RSS Feed for This Post

Abdullah Gül’le Yeni Bir Cumhurbaşkanı Vizyonu

Cumhurbaşkanı seçimlerinde tarafların isimler ve simgeler üzerindeki tartışmaları bir yana bu süreçte en objektif ve tutarlı duruşu liberal demokrasiyi benimsemiş aydınlarımız gösterdi. Bunu iki nedene bağlayarak söyleyebiliriz. Birincisi, cumhurbaşkanlığı seçiminin arifesindeki ve ertesindeki süreç boyunca sağduyu ve demokrasi tarafgirliği yapmaları, anti-demokratik müdahalelere olanca güçleriyle tepki göstererek dik duruş sergilemeleri… İkincisi de, konumuzla alakalı olarak; cumhurbaşkanı seçimlerinde isimler ve simgeler üzerindeki tartışmalardan çok, parlamenter sistem içerisinde cumhurbaşkanının sorumsuzluğu karşısındaki yetkileri konusunda kaygılarını dile getirmiş olmaları idi… Nitekim bu kaygı, yeni cumhurbaşkanının ismi, şekli ne olursa olsun, demokrasi ve istikrar parolasıyla önümüzdeki döneme başlayan hükümet için çözülmesi gereken ilk sorun olacaktır…

AK Parti, seçim sürecince cumhurbaşkanının yetkilerinin sorumsuzluğu ölçüsünde yetkilerinin kısıtlanacağı üzerinde durdu. Demokrasi çizgisinde ilerleyen bir parti programı için aksi veya bu konuda pasif bir yaklaşım beklenemez. Yapılacak kısıtlama her ne kadar ilk bakışta AK Parti’nin yapacağı bir fedakarlık olarak gözükse de aslında AK Parti öncelikle kendi politikalarıyla birlikte siyaset içerisindeki statik dengesini de garantiye alacak bir adım olacaktır. Sorumsuz ve yetkilerle donatılmış bir makam, sistem içerisinde tıkanıklığa sebep olmada isim tanımamaktadır. Bunun en büyük muhatabı da hükümet konumundaki AK Parti olacaktır.Türk demokrasisinde gelinen nokta artık cumhurbaşkanının yetkilerinin kısıtlanması, sorumlu olması bir nevi parlamenter sistemin özüne uygun bir şeklide yürütme sistemi içerisinde noter olmasıdır.

Abdullah Gül, siyasi hayatı boyunca kendini ispat etmiş bir devlet adamı. Niteliklerine dil uzatarak hele hele eşinin özel hayatıyla ilgili mevzuları hak ve hukuk çerçevesini aşarak değerlendirmek siyaset çatışması içerisinde kimilerince adeta normalleşen bir durum halini aldı. Bu fiyasko gündemi bir kenara atıp son dönemde Dış İşleri Bakanı olarak imza attığı icraatlara bakarsak Abdullah Gül dünya siyasetinde Türkiye’ye büyük bir hız kazandırdı. Hadi, şunu açıkça söyleyelim; şimdiye kadar Türkiye dış politikada bu kadar yayılmacı, uzlaşmacı ve sağlam dik duruşa sahip olmamıştı. Aynı şekilde böyle bir Dış İşleri Bakanı da olmamıştı.

Peki, madem cumhurbaşkanının yetkilerinin kısıtlanması için kollar sıvandı, bu vakitten sonra Gül’ün adaylığında ısrar etmek bir devlet adamını kaybetmek, bir kaç liberal –istisna- yazarlarımızın belirttiği gibi adam israfı olmaz mı? Kesinlikle “hayır” düşüncesindeyim.

Gelişen siyasi olaylara baktığımızda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Gül’ün adaylığı başka bir boyuta taşındı. Hemen altını çizeyim, bu taşıma fiilini cümlenin gelişine göre Gül veya destekleyenleri tarafından gerçekleştirildiğini düşünmeyin. Seçim sürecini en başından beri kaosa sürükleyerek vesayetçi egemenliklerini devam ettirmek isteyen elitlerin politikası siyasetimizi bu mecraya sürükledi. Gelinen noktada ise Gül’ün cumhurbaşkanı olması, devletle milletin barışması anlamını taşır oldu. Yani, muasır medeniyetlere ulaşacağımız demokrasi yolunda aşılması gereken bir fobiyi yenme anlamına dönüştü. Cumhuriyetin ancak demokrasi ile erdem olacağını kendine öğretme sınavı oldu Türkiye için… Bir başka gerekçe olarak da toplumun büyük bir mutabakatla bu korkuyu yenmede gösterdiği gayreti cevapsız hatta bir nevi öksüz bırakmanın geri dönüşümü ağır olacak bir hata olacağının anlaşılması söylenebilir.

Bunlar yetkileri kısıtlanan cumhurbaşkanlığına Gül’ün aday gösterilmesinin israf manasına geleceği sorusuna cevap değildi. Sadece gelişen siyasi mecramızda kaçınılmaz hamlelerin atılması gerektiğini, bu manada da Gül’ün adaylığının kaçınılmazlığını dile getirmekti. Gelelim sorumuza cevaba; Abdullah Gül’ün dış politikada kazandığı tecrübeleri göz önünde bulundurduğumuzda, Gül’ün dış politika eksenli bir Çankaya profili çizmesi Türkiye’nin dünyaya açılmasında patlama etkisi yapacaktır. Bakanlığı sırasında elde ettiği siyasi ağırlığı en büyük diplomat sıfatıyla sürdürmesi Türkiye’nin 21. yüzyıla atacağı adımlarda en etkili isim olmasını sağlayacaktır.

Çankaya’nın meclis iradesiyle yürütülen icraatları parlamenter sisteme uygun olarak bir noter haliyle onaması içerdeki siyasetimize, aynı Çankaya’nın dünyanın dört bir yanıyla ilgili olarak gündem ve meşgale tutması dış siyasetimizde muazzam bir hız kazandıracaktır. İç politikada süs görünümü verecek, parlamenter sistemdeki akışa çapak yapmayacak ve dış politikada (yön vermeyi veya yürütmeyi kastetmiyorum) ağırlığıyla dünyayı dolaşacak, dolaşırken yanında sanayicisini, eğitimcisini, bilim adamını taşıyacak bir cumhurbaşkanı 21. yüzyılda artık bir devlet politikası olsun dediğimiz Türkiye’ye büyük bir hizmet yapacaktır. Türkiye’de böyle bir makamı dolduracak en büyük isim Abdullah Gül’dür.

Diğer yandan, devletin en büyük merciinde bulunması itibariyle cumhurbaşkanlığının halkı olabildiğince kucaklayan bir isim olması da çok önemlidir. Naci Bostancı’nın Kanal 24’teki röportajında kullandığı “Gül’ün adaylığını kapsayıcı bulmadıkları gerekçesiyle kabul etmeyenlerin akıllarından geçen aday kesinlikle Gül kadar kapsayıcı ve tarafsız olmayacaktır. Çünkü Gül siyasi hayatı boyunca sahip olduğu duruşuyla bunu göstermiştir” açıklaması durumu fazlasıyla anlatıyor. Tarih ortada, açıp bakalım, bundan önce kaç cumhurbaşkanı Gül kadar temsiliyet almış bir devlet adamı sıfatıyla görevinin başına geçti ve yürüttü. Başka bir açıdan Cumhurbaşkanı iken gerektiğinde Erdoğan’ın karşısında konumunu koruyabilecek Gül’den başka bir aday çıkar mı? Şu an bu makamı millet iradesi karşısında bir sigorta olarak görenlerin en çok hoşlarına gidecek siyasi olay bu olmaz mı? (Bu cümle aynı zamanda AK Parti’nin cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlaması gerektiğini belirttiğim paragrafı da destekledi) Kucaklayıcı siyasetiyle böyle bir makamı dolduracak en büyük isim yine Abdullah Gül’dür.

Sonuç olarak değerlendirdiğimiz kriterler içerisinde Abdullah Gül bu makamı hakkıyla dolduracak bir isimdir. Cumhurbaşkanının yetkilerinin kısıtlanmasıyla adam israfı değil Çankaya’ya kazandıracağı yeni vizyonla tam anlamıyla isabet olacak bir isimdir Abdullah Gül.

21. yüzyılın en iddialı ülkesi olabilmemiz adına hayırlı olur inşallah…

 

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 29 Yorum

  2. Yazan:arif Tarih: Ağu 20, 2007 | Reply

    Siyasetin doğal mecrası çalışsa idi Erdoğan
    Cumhurbaşkanı, Gül Başbakan olacaktı. AKP teşkilatı Erdoğanın partiyi bırakmamasını ve seçimlerde partinin başında olmasını istedi.
    Bu AKP nin kurumsallaşması içinde zorunluydu.
    Bir AKP linin Çankayaya çıkması-CHPye göre son
    kaleyi düşürmesi- asla amaç değildir. Amaç
    yazarın sonuç bölümünde bahsettiği gibi 21.YYılın yıldızı olmaktır.AKP kendi kurumsal kimliğini sağlamlaştırırken, biryandanda ülkenin Ekonomik-demokratik ve sosyal hayatını güçlendirecektir.
    İnsan hak ve hürriyetleri,sivilleşme,Din ve düşünce hürriyeti alanında ülkenin yıldızının parlamaya gerçektende ihtiyacı var..
    Daha alınması gereken çok yol var.

  3. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Ağu 20, 2007 | Reply

    “Hadi, şunu açıkça söyleyelim; şimdiye kadar Türkiye dış politikada bu kadar yayılmacı, uzlaşmacı ve sağlam dik duruşa sahip olmamıştı. Aynı şekilde böyle bir Dış İşleri Bakanı da olmamıştı.”

    bu gorusunuze katılıyorum.
    ancak Babacan ve Erdogan’da bu konuda onemli rol oynadı.dolayısıyla bunun bir ekip isi oldugunu soylemek daha dogru olacaktır.

  4. Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    21.yy’in en iddiali ülkesi olmak?

    21.yy’nin en ‘trajik’ ülkesi olacagiz.
    Susuzluk alarm veriyor.
    Kuraklik ve cöllesme kabus gibi üzerimize çöküyor.
    ve bir Istanbul depremi var.

    AKP hükümeti ne yapti bütün bu konularda?
    Anca 2B konusunda Ahmet Necdet Sezer’e çemkirmek.
    Hangi ekonomi kalacak örnegin Istanbul depreminden sonra?
    Abdullah Gül’ün vizyonunu seveyim size birsey olmasin.

  5. Yazan:dogan akal Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    Ayip ettiniz, onlari da cozeriz evelallah, zaten hocaefendi kurakligin sebebi gunahlarimiz diye buyurmus ya! Bu cagda bu kafa, apacik dunyevi bir sorun icin boyle bir aciklama getirmek, bu deli sacmaligina yer veren bir medya. Biz ne olmustuk, ha gercekten sekuler!

    “Bence meseleyi götürüp de eriyen buzullara, küresel ısınmaya fatura etmemeli. Evvela fatura edilecek bizler varız, maalesef gaflet içindeyiz. Bin türlü günah işleniyor; ama biz tevbe etmeyi düşünmüyoruz.”

  6. Yazan:Talha Can Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    Teşekkürler arkadaşlar…
    Sayın Arif,
    “AKP kendi kurumsal kimliğini sağlamlaştırırken, biryandanda ülkenin Ekonomik-demokratik ve sosyal hayatını güçlendirecektir.
    İnsan hak ve hürriyetleri,sivilleşme,Din ve düşünce hürriyeti alanında ülkenin yıldızının parlamaya gerçektende ihtiyacı var..”
    Bu açılım 21. yy’ye adım atan Türkiye için iç dinamiklerini açığa çıkarması ve bu dirayetle coğrafyasında bir dev olmasının çözümüdür. İçte demokrasisi ile güven veren ve milletiyle barışık haldeki devlet olan bir Türkiye dışta devlet politikası tutturabilecek bir konuma gelir.

    Sayın Bigalıoğlu,
    çok doğru söylüyorsunuz, bu ekipte başbakanın danışmanı Ahmet Davutoğlu’nu da unutmamak gerek…

    Sayın snowqueen,
    Bahsettiğiniz konular elbette çok önemli ama mevzuyu kapatan tarfı ne? Susuzluk için girişimler yapılacaktır elbet, kuraklık çölleşme sorununun aşımı uluslararsı konsensusla sağlanabilir, İstanbul depremi için zaten hazırlıklar yapılıyor, körülerin sağlamlaştırılma çalışmaları başlandı, 99’dan sonra yapılna binaların deprem analizleri yapılıyor, ama deprem engellenebilir mi? Ne istiyorsunuz, eski veya yetersiz binaların istimlağını mı? Hadi ben varım…
    Hadi bu sorunlar olmasa, hiç olmasa, makamda Sezer gibi vizyon ve kabiliyet düşmanı biri olsa işte o zaman yerim ben 21. yy’yi Türkiye’den bir şey olmasın…

  7. Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    @Talha Can

    O hep bilindik politikaci agiziyla hükümet sözcüsü gibi yazmissiniz:))
    Bu yeterli bir elestiridir saniyorum.

    Sezer’e gelirsek bundan sonraki ekonomik sarsintilar kime mal edilecek acaba merak ediyorum ama buldum dünya piyasalarindan
    denecek degil mi?

    @Dogan Akal

    o yaziyi bende okudum. Gerçekten ibretlik bir yazidir.
    Gelecek nesillere aktarilip ‘iste insanligin kendi annesine(tabiat)ihaneti’ basligiyla ifsa edilmeli.

  8. Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    ////Meseleyi tabiatperestliğe, naturalizme, pozitivizme irca etmekten vazgeçmeliyiz. Biz maneviyat insanlarıyız ve Allah’ın her şeye hâkim olduğuna inanıyoruz. Kur’an’ın beyanıyla Allah murad buyurduğu gibi hükmeder ve her şeyi dilediği gibi ortaya koyar. (Maide Sûresi, 5/1) Kaç tane mümin yüreği hoplayarak bir hafta boyunca güneş doğarken çıkıp istiska duasıyla kendisini ifade etmiştir de Allah yağmur vermemiştir?///

    ///O mesele öyle olmaz(haberlerde gösterilen yagmur dualarindan bahsediyor); icabında orada yüreğin durur, bayılırsın. Yere yığılır, başını yerlere sürtersin. Elbiseni tersine çevirirsin.. Çünkü Allah Resûlü öyle yapmış ve orada saatlerce durmuş, içini dökmüş. O gün olmadı ertesi gün devam etmiş. ////

    http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=577028&keyfield=6B7572616B6C6967696E20736562656269

    Ritüelde hala ‘paganizm’e bel baglayip kafa yapisinda ve pratikte tabiata tecavüz etmek. Bir Hitit rahip-krali gibi törenler yapip
    kapitalist olarak ‘tüketmek’.

    iste AKP’nin çevre politikasi da budur. Vizyonu da budur.

  9. Yazan:MY Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    @Snowqueen,

    TOKi depremde agir hasar görecek mahallelerde oturanlar için öncelikli konutlar yapiyor ve binlerce aile yerlestirildi bile.

    ALLAH korusun, bir Istanbul depremi olursa AKPli CHPli ayirmadan, 70lik dede, kundaklik bebe demeden herkesin cani tehlikede demektir.

    Bu bakimdan deprem iç politikaya malzeme edilemeyecek kadar hassas bir konu. Yüzbinlerce insanin ölümüne sebep olabilir.

    Önlemleri almak simdi AKP’ye düser. Ama oturulMAmasi gereken mahallelerin istimlâki belki de GSMH’mizi asar. bu bakimdan bütün bu mahalllerin bosaltilmasi onyillar sürecektir.

    Ayrica sunu da düsünmek gerekir :

    99 depremindeki kayiplarin sorumlusu henüz iktidara gelmemis AKP miydi yoksa önceki 30 yil boyunca oy karsiliginda ruhsat dagitan, kumdan apartmanlar yapilmasina müsade eden Ecevit, Demirel tayfasi miydi?

    Yani Ecevit ve Demirel’in ve diger oy tacirlerinin 30 yilda attigi bir dügümü AKP’nin 4 yilda çözmesini beklemek biraz insafsizlik olur. Bir de darbe yapmak için firsat kollayanlar böyle aktif çalisirken.

    Küresel Isinmaya (KI) gelince. Bu konuda yazdigim makaleyi okudunuz mu?

    http://www.derindusunce.org/2007/07/11/kuresel-isinma-cok-iyi-bir-seydir/

    Küresel Isinma (KI) bir çok gelismis ülkenin ekmegine yag sürecek. bunu yazimda detayli olarak anlattim. Rusya’nin kuzey buz denizi tabanina bayrak dikmesi ve Merkel’in son kutup seyahati de bu yazdiklarimi dogrular nitlikte.

    Yani KI kyoto protokolü gibi bir önlemle durmayacak çünkü bir sorun olarak görülmüyor G8 ülkelerince. Ama Türkiye’nin bu felaketlere hazirlanmasi gerek. buna da yazimin sonunda biraz degindim. Ama seferber edilmesi gereken maddi imkânlar gene GSMH’mizi kat kat asacak gibi görünüyor. Bu konuda yabanci sermaye düsmanlarinin takkeyi önlerine koyup düsünmeleri gerek biraz.

    En önemli görünen seylerden biri acil olarak nükleer enerjiye geçmek. Zira azalan yagislar sebebiyle deniz suyundan tatli su üretmek zorunda kalabiliriz ki bu ancak nükleer enerji ile olabilir. Fosil yakitlar ithal ve çok pahali.

    Belki barajlarin yakinlarina yeralti su depolari yapilabilir. Ama buralardan da sehirlere suyu ulastirmak için gene enerji gerekecek. Ayrica Türkiye’de sanayi hizla gelisiyor. Ortalama zenginlik yükseldikçe klima kullaniminin yayginlasmasi kaçinilmaz. Haliyle kisi basina düsen elektrik tüketimimiz ikiye katlanabilir.

    Özetle nükleer enerji, tabi en güvenli sekliyle. Su ve enerji dagitim yapilarinin yenilenmesi, kayiplarin azaltilmasi. Bütün bunlar için ise yabanci sermaye gerek. Bu da liberal ekonominin oturmasi, istikrar, daha fazla disa açilma ve tam demokrasi gerektiriyor. Yani simdilik tek adres AKP olarak görünüyor 🙂

     Acaba 2012’de bana da bir milletvekilligi düser mi? ;-))

  10. Yazan:dogan akal Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    @Snowqueen,
    Lutfen bugune bugun o bahsettiginiz zihniyet ulkemizin eeeyn demokratik, eeeyn modern partisinin, hosgoru ve uzlasma felsefesi. Kendimi inandiramiyorum ama yeni cumburbaskanimiz bu kararlarinda bu cag ve akil disi yaklasima prim vermez diye umuyorum. Bir daha soralim? Ne olmustuk, ha hatirladim daha sekuler!

  11. Yazan:Muhammet Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    Peki, madem cumhurbaşkanının yetkilerinin kısıtlanması için kollar sıvandı, bu vakitten sonra Gül’ün adaylığında ısrar etmek bir devlet adamını kaybetmek, bir kaç liberal –istisna- yazarlarımızın belirttiği gibi adam israfı olmaz mı? Kesinlikle “hayır” düşüncesindeyim.

    Sayın Talha Üstadım,
    ilk adaylığı açıklandığında bende bir liberal olarak Sayın Gül ün adaylığına karşıydım. Ne Sayın Erdoğan ın nede Sayın Gül ün CB olmasını istemiyordum. Bu güçlü şahsiyetlerin icranın başında kalmasından yanaydım. CB ile israf edilemiyecek kadar değerli buluyordum.

    Ancak ne zaman ki asker 27 Nisan da “ben tarafım” dedi, artık zaten geri dönüş yolu kalmadı. Yani bir insan (Sayın Gül) CB ye bu kadar zorlanabilir!

    CB dan Sayın Gül ün vazgeçmesi yada geçirilmesi,
    -Hükümetin 27 Nisan a verdiği tepkiye ve dik duruşa gölge düşürür
    -Askeri vesayet sisteminin devamına yol açar
    -Halk iradesinin hiçe sayıldığının resmi olur.

    Velhasıl hepsi bir bütün “statükonun devamına ve yarınlarımızın karartılmasına” neden olur.

    Yazınızın tamamına katılıyorum, aklınıza elinize sağlık saygılar…

  12. Yazan:blue Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    Deprem konusunda AKP çok kötü demek insafsızlık olur. Yapı deprem yönetmeliğine uyum konusunda çok aşama kaydedildi. İnşaatçı olduğum için biliyorum, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki son 3 sene içinde yapılan binaların depreme dayanıklı olduğu “garanti”dir. Bunda belediyelerde proje onayı, ruhsat vs. sırasında dönen fırıldaklıkların önünün kesilmesinin de payı büyük. Yapı denetim kanunu, ihale kanununun değişmesi büyük adımlardı başarıldı. Gecekondular konusunda da fevkalade iyi çalıştılar. Geçen ay Ankara’daydım inanamadım, Konya yolu üzerinde, Esenboğa yolu üzerinde hemen hiç gecekondu kalmamış.
    Çevre konusunda da çok büyük gelişmeler yaşandı. Tüm türkiye’nin tek atık kabul merkezi İzaydaş’tı, bu konuda yeni yatırımlara başlandı. EU sürecinde tüm mevzuat yenilendi, belediyeler kendi arıtma tesislerini kurmaya başladı. Atık ayrıştırma konusunda çalışmalar başladı, çöp depolama alanları tanzim edildi, vahşi depolamanın mümkün olduğunca önüne geçildi. Nükleer enerji konusunda hükümetin kararlılığı var. Alternatif enerji kaynakları konusunda çalışmalar var. Yeni baraj yatırımları var. Hemen her gün bir şeyler yapıyorlar. Bakın bugün de ne yapmışlar:
    http://www.haberturk.com/haber.asp?id=33079&cat=200&dt=2007/08/21
    Hiçbir şey yapmadılar/yapmıyorlar demek sadece bilgisizlik…

  13. Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    AKP ve Ekoloji

    nükleer santral olayi
    (bir nükleer çöplük olarak Türkiye)
    AKP Nükleer Santrallere iliskin yasayi, toplanan onca imzaya ve bilim insanlarinin tepkilerine ve cumhurbaskaninin vetosuna ragmen geçirdi.
    ölümcül nükleer miras için:
    http://www.antinukleer.org

    -varil skandallari

    çesitli yerlerde(tuzla, kastamonu vs.) içinde kimyasal hammadeler olan(bazilari delinmis) variller bulundu.

    -firtina vadisi
    “Doğal kaynaklarımızı kullanmalıyız, fırtına deresinde santrale karşı çıkmışlardı, onlarla da mücadele edeceğiz. Bu çevrecilerle ne yapacağız? Hayat mücadele. Bunlarla da mücadelemizi vereceğiz…”
    Recep Tayyip Erdogan

    TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
    Yönetim Kurulu’nun AKP elestirisi:

    AKP YOLA DEVAM ETME!
    -AKP’nin çevre alanindaki ilk darbesi çevre ve orman bakanliklarini birlestirmek oldu
    -AKP döneminde yasa yolu ile ülkenin dört bir yani yagma ve talana teslim edildi

    Deprem için:
    Inşaat Mühendisleri Odası, 17 Ağustos 1999 Depreminin yıldönümü dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı.
    Başbakan Erdoğan’a sesleniyoruz: Verdiğiniz sözleri tutun. Yoksa yaşanacak acıların vebalini taşıyamazsınız
    -1999 Depremlerinin üzerinden geçen onca seneye rağmen, AKP iktidarı deprem konusunda kılını kıpırdatmıyor. 2004’te kendilerinin topladığı Deprem Şurası kararlarını uygulamayan yine kendileri oldu

    devami için
    http://www.tmmob.org.tr/print.php?sid=2568

    AKP kaç senedir iktidarda? Köprü ve viyadüklere ne zaman basladilar?
    Vakit kaybi gibi bir lüksümüz var miydi?

  14. Yazan:dogan akal Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    @snowqueen
    “Bilim için araştırma dışında başka bir yol bilmediğini, ancak ulaştıkları sonuçların bazı kişilerce araştırılmadan yorumlandığını dile getiren Görür, vatandaşların da olumsuz sonuçlara değil, daha olumlu konuşanlara inanma ve önlem almama eğiliminde olduklarını savundu.”
    http://www.ntvmsnbc.com/news/417382.asp
    Maalesef konunun uzmanlarinin degil, safsatacilarin ve kafasini kuma gomenlerin sesi cikiyor daha cok.
    “Kurakligin sebebi gunahlarimizdir, haydi dizimize vura vura aglaya sizlaya dua edelim” cemaat seyhlerinin pesine takilan bir gazete… Ben de elhadulullah muslumanim ve dua etmeye de, maneviyata da karsi degilim, ancak boyle dunyevi bir konuda tamamen yetkisiz birine bu kadar biat etmeyi anlayamam.
    Merak ediyorum da, acaba birisi hocaefendiyi bu yazisindan dolayi elestiren bir yazi yazsa sert bir tonda, ayni ‘demokrat’ gazetede yayinlanir mi?

  15. Yazan:MY Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    Küresel Isinma konusunda isimiz gerçekten ALLAH’a kaldi. Asagida yazdiklarimi ve verdigim linkleri okuduktan sonra belki siz de dua etmeye baslarsiniz :))

     Meselâ süper “çevreci” geçinen Kanada KYOTO hedeflerine erismek söyle dursun, CO2 emisyonunu hizla arttiriyor. Neden?

    çünkü Alberta eyaletinde bitüm/asfalt denen tipte bir petrol yatagi bulundu. Kumla karisik halde olan ham petrolü çikarmak için dev kuyular açan petrol sirketleri milyonlarca yilda yerin altina girmis CO2’yi bir kaç günde çikariyor.

    Bu tür petrol isletmeciligi oldukça pahali ama Irak’in isgaliyle 70 dolara firlayan petrol fiatlari bu isi kârli hale getirdi (I love Bin Laden !!)

    Isin en kötü yani ise bu CO2 emisyonu KYOTO kapsami disinda tutuldu (her nedense?)

    @dogan akal, @snowqueen,
    Arkadaslar,
    iki seyi birbiriyle karistiriyorsunuz. Kansere yakalanmis bir insan dua edebilir ama bu onun tedaviyi bosvermesi anlamina gelmez.

    Keske bütün dinlerin temsilcileri bir araya gelip dua etseler ve keske bütün dünya çevrecileri bir araya gelip agaç dikseler.

    Bunlar bir arada bulunmasi imkânsiz seyler degil ki. Avrupa’ya 19.yy’da hakim olmus bilim-din çatismasinin etkisindesiniz. Bir adam çikip (eyvah “adam” dedim, Fetullahçilar kizacak) dua edelim diyor siz “demek ki bilisel çalisma istemiyorsun” diyorsunuz.

    Buna niyet okuma denir. Bir adama (eyvah gene “adam” dedim) söylemedigi bir seyi söyletmeyin lütfen.

  16. Yazan:dogan akal Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    “Bir adam çikip (eyvah “adam” dedim, Fetullahçilar kizacak) dua edelim diyor…”

    niyet okuma: Eger A.Yayla olayina itafta bulunuyorsaniz, benim Mustafa Kemal Ataturk’e adam denilmesine karsi ciktigimi kim soyledi:)

    Tamamen fiziksel konulari aciklamada, dunyevi sorunlari cozmede dini aciklamalara sarilma. Bu da bizi anca iki-uc asir geriye goturur, daha az ‘sekuler'(modern olma anlaminda) yapar. Kurakligin cozumu dua etmeyi ozendirmek, safsata yaymayi savunmak olamaz. Sorun surada, ayni zihniyetin kirintilari gecen hukumette de vardi (bkn. huseyin celik). Birisi cocukluktan bu biat kulturuyle yetistirilir sonra da devletin basina gecerse tabi olarak kurakliga karsi dua etmeyi onerebilir.

  17. Yazan:blue Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    snowqueen,

    Avrupa nükleer santral dolu. Hem karbon emisyonu konusunda fayda sağlıyor, hem de Türkiye hammadde açısından zengin. Fransa’da 59, Japonya’da 55 tane var. Atıkları onlar ne yapıyorsa biz de aynısını yapacağız.

    çesitli yerlerde(tuzla, kastamonu vs.) içinde kimyasal hammadeler olan(bazilari delinmis) variller bulundu.

    Bunu olumlu bir şey olarak yazdığınızı düşünüyorum. Herhalde gömülü kimyasalları tespit etmek iyi bir şeydir öyle değil mi? Ama asıl skandal Türkiye’de şu anda bütün kimyasal varillerin zaten gömülüyor olması. Ne yazık ki şimdiye kadar gelmiş geçmiş hükümetlerin hepsi çevreyi ihmal etmiş olmalarından ötürü Türkiye’nin tek atık kabul eden tesisi olan İzaydaş’ın da kapasitesini doldurmasından dolayı şu anda tehlikeli kimyasallar için bir adres gösterilememesi. Hükümetin projesini hazırlattığı Bursa’da yeni bir tesis var ama yapımı 3-4 yılı bulacak. Bu arada herhalde bolca kimyasal bidon gömüldüğüne tanık olacağız maalesef. Tabi bunun için hükümeti suçlamak insafsızlık olur. 4 yılda ne yapılabilecekse yaptılar çünkü.

    -1999 Depremlerinin üzerinden geçen onca seneye rağmen, AKP iktidarı deprem konusunda kılını kıpırdatmıyor. 2004′te kendilerinin topladığı Deprem Şurası kararlarını uygulamayan yine kendileri oldu

    Deprem şura raporu şu şekildeydi Hangi maddenin yapılmadığını söyler misiniz?

    AKP kaç senedir iktidarda? Köprü ve viyadüklere ne zaman basladilar?
    Vakit kaybi gibi bir lüksümüz var miydi?

    Haticeye değil, neticeye bak. Ben hala evdeki kütüphaneyi duvara sabitleyeceğim, televizyon düşmesin diye önlem alacağım, deprem çantası oluşturacağım, hala… Siz acil kaçış planınızı oluşturdunuz mu, toplanma bölgesi belirlediniz mi, bence hükümetin size yeni bir ev armağan etmesini beklemektense elinizden geleni yapmaya çalışmanız daha akıllıca olur. Hükümeti eleştirmek çok basit ve zevkli bir iş. Ve eleştirilecek çok şey var hakikaten. Ama kütüphanem devrilirse bunun sorumlusu hükümet olmayacak. Depremde kapı kirişi altında bekleşenlerin günahı da hükümetten sorulmayacak. Yakınmak yerine sivil savunma afet gönüllüsü olmaya ne dersin mesela? Ucu hükümete dokunmuyor belki ama daha yapıcı bir şey. Sivil olarak yapılabilecekleri sonuna kadar yapmayan bir kişi gelip de bana hükümetin eksikliklerinden bahsetmesin. Herşeyi yaptığından da söz etmesin. Sivil savunmada kaç gönüllü olduğunu, o gönüllülerin de depremde nasıl ortadan kaybolduğunu iyi biliyorum çünkü.

  18. Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    @blue

    nükleer santraller konusunda ‘aman da ne güzel’ dememi beklemeyin.
    AKP’nin ‘nükleer seviciligi’ bende yok kusura bakmayin.
    ‘baska bir enerji mümkün’ diyenleri dinlemeyi ve destek olmayi tercih ederim.

    insaat mühendisleri odasinin 16 agustos 2007 tarihli açiklamasini koydum. Neden durup dururken ve hersey tikir tikir islerken böyle bir
    ‘celallenmeye’ gittiklerini okuduklariniz ötesinde çok merak ediyorsanz onlara ulasip sorarsiniz. Bu isin otoritesi onlar, ben degilim.

    -ama kütüphanem devrilirse bunun sorumlusu hükümet olmayacak.

    ‘evet aslinda biraz yetersiz kalmis olabilme ihtimalleri olabilir sanki diye aklimdan bir saniyeligine gecirebilirim belki’ bile dememek için
    bu durumlara düsmeyin.
    bunun kimseye faydasi olmaz.

    @MY

    Fethullah Gülen’in yazisi iyi niyetli bir ‘spiritüel’ dogayla kucaklasma falan degil. Öyle olsa ‘tabiatperestligi’ böyle dislayarak kendiyle celismezdi.

    Hiç beni 19.yy’in bilim-din çatismasiyla suçlamayin, paganizmi arastirmaya gönül vermis biri olarak yanlis kisiye söylüyorsunuz bunu.

    Ama ‘kurakligin sebebi günahlardir’ demek artik terbiye
    ve cüret sinirlarini asiyor hele ki dünya üzerinde bu kadar insan(Müslüman bile olmayan!!!) kurakliktan yasamini yitirirken.
    7.4 yetmedi pankartini getirdi aklima.

  19. Yazan:dogan akal Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    @Snowqueen,

    “kurakligin sebebi günahlardir”, “7.4 yetmedi mi?”, “Şeytan taşlarken ölenlerin o gün ölmek kaderlerinde yazılıymış.”, “Devir teslim töreninde askerler tir dolusu içki içtiler. Allah onları depremle cezalandırdı”

    Hepsi ayni yere cikar: dini cehaleti savunmak icin kullanmak. Aci olan bu soylemde birinin pesinden gitmeyi normal gormek, boyle bir yazinin normalmis gibi gorulmesi. Ben bir tane bile elestiri gormedim uzerine basinda.

  20. Yazan:Talha Can Tarih: Ağu 21, 2007 | Reply

    Kendi konumla ilgili kısımları cevaplandırmayı düşünüyrorum, gerisi hakkında en ufak kritiğe girmeye gerek duymuyorum(konumuzla da ne alakası varsa?)
    Nükleer enerji su sıkıntısı için büyük bir çözümdür, aksini veya alternatifini ileri süren arkadaşlar için; 3H’den Emin Türksoy’un makalesi:
    http://www.3hhareketi.org/index.php?option=com_content&task=view&id=150&Itemid=1
    Son günlerde su sıkıntısının yanında elektrik sıkıntısı da baş göstermeye başladı. Elektrik sıkıntısını çözmek için devlet, maalesef doğalgazdan elektrik üretmeye başlayacak. Doğalgazdan elektrik üretimi en pahalı elektrik elde etme yöntemi olması nedeniyle ithal edilen doğalgaz miktarı artacak ve faturalarımız daha da kabaracak. Ben korkmadan elektrik ve su sıkıntımız için en etkili çözümü öneriyorum. Nedir bu? Nükleer Güç Santralleri…

    Bilinçsizce ve cahilce yürütülen karalama kampanyaları sayesinde ülkemizde çok ciddi bir nükleer karşıtı kamuoyu oluşturulmuş, insanlık için kesinlikle zararlı olduğu, nükleer propagandası yapanların(bu işin uzmanı olsalar dahi) “lobici, rüşvetçi, amerikancı, işbirlikçi, insanlık düşmanı, ahlak yoksunu, satılmış cahiller” söylemleri geliştirilmiştir. Benim sizden ricam, söylemlerini bir inanç düzeyinde tutma eğilimleriyle yobaz ve bağnaz, cahilliklerini bilmeyecek kadar aciz, nükleerin kabul edilebilir riskleri ve önlemleri anlatılsa dahi olayı anlamayacak kadar anlayışı kıt insanlara inanmadan önce bu yazıya biraz göz atmanız ve referans verdiğim web sitelerinde kısa incelemeler yapmanızdır.

    Ülkemizde yapılan bu müthiş bilimsel yobazlık(irtica) ve orta çağ vari teknoloji düşmanlığı zehrini enjekte eden bu insanlar, kendilerine “çevreci” deyip “insanlık” adına çalıştıklarını söylerler. Açık söylemek gerekirse kasıtlı olarak veya bilmeden de olsa petrol kartellerine ve doğalgaz zengini ülkelere uşaklık etmektedirler. Her yıl düzenlenen çevre organizasyonları için herkesin gönüllü çalıştığı, masrafların kısıtlı yollardan giderildiği söylenir. Yapılan tahminlere göre bu organizasyonların tutarı inanılmaz düzeylerdedir(300-350 bin $ diyenler var). Ne zaman nükleer ile ilgili ülkemizde bir gelişme elde edilse, petrol kartelleri hemen “çevreci” örgütlerle ilişkiye geçer, harekete geçirir ve tutarı karşılar.

    Nükleer karşıtı propaganda yapan sivil toplum kuruluşlarında ve anti-nükleer tv-radyo programlarında konuya hakim bir tane fizik mühendisi, nükleer enerji mühendisi, enerji mühendisi göremezsiniz. Adına “çevre uzmanı” denilen insanlar ahkâm keserler. Buna karşılık, elimden geldiğince nükleeri tanıtmaya çalıştım, gelin inceleyelim.

    Nükleer enerji, en başta elektrik enerjisi, taşımacılık, ısıtma ve endüstriyel süreç ısısı üretimi, tıpta kanser tedavi cihazları, gibi bir çok alanda kullanılabilmektedir. Nükleer santralden elde edilen enerjinin bir kısmı ile elektrik üretip bir kısmını ısı formunda kullanmak da mümkündür. Nükleer santralden sağlanan ısı enerjisi kullanılarak deniz suyunun tuzdan arındırılmasına yönelik uygulamalar ve tasarımlar da mevcuttur.(3 tarafı denizlerle çevrili ülkemizde su sıkıntısı için süper bir çözüm olacaktır) Gelecekte kaynakların tükenmesiyle fosil yakıtların yerini alacak en iyi alternatiflerden biri nükleer enerjidir.

    Hidrojen, geleceğin en önemli enerji kaynağı olarak gösterilmektedir. Gelecekte taşımacılığın yerini alması beklenen hidrojen üretim teknolojisi, % 70 civarı tükenmiş olan fosil yakıtların yerini alacaktır. Çok yüksek sıcaklıklarda nükleer santral tasarımları ekonomik hidrojen üretimi için en uygun teknolojiler arasında gösterilmektedir.

    Başımıza bela olan “küresel ısınma” termik santrallerin yaptığı “sera etkisi” nedeniyle ortaya çıkmıştır. Nükleer santral, CO2 vermediğinden küresel ısınma yapmaz. Nükleer santrallerde, çevreye zarar veren, CO, CO2, SO2, NOx gibi gazları duman veya kül de çıkmaz(Dolayısıyla asit yağmurları meydana gelmez). Çevre ve atmosfer için hiçbir kirlilik yaratmaz, çünkü çevreye verdiği sadece su buharıdır.(Yaydığı radyasyon, doğal radyasyona göre çok düşüktür. Yani aslında her gün radyasyona maruz kalıyoruz, önemli olan miktarı) Yenilenebilir enerji kaynakları çevreye duyarlıdır; fakat ana enerji kaynakları için aynı yeterliliği sağlayamaz. Rüzgar enerjisi sık sık nükleere alternatif olarak sunulur. Bu konuda elimizden geldiğince rüzgâr enerjisini kullanalım; ancak hakkı olduğu kadar, gereksiz abartıya gerek yok (Vicdansız anti nükleerciler, nükleerin yenilenebilir enerji kaynaklarından daha az enerji verdiğini iddia ediyorlar,kesinlikle koca bir yalan). Enerji üstüne bilimsel yayınları takip ettiğimizde görürüz ki: “ana enerji kaynaklarına karşı sürekliliği olmayan bir enerjiyi yerine koyamazsınız”.(Örnek verirsem, saat 20.00-21.00da insanların elektriği en yoğun tükettiği saatlerdir. Siz elektrik üretimini rüzgardan yapıyorsanız, elektrik gerektiğinde rüzgar esmiyorsa karanlıkta kalırsınız!!!). Nükleer enerji üretimi geniş alan kullanımı gerektirmez. Büyük ormanların yok edilmesi, verimli tarım arazilerinin tahribatı ve bölge insanlarının göç etmesine diğer enerji türleri gibi neden olmaz. Nükleer enerji üretiminde ortaya çıkan atıklar güvenli bir şekilde (tekrar kullanım metotlarıyla etkisi azaltılarak) depolanabilmektedir(En ileri teknoloji kullanımını nükleerde gözlemleyebilirsiniz). Şunu vurgulayarak söylemek istiyorum:”Nükleer santrallerin insana ve çevreye zarar verebilecek şekilde kaza yapma riski, günümüzde kullandığımız diğer teknolojik ürün ve süreçlere göre yok denecek kadar azdır.” (Nükleere karşı olma mantığı trafik kazası olmasın diye araba kullanımına karşı olmaya benzer)

    Kandırıldık!

    Yılarca Çernobil kazası üstünden nükleer karşıtı propaganda yapıldı. Bu konuda müthiş bir bilgi kirliliği sağlandı. İşin aslı neydi? İşin aslı ciddi bir araştırma sonucu ortaya çıktı. Araştırma sonucu:

    Radyasyona maruz kalmış bölgeler ve kontrol bölgelerinde kaba kanser görülme oranı ve kanser görülme hızlarında anlamlı bir fark görülmemiştir

    Radyasyona maruz kalan bölgelerdeki tiroid kanserlerinde, radyasyon etiyolojisini işaret eden DNA mutasyon bulgularına rastlanmamıştır

    Elde edilen veriler ışığında son 2-3 yıl içinde tıbbi amaçlı olanlar dışında, kromozom hasarlarında radyasyona maruz kalınma etkisine rastlanmamıştır

    Peki, Çernobil kazası bir ilk miydi? Hayır. Ama neden diğer kazalardan daha etkiliydi? Neydi Rus teknolojisindeki eksiklik? Eksikliği, ucuz olması için koruma kabuğu yapılmamıştı yani üzeri açıktı. Koruma kabuğu olan Nükleer Santrallerde kaza olursa ne olur? Kaza olursa, “böyle bir kalp erime riskinde çalışanlar koruma kabuğu dışına çıkar radyasyon geçirmeyen kapıları ve havalandırmaları kapatıp; radyasyonlu alan tamamen ve sonsuza kadar koruma kabı içinde tecrit olur”(1).

    Çernobil kazasında riskli alan ne kadardır? Cevap: A. İlk 30 km çap ve B. 100 km çap

    Doğu Karadeniz Bölgesi Çernobil’e ne kadar uzaktadır? 1.100 km

    Sonuç: Çernobil, Türkiye’de riskli olduğu düşünülen bölgelerde kanser sayısında artışa neden olmamıştır.

    Çernobil kazasında ölenler:

    Kaza Anında
    28 Ölüm

    20 yıl içinde
    22 Ölüm*

    600.000 Kişi içinde kanser olan 4.000 kişide
    9 Ölüm*

    Toplam
    59 Ölüm (20 Yılda)**

    Ya çay efsanesi? Diye sorabilirsiniz. Bir de bu efsaneye göz atalım. Bu efsane yüzünden “radyasyonlu” olduğu söylenen tonlarca çay imha edilmiştir. Ama bir sorun var, çay ile koyun koyuna olan fındık için bir şey söylenmemiştir. Bu efsane İngiliz çay firmasının oyunu olup, son derece kalitesiz olan İngiliz çayının bizim piyasada o yıllarda tekel olmasına yol açmıştır. Fındık için “radyasyon tehlikesi” söylentisi ortaya atılmamıştır. Çünkü, Avrupa’nın çikolata fabrikaları için hemen hemen tek kaynak ülkemiz fındığı olduğu için “fındıkta radyasyon var” denmemiştir.

    Soru
    söylenen
    doğrusu

    Nükleer Santral maliyeti
    15 milyar USD (söylenen)
    2 – 2.5 milyar USD (doğrusu)

    Söküm Maliyeti
    5 milyar USD (söylenen)
    300 – 400 milyon USD (doğrusu)

    Çevre kirliliği
    Yapar (söylenen)
    Yapmaz (doğrusu)

    Elektrik Maliyeti
    En Pahalı (söylenen)
    En ucuz! (doğrusu)

    Patlayabilir mi?
    Evet (söylenen)
    Hayır – İmkânsız (doğrusu)

    NS sayıları her yıl Azalmaktadır (söylenen)
    Artmaktadır (doğrusu)

    Zararlı çaylar içildi mi? Evet (söylenen)
    Hayır (doğrusu)

    Çernobil’de binlerce kişi öldü mü?
    Evet (söylenen)
    Hayır (doğrusu)

    Radyoaktif Artık Sorunu
    Vardır (söylenen)
    Yoktur (doğrusu)

    Nükleer santraller hakkında en fazla söylenen yalanlar***

    Enerji kaynaklarının iklim ve çevre şartlarına bağlı olması enerji sürekliliğini olumsuz etkilemektedir. Hidroelektrik santrallerinde suyunuz yetersiz seviyede ise; rüzgar için, rüzgar tribünlerini çalıştıracak rüzgâr esmiyorsa elektriğiniz yok demektir. Bunlara karşılık nükleer santraller iklim ve çevre şartlarından etkilenmemektedirler.

    Nükleer enerjiyi merakla ve ilgiyle takip ediyorum. Olumsuz olarak söyleyebileceğim şey, nükleer enerjinin silah yapımında kullanılmasıdır. Dinamitin tarihsel gelişimini incelediğimizde ilk başlarda yol yapmak için dağları yarmada kullanılmış; fakat sonra insanlara karşı da kullanılmış. Burada yanlış olan dinamitin icadı değil, kullanılışının amaç ve niyetidir; tıpkı nükleer için geçerli olduğu gibi.

    Fransa enerji ihtiyacının %80ini nükleerden, Avrupa ortalaması %35 iken, Rusya dünyaya doğalgaz satıp kendi içinde nükleer enerji kullanırken biz enayi miyiz de sürekli enerjide kazık yiyoruz. Nükleer güç santrallerinin kurulması ile kurulacak tesisler ülkemizin bilim ve teknoloji alanında gelişmesine sebep olacak, bu çalışmaların yapılması için doğacak insan gücü ihtiyacından istihdam sağlanacaktır. Su ve elektrik sıkıntımız çözüm ararken hem çözüp hem de ekstradan bir de istihdam oluşturmak güzel görünüyor.

    Notlar;
    1) http://www.nukte.org.
    2) http://www.taek.gov.tr
    3) http://www.iaea.org

    4) http://www.world-nuclear.org

    *******

    Deprem konusuna gelince, devletin vergilerimizle yaptığı köprü, kamu binası, okul çökerse devleti sorumlu turabiliriz ama özel mülkiyeti, kendi elimizle yaptığımız/yaptırdığımız binaların hasarında nasıl devleti sorumlu tutabiliriz, ben kabullenemiyorum…

  21. Yazan:MY Tarih: Ağu 28, 2007 | Reply

    Sezer’in görevinin bittigi bu günün millî bayram ilân edilmesini öneriyorum :

    Emre Aköz’den güzel bir yazi :

    …en büyük gafı ” Her yurttaşın kabul etmesi gereken ” bir ” devlet ideolojisi “nden söz etmesi oldu.
    İnanın o cümleyi ilk duyduğumda tüylerim diken diken olmuştu. Öyle bir ideoloji, ancak otoriter ve totaliter rejimlere uygundur. Demokrasilerde ” herkesin kabul etmesi gereken bir devlet ideolojisi ” olamaz. Böyle bir talepte dahi bulunulamaz.
    Kendinden menkul “kamusal alan” tanımıyla siyaset bilimi dersinden kalan Sezer, “devlet ideolojisi” kavramıyla da demokrasiden kalmıştı.

    Tamami için : http://www.sabah.com.tr/haber,5B8F8D0509564BB390FBA4BD15C44FFF.html

  22. Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 28, 2007 | Reply

    demokrasilerde ‘herkesin kabul etmesi gereken bir devlet ideolojisi olamaz’

    bundan ne anliyorsak artik.
    Mesela ben ‘laik’ligin herkes tarafindan kabul görmesi gerektigine
    inaniyorum.

    Devlet kurumlarinda görünmez saydam duvarlarin islami geleneklerden gelmeyenlere çekilmesi var birde.
    Kadrolasma almis basini yürümüs.
    ‘ideolojik’ degil elbet bu kadrolasma degil mi?
    Tarikatlarin özel sektörde is baglantilarini kolaylastirmasi, etkilemesi.
    Ayni sekilde tarikatlarin yargi ve egitimde gene o ‘cam duvari’ ortaya çekmesi.

    Oruç tutmadiginizi, namaz kilmadiginizi hatta müslüman olmadiginizi kisik sesle söylemeye baslamak. Fethullah Gülen’i elestiremeyen bir medya karsisinda öfkelenmek. Kafani çevirdiginde peronda deve kesenler görmek.

    Demokrasi, biz %46’yla geldik deyip ‘çogunlugun hakli’ durumuna
    getirmek mi yoksa %1 bile olsa kalan kesimi korumak için mi var?
    Totaliterlik nedir gerçekten?

  23. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ağu 28, 2007 | Reply

    Sayın Snowqueen,

    Artık bu niyet okumalarını belden aşağı vurmaları bırakın.

    Önce birkaç kasa maden suyu için (tavsiyem sarıkızdır, epey gazlıdır) çünkü bunu hazmetmeniz kolay olmuyor gördüğüm kadarı ile.

    Sonra Cumhurbaşkanının yemin sonrası yaptığı konuşmayı iyi okuyun.

    Buraya ileride utanacağınız (eğer böyle bir hasletiniz var ise) şeyler yazmayın.

    Ve önümüzdeki yıllara bakın, izleyin.

    Ülkemizin güçlü bir demokrasiye, güçlü bir ekonomiye sahip, laikliğin ayrımcılık olarak değil tüm inanç ve felsefelere eşit uzaklıkta, din ve vicdan özgürlüğünün teminatı bir üst sistem olarak uygulanacağı, insan hak ve özgürlükleri temelli sivil anayasaya kavuşmuş güçlü bir ülke olması için… hiç olmazsa gölge etmeyin..

    İnanın böyle bir ülke hepimizin yararına olacak.

  24. Yazan:bremen Tarih: Ağu 28, 2007 | Reply

    “Aydınlarımız ah-vah edebiyatı yaparak sokaklarda ‘Türkiye İran olmayacak’ sloganları attılar. Türkiye hiç İran, Cezayir olur mu? Türkiye, Türkiye olur, gerici bir Türkiye olur. İşin kaynağına inmek lâzım. Aydınlarımız katliama katılanların cezalandırılmasını istiyor sadece. Onlar cezalandırılırsa Türkiye kurtulacak mı? Asıl tepki gösterilecek olan yıllardan beri izlenen politikalar ve politikacılardır. Bizler düşünen bir toplum değiliz, o nedenle eğer bir çıkış yolu aranacaksa düşünmeyi öğrenmeli ve duyarlı olmalıyız. Ancak ne yazık ki şu ana kadar iyiye ve güzele yönelik hiçbir gelişme yok. Tüm bunlar ülkemizde daha onlarca Sivas, onlarca Maraş olayı yaşanacağının göstergesidir.”

    Emre Akoz’un yazisi cok sig olmus. Kendisi yazi yazmadan once biraz bilgilense de artik haftada bes kez bu bilgi yanlislarina dusmese. Sezer’i begenmeyebilir ama devletin ideolojisi olmaz savi dogru degil. Her devletin bir kurulus felsefesi, ideolojisi vardir ve basbakanin da cb da gorevi bunlari takip etmektir. Murat Sevinc son yazisinda bunu cok guzel ifade etmis:
    http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=7387

    Ben Abdullah Gul hakkindaki asiri onyargilara katilmiyorum ama gene de acik acik laiklik karsitligindan vazgectigini ve Turkiye cumhuriyetinin kurulus felsefesiyle kesinlikle sorunu olan Milli Gorus dusuncesinden ayrildigini acikca belirtmeliydi. Her ne kadar gecmisiyle guven vermese de (15 yasinda biriyle evlenip tesetture sokulmasini kendisinin sindirmesi ve de medyamizin cumhurbaskani olacak biri icin bunun normal karsilanmasi!!!, Guardiana verdigi fasizm kokulu demec) Anayasaya baglilik yemini umut verici.

    Turkiye AKP ile Iran, Suudi Arabistan olmaz ama Aziz Nesin’in dedigi gibi daha da muhafazakarlasir.

    Mesela asagidaki haberdeki olaylar daha da siklasir, Istanbulun cogu ‘Fatih’lesir, etekle rahat gezemez olurum. Serif Mardin’in mahalle baskisi diye bahsettigi sey bu olsa gerek.
    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/7168511.asp?gid=180&a=231117

    saygilar.

  25. Yazan:Haydar Tarih: Ağu 29, 2007 | Reply

    Bugunku Abdullah Gul ve bugunku AKP zannedildigi gibi sadece muhafazar, dinci vs bir zemin uzerinde yukselmiyor. Aksine tipki bir taş kopru veya kemerde oldugu gibi bircok toplumsal mozaikin kolleksiyonu…

    …ve, demokrasi bu kemerin KiLiT TAŞINI olusturuyor.

    Gul ve AKP nin ne derece demokrasiyi icine sindirdigini isteyen istedigi kadar tartissin. Fakat su bir gercekki KiLiT TAŞINI yerinden oynattigi andan itibaren kendileride, herkeste biliyorki bugun destek olan %47 nin 40 i arkasini doner.
    ***

    Sahsen, AKP nin yakin gelecekte MHP disindaki tum partileri ya eriteceginden yada demokrat formata zorluyacagindan, CHP de icindeki darbe zihniyetlileri ayikliyarak toptan demokrasi ana mecrasina tasiyacagindan kuskum yok. MHP ise yumusayan ortamda ve tum diger uygar ulkelerde oldugu gibi tek rakamli (%3-7) yuzdelerde varligini surdurur.

    Bugunden itibaren kistas artik demokrasidir.

  26. Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 29, 2007 | Reply

    @Suat Demren

    kusura bakmayin da kliseler akiyor hep sizden.
    Abdullah Gül’e süpheyle bakanlar demokrasi katili, islami yesil sermayenin diger renkleri bogma egilimini elestirenlere ‘siz bir kesimi zengin görmek istemiyorsunuz!’ hezeyanlari.

    Erogan’de secim sonrasi yaptigi konusmada epey kucaklayiciydi ama sonra ilk firsatta ‘vatandasliktan çiksin!’ demeyi bildi hayret.

    Türkiye bir Iran, Arabistan olmaz diyelim ama Bremen’e katiliyorum.
    Muhafazakarlasir. Zaten bu muhafazakarlasma hissedilir durumda.
    Bahsettigim cam duvar bu görünmez kurallari iceriyor.

    Birde Türkiye’nin önündeki en ciddi sorun AKP’ye karsi güçlü bir muhalefetin olmamasi olacak. Açikcasi bu beni kaygilandiriyor çünkü
    muhafazakar tek parti döneminde olmak bahsettiginiz gibi
    ‘acin halkin önünü yürü ya kulum’ gazini saglamiyor.

    AKP genclik kollari gibi konusmak yerine patentini aldiginiz o ‘demokratlik’ kavrami adina biraz daha elestirel gözle bakma egilimi
    gelistirebilirsiniz mesela. Sonuçta hiçbir iktidar taraftarlik bilinciyle savunulacak kadar ‘temiz’ degildir. Hele kayip trilyon davalari gün gibi asikarken.

  27. Yazan:MY Tarih: Ağu 30, 2007 | Reply

    Le Monde gazetesinden Sophie Shihab Gül’ün CB seçilmesinin diger Müslüman ülkeler için de iyi bir örnek olabilecegini yazmis :

    “…si des partis islamistes, du pourtour méditerranéen par exemple, parvenaient, en évoluant à l’exemple de l’AKP, à forcer l’ouverture politique dans leurs pays respectifs.”

    Tamami için : http://www.lemonde.fr/web/article/0,1-0@2-3232,36-948755,0.html

  28. Yazan:bremen Tarih: Eyl 9, 2007 | Reply

    http://www.milliyet.com.tr/2007/09/08/siyaset/asiy.html

    Acaba Sezer’i bazi dernekleri davet etmiyor, en fazla oy alan rektoru atamiyor diye elestiren, ramazanda su icti (!), cenaze namazina katilmadi, hiristiyan ve yahudi bayramlarini da kutladi diye (!) hedef gosteren seriatci Vakit gazetesi Gul’u de ayni cesaretle elestirecek mi? “Abdullahimin gozlerinin ici guluyor, demokrasici geldi haaaanim”…

  29. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Eyl 9, 2007 | Reply

    Sayın Bremen,

    Mal bulmuş mağribi gibi atlamışsınız, heyecanlı heyecanlı da yazmışsınız ama keşke haberin kaynağın yalancılığı kaç kere tescillenmiş Miliyet gazetesi olduğunu ihmal etmeseymişsiniz.

    C.Başkanlığı yazılı açıklama yaptı ve Milliyet’i yalanladı dün. Saylan’da, Şenuygur’da davetli imiş.

    “Anladınız mı hanııım, gaz sancısı hala geçmedi mi hanııım, zor oluyor mu hanııım…..”

    :-))

  30. Yazan:sanane Tarih: Oca 15, 2008 | Reply

    ben bu sitede aradığımı bulamadım ama yorum yazma olduğu için sevdim

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin