‘Sivil Anayasa’ya Destek
By Editorden on Kas 14, 2007 in Makale
1982 Anayasası, çeyrek asır önce bir kurtuluş reçetesi olarak yürürlüğe konulmuş, o günün gereklerine ve anlayışına göre yaşama geçirilmiş bir anayasadır. Bunun neticesiyle o günden bu yana mevcut anayasa bu ülkeye deli gömleği giydirmiş, yapılan onca düzeltmeye rağmen bir türlü dikiş tutmamış, içinde saklı bubi tuzakları ile düzenlemelerin hepsini boşa çıkartmayı becermiş, otoriter bir yönetimi mümkün kılan, hak ve özgülüklere önem vermeyen, “özde” toplumsal olmayan ama kavramsal tanımı ile “sözde” ‘toplumsal sözleşme’ olan bir belge haline bürünmüştür.
Bilindiği gibi ülkemizin değerli bilim adamları ve siyasileri bir süredir daha demokratik ve çoğulcu, toplumsal dengeleri doğru tartan, bireysel hak ve özgürlüklere maksimum hak tanıyacak bir anayasa çalışması yapmaktadırlar. Böyle bir anaysa değişikliği çalışması, toplumun pek çok kesiminden destek ve katkı görmekle birlikte, şiddetle bu değişikliğe itiraz edenler de mevcuttur. İşin tuhaf kısmı, daha önceleri 1982 Anayasası’nı kıyasıya eleştirenler, hatta şimdilerde ortaya çıkan metinden çok daha radikal değişiklikler içeren liberal taslaklar hazırlayanlar bile yılların aşındırmasından mıdır nedir, var güçleri ile değişikliğe karşı çıkıyorlar.
İndirgemeciliğin analiz yöntemi olmaktan çıkıp beyinleri felce uğratan bir hastalık hali aldığına şahit oluyoruz. Öyle ya, bugünlerde koca anayasa taslağını, salt “başörtüsüne özgürlük” manasına indirgeyip, yüzümüzü döndüğümüz, yetişmeye çabaladığımız o çağdaş dünyada dahi eşi benzeri olmayan böyle bir yasağı sürdürüp savunmak adına yeni bir anayasaya karşı çıkmak başka nasıl tariflenebilir ki?
12 Eylül darbesinin ürünü olan bir anayasayla Avrupa Birliği’ne giremeyeceğimiz aşikâr. Bunu yoksaysak bile kendi insanımız, çocuklarımız için çok daha iyisini hak etmiyor muyuz?
Aklı başında olan herkes, Türkiye’ye yeni bir anayasa gerektiğinde hemfikir. Renksiz, ideolojilerden arındırılmış, demokrasi ve özgürlük temelli bir sivil anayasaya ihtiyacımız var.
Sivil anayasa ülkenin kangren olmuş olan sorunlarını çözmek için gerçekten ciddi bir fırsat, bunun da ötesinde bir gereklilik.
‘Derin Düşünce Grubu’ olarak bu yöndeki çalışmalara tam destek verdiğimizi belirtiyor, özgürlüklerin bir kesim veya zümreye değil hepimize ait olduğunu savunuyor, mümkün olan en geniş toplumsal mutabakat zeminini bularak, bir an önce, daha fazla katılımcı, çoğulcu, demokratik, toplumsal dengeleri gözeten, temel hak ve özgürlükleri tam olarak teminat altına alan sivil ve yeni bir Anayasaya kavuşmayı temenni ediyoruz.
Dileriz bu temennimiz bir an önce gerçekleşir.
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.
7 Yorum
Yazan:Kamer Yalçın Tarih: Kas 15, 2007 | Reply
Meraklılarına duyrulur;
Abant Platformu Yeni Anayasa için toplanıyor.
16-17 Kasım 2007 tarihlerinde İzmit – Kartepe’de gerçekleştirilecek olan toplantıda “Yeni Anayasa” Üst başlığı altında 82 Anaysa’sı masaya yatırılacak. Toplantı Mehtap TV’den kesintisiz olarak yayınlanacak.
Yazan:amarat Tarih: Kas 15, 2007 | Reply
Sivil anayasa üzerine ben de bir kaç kelam etmiştim.
http://entelektuel.com/sivil-anayasa-uzerine/
Yazan:Gülcin Kacar Tarih: Kas 22, 2007 | Reply
Merhaba gurbet kuşları
Kanadınız kırık
Yüreğiniz yanık
Hasretler diz boyu
Sevenden, Sevgiliden ayrı
Ayrılık fermanlarının cellâtlarına
Boynunuzu uzatıp
Ne bekliyorsunuz
Sizde insan sınıfında değimlisiniz
Verginizi verirsiniz
Sizden istenen en pis işiler de gıgınızı çıkarmadan çalışırsınız
Kimsenin yapmak istemediği işleride size verilir
Aldığınız para karın tokluğuna
Birde üstüne üstelik
İkramiyeniz
Sevdiklerinden ayrı bırakılmak
Ailelerinizi paramparça yapmak
Avrupa insan hakları dedikleri bumu
Kaşıkla verip kepçeyle çıkarmak,
Muhtaca boyun eğdirmek mi?
İlk uyum dediler
Giyinmenizi
Yemenizi
Oturmanızı
Kalkmanızı
Dilinizi
Beğenmediler
Bunlara uyum sağladıkça siz
Daha başka istekler geldi ardından
Kendileri bile dillerini doğru kullanamazken
Kendi aralarında uyuşamazken
Sizlerden istediklerine bakar mısınız?
Ailenizi birleştirmek isterseniz
Sevdiklerinizi yanınızda olmasını isterseniz
Dillerini onlardan iyi kullanacaksınız
Yazacaksınız
Yalnız konuşmakla yazmakla da bitmedi,
Onlardan iyi
Tarihini, coğrafyasını, hukukunu, tıbbını ekonomisini V.S.
Bilmeniz gerekli
Neden siz bunu anladınız mı?
Sevenleri ayırmak
Aileleri parçalamak
Çocukları öksüz bırakmak
Bumudur insanlık
O kadar ileri gitti ki bunlar
Kendileri insanlıktan uzakken
Bize nisalığı öğretmeye kalktılar
Sizlere
Sizce buna yeter deme zamanı gelmedimi.
Yazan:metay Tarih: Ara 23, 2007 | Reply
Karşı çıkanları anlamak mümkün değil.
Yıllar önce CHP nin E.Teziç’ e hazırlattığı, ve neredeyse aynısı olan ki özünde aynı, amaç aynı, olan bu düzenlemelere karşı çıkanları anlayamıyorum.
Karşı olalım da ne olursa olsun mantığı ile şimdiye kadar nasıl bir baltaya sap olamadılarsa bundan sonra da olamayacaklar.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Oca 3, 2008 | Reply
Basina yansidigi sekliyle çok olumlu gördügüm bazi noktalari okuyucularimizla paylasmak isterim :
Köşk’ün atama yetkisi kısıtlanıyor: Cumhurbaşkanının devletin başı, başkomutanı olduğu yönündeki ifadelere dokunulmuyor. Anayasa’nın parlamenter sisteme daha uyumlu olması için Köşk’ün bürokrat atama yetkileri tırpanlanıyor. Cumhurbaşkanı, vali ve büyükelçi atamaları dışındaki yetkilerinin neredeyse tamamını hükümete devrediyor. AK Partili bazı hukukçular, Anayasa Mahkemesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay ve Danıştay’ın üyelerinden en azından bir bölümünü cumhurbaşkanının atamasını istiyor. Bu konudaki son kararı Erdoğan verecek.
550 vekilin 100’ü ‘Türkiye vekili’ olacak: ‘Türkiye milletvekilliği’ olarak adlandırılan sistem Anayasa’ya giriyor. TBMM yine 550 milletvekili ile temsil edilecek. Bu milletvekillerinden 450’si seçim çevrelerinden genel oy ile seçilecek. Kalan 100 milletvekili partilerin aldıkları oy oranına göre belirlenecek. Yüzde 1 oy alan parti, barajı aşamasa da bir milletvekili ile Meclis’te temsil edilebilecek.
Kürtçe tercümana anayasl güvence: “Adil yargılanma hakkı”nı düzenleyen 32. madde ile mahkemelerde Kürtçe ve diğer dillerde tercüman kullanılması anayasal güvence altına alınıyor. Buna göre, sanıklar kendilerine yöneltilen suçun niteliği ve sebebi hakkında en kısa sürede ‘anladığı bir dilden ve ayrıntılı olarak’ bilgilendirilecek. Mahkeme, sanığın kullanılan dili anlayamadığı veya konuşamadığı durumda ‘tercüman’ görevlendirecek. Tercümanın ücretini mahkeme ödeyecek. Mevcut işleyişte de Türk Ceza Kanunu sanığın anladığı dilden tercümana imkan veriyor. Ancak bu konu ilk kez Anayasa’ya giriyor.
İnternet de Anayasa’da: Çağımızın en büyük teknolojik yeniliklerinden birisi olan “internet” sivil anayasaya girdi. Devletin görevleri arasına çocukların internetten kaynaklanan tehlikelere karşı korunması da yer alıyor. “Haberleşme hürriyeti” başlıklı maddede bu durum şöyle ifade ediliyor: “Devlet, cinsellik, şiddet içeren internet yayınlarına karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
Başörtüsü, yükseköğretimde serbest: Sivil anayasada en çok merak edilen konuların başında başörtüsü yasağıyla ilgili düzenleme geliyor. Taslakta kılık kıyafetin yasaklanamayacağına ilişkin ibare yer alırken, bu uygulamanın sadece yükseköğrenimle ilgili olduğu belirtiliyor. İlk, ortaöğrenime ilişkin bir ifade yer almıyor. AK Partili bazı isimler Anayasa’ya böyle bir ibareyi koymaya gerek görmüyor. Bu konudaki son kararı Başbakan Erdoğan verecek. Erdoğan’ın önüne giden taslakta ‘Eğitim ve öğrenim hakkı’ başlıklı 45. madde şu şekilde düzenlendi: “Ceza hukuku veya genel ahlâka aykırı olmamak kaydı ile hiç kimse kılık ve kıyafetinden dolayı yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamaz.”
Tüzükler tarihe karışıyor: Türk hukuk mevzuatında Anayasa ve yasalardan sonra gelen ‘tüzük’ler tarih oluyor. Yasa koyucu olan Meclis’in iradesini hakim kılmak için bürokrasiye güç katan yönetmeliklere de çekidüzen veriliyor. Bundan sonra bakanlıklar ve kurumların hazırlayacağı bütün yönetmelikler Meclis denetiminden geçecek.
Komutanlara Yüce Divan yolu: Başbakan Erdoğan’a bırakılan konulardan birisi de genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının yargılanma yöntemi. Mevcut yasaya göre cumhurbaşkanı, başbakan, bakan ve yüksek yargı mensuplarını Yüce Divan sıfatı ile Anayasa Mahkemesi yargılıyor. Genelkurmay başkanının hangi mahkemede yargılanacağına ilişkin hüküm bulunmuyor. Kuvvet komutanları Genelkurmay askerî mahkemelerinde yargılanıyor. Taslakta, genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının Yüce Divan’da yargılanabilmelerine imkân sağlanıyor.
Türklüğe yeni tanım: 1982 Anayasası’ndaki ‘Türklük’ tanımı değiştiriliyor. Anayasa’nın 66. maddesinde yer alan “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ibaresi, “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese din ve ırk ayırt edilmeksizin Türk denir” şekline dönüştürülüyor.
Egemenlik milletin: Taslaktaki en radikal değişikliklerden birisi egemenliğin kullanımına ilişkin. 1982 Anayasası’nda yer alan ‘yetkili organlar’ ibaresi çıkarılıyor. Böylece, kurumların, bürokrasinin millet iradesine karşı yetki kullanmasının önüne geçiliyor. Yeni metin şöyle: “Türk milleti, egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yasama, yürütme ve yargı organları eliyle kullanır.” Türkiye’nin AB sürecinde “egemenlik” tartışması yaşanmaması için bir ibare daha eklendi. Egemenliğin kullanımında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin “istisna” olduğu vurgulandı.
Parti kapansa da vekillik düşmeyecek: Parti kapatma zorlaştırılıyor. Bir parti, ancak tüzük ve programı Anayasa’ya aykırı olursa verilecek ihtarın ardından kapatılabilecek. RP ve FP’nin kapanmasına neden olan “suç odağı” fiili somut hale getiriliyor. Siyasi partinin suç odağı haline gelmesi için suç olan fiilin genel merkez tarafından onaylanması ve yaygın olarak işlenmesi gerekecek. Bunlara rağmen bir siyasi parti kapansa dahi milletvekillikleri düşürülmeyecek.
YÖK kaldırılıyor: Yükseköğrenim Kurulu (YÖK) kaldırılıyor. Bunun yerine Yükseköğrenim Koordinasyon Kurulu geliyor. YÖKK, idarî ve malî özerkliğe sahip olacak.
Yargı ‘bağımsız ve tarafsız’ olacak: Yargının “bağımsız” olduğu kadar “tarafsız” olacağı hüküm altına alınıyor. Temel hak ve özgürlükler sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında sınırlandırılabilecek.
Çocuk ve kadınlara jest: Çocuk hakları, ilk kez ayrı bir bölüm olarak yer alacak. Çocuklar, Birleşmiş Milletler sözleşmelerinde yer alan güvencelerle korunacak. Sosyal ve siyasal alanlarda kadınlar ve korunmaya muhtaç kişiler lehine ‘pozitif ayrımcılık’ yapılabileceği de belirtiliyor.
HSYK ve YAŞ’a yargı yolu açılıyor: Cumhurbaşkanının işlemleri ile Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararları ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararları yargı denetimine açılıyor.
Genelkurmay Başbakan’a bağlı: Genelkurmay Başkanlığı’nın hiyerarşideki konumu değişmeyecek. Başbakan’a bağlı olarak kalacak. Taslakta Milli Güvenlik Kurulu’na da dokunulmuyor.
Yeni anayasanın mimarları
Prof. Dr. Ergun Özbudun: Harvard’da araştırmacı, Chicago, Paris, Columbia ve Princeton üniversitelerinde misafir profesör olarak çalıştı. Anayasa hukuku, Türkiye’nin siyasî rejimi gibi konularda çok sayıda çalışması var.
Prof. Dr. Zühtü Arslan: Yüksek lisans ve doktorasını Leicester Üniversitesi’nde yaptı. AİHM’de çalıştı. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi’nde anayasa hukuku öğretim üyesi.
Prof. Dr. Levent Köker: Oxford (İngiltere) ve Princeton (ABD) üniversitelerinde çalıştı. Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi.
Prof. Dr. Yavuz Atar: İngiltere’de Leicester Üniversitesi’nde anayasa yapımı konusunda araştırma yaptı.
Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem: Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölüm Başkanı.
Doç. Dr. Serap Yazıcı: Bristol Üniversitesi’nde araştırma yaptı. Bilgi Üniversitesi’nde anayasa dersi veriyor.
Yazan:Aziz Doğrul Tarih: Oca 18, 2008 | Reply
Yeni anayasa çalışmalarını destekliyor, emeği geçenleri tebrik ediyorum. Umarım denge hesaplarıyla anayasa yerine amayasa önümüze gelmez.
Yazan:toroslu Tarih: Şub 17, 2008 | Reply
YOK un basina da kimi getirdiler gozumuzle gorduk.
TC imam hatiplilere kaldi.