RSS Feed for This Post

Metamorfoz

 

bocek.jpgMehmet Yılmaz

Önemli not : Bu yazıyı 18 yaşından küçüklerin okuması sakıncalıdır.

23 Temmuz 2007, Ankara

Tekir Coşkun bir 23 Temmuz sabahı önü alınmaz bir göbek kaşıntısıyla uyandı. Ancak göbeğini kaşımak için uzattığı eli birden diğer koluna çarptı. Neden göbeğini kaşıyamadığını anlamak için gözlerini araladı, kolunun aşırı uzunluğu onu şaşırttı. Göbeği daha bir tombikleşmiş, kolları ve göğsü kıllanmıştı.Birden kulakları sağır eden şiddette bir ezan sesi ile ürperdi. Evinin bu kadar yakınında bir cami yoktu. Ne oluyordu? Pencereye koştu, başını dışarı uzattı. Anıtkabir’in üzerine yerleştirilmiş dev hoparlörlerden kulakları sağır eden bir ezan sesi geliyordu. “Bu bir kâbus olmalı!” diye geçirdi içinden. Titreyen elleriyle televizyonu açtı. Mine Kırıkkene başı sımsıkı örtülü bir biçimde Kemalistlere veryansın ediyordu : “Kısa kollu, kılsız, sabahtan akşama kadar balık yiyip rakı içen bu güruuuuh!”

Birden kapı açıldı, başını içeriye uzatan 40 yıllık karısı Jale Hanım’ın da başı sımsıkı örtülüydü. “hâl-e to çetore?(*)” diye sordu JaleHanım. Tekir Bey kulaklarına inanamadı. Eşi Her günkü gibi günlük gazeteleri getirmişti. Ama gazetelerin her zamankinden farklı bir hâli vardı: Tekir Bey’in gazeteleri eline almasıyla çok sıcak bir cismi tutmuş gibi yana fırlatması bir oldu: Bütün gazeteler eski harfle basılmıştı.

* * *

Mayıs 2007, İstanbul

Ödümüz kopuyor Türkiye İran olacak diye. Bir sabah uyanacağız ve hoop hepimiz İranlı olmuşuz!

Franz Kafka’nın 1915’te almanca kaleme aldığı Metamorfoz (alm. Die Verwandlung) kolaylıkla okunan enfes bir öykü. Daha ilk sayfada öykünün kahramanı olan Gregor Samsa adlı satıcı bir sabah uyandığında kendisini korkunç bir böceğe dönüşmüş olarak buluyor. O güne kadar sırtından geçinen ailesi birden kendisine düşman kesiliyor, hatta onu öldürmeye çalışıyor.

Türk Milleti de Samsa ailesi gibi vefasız ve ezbere yaşıyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bazı ezberler üzerine kurulmuş. Ne zaman birisi yüzümüze bir ayna tutup “hey dostum, sen olduğunu sandığın Türk değilsin, tarihin de coğrafyan da sana ezberletilen gibi değil” dese Gregor Samsa’nın ailesi gibi bir şok yaşıyoruz. “ülken laik değil, demokratik bir hukuk devleti hiç değil!” dedikleri zaman rejim muhafızları çıldırıyor : “Ne? Türkiye’de Atatürkçü olmayan insanlar mı var? Darbe olsun da kessinler sizi!”

Mine Kırıkkanat’ın anıtlaşan yazısı Halkımız Eğleniyor çok dar bir zümre dışında hiç var olmamış “çağdaş” bir yaşam tarzına ait insanların kendi halkına yabancılaşmasını çok güzel anlatıyor.

