Tramvay Arabasında Zina
By Talha Can on Mar 10, 2007 in ahlak, Toplum
Talha Can
Pakvizyon
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem.
Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina;
Evde cinayet, tramvay arabasında zina! NFK
Necip Fazıl’ın “Destan” adlı şiirinden aldığım bu kısmı yazının başına koymamdaki sebep, bahsedeceğim konunun günümüz sorunu olmadığı fakat her geçen gün katlanarak arttığı ve bu mevzuda bilinçli olduğunu düşünen herkesin sorumluluk hissetmesi, toplum ve gelecek adına kaygı beslemesidir. Konuya giriş yapmadan önce önemli bir açıklama yapmalıyım. Yazılarımı takip edenler bilir; demokrasinin, özgürlüğün, fikir ve vicdan özgürlüğünün, insan haklarının daima hak ettikleri yerlerde olması konusunda hassasımdır. Özgürlük tanımının üzerinde durulmasından yanayımdır. Konusu suç, şiddet ve zarar içeren eylem, durumlar ve özellikle hayat tarzları özgürlük kapsamında değildir. Yazıda belirteceğim konuların bu çerçevede değerlendirilmesi mevzuyu daha anlaşılır kılacaktır.
Günümüz toplumu ve özellikle genç nesil, tarihte şimdiye kadar görülen örneklerine rahmet okutturacak derecede insani, vicdani, milli ve ahlaki değerlerinden kopmakta, bu eksende şekillenen hayat tarzları toplumun dinamik ve statik yapısını zedeleyerek günümüz ve gelecek nesiller adına telafisi zor hezeyanlara girmektedir. Yanlış bir yorumlama olarak modern çağın gerektirdiği hususlar, nesillerin sağlıklı yetişmesini ve gelişmesini tehdit altına sokmaktadır. Son yıllarda suç sayılan eylemlerin gençlerdeki artışı bir yana, içinde bulunduğumuz toplumun milli ve zihni yapısıyla uyuşmayan ahlaksız tutum ve davranışlar günden güne artmakta ve hatta yaş oranı da tabana inmektedir. Özgürlük tanımına uymayan bu mevzuların, özgürlük adı ve çerçevesi altında kuvvet bulması, hem hataların telafisini zorlaştırmakta hem de özgürlük gibi değerli bir kavramı haksız yere lekelemektedir. Kimsenin hayat tarzı kimseyi ilgilendirmez fakat kimse de başkalarının hayatlarına zarar veremez. Haklar haklarla sınırlıdır. Özgürlüğümüzün sınırı başkalarının özgürlüklerinin başladığı yerdir.
Hemen hemen hepimiz parkta, meydanda, okulda, sinemada, otobüste ve topluma açık her türlü mekanda, başkalarının görüş alanını kısıtlayacak edep dışı hareketlere rastlamışızdır. Sorun tabiî ki yalnızca görüş alanınızdaki daralmaya sebep olunması değildir. Sorun, ortadaki hayasız eylemin etrafa verdiği rahatsızlıktır. Hele bir de ailelerin bu ortamda bulunması insanın içini kaldıran durumlardır. Çocuğunuzla ilgilendiğiniz bir anda karşınızda oturan iki gencin sarmaş dolaş hareketleri karşısında çocuğunuza karşı siz utanırsınız. Terbiyesizlikleri tutup da özgürlükle açıklamak hatanın bir büyüğüdür.
Şahsen, kendi toplumumuz için bu durumun kolay çözülebilir bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Bunlar, toplum mühendislerinin yıllardır milletimizin esas değerlerinden kopması için giriştikleri çabaların sonuçlarıdır. Sebepleri araştırdığımızda bunu daha kolay analiz edebiliriz. Bu süreci iyi bir şekilde gözden geçirdiğimizde sorunun gazete, dergi, sinema, televizyon, internet ve eğitim kurumların icraatlarının bir yansıması olduğunu anlayabiliriz. Toplumsal hareketleri ve davranışları derinden etkileyen bu toplu tüketimlerin sorumsuz ve hatta özellikle topluma ahlaksızlık aşılayıcı işleri, gerçek hayatta tramvayda onlarca insanın ortasında zina yapan iki hayasız organizma olarak karşımıza çıkar. Bir de bu, modernlik ve özgürlük gölgesinde savunulur.
Kimsenin giyim tarzı kimseyi ilgilendirmez, zarar verene kadar. Unutmayalım, tahrik de bir suç ve suça teşviktir. Yani özgürlük kavramı dahilinde değildir. Toplumumuzda özellikle bayanlar maalesef bu konuda şuursuz ve kaygısız bir tutum sergilemektedirler. Toplu kullanılan alanlarda insanların yatak odası manzaralarıyla karşılaşmaları hoş bir şey değildir. Yıllardır türbanı tartışan elitimiz, topluma ve genç nesillerin ahlaki yapısına son derece zararlı olan bu görüntülere gözünü yummuştur. Bu konuda en can alıcı nokta ise “çağdaşlık”, “medeniyet” kisveleri altından sızdırılmasıdır. Akif’in “Medeniyet dediğin açmaksa bedeni, desene hayvan senden daha medeni” sözleri medeniyetin elbiseyle ölçülemez bir olgu olduğunu göstermektedir. Öyle ki insanoğlunun ilk medeni hareketinin mahremini yaprakla örtmesi olduğunu düşündüğümüzde medeniyet adına çıplananların en ala yobaz olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Televizyonlarda, internette yapacağınız her hamlede bir edepsizlikle karşılaşma riskinin içinize verdiği rahatsızlık herhalde durumu anlamamızı rahatlıkla sağlayacaktır. Daha acısı, basında-yayında karşılaştığımız bu şahısların bir boy küçüklerinin topluma inmesidir. Eğitim sisteminin gerçeklerden ve değerlerden uzaklaşması, topluma insan kazandırmaktan çok terbiye yolları enfeksiyonu yaşayan nesiller üretmesine sebep olmaktadır. Birbirinin ebeveynlerine en iğrenç küfürleri savurmaktan ve duymaktan çekinmeyen, insanların gözü önünde zinaya girişen, hayati vasfının sadece cinsellik hislerinden geçtiğini sanan bir nesli üreten ve milli, hissi değerlerimizle kesinlikle bağdaşmayan bu durumları gençlerin kafasında normalleştirmekten sorumlu eğitim kurumlarımız, medyamız, sorumlu makamlarımız ve ailelerimiz acaba milletimizin ve zürriyetimizin bu gençlere emaneti konusunda bir kaygı taşıyorlar mı?
Makro bilinç ve hareketleri oluşturan mikro bilinçtir. Herkes kendi evinin önünü süpürerek başlamalı. Toplumumuzun ve gelecek nesillerimizin sıhhatli olması adına, öncelikle aile ve eğitim kurumlarımızda ahlak, terbiye ve şuur gibi önemli hususlar yeterince işlenmeli, üzerimize düşen bu yükümlülük yerine getirilmelidir.
18 Yorum
Yazan:ridvan Tarih: Mar 10, 2007 | Reply
Sevgili Talha Bey,
Ellerinize, dilinize sağlık. Cumhurbaşkanı seçimi, anket sonuçları, eyaletler olmalı mı vs. derken okuyarak kendini yetiştirmeye çalışan bir çok baba, anne ve gencin farkında olmadan yaptığı hatayı dile getirmişsiniz.
Güzel yazınızda yorumlanabilecek birşey yok, hepsine sadece katılır ve doğrularız.
Sevgili dostlarım bende size kısaca örnek vererek bu çirkinleşen yaşamı nasıl düzeltebildiğimi anlatayım.
Ben Ankara’da bir kolejde (tek olduğunu söylüyorlar) okudum. Sanayide atölyesi olan, her sabah iki rekat namaz’ını kılan ve duasıyla güne başlayan bir babanın oğlu, namazını erken kılmış yüzünde uykudan iz kalmamış annemin kahvaltısından sonra okula gittim. Annem o başörtüsü ile veli görüşmesine gittiğinde belki başörtülü iki anneden biriydi, ne o nede ben utandım. Yıllar geçti üniversite yılları, hani şu en çok kötülükle karşılaştığımız zaman, diskodan eve döndüğümde beni karşılayan annem kızmadan sadece dualar okuduğu belli olan o mahmur haliyle merak ettiğini söyler, aç olurum diye yemek hazırlardı. Ben çok kötü, zevkli, mutlu ortamlarda bulundum ama annemin tüm tatlılığı ile beklediğini bildiğim için eve o bilmese bile temiz, akıllı olarak girmeye çalıştım.
Şimdi kırk yaşındayım, Allah onlardan razı olsun.
Benim iki kızım var (10,16 yaşında) İkiside kolejde okuyor Büyük kızım IB eğitim vereninde, küçük benim okulum hani uyuşturucu parti ile tvye çıkan.
Ben beş vakit namaz kılamadım ama babamın öğrettiği gibi sabah namazlarımı atlamamaya özen gösterdim, dualardada huzur bularak. büyük kızım dört yaşında yanımda namaza dururdu, emin olun hiç zorlamadım, sadece örnek olmaya çalıştım. İnsan ayırmadık kızlarımla hafta sonu, çarşılarda gezdik, taksi duraklarında çay içtik, amcalarla sohbet ettik. Kızlarımla yemeğe çıkıp lokantada yemek geldiğinde tam ben yerken küçük kızım ” babaa” diyerek ellerini gösterir. büyük kızım burada olmaz o evde der. Nemi o biz yemeklerimin öncesinde hep beraber soframızdakilere ve onları veren Allah’ımıza dua ettik. Bu bizim hiç atlamadığımız küçük bir ibadetimizdir.
Şimdi sormak isterim siz anne, babalar örnek olunda onlar yapmasınlar, nasıl? Kim, o saçlarını, ten renklerini, yüz şekillerini benden almış kızlarım mı?
Gençlik bozulmuyor, anne babalar bozuluyor bence.
Bu arada bende onların idealleri, hocaları, yakışıklı babaları olmakla yetinmiyorum. Büyük kızım metal rock seviyor ama onlar gibi giyinmeden, küçük kızım tikky biraz sakira dinliyor. Ben de dinliyorum onlarla çokta keyifli oluyor onlarla dinlemek. Arkadaş olmak ne güzelmiş ben de ezberledim HIM gurubunun wins of butterfly şarkısını.
benim kızlarıma bu yetiyor gibi görünüyor. Ee ne yapalım bu şarkıları dinledin de ,çok daha zevki güzel oldu ‘bu dünya, büyük kızımın bütün kız arkadaşlarının çıktıkları var benim kızım daha erken babacım diyor, bense içimden mutluluk. Parklarda sevişenleri biz beraberkende görüyoruz, küçük kızım gülüyor alayla. Kimseye kızmıyor, aşağılamıyoruz. Yüzümüzde sadece o kendinden emin gülücükler. Biz biliyoruz nasıl ve neden geldiğimizi bu dünyaya, yatıyoruz dualarımızla yatağa. yarın küçük kızımla müzeye gideceğiz, saatine karar verirken İnşallah babacım dedi(emin olun mutluktan ve huzurdan gözlerim yaşardı) yatarken.
Herkes alcağı varsa alsın bu küçük evimizden.
Şükürler olsun.
Tümünüze selamlar ile,
ÇOCUK
Annesi gül koklasa,ağzı gül kokan çocuk;
Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk…
Çocukta,uçurtmayla göğe çıkmaya gayret;
Karıncaya göz atsa ‘niçin,nasıl?’ ve hayret…
Fatihlik nimetinden yüzü bir nurlu mühür;
Biz akıl tutsağıyız,çocuktur ki asıl hür.
Allah diyor ki:’Geçti gazabımı rahmetim!’
Bir merhamet heykeli mahzun bakışlı yetim…
Bugün ağla çocuğum,yarın ağlayamazsın!
Şimdi anladığını,sonra anlayamazsın!
İnsanlık zincirinin ebediyet halkası;
Çocukların kalbinde işler zaman rakkası…
Necip Fazıl Kısakürek
Yazan:Ç-Z Tarih: Mar 11, 2007 | Reply
Sorun, ortadaki hayasız eylemin etrafa verdiği rahatsızlıktır. Hele bir de ailelerin bu ortamda bulunması insanın içini kaldıran durumlardır.
“Çocuğunuzla ilgilendiğiniz bir anda karşınızda oturan iki gencin sarmaş dolaş hareketleri karşısında çocuğunuza karşı siz utanırsınız.”(T.C)
Sizin sarmaş-dolaştan kastınız aleni şehvet içeren davranışlarsa pek tabii ki haklısınız ama birbirine kur yapan iki gencin samimi sarılışı ise ben bir kez daha düşünün derim.Zira aynı rahatsızlığı ben de bir bey karşımda yada yanımda bacaklarını,kavuşmaz iki zıt kutup gibi olanca biribirinden uzak tutarak evinin kanepesinde oturur gibi nerdeyse yatarak oturduğunda hissediyorum.
“Terbiyesizlikleri tutup da özgürlükle açıklamak hatanın bir büyüğüdür.”(T.C)
Bu konuda size katılıyorum ama saygısızlık=terbiyesizlik midir?Saygı hak edilir terbiye kazanılır.terbiyeli insan herkese karşı saygı duyuyorsa kendisine dalkavuk da denilebilir,
Her saygılı insanın ise terbiyeli olduğunu söyleyemeyiz.
Bu noktada kararı tutturmak önemli, hak edene layık olduğu saygıyı gösterme özgürlüğüne sahip olduğu düşüncesi ile insanın terbiyesizce davranması mümkün.
“Toplumsal hareketleri ve davranışları derinden etkileyen bu toplu tüketimlerin sorumsuz ve hatta özellikle topluma ahlaksızlık aşılayıcı işleri, gerçek hayatta tramvayda onlarca insanın ortasında zina yapan iki hayasız organizma olarak karşımıza çıkar.
Bir de bu, modernlik ve özgürlük gölgesinde savunulur.”(T.C)
Evet haklısınız ahlaklı olmanın çıtasının özgürlük maşasıyla düşürüldüğü aşikar.Zina dediğiniz olay cahiliye devrinde de vardı yani modernitenin tezahürü değil.
“Toplu kullanılan alanlarda insanların yatak odası manzaralarıyla karşılaşmaları hoş bir şey değildir.”(T.C)
Bu cümleniz bir sohbetinde Çolpan İlhan ve Sadri Alışık’ın söylediği şu cümleyi hatırlattı ”biz büyüklerimizin yanında “yatak odası demezdik,diyemezdik.Ayıptı,utanırdık!”Hamileler karınlarını saklamaya çalışırmış,genç anne-babalar ,büyüklerinin yanında çocuklarını sevemezlermiş,ayıpmış,utanırlarmış.Bu insanlar çocuklarını yetiştirdiler,şimdi sizin karşımda sevişiyorlar dediğiniz insanlar, bu çocuklarını dahi ayıp diye sevemeyen insanların torunları.
Bildiğiniz bir cümleyi tekrar edeceğim;az verme arsız edersin çok verme yüzsüz edersin.
“Yıllardır türbanı tartışan elitimiz, topluma ve genç nesillerin ahlaki yapısına son derece zararlı olan bu görüntülere gözünü yummuştur.”(T.C)
Elitlerin bu konu ile alakası olduğunu sanmıyorum (kaldı ki kadınların açık saçık teşhirci giyinmeleri türbanın da yasak olduğu alanlarda yasak)bu aileden alınan terbiye ile ilgili.Aile çocuğa kendine saygı duyması gerektiğini, kendini göstermenin bedeni soyarak teşhir etmekle değil düşünen,bilen ve kendi fikirlerini söyleme cesaretine sahip,özgüvenli bireyler olmakla mümkün olduğunu anlatıp,örnek olduğunda mümkün olabilir..
“Öncelikle aile ve eğitim kurumlarımızda ahlak, terbiye ve şuur gibi önemli hususlar yeterince işlenmeli, üzerimize düşen bu yükümlülük yerine getirilmelidir.”(T.C)
Hatırlar mısınız bilmem okullarda cinsel eğitim dersi verilecek dendiğinde herkes ayağa kalkmıştı”sex dersleri” diyerek itirazlar edilmişti.Cehalet,pek çok yanlış davranışın sebebi.
Anne babanın ayıp,terbiyesiz diyerek çocuğu ile konuşmaktan imtina edip çocuğunun gözündeki saygısına zeval gelmesin derken işte sizin gördüğünüz gibi kendi başına arayışa çıkan ve bunun da adına özgürlük diyen gençlerle karşılaşıyoruz.
Terbiye yada saygı tahakküm kurularak oluşturulamaz.öğretmenler yada ebeveynler çocukların kafalarını sevgi ve ilgiyle okşayarak bunu başarabilirler.Ebeveynler eğitim ve terbiyeyi okula,öğretmenler de bizim işimiz eğitim, terbiye değil diyerek bu işi ebeveynlere pas etmemelildirler.
Yazan:M Tarih: Mar 11, 2007 | Reply
Sarki çiplak söylenir
ALLAH razi olsun Ridvan Bey,
Yazdiklarinizla baska kiz babalarinin yüregine su serptiniz 🙂
Talha Bey’in yazisi ve sizin yorumunuzun ilk paragraflarinda degindiginiz gibi çocuklarin egitimi ve korunmasi aslinda gündemden hiç inmemeli bir ülkede.
Yazarlarimizdan Bahar Pinar Hanim da bu konuya bir yazisinda deginmisti :
http://www.derindusunce.org/2007/02/09/pozitif-ayrimcilik/
Biri iki digeri dört yasindaki iki kizimi yetistirirken hergün hayretten hayrete düsüyorum. Necip Fazıl Kısakürek’in çoktan ve sizin en az 16 yildir bildiginiz seyleri kesfediyorum.
Küçük çocuklar bütün kivrak zekâlari ve meraklari yaninda dis etkilere öylesine açiklar ki. Özellikle TV’de gördükleri seyleri gerçeklerden ayird etmeleri imkânsiz.
Bir de TV’nin verdigi “bilgileri” tartmak için kisacik hayat tecrübeleri çok yetersiz tabi.
Sürekli Star ve ATv seyredilen bir eve misafirlige gittik. Annenin dizileri, babanin maçlari var. TV hiç kapanmiyor. 7 yasindaki kizlari “ben size sarki söyleyecegim” dedi. Baslamasini beklerken kizcagiz bir anda üzerindekileri çikarip neredeyse çirilçiplak kaldi annesi babasi “dur yapma” diyene kadar. “Sarki çiplak söylenir” diye öyle bir israr ediyor ki önünü almak imkânsiz. Sonunda baska bir oyun buldular da zavalli giyindi yeniden.
Gönül ister ki gazete ve TV patronlari da bir parça sevsinler ülkemizi parayi sevdikleri kadar olmasa da. Çocuklarimizi korumak için hiç olmazsa yayin saatlerini geçe alsalar bazi programlarin.
Dostlukla
Yazan:ridvan Tarih: Mar 11, 2007 | Reply
Sevgili Talha Bey,
sizin yorum bölümünüzü kullanıyorum ama dilerim özürümü kabul edersiniz. Ezan okunuyordu,kalktım, bilgisayarımı açık unutmuşum, kapatayım derken köşenizde yorum gelmiş mi diye bakarken Sevgili Tuna beyin yorumunu okudum. Ne güzel bir konuda yazdınız, nasıl kaynaştık, ortaklarımız oldu.
Tuna Bey,
ALLAH sizlerden de, tüm insanlıktan da razı olsun.
Dostum, O güzel kızlarını da Allah sizlere bağışlasın, huzur dolu yaşayın İnşallah. Ne mutlu sana ki Allah sana nasib etmiş o güzellikleri, çok komik değil mi, ne kadar hafifler, ne kadar tatlılar, ne kadar saflar ve temizler..
Bu arada benim kızlarımda tv, internet biliyor ama biz her programı seyretmemeye özen gösteririz, bize katacak, bize öğretecekleri seçmeye çalışıyoruz. Kızlarım bizlerden, müzik dinleyerek bazen kitap okumayı, sohbet etmeyi gördüler. Ama biz kendi aramızda değil onlarla konuştuk. Onlarda var olduklarını anlayınca, daha çabuk kendi kararlarını vermeye başladılar. Kendine güvenen, kendileriyle barışık olan kızlarım kolay kolay kötülerden etkilenmezler, İnşallah. Bu güven yürürlerken bile tatlılıkları ile beraber görünüyor. Arkadaşları arasında da hem çok seviliyor hemde sayılıyorlar. Şükürler olsun.
İki sene önce büyük kızımla beraber taksideydik, “baba bizim meshebimiz ne” diye sordu, çok hızlı döndüm kızım biliyorsun salonun heryerinde Kuran var, dilediğin zaman okuyup bulacaksın dedim. Derslerinden fırsat bulamıyordur, okuyunca bulacaktır. Ben kızlarıma okula başlayıp, ilk okuma çalışmalarında Kuran-ı Kerim okuttum, tabiiki bir cümleyi geçmedi ama O Aziz Kitab’ımızın, dolap üstlerinde, güzel ciltleriyle süs olmadığını anlasınlar diye.Galiba anladılar da.
Evet bugünün çocukları herşeyi biliyor, ama önce bizlerin yardımı ile tanıtırsak doğrusunu bulurlar, yani bence. sanırım dört yıl önce kızlarımla beraber üç gün İstanbul’a gezmeye gittik, çarşı pazar, vapula karşıya geçtik,sonra Sultan Ahmet Camii, kızlarım ellerini açtı ve dualarını ettiler, oradan da bir Ermeni kilisesi buldum, pazar günüydü ayine daldık, yakılan mumları papaz gibi siyah cübbeli biri bize anlattı, kızlarım Müslüman babası ile öğrendi diğer inanışları. Şimdi okulda, sokakta kim kızlarıma özendirebilir diğerlerini. Onlar için arkadaşlıkta çok önemli, en sevdiği arkadaşı inancı zayıf bir aile çocuğu olabilir tabi, ama benim kızlarımı imrendiremez artık, çünkü onlar biliyor ve görüyorlar. Hatta kocaman camiye girince onlarda hissettiler içlerindeki en derinlerdeki dinimiz İslamiyeti , buradan giderken büyük kızımın aldığı eşarplar nasıl da yakıştı onlara. Onlar ise yakışmasından çok orada minik başörtülerini takarak dinimize, o camiye sahip olmanın onurunu yaşadılar, hatta yabancı turistlerin önünde caminin sahibi gibi süzülüyorlardı. İşte bu mutluluk bence.
Ben kaza etmeden namazımı kılayım. Kızlarımın ettiği dualarındaki gibi Allah’ım anamı, babamı, kardeşimi, büyüklerimizi, ailemizi, ülkemizi, inananları korusun.
*Çıplak şarkıcımızın gözlerinden öperim, Allah ailesine doğruyu göstersin, yardım etsin.
*bu yorumluktan çıktı, kızlarımla anılarımız gibi oldu, affedin.
Allah’a emanet olun.
Yazan:ridvan Tarih: Mar 11, 2007 | Reply
Çok özür dilerim, sabah aptallığım. Mehmet beye Tuna diye hitap etmişim. O kadar içimizdesinizki, kardeşelerimin adını bazen karıştırıyorm.
Yazan:Suat Öztürk Tarih: Mar 11, 2007 | Reply
Talhacığım nefis bir yazı, eline zihnine sağlk.
Rıdvan bey, ne güzel yazmışsınız. Siz gıpta ettim okurken. İki oğlum var; birisi 5 yaşında, diğeri 14 aylık.
İnşallah onlara sizin gibi bir baba olmayı becerebilirim.
Selamlar.
Yazan:Öncü Nesil Tarih: Mar 11, 2007 | Reply
“ÖZGÜRLÜK” DİYE BİR ŞEY YOKTUR “SÖZDE ÖZGÜRLÜK” VARDIR
Özgürlük diye bir şey yoktur buna var diye iddia edenlerinkine “sözde özgürlük” diyelim. Bir insanın özgür olabilmesi için kainattaki kuralları kendisinin koyması gerekmez mi? Bu bütün içindeki kuralların bir tanesini bile biz koyamıyorsak demekki özgürlük diye bir şey yoktur. Sözde özgürler hedonist (hazcı) kurallarla yaşıyorlar, kendi ilahlık kurallarıyla.
Furkan 43-44 “Ey Muhammed! Hevesini kendine İlâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” “Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar (hayvan) gibidir, belki daha da sapık yolludurlar.
İnsanın iradesi dediğimiz şey yaşam noktasında bizi özgür kılıyor diye düşünüyorsakda, buda yanlıştır, çünkü ister istemez hayatımızda aldığımız nefes neticesinde başkalarını etkilediğimizden bu iradenin de kullanılma talimatına uymamız gerekiyor.
Burdan da anlaşılıyor ki özgürlük diye bir şey yoktur, bağlılıklarımız vardır, bu bağlılıklarımız, teslimiyetimiz islam noktasında din noktasında olmak zorundadır.
Şimdi islam noktasında olan BAĞ LI LIK LA RI MIZ mı daha özgür yoksa başka noktalarda olan bağlılıklarımız mı daha özgür?
Bence gençlere bu konuyu şöyle anlatmalıyız.
“ Din özgürlüğümüzü kısıtlamıyor :
Şimdi iki insan ele alalım birincisi nefsi zevklerine bağlıdır, Misal : maddeye bağlıdır, şehvete bağlıdır, içkiye bağlıdır, eğlenceye, tv ye, televoleye, paraya, arabasına bağlıdır, spora bağlıdır, iMFye, ABD ye, AB ye bağlıdır ,
İkincisi yani Müslüman sadece Allah’a bağlıdır. Şimdi hangisi daha özgür.
İNSANIN BUNDAN SONRAKİ KONUSU İHTİYAÇLARI OLMALIDIR
İNSANIN KULLUK YAPMAK İÇİN NELERE İHTİYACI VARDIR?
Yazan:ridvan Tarih: Mar 11, 2007 | Reply
Sevgili Talha Bey, Mehmet Bey, Suat Bey ve Derin Düşünce, Dostalarım,
Teşekkür ederim, iltifatlarınıza. Şükürler olsun.
Suat Bey, sizde ailenizi kocaman yapmışsın, Allah size de koçları, kaplanları nasip etmiş (Maşallah). Allah sizlere de onlarla huzurlu yaşamak, onların da Allah’ın yolunda, Resul’ünün izinde büyümeleri, Büyük Sultanlarımız gibi dinine, insana, doğaya değer veren, Gazileri gibi bu vatan için her şeyini verenlerden kaplanlardan olmalarını canı gönülden dilerim. Allah’ımdan niyaz ederim. Anneme de söyledim, tebrik ediyoruz. Hep beraber hepinize dua edeceğiz.
Dostlarım hazır sazı almışken,
Bugün gördüklerimi, tespitlerimi aktarayım. Küçük kızımla Anadolu Medeniyetleri Müzesine gittik, 1997 Avrupa da yılın müzesi ödülünü almış, gerçekten çok güzeldi. O minicik kızım çantası elinde, internetten aldığı notları ile herkesin hayran bakışları ile iki saat gezdik(Allah nazarlardan korusun). Şükürler olsun. O ders konusuna çalışırken, bende 8.000 yıllık medeniyeti ve kültürümüzü yaşadım. ( Öğrenci ücretsiz, bizler 10 ytl)
Yukarıdaki yorumlar arasında, başörtüsü ile düşüncelere katılmamak mümkün değil. Ancak iki saatlik gezimizde sanırım 100-150 ziyaretçi gördük. ODTÜ öğrencileri, ressamlar, turist kafilesi filan. Ne acıdır Müslüman olan (%99 mu?) Kamusal alanda başörtüsü kavgası verenler yoktu ! Sadece “bir” genç kızımız vardı! (Allah kabul etsin) Başını Allah için kapatan arkadaşlarım, siz neredesiniz? Burası kamusal da değil ama? Kamusal bile olsa,kim karışabilir size başarılı bir ressam, dünya çapında bir doktor, insanının kalbine anlatan yazar, en sağlam en yüksek binayı yapan mühendise. Çok isterdim orada başını Allah için de kapatabilen, öğrenmeye çalışan gençlerin de olmasını. Zayıfız ne yazık ki, bırakın kavga etmeyi, bırakın bizi bölmeye çalışan inançsızları, biz savaşlarımızda namazını kılan kılmayan, başını kapatan kapatmayan insanlar hep birlikte kazandık savaşları, koruduk ülkemizin yüce dinini. Unutmayın bize bizden düşman olmaz. gelin barışalım insanımızla.
Selam ve saygılarımla.
*Mehmet bey, sabahki gafım aklımdan çıkmıyor, Hakkınızı helal edin lütfen. Bu vesile ile Muhammet İkbal Tuna beyinde ismini anmış oldum selamlarımla.
Kızlarınıza da, kızlarımdan öpücükler
*Sevgili Suat bey, ben eminim sizden, Allah’ımında yardımıyla o güzel fikirlerinizin öylede zikri olacaktır. Evlatlarınızın, kocaman arslan babaları olacaksınız dır.
Annem çok konuştuğumu söylerdi, gördünmü yazıncada aynı diyor.
Yazan:m Tarih: Mar 11, 2007 | Reply
Est… Ridvan Bey Kardesim,
Isimlerin ne önemi var. Hiç sorun degil
Ayrica Muhammet İkbal Tuna Bey ile karistirilmaktan seref duydum 🙂
Dostlukla
Yazan:M. İkbal TUNA Tarih: Mar 11, 2007 | Reply
Rıdvan Bey bende bugun niye kulaklarım çınladı diyordum:))
Mehmet Bey, bil mukabele dostum…
Yazan:MY Tarih: Mar 11, 2007 | Reply
Ridvan Bey,
“bu yorumluktan çıktı, kızlarımla anılarımız gibi oldu, affedin.” Demissiniz,
aslinda DERIN SÜSÜNCE’nin serin sakinleri için çocuklar en önemli konular arasinda. Sitemiz açilali bir kaç ay oldu ama çocuk egitimi ile ilgili ne çok yazi ve yorum var. Hersey onlar için. Ayrica samimi yorumlarinizi okurken kizlarinizi ve sizi caminin içinde canlandirdim gözümde. Aile sicakligini bizimle ve okurlarimizla paylastiginiz için de tesekkürler.
Dostlukla
Yazan:Öncü Nesil Tarih: Mar 13, 2007 | Reply
ATEİST DİYE BİR ŞEY YOKTUR “SÖZDE ATEİST” DİYELİM
(Sözde) ateist:
Ateist diye bir şey yoktur, çünkü ateist olabilmesi için Allah’ın (CC) varlığının delillerini bir bir tek tek çürütmeli.
Bütün delillerin bir tanesini bile çürütmesi imkansız olduğundan, Onun için ateist olmasıda imkansız.
İnanmayanlar (sözde Ateistler), Hedonist (hazcı) Kurallarla Yaşıyorlar, Kendi ilahlık kurallarıyla.
Furkan 43-44 “Ey Muhammed! Hevesini, (hevasını) kendine İlâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” “Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar (hayvan) gibidir, belki daha da sapık yolludurlar.
Yazan:Ayşenur Bulut Tarih: Mar 13, 2007 | Reply
Bizim uzun uzun cümlelerle anlatmaya çalıştığımızı Peygamberimiz(s.a.v.) tek bir cümle ile ne de güzel açıklamış :” Utanmadıktan sonra dilediğini yap!”
Sadece gayr-i müslim değil,müslümanları kısacası tüm insanları içine alan bu hadis değil tramway arabasında zina, tek başına iken bile kötülüklerden korumada bir kalkandır.
Yakındığımız ve gittikçe yükselen gayr-i ahlaki durumlar için çabalarımızın sınırlı olduğunu esefle görüyoruz; yine de mücadelemiz devam ediyor,eyvallah! Ama “devlet baba” evlatlarını korumada ne kadar hassas?
Şehri daha güzel kılmak adına lalere boğan, daha temiz kılmak adına deterjanalrla yıkayanların daha kestirme bir yola ihtiyacı var: Bu tek cümlelik hadisi(hadis olduğunu belirtmeseler de) şehrin belli noktalarına bilboardlarda yazmasını ve okunmasını sağlamak.
***
Öncü Nesil’e düştüğü şerhler için teşekkürler
Yazan:mr^sair Tarih: Mar 13, 2007 | Reply
Ateizmin, “Tanrı’nın varlığının reddedilmesi” şeklinde tanımlanması daha ziyade dindarlar tarafından yapılmıştır. Çünkü onlar açısından ateizm dine karşı bir tepkidir. Dindarlara göre Tanrı zaten vardır. O’nun varlığı bir şekilde, şüphe götürmez biçimde zaten kabul edilmiştir. Yokluğunu düşünmek mümkün değildir. Durum böyle olunca varlığında kuşku bulunmayan Tanrı’yı ateistler bilinçli olarak reddetmiştir.
Tartışmalarda ateistler sadece savunma ve karşı tarafın tezlerini yalanlama durumunda kalmıştır. Yani tartışmalarda kendilerine özgü güçlü tezler ileri sürememişlerdir. Elbette, kendilerince Teistlerin kanıtlarına eleştiriler getirmişlerdir; lâkin bunlar ile zayıf noktalara işaret etmekten öteye geçilememiş, ve esas ana fikri çürütememişlerdir. Ateizmi gerek pratikte gerek mutlak olarak benimsemiş, gerek ise ilgisizligi nedeni ile bazı hakikatleri görmezden gelen insanlarla giriştigim tartısmalarda bunun örneklerine denk gelmişimdir.
Tanrı inancı insanları ahlaklı kılmakta yeterli degildir. Ateizmin türevlerini benimsemiş insanların, topyekûn ahlaksız ve dünyevi ihtiraslarının oyuncagı oldugunu iddia etmeye gelince, bu konuda bir daha düşünün derim…
Akıl : “hayvanı bağlamak ve tutmak”, insanı zararlı fiillerden alıkoymak
manasına gelmektedir. Terim olarak; anlamak, bilmek vs… İnsan bir çok ilmi akıl vasıtasıyle kavramaktadır. Günümüzde akıl, “beyin” denilen organın bir fonksiyonu gibi mütalaa edilmektedir. İslam ilimlerinde ise, hak ve batılı ayırt etmede vasıta olan bir nur şeklinde tarif etmişlerdir. Kur’an da akletmekten söz edildiginde, kimi yerlerde, kalple ilgili olarak belirtilmiştir. İnce bir idrak, keskin bir anlayış manasında…
İnsan günah işlerken, imanını kaybetmez; yeter ki aklını kaybetmesin. Aksi takdirde, “eşref-ül mahlukât”, “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” olma vasfını yitirip, Şeriâti’nin deyimiyle: maymun türünden evrimleşmeyi yeğler.
Yazan:Bahar Pınar Tarih: Mar 16, 2007 | Reply
Merhabalar,
Çok önemli bir konuya değişmişsiniz Talha Bey, elinize sağlık. Gerçekten gidişatı gördükçe, toplum olarak çözümsüzlüğe sürüklendiğimizi düşünüyorum ben de. Bu gidişat üzerindeki gençlerle konuştuğumda moralim daha da bozuluyor ama neyse ki bu gidişatın dışında kalanlar da mevcut. Cinsel açıdan erken yaşlardan itibaren kışkırtılan, yanlış yönlendirilen, amaçsız ve manasız bir dünya içinde bırakılan gençlerde bulamıyorum suçu açıkcası. Onlar maalesef kurban durumundalar. Ne için yaşadıklarını bilemeden, nereye ve neye yönlendirilirlerse o yöne ve o şeye bırakıyorlar kendilerini. Bu insanın içini daha da acıtıyor. Suçun büyüğü de anne-babalarda gerçekten.
Çocuklar bu kötü gidişten nasıl korunabilir üzerine eşimle bayağı kafa yorduk. Doğru örnek olmaktan, doğru insanlarla birarada bulunmaktan ve
dinimize sarılmaktan, onun gerçek anlamını çocukların kalbine küçük yaşlardan itibaren yerleştirmeye uğraşmaktan başka çare bulamadık. Rıdvan Bey’in anlattığı modeldi aslında bulduğumuz. Bu tabii ki başarının garantisi de değil, bunları yaptıktan sonrası tevekkül. Allah hayırlısını versin. Rıdvan Bey sizi tebrik ederim, Allah nazardan saklasin mutluluğunuzu, ailenizi. Maşallah. Bu sıcak anılarınızı paylaştığınız için de çok teşekkür ederim.
Yalnız yukarıda söylediklerim tek başına yeterli olacak mı, işte ondan emin değilim. Kimi zaman çok iyi niyetli, bilinçli ebeveynlerin de tüm çabalarına rağmen kolu kanadı kırılılabiliyor. Çocuğunu zehirlemek için uğraşan günümüz çevre şartlarının ve iletişim araçlarının etkileri karşısında güçsüz kalabiliyorlar. Anne-babaların bu mücadelede güçsüz kalmaması için de ayrı bir mücadele bu etkileri yaratan araçlara, ortamlara karşı vermek gerek. Bu mücadele için, çocuklara örnek olmaktan daha fazlasını da yapmak durumundayız diye düşünüyorum. Burada karşımızdakiler yetişkinler. Zaten iş bu yüzden daha da zor belki. Çocuklarımızın karşı karşıya oldukları tehlikeler hakkında herkesi uyandırmak durumundayız.
Yazı için teşekkürler Talha Bey.
Saygılar, selamlar
Yazan:Talha Can Tarih: Mar 18, 2007 | Reply
Arkadaşlar yorumlarınız için çok teşekkürler,
Muhabbetle…
Yazan:serva Tarih: Mar 19, 2007 | Reply
Allah razı olsun. Yorum yazmadan geçemeyeceğim. Bilincinize ve kaleminize sağlık Talha bey.Daimi olmasını dilerim.
Sizinde dediğiniz gibi, önce kendi kapımızın önünü süpürmekle başlıyor çözümler silsilesi.
televizyonda çocuğunuzun masum gibi görünen bir çizgi film izlerken, sizde arkadaşlarınızla haftanın kritiğini yapıyorsanız ve çocuğunuzun dikkatle odaklandığı sahnelere bir kaç dakikanızı dahi olsa ayırıp, gözlemlemiyorsanız, maalesef ki bedelini bir şekilde gene aynı nisbette çocuğunuzun hayatındaki boşlukları doldurmaya çalışarak değil, acı ızdırap ve elemle ödemeye mahkumsunuz demektir.
Aslında zaman ayıramadığınız o bir kaç dakikanın ne kadar hayati ögeler içerdiğini fark edebilsek inşaallah…
Tüm suçlar, tüm kıyımlar, bir “an”‘a sığan niyetle oluşur.
Önemli olan o “an”ları iyi değerlendirebilmekte ve mümin uyanık olmalı felsefesini derinlemesine güdebilmekte…
Rabbim yardımcımız olsun inşaallah…
Yazan:Talha CAN Tarih: Nis 1, 2007 | Reply
Teşekkürler Sayın Serva,
kusura bakmayın biraz geç oldu, dediğiniz gibi insan hayatı için bir “an”da bir çaba çok olmasa gerek.
Muhabbetle…