Türk Korkusu
By Mehmet Yılmaz on Kas 23, 2007 in Kitap Sohbeti, Tarih
« Bu kanlı hayvanı, çarmıha gerilmiş İsa’nın düşmanı olan acımasız ejderhayı görmüyorsunuz belki de? Elbette şu kâfir Türklerden bahsediyorum. Önce Şark’ı yerle bir ettiler ve iğrenç kokan nefesleriyle sayısız Hıristiyanı zehirlediler. Şimdi İtalya’ya yaklaşıyorlar ve bir harabeye çevirmek istedikleri Roma kilisesine saldırıyorlar. »
Bu satırlar 16cı ve 17ci yüzyıllarda gerçek bir best-seller olan ve hemen bütün Avrupa dillerine çevrilen bir kitaptan, « Türklerin gelenekleri ve gizli kötülükleri » adlı hatırattan. Aslı Latince olan kitabın yazarı Macaristanlı Georges 1526’da Osmanlıların eline esir düşüyor ve 13 yıllık esareti sırasında önce Müslüman oluyor ardından da Bektaşi . Macaristanlı Georges’un verdiği teknik bilgiler o kadar ayrıntılı ve bugünkü bilgilere o kadar yakın ki söylediklerinde samimi olduğunu düşünüyor birçok tarihçi.
Bizim Kur’an’dan daha doğrusu Kehf ve Enbiya surelerinden tanıdığımız Yecüc ve Mecüc (Batı dillerinde Gog ve Magog) Avrupa’daki inanışa göre dünyanın en doğu ucunda (bazılarına göre Kafkasya’da) yaşayan insan yiyen korkunç yaratıklar. Bronz bir kapıyla kapatılmış duvarların arkasına hapsedilmiş köpek başlı canavarlar söz konusu kimi rivayetlere göre. Ahiret günü bu kapılar açılacak ve Kıyamet’in ilk ateşlerini işte bu yaratıklar yeryüzüne taşıyacaklar.
Savaş meydanı
İşte Osmanlıların durdurulamaz ilerleyişi Türklerin bu Gog ve Magoglardan olduğu inancını yayıyor 1400’lü yıllarda. Gerçekten de 1444’te Varna, 1448’de Kosovo savaşları , ardından da 1453’te İstanbul’un fethi Avrupalıları öylesine korkutuyor ki böyle büyük yenilgilerin ancak Tanrı tarafından kendilerine verilmiş bir ceza olabileceğini düşünüyorlar.
Peki ama 500 yıl öncesinde kalmış askeri yenilgiler nasıl oluyor da bugün hayatta olan Avrupalıların ortak hafızasında bir Türk korkusunu böyle diri tutabiliyor? Osmanlı ne ilk ne de son ordu Avrupa’yı korkutan. Hun ve Viking akınları, Arapların İspanya’yı almaları ve bugünkü Fransa’nın içlerine, Poitier’ye kadar gelmeleri, İngilizlerle yapılan Yüz Yıl Savaşları, 100 milyon insanın ölümüne yol açan II. Dünya Savaşı … Bütün bunlar Türk korkusunun yerine başka bir korkuyu koymaya yetmedi. Neden?
Bir ipucu 1461’de Papa II. Pius’un Fatih Sultan Mehmet’e yazdığı mektupta bulunabilir:
“Kusursuz bir Hıristiyan olmak için Türk’ün neyi eksik? Oruç tutuyorsunuz, sadaka veriyorsunuz, hacca gidiyorsunuz, verdiğiniz sözü tutuyorsunuz. Merhametli ve misafirperversiniz. Bütün farkımız bir kaç damla su”.
Fatih’i Hıristiyanlığa davet eden bu mektupta “bir kaç damla su” elbette vaftiz suyunu kastediyordu. Osmanlıların diğer yabancı ordulara bakarak önemli bir farkı vardı : Avrupalıyı “Avrupalı” yapan ne varsa “Türk” o alanların hemen hepsinde Avrupalı’dan üstündü. Dönemin bir çok tarihçisi Istanbul’a Roma Rediviva (Dirilmiş Roma – Dünyanın yeni başkenti) demiyorlar mıydı?
Avrupalının en gurur duyduğu savaşçısı Frank şövalyeleriydi. Gelin görün ki Haçlı savaşlarından sonra yaygın deyim “nullus homo naturaliter debet esse miles nisi Franci et Turci” oldu. (Franklar ve Türkler dışında kimse şövalye olduğunu söylemesin)
Barış zamanı
Sanatı, kültürü, mimarîsi ile de Doğu Batı’yı kıskandırıyordu. Hamamları, kahvesi, nargilesi, zengin mutfağıyla Osmanlı ne Vikinglere ne de diğer yağmacılara benziyordu.
Özetle Türk’ün üstünlüğü savaş meydanıyla sınırlı kalmıyordu. Meselâ devlet organizasyonunda Türk Avrupalıyı kendine hayran bırakıyordu. 16cı yüzyılda İstanbul’da görev yapan bir büyükelçi yazdığı mektupta şöyle diyor:
“Türklerin ülkesiyle bizim ülkemizi karşılaştırdığım zaman korkudan titriyorum. Onlarda cemiyette yükselmek için bilgi, beceri ve çalışkanlık yeterli. Bizde ise soyluluk şart. Bunun için Türkler giriştikleri her işte başarılı oluyorlar.”