* * *

Kafka’nın Metamorfoz adlı bu öyküsüne varoluşçuların sahiplenmesi boşuna değil. İnsan varlığının anlamını ve erdemleri sorgulayan bu öykünün gerçeği şimdi Türkiye’de yaşanıyor. Atatürkçüler aynaya baktıklarında koskoca bir HİÇ görüyorlar. Ortada öyle garip bir rejim var ki kendini korumak için kendi anayasasını bile çiğnemek zorunda kaldı. 12 Eylül Darbesi’nden sonra yazılan ve son derece askerî özellikler içeren bu metin kendini bile koruyamadı. Oligarşi mensuplarının ellerinde tuttuklarını sandıkları güç bir yumurta akı gibi parmaklarının arasından akıp gidiyor.

Türkiye Cumhuriyeti hiç bu kadar komik bir duruma düşürülmemişti. Süresi dolduğu halde koltuğunu terk etmeyen cumhurbaşkanı anlaşılmaz konuşmaları ile sanki insanların kendisini dinleyip dinlemediklerini test ediyor : “Türkiye’nin varlığını koruyabilmesi, devletin değiştirilemez niteliklerinin, Atatürk devrimlerinin yaşatılmasına ve tekil devlet yapısının korunmasına bağlıdır. … Sevgili gençler, her türlü doğmadan uzak, akılcı ve çağdaş bir dünya görüşünü benimsemelisiniz.” Bir yandan cumhuriyetçi DOGMALARI savunuyor diğer yandan da DOGMASIZ bir hayat tavsiye ediyor gençlere!

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajda şöyle diyor : « Yurttaşlarımızı ortak değerlerde buluşturan, bayrak ve Atatürk sevgisinin doruk noktasına çıktığı etkinlikler, Türk ulusunun, Cumhuriyet’i ve kazanımlarını ödünsüzce yaşatma konusundaki kararlılığını anlamlı biçimde ortaya koyuyor. »

Sayın Sezer bayrak ve üniforma fetişizmi de diyebilirdi. Cumhurbaşkanının alkışladığı bol bayraklı mitinglerde başı çeken ekibi görünce insan ne diyeceğini bilemiyor: Nur Serter, Doğu Perinçek, Tuncay Özkan, Merdan Yanardağ, …

Ruh çağıranlar
Nur Serter 1980′li yıllarda Beyti Dost adlı reenkarnasyoncu grubun “Sevgi Dünyası” adlı dergisinde yazardı. Ruh çağırma seansları düzenleyen grup, liderleri Dr. Refet Kayserilioğlu’nun ilahi mesaj aldığına ve olağanüstü güçlere sahip olduğuna inanıyor. UFO’ların 4. Düzen varlıkları olduğu, dünyayı korumak için görevlendirildikleri, bu görevin de Beyti Dost tarafından, yani Dr. Kayserilioğlu tarafından verildiği grubun tezleri arasında.

Irkçılar
2005’te Radikal’den atılana kadar Türk milletini “kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatan, hart hart kaşınan, geviş getiren, geğiren, kalın, kısa bacaklı, uzun kollu ve kıllarla kaplı” diye niteleyen Mine Kırıkkanat şimdi ulusalcı TV Kanal Türk kadrosunda Tuncay Özkan ile birlikte çalışıyor.

TSK “düşmanları”
Doğu Perinçek 1970’lerde TSK için Aydınlık Dergisi sayfalarında “faşist ordu” nitelemesi yapıyordu. Perinçek, TSK’nın soykırım yaptığını da öne sürmekteydi.

Oysa 28 Şubattan sonra Perinçek için TSK artık “Devrimci Ordu” oldu ve Cumhuriyet devriminin saflarına katıldı. “Ordumuz tankları resmi geçit için almadı” diyen Perinçek’e göre artık Ordu Cumhuriyet rotasına ve başkanı olduğu İşçi Partisi’nin mevzisine girmişti. Üstelik Türkiye’de Ordu eliyle, İşçi Partisi’nin programı uygulanacaktı. Şubat 1997’de, “Devrim kanunları uygulansın” afişleriyle arkadaşlarını sokağa çıkardı.

Perinçek 1974’teki Kıbrıs Barış harekâtını “işgal” olarak nitelendirdikten sonra, 2004’te bu kez “Kıbrıs elden gidiyor” mitingleri düzenledi ve Kızıl elma koalisyonunun içinde yer aldı.

Önce birçok il ve ilçede barış harekâtını kınayan toplantılar, korsan gösteriler düzenledi, bildiri dağıttı, afiş astı. Perinçek grubu, Kıbrıs Türklerinin direnişini yöneten Türk Mukavemet Teşkilatı’nı da hedef almıştı. Perinçek’e göre bu teşkilat, Türkiye’deki tertip ve kışkırtmaların ocağıydı. Bu faaliyetler üzerine Aydınlık’ın çeşitli illerdeki büroları güvenlik güçlerince basılıp 50 kadar Aydınlıkçı tutuklandı. Aydınlık dergisinin dağıtımı yasaklandı. 2004’e geldiğimizde Perinçek ve arkadaşları bu sefer, “Kıbrıs Türk’tür Tük kalacaktır, Türkiye’nin savunması Kıbrıs’tan başlar” sloganlarıyla ortaya çıktı.

Semih Hiçyılmaz, 28 Mart 1998’de Evrensel gazetesinde :

“O her zaman egemen güçler içerisinde dayanacak bir güç daha buldu ve bunun üzerinden politika yaptı. Bu çizginin gereği olarak da bazen İran Şahı Rıza Pehlevi’yi ve Marcos’u devrimci güçler içerisinde ilân etti, bazen de devletin bütünlüğü için sıkıyönetim komutanlarına ‘yardımcı’ oldu. Dün Milli Selamet Partisi ile Milli Birlik Hükümeti kurmak için ittifak görüşmeleri yaptı, bugün şeriata karşı tankların yanında yeralıyor.”

Perinçek’in hakim olan ve bir dönem Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı yapan babası Sadık Perinçek, dört dönem Erzincan milletvekili seçildiği Adalet Partisi’nde Genel Yönetim Kurulu üyesiydi. Perinçek’in dayısı Turhan Olcayto, tümgeneraldi ve Ankara’da Zırhlı Tümen Komutanı’ydı. Ünlü ihtilalcilerden Tümgeneral Cemal Madanoğlu, ilk eşi Sırma Perinçek’in halasının eşiydi. Teyzesinin oğlu Gürbüz Tüfekçi, Ankara’da askeri kesimde etkili bir şahsiyetti. Perinçek’in arkadaşlarına söylediğine göre Tüfekçi, aynı zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlisiydi.

Kürtçüler
PKK katliamlarının en üst seviyede olduğu 1991-1992 yılları arasında terör örgütünün propagandasını yapan ve TSK’yı yıpratmaya çalışan her türlü yayını Merdan Yanardağ’ın 1992’ye kadar yazı işleri müdürlüğü yaptığı Özgür Gündem gazetesi’nin sayfalarında görmek mümkündü.

Çağlayan’daki Cumhuriyet mitinginde kürsüde yer alarak Özkan’a destek veren Yanardağ,
Kanaltürk Televizyonu’nun yayın kurulu üyesi ve bu televizyonda 5. Boyut adıyla haber analiz içerikli bir program da yapıyor.

Ulusalcı mitinglerin meşhur sanatçısı Edip Akbayram 14 Nisan mitinginden iki hafta önce Almanya’da bir konser vermişti. Bu konserde Türk bayrakları yerine PKK bayrakları sallanıyordu.

Panik odası
Necdet Sezer’in yumruklaşmalara sebep olan fotoğrafı bana Jodie Foster’ın Panic Room adlı filmde canlandırdığı Meg Altman’ı hatırlatıyor. Talihsiz Meg evine giren üç hırsızdan korunmak için kızıyla birlikte Panic Room adı verilen dev bir çelik kasaya kendini içeriden kilitliyor. Hırsızların evi soyup gitmeleri beklenirken çalmaya geldikleri değerli eşyaların da bu odaya saklanmış olduğu anlaşılıyor. Talihsiz Meg klostrofob ve şeker hastası olan kızı Sarah ise ilaçlarını dışarıda unutmuş.

Oligarşimiz de Meg gibi köşeye sıkışmıs bir kedi misali, panik halinde. Ruhunu şeytana çoktan satmış. Güç uğruna en gayri insani şeyleri bile göze almış…

 

Destekleyici videolar

muhtiralar neden gece gelir? http://youtube.com/watch?v=pzqszUAx2Y0
 
kitlesel karsi koyma refleksi http://youtube.com/watch?v=m8guZ07gdw0
 
kemalizm : yanlis giden neydi http://youtube.com/watch?v=Mu-eSm_MY2A

panic-room.jpg

(*)hâl-e to çetore : Farsça « nasılsın ? »

 

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin

 

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Derin Göz

 Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …

 (Buradan indirebilirsiniz)

Trackback URL

  1. 15 Yorum

  2. Yazan:Haydar Tarih: May 30, 2007 | Reply

    Demirel, Ecevit vs dahil tum siyasi figurlerin nezarete alindigi 12 Eylul doneminde sozde “azili komunist” rollerinde oldugu halde elini kolunu sallayarak ortada gezen tek kisi Perincek idi.

    Uniforma giymesi sart degil, 5 km uzaktan belli oluyor… ama hala epeyce yutanlar var.

  3. Yazan:Pinar Tarih: May 30, 2007 | Reply

    Perinçek degil miydi “canim ne zaman isterse o zaman hapse girerim” diyen ?

  4. Yazan:Talha Can Tarih: May 30, 2007 | Reply

    Mehmet Bey,elinize gönlünüze sağlık, çok güzel bir yazı olmuş.
    Perinçek’in Apoya verdiği çiçeği atlamayalım:)
    Muhabbetle…

  5. Yazan:Mehmet Edebali Tarih: May 30, 2007 | Reply

    Mehmet Bey Merhaba,
    Ülke gizli iktidarının içinde bulunduğu durumu anlatmak üzre Panik Odası çok güzel bir örnek olmuş:)
    Gözlerden artık kaçmayan bir gerçek artık Gizli İktidarın her naneye muktedir olamadığıdır.
    Kısa başlıklar halinde verdiğiniz örnekler sizin dikkatinizden kaçmadığı gibi halkın dikkatinden de kaçmıyor.
    Düne kadar çok farlı ideolojilerin, sözde davaların en önünde yer alan isimlerin sonu ulusalcılık saçmalığı potasında eriyerek yok olup gitmektir.
    Yılardan beri binbir katakulli ile halkın çeşitli gruplarımı peşlerinden dürükleyen bu isimler, bugün son bir gayretle halka karşı durmayı deniyorlar.
    Nitekim don dönem Salyangoz mitinglerine katılan insanların tamamını büyüyen bir orta sınıf olarak takdim etme gayreti de tam olarak bu konuyla ilgilidir.
    Halka karşı duran yok olur.
    Muhabbetle…

  6. Yazan:Balbazar Tarih: May 31, 2007 | Reply

    Mesaji yayinlayan cumhurbaskaninin “teroristleri affettigi” gercegini (*) atlamissiniz, boylesine guzel bir yazi eksik kalmis.

    Sahsen meydanlarda toplanan kitlenin motivasyonunu hakli bulmuyor, bu insanlarin ortaya koydugu taleplere katilmiyorum.

    Bununla birlikte, bu eylemleri “elestirirken” ortaya konulan tek seyin “isimize gelmeyen” insanlarin sicillerini didikleyip konuyla ilgili/ilgisiz camurlar atmaktan ibaret olmasi, bu eylemlerin mevcut zumreler kavgasinda belli guc ve cikar gruplarini ciddi sekilde rahatsiz ettigini gosteriyor. Islamci basinda hergun Turkan Saylan’in soyu, Necla Arat’in akademik ahlaki, Nur Serter’in yedi ceddi, rektorlerin Ermeniligi, Edip Akbayram’in pekakaligi (beni en cok tiksindiren de bu oldu) hakkinda cikan haberler, bu insanlarin comak soktuklari kovukta gercekten de “bir yilan” olduguna isaret eder gibi. Bilirsiniz, bu tip medyatik linc kampanyalari genelde “tehlikeli” insanlari hedef alir (Bu cumleyi yazan, onlarla ayni tarafta olmasa da, mesela Merve Kavakci yahut Ferhat Sarikaya’nin da benzer bir lince tabi tutuldugunu ve bunun ulkemize cok zarar verdigini dusunmektedir).

    Umarim “halka karsi duran yok olur” diye kolay sloganlar atmadan once, “salyangoz” olarak niteledigimiz insanlarin da halkin bir parcasi olduklarini farkedip, onlarin bu eylemlerini “Emin Colasan taktikleri” ile puskurtmeye calismak yerine, hakli ya da haksiz nedenlerini anlamaya calismanin su gunlerde iyice kabarmis demokratligimizin olmazsa olmaz bir geregi oldugunu anlariz. Sahi, laikligin bu kadar iceriginden soyutlanip ici bos bir slogan haline getirilmesini elestirirken, biz de ayni haksizligi “demokrasi” kavramina yapmiyor muyuz?

    (*) Cumhurbaskaninin elestirilecek pekcok uygulamasi vardir, ama nedense kendisine yonelik en populer elestiri “teroristleri affettigi” yonunde olanidir. Cunku, bel alti vurmak kolaydir ve cirkin elestiriler zihinlerde iyi yereder (tipki basbakanin Ocalan’a Sayin demesi gibi). Affedilen bu kisilerin istatistiksel cokluklarinin nedeninin hepsinin uzun sureli aclik grevinden gecmis olmasi, bu insanlarin af taleplerinin Adalet Bakanliginca incelenip hapishane kosullarinda yasamaya uygun olmadiklarinin doktor raporlariyla belirlenmesinden sonra bakanlik tarafindan cumhurbaskanin imzasina sunuluyor olmasi onemsiz ayrintilardir. Onemli olan, her ne pahasina olursa olsun “begenmedigimiz” figuru kamuoyu onunde mahkum etmektir. Bir cumhurbaskaninin kendisine verilmis “vicdani” bir yetkiyi buna ihtiyaci olanlarin lehinde kullaniyor olmasini “politik cikar malzemesi” olarak kullanmak da elbette son derece vicdani bir tavirdir.

  7. Yazan:Tansel Güçlü Tarih: Haz 2, 2007 | Reply

    Yazı genel anlamda güzel de, “terör” “terörist” gibi ifadeler pek fetişistik duruyor. Kürt hareketini kürtçülükle etiketlemek gibi, o insanların acılarına yabancılaşma tehlikesine düşülmüş. Oysaki sizin de epey eleştirdiğiniz darbeci ordunun bu kürt meselesinin bu raddeye gelmesinde başat rolleri vardır. Yine o eleştirdiğiniz cumhuriyetçi dogmaların birçok kesimi dışlamakta başat rolü vardır. Peki terörist kimdir nedir? Genelde kavram olarak egemenler tarafından biçimlendirilir ve topluma sunulur. Dolayısı ile hem egemenlere karşı çıkıp hem de bun kavramlarla tanımlamalara gitmek biraz acayip durmuş. Ha derseniz ki sivile saldıran teröristtir, onu zaten bizim devletimiz de layıkıyla yapıyor efendim 🙂

  8. Yazan:Mehmet Tarih: Haz 2, 2007 | Reply

    Selamlar Tansel Bey,

    PKK bir terör örgütüdür, ama topraklarimizda faaliyet gösteren TEK terör örgütü degildir. Benim için terörü tarif etmek çok kolay : Syasi amaçla sivillere saldiran herkes : tek kisi, örgüt veya devlet. Bkz Dogu Perinçek 😉

    Bu konuda görüslerimizin ayrildigini sanmiyorum.

    Kürt hareketine gelince… Türkiye’nin bir demokrasi ve hukuk açigi var. Bunun bedelini hepimiz ödüyoruz ama YANLIS ZAMANDA YANLIS YERDE “farkli” ve “zayif” olanlar daha çok ödüyor : Kürtler, aleviler, ermeniler, dinsizler, namaz kilanlar, escinseller, kadinlar, basörtüsü kullananlar, annesi basörtülü olan askerler, göbegini kasiyanlar, uzun kollular… Veya sadece devletin istedigi gibi düsünmeyenler, mesela Atatürkçü olmayanlar. Türk oldugu halde NE MUTLU TÜRKÜM demeyenler.

    Türkiye’de demokrasi gelisir, ülke ve anayasa sivillesir, TC bir hukuk devleti olursa kürtler de dahil herkes rahat edecek 🙂

    Selam ve saygiyla

  9. Yazan:Mehmet Tarih: Haz 2, 2007 | Reply

    CB NECDET SEZER’in EN BÜYÜK KUSURU

    Sayin Balbazar,

    Sezer’in en büyük kusuru teröristleri affetmesi degildir. Ne yazik ki bundan daha kötü durum.

    Politika kelimesinin çagristirdigi bir çok kötü sey var iki yüzlülük gibi. Eger POLITIKA’nin bir faydasi varsa/olabilirse o da DEVLET ADAMLIGI olmali. Bugünkü gibi gelecekte de farkli olacagiz Türkiye’de. Gerçek devlet adami farkli görüs, inanis ve kimlige sahip insanlari bir arada yasatmayi bilen kisidir.

    Bu baglamda Sezer’in yaptiklari/söyledikleri degil deger yargilari hatali. “LAIKLIK ADAM OLMAKTIR” demek bölücülüktür. Tipki ” [ne mutlu türküm diyene] demeyen vatan hainidir” demek gibi.

    böyle olmayan/söyle giyinmeyen/suna inanan gibi laflarla milletin bir kisminin kimligini, inancini hedef alan deger yargilari bölücü deger yargilaridir.

    CB halkin tamamini kucaklamalidir. Iste sorun burada.

    Dostlukla

  10. Yazan:Tansel Güçlü Tarih: Haz 3, 2007 | Reply

    Tamam Mehmet bey şimdi oldu. Ama Kürt hareketinin şiddete itilmesi durumunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Yani eşit bir ilişki de yok ortada ama sivile kim saldırırsa saldırsın bu terördür tabii ki.

  11. Yazan:Haydar Tarih: Haz 3, 2007 | Reply

    12 Eylulculer kendini halka “iyiki geldiniz” dedirttirebilmek icin o zamanki ismi ile 8-9 kisilik “Apocular”in epey reklamini yapti.
    Hani gun gelirde PKK, orgute cok faydali kimseleri odullendirip madalya dagitsa diyelim, K Evren’in ismi listede en yukarilarda olabilir.

    Son zamanlarda darbe yapmayi hesabedenlerin bu yakin tarihimizden ders almalari lazim. Yoksa onlarinda nur topu gibi bir Kayda orgutu olabilir.
    isin ilginc tarafi PKK nin basi sonu lideri adresi vs belli. Olaki gerek duyulsa oturup konusulacak adamlari bulunur. Kaydacilar PKK ya benzemez.

  12. Yazan:Pinar Tarih: Haz 4, 2007 | Reply

    Bekir Coskun gibi kelamistlerin, ATATÜRKÇÜ BASININ rezil hali!

    Her sabah hürriyet, milliyet, zaman, radikal sitelerine bir göz atarim.
    Ilk ikisinde pek kalamam, KADIN ETi görmekten hazzetmem de 🙁

    Bugün Hürriyet’in ilk sayfasini göremedim, çalistigim firmanin
    güvenlik filtresine takildi.

    “Nudity;General News” (content_filter_denied)

    Adi bir sex sitesi gibi filtrelere takilmaya baslayan TÜRK BASININI tebrik ediyorum.
    Muassir medeniyet seviyesi dedikleri bu olsa gerek.

    Biz kemalist olmadigimiz için pek çakmiyoruz bu islerden 🙂
    Yeter ki liselerde namaz kilinmasin, acaba striptiz kurslari ne zaman açiliyor?

    Saygilarimla

  13. Yazan:dilara Tarih: Tem 17, 2007 | Reply

    merhabalar dostlar

    çok güzel bir paylaşım ortamına ayak attığım için kendimi sizler gibi sanşlı hissediyorum.

    pinar hanım yorumlarınız çok güzel tebrik ediyorum ve düşüncelerinize katılıyorum. malesef ülkemizdeki medya artık neye hizmet ediyor anlam vermek mümkün değil. Yöneticilerimize topu atacak olsak onlarda topu büyük ihtimalle taça atacaklardır.
    gazetelerimizin bir çoğu artık kendilerini kaybetmiş durumda.Ayakta kalan gazetelerimizinde bu düstürlarını kaybetmemelerini temenni ediyoruz.

  14. Yazan:leyla Tarih: Tem 18, 2007 | Reply

    bu yazıyı okuduğumda çok üzüldüm.görüş farklılıkları olması makul bir şey fakat bu kadarıda pes yani. söylenecek tek şey siz gibi insanları küçümseyen yazarların sonları bir hiç oluyor.yazıklar olsun ki bu güzelim vatanın üzerinde sizde ayak basıyorsunuz. insanları küçümcesemek onları aşağılamak hiç hoş olmayan bişe .onlarda bizlerin kardeşleri onlarda bizlerin abileri vs. et tırnaktan ayrılmaz hanım efendi…..

