Bush’un başına tuğlamı düştü?
By Konuk Yazar on Eki 24, 2007 in Makale
Haydar Eren
ABD dışişleri bakanı Rice bugünlerde “artık Filistin Devletinin kurulmasının zamanı geldi” diyor.
Kimimiz “Günaydın” diyoruz.
Neden şimdi?
Neler oldu da bu sözü söyledi?
Bu sözün arkasında olan ve söylenmeyen maksat nedir?
Tabloyu oluşturan puzzle’ın pek çok parçasını göremiyoruz ama göründüğü kadarıyla bu parçaları birleştirince ortaya çıkan resim şu;
– ABD ve İsrail artık görüşüp-konuşup-uzlaşacağı bir Filistin hükümeti olduğunu biliyor. Hamas dâhil tüm Filistinliler İsrail’in silinip süpürülemeyeceğini anlamış durumdalar. Her iki taraf da 1967 hudutlarını gündeme getirmeyi kabul etmiş görünüyor.
Böylece 50 senedir Arap ve İslam âlemi için kriz ve siyasi malzeme olan bu konu ABD/İsrail tarafının elini rahatlatacak.
– Irak konusunda her şey henüz tam belli değil ama göründüğü kadar 3 parçadan oluşan bu federasyonun ne kadar süreceği meçhul. Özellikle İran ile olan konuların halli konuyu daha belirgin hale getirecek. İran’ın Irak’tan elini çekeceği varsayımından hareket edersek ortaya çıkan Irak tablosu şöyle bir görüntü verecektir.
a) Kerkük’ün dahil OLMADIĞI Bağımsız Kürdistan (ki Türkiye 20 sene sonra bugünkü Kerkük tavrından dolayı dizlerini dövecektir).
b) Orta ve Güney Irak’ın dâhil olduğu Şii devleti.
c) Kısmen Ürdün gözetiminde olan ve Kerkük petrolüne sahip Sünni Irak.
Bu tabloya kimler razı?
– Şiiler
– Kürtler
– Petrolü olan Sünniler
– Ürdün
– Suudi Arabistan
– Kuveyt
– Mısır dâhil diğer Arap ülkeleri
– ABD
– İsrail
– Fransa dahil AB
– Rusya
Kim razı değil?
– Türkiye
– Suriye
– İran
Neden?
En bariz ve kolay olanı Türkiye’nin nedeni: Kürt Devleti.
AB ve ABD Türkiye’yi Türkler kadar iyi okuyor ve “Demokratik Reformlar yapıp AB ye katılırsan dertlenecek bir şeyin yok” diyor ki doğru. O günden itibaren PKK’nın da yok olacağını, 80 senelik Kürt isyanlarının bir daha gelmemek üzere gideceğini herkes biliyor. Türkiye Kürtleri ise 90 sene önce kucaklaştığı Türklerle kader birliğine eşit ve adaletli olarak devam etmeye dünden razı. AB katılımı bunu pekiştireceği gibi bölünme tehlikesini de ortadan kaldıracak. Kurulması muhtemel Kürdistan Devleti ise Türkiye Kürtleri için örnek olacağı yerde, aksine onlar Türkiye Kürtlerine bakıp kendilerine çeki düzen verecektir.
Türkiye AB ve dünya ekonomisine, sosyal ve kültürel gelişmelere, teknolojik atılımlara son derece bütünleşmiş bir ülkedir. Bunun dışındaki bir alternatif çocuk masalından öteye gitmeyen fikirlerdir. Kim olursa olsun buna direnmek demek sadece geciktirmek ve gözyaşını arttırmak demektir.
Suriye: Tüm bu gelişmeler olurken tarafını daima yanlış seçmiş olan Suriye’nin Filistin devleti kurulması dâhil yeni gelişmelerden hiç bir kazancı olmadığı gibi ülkeyi yönetenler etrafındaki gelişmelerin kendi sultasını sona erdireceğini biliyor. Çaresiz olarak Suriye, Türkiye’nin Özal’dan buyana geçtiği aşamalardan, tartışmalardan geçecek.
En dertli durum ise İran’da: İslam Cumhuriyeti fiyakalı bir isim ama mollaların izlediği politikalar günümüzün global ekonomik sistemi ve üretim ilişkilerine entegrasyonda paralellik arz etmiyor.
1-Ya kendi içine kapanıp dünya ile irtibatını kesecek ki bu aşamada İran’ın bunu yapması çok zor. Çünkü İranlılar yaşam tarzı olarak batı ürünleri ve teknolojileri ile yoğrulmuş durumda. Yani Afganistanlılar gibi -bir toprak ev ve bir katır- yeterli değil. Iran; hemen hemen sanayisi haricinde tüm diğer faktörlerde Türkiye’ye benzerlik arz eder. Dolayısıyla dünyadan kopmak iç muhalefeti yükselir, mollaların iktidarını sarsar.
2- Ya da şimdiye kadar yaptığı gibi;
Savaş
İdeoloji ihracatı
Uluslararası gerginlik
…gibi taktiklerle rejimden memnun olmayanları bastırmak, muhalefeti ezerek yoluna devam etme arzusu olacaktır. Bu türlü suni gündemlerle 30 senedir halkını oyalıyor ve suçu kolayca başkalarına atabiliyordu. Fakat ABD’nin “komşu”luğu bu bahaneyi de ortadan kaldırmak üzere.
Geri kalan tek alternatif ise “ya hep ya hiç” felaketine giden bir programa karar vererek ABD ile savaşmasıdır ki bunun sonucundaki felaketten mollaların kazanması mümkün değildir.
MAKSAT
Tekrar başa dönersek; Condoleezza Rice’in “artık Filistin Devletinin kurulmasının zamanı geldi” derken kastettiği, bu meselenin bundan sonraki planlar ve gelişmeler için ayak bağı olmaktan çıkmış olmasını istemektedir.
Iyi de Bush’un başına tuğlamı düştü de birden bire demokrasi havarisi gibi davranmaya başladı?
Birincisi malum: Petrolün bölgeden gürül gürül akmasını sağlamak.
Ikincisi:
a) Birkaç sene önce kovboy usulü bam-güm Afganistan’a ve Irak’a girmenin Saddam’ı, Taliban’ı devirmekle bitmediği,
b) Kaydacıların ve direnişçilerin arkasında muazzam büyüklükte “mutsuz, fakir, diktatörlükler altında inleyen bir Müslüman Dünyası olduğu,
c) Bugüne kadar desteklediği yerel diktatörlerin, oligarşilerin elinde ızdırap çeken, canından başka kaybedecek bir şeyi olmayan çaresiz milyonların Kaydacılar, PKK’lar, Hizbullahlar, vs gibi isyan örgütlerinde kurtuluş aradıkları kafasına “dank” etti.
…ve ŞİMDİLİK izlediği rota bu.
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.
1 Yorum
Yazan:sezgin Tarih: Eki 25, 2007 | Reply
şu an türkiyenin durumu bariz bir şekilde ortada peki siz şöyle bir durumda ne yapa bilirsi
niz farzedin ülkeyii yöneten bütün mercilir sizin emriniz de bunca kan ve hala devam eden şiddet ve önünüzde bir yıgın geri kalmış beyinn doğrularıı algılayıp kabullenemeyen beyinlerr diyer tarafta canının bir parcasını yitirmişş insanlar bunları hepsi kin nefret intikam ve öfke kusuyor olsun gelir gecermii diyecksiniz evt cumhurda sizsiniz başkanda başbaka nda g.k.başkanıda evt ipler elinizde amaaan a karşınızdakileri arkanızdakleri unutmayın ve yanınızdakiler buyrunnn … not:
elinizdeki imkanlar doğrultusunda hareket edblirsniz maddi manevi….