Arka Sıradakiler
By Bahar Pinar on Eki 23, 2007 in Makale
“ – Para Verecekler tabii, elleri mahkum… Onlarda çok var, bizde hiç yok!
– Çok sıkılıyorum! Hiçbir şeyden hiç zevk almıyorum.
– Kimse beni anlamıyor…
– Bana kimse karışamaz… Hiç kimse!
– Herkesten ve herşeyden nefret ediyorum…
– Şu ana kadar çok eleman dövdüm. Hiç pişman değilim!
– Hiçbirşey beni mutlu etmiyor.
– Çok mutsuzum, çok mutsuzum…
– B.k herifler… Hiçbirşeyden anlamıyorlar.
– Sürekli kavga ediyorum.
– Hiç pişman değilim.
– Herkes beni dışlıyor.
– Ya bu düzene uyarsın ya da çekip gidersin.” (1)
“Geleceğe dair planları yok…
Şiddet görmüşler, şiddet uygululuyorlar…
Okulda yapacak başka işleri olmadığı için geliyorlar…
Akşam onları bekleyen mutlu bir yuvaları yok…
Paraları zaten hiç olmamış….
Hayatın onlara adil davrandığına inanmıyorlar…
Öğretmenlerinin umudu yok…
Ailelerinin umudu yok…
Toplumun umudu yok…”(6)
Bildiğiniz üzere televizyon kanallarımızda bir dizi enflasyonu var. Sürekli yeni diziler başlıyor, izlenmeyenler hızla, fazla şans verilmeden yayından kaldırılıyor. İzlenenler gündeme oturuyor, herşeyden çok önem kazanıyor, en mühim konulardan daha çok konuşuluyor. Dizilerde ne olup bitiyor, insanlar neler izliyor, neler konuşuyor takip etmek istesek, özel bir çaba harcamak zorundayız. Şu anda yayında tam olarak kaç dizi var, bu rakamı doğru olarak bize kim söyler emin değilim. Yalnız güz yayını başlarken, altmış civarında dizi başlayacağını duymuştum. Bu kadar dizi içinde olur da dikkatinizi çekmez ya da siz halihazırda bir “dizi-izlemez” olabilirsiniz diye, bir diziye dikkatinizi çekmek istiyorum. Çünkü bu dizi, öyle eğlence olsun, millet eğlensin gülsün diye ya da gerçekçilikten uzak aşk, mafya, töre hikayeleri izlesin, hayattan kopsun diye çekilmiş bir dizi değil. Aksine, insanı tam da Türkiye gerçeği ile yüzleştiren, gençlerin sorunlarını, çıkmazlarını yakın plana alan bir dizi. Yazının başındaki alıntılar da bu dizinin tanıtımına ait.
Dizinin ismi “Arka Sıradakiler”. Fox Tv’de Pazar günleri 19:45 de yayınlanıyor. Yapımcısı Birol Güven, yönetmeni ünlü komedyen Hamdi Alkan. Dizi bir lisede geçiyor. Lisedeki öğrencilerin her biri değişik sorunlarla boğuşmakta. Sorunlar arasında, aile içi geçimsizlik ve aile içi taciz, çete kavgaları, şiddet, uyuşturucu, haraç, uyumsuzluk, dışlanma, yalnızlık sayılabilir. Öğretmenler,aileler alabildiğine umutsuz, umursamaz ya da sorunlardan bihaber… Öğrenciler mutsuz, bir gelecekleri olduğuna inanmıyorlar, hırçınlar ya da içlerine kapanmışlar. Her türlü değerden uzaklaşmış ya da uzaklaşma eğilimdeler. İşte böyle bir liseye atanan idealist bir öğretmen birşeyler yapmaya çalışıyor. Öğrencilerine ulaşmaya, onları tanımaya, onlara yardım etmeye çalışıyor. Bir tanıtım yazısında dizi şu kelimelerle özetlenmiş: “Yıllardır üniversiteye bir tek öğrenci bile gönderememiş unutulmuş bir lise… Okul müdürü, okulu kapatmanın derdinde… Ve bir gün terkedilmiş bu okula tayin olan idealist bir öğretmen… Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz.” (4) Çekimleri Kağıthane Lisesi’nde yapılan dizinin başrolünde Devlet Tiyatrosu sanatçısı Bülent Emin Yarar bulunurken, ona genç oyuncular; Gözde Mukavelat, Tuğçe Özbaykal, Bülent Çetinarslan, Sevda Dalgıç ve Merve Erdoğan eşlik ediyor. (3)
İdealist bir öğretmenin, öğrencilerinin hayatını değiştirmeye çalışması, elbette bir çok insanın aklına, unutulmaz film “Ölü Ozanlar Derneği” ’ni getirir. Tabii ki orada işlenen sorunlarla, bu dizideki sorunlar birebir örtüşmüyor. Daha doğrusu dizideki sorunlar, filmdeki sorunlara göre daha fazla. “Ölü Ozanlar Derneği” filmindeki idealist, sıradışı öğretmen John Keating (Robin Williams ), öğrencilerini sorgulamaları ve muhakeme yapmaları, kendi kararlarını kendileri vermeleri, kendilerine güvenmeleri yönünde eğitmeye çalışıyordu. Onlara özgün düşünmeyi öğretmeye çalışıyordu. Önceden konulmuş kurallara uyan, söyleneni yapan robotlar olmalarındansa, düşünen, sorgulayan, karşısındaki ile fikirlerini tartışan bireylere dönüştürmeye çalışıyordu. Tabii ki, bu dizinin arka planında da, özünde de böyle mesajlar olacaktır. Bazen en öncelikli meselesi bu olacaktır. Ama şu anda, Bülent Emin Yarar’ın canlandırdığı dizinin kahramanı Kemal Hoca, psikolojik arka plana eğilmeden önce, çocuklardan bağımsız gelişen bazı sorunlarla boğuşmak zorunda: Çocukları satıcı ve kullanıcı olarak kıskacına almaya çalışan uyuşturucu satıcıları, tacizciler, sokak çeteleri, gaspçılar, haraç kesenler gibi… Tabii ki ilgisiz, umursamaz ya da şiddet uygulayan öğretmenler ya da ebeveynler gibi… Bunlarla beraber çocukların psikojilerini de düzeltmeye çalışacak Kemal Hoca.
Dizinin tanıtımında “Bir öğretmen kaç hayatı değiştirebilir?”(2) deniyor. Oldukça etkileyici bir soru. Tüm öğretmenlerimizin bu soruyu kendilerine sormalarını, kimlerin hayatını ne şekilde etkiledikleri üzerine düşünmelerini dilerim. Sanırım şundan emin olabiliriz: Her öğretmen öğrencilerinin hayatını etkiler, ama olumlu ama olumsuz yönde. Eğer ki üzerindeki sorumluluğu farkında olmayan, işini yük olarak gören, umursamaz, sevgi ve ilgi göstermekten aciz, hatta şiddet uygulayan bir öğretmenle karşı karşıya isek, bu öğretmenin öğrencilerinin hayatlarında çok çok kötü etkiler bırakacağından zerre kadar şüphe etmeyiz İş öğrencilerin hayatlarında olumlu yönde değişiklikler yaratabilmekte. Bu da kolay birşey değil. Ama imkansız da değil. İlk bölümlerden gördüğümüz kadarı ile Kemal Hoca, tüm öğrencilerinin hayatlarını olumlu yönde etkilemeye çalışıyor, her birinin sorununu anlamaya çalışıyor. Böyle öğretmenlerin gerçekten var olduğuna inanmak istiyor insan.
Dizinin yönetmeni Hamdi Alkan, Milliyet Gazetesi’nin Televizyon ekinde yapılan röportajda projenin ortaya çıkışını şöyle anlatmış: “Daha önce ‘Reyting Hamdi’ ve ‘En İyi Arkadaşım’ dizilerinde yönetmenlik yaptım ama ilk kez bir drama yönetiyorum. “Bayrampaşa Ben Fazla Kalmayacağım” sinema filminden sonra bizim üzerimizde bir misyon oluşmaya başladı, daha çok sosyal sorumluluk ele almaya başladım. Filmin çekimlerinde H koğuşunu ziyaret etmiştim. Orada 12-17 yaş arası suçlu çocukları gördüm. Onları görünce çok etkilendim. Biz de sorunları olan gençlik hikayesi çekelim, onlara ışık tutalım istedik ve iş böyle başladı.” (5) Haberin sahibi Bayram Kaygusuz’un “Dizide gerçek hayattan alıntılar var mı?” sorusunu ise Hamdi Alkan “Milli Eğitim’in çıkardığı “Şiddeti Önleme ve Eylem Planı” adlı bir kitap var, bu kitap bize çok önderlik yaptı. Bu kitapta 85 madde var. Neden şiddet var, nasıl çıkıyor ve nasıl önlenebilir? Oradan baktığınızda karakterler kendiliğinden oluşuyor.” diye cevaplıyor. Röportajda ayrıca, Milli Eğitim Müdürü Ata Özer Bey’in kaynak kitaplar verdiğini de söylüyor Hamdi Alkan.(5) Kısacası, anlıyoruz ki karakterler de, olaylar da gerçek hayatın içinden. Bir çok gençlik dizisine gore, bu dizi çok daha gerçekçi olacağa benzer. Dizinin ilk üç bölümde bu yönde işaretler vardı. Umariz bizlere hayal kırıklığı yaşatmaz. Dizide emeği geçen herkese, Türkiye’nin acı gerçeklerini televizyon ekranına taşıdıkları için teşekkür ederiz.
Lafin kisası, bu dizi dikkate değer. Hem gençlerin hem de anne-babaların izlemesinde fayda var. İzlenmiyor diye yayından kalkarsa, sosyal sorumluluk hissederek bu işe girişenler yarı yolda bırakılmış olacak ki çok yazık olacak. Böyle diziler desteklenmezse, televizyon kanalları, sade suya çorba, çerezlik dizileleri yayınlamaya devam edecekler tabii ki. Gençlerimizin yaşadıkları sorunlar, acı gerçekler televizyon ekranlarına yansımamış olacak ama gerçek hayatta kötüleşerek büyümeye devam edecek!
“Eşit Değildiler
Ezildiler
Hiç seçenekleri yoktu…
Gençlikle yüzleşmeye hazır mısınız? (2)”
Peki siz, zihinsel ve ruhsal konforunuzu kaçırmak uğruna, gençlikle yüzleşmeye hazır mısınız? Bugün pek hazır değil iseniz, ileride bir gün, hiç hazır olmadığınız bir anda, yüzleşmek zorunda kalabilirsiniz.
(1) Tanıtım 2: http://www.youtube.com/watch?v=vLMpMZ8VnnA
(2) Tanıtım 1 : http://www.youtube.com/watch?v=xkVq8opwDn4
(3) http://www.milliyet.com.tr/content/tv/detay.asp?ID=400906&&Day=23&Month=09&Year=2007
(4) http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7366068
(5) Milliyet Televizyon 13-19 Ağustos 2007 Sayfa:6 – “Bir Öğretmenle Değişen Hayatlar” Bayram Kaygusuz’un haberi.
(6) Dizinin televizyon yayınındaki tanıtımı.
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.
9 Yorum
Yazan:Musibetibitirmekiçinsusmayın,hadibirşeylerdeyin. Tarih: Eki 23, 2007 | Reply
İLKAV KAPATILIRKEN.
Merak ettiklerim?
Sayın Başbakan,Bakanının, Vakıflar Gn. Md. Vekilinin yaptıklarını demokrasi adına, özgürlük adına veya resmi ideoloji adına onaylıyormu?
Yağmur yağmayınca günahlarımızdan oluyor diyen alimler, Neden İlkav kapatılınca müsibet (terör,açlık,zina vs) eksik olmaz demiyorlar. Allah dostlarını yalnız bırakmak revamı, günah değilmi?
Neden konuşmuyorsunuz veya el altından yardım etmiyorsunuz, seküler söylemlerden, kutsalı kaldırılmış profan söylemlerden , inançlardan siz liderler memnun musunuz? Birlik beraberlik ortak kutsal değerler için değilse ne için, bugün için değilse ne zaman?
Bana sakın demeyin Arka Sıralardakilerin, evdekilerin, şehirdekilerin, dağdakilerin estirdiği terörün ne alakası İlkavın kapatılmasıyla, demeyin. Rahat mısınız?
Yazan:rıdvan Tarih: Eki 25, 2007 | Reply
Sorunlu Çocuklar Bizim Ürünümüz
Hocam Aytaç Açıkalın derki: Ben annemle babamın ortak çalışmasının ürünüyüm. evet bizim çocuklarımız bizim ürünümüz. Onlar kitapsa yazarı biz. Onlar şiirse şairi biz. Onlar tablo ise ressamı biz. Onlar müzükse bestecisi biz. Sonra yazdığımız o kitabı okumakta zorlanıyoruz. Kendi yazımızı okuyamıyoruz ve okumak için yardım istiyoruz.
Bizler iyi bir anne baba olamıyoruz. Çünkü genelde iyibir karı koca değiliz. Bu ülkede evlilik okulu yok. Hayallerle evleniyoruz. İş uğruna önce eşlerimizi sonra çocuklarımızı yine eşlerimiz ve çocuklarımız için ihmal ediyoruz.
Eş ve çocuklarımızın karnını doyuruyor,üzerini donatıyor ama ruhlarını aç bırakıyor ve bu açlığın hiçte farkına varmıyoruz. Sonra ne oluyor. Defolu eşlere ve defolu çocuklara sahip defolu anne babalar olarak hayatımıza devam ediyoruz.
İlgiye aç, sevgiye aç bireyler ne yapıyor. Bu ilgi ve sevgiyi, egonun beslenmesini başka yerlerde arıyor. İnternet sayfalarında, tartışma formlarında,yani egomuzun okşandığı grup ve topluluklarda ailemizden almamız gereken sevgiyi, ruhun besinini arıyoruz. Ait olma duygumuzun beslenmesi için ona da ihtiyacımız var. Ama sapla samanı karıştıryoruz.
Nasrettin hoca bir gün sokak direğinin altında birşey ararken soruyorlar. Hocam ne arıyorsun.Hoca diyor ki iğne arıyorum. Hep beraber arıyorlar. Bulamıyorlar. Biri hocam diyor sen iğneyi burada kaybettiğine emin misin. Hoca diyor ki ben iğneyi samanlıkta kaybettim. O zaman hocam neden burada arıyorsun diye soruyor. Hoca burası aydınlıkta ondan burada arıyorum diyor.
Evet kaybettiğimiz değerleri, kaybettiğimiz yerde değil başka yerlerde arıyoruz. Defolu bireyler olarak. Kaçımız bildiğimiz halde eş ve çocuklarımıza internet,diziler ve işimizden daha nitelikli zaman ayırıyoruz.
Çocuklarımıza eşimize kaç kez sizi seviyorum, beraber neler yapabiliriz. nasılsınız. Hadi bugun birbirimizden beklentilerimiz neler vb konuşmları yaptık. Tartışılır..
Ben yaptım mı bu işin ilmini yapmış, herkese ışık olsun diye kitabını yazmış ve danışmanlığını yapmış biri olarak. Mum dibini ışlıtmaz misali bildim anlatım ama kendi ailemde yapmadım. Ne zaman hissettim. Sevdiklerimi ve en çok değer vermem gerekenleri kaybetmek üzere iken fark ettim. Ama henüz kaybetmedim, sizlerin iyi di
lek ve temennileri ve dualarla inşallah tekrar kazanacak ve bu sefer hiç kaybetmeyeceğim (İnşallah)
Yani sözün özü, dizileri izleyip ders almak yerine keşke daha olumlu insanlarla daha iyiyi arayan, yani sorunsuz insanlarla iyiyi arayan dizilere sahip olsaydık ve onlar için yazsaydık.
Öğretmen şüphesiz çok önemli, bir çocuk değişecek tüm dünya değişecek, bu değişim bir öğretmenle bir fertle olacak. O zaman önce bizler iyi bir karı koca, sonra iyi bir anne baba olacağız. İyi yetiştirdiğimiz çocuklarımızı iyi öğretmenlere teslim edip, ruh sağlığı düzgün toplumsal sorumluluk sahibi ama BİREY olabilen vatandaşlar yetiştirip sorunlu yüzyıla sorunsuz bireyler yetiştirerek hem kendi hem ülkemiz hemde insanlık adına görevimizi yapmış olacağız.
Herkesin kendisini sorgulaması ve kendi eksik ve yanlışların, üzerinde odaklanarak düşünmesi umuduyla…ridvan1970@gmail.com
Yazan:rıdvan Tarih: Eki 26, 2007 | Reply
Bir öğretmen isterse pekçok hayatı değiştirebilir. Ama öğretmen kendisini hayat değiştirmeye, gönül kazanmaya adasın. Öğretmen buna adanırsa öğrencilerin hayatını hem olumsuz anlamda hemde olumlu anlamda değiştirebilir.
Anlatırlar ateist bir öğretmenin elinde çocukların ateist olduğunu, dindar bir öğretmenin elinde dindar, milliyetçi bir öğretmenle milliyetçi olduğunu. Biz bunları yaşadık. Yani model nasıl olursa öğrencilerde öğle olur.
Öğretmen türk milli eğitiminin temel amaçları doğrultusunda kendisini adasa inanın milli ve manevi değerlerine bağlı, çağdaş düşünen, karar vermesini bilen sürü psikolojısından kurtulmuş kendine güvenen öğrenciler yetişecektir.
Öğretmen kaç hayatı değiştirir ve nasıl?
1- kendisini hayat değiştirmeye model olmaya adayacak
2-Çok yakından ilgileneceği alıcıları açık heterojen bir grup seçecek başarı açısından
3- Onlara önemli olduklarını hissettirecek
4- Onların özel sorunlarıyla ilgilenecek
5- Onlarla arasında bir sevgi bağı kurulacak
6- Öğrencilerine hedefler verecek
7- Onların başarısını takip edecek
8- Öğrencileriyle dışarıda da nitelikli beraber oloacak
9- Değişim öğrencilerde görülünce anne bablar öğretmene destek olur. Diğer anne babalar öğrencileriyle ilgilenilsin ister, diğer öğrenciler bu öğretmenle yakın ilişki kurmak ister.Öğrencilerde toplUmda değişir.
DÜŞÜNÜN HER YIL 30 ÖĞRENCİ İLE İLGİLENEN ÖĞRETMEN 10 YILDA 300 ÖĞRENCİ YAPAR. bU ÖĞRENCİLERDEN ÖĞRETMEN OLANLARDA ÇIKAR GEOMETRİK ŞEKİLDE BU SAYI ARTAR.GERİSİNİ SİZ HESAPLAYIN
Ben bunu yasşadım, modellerini gördüm. Bu teorik bir bilgi değil. Pratik ve denemiş bir bilgidir. saYGILARIMLA
Yazan:sümeyra Tarih: Ara 22, 2007 | Reply
benım dusuncem okul ıle baglı ve okul ıcınde neler olabılecegını gosterıyor dızıde ben ce cok guzelbır dızı her kesın ızlemesını tavsıye ederım
Yazan:tahsin Tarih: Şub 20, 2010 | Reply
gercektende cok anlamlı bir dizi bazen izlerken gozlerim doluyo ve bu dizinin asla bitmemesini istiyorum sevgilerimla tahsin alp
Yazan:tahsin Tarih: Şub 20, 2010 | Reply
bu dizi gercektende inanılmaz bir dizi artık bu diziden sonra kurtlar vadisi bıle yok oldu izlerinken gozelerim doluyo saygılarımla tahsin alp
Yazan:tahsin Tarih: Şub 20, 2010 | Reply
super ve inaılmaz bir dizi
Yazan:tahsin Tarih: Şub 20, 2010 | Reply
bu dizide oynamayı cok siterdim oktay abi seni cok seviyorum
Yazan:ipek Tarih: Mar 24, 2010 | Reply
Bence güzel bir dizi ve konusu gencelerin sorunu yasamalri aileler cok önemli birde sidet malesef aileler cocuklarinla ilgilenmiyorlar böyle diziler oldukca insallah anlarlar biyerlerde hata ettiklerini ve cocuklarinla dahada ilgilenir ve aile 0lmayi dener .