    Dünyayı harmanlayan her Türk, sanırım İstanbul Atatürk Havalimanı’yla gurur duyar. Pek çok Batılı benzerinden bile daha modern bu altyapı, Türkiye’nin ‘Arap olmayan’ yüzünü ağartmaktadır. Öyle ki, geçen yıl turistik bir Mısır turundan Paris’e dönerken İstanbul’da aktarma yapan bir Fransız arkadaşım, ‘Aradaki farkı sana anlatamam,’ demişti. ‘Kahire havalimanından sonra Atatürk’e inince, hepimiz uygarlığa kavuştuk diye sevindik. Avrupa, Atatürk Havalimanı’nda başlıyor!’
    ÖVe bitiyor, sayın seyirciler. Mevsimlerden yaz ve bir pazar günü, Atatürk Havalimanı’ndan Türkiye’ye giriş yapan insan, ‘sahil yolu’ndan geçmek gafletine düşerse, ne denizi görür, ne havasını alır, kendisini devasa bir mangalda bulur, pişmese bile tütsülenir. Belediye, halkımıza hizmet yarışında Sahil Yolu’nu bir güzel çimlemiş ve sanırım, üzerinde yürürler, oynarlar ya da en fazla yatarlar, sanmıştır. Çünkü Türk’ün mangal tutkusuna, zaten Belgrad Ormanları, Çamlıca tepeleri ve daha pek çok yeşil alan feda edilmiştir. Buralarda, ağaçlar füme dil, yapraklar dallar közlenmiş patlıcan görünümü arz etmekte, dağları taşları saran kebap dumanı ‘Keşke çiğ yeseler’ dedirtirken, kesif et kokusu yamyam olmadıklarına hayıflandırmaktadır.
    Sahil Yolu’nda ise, kilometrelerce uzunluktaki çim alan kenarından geçen arabalardaki seyircilerin görüş zaviyesinde olduğundan, manzara da mangal düzeyindedir : Don paça soyunmuş adamlar geviş getirerek yatarken, siyah çarşaflı ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal yellemekte, çay demlemekte ve ayaklarında ve salıncakta bebe sallamaktadırlar. Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta, kara halkımız kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip yemektedir. Aralarında, mangalında balık pişiren tek bir aileye rastlayamazsınız. Belki balık sevseler, pişirmeyi bilseler, kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı!
    Atatürk Havalimanı’ndan sonra, mevsimlerden yaz ve pazar günleri, Sahil Yolu’nda Arabistan bile değil, Etiyopya’nın ete doymuş hali, ‘Etobur İslamistan’ başlıyor, sayın okurlar. İstanbul olmayan ne varsa, İstanbullu olmayan kim varsa orada: Son beş yılda 4.5 milyon artıp, 3 milyonu İstanbul’a akan nüfusun güruhu çimde etleniyor pazar günleri.
    Tabii ki onların da eğlenmeye, dinlenmeye hakları var. Ama burada mı, böyle mi ?
    Halkımıza hizmet yarışındaki belediye, İstanbul’un Anadolu yakasında, Şaşkınbakkal’dan Fenerbahçe’ye uzanan bir kumsal şeridi yarattı bu yıl. Maksat, Caddebostan’ın nostaljik plaj kültürünü canlandırmak, hatta yayıp uzatmak. Sonuç gerçekten güzel oldu : Yeşil alanından kumsalına, şezlonglarından şemsiyelerine Cote d’Azur’u andıran bir düzenleme yapıldı. Zaten sonuç güzel olduğu için başarısı paylaşılamıyor, Kadıköy Belediyesi ben yaptım diyor, İstanbul Büyük Şehir hayır, ben yaptım. Her neyse, açılışı Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, mankenler eşliğinde denize girerek yaptı. Ne var ki 1930’ların Caddebostan plajı modernitesini akla getiren açılıştan yalnızca bir gün sonra, 2005’in realitesi teslim aldı kumsalı, yeşil alanı ve sunulan tüm hizmetleri : Ümraniye plaja indi. Bırakın mayoyla denize girmek, sahilde laf atılmadan yürümek imkânsızlaştı. Tesettür anaları kumsalda mangal yeller, babaları don paça yatarken, irili ufaklı danaları da pamukludan dalgıç tulumlarıyla suda cıp cıp yapıyorlardı. Açılışın ertesi günü konulan mangal yasağı bir işe yaramadı, yalnızca iki gün sonra oturulsun diye halkımızın hizmetine sunulan tahta banklar, parçalanıp yakılmış, daha doğrusu mangala odun yapılmıştı. Şimdi bu sahillerde sabah yürüyüşleri yapan ‘creme de la creme’ Kadıköylüler, İslamistan varoşlarının işgal ettiği denizlerine ve kumsallarına bakıyor, lanet yağdırıyorlar halkımıza 1 milyon karşılığında plaj hizmeti sunan belediyelere. Ben de kendilerine sormak isterdim : Neredeydiniz o varoşlar oluşurken, hangi partiye girip kaliteli sesinizi, dünya görüşünüzü duyurmaya çalıştınız, ne kadar ilgilendiniz politikayla? Gecekondular denize inmez, eşkiya sizin yolunuzu DA kesmez mi sandınız?

  15. Yazan:leyla Tarih: Tem 18, 2007 | Reply

    öncelikle böyle bir siteyi tavsiye eden tarık arkadaşıma çok teşşekkür ediyorum…dr tarık sen güzel bir insansın…

  16. Yazan:muhsin cakmak Tarih: Nis 3, 2009 | Reply

    zavalli böcekler

  1. 1 Trackback(s)

  2. Kas 20, 2009: Cihan Aktaş’la Gerçek İran’ı ararken(2) : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin