RSS Feed for This Post

TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?*

pedofili-image3.jpgİnsanın içini yakan, yüreğini dağlayan, doğal ruh dengesini bozan bir kelime söyle deseler aklınıza ne gelir? Benim aklıma ilk gelen kelimelerden biri pedofili. Bizim dilimizdeki karşılığı ile sübyancı. Yani “ergenlik çağına girmemiş çocuklara karşı cinsel ilgi duyan”(1) ve kimi zaman da bununla kalmayıp çocukları cinsel sapkınlıklarına alet eden, ağır ruh hastalığından muzdarip kimse. Daha da açık dille söylersek çocuklara, hatta bebeklere cinsel taciz uygulayan, tecavüz eden, bu emeline ulaşmak için işkence yapabilen ve hatta o masumları öldürebilen bir günahkâr. İşte bu kişiye verilen ad olan pedofili ya da sübyancı, insanın yüreğini yakan ve dünyanın güvenli bir yer olduğu hissini baltalayan bir kelime.

Perihan Mağden anlatımı ile olayın canımızı yakan boyutları daha net görünüyor:

“Çek, Rus, Ukraynalı, Türk, Kürt, Taylandlı, Romen çocuklar, çocuk seks pazarlarında kaçırılıyor, alınıyor, satılıyor; karanlık dehlizlerde sonsuza dek bir daha yeryüzüne çıkamamak üzre, yok olup, o minicik bedenleri, kocaman gözleri, korkudan kuşlar gibi atan kalpleriyle YOK olup  gidiyorlar. Pedofili öylesine en ağırından eşitsizliğe dayalı bir cinsel sapkınlık örneği ki; bir yetişkinin, bir çocuğun, kendi rızası alınmamış, büyümemiş, erişkinliğe varmamış bir küçücük kuzucuğun bedenini ‘kullanmak’ istemesi, ‘yırtmak’ istemesi, ‘kirletmek’ istemesi zaten düpedüz sadistçe bir dürtü. Bu ketlenememiş sadistlik çeşidinde, karşındaki ÇOCUK öylesine güçsüz, hiçlenmiş, sıfırlanmış halde ki; çoğunlukla cinsel’birleşmelerde’ ipin ucu kaçıyor. Muasır medeniyet ülkelerinin karanlık otel odalarında bu çocuklar bedelini ödeyene, bir daha hiç kullanılamayacak hale getirilene, yani öldürülene, öldürülene kadar eziyet etmek üzere satılabiliyorlar.  Tren istasyonlarından, sokaklardan, yetimhanelerden toplanan bir sürü kurban çocuk on iki-on üç yaşına kadar ‘işe’ yaradıklarından ‘kullanım süreleri’ azıcık. Kısacık.”(2)

Geçen hafta da yine bir pedofili haberi ile irkildik ve konu yeniden gündeme geldi. Mağden’in insanı rahatsız edecek kadar açık ve net anlatmından anlaşılacağı üzere, çok çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Son yıllarda, pedofili haberleri ile kaç kez yüzümüz acı ile burkuldu, içimiz yandı. Dünyanın iyice çivisinin çıktığını, hatta dünyanın berbat, iğrenç bir yere dönüştüğünü düşündük. Bir insanın nasıl melek yüzlü çocuklara bunu yapabildiğine, hatta bununla da kalmayıp onlari öldürdüklerine inanamadık. Bu insanların ruhları ileri derecede hastaydı, bunu psikiyatrlar söylüyorlardı. Ama onlar söylemeden önce de, bu hepimizin malumu idi. Bütün insanların, çocuklar söz konusu olduğunda, nasıl da merhametli, iyi kalpli, ince düşünceli olabildiğini biliyorduk. Bu durum, insanın içindeki iyi özle ilgili idi. Bu iyi öz bozulduğuna, çürüdüğüne göre, çocuklara zarar verebilen bu insanların ruhlarının en ciddi, en kötü hastalığa tutulduğu aşikardı.

Pedofili vakaları ortaya çıktıkça basın-yayın organları konuyu derinlemesine işlediler. Gazeteler araştırma dosyaları yayınladılar. Olayın ne boyutlarda olduğunu, durumun ne kadar ciddi olduğunu gözler önüne serdiler. Her bilgi ile biraz daha yaralandık. Haberlerde inanılması güç bilgiler vardı:

“Adliyelerdeki 4 tecavüz davasından biri çocuklarla ilgili.”(3)

Türkiye’de “Her yıl cinsel istismar suçlarından dolayı 8 bin dava açılıyor. Adalet Bakanlığı’nın elinde kaç çocuğun taciz veya tecavüze uğradığına ilişkin bir kayıt yok ama uzmanlar olayların sadece yüzde 5’inin açığa çıktığını düşünüyor /…/ Adli Tıp Enstitüsü’ne yılda 500 vaka geliyor. 2004 yılının son üç ayında sadece gazetelere yansıyan olay sayısı dokuz. Batıda tecavüze maruz kalanların yüzde 20 ile 50’sini çocuklar oluştururken, Türkiye’de bu oran yüzde 70’lere kadar çıkıyor. Türkiye’de kadın ve çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarından açılan dava sayısı yılda 13-15 bin arasında değişiyor. Mağdurların yaş ortalaması 12. Tecavüzcülerin tahminen yüzde 5’i ortaya çıkarken yüzde 95’i gizli kalıyor. Ensest ilişkilerin ise binde biri ortaya çıkıyor. (12)

“İnternet kullanıcılarının yüzde 60’ı porno, bunların da yüzde 40’ı çocuk pornosu sitelerini ziyaret ediyor.”(3)

“ABD ve Avrupa’da, satıcısı ve izleyicisi, ağır cezalara çarptırıldığı için gizlice ve astronomik fiyatlara satılan çocuk pornoları, İstanbul’da işportaya kadar düştü.”(3)

“2005’te yapılan bir araştırmaya göre dünyada bu sektör üzerinden kazanılan para 3 milyar dolardan fazla.Ülkemizde de bu konuda daha önce basına yansımış örnekler var. Kliniği olan bir tıp doktoru üç farklı çocuk pornografisi sitesi açıyor. Neden yaptığı sorulunca da “Çok büyük paralar kazanıyorum” diyor.” (14) (Prof. Dr. Oğuz Polat)

“…Mardin’deki N.Ç olayı, Alanya’daki küçük Lisa’nın öldürülmesi ve Adana’daki son utanç davası, ürkütücü gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Türkiye ve Batı’daki istatistikler, yaklaşan büyük tehlikenin üzerine gidilmesini zorunlu kılıyor.”(3)

“Adli Tıp Kurumu’na gelen her 4 fiili livata vakasının biri çocuklarla ilgili.”(3)

“Psikiatrist Doç. Dr. Arif Verimli, çocuk pornosu izleyenlerin bu eğilimlerini kendi içlerinde meşrulaştırdıklarını belirterek,  ‘Bu tür sapkınlığı olan insanlar özellikle yurtdışından gelen çocuk pornosu CD’leri izleyince ‘Demek ki ben normalim, Avrupa’da da birçok kişi benim gibi çocuklarla cinsellik yaşıyor’ diyerek kendisini meşrulaştırabilir’ dedi ve şöyle devam etti: “‘İnsanda zemin müsait olmadıkça bu sapkınlığı hiçbirşey tetiklemez. Ancak internetten ya da televizyondan böyle bir şey izleyince bu durum, bu tür insanlarda bir kıvılcım oluşturabilir’”(3)

Öyle görünüyor ki, bu iğrenç suç, internet ile öylesine imkanlara kavuştu ki, sübyancılar altın çağını yaşıyorlar. Internet dünyası tüm ahlaki ve insani değerleri yıkmaya yetecek kadar serbest ve kuralsız. Zaten yıllardır basın-yayın ve diğer iletişim araçları ile mütemadiyen kontrolsüz şehvet ve cinsellik pompalanıyor. İnsanlar, bu dürtülerine uymaları konusunda, kural tanımamaları yönünde teşvik ediliyorlar. Sonucu nereye varacağı düşünülmeyen bu yönlendirmeler, bazı sınırdaki insanları sınırları geçmeye itiyor olabilir. Hukuki boşluklar da cabası. İşte bu koşullarda, internet, bu insanların birbirlerini bulmalarını kolaylaştırıyor. Bu iğrençliği eyleme dökmeyeceklere de harekete geçme cesareti veriyor ve ortamı sağlıyor. Bu işin ticaretine imkan veriyor. Başka bir dille zavallı çocukların tepe tepe kullanılmasına ve bazen de öldürülmesine vesile oluyor.

Bir çok pedofili vakası ortaya çıkmıyor, özellikle de tecavüz ya da cinayet ile sonuçlanmazsa. “Aileler, komşular, çoğu zaman suskun kalıp suçu gizliyor.” deniyor Akşam Dosyasında(3). Gerçi zaten, mağdurların kendilerini ifade edecek yaşta, yetide ya da durumda olmamalarının da bunda etkisi vardır. Çocuk yanlış, olumsuz, kötü birşeyler oldugunu hissetse bile, neyi nasıl ifade edecek? Üstüne bir de toplumsal davranış kalıplarımızı düşünürsek konuya nasıl girecek?

Ayrıca, bir vaka bir şekilde ortaya çıksa ve suçlu hapishaneye atılsa bile, cezaların az olması yüzünden çok kısa sürede dışarı çıkmaları işi daha da kötüleştiriyor.  “Cezalar caydırıcı değil Hukuk sistemimizde şu anda çocuk pornosuna karşı ağır cezalar  bulunmuyor. Ancak tecavüz ya da fiili livata durumlarında ceza uygulanıyor. Film  ya da fotoğrafların satılması durumunda uygulanan para cezası 450 milyon  lira.” “…polisin çocuklara yönelik cinsel istismarla ilgili özel birimi yok. Yeni TCK’da bile cezalar yetersiz. Daha önce bu suçtan yakalanan öğretmen Özgen İmamoğlu 10 ayda serbest kaldı.” (3) (4)

Kaldı ki bu ruh hastaları ceza çektiklerinde iyileşemiyorlar. İşte, Fransa’da olan  olay: “Daha önce 7 ve 8 yaşlarında 2 erkek çocuğa tecavüz etmekten 27 yıl hapse mahkûm edilen ve ceza indiriminden faydalanarak 18 yıl hapis yatan Evrard’ın hapisten çıktıktan sonra E.’yi taciz etmesi Fransa’yı ayağa kaldırdı”(5) 18 yıl hapis bu suçluyu iyileştirememiş. Antisosyal kişilik bozukluklarıyla ilgili yurt dışında da çok sayıda çalışma yayınlayan ve askerlik döneminde yoğun olarak onlarla çalışan Doç. Dr. Kemal Sayar bu konuda şunları söylemiş:
“Bu insanların çok ciddi bir rehabilitasyondan geçirilmeleri ve Emniyet’e düzenli olarak psikolojik destek alıp almadıklarını belgelemeleri gerekir. Bu kadar ağır suç işleyenlerin toplum içine kolayca salıverilmemeleri lazım.
Çok ağır kişilik bozuklukları olanlar toplum için daimi bir tehdit oluşturur. Sürekli gözetim altında tutulmaları hatta tartışılarak toplumla çok fazla temas etmeyecekleri adalarda yahut rehabilitasyon merkezlerinde özel görevli gözetiminde uzun süreli programlara maruz kalmaları gerekir. Topluma zarar vermeyecekleri kesinleşince salıverilecekleri bir düzen sağlanmalı mutlaka. Buradan bu insanlar üzerinde çok faşizan tedbirler uygulanmalı gibi bir anlam çıkmasın. Çocuklarımızı, toplumun diğer kesimlerini ıslah olmayacak derecede ağır kişilik bozukluğu gösteren insanların tasallutundan korumak boynumuzun borcudur.” Kemal Sayar’a katılmamak mümkün değil. Çocukları korumak, kollamak her çocuk olmayanın, her insanım diyenin görevi. Mağden’in sübyancı vakaları yüzünden haklı olarak girdiği ruh hali ile yüreğinden gelerek söylediği gibi:

“Bu dünyada hiçbir şeyi korumasak, koruyamasak da diyelim, çocukları korumamız gerektiğine inanıyorum. On bir yaşındaki HİÇBİR çocuk bir pedofil tarafından kaçırılıp dövülerek öldürülmeyi hak etmiyor. Hiçbir çocuk, bebek, kızan, kız annesinden, babasından, üvey annesinden, üvey babasından dayak yemeyi, işkence görmeyi, cinsel ve tinsel ve bedensel tacize uğramayı hak etmiyor. Etmiyor. Dünyada çocuklara yapılan zulümden daha haksız bir şey yok.   “ (6)

Bu konuda halihazırda bir şeyler yapanlar var:

Bazı gazeteciler konuyu köşelerinde, gazetelerinde işliyorlar. Mesela, yukarıda alıntı yaptığım Perihan Mağden bu konuyu sıklıkla köşesinde işliyor, insanların  dikkatini bu yöne çekiyor. Nuray Mert aynı şekilde konuyu köşesinde yer veriyor. Bu konunun hassasiyetini ısrarla belirten yazılar yazıyor. Pedofiliyi sevimli ya da özgürlük, insan hakkı kapsamında göstermeye çalışanlarla mücadele ediyor. Burada her birinin adını sayamayacağım ama olaylar ortaya çıktığında bir çok gazeteci bu konuyu işliyor. Yine de yeterli değil. Gerekli tüm önlemler alınana ve tüm düzenlemeler yapılana kadar konu işlenmeye devam etmeli. Genel olarak basın-yayın kuruluşları, yani gazeteciler ve televizyoncular ancak böyle bir vaka olduğunda bu konuyu gündeme getiriyorlar. O anda yer yerinden oynuyor ama bir sure sonra, bir sonraki  vakaya kadar konunun peşi bırakılıyor. Oysa dediğim gibi bırakılmamalı… Ayrıca medyanın bu konuya yaklaşımı da kimi zaman oldukça sorunlu ve rahatsız edici oluyor ki, bu tutum da mevcut sorunu besleyebiliyor ya da çocukların ruh dünyalarını etkiliyor olabilir. Nuray Mert ‘in 7 Kasım 2006 daki yazısı  bu rahatsız edici tavrı eleştiren bir yazı kaleme almıştı. Konunun işlenme şekli çok çok önemli. İzlenme oranları, oluşacak sansasyon düşünülerek değil, sorunun çözümü için, insanları doğru şekilde bilgilendirmek için yayın yapıldığı, yapılması gerektiği hiç akıldan çıkarılmamalı.

Ayrıca, CHP milletvekili Canan Arıtman bu konudaki yasal düzenlemeler için uğraşıyor. “22. Yasama döneminde verdiği, ancak görüşülmediği için “kadük” olan kanun teklifini, yeniden TBMM gündemine getirdi.” (7) Önceki dönemde mecliste bulunan Turhan Çömez de bu konuda araştırma yapanlardan. Araştırmalarının “onu 80-90 milyar dolarlık ticaret hacmi bulunan ürkütücü bir sektöre götürdüğünü” söylemişti. (15) Diğer milletvekillerinin de konuya ilgi göstermelerini, gerek suçun önlenmesi, yayılmasının önüne geçilmesi ve gerekse suçluların toplumdan uzaklaştırılarak cezalandırılması ve ıslah edilmesi için gerekli düzenlemelerini ivedilikle yapmalarını rica ediyoruz.

Pekiyi Bizler Ne Yapabiliriz?

Öncelikle bu konuda bilgilenmeliyiz. Ne kadar hoşumuza gitmese de, rahatsız, huzursuz olsak da, duymak, bilmek istemesek de pedofili, sübyancı kimdir, neyin nesidir öğrenmeliyiz.

Bir kaç uzmanın fikirlerini sizlerle paylaşmak istiyorum:

Pedofili / Sübyancılık Nedir?

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Psikoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Şahika Yüksel’in anlatmı ile sübyancılık:

“İnsanların önemli bir bölümünün cinsel objesi erişkin insanlardır. Fakat bir bölüm insan var ki onlar erişkin cinsel ilişkisini değil, en büyük cinsel haz olarak farklı nesneleri, durumları ya da çocukları seçiyor. Bu duruma parafili diyoruz. /…/ Parafilinin bir bölümü  ergen olmayan çocukları cinsel obje olarak benimseyen kişiler olarak tanımlanıyor. Bu kişiler erişkinlerle ilişkiyi istemiyor. Bunlara  da pedofil deniyor.

/…/ pedofiller bir ruhsal hastalık  olarak değerlendirilmekle birlikte pedofil bir kişi kendisini ve çevresini değerlendirebilen, bunun uygun bir davranış olup olmadığını  ölçebilen bir kişidir.

/…/ Bildiğimiz pedofillerin önemli bir bölümünün bir başka ruhsal hastalığı da var; duygu durum bozuklukları, depresyon, madde-alkol  bağımlılığı ve kaygı bozukluğu. Sonra empati, yakınlık duygusunda eksiklik var. Cinsel istismar uygulayan kişiler, bunun çocuklara zarar vermediğini, rahatsız  etmediğini düşünürler. Çocuğa şiddet kullanmadıkları takdirde aslında  çocuk için iyi bir şey yaptığını, cinsel eğitim verdiğini düşünebilirler. Bir yandan da gizli kalmasını önemserler. Bu insanların böyle özelliklerini söyleyebiliriz ama bunu yapmak çok da tehlikeli. Çünkü bu  özellikler her insanda bulunabilir. Cinsel istismarcılarla ilgili yapılan  çalışmalarda, oldukça tutarlı olarak 80’li yıllardan sonra bildirilen bir işaret  var. Bu kişilerin “hard pornografi”ye çok daha fazla ilgi duyan, kullanan ve cinsel sosyalleşmelerini bunlarla birlikte uygulayan kişiler.”

“Pedofililer ciddi anlamda koleksiyoncu. Bunların koleksiyona ihtiyacı var. Üçe ayırıyorlar. “Dolaptaki koleksiyoncular”; çocukları istismar etmiyor, tamamen düşünce aleminde, erotik materyali gizlilikle topluyor ve çoğunlukla evli oluyor. Eşleri çok geç ve güç olarak anlıyor. “Yalıtılmış koleksiyoncular”; sadece istismar ettikleri çocuklar ve kendileri biliyor, tek tek istismarda bulunuyor. O çocuklara ilişkin resimleri, video kayıtlarını saklayabiliyor.
“Paylaşan koleksiyoncular”; çocukların kendisiyle ya da başkasıyla beraberken erotik resimlerini ya da videolarını kaydederek pazarlayanlar. Ticari kâr elde ediyorlar.  Bu da zaten şu anda tartışılan internetten çocuk pornografisi pazarlamaya tekabül ediyor.” (11)

Kemal Sayar’ın kelimeleri ile sübyancı şöyle tanımlanıyor:

“Bu kişilerde(insanlık dışı eylemlerde bulunanlarda) antisosyal kişilik bozukluğu dediğimiz, vicdan eksikliği ile kendini gösteren kişilik bozuklukları vardır. Suç işleme eğilimleri yüksektir. Bunlar yaptıkları kötü edimlerden dolayı pişmanlık duymaz, tamamen umursamaz bir tavır takınabilirler. Pişmanlık duymadıkları için de kolayca suç işleyebilir, tekrar edebilirler. /…/ Özellikle pedofillerde çok ciddi antisosyal kişilik bozuklukları vardır. Bu kişiler tüm dünyayı nesne olarak görürler. O çocukları yaşayan, nefes alıp veren, iç dünyaları olan, yardıma muhtaç varlıklar olarak değerlendirmezler. Onları kullanıp atılacak bir nesne olarak görürler. Kendilerinden başka kimseye merhametleri yoktur çünkü.  (8)

Psikiatrist Doç. Dr. Arif Verimli’nin ifadeler ile sübyancı:

‘Çocuklarla cinsel birliktelik bir davranış bozukluğudur, buna pedofili denilir. Bu konu Psikiatri’de ‘Cinsel Sapkınlıklar’ başlığı altına incelenen bir sapkın davranış kategorisinde ele alınır. Kimsenin cinsel yönden olgunluğa erişmemiş çocuklara cinsel tacizde  bulunmaya hakkı yoktur. İnsanlık tanımında böyle birşeyin olmaması gerekir. Cinsel sapkınlığı olan insanların çok büyük bir olasılıkla ağır  kişilik bozukluğu sözkonusudur. Bu insanların geçmişlerine bakılınca, çok önemli travmalar yaşadıkları, çocukluklarında kendilerinin de tacize uğradığı, kimi zaman bu travmanın intikamını almaya çalıştıkları görülür. Anne ve  babaları ile aralarında küçüklükten yetişkinliğe gelinceye kadar kompleks oluşturabilecek normal olmayan ruhsal örgülerin geliştiği görülür. Toplumumuzda cinsel sapkınlık az değil. Ancak, cinsel sapkınlık  sorunu olan insanların çok azı tedavi için Psikiatriste geliyor. Sokaktan  alınan cinsel kültür normal olmayan bir davranış biçimini insana giydirir. İnsanlar sapkınlık olarak adlandırılan cinsel deneyimleri duyunca, ‘O  yapıyor ben de yapayım’ diyebilir.” (3)

Kendimiz bu konuda bilgilendikten sonra çocuklarımızı bilgilendirmeliyiz. Çocuklarımızın cinsel tacizden korunabilmeleri için neleri bilmeleri gerekiyorsa, o bilgileri onlara doğru ve yaşlarına uygun bir şekilde aktarmalıyız. Sakın, çocuğunuzun yabancı insanlarla temas etmesini engellediğiniz için tamamen güvende olduğunu düşünmeyin. Ne yazık ki “cinsel istismarı gerçekleştirenlerin birçoğu kurban olarak yakınlarındaki tanıdıkları çocukları seçiyorlar. Yani bu kişi çocuğunuzdan büyük okuldaki-mahalledeki bir diğer çocuk veya iletişimde bulunduğu bir yakını olabilir.” ..(9) Bu bilgi insanın kendini güvende hissetmesini engelliyor ama, ne yazık ki durum bu. Bu rahatsız edici bilgi sayesinde çocuğunuzu olası bir tacizden koruyabilirsiniz.. Unutmayın, “Ebeveynler, koruyucu hekimlik yapma adına okulöncesi dönemde (4-6 yaş) çocuğunu korkutmadan cinsel taciz konusunda bilgilendirerek çocuklarına yönelik cinsel taciz riskini azaltabilir.” (9)

Bunu nasıl yapacağız derseniz uzmanları önerileri aşağıdaki gibi:

   
Cinsel Taciz Konusunda Çocuklarımızı Nasıl Bilgilendireceğiz?
 

“Çocuğun muhtemel tacizlere karşı korunabilmesi için sağlıklı bir cinsel bilgiye ve aile içerisinde şartsız sevgiye ihtiyacı vardır.” (9)
Küçük yaşlarda cinsiyete ait soruları ertelendiği, kınandığı ve suçlandığı takdirde çocuğun zihninde cinsel merakın ayıp birşey olduğu kanaati doğacak, bu merakından dolayı suçluluk duygusuna kapılacak ve soru sormaktan vazgeçecektir.
Cinsel konularda soru soran bir çocuğa annesi “Ne kadar ayıp, böyle şeyleri sormaktan utanmıyor musun?” dediği zaman ona yaratılışa aykırı bir utanma ve suçluluk duygusu telkin etmiş olur. Çocuğun soruları ya gördüğü veya duyduğu, ancak anlamakta zorluk çektiği cinsel konularla ilgilidir. Eğer sorusunu anlayışla karşılar, söz ve davranışlarımızla memnuniyetsizlik göstermez, detaylara girmeden anlayacağı basit kelimelerle cevap verirsek; hem kafasındaki karışıklığı gidermiş, hem de benzer durumlarda tekrar soru sorma cesareti vermiş oluruz.” (10)
Okulöncesi dönemde aileler çocuğun cinselliğe ait merakını giderirken detaya inmeden, cinsel organların değerli olduğu, vücutta birtakım fonksiyonlarının olduğu ve bu sayede kız-erkek, anne-baba gibi özelliklerinin oluştuğu anlatılmalıdır. (9) Cinsel organlarına ancak (temizlik, banyo, çamaşır değiştirmek için) anne ve babanın dokunabileceğini, başkalarının buna hakkı olmadığını anlatmalıyız. (10)
 Bu bilgileri bilen ve ebeveynleriyle konuşabilen çocuklar herhangi bir istismar durumunda aileye daha kolay açılabilmekte ve başarılı bir cinsel kimlik kazanımının ilk adımını atmış bulunmaktadır… (9)
Cinsel Taciz Ve Istismar Konusunda Çocuğumuza Vereceğimiz Bilgiler şöyle sıralanabilir:

* Çocuğa inşaatlarda, boş, terk edilmiş evlerde, bodrumlarda, ailesinin bilgisi olmadan oynamaması gerektiği, ayrıca aileden izinsiz arkadaş ve komşu evlerine gitmemeleri gerektiği ifade edilmedir. 
* Çocuğa çevrede kötü insanların olabileceğini ve onları kandırmak için çeşitli hikayelerle yalan beyanda bulunabilecekleri; ama buna inanmamaları gerektiği ifade edilmedir. “Annen kaza geçirdi; ben doktorum, seni yanına götüreceğim.” gibi örneklerle bunu anlatın onlara.

* Çocuğa cinsel organının kendisine özel olduğunu; fakat anne babaların temizlik, banyo gibi ihtiyaçlarını gidermek için dokunabileceğini; ama başkalarının dokunmaya haklarının olmadığı ve ıssız, tenha yerlerde birisinin böyle bir girişimde bulunduğu zaman mutlaka anlatması gerektiği ifade edilmelidir.

* Ebeveynlerin bu bilgileri çocuğa verirken çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Çünkü panik havasında ve sıkça yapılan hatırlatmalarla verilen bilgiler çocukları insanlardan korkan, her şeye şüpheyle bakan saplantılı kişilikler haline getirebilmektedir.

* Çocuğunuza iyi ve kötü dokunma arasındaki farkı öğretin. Örnek olarak; “Yavrum her sevme ve dokunma art niyetli değildir. Sen akıllı bir çocuksun, bunu anlayabilirsin. Eğer biri seni kendi çocuğu gibi başını okşarsa ve diğer insanlar varsa korkmana gerek yok…” gibi açıklamalar yapılabilir.”  (9) 

 

“Çocuk Pornografisi” kitabının yazarı Prof. Dr. Oğuz Polat da çocuklarımızı nasıl koruyacağımızı şöyle özetlemiş:  “Çocuklarınıza yabancılarla konuşmamasını; yabancı biri sıra dışı veya garip bir şey yapmalarını isterse hemen aile fertlerinden birine bunu anlatması gerektiğini; mayoyla kapattığı yerlerini, en yakınlarına, öğretmenlerine hatta akrabalarına bile göstermemesini; belirli bir yaştan sonra kimsenin kucağına oturmamalarını söylemelisiniz.” (14)
 

( Ek olarak yapabilecekleri şu yazıdaki BİZE DÜŞEN GÖREVLER başlığı altından okuyabilirsiniz. )
Yukarıda da söz edildiği üzere, çocuklar başlarına böyle birşey geldiğinde bunu dillendiremeyebilirler. Bu yüzden gözlerimiz çocuklarımızın üzerinde olmalı, bunu biz anlamalıyız. Peki nasıl?
Çocuklarımızın Cinsel Istismarla Karşı Karşıya Kalıp Kalmadığını Nasıl Anlarız? 

Bir çocuk cinsel istismara maruz kalırsa ortaya çıkabilecek belirtiler Prof. Dr. Şahika Yüksel tarafından şöyle açıklanıyor:

“Cinsel istismar olan bütün çocuklar illa ki psikolojik olarak çok hastalanmazlar. Risk taşırlar ama. O zamana kadar neşeli olan çocukta bir değişiklik olabilir. İçine kapanabilir, saldırganlaşabilir. Arkadaşlarına cinsel sadırgan davranabilir, hayvanlara eziyet edebilir, yaşı küçükse uygunsuz bir şekilde soyunmaya, sürekli mastürbasyon yapmaya başlayabilir.Okul başarısında düşme olabilir. Tuvalet terbiyesini almış çocuklar dışkı ve çişini yine yatağa yapmaya başlayabilir. Ama bunlar yine kesin değil.” (11)

Prof. Dr. Oğuz Polat’ın bu konudaki fikirleri ise şöyle:

“Maalesef en büyük sorun, çocukların suçluluk duygusuyla bu tecrübelerini ailelerinden saklamaları. Çocukta durup dururken yaşanan değişimleri gözlemlemek gerek. Mesela çocuk içine kapanmaya başlamışsa veya aniden tırnak yeme alışkanlığı geliştirmişse, gece uykusundan sıçrayarak uyanıyorsa bir sorun olduğunun anlaşılması gerekiyor. Eğer aileler çocuklarıyla yakın ilişkidelerse bu sorunları hemen gözlemler. Böyle durumlarda çocuğa merak ettiklerinizi anlattırmak için korkutma taktiğini değil, paylaşmayı seçmelisiniz.” (14)

Bu konuda ayrıca psikologlardan, pedagoglardan, çocuk gelişimcisi uzmanlardan da bilgi alabilirsiniz.

Çevremizdekileri De Bilinçlendirmeliyiz!

Çocuklarımızı bilinçlendirdikten sonra, çevremizdekilere dönmeliyiz, Öğrendiklerimizi, çocuğumuzu koruma yöntemlerini diğer yetişkinlerle de paylaşmalıyız. Ayrıca, bu konunun ne kadar önemli olduğunu da vurgulamalıyız. Taciz, tecavüz vakasından haberdar olanların, bu bilgiyi saklayarak suça ortak olduklarına, devamına sebep olduklarına onları ikna etmeye çalışmalıyız. Öğretmenler velileri uyarabilir. Veliler, öğretmenleri, diğer velilere bu bilgileri aktarmaları konusunda bilgilendirebilir. Arkadaşlarınız, komşularınız, akrabalarınız, lafın kısası herkes bu konuda bilgilenene kadar, bu tatsız konuyu çevremize aktarmak durumundayız.

Çocuk Istisması Vakaları Neden Artıyor?

Bu arada bence her kişi bu vakalar neden artıyor, bunda çevresel, toplumsal etkenlerin rolü ne olabilir diye kafa yormalı. Son yıllardaki özgürlük rüzgarları ile medyanın kontrolsüz cinselliği ve şehveti körüklediğine yukarıda değinmiştim.  Kendisine “Antisosyal kişilik bozuklukları-nın artışında çağın ve medyanın herhangi bir etkisi var mı?” diye sorulduğunda Kemal Sayar’ın verdiği yanıt şu:

“ABD’de yapılan araştırmalar antisosyalliğin iki katına çıktığını gösteriyor. Bunda genç nesillere değer aktarılamamasının ve televizyon kültürünün üzerinde duruluyor. Antisosyalitede ülkemizde de büyük bir patlama var. Medya aracılığıyla merhametin olmadığı bir dünya kışkırtılıyor. Televole gibi programlar gelgeç eğlence programları gibi görülüyor ama toplumun altını oyuyor aslında . Türk televizyonları Türk toplumunun ruh sağlığını tehdit eden en büyük unsurdur. Bunu göğsümü gere gere söylerim. Bu adi, pespaye programlar insanların birbirine yabancılaşmasını tırmandırıyor. İnsanları değersizleştiriyor, metalaştırıyor. Bunun sonucunda da toplumda birbirine saygı duymayan, nesne muamelesi yapan bir gençlik türüyor. Liselerdeki şiddeti hatırlayın. “.  (8)

Kontrolsüz özgürlük rüzgarı medyada eserken, çocuklar da eskiye oranla daha çabuk cinsel kimlik kazanıyorlar ve bedenleri de daha çabuk gelişiyor. “İçinde yaşadığımız kültür, çocukları hızla büyümeye teşvik ediyor. ” Hızla büyüyün ve cinsel kimliğinizi kazanın, ancak cinsel kimliklerinizle varsınız” diyor. Özellikle genç kızlar makyaj yapmaya, cinsel rollerine bürünmeye yönlendiriliyorlar. Türkiye’de kürtaj yaşının düştüğüyle ilgili kadın doğumcuların gözlemleri var.” .  (8) diyor Kemal Sayar. Sonuçta 10-12 ya da 14 yaşındaki kız çocukları kadın gibi görünmeye çalışıyor. Ama ruhları çocuk! Çocuk ruhlu kadın gibi görünmeye çalışan küçük kız çocuklarına, sapık ruhların musallat olma ihtimali daha yüksek. Bizim yerimize, iletişim araçlarının çocuklarımızı yetiştirmeye çalışmasına, çocuklarımızı kestirmeden yetişkin sınıfına sokmaya çalışmasına dur demeliyiz. Her çocuğun sağlıklı bir çocukluk yaşamasını engelleyen unsurlar tek tek düzeltilmeli.

İnternetin Vakaların Artışındaki Etkisi Nedir?

Ayırca internettin sansürsüz şekilde çocukların önüne konulmasının, onların gelişimi için ne kadar tehlikeli olabileceğini farketmeliyiz. “Evde internet erişimi olan tüm çocuklar tehlike altında. Onları çocuk pornografisine çekmeye çalışanların bir kısmı “pedofili hastaları” yani bu tür cinsellikten haz alan kişiler. /…/ bu sektördeki suçlular, evde ailesinin yanında olanlarla da özellikle Messenger gibi sohbet programlarıyla bağlantıya geçiyor. Genelde cinselliği öğrenme yaşındaki çocukları kandırmaları daha kolay oluyor. “Önce ben sana fotoğrafımı yollayayım, sonra sen bana yolla” dedikten sonra çıplak fotoğraf yollatıyorlar. O fotoğraflar bir kez ele geçtikten sonra tehditler başlıyor, çocuklar aile korkusundan seslerini çıkaramıyor. O korku yüzünden karşılarındakinin istediklerini yapmaya başlıyorlar. Ayrıca pornografik içerikli sitelerin yüzde 30’unda çocukların ilgisini çekmek için Pokemon ve Action Man gibi 26 popüler çocuk karakteri kullanılıyor.” (14) diyor Prof. Dr. Oğuz Polat “Her dört çocuktan biri en az bir defa çocuklar için sakıncalı içeriği olan seks sitelerine giriyor. Bunların beşte biri erişkinlerin cinsel tekliflerine maruz kalıyor.”(12)
 

Aynı şekilde kaçak cd lerin ortalıkta serbestçe dolaşımda olmasını da aynı şekilde tehlikeli. Çok acil olarak çözüm bulunmalı. Pedofili cdlerinin varlığı, sübyancıların çocuklara yönelmesini engelleyebilir diye düşünenler olabilir. Ama uzmanlar öyle düşünmüyor:Mesela Prof. Dr. Şahika Yüksel’in fikirleri:  “Bu tür fantezi kuranların çeşitli materyallere ihtiyacı var. Fantezi materyallerinin sağlanmasında da kullanılan çocukların dokunulmasa, görülmese bile sanal alemden zarar gördüğünün hatırlanması lazım. Aynı tartışmaları erişkin pornografisine ilişkin yaşadık. Pornografi savunucuları, her tür pornografinin iyi olduğu ve varlığının tecavüzü engellediğini söyledi. Ama pornografinin daha yaygın ve serbest olduğu ülkelerde tecavüz oranlarında artış olduğunu görüyoruz. Bazı kişilerin fantezilerinin eyleme dönmesine yardımcı olduğunu da. “ (11) Bu yüzden sübyancı yayınların engellenmesi konusu çok çok önemli. Bu yayınlar taciz, tecavüz vakalarının artmasına sebep oluyor. “Bugün Türkiye’de çocuk pornografisine büyük bir ilgi var. Pornografi için kullanılan çocuk sayısı az gibi gözükse de bu sektöre çekilmeye çalışan çocuk sayısı inanılmaz boyutlarda. Bu yüzden de pornografiye kurban giden çocukların sayısı her geçen gün artıyor. Eğer bu sayının artmasını istemiyorsak şimdi harekete geçmeliyiz, yoksa yakında çok geç kalmış olabiliriz. Bu sektör inanılmaz hızlı büyüyor. 1998’de çocuk pornografisi içerikli internet sitelerinin sayısı 3 bin 267 iken 2004’te bu sayı 106 bin 119’a ulaştı. Yani altı yılda 30 kattan çok arttı.” (14) “ Sanal ortamda 7 bin 650 adet sansürlenmiş pedofili sitesi var. Çocuk şiddetini yansıtan fotoğrafların tanesi 30-100 dolara alıcı buluyor. Çocuk pornografileri 1986’dan beri interneti kullanıyor. 2003 yılı içerisinde ABD’de bin kişi çocuk pornosu yüzünden tutuklandı. 7 bin kişi de arananlar listesinde.” diyor Prof. Dr. Oğuz Polat.  (kaynak:www.sinefil.org)” (14)

Son Söz

Blinçlendirme çalışmaları devam ederken, elimizdeki imkanlarla, sorunun üzeri örtülmesin diye çaba harcayabiliriz. Sorunu hatırlamak için bir sonraki vaka beklenmesin! Medya bağlantıları olanlar başta olmak üzere, herkes konunun gündemde kalması için birşeyler yapabilir. Televizyoncular, gazeteciler, milletvekilleri e-posta yağmuruna tutulabilir. Ayrıca, bu konuda kalem oynatanlara, konuyu gündeme getirmeye çalışanlara, yasal düzenleme yapılsın diye uğraşanlara (mesela Canan Arıtman’a) destek olabiliriz. Velhasıl, her türlü imkan ile, gerek suçun önlenmesi, yayılmasının önüne geçilmesi, gerekse suçluların toplumdan uzaklaştırılarak cezalandırılması ve ıslah edilmesi için, gerekli düzenlemeler yapılana kadar ve herkes bilinçlenene kadar konuyu gündemde tutmalıyız.
Kemal Sayar’ın dediği gibi:

“Çocuklarımızı, toplumun diğer kesimlerini ıslah olmayacak derecede ağır kişilik bozukluğu gösteren insanların tasallutundan korumak boynumuzun borcudur.”(8)
Çocuklara, hatta tek bir çocuğa karşı işlenen böyle bir suçun , o masumların yaşadıkları travmaların bir telafisi olduğunu düşünmüyorum. O yüzden geç kalmadan, bir çocuk daha zarar görmeden herkes elinden geleni, hatta daha fazlasını yapmalı. Daha fazla gecikmeden! Mağden’in sözleri ile: “Sıkı bir silkelenmenin zamanı bugün bile değildir. Dündü. Evvelsi gündü. Çok geç kaldık, daha fazla, artık gecikemeyiz.” (4)

* Ilk kez Cumhuriyet Gazetesi’nin reklamında kullanılmıştır.

Kaynakça:
1) http://www.tdk.gov.tr/TR/sozbul.ASPX?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF05A79F75456518CA&Kelime=pedofili
2) Perihan Mağden’in Radikal Gazetesi’ndeki 17.10.2004 tarihli “Pedofili Uyarıcıları” isimli yazısı: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=131388.
3) 31.10.2004 (Akşam Gazetesi, Pedofili dosyası, 2004) http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2004/10/31/gundem/gundemprn1.html
4) Perihan Mağden’in Radikal Gazetesi’ndeki 24.10.2004 tarihli “Yerine otur adalet!” isimli yazısı: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=132178
5) Milliyet Dış Haberler Servisi’nin 22.08.2007 tarihli haberi: http://www.milliyet.com.tr/2007/08/22/yasam/ayas.html
6) Perihan Mağden’in 1 Radikal Gazetesi’ndeki 16.10.2004 tarihli “İçim Parçalanıyor Petra!” isimli yazısı: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=131384
7) Hürriyet’in 23.08.2007 tarihli haberi: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/7137232.asp?gid=48&a=176338
8) Fadime Özkan’ın Yeni Şafak Gazetesi’nde 09.03.2007 tarihinde Kemal Sayar ile yaptığı röportaj: http://www.yenisafak.com.tr/roportaj/?t=09.03.2007&q=1&c=16&i=1293&Kemal/Sayar/Toplumun/ruh/sa%C4%9Fl%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1/televizyon/bozuyor
9) Abdullah Purtaş’ın (Özel Özgören Liseleri Psikolojik Danışmanı) Zaman Ailem’de çıkan “Çocuğunuzu tacizden koruyun” isimli yazısı: http://ailem.zaman.com.tr/?bl=5&hn=4226
10) Ali Çankırılı ‘nın Zafer Dergisi’nde çıkan “Cinsel Taciz ve İstismar” isimli yazısı: http://www.zaferdergisi.com/article/?makale=324
11) Nazan Özcan’ın Radikal Gazetesi’nde çıkan “Fantezi ve pedofili” isimli haberi ve röportajı: http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=827
12) Özkan Güven’in 28.03.2004 tarihli tarihli Milliyet Gazetesi’nde çıkan haberi: http://www.milliyet.com/2004/03/28/pazar/paz07.html
14) Sabanur Kıraç’ın 18.03.2007 tarihli Milliyet Gazetesi’nde çıkan haberi ve röportajı: http://www.milliyet.com/2007/03/18/pazar/paz04.html
15) Ali Murat Güven’in Yeni Şafak Gazetesi’nde 24.11.2006’da çıkan “Şeytan’ın sineması: ‘Çocuk pornosu’ “ isimli yazısı: http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=24.11.2006&y=AliMuratGuven

 

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 25 Yorum

  2. Yazan:Haydar Tarih: Ağu 31, 2007 | Reply

    “Onlarda cocuguna sahip ciksaydi canim” toplumundan “Çocuklarımızı, toplumun diğer kesimlerini ıslah olmayacak derecede ağır kişilik bozukluğu gösteren insanların tasallutundan korumak boynumuzun borcudur” toplumuna gecmek onemli olcude zihniyet degisikligi gerektirir.

    -Micir yolda kaza… 3 ölü
    -Yavas gitseydi canim!

    -Caddede acik birakilan cukura dusen arabada bir aile yok oldu.
    -Gozun körmüydü? Adamlar cukurun onune bidon bile koymus.

    -Engelliler ise alinmiyor.
    -Saglamlara is buldukta!

    -Belediyenin Ambulansi bile yok.
    -Estergon Kalasi yaptik ya!

    -“Sayin editorum hatali sollama 24 tarim iscisi ölmüs”.
    -Tamam 8. sayfaya koyun.
    ***

    Emekli Gnl. Kurmay baskani Ozkok’un bir sozu vardi “Herkes hakettigi gibi yonetilir”.
    Buna cocuklar dahildir.

    Sapkamizi onumuze koyup dusunelim. Hakediyormuyuz?
    —————-

    Bakin ABD de cocuklara karsi islenen suclar nasil takip ediliyor.
    http://www.fbi.gov/hq/cid/cac/states.htm

    Engellilerle ilgili yasa
    http://www.usdoj.gov/crt/ada/adahom1.htm

    Karayollari Idaresi ve guvenligi
    http://www.fhwa.dot.gov/index.html

    vede
    Estergon Kalasi (sise seklindeki camlarini yesinler… pardon icsinler!)
    http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=102862

  3. Yazan:MY Tarih: Ağu 31, 2007 | Reply

    Yapay gündemlerden gerçek gündeme geçis her zaman ki gibi biraz sert oldu 🙂

    Keske seriatçi, Atatürkçü, çayci veya simitçi demeden el birligi ile ortak toplum projeleri gelistirebilsek ve uygulamaya koysak.

    Günlük hayatimizin gerçek sorunlarina yönelik siyasi söylemlerin olusmasi dilegiyle

  4. Yazan:Ç-Z Tarih: Ağu 31, 2007 | Reply

    Günlük hayatimizin gerçek sorunlarina yönelik siyasi söylemlerin olusmasi dilegiyle (MY)

    Mehmet bey,
    Peki emniyet kemeri takma şartını bile bireysel özgürlük olarak değerlendiren bir zihniyetle “günlük hayatın sorunları” tanımında nasıl uzlaşabileceğiz?

  5. Yazan:MY Tarih: Ağu 31, 2007 | Reply

    Sayin Ç-Z,

    Malesef gene çok haklisiniz 🙂 yoksa 🙁 mi deseydim?

    Aslinda kantarin topuzunu kaçirMAmak zor hakikaten. Mesela Bahar Hanim’in degindigi KLASIK PORNO ve diger erotik reklam vb.

    Simdi “bu dine/geleneklere aykiri” diye yasaklamaya kalksaniz isin sonu gelmez, ortalik Iran’a döner.

    Yok “serbest birakalim” deseniz iste vaziyet: bir gazoz satmak için kadinlari asagilayan, cinsel bir nesne, teshir edildikçe kiymetlenen bir ET PARÇASI gibi gösteren reklamlar.

    Bahar Hanim’in alintiladigi bilim adamlarina katiliyorum, çok fazla cinsel uyarim aliyor insanlar. Sadece çocuklar degil biz yetiskinler için de rahatsiz edici bir durum bu.

    Mesela her dakika yemek yemeniz gerektigi hatirlatilsa (ki bu da var biraz) insan hep yemek düsünür. Herkes asiri kilo almaz belki ama mesela parasi olmayan bir insanin TV ekraninda sucuklu yumurta seyretmesi de dogru degil.

    Özetle medya çok fazla nefsimiz üzerinde duruyor : yiyin, için, karsi cinsi düsünün, daha iyi bir araba sürün, herkes sizi kiskansin, vs vs.

    Bütün bunlar suç oranlarini yükseltiyordur herhalde. Bunu tahmin etmek için kriminolog olmaya gerek yok!

    Tabi her inançtan ve sosyal siniftan insani ikna edebilecek bir takim ölçütler gerek ama kolay degil.

    Muhabbetle

  6. Yazan:Ç-Z Tarih: Eyl 2, 2007 | Reply

    Mehmet bey,”gene”kısmını anlamadım ama  duruma daha uygun düşüyor.

    Dediğiniz şey önemli;Gazoz satmak için!
    Gazoz şişesinin yanında yada bir araba tanıtımında yada vb. bikinili bayanlar.Kadın bedeninin kullanıldığı her durumda hitap edilen,aklı çelinmeye çalışılan potansiyel tüketici cinsi bedeni kullanılmış olan bizler değiliz.

    Erkek cinsinden özür dilerim(zira gerçekler ve idealler pek uyuşmuyor maalesef) ama kadın meta ise da bu metanın pazarlandığı “müşteri”erkek.

    Düşüncelerden Suat bey “kadınlar tercih edilmekten şikayetçilerse,tercih edilmesinler,karşı çıksınlar.Bu doğru değil.”demişti.
    Yaptıkları eylemlerin sonucunda oluşan kaostan dini inanç sahipleri fıtrat,inançsızlar ise doğa kanunu deyip el etek çekiyor.

    Kadınlar bedenlerinin yada “varlıklarının”bir şekilde kullanılmasına karşı çıktıklarında ki maalesef kadın hak savunucuları genellikle yine bu cins içinden çıktığından olaya “Feminizm”adı takılarak sanki derin dondurucuya atılmak üzere havası alınmış stok yiyecek muamelesi yapılıyor.
    Bir siyasi grup seçim zamanında bu dondurulmuş ürünü kullanıyor ve tekrar aldığı yere koyuyor.Kimler bu siyasiler derseniz maalesef yine cinsiyetleri erkek.

    Şimdi bunları yazdığım için “feminist” olarak adlandırılırım.
    Çocuk ve kadın üzerinden sex pazarlayanların değerli,kandırılmış müşterileri;ERKEKLER.
    Kadınlar kendilerini ve çocuklarını korumak adına herhangi bir eyleme kalkıştıklarında bu akılları çelinmiş ERKEK müşteriler düğmesine basılmış piyon askerler gibi ayağa kalkıyorlar.

    Benim derdim erkeklerle değil,cins üstünlüğü saçmalığına kesinlikle inanmıyorum,(iki gözüm var ve birine diğerinden daha az değerli,önemli demiyorum) ve “erkeklerin sahip olduklarına biz de sahip olmalıyız diyen,s…k yarışı olarak tabir edilecek noktada değilim.Sadece,erkekler de en az kadınlar kadar kendilerini kullandırtmasınlar diyorum.Kadın “meta”olarak görülüyorsa,satın almak için bedel ödeyen bir de “müşteri”vardır?Müşteri olmaktan kurtulmak için sadece kadına”meta”olma denilmez ki?

    Toplumdaki ahlaki yozlaşmadan şikayetçiysek bu tek bir cinsin gayreti ile olmaz.

    Fıtrat ve kadın dendiğinde,çocuğa en yakın cins olarak kadın kabul edilir.Bunca kullanılan çocuk ve onları canlarından çok seven anneleri olan kadınlar,herkesin kabul ettiği erkek fıtratının “dominant” olan özelliğinin kötüye kullanılmasına o zayıflıkları ile (sadece fiziksel ve hak teslimi anlamında diyorum)nasıl direnebilsinler.

    Ekonomik şartlar deniyor ve kadının ev dışındaki hayatı erkek ile paylaşması isteniyor,anne olması da bekleniyor,peki anne- çalışana imkan hazırlayan baba-işverenler çok mu?Onlar, evde çalışmayan hanımlarına çocuklarına bakımda yardım etsin diye yardımcı düşünebilir ama maliyetleri hesaplayarak işyerinde çalışan annelere bu olanağı(ki bence kesinlikle bu bir AYRICALIK DEĞİLDİR!)sağlamaz.Çocuğunun eğitiminden ekonomik nedenlerle uzak olan annenin o çocuğu hangi şartlarda ve nasıl büyür?

    Tabi her inançtan ve sosyal siniftan insani ikna edebilecek bir takim ölçütler gerek ama kolay degil.(M.Y)
    Bu noktadaki ilk ikna edici ölçüt;Erkeklerin farkında olarak yada olmadan bu potensiyel müşteri hüviyetinden kurtulması gerek.Bazı eylemlerde inanını fıtrat,inanmayanı doğamız böyle deyip masumlar safına geçmemeli.Erkekler illa bu durumda bir savunma refleksi geliştiriyor,gerek yok ki yazıda bahsedilen çocukları o kadınlar tek başına yapmadılar.
    Anneleri nerede? Neden sahip çıkmamış diye soranlara sormak gerek peki babaları nerede?
    Belki babaları çocuk ve kadın üzerinden para kazanan bir sex firmasında maaşlı çalışıyordur!

    Cibiliyetsizler,yani kazanç uğruna her yolu mubah kabul eden ne erkek ne de kadın olan bu soysuzların,(kusura bakmayın insan sıfatı taşıyamayacakları için cinsleri bile olamayan bu üçüncü tür yaratıklar için başka ne diyebilirim bilemedim)

    Evet,bayanım,duygusalım ama bu duygusallıkla çocuğumu daha çok sahiplenebilirim,bazen bu duygusallık kadınların”zaafı” gibi algılansa da keşke bu tip konularda “güçlü,anne olmadıkları için daha az duygusal olan”erkekler de duygusal olabilse ve erkekçe tepki verip biz bu iğrençliklerden sorumlu değiliz demeseler.

    Her yasak ve arttırılan yasak dozu sizin dediğiniz empoze edilmenin tetikleyiciliği görevini görüyor.
    Sürekli aç olması emredilen de yiyecek düşünür,sürekli yemesi emredilen de.
    Kafamızdan önce şu yanlış inancı çıkarmamız gerekiyor,her koyun kendi bacağından asılır,kişi ne yaparsa kendine yapar,kişi kendi yaptıklarından sorumludur.Kendimize sürekli ben sorumlu değilim diyeceğimize benim bunda payım ne diye sormamız gerek.Suçta yada kötülükte kendi payımızın ne olduğunu aramak,çözüm için ilk adımdır bence.

    Yazıda sık sık Suat bey’e atıfta bulundum çünkü şu aşağıdaki cümleyi bir türlü hazmedemedim.İyi niyetli,inanan ve oldukça kültürlü bir erkek bu şekilde düşünebiliyorsa ….diye düşündüm ve her şekilde “erkek”dünyasında yaşadığımızdan şüphem kalmadı.
    (Suat beyin kulakları çınlasın Gelin siz bunu feminist argümanlar bağlamında değil de “pozitif ayrımclık istiyoruz” diyerek gündeme getirin (ki İslam kadının letafetine vurgu yaparak bunu yapar) hep birlikte de sonrasını, yani bekar erkeklerin yapmaları gereken özeleştirilerini konuşalım 🙂 demişti.
    Bu nasıl iki ayrı cinsin dişli olması hali!
    Bir bayan olarak kendi cinsime vaat edileni elde etmek bu kadar “hiçleşmeye değmez” derken,erkeğe de “satın alan olma” deme hakkım var.

    Ben kendimi düzeltmek için senin yardımına ihtiyacım var dediğiniz kişi dönüp önce sen kendini düzelt sonra yardım ederim demek çok saçma değil mi?

    Kusura bakmayın,dilimden kaçan bazı uygunsuz tanımlar oldu ama midem bu kadar kasılırken düzeltme ihtiyacı hissetmedim.
    Pek çok başlık için bile insanlar “evet,katılıyorum”yada “altına imza atarım”diye fikir beyan edip varlıklarını gösteriyorlarken bu gibi bir konuda yazının altına “ben de karşıyım” yada “elimden geleni yaptığıma inanıyorum” diyen en azından konunun kınandığını gösteren yorumların azlığını görünce,üzülmenin bazen tepkisizliğe neden olabileceğini görüp üzütü ve kızgınlıkla yazdım.

  7. Yazan:Selahattin Tarih: Eyl 3, 2007 | Reply

    Konu açısından sıkıntılı bir konu ama nefse karşı, fıtratın yanında olmak adına aşağıdakileri yazmayı gerek duydum.

    s.a.

    Fıtrat boşluk kabul etmez,

    Örneğin;
    SU dolu bir bardağı boşaltalım, suyun yerine ne gelir , HAVA gelir. Yani bir şeyin yerini muhakkak başka bir şey alır.

    Sevap işlemiyorsak günah işliyoruz, Allah’ın adını anmıyorsak şeytani şeylerin adını anıyoruz, iyilik yapmıyorsak kötülük yapıyoruz gibi.

    İslamın yerini kapitalizm doldurursa herkes kapitalizmden ücretini alır, gibi.

    ***

    Anne ve babaların öğretim modellerinin farkına varması gerekir diye düşünüyorum…

    ÖĞRETİM MODELLERİNE BAKIŞ: İlk yapılan iş harflerin tanıtımıdır. Ondan sonra okuma yazamaya geçilirse karşımıza benim bildiğim iki öğretim sistemi çıkar.

    1) Eski Öğretim sistemi; harf – hece şeklinde öğretiliyordu, yani “ALİ GEL – ALİ MEDRESEYE GİDİYOR” yazılımı aa – lll- aal – aallii – ali şeklinde öğretiliyordu. Harf harf ses çıkartılıp birleştiriliyordu.

    2) Yeni sistem öğretim ise kalıp şeklinde – şak diye çözdürülerek öğretiliyor. ALİ GEL – ALİ MEDRESEYE GİDİYOR gibi cümleler öğrenciye sürekli, defalarca gösteriliyor. Öğrenci bu yazıları, bu kalıpları belli bir süre gördükten sonra, şak diye cümleyi hatta cümleleri çözüyor ve okuma yazmayı öğreniyor.

    Birinci sistemde yanlış olmamakla beraber, Bu ikinci sistem öğretimde bir anlamda EĞİTİME gerek kalmıyor, çünkü amaca, eğitime en yakın ve çabuk sistem.
    Mesela “Komşusu aç ken tok yatan bizden değildir” cümlesini ele alalım. Gerçek hayatta çocuk komşusunu açken gördüğünde daha önce öğrenmiş olduğu cümleyi/hadisi aklına getiriyor ve gerekeni yapmaya veya söylemeye çalışıyor tertemiz fıtratı ile. Daha öğrenme aşamasında bile olsa çocuk için birkaç kez duyduğu bu cümle eğitim açısından görsel eğitimin de daha çabuk olmasını sağlıyor.
    Bizlerin sürekli dinlediği, Kuran hadis dersleri bizler de de aynı çağrışımı yaptırmakta olduğundan, kulağımıza gelen cümle kalıpları olsun, ayetler hadisler olsun aklımızda kalıyor ve bu öğretim şeklinin farkında olmadan faydasını görüyoruz.

    Öte yandan konuşuyoruz ama ne konuşuyoruz yazıyoruz ama ne yazıyoruz, izliyoruz ama neleri izliyoruz kimlerin saf ve temiz aklını bulandırıyoruz ve nelere sebeb oluyoruz. İhlaslı olmayan bir çok beyne akla kalbe ne atom bombaları bırakıyoruz, neler öğretiyoruz, hangi kalbi, hangi aklı, hangi bedeni istismar ediyoruz.

    Bu tür sorunları çözmek için,
    neyin istismar neyin iyilik olduğuna doğru karar vermemiz gerekiyorsa; iyiliğin tanımını herkes neye göre yapıyor veya karşınızdaki neye göre yapıyor sorusunun cevabını -tek bir cevap- verdiğimizde doğru karara ulaşabiliriz diyebilirim. O tekbir cevabıda İslamı yasalaştırmak ve yaşamak diye verebilirim.

  8. Yazan:BetüL Tarih: Eyl 7, 2007 | Reply

    Cok guzel, kapsamli, bilgilendirici bir yazi. Bu konuyu ele aldiginiz icin ayrica tesekkur ederim.

    Cocuk tacizinin ensest iliskinin yaygin oldugu Kanadaya tasinirken en buyuk korkum ilkokula giden oglumdu. Ilk yil defalarca yabanci kimseyle konusmamasini, ogretmeni veya tanidigi bile olsa ona sarilmalarinin dokunmalarinin kabul edilebilir olmadigini, boyle bir durumda hemen ordan uzaklasip en yakindaki yetiskinden yardim istemesini, asansore bir erkekle yanliz binmemesini o kadar cok tekrar ettim ki.. Soylediginiz gibi belki de oglumun urkmesine bile neden oldum.

    Pisman degilim. Biraz urkmesine raziyim daha kotu ihtimalleri dusunce.

  9. Yazan:Haydar Tarih: Eyl 8, 2007 | Reply

    Betul Hanimin yorumuna katiliyorum.

    …boyle bir durumda hemen ordan uzaklasip en yakindaki yetiskinden yardim istemesini

    …”tercihen bir kadindan” sozunu eklemek isterim.

  10. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 10, 2007 | Reply

    Merhabalar,

    Yorum yazan herkese teşekkür ederim.

    Ç-Z Hanım,

    Oldukça içten şekilde düşündüklerinizi yazmışsınız, sağ olun. 2 Eylül tarihli uzun yorumunuzda o kadar iç içe geçmiş derin mevzulara değinmişsiniz ki, her biri uzun uzun tartışmaya muhtaç… Ama yorumunuzun özüne katılıyorum. Kadınlar kullanılarak yapılan cinsel kışkırtma, kadın cinsini aşağılama, sadece kadınların suçu olamaz. Aynı anda erkekler de sunulanı reddetmedikleri için suça ortak olurlar. Mesela bir reklamdan söz ediyorsak, reklamı hazırlayan da yayınlayan da izleyen de ve hatta ürünü kullanan da aynı suça ortaklar aslında. Sadece reklamda söz konusu şekilde oynarak bir cinsel nesne olmayı kabul etmiş kadını suçlamak çok anlamlı değil. O kadına o reklamda oynaması için ödenen astronomik rakamlara ne demeli? Bu noktada “kadınlar karşı çıksın” demek, sorunu çözmez. Özellikle de kadınları bu davranışlara iten çevresel etkileri, yönlendirmeleri görmezden geliyorsak. Aslında şu cümleniz ile özetlemişsiniz: “…erkekler de en az kadınlar kadar kendilerini kullandırtmasınlar. Kadın “meta”olarak görülüyorsa,satın almak için bedel ödeyen bir de “müşteri”vardır. Müşteri olmaktan kurtulmak için sadece kadına”meta”olma denilmez ki?”

    Aslında işin kötü tarafı, kadınlar kullanılarak yapılan cinsel kışkırtma yüzünden, hasta ruhların çocuklara yönelme ihtimalleri de artıyor olabilir. Enterasan şekilde, otuzlu yaşlarına yaklaşmakta olan bazı kadınların, genç kızlığa adım atma arifesinde gibi giyinerek klipler çekmeleri, bu yönlendirme ile ilgili olarak aklıma ilk gelen örnek. Bu klipler gerçekten öyle görünen kızların dışarıdan cinsel kimlikleri ile algılanmalarına sebep oluyor.

    Mehmet Bey’in soyledigi uzere, yasakci zihniyetle bu sorunların çözülme ihtimali düşük. Ama her türlü suça teşvik eden ürün, davranış ortalığa saçılarak da çözülemez. Ahlaki ve insani olandan yana tavır koyarak bir denge noktası bulunmalı. Kolay değil ama elzem. Yasakçı zihniyet demişken, pornografik cdlerin satışının, aslında üretilmesinin, dolaşımının engellenmeye çalışılmasını yasakçı zihniyet kapsamında düşünemiyorum. İnsanların bu eylemlerinden canlarını yakacak cezalar almaları, sonra da uzman kişilerin gözetiminde ıslah edilmeye çalışılmaları, bu cdlerin dolaşımından doğacak yaygınlaştırıcı etkiyi azaltır ümidi içindeyim.

    Betül Hanım,

    Çocuğunuzu uyarmakla cok iyi etmissiniz, ürkütmeden anlatmak lazim ama her zaman mumkun olabilir mi ben de emin degilim. Yalniz, Haydar Bey’in son yorumdaki hatırlatmasına ben de katılıyorum. Çocuklara, herhangi bir tehlike aninda kadinlardan yardim istemeyi öğütlemeliyiz.

    Selahattin Bey,

    Değindiğiniz üzere, çocukların teorik olarak değil de hayatın içinde karşılarına çıkacak soru ve sorunları çözecek şekilde yetiştirebilmek gerçekten çok önemli. Yorumunuzda “iyiliğin tanımı neye göre yapılıyor” sorusu da aynı şekilde önemli.

    Haydar Bey,

    Haklisiniz, herkes hak ettiği şekilde yönetilir. Bu olan biteni hak etmediğini düşünenlerin birşeyler yapması lazım o yuzden. Kolay degil, hatta bazi zamanlar imkansız gibi görünüyor ama pes etmeye kimsenin hakkı yok.

    Yorum yazan herkese teşekkürler.
    Saygılarımla,

  11. Yazan:MY Tarih: Eyl 11, 2007 | Reply

    Kim ne yapiyor?

    Pedofili konusunda bati ülkelerinin yaptiklari belki bizim adalet bakanligimiza da ilham kaynagi olur:
    ABD : Cinsel suçlardan hüküm giyenlerin kimlik bilgileri, boyu kilosu vb bir veri tabaninda toplaniyor.
    Kaliforniya : Kimyasal yolla “kalici engelleme” mecburi.
    Texas : Cerrahi yolla “kalici engelleme” müsadesi var.
    Danimarka ve Almanya : 1989’da gönüllü olan 50 cinsel suçlu üzerine Kimyasal yolla “kalici engelleme” metodu uygulaniyor. %0 suç tekrari gözleniyor. Amlanya’da bu yöntem yasallasiyor. Danimarka’da ise bunu kabul eden suçlulara ceza indirimi yapiliyor.
    Ingiltere: Internet vasitasiyla bir çocukla baglantiya giren yetiskinlere 6 ay hapis cezasi uygulaniyor. Her cinsel suçlu hapisten çiktiktan sonra uydu ile yerini belli edecek bir GPS bilezigi ile dolasmak zorunda.
    Kanada : Kimyasal ve cerrahi engelleme yasal ve tavsiye ediliyor. Hapisten sonra haftada 6 saatlik psikolojik tedavi görmek mecburi. Bu seanslardan birini kaçiran yeniden 18 ay hapse mahkum oluyor. 1963’ten beri cinsel suçlara adanmis bir ünite var Montréal’deki Philippe-Pinel hastahanesinde. burada suçtan “sogutma” seanslari yapiliyor. Cinsel suç tekrarinda Kanada en iyi pozisyondaki ülkelerden biri.

  12. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 11, 2007 | Reply

    Teşekkürler Mehmet Bey. Verdiğiniz örnekler çocukları ve toplumu korumak için yapılmış, sorunun çözümüne yönelik gerçekten. Dediginiz gibi insallah bizim adalet bakanlığına da ilham kaynağı olur. İngiltere’de ayrıca, cinsel suçtan hüküm giymiş insanlar salıverildiklerinde, yaşamakta oldukları evlere cinsel suçtan hüküm giymiş olduklarına dair levhalar çakılıyormus. Bir pedofille birlikte yaşamak durumunda kalan insanlar, anne babalar, boylece uyarılıyorlarmış.

    Saygılarımla,

  13. Yazan:Ece Tarih: Eyl 11, 2007 | Reply

    Bahar Hanım,
    akademik araştırma metni kalitesindeki bu yazınız için de ayrı bir teşekkür size..
    Konu çok itici ve bir o kadar da ürkütücü..
    Ben özellikle ailesi olmayan, yurtlarda büyüyen yavrucaklar için endişeliyim:((
    Ve tabi ki sokak çocukları için..
    Devletin gerekirse güvenlik kamerası sistemleri ile, oralarda barınan kimsesiz çocukları, cinsel istismardan koruması şart!

    Sokak çocuklarının ise Allahtan başka yardımcıları yok nerdeyse:(

    ***

    Modern insanın her konudaki doyumsuzluğu, malesef cinsel alanda da ortaya çıkıyor..
    Eski divan edebiyatı şiirlerinde , sevgilinin yüzündeki bir BEN e yada kazara görünen topuğuna aşık olan bir maşuk sözkonusudur..

    Şimdi ise, kadının her yeri ortada..
    Gizem yok! Çok ucuz [ fuhuş yoluyla..] ulaşmak da mümkün!
    Medya, sürekli cinsel uyarıcı görüntüler pompalamakta..
    Kadına doyan hatta artık bıkan , erkek beyni, başka arayışlara ve zevklere yönelmekte..
    Eşcinsel ilişkilerin artmasının bir nedeni de budur diye düşünüyorum..

  14. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eyl 12, 2007 | Reply

    …. Biz de daha yapilacak çooook is var :

    Hukuk skandalı; yüzbaşıya ‘tecavüz yarım kaldı’ indirimi!

    Bülent Altın’ın cezası ‘tecavüz eylemini gerçekleştirmek üzereyken’ yakalandığı için 15 yıldan 3 yıl 9 aya düşürüldü.
    Bıçak tehdidiyle 11 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz etmek üzereyken yakalanan eski Yüzbaşı Bülent Altın’ı yargılayan mahkeme kararını açıkladı.

    Daha önce 15 yıl hapse mahkûm olan Altın’ın cezası, suçu gerçekleştirmek üzereyken yakalandığı ve tecavüz eylemi teşebbüs aşamasında kaldığı gerekçesiyle 3 yıl 9 aya düşürüldü. Karara büyük tepki gösteren küçük kızın ailesi ise temyize gitmeye karar verdi.

  15. Yazan:Selahattin Tarih: Eyl 12, 2007 | Reply

    Şimdi “bu dine/geleneklere aykiri” diye yasaklamaya kalksaniz isin sonu gelmez, ortalik Iran’a döner.”

    Yasakların sonu gelmezse (yasak koyunca sonu gelmiyor!?!) iran a döneriz ve
    empatik bir toplum olmayız, uydudan artık müslüman veya diğer ülkeler bizi izlemez, bize islam ülkesi derler, UEFA dan atarlar, amerikanın yahudilerin sekülerizmin düşmanı oluruz, p…o fitnesi iran daki gibi idam kapsamına girer zina azalır, küçük kızları kullananlar azalır, gelişmişlik göstergemiz azalır vs..vs.. mi olur? Bundan mı korkuyoruz.
    Biraz açarsanız sevinirim.

    “dine aykırı” diye yasaklamak nasıl olumsuz olabilirki? MY Müslüman mısınız?

    veya “sünnetin kötüsü” olurmu? Olmaz ise ve müslüman sanız neyi nerede arıyorsunuz.

    Yazılarınızı birçok insan okuyor, müslüman okuyor.
    Empatik olmadığım için özür dilemiyorum.

  16. Yazan:MY Tarih: Eyl 12, 2007 | Reply

    KirmiziGul 2Selahattin Bey,

    öncelikle benimkilerle zit olan fikirleriniz için tesekkür ederim. ALLAH razi olsun.

    Toplumdaki kötülükler yasakla azalmaz. Insanlarin bu kötülükleri idrak etmesiyle azalir. Bu idrake eger dindar olmayan müslümanlari, hiristiyanlari ve hatta dinsizleri de ortak edebiliyorsaniz kuracaginiz toplumsal baris kalici olur.

    90larda Fas’a gittigimde halka açik yerlerde alkol tüketmek yasakti. Hemen her lokanta ve kafenin masalarinin altinda küçük bölmelerde alkol servisi yapiliyordu. Kadeh yoktu, Cocacola bardaklarinda sarap içiliyordu.

    Fuhus veya kürtaj gibi zor konulara bakalim : Bana bir müslüman kardesim gelip fikrimi sorsa günah oldugunu anlatir ve vazgeçirmeye çalisirim. Ama yarin basbakan olsam ASLA NE FUHUSU NE DE KÜRTAJI YASAKLAMAM.

    Neden? Hemen her kosulda kürtaj yasak olan koyu katolik Portekiz’de kizlar tuvaletlerde çocuk düsürmeye çalisiyorlar. Parasi olanlar ise Ingiltere gibi bunun daha kolay oldugu ülkelere gidiyor. Yani devlet YASAKLA günahi önleyemedigi gibi yeni günahlara sebep oluyor.

    Fuhusa sebep olan nedir? Namuslu, karisini, çocuklarini seven bir erkek birdenbire neden disarida cinsel haz arar? Neden ikinci çocugunun dogumundan sonra fuhusa yönelen erkekler digerlerinden daha fazladir? Müslüman olmak bu konulara kafa yormaktir. Yoksa zina yapani taslamak degil. Kaldi ki yazarlarimizdan Sayin Demren’den ögrendigime göre Iran’da uygulanan recm yahudi seriatinin bir kalintisidir ve Hz Muhammed tarafindan sadece bir kez oda yahudi bir çifte uygulanmistir. Dört tane rus fahiseyi hapse atmak apandisti patlamak üzere olan birine aspirin vermeye benzer atesi düssün diye.

    Bir suçluyu cezanlandirmakla ALLAH’in yolunda yeterince hizmet etmis olmuyoruz. Hapse atilan her insan kardesimizle beraber bizden, toplumdan bir parça eksiliyor. Sübyanciligin suçlulari kimlerdir? Sübyancilar mi yoksa toplum mu? “Kötü insan nasıl üretilir?” adli yazida bir parça deginmistim bu konuya da.

    Islâmi devlet kanunlarini Kur’an’a uyduran devlet degildir. Uygulamalarinin sonuçlarini Islam’a uyduran devlettir. AKILLI ISLAM devletiyle ROMANTIK ISLAM devleti arasindaki fark budur. Yani aydinlar ve devlet yöneticileri “ne yaparsak ne olur?” diye karar ve eylemlerinin sonuçlarini önceden düsünerek hareket etmelidir.

    Iran ve Suudi Arabistan romantik islamcilik pesindeler. Bunun için bu devletler halklarina huzur getiremiyor. “Kur’an’da, hadis kitaplarinda yazani harfiyen uygularim, kafami yormam” diye devlet yönetilmez.

    Meselâ Neden yeni anayasa yapmak için bu kadar ugrasiyoruz? Kur’an’i alalim, anayasamiz bu diyelim degil mi?

    Müslümanların iç hastalıkları’nda anlattigim gibi Kur’an’da insanlar arasındaki hukukî ilişkileri düzenleyen âyetlerin sayısı 250 civarında iken kutsal kitabımızın %12,5’i yani 750 kadar âyet Müslümanları:

    1) Öğretmeye ve öğrenmeye,
    2) Düşünmeye,
    3) Doğayı araştırmaya,
    4) Aklı en iyi şekilde kullanmaya,
    5) Bilimsel çalışmaları toplumsal hayatının bir parçası hâline getirmeye
    davet ediyor. Ayrıca Hz. Peygamber’in 200’den fazla hadisi bilimin ve aklın önemini gösteriyor. İste bilime ve teknolojiye sırtını dönmek ve bunda ısrar etmek Müslümanların ikinci iç hastalığını teşkil ediyor.

    “Kur’an’a, Sünnet’e siginarak bu dünyada rahat bulurum” diyemeyiz. Hz Muhammed mealen “bu dünyada rahat yüzü aramak yilanlarin içinde uyumaya benzer” buyurmustur. Müslüman her an uyanik olmali, aklini kullanmalidir.

    Degerli kardesim, ALLAH’a emanet olunuz

    NOT : MY Mehmet Yılmaz’in kisaltmasidir, ikisini de kullaniyorum

  17. Yazan:Selahattin Tarih: Eyl 12, 2007 | Reply

    s.a.

    Ben din yasaklıyor diye yasaklarım, din serbest bırakıyor diye serbest bırakırım, din yapılmasını teşvik ediyorsa teşvik ederim, gerisi heva-heves.

    Kendimi savunmak adına Akıllı din devleti romantik din devleti ayrımını yasalar uygulanmıyor diye yapmam, yasa koymadan toplumun doğru bir toplum olacağının mutlak garantisi nedir.

    Yasa olmadan neyin doğru neyin yanlış olduğunu Neye göre idrak edecekler. İdrakın-İradenin sınırı ne? Sınırlama olmazsa insanlar nasıl irade kullancak iradenin ölçüsü ne olacak neye göre olacak.

    Ve yayasalar uygulanmayacaksa konmaz diye bir kaidemi var insanların çoğu iman etmez diyor Allah ama Allah yine köşe taşlarını yasaları koymuş.

    “ASLA NE FUHUSU NE DE KÜRTAJI YASAKLAMAM.” Mehmey Yılmaz.

    bu mantık çoook yanlış.

    Selametle,
    Allah’a Emanet Olun.

  18. Yazan:Selahattin Tarih: Eyl 12, 2007 | Reply

    “ASLA NE FUHUSU NE DE KÜRTAJI YASAKLAMAM.” Mehmey Yılmaz.

    “Mehmey Yılmaz” ı

    MY diye değiştiriyorum.

    Selametle

  19. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 12, 2007 | Reply

    Teşekkürler Ece Hanım. Konu gerçekten çok itici, incitici, bunaltıcı. İnsan bilmek, duymak istemiyor. Bu sebeple insanlar bu konu ile ilgilenmekten, bilgilenmekten imtina ediyorlar sanırım. İnsanın ruh dünyasını, güvende olduğu hissini zedelediği için hak vermemek elde değil. Ama dediğiniz gibi, konu bir o kadar da ürkütücü, tehlikeli boyutlara doğru yol almakta. O yüzden kaçma lüksümüz yok.

    Yurtlarda güvenlik kamerası fikriniz çok güzel. Arttırılmış denetimlerle, suçluların doğru düzgün cezalandırılması, ıslah edilmeye çalışılması ile en azından bu istismar önlenebilir. Sokak çocukları konusu, “Neden sokaktalar?” sorusundan başlayan başlı başına bir sorun ve bu çocuklar, cinsel istismar başta olmak üzere her türlü istismara karşı en korumasız durumda olan grup. Onların normal bir hayata kavuşmaları için kapsamlı, süreklilik içeren, aynı zamanda asıl sebeplerini yok etmeye yönelik projeler geliştirmek gerek.

    Eşcinsel ilişkiler artıyor mu, aslında bilmiyorum. Ama eşcinselliğin daha çok gündeme geldiğini, filmlerde, dizilerde sürekli olumlu ve tamamen normal bir olaymış gibi işlendiğini gözlemleyebiliyorum. Özellikle CNBC-E kanalındaki dizilerde illa bir eşcinsel, bir lezbiyen bulunuyor. Amerikan dizi ve filmlerde buna çok sık rastlanıyor. Bu normalleştirme çabasının henüz cinsel kimliği yeni oluşmaya başlamış gençler üzerinde yönlendirici etkisi olabilir diye düşünüyorum. Elbette eşcinselleri yok sayalim demek istediğim zannedilmesin ama bu derece olumlu anlamda yönlendirme yapılması da hiç normal ya da kabul edilebilir değil. Sizin dediğiniz üzere eşcinselliğin artışı ile kadın cinselliğinin sürekli kullanılması arasındaki doğru orantı olabileceği çıkarımı dikkat çekici. Böyle bir şey ispat edilmiş değil belki ama doyumsuzluk noktasına ulaşan insanların yeni arayışlara yöneldikleri de bilinen bir gerçek.

    Yorumunuz için teşekkürler Ece Hanım.

    Saygılarımla,

  20. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 14, 2007 | Reply

    Selahattin Bey,
    Din kurallarını anayasa haline getirmek ve ülkede yaşayan herkese uygulamaya çalışmak homojen olmayan toplumlarda pek mümkün değil. Uygulanması da, sürdürülmesi de çok zor. Daha büyük sorunlara yol açabilir. Mehmet Bey’in bahsettiği gibi yasaklama ile daha kötü bir sürü olaya sebep olunabilir. Üstelik Mustafa Akyol bir yazısında* belirtmişti: “İslami hukuk, yani şeriat, Müslümanların homojen cemaatler halinde yaşadıkları bir devirde geliştirilmişti. Modern dünyada neredeyse tüm toplumlar çoğulcudur; çok farklı inançlara ve bu inançların da (İslam dahil) farklı yorumlarına inanan insanlardan oluşmaktadır. Bu çoğulcu yapıda, tek bir dinin belirli bir yorumuna dayalı bir hukuk sistemi tüm yurttaşlara uygulanamaz. Dolayısıyla tüm dinlere saygılı ama hiç birisine dayanmayan tek bir laik hukuk gereklidir.”*

    Mehmet Bey’in şu sözlerine katılıyorum:“Toplumdaki kötülükler yasakla azalmaz. Insanlarin bu kötülükleri idrak etmesiyle azalir. Bu idrake eger dindar olmayan müslümanlari, hiristiyanlari ve hatta dinsizleri de ortak edebiliyorsaniz kuracaginiz toplumsal baris kalici olur.” Tabii ki kötünün ve iyinin ayrıştırılması, ahlakın temel kurallarının berlirlenmesi için bir dayanak lazım. Hayat, insanların birbirleriyle ve toplumla ilişkisi de bu dayanağa göre belirlenen kaidelere göre şekillenecek haliyle. Selahattin Bey sanırım siz de bundan bahsediyorsunuz ve bu dayanak din olmalıdır diyorsunuz. Bu konuda da size katılıyorum. Bu dayanak, zaten farkında olarak ya da olmayarak dindir çoğunlukla. Müslümanlar için Islam, diğer dinlere mensup dindarlar için kendi dinleri, dinsizler ya da dinlerini hayatlarına adapte etmemişler için de çeşitli düşünce akımları ahlakın, iyi ve doğrunun çevçevesini belirler. Tektanrılı dinlere dayanarak belirlenen ahlaki kurallar, iyi-kötü tanımı birbirine fersah fersah uzak değildir çoğunlukla. Aslında dinsiz olduğunu söyleyenler de çoğunlukla farkında olmadan dinleri referans alırlar diye düşünüyorum. Bu sebeple iyi ve ahlaki olanda, tüm gruplar için ortak bir noktaya varıldığı olur. Bazen de belirlenen çerçeveler kesişmeyebilir. Bazı konularda dindarlar ile dinsiz olduğunu söyleyenler birbirine çok uzak düşebilir. Bu konularla ilgili olarak yapmamız gereken, bizimle aynı fikirde olmayanları zor kullanarak, yasaklarla, tehditlerle vazgeçirmeye çalışmak olmamalıdır kanımca. Çünkü bu ters tepebilir, çok zaman da ters teper. Yapılabilecek olan toplum açısından kötü olacağını düşündüğümüz bir davranışın neden kötü olduğunu, nelere sebep olabileceğini, böyle düşünmeyene anlatmak, bu sekilde ikna etmek olmalıdır. Uzun vadeli sonuçları farkedemeyenler için de görünür kılmak lazım. Tabii ki kendi yaşayışımızla da örnek oluşturmalıyız bu arada. Toplum nezdinden bu ahlaki kıstasların nefes almasını, yaşanır ve görünür olmasını sağlamak olmalıdır. En iyi ikna yöntemi güzel örnek olmaktan geçer aslında.

    Elbette, ahlaki olmayan davranışların, kötülüğün yayılma, kabullenilme hızı, iyiliğe ve ahlaki olan davranışa göre daha hızlıdır, daha kolaydır. Bu açıdan insanları iyiliğe, ahlaka davet etmekte bir zorluk söz konusu. Belki eskiden böyle değildi ama şimdi sadece haber maksatlı olarak karşımıza çıkarılan, görünür kılınan ama düzeltmek için hiçbirşey yapılmayan bir kötülük, ahlaksızlık, yoz davranış zaman içinde göre göre, duya duya alıştığımız bir davranışa dönüşebiliyor. Normalleşebiliyor. Bu normalleştirmenin önüne geçmek gerek. Toplum kötülüğe ve ahlaksızlığa alıştırılmamalı, alışmamalıyız. Bununla da mücadele gerekli.

    Saygılarımla,

    * http://www.mustafaakyol.org/arsiv/2006/03/teror_ve_baskiya_karsi_islami_manifesto.php

  21. Yazan:Selahattin Tarih: Eyl 15, 2007 | Reply

    s.a.

    Pınar Hanım ve Mehmet Bey, bende size ve güzellikler isteyen herkese gülünüze karşılık baharı hediye etmek isterim diyorum ve aşağıda açıklamasını sunuyorum.

    İnsan Ebede, Sonsuza Aşıktır.

    İnsan, kainatın ekser enva’ına muhtaç ve alakadardır.
    İhtiyacatı alemin her tarafına dağılmış, arzuları ebede kadar uzanmış…

    Bir çiçeği istediği gibi, koca bir baharı da ister.
    Bir bahçeyi arzu ettiği gibi, ebedi cennetide arzu eder,
    Bir arkadaşını görmeye müştak olduğu gibi, Cemil i Zülcelal’i de görmeye müştaktır, isteyendir, özleyendir…

    *Allah’a emanet olun.

  22. Yazan:ayse Tarih: Eyl 21, 2007 | Reply

    Faydali, bilgilendirici bir yazi olmus, tesekkurler. Insallah hicbir cocugun basina gelmez.

  23. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Maalesef bir taciz haberi daha 🙁
    Henüz suç kesinleşmemiş, sadece ilgili kişi tutuklanmış.

    Satranç hocası, çocuk tacizinden tutuklandı

    Kendine ait satranç okuluna gelen iki küçük kıza tacizle suçlanan Halil Sertaç Dalkıran tutuklandı.
    Kız çocuklarının doktor gözetiminde alınan savcılık ifadeleri alındı.

    Mehmet Bey, hukuk skandalı diye verdiğiniz haber de gerçek anlamda bir SKANDAL. İnsanın sinirlerini bozuyor. Umarım temyizden birşeyler çıkar. Sanki adama yarım kalan suçunu tamamlaması için izin verilmiş.
    Bir kişi, bıçak çekerek çantanızı alırsa gasp suçu işlenmiş oluyor ve bildiğim kadarı ile suçu oldukça ağır. 30 yıldan bahsediliyor. Ama bıçak çekerek tecavüze yeltenen ama bunu tam olarak başaramayan, malınıza değil bedeninize yönelmiş oluyor ki bu mal gasbından daha az kötü kanunlara göre. Tecavüzü geçtik, tacizin bile, hatta sözle tacizin bile ruhlarda nasıl yaralar açtığını kimse farkında değil sanırım. 11 yaşındaki çocuğun, tecavüz tamamlanmadı diye, eski yaşantısına, hiçbirşey olmamış gibi devam edebilecegi mi zannediliyor? Dediğiniz gibi yapılacak çok fazla iş var.

    Saygılar,

  24. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 26, 2007 | Reply

    Milletvekili Canan Arıtman’ın 2006 yılında internet sitesinden başlattığı “Bebek tecavüzcülerine yönelik yasal düzenleme” ile ilgili anket devam ediyor.

    İlgili adres = http://www.tbmm.info/cananaritman

    Çocuk istismarlarının meclis gündemine girmesini sağlayabilir, hızlandırabilir. Dikkatinize,

  25. Yazan:deniz Tarih: Şub 10, 2008 | Reply

    Can yakıcı bir yazi. Tehlikeyi gozler onune sermissiniz. Tesekkurler.

  26. Yazan:Deniz Tarih: Ağu 8, 2008 | Reply

    Aşağıdaki gibi bir haber okudum. İşin kötüsü kız çocuğu hala kayıp olduğu için doğru da olabilir. İnsan haberi okuyunca, lütfen bu haber doğru olmasın diye düşünmeden edemiyor… 🙁

    “Geçen yıl Portekiz’de kaybolan İngiliz kızı Madeleine McCann ile ilgili soruşturma kapandı, ama tartışmalar sürüyor. Yeni açıklanan belgelere göre, bir polis muhbiri, Madeleine’ın uluslararası bir pedofili çetesi tarafından özellikle hedef alındığını, önce fotoğraflarının çekildiğini ve üç gün sonra da kaçırıldığını öne sürdü. Buna göre Madeleine, sipariş üzerine kaçırılan küçük kız, çete tarafından daha sonra Belçikalı bir pedofile satıldı ve halen bu sübyancının elinde seks kölesi gibi yaşıyor olabilir.”*

    * http://www.hurriyet.com.tr/dunya/9607481.asp?gid=229&sz=6181

  1. 5 Trackback(s)

  2. Eyl 19, 2008: En çok okunan yazılar : Derin Düşünce
  3. Ara 12, 2008: En çok “sevilen” yazılar… : Derin Düşünce
  4. Haz 1, 2009: 101 bin kez okunan yazı için 101 bin kere teşekkür : Derin Düşünce
  5. Oca 12, 2010: En çok okunan ve tartışılan 50 yazı : Derin Düşünce
  6. Haz 8, 2011: Yapay gündem – Gerçek gündem : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin