çevirmeye başladılar.

15 Ağustos 1971’de Başkan Richard Nixon, bu dönüştürülebilirliği tek taraflı olarak askıya aldı: Bretton Woods sistemi fiilen sona erdi. Dolar artık maddi hiçbir varlığa dayanmayan, yalnızca “güven”e dayalı itibari bir para birimine dönüştü. Bu, dünya para düzeninde tarihsel bir kırılma anıydı: uluslararası sistem artık altın standardına değil, ABD’nin ekonomik ve askeri gücüne olan güvene dayanmaya başladı.

Yazının devamı