Toplumsal yapı ve ahlakî konularda Avrupalıların algısını Macaristanlı Georges’dan dinleyelim :
“İstisnasız gittiğim her yerde, bütün Türk ülkesinde kadınların ahlakı ve erdemi bizimkilerin çok üzerinde. Kıyafetleri sade, bedenleri örtülü. Ev dışındaki davranışları asla yabancı bir erkeğin dikkatini çekecek şekilde değil… [Daha sonra kendi ülkesindeki kadınlara hitaben] Ah kadın, sineni, bacaklarını açıkta bıraktığın, yabancı erkeklerin bakışlarını çektiğin hatta zina yaptığın zaman evlilik bağına sadık kaldığını mı zannediyorsun? Ya bütün bunlara göz yuman kocan?”
Kadın-erkek ilişkilerindeki farkların şaşırttığı tek kişi Macaristanlı Georges değil elbette. Suriye’li bir prens olan Usama ibni Munkid hayretle şunları aktarıyor günlüğünde :
“[Haçlılardan] bir karı-koca görüyorsunuz dolaşıyorlar, kadın başka bir adamla sohbete dalıyor, kocası uslu uslu tek başına yola devam ediyor.”
Türk bilmecesi
Katolik Ispanya ve Portekiz’in Müslüman ve Yahudi vatandaşlarına Engizisyon yoluyla eziyet ettiği hatta soykırım yaptığı yıllarda Osmanlı Yahudi ve Hıristiyan tebasına devlet yönetimi de dahil olmak üzere önemli sorumluluklar ve yükselme imkânı tanıdı.
Hıristiyan olup da Osmanlıya büyük sadakat gösteren Sırp, Ermeni, Gürcü hatta Venedikliler Avrupa için hep çözülmesi imkânsız bir bilmece oldular. Bilgi ve becerilerine uygun saygı ve refahı Hıristiyan toprağında bulamayan Hıristiyanların Müslüman bir sultan’ın emrine böyle gönüllü girmeleri Kilisenin siyasî doktrinleri için tam bir yıkım demekti. Avrupalı kendini ideolojik düzlemde de alt eden Türk’e karşı asırlarca ezik kaldı.
Bin yıl boyunca Avrupa adına girişilen askerî, dinî, ekonomik, siyasî her türlü proje Türk engeline çarptı. “Türk” avrupalının en sabit ve en yenilmez rakibi oldu, diğerleri gibi düşmanı değil. Kılıç Aslan’ın 1096’da Birinci Haçlı ordusuna verdirdiği kayıplardan Napoleon’un 1798’de Mısır’daki Akka yenilgisine hatta 1915 Çanakkale savaşına kadar Türk ülkesi Avrupalı için başarısızlığın adresi oldu hep. Amerika kıtasının “keşfinin” büyük heyecan uyandırdığı yıllarda bile Türkler hakkında yazılan ve adına Turcica denen eserler Amerika hakkında yazılanların iki misli kadardı. (Michel Jolivet – CNRS, 2002) Bu yönüyle Avrupalı kimliğinin oluşmasına büyük katkısı oldu. Avrupalı kimliğinin sınırlarını çizen bir “öteki” oldu Türk. Avrupalı olmak demek Türk olMAmak, Türk’ün tersi olmaktı.
İşte bugün “Türkler Avrupalı değil” söyleminin arkasında yatan bilinçaltındaki gerçek bu kanaatimizce. İnsan hakları, ekonomi, tarih veya başka alanlardaki bahaneler öne sürülerek gizlenmeye çalışılan, Avrupalı’nın korkusu, öcüsü, “ötekisi” olan Türk aslında onun kimliğinin de ayrılmaz bir parçası. Bu bağlamda Türkiye’nin AB üyeliği insanlık tarihinin en büyük psikanalitik laboratuarını oluşturuyor.
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.
31 Yorum
Yazan:snowqueen Tarih: Kas 23, 2007 | Reply
///Bizim Kur’an’dan daha doğrusu Kehf ve Enbiya surelerinden tanıdığımız Yecüc ve Mecüc (Batı dillerinde Gog ve Magog) Avrupa’daki inanışa göre dünyanın en doğu ucunda (bazılarına göre Kafkasya’da) yaşayan insan yiyen korkunç yaratıklar///
Yecüc ve Mecüc’ün Türkler olduguna dair müslümanlar arasinda bir inanç da var. Ayrica Muhammed’in Türkleri kasteden hadisleri…
Pek barışçı degiller.
///Sanatı, kültürü, mimarîsi ile de Doğu Batı’yı kıskandırıyordu. Hamamları, kahvesi, nargilesi, zengin mutfağıyla Osmanlı ne Vikinglere ne de diğer yağmacılara benziyordu.///
dogrudur ama hangi ‘baris zamaninda’?
Bence Avrupa’lıların daha ziyade Anadolu’ya karşı ikiyüzlü bir yaklaşımları var, bu tarihte da böyleydi.
Halikarnas Balikçısının Anadolu, Türklük ve Avrupalıların bakışı hakkinda yazdıkları:
“Mısır araştırmaları ayrı tutulursa, batılı (tarih) araştırıcıların başlıca iki amacı vardı: Birisi Hellenizmi ortaya çıkarmak, ötekisi dinsel idi. Yani Hristiyanlığın İncilsel Hebru (İbrani) kültürünü ortaya çıkarmak. Anadolu’nun ise gözlerinde hiç değeri yoktu…
“Türkiye’nin ve Türkiyelilerin tarihi Türkiye’de gelmiş geçmiş koşullarca etkilenmiş ve o koşulları etkilemiş bütün etnik ve kültürel varlıkların tarihidir. Bu tarih de Anadolu’nun tarih öncesi geçmişinden göbek bağı kesilerek dipdiri ele alınır. Türkiye tarihini Selçuk ya da Osmanlı İmparatorluğu’ndan, şu sultan, bu sultandan başlatmak, onu göbek bağından değil, belinden sepetlemesine kesmektir…”
Osmanlı kültürü, Antik Anadolu’dan, Roma ve Bizans imparatorluğunun etkisi yadsınarak değerlendirilemez. Osmanlı’yı Osmanlı yapan salt ‘islam’ değildir, içinde pagan ve hristiyan öğeleri de bolca barındırır.
Hamamlar dediğiniz Bizans ve Roma uzantısıdır. Ha keza mimari de.
Camiler bile Bizans kiliselerinden bolca etkilenmiştir. Biraz sanat tarihi bilen bunları bilir. Türkler göçebe bir topluluktu geldikleri yerin
kültürünü benimseyip ona birşeyler kattılar ama mimari, mutfak vb. konularda yoğun biçimde yerli kültürü model aldıklarını söyleyebiliriz. Türk kültürü dedigimiz de Anadolu Türkünün kültüründen bahsediyorsak böyle bir ‘karışmışlık’ inkar edilemez.
(Ama bu demek değildir ki Türklerin özgün bir kültürü yok, garip olan türklerin özgün kültüründen bahsettiğiniz anda ‘ırkçı’ damgası yemeyi de göze almalısınız çünkü bu konu da bolca önyargılarla değerlendiriliyor)
Türklerle ilgili bir örnek:
“İnsanoğlu’nun ilk uygarlığı ya da öyle sanılan Sümer kültüründe Türkistan Türklerinin etkisi büyüktür. Sümerlerin eski kutsal ilahilerinde Tanrının adı Türkçe’dir:
‘lu-lu nam-mah dingir-rana’(insan tanrısının ululuğu…)
Dingir, Tanrı’dır. Ama kimi Türk ırkçıları onca aşırı davranmışlardır ki sütten ağzı yananın yoğurdu üflemesi gibi, insan uygarlığındaki Türk etkisini bile çekine çekine öne sürüyor. Ama bu da doğaldır. Çünkü Indo-Avrupaiciler ve Samiciler, aşırı Türkçülerden pek geri kalmamaktadır…”
///“İstisnasız gittiğim her yerde, bütün Türk ülkesinde kadınların ahlakı ve erdemi bizimkilerin çok üzerinde. Kıyafetleri sade, bedenleri örtülü. Ev dışındaki davranışları asla yabancı bir erkeğin dikkatini çekecek şekilde değil… [Daha sonra kendi ülkesindeki kadınlara hitaben] Ah kadın, sineni, bacaklarını açıkta bıraktığın, yabancı erkeklerin bakışlarını çektiğin hatta zina yaptığın zaman evlilik bağına sadık kaldığını mı zannediyorsun? Ya bütün bunlara göz yuman kocan?”“İstisnasız gittiğim her yerde, bütün Türk ülkesinde kadınların ahlakı ve erdemi bizimkilerin çok üzerinde. Kıyafetleri sade, bedenleri örtülü. Ev dışındaki davranışları asla yabancı bir erkeğin dikkatini çekecek şekilde değil… [Daha sonra kendi ülkesindeki kadınlara hitaben] Ah kadın, sineni, bacaklarını açıkta bıraktığın, yabancı erkeklerin bakışlarını çektiğin hatta zina yaptığın zaman evlilik bağına sadık kaldığını mı zannediyorsun? Ya bütün bunlara göz yuman kocan?”////
Bu tamamen oryantalizm. Batının doğuyu tüllerin ve baharatların uçuştuğu, sefaletin bile o romantik tablonun ayrılmaz bir parçası görülmesi. O tüller ve sefahat alemleri arasında harem kurma hayalleri, toplumda etkin bir konumda olamadığı için entrika ve dalevarenin çocuk yasta öğretildiği kendini erkeğine adamış kadın hayalleri. gizli kapaklı dönen erotizm. (eşcinsellik, köçekler şunlar bunlar Osmanlıda layıkıyla var gerçi:)
——-
özetle,
ne Selçuklu ve Osmanlı batılılarca kabul gören biçimde Anadolu’ya yapışmış, Anadolu’nun yabancısı bir ekti, Türkler de hiç bir kültürü olmayan Barbar bir topluluktu,
ne de Anadolu tarihi 1071’de başlıyordu. Anadolu, milattan önceki binyıllarıyla Anadolu’ydu.
(Avrupa’nin Anadolu’yu algılayışı çok çok kapsamlı bir konu eger merak ediliyorsa Hellenizm ve Anadolu kültürü hakkandı bir yazı yazılabilir.Çünkü Avrupa, kendini Hellenizmin mirasçısı olarak görmekte…)
Yazan:Gülcin Kacar Tarih: Kas 23, 2007 | Reply
Biz Türkler neden bu kadar dünyanın bizden korkmasıyla övünürüz anlamış değilim.
Her halde övünecek başka şeyimiz yok.
Yazan:TT Tarih: Kas 23, 2007 | Reply
Bu yazıdakinin aksine Avrupa’lı daki yoğun Türk korkusu,nefreti ve önyargısının son yüzyılda ortaya çıktığını biliyorum..
Bunda tarihçi Arnold Toynbee’nin yazdığı tarihin okutulması bütün Avrupa üzerinde etkili oldu.
Halbuki çağlar boyunca Avrupalılar Osmanlı’ya hep hayranlıkla ve bir parça aşağılık duygusuyla bakmışlardır.
Bunu reform öncülerinden Martin Luther’de itiraf ediyor ve 16.yy da sıradan bir Avrupalı’nın gözünde Osmanlı devleti “adaletin olduğı yer” olarak görülüyordu diyor…
Şu anda ise işler tersine dönmüş durumda
biz Avrupa’ya adaletin olduğu yer olarak bakıyoruz…
Yazan:arif Tarih: Kas 23, 2007 | Reply
Mehmet bey, yıllarca yokmuş gibi yapılan, görmezlikten gelinen ve insanlık hafızasından silinmeye çalışılan büyük bir uygarlık tarihimiz var. Bununla övünmek ırkçı bir milliyetçilik de değil üstelik. Yazınız çok anlamlı şu sıralarda. Nasılki İstanbulu aldığında, Troyalı Hektorun öcünü aldım diyen Fatihin, Ortodoks kilisesinden sonra Roma Katolik kilisesinide uhdesine almak için Roma üzerine doğru yönelmesiyle, Papanın panik içinde bir manevrası yazdığı mektup. İhtimal latince yazılmış olan bu mektubu Fatihin tercümansız okuduğuda bilinmelidir.Bugünde Türkler batıda daha bir anlayış ve övgü görecek kaçınılmaz olarak. Asya ve Doğunun Batıya olan geri kalmışlığı, yerini ciddi bir rekabet potansiyeliyle değişiyor. Bu durumda Batı Türkiyeyi yanında tutma gayretini artıracaktır kaçınılmaz olarak. Silinen hafızaların tazelenmesi ile, korkudan ve korkutmaktan değil kültürlerin bizimsenmesinden beslenen bir kapsayıcılığımız olduğunuda kavrayacağız. Hem batılı, hemde doğulu olmanın ayrıcalığını bu zengin tarihimize borçlu olduğumuzuda unutmayalım. Batılı yan ile doğulu yanımızı ince ve uzun bir çizgide denge halinde tutmayı becerebilmeliyiz diye düşünüyorum.
Yazan:Rumuzyok Tarih: Kas 23, 2007 | Reply
Türklerin övünecek başka şeyleri de var tabii. Ama Türkiye kendi tarihini askeri bir eksende kurmayı tercih etti.
“Biz Türküz, ezeriz, yeneriz, dünyayı fetheriz, kimse bize bir şey diyemez, biz çok güçlüyüz” temel felsefe bu…
Viril bir toplum burası 🙂
Yazan:TT Tarih: Kas 23, 2007 | Reply
rumuzyok “Biz Türküz, ezeriz, yeneriz, dünyayı fetheriz, kimse bize bir şey diyemez, biz çok güçlüyüz” temel felsefe bu…
Bu tür sözler birer telkin ve bir şeylerin eksikliğinden kaynaklanıyor olmalı.
Yani cumhuriyetin kuruluş devirlerinde Atatürk tarafından ifade edilen “Türk milleti zekidir,çalışkandır” yada sizin dediğiniz kahramanlık edebiyatı yorgun,yıpranmış,batı karşsında ezilmiş bir topluma cesaret vermeye yönelik sözlerdi…
Hala bu edebiyat devam ettiğine göre pek bir işe yaradığı söylenemez…
Yazan:Rumuzyok Tarih: Kas 23, 2007 | Reply
Bence, bu Cumhuriyet döneminin ürünü olmaktan ziyade Osmanlı modernleşmesinin askeriye üzerinden yürümesinin eseri. Prusya/Almanya etkisi. Bir yerde okumuştum: Osmanlı ordusunu modernleştirmek için gelen Alman subaylarından birisi bu “ordu-toplum” tezini ortaya atıyor.
Öte yandan Türklerin tarihten gelen nevrotik bir korkuları var. Şöyle ki: Türkler yakındoğu’nun otoktan/yerli halklarından değiller. Fütühatla buralara yerleşmişler. Yunanın/Ermeninin elindeki toprakları fetih ile alıp yerleşmişler. Osmanlı yıkılış dönemine girip de elindeki toprakları birer birer kaybedince, “eyvah anadolu’da elimizden çıkacak, bizi Arabistan’a Asya’ya sürecekler” korkusu hakim olmuş. Bu kadar “güçlüyüz, ezeriz” edebiyatı Türklerin düşmanlarına korku salmaları ve bu topraklarda kalıcı olduklarının kendilerine göre tasdiki açısından önemli.
Yazan:Rumuzyok Tarih: Kas 23, 2007 | Reply
Yani olay biraz da, Türk’ün korkusu 🙂
Yazan:snowqueen Tarih: Kas 24, 2007 | Reply
Osmanlı hakkında başka bir şeyler söylemek istemek müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi oluyor sanırım.
Osmanlı inatla köklerinden kopartılarak ele alınmak isteniyor,
ya yadsınıyor ya da ‘altınçağ’ muamelesi yapılıyor.
Bu anlayışla hiç biryere varılamaz.
‘görülmek istenmeyen tarih’ Anadolu’nun bütünüyle tarihi.
Avrupa olan ilişkilerimizin kökeni burada.
ama herkes kendi ideolojik penceresinden baktığı için ‘objektif’ olunamıyor maalesef!
Yazan:Rumuzyok Tarih: Kas 24, 2007 | Reply
@Snowqueen
Siz Mavi Anadolucu tezlerine yakın mısınız?
Türkiye Türkleri kendi tarihlerini, dünyayı fethe çıkmış bir Asya kökenli kavmin Anadolu’daki macerası olarak öğretiyorlar. Bu yüzden sizin hayal umduğunuz şekilde, Türkiye kültürünün Bizans, Roma, Mezopotomya ile bağlantılı ve süreklilik içinde algılanması zor.
Eğer, Rumlar ve Ermeniler gönderilmeseydi, bu sentez çok daha kolay olurdu.
Yazan:Rumuzyok Tarih: Kas 24, 2007 | Reply
“hayal” kelimesini silmeyi unutmuşum, siz düzeltin lütfen editör.
teşekkürler
Yazan:snowqueen Tarih: Kas 24, 2007 | Reply
@Rumuz yok,
Eğer “Türkiye Türkleri kendi tarihlerini, dünyayı fethe çıkmış bir Asya kökenli kavmin Anadolu’daki macerası olarak öğretiyorlarsa”
Mavi Anadolucu tezlere yakın olurum daha iyi.
Eğer insanlar içinde yaşadığı toprakları ‘ben şu tarihten başlatmam şundan başlarım, ben şunu yadsırım şunu öne çikarırırm’ anlayışında görmeye çalışmasalardı, Rum ve Ermeni’lerin bu toprakların çocukları olduğunu anlarlardı.
Yazan:Rumuzyok Tarih: Kas 24, 2007 | Reply
Zaten Rum ve Ermenilerin Anadolulu halklar olduğunu biliyorlar, tam da kabul edemedikleri bu…
Mavi Anadolucuların yaptığı, Anadolu’nun mirasından birazcık da Türklere pay çıkarmak esasında; günümüz Türkiye kültürü ile geçmiş arasındaki devamlılığı vurgulamak.
Yazan:snowqueen Tarih: Kas 25, 2007 | Reply
@Zaten Rum ve Ermenilerin Anadolulu halklar olduğunu biliyorlar, tam da kabul edemedikleri bu…
bunu kabul edemeyen Mavi anadolucular mı demek istiyorsunuz?
Bunu anlayamadım.
‘Günümüz Türkiye kültürü ile geçmiş arasındaki devamlılığı vurgulama’ fikrini ‘Günümüz Türkiye’sinin geçmişle bağlarını bıçakla kesme fikri’ne yeğlerim yazdığım gibi.
Tabi ‘hititler türk müydü?’ gibi bir anlayıştan bahsetmiyorum…
Yazan:Rumuzyok Tarih: Kas 25, 2007 | Reply
@Snowqueen
Türk milliyetçilerini kastediyorum. Ayrıca anadolucu da olamazlar, olmak istemezler; daha emperyal bir vizyona sahip oldukları için..
Yazan:ogün Tarih: Ara 31, 2007 | Reply
arkadaşlar hepimizin içinde yunan-ermeni- kısaca rum kanı vardır. Biz buraya göç ettiğimizde yerli halkı katletmedik, sürmedikte yani büyük çaplı bir göç olmadı. Öyleyse bu insanların büyük bir kısmı zamanla müslümanlaştı-türkleşti ve çoğumuzun kökenini oluşturdu tabi türklerle birlikte. Yoksa -en azından- belli bir bölümümüz çekik gözlü olurdu.(?) Eski minyatürlere bakmak yeter hep çekik gözlü olarak resmedilmişizdir. Bir de bunun üstüne balkan halklarıyla karışmışları ekleyin (ki 15-20 denir hep) tam bir çorbayız aslında hangi ırkı ararsan var 😀
Yazan:KÜRŞAT Tarih: Nis 30, 2008 | Reply
Asırlardır bu ülkenin gerçek varislerine türklere hep işgalci gözüyle bakılmıştır.Bu ülke 1000 yıllık türk yurdu değildir.40000 yıllık bir türk yurdudur.bunu söyleyen bir alman bilim adamıdır.ne barbar yunanlıların nede barbar ermenilerin memleketidir.yunanlılar anodoluyu asırlarca sömürmüştür.bizans adı altında.anodoluyu hiç bir zaman yurt yapamamışlardır.bu ermeniler içinde aynı.bu ülkeyi karış karış yurt yapan türkler ve kürtlerdir.yerli türk adı alan yunanlı ve ermenilere duyurulur.heredotun kitabında bile bir zamanlar anodolu ve yunanistanın sahibi ural altay kökenli bir türk kabilesi
tarihi fazla kurcalamayın için için böyle sinir olursunuz
Yazan:KÜRŞAT Tarih: Nis 30, 2008 | Reply
osmanlı yüzyıllardır türkleri hep ezmiştir.hristiyanlara hoşgörülü davranıp onları zengin edebildiği kadar zengin etmiştir.bugün ermeni rum yahudiler ne kadar zenginse hep bu osmanlının eseridir.hristiyanlara gösterilen hoşgörü müslümanlara gösterilmemiştir.yıllarca müslüman! devsirme başbakanlarla(vezirazamlarla)türkler daima ezilmiştir.horlanmıştır.çingene denilmiştir.osmanlıyı o güce ulaştıran türklerdi ama onlar gavuru türke tercih etmiştir.
Yazan:KÜRŞAT Tarih: Nis 30, 2008 | Reply
ogün arkadaş sen rummusun ermenimin bilemem ama söylediğin ifadeler yanlış.bunlar papanın avrupanın söylediği yalanlar zorla türkleştirilme palavraları. elhamdülillah hepimiz türküz müslümanız
Yazan:Tunç Tarih: Ara 10, 2008 | Reply
ogün arkadaş belki bir miktar doğrusun ama damarlarında 1 damla Türk kanı bulunan herkes aslında Türk sayılır çünkü kıyamet gününde o kan bile ondan hesap soracak evet savaşçıyız asarız keseriz belki ama merhametlkiyiz , biz nezaman karı kız çoluk çocuk demeden köyleri yakmışız (avrupalıların aksine) ne zaman insanları cayır cayır yakmışız savaşın bile bir terbiyesi bir kuralı nizamı vardır bu gün bize barbar diyen Avrupalı canaklara s.çıp sokağa dökerken bizde kanalizasyon vardı onlar atları öcü zannederken biz dünyayı geziyorduk at sırtındda oınlar kürklerle postlarla gezerken biz pantalonu, donu , gömleği biliyorduk bunlar hep gerçek avrupayı avrupa yapan biziz nekadar bizi kötüleselerde yeri geldiğinde ”Türk gibi güçlü” demeyide biliyorlar
Yazan:Levent Cetin Tarih: Ara 10, 2008 | Reply
Bu yazinizi begenmedim Mehmet Bey.
Yazan:Mustafa Tarih: Ara 10, 2008 | Reply
Türk fobisi Türk düsmanligi öyle abartmanin manasi yoktur. Inanmak istedigimiz icin öyle yapiyoruz. Illa herseyi kin ve sevgi ile “izah” etmek istiyoruz. Kilisenin düsmanligi dogrudur velakin avrupa insani ne derece hiristiyan idiki ? Cok yüzeysel hiristiyan idiler. Osmanli bir topragi ele gecirmeden evvel akincilar o yerlere sizar ve yollari, daglari ovalari halki ve adetlerini ve hallerini yakindan analiz ederlerdi. Yerli halkin sempatisinide elde etmek isterlerdi. Bu “psikolojik saldiriya” karsi güney ve orta avrupada Türk düsmanligi propagandasi yapilirdi. Ama aradan cok zamanlar gecti. Suuraltinda Türk düsmanligi diye birsey yoktur o zamandan kalma. Sonralari kolonializmde avrupali insani kolonializm ve sömürü icin “ikna” icin zencileri, kizilderilileri, cinleri ve müslümanlari “ayri” göstermek lazim idi. Yani barbar ve vahsi. Öyle yapmali idiki oraya “medeniyet” getirecekler. Bunun icinde avrupali olmayan o milletler sükran dolusu olmali imis. Kisaca biri dini motifli ve siyasi ikincisinde sadece siyasi motifli düsmanlik. Avrupa ve ABD iki dünya savasi ile cok sey kaybettiler ve bircok yeni devletlerin cikmasini engelleyemediler. Artik 100 sene evvelkisi gibi neo-emperyalizm devri basladi. Hiristiyan dünyasinin komsusu hindular olsa idi onlara karsi aynisini yaparlardi.
Övdügün saygi besledigin bir kültüre ve milletlere nasil saldiracaksinki ? Halkini nasil ikna edeceksinki? Illa irkciliga yakin milliyetcilik ve din istismarligi yapilacak ve bolca yalan ve manipulasyon. “Barbarlar” daima var olacak.
Yazan:çakır Tarih: Ara 14, 2008 | Reply
arkadaşlar hepimizin içinde yunan-ermeni- kısaca rum kanı vardır. Biz buraya göç ettiğimizde yerli halkı katletmedik, sürmedikte yani büyük çaplı bir göç olmadı. Öyleyse bu insanların büyük bir kısmı zamanla müslümanlaştı-türkleşti ve çoğumuzun kökenini oluşturdu tabi türklerle birlikte. Yoksa -en azından- belli bir bölümümüz çekik gözlü olurdu.(?)
ogün arkadaş yapılan tetkikler göstermiştir ki türkler breküsefal beyaz ırktandır mongolit (sarı) ırkla hiçbir akrabalığı yoktur bu altay dağlarındaki afanesyevo ve andranova kültürleriyle sabitlenmiştir
yani senin bu rum ermeni ve türk sentezini kanıtlayabilmen için yeni veriler toplaman gerekmekte
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ara 14, 2008 | Reply
Bu yazıya ilişkin tartışmalar genişledikçe meselenin özü önyargılara gelip dayanıyor.
Yazının konusu:Türk korkusu…daha doğrusu bugünün Avrupa’sında bile izleri hâlâ tam silinmemiş bir Avrupa’lı “korkusunun” tarihsel arkaplanı sunulmuş.Dolayısıyla bu korkuyu oluşturan tarihsel olaylar irdelenmiş.
Bir Türk fobisi şeklinde genel bir çerçevede algılansa da,bu algının(korktuğu varsayılan Avrupa’lının bakış açısıyla)iki farklı boyuta tekabul ettiğini görürüz.Birincisi Türk ve İslam unsuru barındırdığı gerekçesiyle varılan yargıların yarattığı siyasi boyutlu kaygıdır.Ki bu,günümüz Avrupa’sının görece demokrasine rağmen Türkler dışındaki diğer farklı kültürlere bakışında somutlaşan pek çok uygulamada görmek mümkün.Diğeri ise Türk’lerle(Osmanlı dönemi başta olmak üzere)tarihte yaşanmış ilişkilerin yarattığı bir diğer korku boyutudur.
Dolayısıyla bugün izleri hale tazeliğini koruyan ve Avrupalılarda yaygın hale gelen bu görüş,bazan bu nedenlerin biri bazan da her ikisinden birden beslenir.Bazan da Onlara göre “doğu”lu olmak bu görüşün pekişmesine yetebilmektedir.
Peki varsayıldığı iddia edilen bu kaygılar bütün bir Avrupa topluluğu ve tüm Avrupalılar için geçerli mi?Elbette hayır.Zaten yazı içinde verilen örneklerden de bu tutumun bir kesimle sınırlı olduğu anlaşılmaktadır.Yani mesele,yorumumun başında da belirttiğim gibi önyargılarla birebir alakalıdır.Dolayısıyla bir korku ve fobiye dönüşen nedenlerin,aslında bizde benzeri olan korku ve kaygılardan farklı bir seyir izlemediğini ve benzer kaynaklardan beslediğini çözümlemek hiç de zor değil.Bizler demokratik açılımların “bölünme”ve “irticaya”yolaçacağı korkusuyla yaşarken Avrupalıların bir çırpıda bundan kurtulmasını bekleyemeyiz.Zira biz,aynı kaygıları beraber yaşadığımız vatandaşlarımıza karşı duyuyoruz.Yerli veya yersiz(bu ayrı bir tartışmanın konusu)bizde hâlâ 1930 ların düşünce ikliminden kurtulamamış hatırı sayılır bir kesim var.Doğal olarak Avrupa’da da hâlâ Osmanlı döneminden sıyrılıp dünyaya farklı pencerelerden bakmayı başaramamış muhafazakar bir kesim var.Onlar Avrupaya yerleşmiş Türk,Müslüman veya “doğu”kökenli göçmenlerin düzenlerini bozacağından endişe ederken,bizde de Sevr’in hortlanmasından,1.dünya savaşı benzeri bir işgalin tekrar etmesinden endişe eden muadillerimiz var.
Oysa bu korkuları bir paranoyaya dönüştürmek yerine dünya barışına katkı sunacak projeler geliştirmek asla imkansız değil.
Yeterki karşılıklı olarak önyargılarımızdan kurtulalım…Dünyanın önlenemez değişim ve dönüşüm rüzgarlarını ülkemiz ve dünya barışını güçlendirecek,halkımızın demokrasi ve refah beklentilerini karşılayacak açılımlara dönüştürelim.İnanıyorum ki işte o zaman hakkımızda hâlâ mevcut olduğunu düşündüğümüz korku ve benzeri imajları yoketmiş olacağız.Tabii bunun için de önce kendi “korkularımızdan”kurtulmayı başarmamız gerekecek.
Yazan:genç osman Tarih: Mar 3, 2009 | Reply
cümlenize selam olsun güzelim türkler şöyle böyle osmanlı şuradan geldi böyle yaptı diyenlere sözüm türk tarihcilerine inanmayan ,lara söylüyorum birazda o eski tarihcilerinizin seyyahlarınızın yazdıklarına bakın onlar sizi aydınlatır bizi en iyi onlar anlatır bir istegi olan varmı ALLAH a emanet
Yazan:Karakeçili Mehmet Tarih: Mar 3, 2009 | Reply
Evet durum budur.
Fakat editörler ve yazarlrdan ricam bu tür tarihi olayları anlatırken lütfen kaynakları da belirtiniz.
Teşekkürler.
Yazan:Mustafa Tarih: Mar 3, 2009 | Reply
Efendim Türk düsmanligi onca yüzyillar boyunca sabit ve yaygin olabilirmi idi acaba? Sübhe etmemek mümkün degil. 1.Hacli seferine kadar avrupalilar ne derece Islamiyeti veya Türkleri taniyorlardi ki Türk düsmanligi olsun ? Bilmiyorlardi. Sadece kudüsü “kafirlerden” kurtarmak icin ve Hz.Isa gelib dünyada yeni düzeni kurmasina yardim icin seferberlik edilmis. Tabi politik sebeblerde var. Avrupada devlet ve kilise otoritesinin zayifligindan güclenmeye dogru hareket idi hacli seferleri. Heryerde cok silahlanmis toplum var idi capulcular ve sövalyeler (halki ve zenginleri ve asilleri koruyan). Bunlarin yurtdisina sevki ve orda “harcanmalari” sözkonusu. Yerli halktan katilanlarin cogu “ölürsem malim mülküm kiliseye gecsin” diye vasiyetler yapmislar. Netice: devlet otoritesinin ve kilisenin güclenmesi. Mahalli kiliseler merkeze daha bagimli hale getirildi. Kilise ve devlet ticareti ögrendi dogu ile. Fakir halktan, capulculardan, sövalyelerin cogunlulundan kurtulundu.
Düsmanliklara gelince ilkin “kafirlere” karsi düsmanliklari olurdu dini motifli. Bunlar sadece Türkler degildi. Hiristiyan olmayan Slavlarada karsi hacli seferleri yapilmis. Veya 4. hacli seferinde hiristiyan bizansa karsi. Hiristiyanlar önce hiristiyanlik öncesi dinlere inananlara düsmanlik beslediler. Onlari yok edince Müslümanlar ortya cikti onlarida Islamiyeti bildiklerinden degil hiristiyan katolik olmadiklari icin düsman idiler. Hatta hiristiyan olub katolik olmayan mesela ariuscu hiristiyanlarda eskiden epey düsman idiler. Vandallari kötülemeleri Romayi ele gecirdiklerinden degil onlarin ariuscu olduklaridir esas sebeb. Hunlarida cok kötülemeleride bu sebebden.
Türklereolan düsmanlik bir sebebi ileri asirlarda Osmanlida kanaatimce sudur: Osmanli ile yakindan temas eden hiristiyan halkin Osmanilara meyl etmesi ve bundan hiristiyan idarenin ve kilisenin ürkmesi. Osmanli ile yakindan temasi olmayan daha cok sinirdan uzak hiristiyanlari korku ve önyargi ile “korumak” sözkonusu. Yerli halktan Osmanliya yardimi önlemek arzusu. Akincilar halki kazanmak icin gönüllerini almak icin ugrasirlardi. Icden yardimcilara ve isbirlikcilere ihtiyac var idi. Birde Islami yayma gayreti sözkonusu.
Modern zamanlarda ise 19.yy da emperyalizm felsefesinden kaynaklanan bir tutum var: nicin afrikayi, güney amerikayi ve asyayi sömürülecek ve ordaki düzenler yikilacak bunu sadece dini motiflerle degil felsefi motiflerle ve önyargilar ile gerek. Ikincisi “benlik” icin negatif karsit “lazim”. Yani kötülenecek siniflar, milletler, dinler olacak ki kötülenecek onlar ve bunu yapdikca kendi sinifi, milleti ve dini ne kadar “iyi” ve “ileri” oldugu “belli” olacak. Burda o “düsman” milletlerin gercekten öyle olduklari cogu zaman kasd edilmiyor. Öyle gösterilmesi ile yetiniliyor. Zengin ve avrupali milletler böyle “büyüklük kompleksi” besliyor ve digerleride maalesef “kücüklük kompleksine” kapiliyor. Türk düsmanligindaki ayni özellikleri su an Cin ve Rus düsmanliginada yapiyorlar. Cin tehdid imis. Ruslar “geri” imisler. O devletlerdeki reformculari desteklemek degerler icinmis (!)
Almanyada mesela kendimi bildim bileli abartilmamis kaba hatasi veya eksigi olmayan Türkler ve Müslümanlar hakkinda yayin görmedim okumadim. Hatta hic unutmam bir alman devlet TVsinde osmanlidaki teknik ve ilmi gelismeleri yapanlarin “hiristiyan asilli”lar gerceklestirmisler (!)
Almanlari öyle yetistiriyorlar. Fransa zaten öyle. Bunlar devlet siyaseti. Tesadüfler degil.
Neticem: Türk korkusu öyle gecmisten kalan haclilardan kalan düsmanlik degil. Baska yerlerden esen veya baska niyetlerden besleniyor.
Yazan:Karakeçili Mehmet Tarih: Mar 3, 2009 | Reply
Bu arada yazıların bir kısmını okudum. Cevap yazmadan geçemeyeceğim.
2 Cihan Sultanı Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)‘in adı anılırken sıradan bir ad imiş gibi anulmasını da gördüm. Osmanlı’ya Türk tarihine karşı sanki değersizmiş gibi kabul edememe gibi bir hissiyatı tarihine sahip çıkmamayı hatta utanmayı da gördüm. Harem konusunu anlamayanları da gördüm.
Türk’ün övünmesi gereken bu korku değildir. Aksine üzülmesi gereken hatta kahrolması gereken bir husus vardır. O da kültürümüzü nasıl yazlaştırdığımız.
Türk Genci Tarihini iyi bilmeli ve sahip çıkmalıdır. Ki yeniden tarih yazabilecek duruma gelebilsin.
Bu arada Osmanlı’da bir sürü yanlış arayanlar, bana 11 Kasım 1938‘den bu yana doğru yapılmış tam bir şey göstersinler.
Ülkemiz Atatürk’ün ölümü ile İnönü önderliğinde küçük bir Amerika olmuştur. Hiç kimse kusura bakmasın.
Ve bu gençlik Atatürk’e gerçek manada sahip çıkmadıkça bir arpa boyu yol katedemeyiz. ADD gibi dış mihraklar tarafından kurulmuş dernek ile Atatürkçülük olmaz. Madem o kadar Atatürkçüsünüz. Atatürk’ün milletten saklanan Vasiyetini gündeme getirip çıksanıza meydanlara.
Atatürk ile ilgili bu halkın bilmediği bir sürü belge hala bunların asıl varisi olan Türk Milletine açıklanmamıştır.
Unutmayınız ki Atatürk ilgili yasa ile Milleti kendine varis bırakmıştır. O’na bu’na değil.
Vesselam.
Yazan:emre Tarih: Eyl 16, 2009 | Reply
arkadaşlar sacmalamayalım türkler hakkında ki hadisler hep iyidir.ama araplar çoğunu değiştirmişlerdir.sahih hadis sayısı çok azdır zaten çoğu uydurmadır cok güvenilir olmayanlar kabul edilmeyecektir.ve Hz.mesih türkiyede cıkıcan önce türkleri birleştiricek ve allahın ordusu ile arapların toprakları alıncak islamıyet buyuyecektir.mesih için en önemli hadislerden biride önce kırmızı bayragı ve sonra onun eliyle mesih kırmızı ile yeşili alacaktır diyor hadis gerçek buyken konusmak nicedir kardeşlerim.insallah türk dünya fethi çok uzakta değil yakındadır kardeşlerim insallah..huzuru gene sağlamak bize kaldı dünya huzurunu….ne mutlu türküm diyene…allah bütün türkleri korusun yüce bir milletiz kıymetini bileleim ama bilerlende çalışmayı elden bırakmayalım.silkinelim şahlanalım dünyayı önümüzde düz edelim.
Yazan:fatih Tarih: Şub 22, 2012 | Reply
5’ncİ Gregorİus’un Rus Çarina Mektubu; Türkleri, maddeten ezmek ve yenmek mümkün değildir. Çünkü, Türkler çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet Mağrurdurlar ve İzzet-i Nefis sahibidirler. Bu hasletleri de, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, ananelerinin kuvvetinden; padişahlarına, kumandanlarına, büyüklerine olan itaatlerinden gelmektedir.
Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip olduğu müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkardırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da ananelerine olan bağlılıklarından, ahlaklarının selabetinden gelmektedir. Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını yok etmek, dini metanetlerini zaafa uğratmak icap eder. Bunun en kısa yolu, milli ve manevi ananelerine uymayan harici fikir ve davranışlara onları alıştırmaktır. Türkler dış yardımı reddederler. Haysiyet duyguları buna manidir. Velevki, geçici bir süre için zahiri kuvvet verse de, Türkler dış yardıma alıştırılmalıdır.
Maneviyatları sarsıldığı gün, Türkleri kendilerinden şeklen çok kudretli, kalabalık ve zahiren hakim kudretler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple Omsalı Devleti’ni tasfiye için mücerret olarak harp meydanlarındaki zaferler kafi değildir ve hatta sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden hakikatlere nüfuz edebilmelerine sebep olabilir. Yapılacak olan, Türklere hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribi tamamlamaktır.
Bence bunu başarmışlar. ancak biz eski halimize geri dönersek öyle başarılı oluruz…
Yazan:idris Tarih: Şub 22, 2012 | Reply
hastalığın böylesini de ilk defa görüyorum.