Yapay gündem – Gerçek gündem
By Mehmet Yılmaz on Eki 3, 2007 in Makale
Türkiye geçtiğimiz günlerde yeni anayasa, başörtüsü tartışmaları ve terör ile meşgul oldu.
Dekorun bir parçası haline gelen işsizlik ise bir işi ve maaşı olan gazetecileri çok fazla ilgilendirmedi.
Hürriyet Gazetesi Prenses Diana’nın ölümü ve İranlı eşcinselleri manşete taşırken Milliyet Filipinler’de düzenlenen eşcinseller ve travestiler güzellik yarışmasını ana sayfadan verdi. Laikliğin yılmaz savunucuları Milliyet’te işbaşındaydı. Ramazan sırasında rakı kadehlerinin ekranda görülmesinin engellenmesi haliyle Atatürk çocuklarını rahatsız etmişti. Yurttaki en önemli olayları anında okurlarına aktaran Milliyet Kütahya’daki UFOları da unutmadı. Ama Milliyet’in altına imza attığı en büyük gazetecilik olayı şüphesiz …ünlü oyuncu Eva Longoria ve kocası Tony Parker‘ın yatak odalarında çekildiği iddia edilen görüntülerinin sahte olduğunu ortaya çıkarması oldu.
Bu kadar önemli olayın arasında bir albayımızın “halkı teröre karşı uyarmak için” Şemdinli ilçe merkezine haftada en az bir kez havan mermisi atması çok az gazetecinin dikkatini çekti tabi.
Derin Düşünce platformunda ise en çok okunan 3 yazı sırasıyla şöyleydi :
1. Başörtüsü konusunda yapılan baskıları konu alan Başörtümle nereye kadar girebilirim?
2. Evrim ve Akıllı tasarım konusundaki Önemli bir konferans
3. Çocuklara yapılan cinsel tacizler üzerine yazılan Tehlikenin farkında mısınız?
Konuları itibariyle teröre, Islâm’a, milliyetçiliğe, militarizme, Orta Asya tarihine eğilen dolayısıyla gündemle bağlantısını koruyan yazılar da DD okurlarının en çok ilgi gösterdiği 10 yazı arasındaydı :
4. Türk Milliyetçiliğinin intiharı: CHP ile MHP birleşsin!
5. Lokumcu Cemilzade ve Türk Silahlı Kuvvetleri
6. PKK… Ters giden nedir? Bundan sonra nereye?
7. Bir Ortaçağ Hitler’i: Cengiz Han
8. Müslümanların iç hastalıkları ve Neo-Cahiliyye devrinin sonu
9. Haydi Savaşa!
10. AKP eleştirilebilir mi?
Ülkenin gerçek sorunlarını gündemde tutmak, halkı, siyasetçileri ve bilim adamlarını bir araya getirerek tartışmalarını ve çözüm aramalarını sağlamak Türk basınının görevi. Bu görevin bilincindeki gazetecilerimizin artması halinde Türkiye’mizin daha güzel günlere kavuşacağına inanıyoruz.
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.
5 Yorum
Yazan:Talha Can Tarih: Eki 4, 2007 | Reply
Durum Türkiye’deki 4. güç diye tanımladığımız medyanın bürokratik vesayet hizmetinde çalışması… Yapay Gündem, toplum mühendisliğinin bir kanalı…
Yazan:Gerçek Tarih: Eki 4, 2007 | Reply
80 YILLIK GERÇEK GÜNDEM İÇİN, UFAK BİR HATIRLATMA
YASAKLAR & BASKILAR
1 Hristiyan ve yahudi cemaati serbestken, Müslümanlara getirilen İslami cemaat kurma yasağı
2 İdeolojik ve laik-seküler eğitim dayatması altında islami eğitim yasağı
3 Kur’an öğretimi ve Kur’an kursu yasağı
4 Camilerin amacı dışında kullanıma tahsisi ve Arapça ezan yasağı
5 Okullarda ve tüm kamu alanında başörtüsü yasağı
6 Laik diyanetten bağımsız cami ve mescid açma yasağı
7 Laik diyanetten izinsiz Cuma namazı kılma yasağı
8 İslamı tebliğ etme islami düşünceleri açıklama ve ifa etme yasağı
9 Eğitim kurumlarında ve Diyanet alanında temel islami kavramları kullanma yasağı,
10 Azınlık dini cemaatlerinin kutsal günleri resmi tatil yapılmışken çalışan müslümanlara Cuma Namazı izni bile verilmemesi
11 İmam hatiplilere üniversiteye girişte katsayı engeli konulması
12 Çok boyutlu müdahalelerle islamı, bireysel ve toplumsal hayata yansıtma yasağı, islami hayat tarzının yok edilmesi.
