Türkiyem Türkiyem Akrebim Ya da Akrep Türkiye
By Sinem Kozan on Şub 5, 2007 in Makale
Arzu Cihangir
pazar-lamaca.blogspot.com
The Corparation filmini bilmem anımsayan var mıdır? Film dediysem, öyle bildiğimiz filmlerden olmadığını belirtsem iyi olur. Şirketleri mercek altına alan yönetmen, şirketi makro insan gibi düşünerek, şu soruyu sormuş;
“Madem insanların kişilikleri var, şirketlerin de yok mudur?”
Bu sorudan hareketle, marka şirketlerin üzerine gitmiş ve aldığı verileri, Dünya Sağlık Örgütü’nün kişilikleri tespitte kullandığı kalemlere yerleştirmiş. Sonuç; birçok firmanın kişiliğini bu veriler, psikopat olarak adlandırıyor.
Giderlerini en aza indirmek için, üretimini gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelerde gerçekleştiren birçok firmanın, buradaki işçilerine tam bir psikopat gibi davrandığını gözler önüne seriyor. Örneğin, dünya çapında marka bir t-shirte verdiğimiz para, üretimdeki bir işçinin maaşına denk düşebiliyor. Oysa o işçiden,hergün bu t-shirtten kimi zaman 300 adet dikmesi bekleniyor. İşçi sabahın erken saatlerinde işe başlıyor, kısa bir öğlen molası veriyor, çok iyi olmayan yemeklerle besleniyor, işine adapte olması bekleniyor ve ilgi kaybına müsamaha gösterilmiyor, akşam çok defa mesaiye kalınıyor, haftanın 6 günü çalışıyor, aldığı maaş ile yaşam standartlarının altında yaşiyor. Kimi zaman bir pantalon ya da etek, birkaç dolara mal edilebiliyor. Ama maliyetinin 20-30 katına satılıyor.
Aradaki paya “marka değeri” deniyor. Şirket büyüdükçe, büyüyor. Üretimdeki kişi, asla diktiğini giyecek paraya sahip olamıyor. Çok defa ürünü alan kişi, bunca parayı neye verdiğini bilmiyor. Tüketim çılgınlığı denen kavrama zemin hazırlanıyor…
The Corparation, verdiği örneklerle ve yetkin isimlerle yaptığı söyleşilerle oldukça güzel ve öğretici bir yapım. Buradaki kişiselleştirme örneğinden hareketle, İnsanların burcu var da, ülkelerin neden olmasın sorusunu sordum.
Bununla ilgili olarak, bir arkadaşımın zihnimde ateşlediği fikirle araştırma yaptım. Acaba ülkemizin burcu ne? Özelikleri ne? Yükselen burcu ne? Dahası burcu ile uyumlu mu? Ülkemizin yıldız haritasına bakılırsa, Akrep burcu olduğu ortaya çıkıyor. Akrep burcunun özelliklerini aşağıda sıralayacağım. Daha fazla detay için nette küçük bir araştırma yapmanız yeterli olur sanırım. Hadi bakalım bi düşünün. Acaba Türkiyem bu özellikleri taşıyor mu? Yoksa yükseleninden mi etkileniyor:) Anlaştığı burçlar hangileri. Dolayısı ile diğer ülkelerin burçları ne? Dost kim, düşman kim? Günlük ve yıllık burç takvimleri, ülkemiz için de bir şeyler söylüyor olabilir mi?
Akrep Burcu
Elementi : Su
Özelligi : Hassas
Yönetici Gezegeni : Mars ve Plüton
Metali : Çelik ve demir
Ugurlu Günü : Sali
Ugurlu Sayisi : 9
Ugurlu Taslari : Opal, yakut, ametist, kuartz
Ugurlu Renkleri : Canli kirmizi, siyah
Ugurlu Çiçekleri : Kirmizi karanfil, hanimeli
Ugurlu Kokulari : Misk, manolya
Ugurlu Müzik : Marşlar ve tempolu melodiler
En Belirli Özelligi : Kararlilik
En Büyük Ideali : Zenginlik
En Büyük Hatasi : Merhametsizlik
En Büyük Arzusu : Ömür boyu güven
En Büyük Yetenegi : Ticaret ve yöneticilik
Bir de akrep ile ilgili şu bilgileri vermek istiyorum. Sanırım tüm bu verileri birleştirince, farklı çıkarsamalar yapacaksınız. Benim aklıma direkt Osmanlı’dan doğan Türkiye geliyor.
Akrep yavruları, anne akreplerin vücutlarının içinde gelişirler ve ince bir keseye dolanmış olarak doğarlar. Anneleri bu doğum kesesini, kuyruğunun ucundaki iğnesiyle yırtarak açar. Yavru akrepler serbest kalır kalmaz diğer pekçok canlıda da olduğu gibi annelerinin sırtına tırmanırlar. İlk başta zayıftırlar ve sık sık yere düşerler. Ayaklarının altındaki özel tabanları, onların tekrar tırmanmalarına yardımcı olur. Yavrularına karşı aşırı derecede koruyucu olan anne akrep, gece avlanmaya giderken de yavrularını beraberinde götürür.
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.
Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.
Kendi ülkesini işgal eden ordu
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
20 Yorum
Yazan:H.Basri Tarih: Şub 5, 2007 | Reply
Çoğu kez insanları etiketleyip, ona göre davrandığımız gibi ürünlerde de bu böyle oluyor sanırım. İnsanları ne kadar az tanıyorsak, bilgimiz ne kadar az ise; ilişkilerimiz o kadar önyargılı, tartışmalarımız ise o kadar etiketler üzerinden oluyor..
Yıllardır küçük ev aletleri satışı yapıyoruz.. Aynı firma, aynı ürünü, aynı garantiyle, aynı servis ve hizmetlerle farklı etiketlerle üretiyor.. Birinde kocaman “ARZUM – Çaycı” yazıyor, diğerinde “FELIX,(küçücük)arzum a.ş – Çayver” yazıyor. Büyük Arzum logolu ürün, küçük logolu üründen daha yüksek fiyatla piyasaya sürülüyor.
Ekonomik durumu hiç de iyi olmayan bir tüketici, her iki ürünü görmesine ve durumu da izah etmenize karşın 70-80YTL’lik ürüne 100-110YTL verek ‘marka’nın ön planda olduğu ürünü tercih edebiliyor.
Markalar devleşiyor, dünya küreselleşiyor ama, insanlar hem ürettiklerine, hem tükettiklerine hem de birbirlerine git gide yabancılaşıyor malesef..
Yazan:Talha Can Tarih: Şub 5, 2007 | Reply
Elinize sağlık Arzu Hanım,
Son günlerde gündemin ateşiyle ısınan kafamızı, insani vasıfların çiğnendiği ekonomik ilişkilere dikkat çekerek hem dinlerdiniz hem de bir kaç örnekle kafamızda şekillenmesine vesile oldunuz.
Osmanlı benzetmeniz de çok hoş.
Firmalar ve markalar üzerindeki analiziniz beni düşündürdü.
Baki muhabbetle…
Yazan:Mehmet Tarih: Şub 5, 2007 | Reply
Türkiye sizofren mi?
Son derece lezzetli bir yazi olmus Arzu Hanim. Sayenizde güne düsünerek basladim 🙂
Ama hevesim biraz kursagimda kaldi dogrusu. Bir “corporate” olarak Türkiye’ye bir kisilik testi yapilsa acaba psikopat mi çikar? Derin Devlet yüzünden çift kisilikli, sizofren çikabilir meselâ.
Mevlana’ya, Yunus Emre’ye bu baglilik, hiç bir millette görünmeyen bu konukseverlik, yolda, takside, dolmusta, internette bir kaç dakika içinde kuruluveren dostluklar…
Diger yandan “kürtler Irak’a, komünistler Rusya’ya, basörtülüler Sudi Arabistan’a…”-cilar. Bir içe kapanma, AB’den ve ABD’den korkma, özelestiriden kaçma, her tersligin arkasinda bir misyoner, bir dis mihrak arama…
Bu tutarsiz davranislar ve “hepimiz ermeniyiz” ile “hain ermeniler” arasinda salinan sarkaça bakinca söyle demek geliyor içimden : Türkiye ne sizofren ne de akrep burcu degil, Türkiye blug çaginda bir genç oglan, babasi Osman’a hayran, onun ilkelerine sadik kalmak istiyor ama hem zamanin degistiginin farkina variyor hem de babasinin elestirilemez bir yari-tanri olmadiginin.
Belki bu yazinin bir devamini 20 yil sonra yeniden yazacak olursaniz Türkiye’nin balik burcu gibi sagduyulu ve mantikli, aslan burcu gibi lider, oglak burcu gibi sözünün eri ve organize, kova burcu gibi kendisiyle ve çevresiyle barisik oldugunu yazacaksiniz.
