İran ve Sütlüce’nin Meşhur Uykuluğu
By Fethi Sipahi Tan on Nis 5, 2007 in Makale
Fethi Sipahi Tan
İzlenimler.net
Hürriyet gazetesinde aynı sütunda birbiriyle ilişkili sayılabilecek iki okur mektubu gördüm. Malum Yalçın Bayer genelde kendisi az yazar, okurlara daha fazla söz hakkı verir. Elbette kendisinin ağırlıklı olarak çağdaş, laik okurların hassasiyetlerine ortak olan yazılara yer vermesini garip görmüyorum. Bu defa Bayer’e gelen mektuplar İran ile ilgili. Köşe yazısında yer alan mektuplardan biri İran’ın İngilizlere kafa tutmasıyla “Bakın, İran Atatürk’ün izinden gidiyor” mesajını verirken diğerinde “İstanbul’da çember sakallılar MÜSİAD toplantısında İran görüntüsü oluşturdu” şikayeti yer alıyor. Özellikle Olcay Bozkurt isimli yurttaşımızın mesajı çok anlamlı ve tümüyle okunup ders almayı hak ediyor:
Atatürk İngilizlere ne yapmıştı?
KÖŞENİZDE 30 Mart günü yayımlanan İran konulu yazım bol olumlu, birkaç da olumsuz eleştiri aldı. Olumsuz eleştiri yapanlar Atatürkçü dostlarımız! Bunlar “Nasıl olur, gerici bir İran Atatürk’ün izinden yürür” diyor. Nasıl yürüdüğüne, Atatürklü yıllardan bizden bir örnek vererek anlatmak istiyorum.
[…]1935 yılında, Aydın’ın Kuşadası ilçesinin sahiline İngiliz savaş gemisinden 5 asker çıkar. Bunlara sınır gözetleme kulesindeki askerler tarafından ateş edilir ve sanırım birisi öldürülür. Diğerleri de esir alınır. Bu olay iki ülke arasında diplomatik krize neden olur. Atatürk hemen Dışişleri Bakanını makamına çağırır ve bu olayı nasıl çözeceğini sorar. Bakan da anlatmaya başlar. Mustafa Kemal, Bakanı susturur ve şöyle der:
“Muhatabının konuşmasına fırsat vermeden odaya girdiğin an, sert bir şekilde çıkışacak ve ‘nasıl olur, egemen bir ülkenin sınırlarını ihlal edersiniz! Bu ne küstahlık! Bu ne saygısızlık!’ diyeceksiniz.”
Zamanın Dışişleri Bakanı, Atatürk’ün dediğini yapar ve sorun Türkiye’nin lehine çözülür! Ne dersiniz İranlılar da aynısını yapmıyor mu? Ne kadar da olaylar birbirine benziyor değil mi? İranlılar da bu sorunu aynı yöntemle sürdürdü ve şimdi çözmenin yoluna girdiler. İngilizler ilk günlerde esti-tuttu ama şimdi yelkenleri indirdi! İşte bunun için “İranlılar Atatürk’ün yaptığını yapıyor” dedim!
Ercan DOLAPÇI-Araştırmacı
Biz neredeyiz, hangi ülkedeyiz, yoksa molların ülkesi İran’da mı?
16 yıllık evliyim; 13 -10 yaşlarında oğlumuz ve kızımız var. Çocuklarımıza İstanbul’un tarihsel ve de kültürel yerlerini anlatmak amacıyla, hafta sonları kültürel şehiriçi gezileri yapıyoruz. Amacımız memleketimize faydalı, geçmişini bildiği gibi geleceğine de sahip çıkmasını bilen, aydın ‘laik’ ama Atatürk’ün kurduğu bu ülkeye sahip çıkacak bireyler yetiştirmek…
Geçen haftaki gezimiz İstanbul tarihi yarımadanın ilk kısmını anlatmak istediğimiz Eyüp, Piyerloti, Feshane, Balat, Bulgar kilisesi.. adını tarihe yazdırmış çeşitli medrese, türbe ve de camilerdi… İlk durak olarak seçilmiş yer Piyer Loti’ydi. Bir bardak çay içmek amacıyla içeri girdiğimizde, alt katta sigara içildiğinden üst kata geçmek için yukarı çıkıyorduk garsonlar yolumuzu kesti. “Yukarıda hanımların dini sohbeti var çıkamassınız” uyarısı ile karşılaştık. Yukarı katta 50 kişilik bir oturma alanında 6-7 kadın, yanlarında küçük kız çocuklarına verdikleri eğitim amaçlı dini bir sohbet vardı. Benim başım açık kaldı ki yanımda eşim ve de 14 yaşında oğlum var.
“Kapatıldı mı?” uyarısı ile sorduğumda “hayır sohbet olduğundan sizi yukarı alamıyoruz” oldu. Yapacak bişey yok, döndük. Turistlerin sıklıkla uğradığı bu mekana giremedik.
İkinci durağımız Feshane idi.
Yaklaştığımız anda kapıda 5 otobüs durdu, kapılar açıldı. İçeriden “hürraaa” şeklinde “tesettürlü-türbanlı” hanımlar girdi. Biz gene giremedik. Zira AKP’li hanımların dayanışma toplantıları vardı içerde. Biz çocuklarımıza burasını da tanıtamadık, anlıyacağınız… Yine yapacak birşey yoktu.
Bari gidip Sütlüce’de meşhur ‘uykuluk’ yiyip evimize dönelim dedik ki ne mümkün. Başbakanımızın, o civardaki MÜSİAD binasında konuşması varmış. Aman yarabbi ortalık polis kaynıyor. MÜSİAD’ın önü full… Çember sakal!
Ailemle sabah keyifli geçmesini umduğumuz gezi hüsranla sona ermiş oldu… Dönerken kendimizi ister istemez sorguladık. Biz nerdeyiz hangi ülkede!.. Burası, Atatürk’ün kurduğu laik ülke Türkiye mi! Yoksa mollaların ülkesi İran mı!.. Bizim olduğumuz kadar çocuklarımız da karamsardı.
Aydınlık geleceğe doğru…
Olcay BOZKURT
İran meselesi son yıllarda hep dikkatimi çekmiştir. Özellikle muvazzaflığı sırasında “mürekkebimiz mi yok, çalıştıralım matbaaları para basalım, iç borç anında sıfırlanır” gibi üstünde kafa yorulması gereken bir ekonomik tespitle gündemi sarsan Tuncer Paşanın yine çok konuşulan “AB ve ABD yerine yüzümüzü İran, Çin ve Rusya’ya çevirelim” önerisi zamanından beri İran sağ ve soldan ulusalcı kesim için ilginç ve çelişkili bir konu haline geldi.
Malum, Türkiye’de ilerici kesimler açısından İran, özellikle Humeyni’den beri, ülkemiz için mutlak ve birinci tehdit olan ve doğrudan adı konulsa rahatsızlık uyandırabilir düşüncesiyle Müslümanlık yerine irtica, gericilik, yobazlık olarak adlandırılan tehlikenin kaynağı ve destekçisi olarak görülür. İlerici çağdaş güçler için İran ilk okur mektubundaki serzenişlerde olduğu gibi “gerici”, mollalar ülkesidir. Tabiri caizse yılanın başıdır. Başörtülü kızlar için Tayyip Erdoğan ve ekibi Avusturya, ABD, Kore’yi; Süleyman Demirel Suudi Arabistan’ı adres gösterene kadar da çağdaş kesimce genelde karafatma, sıkmabaş olarak adlandırılan bu insan türlerine “İran’a gidin” denirdi. Aynı durum çarşaflı ve sakallılar (enteller hariç) için de geçerliydi.