/
1 Haksız ve keyfi ideolojik ağır cezalar
2 Jandarma ve polislerin Kuran kursu ve ev baskınları
3 “İrtica” yaftası altında tehdit ve düşman olarak ilan edilme
4 Sivil ve askeri devlet görevlerinden atılma ve kamu alanına sokulmama
5 Okullardan kovulma memuriyete alınmama (anaokulu müdürlüğüne bile)
6 İstiklal mahkemelerinden DGM lere siyasal ve ideolojik yargı baskısı
7 TCK 163, 312, 216 ve 301 maddeleriyle gerçekleştirilen on binlerce insan hakları hakları ihlali ve ideolojik kararlarla verilen hukuka aykırı mahkumiyetler
8 Okullarda ve kamuda resmi ideoloji dayatılması
9 Şapka takmadığı yada takke ve sarık takdığı için cezalandırmalar
10 Fitre zekat ve kurban derilerine laik devletin el koyması
11 İslami eğitim ve Kur’an öğretimi için tahsis edilmiş vakıf mallarının devlet bütçesine devredilmiş olması,
12 Cami ve mescidlerin laik devletin yönetimi ve denetimi altında olması
13 Hutbe vaazların içeriğinin laik devletçe belirlenmesi ve resmi din dayatılması
14 Zorunlu askerlik uygulaması ve vicdani ret hakkının tanınmaması
15 Etnik ayrımcılık ve asimilasyon yapılması
16 Halka rağmen bir çok dayatma uygulanması (altı ok gibi vs)
17 İnsanların derdinin sadece işsizlik, ekonomik göstergeler olduğunun betimlenmesi
18 Yapay kimlik ve ideolojiler oluşturma, mankurtlaştırma
vs..
Yazan:Haydar Tarih: Eki 4, 2007 | Reply
1-‘Ermenileri fişleyin’
Radikal, 12 Eylül yönetiminin belgesine ulaştı: Ermenileri tespit ve takip edin…
Fişleme belgesi 8 Eylül 1982 tarihini taşıyor.
ANKARA – “İlçemiz dahilinde ve hatta ilçemize bağlı köylerinde Ermeni ve Ermeni vatandaşların bulunmadığı, yaptığım dahili ve harici gizli soruşturmamdan anlaşılmış olup, işbu rapor ileride tahkikata esas olmak üzere tanzimle tarafımdan imza ederim.” Bu satırlardaki ‘Ermeni’ ifadesi ‘Yahudi’ olarak değiştirilse Hitler Almanyası’nda Holokost öncesi yapılmış bir istihbarat çalışması sanılabilirdi. Ancak Hitler Almanyası’nda değil, 25 yıl önce Türkiye’de, hem de vatandaşlık bağı ile ülkeye bağlı vergi veren, askerlik yapan Ermeniler için yapıldı.
Yıl 1982… Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren’in liderliğinde gerçekleştirilen darbenin üzerinden iki yıl geçmiş. Parlamento ve hükümet feshedilmiş. Tüm yurtta sıkıyönetim uygulanıyor. Hapishaneler tıklım tıklım dolu. Resmi olmayan rakamlara göre 650 bin kişi gözaltına alınırken, 1 milyon 683 bin kişi de fişlenmiş.
İşte tam bu dönemde Sıkıyönetim Komutanlığı aracılığı ile Emniyet Teşkilatı’na iletilen bir emir insanın kanını donduracak nitelikte. ‘Ermeni asıllı vatandaşların tespit edilerek, gözaltında kontrol edilmesi’ isteniyor. Radikal’in ele geçirdiği 8 Eylül 1982 tarihli belgeye göre il sıkıyönetim komutanlıkları aracılığı ile Emniyet Teşkilatı’na ‘sorumluluk bölgesinde Ermeni asıllı (Ermeni) şahısların bulunup bulunmadığının tespiti ve tespit edildiği an gözaltında kontrol edilmesi için gerekli tahkikatın yapılması’ emrediliyor.
Eski bir Emniyet mensubu anlatıyor
Eski bir Emniyet mensubu kendilerine gelen genelgeyi Radikal’e şöyle anlattı: “Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından yazılı emir geldi. Sorumluluk bölgemiz içinde araştırma yaptık. Eşrafla konuştuk. Ermeni asıllı vatandaş olup olmadığını sorduk. Kim, hangi dilden anlıyorsa, onun anlayacağı dille konuşmak lazım. İşin sırrı bu. Zaten sıkıyönetim dönemi. Herkes korkuyor. Ermeniler ‘bölücü’ sayıldığı için eğer varsa kimse saklamaya cesaret edemezdi. Benim bölgemde Ermeni yoktu. Eğer olsaydı tespit ettikten sonra isimleri ve adreslerini Sıkıyönetim Komutanlığı’na bildirmemiz gerekecekti. Tabii bir de verilen emir gereği takip etmemiz.”
Ankara 78’liler Derneği Başkanı Ruşen Sünbüloğlu, vatandaşların ‘sırf Ermeni oldukları için’ fişlenmesini ‘Faşist dönemin en büyük özelliği’ olarak nitelendirdi. Sünbüloğlu, “Darbecilerin mantığına göre ‘farklı’ olan potansiyel düşmandır. Onun için fişlenmeleri ve takip edilmeleri gerekir. Yıllardır devletin elinde bulunan bu tür kayıtların imha edilmesi gerektiğini, bunun toplumsal barış ve huzur için hayati önem taşıdığını söylüyoruz” dedi.
TARIK IŞIK http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=234741
Yazan:Ç-Z Tarih: Eki 5, 2007 | Reply
Bu bazı gazeteciler(!) daha önce manken miydiler acaba?
Manken gazetecilerin meslek düsturu;”her kıyafeti giyer,her podyumda yürürüm, manken kıyafeti taşır,askıdır.Kıyafetin önüne geçmez!!Gerektiğinde defilede frikik verip sansasyon yaratarak taşıdığım kostümü hazırlayan firmanın reklamını yapar,ücretimi hak ederim,popüleritemi de arttırıp piyasa değerimi de arttırrım.”
Onların bu dusturu benimsemelerine haksızlık edilmesin lütfen;bu mankenleri talep etmeyen halk olmasa onların gazete sayfalarında bikinili fotoğrafları neden olsun ki!
Onların varlığının halkın eğitimine büyük katkısı var.
Kim demiş bizim eğitim sistemimizde problem var diye.Bakın bu manken gazeteciler her konuda uzmanlar. Psikoloji,siyaset,uluslar arası ilişkiler,askeri strateji,sosyoloji, vs vs..biz çok şanslıyız.Uzmanlık eğitimini sadece okullardan almıyoruz,gazete ve gazetecilerimizin bizim eğitimimize büyük katkıları var.
Neden YÖK bu köşe yazılarını takip ederek prof.dr. unvanlarını dağıtmıyor ki?Gerek yok andıçlama var dimi.
Hale hazırda bu akademik unvanlara sahip olup,gazetelerde yorum yazanlar ile her konuda uzman olan siyasi mankenler pardon gazeteciler arasındaki farkın gazeteye dolayısı ile gündeme mutlaka bir yansıması olacaktır tabii ki.
Bir dakika burada karıştım şimdi bu bikinili gazetecilerin oluşturduğu gündemi halk mı belirliyor yoksa onlar gönüllü eğitimciler olarak bunu kendiliğinden mi yapıyorlar.
Bünyesinde barındırdığı unvanlıları yada unvansızları ile 4.kuvvet diye algılanan medyanın konu seçimindeki amacı uyutmaya yada uyandırmaya yönelik olabilir.
Ben bile onlardan cesaret alıp bir şeyler karalamaya cesaret edebildim.Eh cinsimin yarı çıplak resimlerini yayınlayan teşhirci zihniyeti anlamak pek zor olmuyor.
Yazan:sem Tarih: Kas 24, 2007 | Reply
Türkiye de gündem tükenmez
Her gün ŞEHİT verirse
Düşmana karşı gerektiği gibi korunamasa
Gecekondusu yıkılan sokakta kalırsa
İşportacısının tezgâhına el konursa
Talebesi okul bulamasa
Her iktidar olmak isteyen
Oy toplamak ve iktidara gelmek
İçin baş örtüsünü kullanırsa
Başımızdaki örtüyle uğraşırsa
İşsizin işi olmasa
Susuzluğuna çare bulunmasa
Doğası altın uğruna yok edilirse
Hastası doktorsuz kalırsa
Emeklisi kuyruklarda ölürse
Millet bankaların tuzağına düşerse
Politikacısı lüks yaşarsa
Halk aclıkla haksızlıkla savaşırsa
Kazanç dağılımı bu denli dengesizse
Her şey paraysa
Sevgi yoksa
Türkiye de gündem tükenmez
Sokaklar hep kımızı beyazla donanır
Millet yavaşta olsa uyanır
Gülçin Kaçar