İyi ki Atatürk Kemalist değildi!
By Mehmet Yılmaz on Kas 27, 2007 in Kemalizm, Kemalizmin Zararları
Geçenlerde Ermeni bestekâr Kemani Sarkis Efendi’nin sevilen şarkısını dinliyordum Muazzez Abacı’dan:
“Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime
Perde-i zulmet çekilmiş, korkarım ikbalime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime.”
Bazıları Kemalistlere fazla yükleniyorlar şu aralar. Yok efendim onlar elitistmiş, halktan uzakmış, artık Türkiye için bir projeleri yokmuş… Kemalizm sizin sandığınız gibi bir ideoloji veya siyasî bir hareket değil ki proje üretsin, halka yakın veya uzak olmakla ilgilensin.
Bizim Kemalistler şarkının dediği gibi titriyorlar bir mücrim misali geleceğe baktıkça, korkuyorlar. Perde-i zulmet inmiş iç dünyalarına. Mücrim gibi titriyorlar zira Atatürk’e layık olamadıklarını düşünüyorlar. Hep izinde olduklarını söyledikleri liderin izinde olduğu Batı bizim Kemalistlerin öcüsü olmuş. Ne AB ne ABD!
2007 model Kemalizm bir ruh hali. Yenilgi ve korkudan zevk alma derecesinde bu dünyadan kopmuş olma hali. Ezanın Fransızca okunduğu, köylülerin tango yaptığı, bütün dünyanın bize gıpta ettiği, Atlantis gibi müthiş bir ütopyaya özlem duyma hali. Gerçekte hiç olmamış çağdaş bir Türkiye nostaljisi içinde yaşanan bir tür melankoli.
Kemalist kendini işte bu ütopyanın uzantısı olarak algıladığı için bugün mutsuz. Ama bu mutsuzluğu değiştirmek için ne yapıyor? Anıtkabir’e koşuyor, Atatürk’ün siyah-beyaz fotoğraflarına bakıp göz yaşı döküyor. Aslında bu durumu sürdürmek istiyor. Karısı tarafından terk edildiği için kendini içkiye vermiş bir adam gibi. Kendine acıyor. Ama karısının eve dönmesini istemiyor. Atatürk ne demişti?
“memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler”
Bazı gazetecilere ve sitemize de yorum yazan kimi Kemalistlere göre:
1) Cumhurbaşkanının karısı devletin parasını çarçur etmiş,
2) Başbakan ve cumhurbaşkanı bile BOP ile ihanet içine düşmüş.
Ama Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ndeki “asil kandan” eser yok. “Bütün bu ahval ve şerait içinde bile vazifeniz…” diye başlayan vazifeyi üstlenecek kimse yok. Zira bu ahval ve şerait Kemaliste haz verir bir hâl almış.
İnsanın “iyi ki Atatürk Kemalist değildi” diyesi geliyor. Yoksa yanmıştık. Serdar Kaya’nın aşağıdaki sözleri bu açmazı tarihsel bir süreç içinde ele alması bakımından kayda değer :
“Ben Cumhuriyet neslinin ‘söyleyecek sözü olmayan’ bir nesil olduğunu düşünüyorum. Bu da tabii, kullanıma hazır doğrularla, ezberci bir şekilde yetiştirilmiş olmanın bir sonucu. Hepimizin maruz kalmış olduğu bu köhne eğitim sistemi ne yazık ki böyle çalışıyor. Zaten bu nedenle de, ‘cumhuriyet dönemi şiiri’ ya da ‘cumhuriyet dönemi romanı’ diye bir şey yok. Yakın bir gelecekte de olmayacak. Elimizdeki çok sınırlı sayıda eser de, sadece ve sadece kendi kişisel imkan ya da gayretleriyle eğitim sisteminin zihinlere yerleştirdiği o fanusu bir şekilde ve bir ölçüde kırmayı başarabilmiş olan kişilere ait. İşin acı yanı şu ki, cumhuriyet döneminin ‘olmayanları’ listesini de epey uzatabilirsiniz. ‘Cumhuriyet dönemi mimarisi’ ya da ‘cumhuriyet dönemi eğlence kültürü’ diyebilirsiniz mesela. Sözgelimi, şehirlerimizi istila eden beton yığını apartmanlar, camiler, işte bu karaktersizliğin bir sonucu.
Fikir akımları da bu çerçevenin içinde. Yani ‘cumhuriyet dönemi fikir akımları’ diye bir şey de yok. Çünkü cumhuriyet döneminde sadece bir tane fikir var. Diğerleri ise sistematik olarak bastırılmış olan fikirler. Bu nedenle de, II. Meşrutiyet döneminin sona erip cumhuriyet döneminin başlamasıyla birlikte, Türkiye’de düşünce de sanat da kademe kademe yok oldu. (Yani her ne kadar görmezden gelinse de, kapatmakla övündüğümüz çok partili II. Meşrutiyet döneminde Batı merkezli olan ve olmayan pek çok düşünce üretilmekteydi.)”
“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)
“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan, Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Müslüman’ın Zaman’la imtihanı
Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.
Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı” karşılaştırdığımızda hiç yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü. Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor. Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.
31 Yorum
Yazan:blue Tarih: Kas 27, 2007 | Reply
Kemalistler neden saldırgan, tahammülsüz, önyargılı, dışlayıcı oluyor? Neden biraz akıllı ve hoşgörülü görünenleri bile üzerine gidince vampir dişlerini ortaya çıkartıyor? Bence bunun sebebi kafasına kazınmış bazı kodların dışına çıkamamaları ile ilgili. Mesela:
– Dahili ve harici bedhahlar…
– Kapitülasyonlar
– Sevr
– İrtica
– Damarlarda akan asil kan
– Ne mutlu Türküm
– Eyyy ulu Atatürk
– Pis Araplar bizi sattılar
– ve benzeri yüzlerce kelimenin konuşma thesaurusu haline gelmesiyle ilgili.
Beyinde hangi kelimeler kodluysa insan o kelimelerle düşünüyor, bunun dışına çıkamıyor. Diğer bildikleri kelimeler ise asıl kavramlarının zıddı anlamlara sahip. Mesela laiklik deyince din ve dünya işlerinin ayrılmasını değil, dinin kontrol altına alınmasını anlıyor. Cumhuriyet deyince jakobenlerin yönetimini anlıyor.
Orwell’in 1984’ünde vardır ya, savaş barıştır, özgürlük köleliktir, bilgisizlik kuvvettir… diye işlenir beyinlere… Milli eğitimin kodlama süreci de benzer şekilde işliyor.
Sonuçta ortaya kendileri uykudayken herkesi uykuda zanneden garip bir insan türü çıkıyor.
Yazan:T.Suat Demren Tarih: Kas 27, 2007 | Reply
Abi eline sağlık.
Bu yazının üstüne Emre Aköz’ün bugünkü yazısı iyi gider:
Gülünç bir ilan
Cumhuriyet gazetesini okumak eğlencelidir. Haberden köşe yazısına… Hatta çıkan bazı ilanlara dek, inanılmaz cehalet ve çarpıtma örnekleri bu gazetede yer alır.
Mesela CUMOK ( Cumhuriyet Okurları ) adlı platform, 2005 yılının 31 Mart günü, sevgili gazetelerine bir ilan vererek, ” 31 Mart Vakası’nı ” ( 1909 ) lanetlemişlerdi.
İnsan eleştirdiği şeyin ne olduğunu az buçuk bilir değil mi? Bunlarda o da yok. Kanıt ortada: “31 Mart Vakası” denilen isyanın takvimimizdeki yeri “13 Nisan’dır “!
Dün de ” İstanbul Kız Liseliler ” adına bir hanım ilan vermiş.
26 Kasım 1934 tarihli, kimi unvan ve lakapları kaldıran bir kanun vardır ya… İşte bize onu hatırlatıyor; ‘ Devrim Yasaları’nın içinin boşaltıldığından yakınıyor ve karşı-devrim oluşumunu engellemeye davet ediyor.
Olabilir. İtirazım yok.
Peki ama şu kanunun, niye doğrusunu yazmazlar da çarpıtmayı tercih ederler?
İlanda aynen şöyle yazılmış:
“Bu yasa ile (…) Ağa, hacı, hafız, hazret, paşa, paşaefendi, molla, hocaefendi, şeyhefendi gibi unvan ve lakaplar artık tarihe karışıyordu.”
Gelin 2590 sayılı bu kanunun ilgili maddesini okuyalım:
“Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar.”
İki metni karşılaştıralım:
Sadece 6 unvan ve lakapta ilan metni ile kanun metni aynı: “Ağa, Hacı, Hafız, Hazret (Hazretleri), Paşa, Molla.”
Öte yandan dün yayınlanan ilan metnine, kanunda yer almayan 3 adet unvan ve lakap eklenmiş: “Paşaefendi, Hocaefendi, Şeyhefendi.”
Bunlar nereden çıktı acaba? Kanunda yer almayan bu lakapları kim uydurdu ?
Bence asıl ilginci şu:
Kanun 12 unvan ve lakap sayıyor. Hemen ilan metnine bakıyoruz… O da ne?
Bazı unvan ve lakaplar kanunda sayılmasına rağmen, ilan metnine alınmamış: ” Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi. ”
Gördüğünüz gibi iki farklı türde çarpıtma yapılmış ilanda:
1) Kanunda yer almayan unvan ve lakaplar hariçten eklenmiş … 2) Kanunda yer alan kimi unvanlar ise çıkarılmış …
Niye böyle yapılmış?
Çünkü… Bir ideoloji benimseyenler, ” gerçeği ” yorumlamakla yetinemez. Aynı zamanda o gerçeği (yukarıda gördüğümüz gibi) eğip bükerler de… Ekleme ve çıkarmalar yaparlar. Gerçeğin bir kısmını unutturmaya çalışırken, diğer bazı yönleri öne çıkarırlar.
Mesela banka şubesine gittiklerinde… Kocasına ” Bey ” ya da ” Beyefendi “… Kendisine ise ” Hanım ” ya da ” Hanımefendi ” diye hitap edilmesinde hiçbir sakınca görmeyen… Hatta bundan gurur duyan Atatürkçü bir kadın… İlan metnini hazırlarken, ister istemez kanundaki o bölümleri atar.
Buna karşılık, evirip çevirip ilana ” şeyhefendi, hocaefendi ” gibi lakapları özenle yerleştirir ki kimleri hedeflediği net olarak anlaşılsın.
Öte yandan, aynı Atatürkçü teyzemiz, mesela Anıtkabir’deki bir törende, gözyaşları dökerek ” Kurtar bizi paşam ” diye bağırmayı, “devrim kanunlarına” aykırı bir hareket olarak görmez.
Sonuç: Bu şamatanın gülünç yanı nedir biliyor musunuz? Okudunuz işte… Aynı yasa, “Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar” diyor.
Yani unvan ve lakaplar ” yurttaş-devlet ilişkisinde ” kullanılamıyor. Onun dışında birbirimize “hanım” da deriz, “bey” de deriz, “hacı” ya da “paşa” da deriz… Kim karışır! Birbirimize böyle hitap etmemiz kanuna aykırı değil ki.
Yazan:Serdar Kaya Tarih: Kas 27, 2007 | Reply
İlginiz ve alıntınız için teşekkür ederim. Ama belirtmek isterim ki, Atatürk en büyük Kemalistti. Günümüz Kemalistlerinin çok daha dar ufuklu olduğunu söyleyebilirsiniz belki ama, her düşünce ve inancın yobazları çoğunluktadır. Eğer mesele kendi düşüncesini tehdit edenleri ortadan kaldırmaksa, bu konuda hemen hiçbir takipçisi Atatürk’ün eline su dökemez.
Yazan:FST Tarih: Kas 28, 2007 | Reply
Serdar Bey,
1930’ların ortasından itibaren Atatürk’ünün bir bunalım içinde olduğunu zannediyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarında ise Atatürk kendisinin de Fethi Beye ifade ettiği gibi daha ziyade bir diktatör görüntüsündedir.
Bugünkü karikatür Kemalizm ile Atatürk çok farklıdır ama Kemalizm ideolojisinin ortaya çıktığı dönemler ise evet, Atatürk bu ideolojinin oluşmasını bizzat istemiş gibi görünüyor. Heykellerini bizzat diktirmesi, muhalefetin acımasızca susturulması ve tek parti, tek adam yönetiminin oluşması bu dönemdedir ve Atatürk’ten izinsiz sinek uçmayan bir dönemdedir.
Ancak 1934 sonrasında manzara biraz değişmiş gibime geliyor, sıkıntılı, CHP’nin İtalyan, Alman türü faşizme kaymasından endişeli bir Atatürk var ortada. Sanki ipler elinden çıkmış ve Recep Peker türü adamların eline geçmiş gibi. Hastalığının artmasıyla İnönü’nün ayağını kaydırma çabaları da bu dönemi takip eden yıllardadır.
Yani Cumhuriyetin ilk 10 yılındaki sert Mustafa Kemal ile ölümüne kadar geçen süredeki Atatürk Kemalizm açısından farklı değerlendirilebilir. Tabii Emre Kongar’a filan bakarak “Atatürk bölünmez bir bütündür, hep aynıdır” diyebilirsiniz ama o da değişerek gelişmiş olabilir.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Ara 12, 2007 | Reply
CHP İstanbul Milletvekili Serter, “Dinde Siyasal İslam Tekeli” isimli kitabında Atatürkçülüğü ‘dar kalıplar’ diye nitelemişti. Serter, ‘İnsan Merkezli Eğitim’ isimli kitabında fanatik Atatürkçülüğün düşünemeyen robot gibi insan yetişmesine sebep olduğunu anlatırken, Atatürkçü kalıplara sığınarak düşünmeyen insan yetiştirme eylemine son verilmesini istiyor. Serter, Atatürk milliyetçiliğini “İçi boşaltılmış hamasi kalıplar.” olarak nitelendiriyor.
Serter’in, ‘İnsan Merkezli Eğitim’ isimli kitabı 1997’de Sarmal Yayınevi tarafından yayımlanmış. Kitabın 133. sayfasında Serter, gençleri Atatürkçülük dışındaki fikirlere kapamanın demokratik olmayacağını şöyle anlatıyor: “Atatürkçülük, kendini koruyamayacak kadar zayıf temellere mi oturtulmuştur ki, onu tartışmaya açmak vatana ihanetle eşdeğer tutulmaktadır? Bütün bunların ötesinde, gençliğe Atatürk milliyetçiliği diye sunulan, içi boşaltılmış hamasi kalıpların ardına sığınarak, Atatürkçü gençler yetiştirmede başarı elde edilmiş midir?”
Serter, 10 yıl önce yazdığı kitabının 138. sayfasında o günlerde “fanatik Atatürkçülerin” nelere yol açtığını şu sözlerle anlatıyor: “Gençliğin kimi beğenip beğenmeyeceğine, neyin yanlış ya da doğru olduğuna, hangi inanca bağlanıp bağlanmayacağına, hangi tutum ve davranışın erdem olması gerektiğine karar vermek için Atatürk’ten teyit arar duruma getirilmesi, zaman içinde bireyin aklına, mantığına, düşüncesine, kararlarına olan güveni zedelemekte, robot insan üretimini hızlandırmaktadır. Atatürk gibi akla değer veren bir lideri kullanarak düşünemeyen insan yetiştirmek, ancak Atatürkçülüğü anlayamayan fanatik Atatürkçülerce başarılabilirdi…”
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 5, 2008 | Reply
Yazıyı baştan sona kadar okudum. Röportajı da okudum.
Ama Atatürk’ün neden Kemalist olmadığını anlayamadım.
Eğer gerçekten Kemalizmi karalama amacınız yoksa, Atatürk’ün neden Kemalist olmadığını daha açıklayıcı anlatır mısınız?
Saygılar.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 5, 2008 | Reply
@SOSYAL DEMOKRAT,
Bir baska yorumunuzda “kemalistim” diyorsunuz, sizce kemalizm nedir?
Ve referansi nedir? meselâ NUTK vb bir kitapta bunun ne oldugu anlatiliyor mu?
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 5, 2008 | Reply
Evet Kemalisttim. Kemalist olmaktan da büyük gurur duyuyorum.
Kemalizm, kadını ikinci sınıf vatandaş olmaktan kurtaran, çağdaş bilimsel ve eleştirel eğitime ön ayak olan, bir toplumu uluslaştıran; teokratik düzenden, laik ve aydınlanmacı bir yönetime geçişi savunan ve bu yönetimi esas alan bir düşünce yapısıdır.
Kemalizmin referansı Atatürk’tür. Atatürk, 1923’te Kemalist devrimi yapmıştır.
Atatürk ve onun görüşlerinin şekillendiği Kemalizm yolumuza ışık tutmaktadır. Atatürk ve Kemalizm sürekli belli çevreler tarafından yanlış anlatılmaktadır. Biz Atatürkümüzü ve onun ilke ve devrimlerini çok iyi anlamaktayız. Aşağıda hazırlamış olduğum yazıyı okursanız, Atatürkü daha iyi anlayablirsiniz.
Cumhuriyetçilik:
Atatürk devrimleri siyasi nitelik taşır. Çok uluslu bir İmparatorluktan ulus devlete geçiş gerçekleştirilmiş ve böylece modern Türkiye’nin ulusal kimliği oluşturulmuştur. Bu kimliğin oluşmasında, kul nitelikli insanların yurttaş-birey niteliği kazanması önemli bir noktadır. Atatürk bunun yolunu, kısaca halkın kendi kendisini idaresi, yani demokrasi demek olan Cumhuriyette görmüştür.
Milliyetçilik:
Cumhuriyet devrimi ayrıca milliyetçi bir devrimdir. Bu milliyetçilik
ırkçı bir yapıda değildir; yurtseverlikle sınırlıdır. Bu devrimin amacı, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığının korunması ve ayrıca Cumhuriyetin siyasal yönden gelişmesidir. Bu milliyetçilik, tüm diğer ulusların bağımsızlık haklarına saygılıdır; sosyal içeriklidir; yalnızca anti – emperyalist olmayıp, aynı zamanda gerek hanedan yönetimine,gerekse herhangi bir sınıfın Türk toplumunu yönetmesine de karşıdır ve nihayet bu milliyetçilik Türk devletinin vatanı ve halkı ile bölünmez bir bütün olduğu ilkesine inanmaktadır.
Halkçılık:
Gerek içeriği gerekse hedefleri açısından bakıldığında, Cumhuriyet Devrimi
ayrıca bir sosyal devrim niteliği de taşır. Başta İsviçre Medeni Kanunu
olmak üzere, Batı kanunlarının Türkiye’de uygulamaya konulmasıyla birlikte
kadınların statüsünde köklü değişiklikler olmuş, 1934
yılında kabul edilen bir kanun ile kadınlar seçme ve seçilme hakkını almışlardır.
Atatürk çeşitli ortamlarda, Türkiye’nin gerçek yöneticilerinin köylüler
olduğunu söylemiştir. Aslında bu durum Türkiye için bir gerçek olmaktan
çok bir hedef niteliğindedir. Halkçılık ilkesi sınıf ayrıcalıklarına ve sınıf
farklılıklarına karşı olmak ve hiçbir bireyin, ailenin,
sınıfın veya organizasyonun diğerlerinin daha üzerinde olmasını kabul
etmemek demektir. Halkçılık, Türk vatandaşlığı olarak ifade
edilen bir fikre dayanır. Gurur ile birleşen vatandaşlık fikri,
halkın daha fazla çalışması için gerekli psikolojik teşviki
sağlar, birlik fikrinin ve ulusal bir kimliğin kazanılmasına yardımcı olur.
Devletçilik:
Mustafa Kemal Atatürk yapmış olduğu açıklamalarda ve politikalarında Türkiye’nin
bir bütün olarak modernizasyonunun ekonomik ve teknolojik gelişmeye önemli ölçüde bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda, devletçilik ilkesini de devletin, ülkenin genel ekonomik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği veya yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesi anlamında yorumlamaktadır. Ancak, devletçilik ilkesinin uygulanmasında, devlet yalnızca ekonomik faaliyetlerin temel kaynağını teşkil etmemiş, aynı zamanda ülkenin büyük sanayi kuruluşlarının da sahibi olmuştur.
Laiklik:
Laiklik yalnızca devlet ve dinin birbirinden ayrılması anlamına
gelmez ayrıca eğitim, kültür ve yasama alanlarının da dinden bağımsız olması
anlamını taşır. Laiklik, devletin dini düşünce ve dini kuruluşların etkisinden bağımsız olması, ve genel olarak düşünce özgürlüğü anlamına gelmektedir.
Devrimlerin birçoğu laikliği gerçekleştirmek amacıyla yapılmış ve diğerleri
ise laikliğe ulaşılmış olması sayesinde gerçekleştirilebilmiştir. Laiklik ilkesi
akılcı ve dini siyasetin dışında tutan bir ilkedir. Osmanlı döneminde matbaanın geciktirilmesinde olduğu gibi dinin yenilikler karşısında nasıl tutucu bir silah haline geldiğini yaşamış olan Türkiye Cumhuriyeti kurucuları açısından dinin din dışı sivil yapı üzerinde yaratabileceği baskıları önlemenin bir aracıdır.
Devrimcilik:
Atatürk’ün ortaya koyduğu en önemli ilkelerden birisi de devrimciliktir. Bu ilkenin anlamı Türkiye’nin devrimler yaparak geleneksel kuruluşlarını modern kuruluşlarla değiştirmiş olmasıdır.
Geleneksel kavramların bir kenara itilip modern kavramların benimsenmesi demektir.
Devrimcilik ilkesi, yapılmış olan devrimlerin tanınıp kabul edilmelerinin çok ötesine geçmiştir.
Aslında ben size soru sordum. Siz de bana soru soruyorsunuz. Çok ilginç. Atatürk, Kemalizmin kurucusu. Neden anlamıyorsunuz? Atatürk Kemalist değil diye başlık atmışsınız ama alakası yok. Cevap bile veremiyorsunuz.
Yazan:MY Tarih: Eki 5, 2008 | Reply
@SOSYAL DEMOKRAT,
Tesekkürler bu açiklamalar için. Ancak ortada bir sürü çeliskili durum var. Mesela bireyin özgürlügü derken SAPKA DEVRiMi’ni nereye koyacagiz? Laiklik derken (yanilmiyorsam) Atatürk’ün kurdugu Diyanet’i nereye koyacagiz?
Neden diyanet sadece sünnî Islam’i temsil ediyor? neden yahudi, hristiyan ve ateistler için ayri ayri diyanetler kurulmadi?
Laiklik eger dediginiz gibi “dini siyasetin dışında tutan bir ilke” ise neden Atatürk meclis açilislarinda dua etti? Ettirdi? Erzurum Sivas kongrelerinin bildirilerinde sürekli Islam’a gönderme yapti?
Keza milliyetçilik ilkesi son derecede tartismaya açik. Yukarida andigim kongreler, amasya genelgesi gibi kurucu metinlerde defalarca su sözler geçiyor: “Kürt olsun, Türk olsun, Laz olsun, …. bu millet Islam milletidir….”
sonra ne oldu da herkes “ne mutlu Türküm” demek zorunda kaldi?
Neden Türk Tarih Kurumu önderliginde Türk tarihinin resmî versiyonu yazildi da, buna karsi çikanlar hâlâ mahkemeye veriliyor? Özgürlük bunun neresinde?
Mimar Sinan’in mezari açilip kafa tasi ölçüldügünde Atatürk hayatta idi. Böylesi bir irkçiliga neden tepki vermedi? “Benim miliyetçilik anlayisim KAFATASçI degildir!” diye itiraz etmesi gerekmez miydi?
Atatürk bence Kemalist degildi, sadece günün kosullarinda “en uygun” olani yapti, söyledi. Bu sebeple 1920’lerin Atatürk’ü ile 1930’larin Atatürk’ü tipatip ayni degil.
Kemalizm’i hangisine göre insa etmek lazim? Yoksa iki ayri kemalizm var belki de? Hatta Atatürk’ün ölümünden sonra onun ilkelerine CHP tarafindan eklenen yeni ilkeler olduguna göre delki de 3-4 ayri kemalizm var.
Simdi ilk sorumuza geri dönelim. Atatürk eger kemalist ise hangisinden yana?
1) Islamci Kemalizm,
2) Türkçü Kemalizm,
3) CHP tarzi Kemalizm,
4) ….
Ya siz? hangi kemalizmi savunuyorsunuz?
:))
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 6, 2008 | Reply
Sayın Mehmet Yılmaz;
Kemalizme yabancı olduğunuz kanaatine vardım. Sadece bu yazınız için değil, genel olarak söylüyorum.
Mustafa Kemal; halkının geleceği için son derece önemli olan bir savaşı kazanmış ve nihayetinde kısaca Kemalizm denilebilecek devrimler yapmıştır.
Atatürk’ün devrimlerinden biri de kılık kıyafet kanunudur. Evet devrim her zaman kuvvet zoruyla olur. Bunun aksini söylemek oportünizmdir. Şapka Devrimi olmak zorundaydı. İnsanlarımızıb Batı standartlarında giyinmesi için onlara birinin yol göstermesi gerekiyordu. O da Atatürk oldu. Çok da iyi oldu. Fesle, sarıkla, cübbeyle dolaşmaları daha mı iyiydi? Bireyin özgürlüğü demişsiniz. Dinsel bağnazlık kalkmadan, eski yaşam biçimi reddedilmeden bireyin özgürlüğü nasıl olacak? Ne yani; günümüzde devlet memurlarının fes, sarık takmaları hoşunuza mı gider?
Atatürk, Diyaneti kurmuştur, doğrudur. Ama buna mecburdu. Çünkü dini çıkarları için kullanan o kadar gerici insan varmış ki; dini çağdaş yorumlamak için bir kuruma ihtiyaç vardı. O da Diyanet oldu. Atatürk, dini kontrol altına almak mı istemişti? Şüphesiz evet. Başka türlü dini gericilikle mücadele imkansızdı. Diyanette sadece Sünnilerin temsil edilmesine ben de karşıyım. Atatürk yanlış yapmış olamaz mı? Evet olabilir.
Laiklik, din ve devlet işlerinin kesin bir biçimde ayrılmasıdır. Devletin dini dogmalarla yönetilmemesidir. Atatürk’ü iyi araştırdım zamanında. Sizin sorduğunuz sorulara ben de cevap aradım. Ve şunu öğrendim ki, Atatürk, dini yönü ağır basan, muhafazakar bir lider değildi. Dini kullanmış mıdır? Olabilir. Meclisin açılışında dua etmesi gayet normal. Atatürk, Kurtuluş Savaşını laiklerle beraber kazanmadı. Hatta laikler azınlıktaydı. Dinci, muhafazakar kesim çoğunluktaydı. O yüzden dua etmiş olabilir.
Atatürk milliyetçiliği ırkçılık değildir, kafatasçılık değildir. Fakat Atatürk yanlışlar yapmıştır. Bunları biz de söylüyoruz. Ama bütün bunlar Atatürk ün Kemalist olmadığını kanıtlamaz.
Atatürk Kemalisttir. Ben CHP liyim. Atatürk ün de CHP tarzı Kemalist olduğuna inanıyorum.
Saygılar.
Yazan:MY Tarih: Eki 6, 2008 | Reply
@Sosyal Demokrat,
Sizin anladiginiz anlamda kemalizme yabanci degilim.
Bakiniz, ben de sizin gibi bir beyin yikamasindan geçtim Türkiye’de yasarken. Tek tip düsünmeyi insana ezberletiyorlar ne yazik ki okullarda. Kurtulmak zaman aliyor.
“Şapka Devrimi olmak zorundaydı. İnsanlarımızıb Batı standartlarında giyinmesi için onlara birinin yol göstermesi gerekiyordu.”(SOSYAL DEMOKRAT)
Neden OLMAK ZORUNDA olsun sapka devrimi? Neden insanlarimiz BATI TARZI giyinmek zorunda olsun? Buna kim karar vermis? Neden Atatürk her konuda bizim yerimize düsünmek zorunda olsun?
Simdi moda degisti. Atatürk zamaninda batili kadinlar diz alti etek giyiyordu. Simdi mini etek. Ne yapalim? Atatürk zamani bati modasi mi yoksa 2008 bati modasi mi giyelim? Biz erkekler Fötr sapka takalim mi?
Mesele zaten Atatürk degil. Devlet (memurlari) neden milletten daha akilli kabul edilsin?
Bakin Tunus’ta basörtüsüyle sokaga çikmak yasak. Iran’da ise geçen hafta (Kerman eyaletinde) kirmizi, sari ve beyaz renk çarsaf giymek yasaklandi. Neden? Devleti yöneten ULU ÖNDER pozisyonundaki AYETULLAH(!) grubu böyle karar verdi. Sorgulamak yok. itiraz eden hapse.
Bizim istiklâl mahkemeleri de bir sürü insani sapka kanununa muhalefetten idam etti!!!
Devletin halk adina karar vermesini “mecburduk, ne yapsaydik yani?” diyerek mesrulastramazsiniz. Böyle yaparsaniz Iran ve Suudi Arabistan’daki zorbaligi da alkislamak zorunda kalirsiniz.
Devlet özgürlükleri kisitlarken sadece baska özgürlükleri korumak için yapabilir bunu. çalmak yasaktir, öldürmek yasaktir… Tamam. Ama giyinmek veya soyunmak devleti ne ilgilendirir?
Kemalizm hakkinda okul kitaplariniz ve rejim yandasi kitaplar disinda seyler okumalisiniz.
Asagidaki dosyayi tavsiye ederim;
http://www.derinsular.com/pdf/kemalizm.pdf
Saygilar
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 7, 2008 | Reply
Sayın Mehmet Yılmaz;
Atatürk neden Kemalist değildi sorusuna hala cevap alamadım.
Lütfen cevaplar mısınız?
Sorduğunuz soruların hepsine cevap verebilirim ama benim asıl merak ettiğim Atatürk’ün neden Kemalist olmadığı.
Saygılar..
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 7, 2008 | Reply
@SOSYAL DEMOKRAT,
“Atatürk neden Kemalist değildi sorusuna hala cevap alamadım”
Degildi çünkü Kemalizmi o icad etmedi. “Benden sonra ülkeyi söyle yönetin” diye bir yazi da birakmadi.
Tipki bugün oldugu gibi o zaman da siyasetçiler onun adindan istifade edip yaptiklarini mesru gösterdiler.
Mesela bir kanun çikarirken “Atatürk de hayatta olsaydi bunu isterdi…” gibi. Bu aslinda onun adini sömürmek benim gözümde. Simdi AKP’liler diyor ki Atatürk yasasaydi bizim partiye oy verirdi. Siz diyorsunuz ki CHP kemalist bir partidir. Hangisi dogru?
Farz edelim ki siz haklisiniz. Demek oluyor ki Türk halki artik Kemalist degil. Çünkü CHP sadece %20 aldi. Yok eger diyorsaniz ki AKP, MHP ve CHP Kemalist partilerdir, o zaman mesele yok :))
Kisaca açip bakabilecegimiz saglam referanslar yok. Atatürk’ün kurtulus savasi sirasinda Islam’a sigindigini söyledim. “Sikistigi için dini kullanmistir” dediniz. Bir baskasi diyebilir ki “Atatürk aslinda hiç bir zaman milliyetçi olmadi, o hep Islamciydi ama ingilizleri kandirdi”.
Alin bakalim, kime inananacagiz simdi?
Yukarida link verdigim 22 sayfalik belgeyi dikkatlice okuyun, çok sasiracaksiniz. inanin.
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 10, 2008 | Reply
@ Mehmet Yılmaz;
Sorularınızı cevaplandırmak istiyorum.
o günün şartlarını göze alarak bir de düşünseniz.
milleti sarıktan festen kurtarmanın o zamanki çözümü buydu.
diyanete gelince,o zaman ki şeriatın nasibini almış millete alaydan yetişme imamları bıraksaydık şu anda bu devletin rejimi şeriat idi.
dengeli fötr şapka o zamanın modası idi ve çağdaş giyim olarak kabul ediliyordu
adamın amacı çağdaş bir türkiye ve bunu bir an önce hayata sokmak istiyordu ve olaya şapka ile başladı.
yıl 2008 atatürk dünyaya tekrar gelse hepiniz dengeli fötr şapka giyeceksiniz dermiydi ?
demezdi niye anlamak istemiyorsunuz.
zamanında amerika içkiyi yasakladı niye yasakladı?bir amacı gerçekleştirmek için
yani gangesterlerin kökünü kurutmak için ve başarılı oldu da
ee amerika yasakçı mı?
mustafa kemal dayatma için yapmadı amaç için yaptı amaçta başarılı oldu ama maalesef 1947 ‘den sonra çizgimiz bozulmaya başladı.
yeni başlayan süreç sancılı başlar
saygılar,
Yazan:MY Tarih: Eki 10, 2008 | Reply
“o günün şartlarını göze alarak bir de düşünseniz”(SOSYAL DEMOKRAT)
nedir o günün sartlari? “Kurtulus savasi kazandik, herkes sapka giysin” denebiliyorsa “terör sebebiyle herkes spor ayakkabi giysin” veya “küresel kriz var, herkes bikini giysin” denebilir :))
“milleti sarıktan festen kurtarmanın o zamanki çözümü buydu”(SOSYAL DEMOKRAT)
Kim istedi ki kurtulmak? Sarikli ve iyi bir insan sizin gözünüzde fötr sapkali kötü bir insana oranla daha fazla KURTARILMAYA MUHTAÇ midir?
“zamanında amerika içkiyi yasakladı niye yasakladı?bir amacı gerçekleştirmek için
…yani gangesterlerin kökünü kurutmak için ve başarılı oldu da “(SOSYAL DEMOKRAT)
Hayir, tam tersi, yasaklandigi için fiatlari yükseldi, mafyanin ilgisini çekti bu sektör. yasak olmasaydi hem mafya hem de asiri içki kullanimiyla mücadele daha kolay olurdu.
Yazan:elif dedim Tarih: Eki 10, 2008 | Reply
Sayın Sosyal Demokrat
Mehmet Yılmaz Beyin önerdiği linki okuyun…
Mümkünse ansiklopedi bölümünün tamamını okuyun…
Ümitsiz bir vakaa değilseniz, ilacınız orda
Lütfen kendinize bir şans tanıyın.
saygılarımla..
Yazan:TT Tarih: Eki 10, 2008 | Reply
dengeli fötr şapka o zamanın modası idi ve çağdaş giyim olarak kabul ediliyordu
Bu konuda Mustafa Akyol şöyle bir soru sormuştu:
Merak ediyorum; acaba bundan yüz yıl sonra dünyanın en büyük gücü Uzak Asya olursa, bizim CHP’lilerin(kemalistlerin)‘çağdaşlaşma vizyonu’ ne olur?
‘Asri milletler’e benzemek için Çin alfabesine geçmemiz, kimono giymemiz veya Hint müziği dinlememiz gerektiğini mi savunurlar?
***
adamın amacı çağdaş bir türkiye….
Bu ülkede Atatürk’ten bahsederken “adam” diye hitap etmek 5816 nolu kanuna göre bir suçtur…
Atatürk’e karşı suç işlediniz sayın sosyal demokrat!…: ))
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 11, 2008 | Reply
@ Mehmet Yılmaz şöyle bir ifade kullanmıştınız:
Burada dikkatimi çeken İslamcı Kemalizm tabiri. CHP tarzı ve Türkçü Kemalizmi iyi biliyorum fakat İslamcı Kemalizm tabirini ilk defa duydum.
Yazınızda geçen İSLAMCI KEMALİZM tabirini biraz açar mısınız?
Saygılar.
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 12, 2008 | Reply
@ Mehmet Yılmaz;
Her ne kadar bizi unutun deseniz de ben yazmaya kararlıyım. Ayrıca kız arkadaşım da var. Çok kitap da okuyorum. TV izlemeyi zaten sevmem. Neyse konumuza dönelim:)
Neden şapka kanunu çıktı? İnsanların dış görünüşleri ister istemez düşünüşlerini de etkiler.Çağdaşlaşma yolunda batılı değerleri hedefleyenler kıyafetinde bu yönde değiştirilmesi gerektiğine inandı.İlk bakışta sade bir şekilcilik olarak gözüksede sembolik anlamı yüksektir.
Peki ya diyanet işleri?Türkiye gibi dinden beslenen kurumların güçlü olduğu ülkelerde din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yeterli olmamaktadır. Batman örneğini verebiliriz.Batmanda camiler diyanetin kontrolü dışına çıkınca hizbullah gibi örgütlerin kontrolüne geçmiştir.Camiler adeta hücre evlerine döndürülmüştür.İşte bu yüzden diyanetin görevi dini yaşayışı belli ölçülerde denetlemektedir.Buradaki yanlış diyanetin adeta bir mezhebi dayatmasıdır.Sünni islam inancı diyanet yoluyla bireylere dikte ettirilmektedir.Diyanetin bu duruma gelmesi Cumhuriyet döneminde değil Türk-İslam Sentezinin hakim olduğu sağ partiler döneminde gerçekleşmiştir.
Cumhuriyet felsefesi ile Türk-islam sentezi arasında büyük farklar vardır.Türk Tarih kurumu da benzer şekilde değerlendirilmelidir.Cumhuriyet döneminde anadolunun eski halklarına sahip çıkılırken Türk-islam sentezi döneminde milliyetçi-mukeddaatçı bir tarih görüşü gelmiştir.Ha cumhuriyet döneminde milliyetçi tarih görüşü yok muydu?Alası vardı.Ancak o dönem bir ulus yaratma dönemidir.Üstelik dünyada faşizme kaymaktadır.Bu şartlar altında Türkiye halkları tek bir kimlik altında birleştirilmek zorundaydı.Ha bu işte çok büyük yanlışlıklar yapılmıştır.Bunu da kabul etmek gerek.
Mimar Sinanın mezarını antropolijk çalışmalar için Afet İnan açmıştır.Peki neden?Kafatası ölçümü deyince akla hemen ırkçılık geliyor.Ancak işin temeli aslında bilimdir.1930’ların dünya şartlarını bilmediğiniz için bunu kabul etmeyebilirsiniz.1930’larda bilim demek antropoloji demektir.Almanyadan ingiltereye kadar en yoğun bilimsel çalışmalara antropoloji alanındadır. Bugünün genetik bilimi kadar geçerlidir.Yurt dışında eğitim gören Afet İnan öğrendiği bilimsel yöntemi kullanmıştır.Başka birşey değil…
Yaptığı devrim belli bir yol çizgisine sahip olmadığı için dünyanın o günkü koşullarından direk olrak etkilenmiştir.Bu yüzden Atatürkün yaptıkları 1920-40 arası dünya şartlarını görerek değerlendirmelisiniz. Atatürkü anlamak için en geçerli yöntem budur.Zira tarih,arkaplanından koparılarak araştırılamaz….
saygılar,
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 12, 2008 | Reply
@Sosyal Demokrat,
Yerel seçimler hakkinda tahmininiz nedir? AKP, CHP ve MHP % kaç alir sizce?
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 12, 2008 | Reply
@ Mehmet Yılmaz;
Yerel seçim tahminim:
CHP: %40
AKP: %30
MHP: %10
DTP: %10
DİĞER: %10
Mehmet Bey size sorularım olacaktı:
Bazı yazılarımı neden yayınlamıyorsunuz? Türbanla ilgili güzel bir yazı yazmıştım örneğin.
Siz liberal misiniz yoksa muhafazakar mı?
AKP’nin yaptığı tüm icraatları destekliyor musunuz?
Son sorum, yurtdışında mı yaşıyorsunuz? Bu soruyu sormanın nedeni Türkiyedeki olaylara tepeden bakmanız.
Saygılar,
Yazan:elif dedim Tarih: Eki 12, 2008 | Reply
Sayın Sosyal Demokrat
Siz nerde yaşıyorsunuz?
Emin Çölaşanın 22 temmuzdan genel seçimlerinden sonra “meğerse biz uzayda yaşıyormuşuz” sözü aklıma geldi…
Lütfen uzaydan inin ve aramıza katılın.
Hiç olmassa ayaklarınız yere bassın.
Yerel seçimler sonrası tekrar görüşelim. Olur mu? Bu linkten yazışırız.
Ayrıca yazarın nerde yaşadığı sizi ne ilgilendirir.
Zannettiğiniz gibi yurdışında yaşayanlar olaylara tepeden bakmıyor…
Aksine olayları daha net ve daha sağlıklı okuyorlar. Çünkü onlar fanusun dışından olayları görüyor ve izliyor. Fanus içinde değil.
Yerel seçimler sonrası tekrar görüşmek dileğiyle.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 12, 2008 | Reply
@SOSYAL DEMOKRAT,
ben yurt disindayim da siz galiba Günes sisteminin disinda yasiyorsunuz. %40 nereden çikti?
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 12, 2008 | Reply
@ Mehmet Yılmaz,
Yurtdışında yaşadığınızı nasıl doğru tahmin etmişsem; seçim sonuçlarını da doğru tahmin ederim ben 🙂
CHP’nin başarılı olması gözünüze batıyor anlaşılan. CHP’li belediyeler ile AKP’li belediyeleri karşılaştırın. Halkın hangisinden memnun olduğunu göreceksiniz. AKP de yıpranıyor malumunuz. AKP’lilerin yaptığı yolsuzlukların haddi hesabı yok. Dengir Mehmet Fıratın yaptıklarını sadece düşünün, AKP’nin nasıl bir yolsuzluk batağında olduğunu görürsünüz.
CHP’nin misyonunu anlamak için ondan kimlerin nefret ettiğine bakabiliriz;
1) dinciler, tarikatçılar, cemaatçiler chp’yi sevmez. çünkü bu parti atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyet konusunda açıkça taraftır ve cumhuriyet değerlerinin yanındadır.
2) bölücüler, ayrılıkçılar, federasyoncular chp’yi sevmez. çünkü chp gene atatürk ilkeleri doğrultusunda türkiye devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmmez bütünlüğünü ve türk ulusunun birlik ve beraberliğini savunur.
3) ikinci cumhuriyetçiler, liberaller, dönek solcular, marksistler, patronlar chp’yi sevmez. çünkü bu kesimler çıkarlarını milletin çıkarları üstünde görür. ab’ye, abd’ye kölelik onlar için sorun değildir. halka çay kaşığı ile verip kürekle götürmek derdindedirler. hemen hepsi düzen düşmanıdır. elbette ki böyle toplum zararlıları ile atatürk’ün kurduğu ve herşeye rağmen bugün türkiye cumhuriyeti devletini koruma ve kollama görevini askerden sonra en iyi yapan bir kurumun yollarının kesişmesi beklenemez.
Saygılar,
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 12, 2008 | Reply
@SOSYAL DEMOKRAT ,
22 Temmuz’daki skorlari da böyle isabetle tahmin edebilmis miydiniz?
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 12, 2008 | Reply
22 Temmuzda AKP’nin tek başına iktidara geleceğini tahmin etmiştim. Yüzde 50 oy alacaklarını tahmin etmiştim. Neyseki %47 aldı.
27 nisan muhtırası, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, ekonominin iyiye gitmesi, AB ile ilişkiler vb. nedenlerden dolayı; AKP’nin tek başına iktidara geleceğini ortadaydı.
Ama artık durum tam tersi. AKP, en kötü dönemini yaşıyor. Yolsuzluklar, ekonomik sorunların artması, AB reformlarının askıya alınması, halkı kutuplaştırması vs. den dolayı AKP’nin tekrar %47’yi alması çok zor. Zaten son yapılan anketlerde bunu doğruluyor.
İktidarda dinci bir partinin olması halkı tedirgin ediyor. En dindarını bile. Siz bakmayın muhafazakarların AKP’den yana gözüktüğüne, onlar da rahatsızlar AKP’den. Çünkü şeriat rejimini bu ülkede en dindarı bile kabul etmez.
Benim gönlüm CHP’nin iktidarda olmasından. Ama illaki iktidarda Kemalist sol bir partinin olması gerekmez. Halkı kutuplaştırmayacaksa, laik rejimle oynamayacaksa sağ bir parti de iktidarda olabilir. Ben şahsen rahatsız olmam. Örneğin, Mesut Yılmaz gibi merkez sağda yer alan ama ılımlı, liberal birinin iktidarda olması halkı tedirgin etmez, ayrıştırmaz.
Saygılar,
Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Ara 9, 2008 | Reply
Tartışmanın tamamını okumam mümkün olmasada şu soruya doğru düzgün bi cevap vermek isterim.Atatürk kemalist değildi çünkü atatürk şimdiki kemalistler gibi korkmadı, içine kapanmadı, geçmişten medet ummadı çıktı savaştı kazandı ve değiştirdi.Sanırım yazının değinmek istediği esas nokta bu bunun dışında ciddi anlamda kemalizm bir ideoloji olmaktan çok uzak zaten çağımızda anarşizm, sosyalizm, liberalizm, kominizim, monarşizim, despotizm, feodalizm gibi hem yönetim hem iktisadi hem hukuksal hem de etik alanda diğerlerinden farklı olarak cevaplar verebilen modeller ideoloji olarak kabul edilebilir tabi bununda tartışması devam ediyo.ancak kesin olan şu ki Kemalizm bir ideoloji olmaktan çok uzak.Diğer yandan çağımız Kemalizmini inşa eden büyük oranda inönüdür.Aslında Atatürk büyük ölçüde Kemalizmin kitleleri kendi yanına çekmek için kullandığı bir araç olmuştur.Kemalizm olarak tanımlanan modelde Sosyal Demokrasi den arak üzerinde biraz faşizm şarabı gezdirilmiş bi sistem. Benim açımdan dini kullanmakla Atatürk ü kullanmak arasında pekde bi fark yok. Bunun dışında Atatürk’ün siyasi görüşleri hakkında asla kesin bir şey söylenemez İzmir İktisat kongresi var kapı gibi.Marx da ölmeden önce Ben Marxist değilim demiş bu solcularda var böyle bir şey sanırım. Adamı pişman ediyolar:D
Yazan:veli Tarih: Tem 29, 2010 | Reply
bu ulkede yasanyan ınsan ataturkun degerını bılmıyorlar bı tane recep beylerı var onun arkasına sınuıp gıdıoyorlar o da sagten ınsanlara yalan yanlıs seylerle kandırıyorlar bu ınsanlarda bunları gormuyorlar dın takmıslar bız ataturkcuyuz bız onlar gıbı olmayacaz
Yazan:ali duman Tarih: Tem 29, 2010 | Reply
başlık tahrik edici olmuş olmalı ki, yorumlarda “kemalist kişilik bozukluğu” çok bi ağırlık basıyor. Bu kişilik bozukluğunun üstünde durmaya gerek yok, zira hayat zaten bunun üstesinden gelmeye kadir olacaktır.
tv.de açık oturumlara katılan ve bana mide krampları geçirten kemalist yorumculara, bugünlerde ne yazıkki ya gülüyorum ya da acıyorum. (o durumlara kadar düşürdüler kendilerini)
misal, dün rıdvan budak konuşuyor, diyor ki “memurlar 20 yıldır sendikal haklar için mücadele veriyorlar” eee,
eesi şu, şu anki anayasa değişiklikleri memurlara sendikal hakları veriyormuş, ancak ne varki grev hakkını vermiyormuş, işte bu yüzden yani grev hakkını vermediği için hiç bir işe yaramazmış, o yüzden karşıymış hayır diyormuş. (bir sendikacının düştüğü duruma bakar mısınız? kendi davasına ihanet ediyor ne adına??? -bunun adı ideoloji değildir, bu bir kişilik bozukluğudur-)
adama gülerler ya hû dünyanın hangi anayasasında “grev” lafı geçer, dünyanın hangi anayasası grev hakkını verir, detaylar ve teknik konular konuyla ilgili yasal düzenlemelerde olur.
bu kemalistler kendileri dışında herkesi salak ve “göbeğini kaşıyan ayı” sanıyorlar. işte onların sırf göbeğini kaşıyan ayı diye kücümsedikleri anadolu halkı var ya, işte o halk başlattı kurtuluş savaşını, işte o halkın ayağına gitti atatürk, çünkü sadece onların “ya istiklal, ya Ölüm” diyeceğini biliyordu, şimdi mandacılığı savunanların torunları chp.li, “ya istiklal, ya ölüm” diyen göbeğini kaşıyan ayı’lar ise akp’li öyle mi?
bu kemalizm yenilginin adıdır, bu kemalizm ülkeyi babasının malı gibi görüp, ülkeyi sonsuza kadar hortumlamayı meslek edinmişlerin adıdır, ancak ne var ki taktıkları maske -kemalizm- de onları kurtarmaya yetmeyecektir.
(eminim ki atatürk sağ olsaydı chp ye değil, akp’ye daha yakın olurdu)
Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Tem 30, 2010 | Reply
Konumuna göre değişirdi.
Vatandaş olsa başka, asker olsa başka, memur olsa başka, siyasetçi olsa başka bir şey olurdu.
Kemalcilik esnek bir şeydir.
Uyum yeteneği yüksektir.
Yazan:tayfun_korkut Tarih: Tem 31, 2010 | Reply
Cumhuriyet binalari takir tukur;
TDK Turkcesi takir tukur, dinleyeni rahatsiz ediyor. Insanlar kendini ifade edemiyor. Hicbir tarihte, hicbir millet bu kadar kufurlu, kendini yasadigi acilarla ifade eder bir hale gelmemisti. Bugun, her sarkida ayrilik, aci, intikam vs. zararli duygular on planda.
Osmanli mimarisi insanin icini aciyor, zevkli, renkli;
Osmanlica zengin, melodik, sanatli, konusani da, dinleyeni de etkiliyor. Insanin kendini en iyi sekilde ifade etmesine olanak veriyor. Bircok dilden kelime alip icsellestirmis, dilini zenginletmis.
Cumhuriyetin kurulmasiyla “Ozgur”lestigini zanneden zavalli kemalistler Osmanli doneminde halkin 3 kitada vizesiz, atina binip bedavaya gezebildigini, her yerde valizleri kontrol edilmeden, ahiret sorusu gibi sorulara maruz kalmadan dolasabildigini, ticaret yapabildigini biliyorlar mi? Giyim-kusama bu kadar takilmayin, o zamanlarda Avrupa’da da kadinlar bugunkunden cok daha kapali giyiniyorlardi.
Konstantiniyye’nin insanlari Istanbul’un fethiyle ozgurlesti, sinirlarinin disina acilabildiler. Istanbul’un fethi de ozgurlukcu bir devrimdi. T.C.’nin kurulmasiyla tekrar kabugumuza cekildik. Simdilerde tekrar sinirlar acilmaya baslandi, dunyaya acilmaya basladik ki, PKK sorununu basimiza musallat ettiler. “Siz bunlarla ugrasin, dunyaya acilmak, dunyanin ekonomik pastasindan daha buyuk pay almak sizin neyinize?” diyen bazilari bugunlerde bu plani yurutuyor.