İşte Tuncer Kılınç’ın İran stratejik ortağımız olabilir tespiti ile ilerici güçlerde ciddi bir şaşkınlık yaşandı. İlk darbenin ilerici olduğundan kuşku duyulmayacak bir yerden gelmesi kökleşmiş inançları ciddi şekilde sarstı. Ardından da İran’ın yaygın tabirle emperyalistlere kafa tutması, atom çalışmalarında ABD’ye posta koyması, İngiliz askerleri derdest edip bir mübarek paskalya günü Blair’e nasihat ederek salıvermesi sağ ve soldan ulusalcılarımızın gözlerini kamaştırdı. Gün geçmiyor ki “Helal olsun İran’a be, emperyalizme kafa tutuyor, işte ülke dediğin böyle olmalı” türü iç çekerek yapılarak konuşmalar işitilmesin.
Ancak, İran’ın emperyalistlere kafa tutması ulusalcı kesimin ağzını sulandırıp imrendirse dahi ortada çağdaşlığa uymayan bir manzara mevcut. Malum bizim çağdaş kesimimiz için her hal ve şartta içki içmek, açık giyinmek, kız-erkek karışık eğitim yapmak gibi şeyler dokunulmaz tabulardır aksinin düşünülmesini teklif dahi etmek mümkün değildir. Ülke yıkılsa dahi bu kazanımlara dokundurmamak için elden gelen çaba gösterilir. Üsküdar’da Deniz Som ve şarapçı arkadaşlarının 10. Yıl Marşı eşliğinde kafayı çekmeleri, yazın sahil kasabamızın birinde haşemalı 14 kişiye karşı tek başına mücadele veren bir bikinili kızımızın destansı öyküsü hala hatırlardadır.
İşte bu gerçek bir yandan (açıktan ya da gizlice) imrenilen İran konusunda ilk mektupta gelen şikayetler gibi şüphelerin izharına sebep olurken, diğer taraftan çocuklarını laik yetiştirmek için Feshane ve Piyer Loti tepesine götüren ailenin karşılaştığı korkunç manzaralar karşısında İran mollalarını hatırlamaktan alıkoymamaktadır.
Bu çelişkiyi fark etmiş biri olarak benim görüşüm şudur. Bana göre İran’ın Atatürk’ün yoluna girmiş olması bir gerçektir ve gelişmenin zamanla diğer kazanımların İran’a yayılması ile süreceğini beklemek gerekir. Kaldı ki sadece İran değil, stratejik işbirliği yapalım dediğimiz Rusya, Çin, Hindistan gibi yerlerde de ciddi laiklik ve çağdaşlık ihlalleri olduğunu bizzat tespit etmiş bulunuyorum. Mesela Rusya’da başörtülülerin “Arabistan’a gidin” denilmek yerine okullara alındığı, Hindistan’da dini bir simge olarak kafasına sarık takanların serbestçe eğitim aldığını herkese ilan ederim. Bunları koca bir paşa bilmeyecek mi? Demek ki stratejik ortaklıkla nasıl İran’ı etkileyerek Atatürk yoluna sokmaya başladıysak Çin, Hint ve Rus kavimlerini de hizaya sokmamız uzak sayılamaz.
Gerçi biz kendi kendimize gelin güvey olup “Falanca ülke ile ortak olalım” derken Çin, Hindistan, Rusya, İran gibi ülkelerin bizi iplediklerine dair herhangi bir işaret yok. Muhtemelen Türklerin bu lafları –kulaklarına geliyorsa- garip bir yüz ifadesiyle şaşkınca birbirlerine bakıyorlardır.
Uzun lafın kısası, İran konusu çağdaş ve laik kesim açısından bir ikilemdir. Üstelik işin Sütlüce’de uykuluk yenmesine mani olunması gibi stratejik boyutları da var, uykuluğu yiyemeyip evine dönen vatandaş oturup “kendini sorguluyorsa” bizim de bu işi sıkı tutmamızın zamanı gelmiş demektir.
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.
Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.
Kendi ülkesini işgal eden ordu
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
13 Yorum
Yazan:Olcay Bozkurt Tarih: Nis 6, 2007 | Reply
Sayın Fethi Sipahi TAN…
Öncelikle ailemle yaşamış olduğum durumu dikkate alıp ilgilendiğiniz için teşekkür ederim..
Her ne kadar işin biraz ” mizahi ” boyutuyla kaleme almış olsanız da..kii ben bunu kara mizah diyorum ..yinede ilgilenip yorumlamanız hoşuma gitti..sade bir vatandaş , bir ev hanımı olarak kamuoyuna sesimi duyurmanın mutluluğunu yaşadım kendimce…
Evet biz nerdeyiz!..nereye doğru gidiyoruz.! uğruna nice kanlar dökülmüş bu torağa sahip çıkmak için ”laik ,modern görüşe sahip bireyleri olmak neredeyse zor haline geldi ülkemizde ..ister istemez çocuklarımız nasıl bir ülkede yaşayacaklar diye soruyoruz kendimize..
Atatürkün kurduğu ülkede onun ilkelerine sıkı sıkı bağlı yaşamak için..belki çevresiyle çatışacak benim çocuğum….belki zor durumda kalacak..ama benim çocuğum biliyorumki daima ama daima ”Ata” sının izinden gidecek..onun ilke ve inkilaplarına daima bağlı kalacak..hiç ama hiç bir zaman mollalara boyun eğmeyecek..onlara karşı dimdik ayakta duracak..
gayet tabii dini sorumluluklarınıda bilecek.. manevi değerleride…Ama..
Önce ”Türk’üm sonra ” müslümanım ” diyecek…:))
SAYGILARIMLA.
OLCAY BOZKURT.
Yazan:Fethi S. Tan Tarih: Nis 6, 2007 | Reply
Sayın Olcay Bozkurt,
Öncelikle yazıdaki üslupla ilgili anlayışlı tavrınız için teşekkür ederim.
Çocuklarımızı medeni birer insan olarak yetiştirmemiz gerekiyor ve bu konuda bilinçli olmanız güzel.
Öte yandan mollalar, türbanlılar, AKP’liler vs. konusunda ben sizin kadar karamsar değilim, iyi kötü bir orta yol bulunacaktır, düne kadar çok kapalı olan muhafazkar ve dindar kesimin de kendisiyle epey muhasebe yaptığını kabul etmek lazım. Bu muhasebeyi biraz da artık ilerici, çağdaş olarak kendini vasıflandıran kesimlerin yapması gerekiyor. İki kesim de birbirinin öcü olmadığını fark edecektir.
İran konusu da böyle birşey, aslında bizden çok alanda medeni ve ileri bir ülke olan İran ile ilgili benim çekincem orasının dini durumu değil bizimkini aratmayan baskıcı yapısı.
Selamlar.
FST
(İnşallah en kısa sürede uykuluğu da yiyebilirsiniz, ben de yolum İstanbul’a düşerse Sütlüce’ye mutlaka uğrayacağım.)
Yazan:Sibel Turkover Tarih: Nis 6, 2007 | Reply
Demek uykuluk ayni zamanda yenilirmis de. Ben sadece giyerdim, Bekir Coskun’un tarif ettigi sekilde (bunlar kafaya takkeyi takip enteriler giyerek yataga giderler..seklindeki yazisinda).
Neyse zenginin uykulugu zugurdun cenesini yormadan
Olcay Hanim’a aifiyet olsun diyelim.
Yalniz ben bu gunku Iran’in Ata’nin yoluna girecgi konusunda fazla umitvar degilim. Ataturku ornek alan uc buyuk dunya liderinden biri olan Sah zamaninda bu yolda epey mesafe kaydetmisti (digerleri Habib Burgiba ve Ataturk manasina gelen Turkmenbasi dir). Sah zamaninda Tahran hic te Istanbul’u aratir vaziyette degildi. Tabii Olcay Hanim’in musahede ettigi simdiki hali degil Istanbul’un “seiat gelmeden onceki hali” (Hasnimefendinn gittigi her yerin gericiler tarafindan istila edilms olmasi baska nasil aciklanirki. Bu durumu coklarindan duydum: Gecen TV’de bir hanm aynen boyle dedi: “Ak-Merkez’e gittim, orayi da turbanlilar ele gecirmis. Tercume; Bu hanim iki tane turbanliya rastlamis)). Magazalirin isimleri Ingilizce idi Tahran’da bizim “eski Istanbul” gibi. ; insanlar ozgurce istedigi yerde kafa cekiyor, ortalikta nerde ise ciftelisiyorlar, tiyatrolada Vagina Monologlari turu uyunlar oynaniyor, TV’lerde komedyenler gogus gosterir don indirirlerdi.. Yani Olcay Hanim’in gurur duyacagi manzalar idi.
Simdi nerdee? Arada bir cagdas (ingilizce) marka isimleri yok degilsede he tarafta Arapca yazilar, basi ortulu (tam veya yarim) kadnlar, sakallarindan utanmadan uranyum gelistiren, kitalararasi fuze teknolojisi gelistiren, Dogu Bati diyalogu konferanslari duzenleyen, csgdas Ingilize kafa tutan gericiler..
Tam bir utanc tablosu! Ilenc olsun!
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 6, 2007 | Reply
Olcay hanım,
Ben de sizin gibi sade bir vatandaş olarak çocuklarımın nasıl bir Türkiye’de yetişeceği ile ilgili endişeler yaşıyorum. Çünkü büyüyünce kızım başını örtmek isteyebilir. Bu durumda ona, başını örtmemesi gerektiğini, bu durumda kamu kuruluşlarında çalışamayacağını ve kamusal alanda hiçbir hakka sahip olamayacağını nasıl anlatırım? Kızım, başını örtersen seni dışlayacak, sana isim yakıştıracak, seni ezilecek bir böcek gibi görecek insanlar olacak, kapanma diyemem ki ! Veya olursa oğlum çember sakal bırakmak isterse onu evlatlıktan red mi etmem gerekecek? Ama baba ben MIT’de doktora yapıyorum, burada her milletten insan istediği gibi giyiniyor, soyunuyor, benim sakalıma neden karışıyorsun derse ne cevap vereceğim? Zor bir durum…
Geçenlerde Bağdat caddesinde bir türbanlının balonunu düşüren bir çocuğa balonunu yerden alıp gülümseyerek verdiğini gördüm. Çocuğun babası türbanlıya böcek gibi baktı. O bakışı unutamam. İnsanlık bu değil. Toplumda sürekli bir gerilim, düşmanlık oluşturarak hiçbir şey sağlayamazsınız. Korkularınıza bakın? Aman Cumhuriyet elden gidiyor, şeriatçılar, irticacılar, aman din elden gidiyor, misyonerler, yabancılar, … Buna tıp literatüründe obsüsif kompülsif deniyor. Tedavisi için ilaç yok. Kendi kendinizi tedavi edeceksiniz. O çember sakallılardan uykuluk yemek istediğinizi söyleyip izin istemekle başlayabilirdiniz. Konuşmaktan , diyalogtan korkmayın.
Yazan:Fatih Tarih: Nis 6, 2007 | Reply
Benim buradaki tartışmalarda gördüğüm şöyle bir eksiklik var.Kapanmak isteyen insanlar sadece ve sadece din konusunda özgürlüklerini istemektedirler.O insanlar bilimiyorlar mı ki denizde bikini ile yüzmeyi;o insanlar bilmiyorlar mı ki saçları açık gezmeyi.Onlar sadece ve sadece tek bir Allah’ın varlığını kabul edip,öldükten sonra kendilerine sorulacak hesabı bildikleri için yapıyorlar.Onlar Ahiretleri için ,dünyaya tamah etmedikleri için diğer insanların zulümlerini çekmeye mahkum olmamalıdırlar.
İran meselesine gelince.Şu an bir inşaat firması bu ülkenin gelişmesi için yatırımlar yapmakta.Böyle molla,yobaz gibi saçma sapan ithamlar yaparak kendinize güldürmekten başka bir yapmazsınız.
Molla demek bugünkü Profösör ayarında bilgili insan demek.Yobaz demek bilimsel bilgilerde saptıran insan demek.Bunları iran için kullanırsak ayıp olur.Çünkü adamlar şu an nükleer enerjiyi geliştirmekte.Biz ise halen nükleer enerji için bir adım bile adım atamadık.Yakında enerji darboğazına giridiğimizde,ekonominin durma noktasına gelip sıkıntı çekmeye başladığımızda ben o zaman görücem mollalık,laiklik tartışmalarını.
Yazan:Öncü Nesil Tarih: Nis 6, 2007 | Reply
Tanınmış yazarlarımızdan Edebiyatçı R.Ö İran’ın davetlisi olarak Tahran Uluslar arası Kitap Fuarı vesilesi ile Mayıs ayı içerisinde İran’a gittiler.
İzlenimlerinden bir bölüm ;
Şimdi, TÜYAP kitap fuarını görmüşsünüzdür.
Tahran Uluslar arası Kitap Fuarını şöyle anlatıyor.
Her bir salonunun büyüklüğü TÜYAP kitap fuarının bir-bir buçuk katı büyüklüğünde. Bunun gibi kırküç (43) tane salon var.
( BU NE DEMEK 43 SALON X 2 : yaklaşık eşittir 86 TÜYAP dan daha fazla)
Firavun zihniyetli kişiler, sistemler insanları akılsızlaştırır, akılsızlaştırmazsa toplumu o zaman boş ütopyalar peşinde güdemezki.
***/***
İslam noksan mı ki türküm müslümanım, laikim müslümanım, kemalistim müslümanım, atalarımın dini ile beraber müslümanım diyerek Allah’a din öğretilmeye kalkılıyor.
Yazan:MY Tarih: Nis 7, 2007 | Reply
Türkiye’de ihlâl edilen bunca özgürlük, düzeltilmeyi bekleyen bunca adaletsizlik varken “bikini giyme” özgürlügüne takanlari anlamiyorum.
Zorla göç ettirilen yüzbinlerce kürt asilli kardesimizin 20 yildir çektikleri sefalet kimsenin uykularini kaçirmiyor. Kimse “ben çocuklarimi böyle bir ülkede nasil yetistiririm?” diye köse yazarlarina mektup yazmiyor.
Ayni ülkenin nüfus kagidini tasiyan, 38 bin insan toprak altinda yatarken hanimefendinin kizi bikini giyemiyormus plajlarda!!!!
Ne diyelim? ALLAH baska keder vermesin….
Yazan:özge Tarih: Eyl 10, 2007 | Reply
slm bu sitede ne aradaysam çıkmadı farklı şeyler çıktı bu siteyi hiç beyenmiyorum
Yazan:irem Tarih: Eki 31, 2007 | Reply
resimlihalini istiyorun
Yazan:merve berber Tarih: Mar 17, 2008 | Reply
Allah hepimizi ıslah etsin…
Boş lakırdılarla beyinlerini,sözcüklerini israf eden kardeşlerimize sesleniyorum..
Nerden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi unutmadan hareket edelim…
Allahın selameti hepimizin üzerine olsun…
Yazan:rukıye Tarih: Eki 30, 2008 | Reply
Bıkınılı kızımızın destanını okudum:))))))))) Ilk kez bır hıkayeden sonra bu kadar guluyorum,bana ılk okulda hıkayelerın gercek ya da gercege yakın olayların edebı dılle anlatımı oldugu ogretılmıstı.Sanırım bu hıkayeye de benzemıyor,kulaktan kulaga da dolastıgına gore masal olsa gerek.Sımdı ortu dusmanları yıllarca bu masalla uyutabılırler cocuklarını.Bır varmıs bır yokmus…Gunlerden bır gun ege kıyılarında 14 hasemalı vahsı varmıs,ıkı tane de masum mınık kuzucuk…..:)))))))))).Taksım´de burayı Iran yapamayacaksınız dıye bır gurup gencın saldırısına ugrayıp yere dusurulen bır Iran´lı kadın turıst yasadıgını unutup laık Turkıye hakkında ne dusunur acaba,gercı onemlı degıl o ınsan Iran´lı ,bır de basortusu vardı,hıc onemlı degıl gercekten!…Gelelım Iran´a evet savastan kısa sure once cıkmıs olmasına ragmen bagımsız ekonomısını kurmayı basarmıs,IMF ve ABD olmadan ekonomısı ayakta olan bır ulke.Boykotlar Iran´ı uretmeye sevketmıs.Ilacını tamanına yakınını kendısı ureten Iran bu alanda ve tıp alanında oldukca basarılı,ustelık ılac ısrafının olmadıgı bır ulke.Aslında Turkıye´de ılac kullnımında bu yolu denese ekonomısıne katkıda bulunur.Burda doktor yazacagı ılacı hastanın hastalık sıddetıne gore sayı ıle yazar.Mesela 20 kapsul,10 kapsul,50 kapsul…Kutu kutu ılac gormezsınız hastanın elınde sayı sayı ılac gorursunuz.Yıne bız ıkıncı dunya savasınsa savasırken Iran sehırlerını kurdu ve bu yuzden olsa gerek sehırlesme bızden daha ıyı.Uretkenler,cesaretlerıne de hayranım bız Amerıkasız ekonomı dusunemezken onlar Amerıka´ya kafa tutuyor.EE Allah petrol gıbı bır nımet vermıs ,bızım gıbı madenlerını kullanmak ıcın IMFnın ıznını mı beklesınler..Sunu da soylemeden gecemeyecegım Iran´da hala kanalızasyon sıstemı yok.
Yazan:rukıye Tarih: Eki 30, 2008 | Reply
Ayrıca gezısınde neye ugradıgını sasıran hanımefendının halıne sasırmadım.Orası Turkıye,sacları acık olan ya da kapıda acan arkadaslarım rahatca okul kapısından gecıp benım gecmeme ızın verılmeyınce ben de Turkıye´yı Iran´a benzettım.Bır gurup molla saclarımı ortmemem gerektıgıne karar vermıs de….
Yazan:rukiye Tarih: Eki 30, 2008 | Reply
Olcay Hanim;
karsilastiklarinizi okuyunca yasadiklariniz benim ki kadar da agir degilmis dedim.12 yasindayim Imam hatip lisesi’ne yeni basladim tabi o zamanlar 8 yillik kesintisiz egitim yok orta okulu da orda okuyabiliyorduk.Usutmustum ve yasim geregi cocuk doktoruna gittim.Doktorun sekreteri okulunun ismi ne diye sorunca sevincle imam hatip dedim.Adam bir sinirlendi bir sinirlendi -ne yapacaksin imam hatipte okuyup,imam mi olacaksin-diye de azarladi beni ve sen cocuk doktorunda muayene olmak icin buyuksun diye geri gonderdi.Gozlerim dolmustu cunku imam hatiplilerin imam olmasi gerektigi gibi bir uygulamanin yillar sonra karsima cikacagindan habersizdim,bilseydim o zamanlar katsayi uygulamasi gibi bir adaletsizligin onume cikacagini,bilseydim bir imam hatiplinin butun oss sorularini yanitlamasina ragmen asla tip fakultesine giremeyecegini,hic uzulmezdim imam mi olacaksin diye azarlandigimda.Muayene olmadan gittim evime(ogrenci evinde kaliyorum o zamanlar kucuk koyumde sadece basini ortmek istemeyenlerin okuyabilecegi bir orta okul oldugu icin.Ortunmek benim icin kucuk yastan beri onemli ve degerli.)ihlamur kaynattim ve icerken dedim ben doktor olacagim,insanlari azarlamadan,ne giydigine bakmadan muayene eden bir doktor.14 yasindayim doguda hastalanip doktora gidemeyen kadinlari gorunce televizyonda Kurtceyi de ogrenip ilk kez doguda calisacagim gonullu olarak hayalleri kuruyorum.Nerden bileyim sen basortulu okuyamazsin diye geri cevrilecegimi.15 yasindayim ve basimizda ortu oldugu icin okulun bir salonunda toplatiliyoruz her gun, mudur yardimcisi siz ortululer bu ulkede basiniz dik gezmeye bile hakkiniz yok diyor,bunlar hic ruhumda olumsuz iz birakmiyor ve kusmuyorum kizmiyorum devlete cunku henuz tanimiyorum devlet kim,neden benim ortumle okumami istemiyor.Yine 15 yasindayim ve ilk kez savci diye birini goruyorum,vatandaslik derslerinden az cok aklimda savcinin ne is yaptigi ama orda yazmamisti ortumle okula gitmek isteyecegim icin beni yargilayacagi.Devletle tanisiyordum ilk kez ve devletle karsi karsiya geliyordum sadece okumak istedigim icin.Siz hic en dogal hakklariniz sebebiyle devletle karsi karsiya gelmek zorunda kaldiniz mi?Devlet size sen okuyamazsin dedi mi hic,yok hayir cunku her zaman sizindi devlet,her zaman size sahip cikardi.Bir kerede Piyer Loti’ye girmeyiverin ne olur,nasil olsa her zaman her yerdesiniz .Benim gibi doktordan mi geri cevrildiniz,okul salonlarinda mi “basortulu basin onunde gezmelisin “diye baskiya ugradiniz,arkadaslariniz evinde anne kucaginda sicak corba iceken,sicak odasinda ders calisirken benim gibi mahkeme salonlariyla mi tanistiniz.Neyden sikayetcisiniz,her istediginizi devletin size sunmasindan mi,devletin sizi kucaklayip bize uvey evlat gibi her gordugu yerde hmmm doverim seni diye azarlamasindan mi?Nedir sorununuz gercekten merak ediyorum ve soruyorum?16 yasimda da okuldan atiliyorum diger 62 arkadasim gibi basortulu oldugum icin.Universiden degil ha liseden.Tabi liselerde uygulama sehirlerdeki laik cumhuriyet bekcileri sayisina gore farklilik gosteriyordu.Baska bir sehre gidiyorum liseyi tamamlamak icin ve universite icin uzun sure Turkiye’de bekledikten sonra baska bir ulkeye.Yani anlayacaginiz Turkiye’nin hicbir yerinde yer bulamadim kendime cunku her yeri siz kaplamistiniz ve oyle yayilmistiniz ki…Devlet tarafindan bu kadar sikinti ve sorun onume koyulurken ben nasil faydali insan olacagim,ben nasil insanlara faydali olacagim ben nasil parasi olmadigi icin tedavi goremeyen insanin tedavisiyle ilgilenecegim,ben nasil emperyalizmin kucaginda kani dokulen cocuga ilac ve para gonderecegim,ben nasil yolu olmadigi icin dogumda olen kadinlarin ayagina gidecegim diye dusunup gecelerimi uykusuz gecirmekten hafta sonlari ulkemin tarihini tanima firsatim bile yoktu.Samimi olarak soruyorum ve vicdaninizla cevap vermenizi bekliyorum sorununz nedir sizin?