Bütün güzellikler sizinle olsun
Yazan:Ayşenur Bulut Tarih: Şub 5, 2007 | Reply
“Marka” takıntısı ile ilgili cümlelerinize aynen katıdığımı ifade ederek markaların rastgele kelimelerle var olmadıklarını,markalaşmış isimlerin özel bir anlam taşıdığını belirtmeliyim. Tabi biz bu kelimelerin arkaplandaki anlamını bilmiyoruz,kelimelerin etimolojisini araştıramıyoruz. Hadi diyelim ki bu bir uydurmaca ve özel anlam falan yoksa da markaların hayatımızda özel bir yerinin olması ve onlara “mukaddes” bir özellik katmak zaten “eşyanın sahibi”olmanın ötesine geçmez mi ?Halbuki kainattaki herşey insan hizmetine sunulmuştur.
Marka ile firmalar arası artan düellolara bir örnek ile değineyim. Daha çok kazanma hırsının insana neler yaptırabileceği tekbir firması ile de gördük. “Tesettür defilesi” adı altında düzenlenen kapalı “mankenler”in elbise gösterileri Mehmet Bey’in dediği şizofren nitelendirmesine ne kadar da uygun!!!
Türkiye yükselenen-alçalan burç özelliğine uymuyor anlaşılan, idealleri, özellikleri, amaçları belirtilenlerle uyumlu değil bence.
Türkiye işine geldiğinde “babası”nın sırtına basarak yükselmeyi işine geldiğinde de taşıdığı keseden “evladını” atmayı iyi(!)beceriyor.
Memnun edici bir bilgiyi eklemek durumun “imkansız”olmadığına bizi inandırır sanıyorum ki : Dünya genelindeki iş dünyası ile ahlak değerlerini en iyi ve güzel yürüten iş ahlakının zirve ismi “müslüman firmalar”seçilmiş. Bu bilginin linkine eriştiğimde eklerim.
Baki Selam…
Yazan:Volkan Serin Tarih: Şub 5, 2007 | Reply
Şirketler maliyetleri ellerinden geldiğince düşürerek rekabet güçlerini artırmaya çalışıyorlar. Az gelişmiş ülkelerde büyük şirketlerin yaptığı yatırımlar elbette buralardaki ucuz işgücü nedeniyle. Çalışma saatleri uzun ücretler düşük vs.
iyi de o fabrikaların oralarda açılma nedeni bu zaten. O işçilerin cazibesi bu. Eğer p işçiler avrupadakiler kadar pahalıya malolsa kimse gidip Çin’e fabrika açmaz.
Peki fena mı oluyor? Yani bu “psikopat şirketler” gidip o fabrikaları açmasalardı, bu insanlar daha iyi şartlarda mı yaşayacaklardı?
Yazan:Arzu Tarih: Şub 5, 2007 | Reply
H. Basri bey,
Ürünleri segmentlere bölüp, pazarlama stratejsi yapmak konusunu sanırım bir tek, ürünleri satanlar ve pazarlamacılar biliyor. Tüketicileri ikna etmek öyle zor oluyor ki bazen. Arkadaşlarıma bir ton para verip aldıkları şampuanların aslında hepsinin aynı firmaya ve içeriğe ait olduğıunu anlatmakta güçlük çekiyorum.
Talha Can,
Derindusunce platformuna layık olmak için elimizden geleni yapıyoruz:)
Mehmet Bey,
Aslında Türkiye doğum tarihi itibari ile akrep burcudur. Özelliklerini taşıyor zannımca. Şu şizoidliği ise derinlemesine inceleyip yazmak gerek. Çok özel ve tesir uyandıracak bir konu.
Ayşenur Hanım,
Tespitlerinize bakınca, bu yazıyı keşke siz yazsaydınız diyesim geldi. Üslubunuz çok beğendim. Ellerinize sağlık.
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 5, 2007 | Reply
Yazının ana teması değil ama, bu burçlar konusunda bilgisi olan arkadaşımız var mı? Yani insanlar farklı kişilik, mizaç ve huylara sahipler. Genlerin ve çevrenin bunlar ile belli bir ilişkisi var, bunu biliyoruz. Peki bu burç denilen şey nasıl bir şey? Hurafe değil ise metafizik midir? Mitoloji ile bir ilgisi var mıdır?…
Yazan:hasangenis Tarih: Şub 6, 2007 | Reply
Sn. Arzu Cihangir;
“İnsanların burcu var da, ülkelerin neden olmasın sorusunu sordum.” diyorsunuz. Acaba gerçekten insanların burcu var mı? Yoksa bu burçlar konusu da ustaca bir pazarlama yöntemi mi?
Biraz uzun bir alıntı olacak belki ama bir kaç soruyu karşılayacak sanırım…
Gözler Neden Göklerde?
Burçlar insan hayatına tesir eder mi? Burçlara inanmak insanı dinden çıkarır mı? Allah Kur’an’da aya, güneşe, yıldızlara dahası gökyüzüne oldukça dikkat çekiyor. Bunu burçlarla izah edebilir miyiz? Astroloji neden bir sektör halini aldı? İslam âlimlerinden astrolojiyle ilgilenenler var mı? Burçlar ne zamandan beri astrolojik anlamda hayatımıza girmiştir? Astroloji ile Astronomi arasında ne fark var? Bir insanın bütün özellikleri burçların tarif ettiği özelliklere uyar mı?
Burç; berec kökünden gelen ve lügatte ” Güzel olmak, örtülerinden sıyrılmak, yükselerek görünür olmak” manalarında kullanılan Arapça bir isimdir. Gökteki burçların yükselmeleri görünür olmaları veya açığa çıkmalarından ötürü bu adı aldıkları gibi, kale bedenleri üzerinde bir kısmı duvarların dışına taşacak şekilde inşa edilen savunma kuleleri de aynı sebeplerden burç diye adlandırılmışlarıdır. Evet, hangi manaya gelirse gelsin “burç” insanoğlunun varolmasıyla birlikte var olmuş ve toplum hayatında gittikçe artan oranda yer işgal etmiştir.
İnsanoğlu var oluşundan bu yana altında yaşadığı muhteşem gök kubbeyi hep büyük bir merakla seyretmiş ve varlığını, oluşumunun hikmetini, ondaki gizemini çözmeye çabalamış. Kafasını her kaldırışında karşılaştığı ve çözmede zorlandığı bu manzara karşışında bazen aşırıya giderek ona ve onda görüp seyrettiği şeylere (güneşe, aya, yıldızlara) ulûhiyet isnat edip her şeyi onlardan bilerek ifrata düşmüş. Bazen de onlarla alakalı her şeyi reddederek onların günlük hayatımızda az da olsa (İlahi takdir çerçevesinde) astrolojik anlamda müessir olduklarını kabul etmeyip mülahaza dairesini tamamen kapatarak tefrite düşmüştür. Bu hususta vasat bulunmalıdır. Özellikle her türlü suiistimale açık böylesi bir konuda konuşurken, yazarken çok dikkat edilmelidir.
Burçların güya hayata tesir noktalarını tesbit ederek onları insanların hayatlarına gelişigüzel tatbik etmek ve bir kanun gibi uygulayarak inanmak rutinleşti. Hatta o noktaya geldi ki Burçlar ve Astroloji ile ilgili saçma sapan köşeler ve yazılar neredeyse günlük magazin dergilerinin ve gazetelerin en fazla başvurulan yerleri olmaya başladı
Astroloji mi Astronomi?..
İnsanlar arasında fal diye nitelendirilen ve bazen burç bazen de yıldız falı olarak bilinen inanışları konu edinir astroloji. Bu uğraşı çeşitli gök cisimlerinin bazı özelliklerinin yeryüzündeki olayların hayır ve şer niteliği kazanmasına ve insanın geleceğine etkilerini konu alır.
İslam dün yasında önceleri ilm-i nücum, hem astronomiyi hem de astrolojiyi kapsayan bir terim iken bilim ve teknolojide son yüzyıllardaki gelişmeler sonucu bu iki bilim birbirinden ayrılmış ve astronomi tamamen pozitif bir bilim dalı, astroloji de bilimsel temelleri olmayan bir uğraş ve inanış haline gelmiştir.
Bu noktada İslamın duruşu oldukça net ve açıktır. Evet, birçok yerde ilime destek verip ilim adamlarının önlerinde araştıramaya yönelik sonsuz ufukların olduğunu bildiren bir dinin pozitif bir ilim olan astronomi incelemelerine karşı çıkması şöyle dursun, birçok Kur’an ayetinde bunlara ufuk açılmış ve bu alandaki araştırmalar özendirilmiştir. Fakat bilimden arındırılmış astroloji ise tamamen veya kısmen vasıtasız bilgileri ve gaybdan haber vermeyi içermektedir. Konu bu yönüyle dini bilgi ve kültürümüzü yakından ilgilendirmektedir. İnsanımızın meseleleri sulandırma gayretlerinin en iyi örneklerinden biri olmaya aday olan bu konu ne yazık ki daha iyi ve gerçekçi araştırmaların ortaya çıkardığı verilerle desteklenip insanların istifade edebilecekleri bir ilim dalı olarak karşımızda dururken ucuz hesaplar ve sulandırılmış gayretlerle başarısızlığa mahkûm ediliyor.
Nasıl İlgi Duyuluyor?
Daha önceleri bu kadar ilgi duyulmayan Astroloji son yıllarda medyanında etkisiyle her eve oradan da neredeyse her zihine bulaştı. Şimdi çoğu insan işini gücünü bırakmış 2000 yılında başıma neler gelecek, beni neler bekliyor diye kara kara düşünmekle meşgul. Bütün bunlara ve medya bonbardımanına rağmen bu yazıyı hazırlarken konuştuğumuz insanlardan bazıları burçlarla hiç ilgilenmediklerini, bazıları kesinlikle inanmadığını, bazıları da kısmen ilgilendiğini belirtti. Yalnız araştırırken dikkatimizi çeken bir önemli nokta var ki o da bayanların bu konuya daha ilgili ve duyarlı olmalarıydı. Dahası iş burada da kalmıyor daha önce oldukça ilgisiz olan bazı beyler de evlendikten sonra onlar gibi burçlara ilgi duyuyorlar.
Nedir Bu Astroloji
İnsanlığın ortak ürünü olan bu tür bilimler binlerce yıllık bir tecrübenin neticesinde ortaya çıkmış ve insanı merkez edinmiş bilimlerdir. Bu söz konusu bilimlerin bu konuda söylediklerine yüzde yüz gerçek gözüyle bakmak bilime de aykırı bir davranıştır. Astroloji aslında insanların doğumlarıyla başlayan ve bir ömür boyu süren davranış ve ahlak kurallarının binlerce yıllık bir deneme yanılma yoluyla tesbit edilmesi ve yeni verilerle desteklenerek piyasaya sürülmesinin adıdır. Bir insanı yüzde yüz, bütün özellikleriyle anlatıyor demek oldukça güçtür. Zira bir insanı bütün varlığı ve yönleriyle ele alıp tanımak oldukça zordur. Yüce kudret, bütün insanların parmak uçlarına ayrı ayrı imza basarak müthiş bir farklılık ve zenginlik ortaya koymuşken, aynı burçtan olan veya belli tarihlerde dünyaya gelmiş insanların psikolojik yapılarının ortaya bir karbon kâğıdı konulmuş gibi hep aynı özelliklerde olmasını neden istesin? Bu olsa olsa bütün insanların doğasında var olan bazı önemli ve genel hasletlerin asırlarca süren bir tecrübe döneminden sonra ihtimal üzerine bina edilerek ifadeye dökülmüş şeklidir. Ortak görüş şu: Bu ifade edilen şeyler içersinde biz varız, yani kısmen de olsa bizi anlatıyor. Fakat bizi anlatırken belirtmediği o kadar çok şey var ki onları nereye koyacağız?. Veya aynı burç özellikleri altında o kadar farklı duygular, farklı kabiliyet ve karakterler çizilmiş ki bunların hepsinin bir insanda bir arada bulunması adeta imkânsız gibi. Kaldı ki insan karakter ve ahlak yapısının sonradan eğitim ve terbiye yoluyla da eğitilebilir olması da çok önemli. Zira burçların cimri, inatçı, disiplinsiz olarak niteledikleri bir insan eğitimle pek ala değişebilir bu durumda ne söylenebilir?
Sektörün Kaynağı
Sektörün kaynağını bilgisiz fakat bir o kadar da meraklı olan halk kitlesi oluşturuyor. Bu kitlenin geleceğe ve hayatlarına yönelik meraklarını kullanarak bu duyguları yalan yanlış bilgilerle ranta çevirenler de bunu sektör haline getirmişler. İşte bunu bir sektör haline getirerek halkın bu duygularını güya tatmin ettiklerini iddia edip aslında suiistimal ettiklerine ilişkin güzel bir örnek. “Kişiliğiniz, özellikleriniz ve 2000 yılında sizi nelerin beklediğine öğrenebilme imkanınız olacak”!!!. Kim veriyor bu imkânı? Kim olacak tabi ki binlerce yıllık ortak kabul görmüş bir tecrübenin arkasına sığınarak insanların duygularıyla oynama pahasına onların hayatlarına dair ahkâm kesenler. Evet, onlar yani insanların bilinmeze olan meraklarını önce bir sektör haline getirip sonra da gaybı görür gibi oturup hezeyanlarına “bilim” yaftasını ekleyerek piyasaya “hemen hemen her derde deva” adı altında kitap olarak sürenler. “(Tempo Fal 2000)
İslamın Tavrı Net
“Burçların veya halk tabiriyle yıldızların insan üzerindeki etkisine inanmak, İslam’ın ilahi iradeye atfettiği mutlak hâkimiyet prensibiyle çatışmaktadır. Konununun İslam inancı bakımından önemli görülen diğer bir yönü de geçmiş devir ve kavimlerde görüldüğü üzere, burç ve yıldızlar gibi semavi cisimlere müstakil bir kudret nisbet eden ve onlara tapmaya varan inançların tevhid akidesiyle bağdaşmayışıdır. Buna yıldızlara bakarak geleceği bilme iddiasıyla ortaya çıkanların söz ve davranışlarını da eklemek gerekir. Ayrıca eski astrolojik telakkilerin bu şekilde bir falcılık ve kahanet sanatına dönüştürülerek, geçmişte olduğu gibi günümüz insanını da yaygın şekilde etkisi altına aldığı bilinmektedir. Bu sebeplerle tarih boyunca İslam alimleri gereken hassasiyeti göstererek Müslümanları konunun akideye yönelen tehlikelerinden korumak için sert uyarılarda bulunmuşlardır.” (Bkn. İslam ilmihali DİB) Yıldız ve burç falı uğraşısı, eski hint geleneğine kadar uzanan bir geçmişe ve astronomiyle birlikte ele alındığı dönemlerde bilimsel bazı açıklamalara sahip görünse de esasen insanın uçsuz bucaksız varlıklar alemi karşısındaki acz ve merakının, bunalım ve arayışının ürünüdür. Kur’an’da kainatın muhteşem düzenine, güneş, ay ve yıldızlara sürekli dikkat çekilmiş ise de bunlar da dahil yeryüzündeki bütün varlıkların Allah’ın emrine râm oldukları, yaratıcı, etkileyici ve yönlendirici bir güçlerinin bulunmadığı, her şeyin Allah’ın sevk ve idaresinde olduğu sıklıkla vurgulanmıştır. İslamın özünü teşkil eden tevhid inancı, geleceğin mutlak gayb olup Allah’tan başka kimsenin gaybı bilemeyeceği, insanın kendi geleceğini kaza ve kader çerçevesinde kendisinin çizeceği ilkesi de, yıldız ve burç falına itibar etmeyi, onlara bir anlam ve ümit yüklemeyi reddeder. Günümüz toplumlarında bu tür uğraşıların bir hayli revaçta olması, bir yönüyle İslam’ın bu ilkelerinin iyi hazmedilememiş, dinin eğitim ve öğretiminde boşlukların meydana gelmiş olmasıyla, bir yönüyle insanların bilgisizliğini, merak ve zaaf içinde oluşunu fırsat bilenler için ekonomik bir sektör teşkil etmesiyle açıklanabilir. (Bkn. DİB İslam Ansk.)
İslam Alimleri Ne Diyor?
Burçların veya halk tabiriyle yıldızların insan üzerindeki etkisine inanmak, İslam’ın ilahi iradeye atfettiği mutlak hâkimiyet prensibiyle çatışmaktadır. İslam bilginleri arasında astrolojinin dini yönden geçerliliği konusu tartışılmıştır. Bir kısım bilginler yıldızlar, yıldızların mevki ve menzilleri hakkındaki ayetleri (Yunus10/5; en- Nahl16/16; Fussilet 41/16; ez-Zariyat 51/4; en-Necm 53/1; el-Vakıa 56/7; Nuh 71/15-16; en-Naziat 79/5) ile Peygamber efendimizden rivayet edilen “ay ve güneşi gözetmenin fazileti” ne dair hadisleri delil göstererek astroloji anlamında ilm-i nücumun caiz olduğunu ileri sürmüşler, hatta İdris ve İbrahim Peygamberleri bu sanatı ilk uygulayan kimseler olarak tanıtmışlardır. Fahredin er-Razi, İbnül Arabi ekolüne mensup sufiler, Caferi Sadık ve Şia bilginleri n-bu görüşün sahipleri arasında anılabilir. Bu eğilim sahiplerinin dönelerindeki astroloji geleneğinden geniş çapta etkilendikleri ve o dönemde halk arasında geniş kabul görmüş inanışları dini bilgilerle uzlaştırma yoluna gittikleri görülmektedir.
İslam âlimlerinin çoğunluğu ise, Peygamberimiz’in ilm-i nücumu yasakladığına dair hadislerinin bulunduğunu ( Buhari, Salatü’l-küsuf 13; Müslim, Selam, 35, Ebu Davud, Tıb 22) karşı tarafın ileri sürdüğü ayet ve hadislerin astronomi hakkında olduğunu, güneş, ay, ve yıldızların hareketlerine bakarak bunlardan dünyadaki olayların ve insanların geleceğine ilişkin sonuç çıkarmanın aldatmaca olduğunu, dini bilgi ve inançla çeliştiğini, bu işle uğraşanların şirke düştüklerini iddia etmişlerdir.
Elmalı Tefsirinde Burçlar
” Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.”(25/61) “Andolsun biz, gökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için onu süsledik”(15/16) Elmalılı hazretleri bu ayetlerin yorumunda diyor ki: Burç aslında yüksek köşk demektir. Gökyüzünde her yıldız topluluğuna yani özellikle bir arada bulunan yıldız takımlarından herbirine burç veya suret ismi verilmiş ve kelimenin bilinen gerçek manası bu olmuştur. Yeryüzü haritasında şehirler ve şehir haritasında yüksek ve büyük binalar nasılsa, gökyüzü haritasında da burçlar öyle gibidir. Aslında bunların gerçek durumlarını buradan ölçüp kararlaştıramayız fakat en azından görünüşleriyle aydınlanabiliyoruz ve bu şekilde gerçeklikleri ve adetleri tam bilgimiz altında olmadığından dolayı nekre(belirsiz) olarak buyrulmuştur. On iki burç görünüşe göredir. Fezayı kesmiş gibi kabul edilen altı dairenin ikiye bölünmesi ile elde edilen on iki bölümden biri demektir. Yani birer yıldız topluluğu değil böyle olduğu kabul edilen birer bölümdür. Burç bu manada kabul edilecek olursa, bu on ikiyle sınırlanmış olur. Astronomi kitaplarında burç, bu on iki hakkında kullanılmış, diğerlerine burç denilmeyip suret ismi verilmiştir. Bundan dolayı, müfessirlerin çoğu gezegenlerin yörüngeleri gibi kabul edilen bu on iki burcu söylemişlerdir. Fakat sözlük yönünden ayette bu manaya delil yoktur. Ayetin açık manası yaratılan burucun var sayılan şeyler değil, güneş ve ay gibi gerçek olmasıdır. (Elmalı tefsiri 6/85)
alıntı: http://arsiv.zaman.com.tr/2001/02/08/toplum/sanaldunya.htm
Metinde az da olsa tarafımdan değişiklikler yapılmıştır.
Yazan:fatih demir Tarih: Şub 6, 2007 | Reply
Sayin Hasan Genis,
Original metine eklediginiz yada degisiklik yaptiginiz kisimlari İdris ve İbrahim Peygamberleri bu sanatı ilk uygulayan kimseler olarak tanıtmışlardır. Fahredin er-Razi, İbnül Arabi ekolüne mensup sufiler, Caferi Sadık ve Şia bilginleri n-bu görüşün sahipleri arasında anılabilir. Bu eğilim sahiplerinin dönelerindeki astroloji geleneğinden geniş çapta etkilendikleri ve o dönemde halk arasında geniş kabul görmüş inanışları dini bilgilerle uzlaştırma yoluna gittikleri görülmektedir.(HG) su sekilde biraz daha koyu yapabilirseniz yada ne biliyim sonundaki parantezin icine isminizin basharflerini falan koyabilirseniz kanaatimce daha aciklayici olur.
Faydali yazi icin tesekkurler…
Yazan:hasangenis Tarih: Şub 6, 2007 | Reply
Sn. Fatih demir;
Burada nasıl koyu yazılır, nasıl italik yazılır bir anlayabilesem öyle yapacaktım ama bir türlü bulamadım, anlayamadım.
Yol gösterici bir açıklama yapılırsa sevinirim…
Yazan:fatih demir Tarih: Şub 6, 2007 | Reply
Hasan bey,
Blog kodlari goruntulememi otomatik olarak engelledigi icin sizlere neler yapilmasi gerektigini gosteren bir email attim.
Umarim yardimci olur…
Yazan:Arzu Tarih: Şub 9, 2007 | Reply
Elbetteki dünyada 12 çeşit insan yoktur. Ancak kişilikleri belirlemede burçların etkisi fazladır. Türkiye’ye akrep denilmesinin nedeni, doğum tarihi olan 29 Ekim’den kaynaklanmaktadır. Burada elzem olan, diğer ülkelerin ve komşularımızın burç tahlilleri ile, ilişkilerimizi yorumlamaktır.
Yazan:hasan geniş Tarih: Şub 10, 2007 | Reply
Kişilikleri belirlemede burçların ne gibi bir etkisi olabilir?
Belirli periyot içinde doğan insanların karakter özellikleri birbirine benzemekte midir?
Çevremdeki insanlardan elde ettiğim veriler şudur ki, aynı dönem içinde (aynı burç diye tabir edilen dönemde) doğan hemen tüm kişiler arasında, farklı dönemlerde doğan kişiler arasındaki benzerliklerden daha fazla bir benzerlik bulunmamaktadır.
Yine, belirli bir tarihte doğan kişi, doğduğu periyottaki burcun özelliklerini yansıtmıyorsa “yükselen” tabiri devreye girmektedir. Senin burcun bu, ama yükselenin şu gibi. Ve nedense hemen her kişinin bir yükseleni de olmaktadır.
Madem hemen her kişiye bir yükselen verilmektedir, öyle ise buçların kişilikler üzerindeki etkisi nerdedir?
Düşüncem, burçlar konusunun, belki de tarihin en eski ve halen de devam etmekte olan bir pazarlama yöntemi olduğudur.
Benim anlayamadığım nokta ise, bu kadar dayanaksız bir pazarlama ürünü olan burçlar/burçların kişilik üzerinde etkisi olduğu inancı, nasıl oluyor da hala kendine müritler bulabilmektedir?
Yazan:Suat Öztürk Tarih: Şub 10, 2007 | Reply
Hasan Bey’e katılıyorum.
Yazan:Ç-Z Tarih: Şub 11, 2007 | Reply
Burçlara inanmadığım gibi illa birilerinin sahip olmadığım özellikleri “burcunun özellikleri bunlar mutlaka sahipsindir” diye dayatmasına da kızıyorum.
Bir gün bu kadar dayatmanın ardından neymiş bu özellikler diye baktığımda gördüğüm seri konfeksiyon üretimi;paça boyunu kısaltıp kol boyundan alırsak belinden de azıcık içe alırsak diyebiliriz ki;sanki sizin ölçülerinize özel dikilmiş. 🙂
Bir insanı tanımak için şahsına değil de burcuna başvurmak kolay bir sınıflama yöntemi,sanırım bu nedenle hala pazarlanıp mürit buluyor.
Yazan:hasan geniş Tarih: Şub 12, 2007 | Reply
Türkiye’nin doğum tarihini 29 ekim 1923 olarak belirlemek tarihi gerçeklere çok da uygun düşmez.
Türkiye için bir doğum tarihi belirlenecek ise bu ilk meclisin açıldığı tarih olmalıdır, ki bu da 23 nisan 1920’dir.
Yazan:Arzu Tarih: Mar 9, 2007 | Reply
Hasan Bey,
O tarih anne rahmine düştüğü tarihtir:)
Yazan:isimsiz Tarih: Mar 13, 2007 | Reply
çok beğendim ben buse siteyi ama birkaç resim koyarlarsa(ama hareketli)daha güzel olabilir.ve bu arada ben tıp öğrencisiyim.
Yazan:Arzu Tarih: Mar 16, 2007 | Reply
Buse Hanım,
Site yakın bir zamanda daha renklli bir formatta okurlarla buluşacak.
Hoş geldiniz. Öğrenim hayatınızda başarılar dilerim.
Yazan:merve Tarih: May 11, 2007 | Reply
çok beğendim annem yorum yazmayı kızıyo ama çokkkk beğendim resimsis olsada çok güzel bunu yapana çok teşekkür ediyorum çok güzel yapmış çok zepli insanmış bunu yapan herkese çok teşekkür diyorum yani buna emeyi geçee teşeklür ediyorummmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm…………………………………………………………………………………………..bayyyyyyyyyyyyyyyyyy ……………………………………………