RSS Feed for This Post

Kemalizmi Özelleştirelim

Rasim Ozan Kütahyalı(*)

Her ne kadar şu an pek çoğumuz öyle tanımlamıyor olsak da hem Kemalizm ve Atatürk, hem de onun muhtevası olarak Türk milliyetçiliği hemen hepimizin yetişme sürecinde hep olumlu çağrışımlarla oluşmuş değerlerdir. İnsan entelektüel muhakeme sonucu bu ideolojik yönelimlerden uzaklaşsa da, herhalde belli belirsiz geçmişten kalma duygusal bağlar yadigar kalıyor.

Yıllar ilerledikçe Kemalizm ve Türk milliyetçiliği onu savunan aktörlerin eliyle daha itibarsız ve hatta yer yer pespaye bir hale dönüşüyor. Bunun beni mutsuz ettiğini itiraf etmeliyim. Birincisi ben benimsemesem de deskriptif olarak Kemalizm, bugünün Kemalistlerinin bize sunduğu gibi bir şey değil. Günümüz Kemalistleri 11 Eylül sonrası konjonktürü üzerinden garip ve uydurma bir Mustafa Kemal algısı ve Kemalizm çizgisi oluşturdular.

Che Guevera benzeri müesses nizama, Batı dünyasına her an başkaldıran, antiemperyalist, mazlum tüm halkların antiemperyalist Türk milleti etrafında kenetlenmesini isteyen bir Mustafa Kemal tasavvuru oluştu. Türk milliyetçiliği ideolojisi de bu sol tınılarla oluşmuş antiemperyalist bir kılığa girdi. MHP çizgisindeki milliyetçiler bile kendini bu sosyalizan kavramlarla haklılaştırma, meşru kılma yoluna gitmeye başladılar.

Çok ironik ve trajik bir durum söz konusu. 80 öncesi faşizmle mücadele ettiğini iddia edenler, özsel anlamda o ideolojinin bayrağı altına girdiler. 80 öncesi bir ideolojik kavga vardıysa o kavgayı kesinlikle Ülkücüler kanadı kazanmıştır. Ülkücülere silah çekenler bugün bütünüyle MHP ideolojisinin altında toplanmış durumdalar. Öte yandan da 80 öncesi bütünüyle antikomünist kavramlar üzerine söylem yapısını kuran, öyle üçüncü dünyacı, antiemperyalist üslubu söyleminde pek barındırmayan ülkücü-milliyetçiler de büyük bir sevinçle kapılarını antiemperyalist, üçüncü-dünyacı sosyalist dilin teorik kavramlarına açtılar. Kendi argümanlarını bugün öyle haklılaştırıyorlar.

Mango ve Lewis’i öneririm

Yeminli Marksist-Leninist Chavez bile Türk milliyetçiliğinin ittifak ettiği bir ülküdaşı oldu artık. Öte yandan 1980 öncesi devrimci-sol cephede olanlar şimdi değişti de MHP ideolojik çatısı altına geldiler demiyorum. Zaten Türk sol geleneği özünde milliyetçi bir yatağa oturuyordu; bugün buna ulusalcılık deniyor. 70’lerden bugüne aslında değişen şey sadece dünya konjonktürü. Bugünün ulusalcılığı duygusal ve özsel zeminini sağdan alıyor, fakat teorik dili ve fikri zemini bütünüyle Türk sol geleneğinin bir devamı niteliğinde. Bu durum Kemalizm ve Türk milliyetçiliğini iyice feci bir duruma sokuyor. 1920’ler ve 30’larda oluşan Kemalizm hattından çok saptırılmış bir Kemalizm bu.

Kemalizmin geldiği bu noktada tek makul Kemalizm’i de özelleştirmek… Devletimiz Kemalizmin savunulması noktasına ihale açsın, bu ihale de Kemalizmi bir iç tutarlılıkla ve entelektüel itibarla savunmak noktasında olmalı, benim adaylarım da belli, ihaleyi Andrew Mango ve Bernard Lewis’e verelim…

Kemalizmi ve Türk milliyetçiliğini tarihsel gerçeğine uygun, makul ve kendi içinde tutarlı bir ideoloji olarak savunsunlar, ki ikisi de bunu mükemmelen yapacak entelektüellerdir ve samimi olarak ikisi de Kemalisttir. Böylelikle Kemalizm ve Türk milliyetçiliği şu halinden kurtarılıp, en azından resmi boyutta itibarı olan bir fikir çizgisi haline gelsin…

Zira bugün Kemalizm, hem içeride hem dışarıda savunulabilir bir pozisyon olmaktan adım adım çıkıyor. Saygın, belli tutarlılığı ve anlamı olan bir bakış açısı olarak algılanmıyor. Yok olmamak için her argümana atlayan, kendini meşru göstereceğine inandığı her enstrümana başvuran, serinkanlılığını tamamen kaybetmiş, kafası kesilmiş horoz gibi hareket eden bir sözde ideoloji haline geldi Kemalizm ve Türk milliyetçiliği. Bu telaş ve çılgınlık haliyle bilakis kendi zeminini daha çok yok ediyor. İçeride İslam ve Kürt meselesi, dışarıda Ermeni meselesinde haklı olarak algılanacağı yerde bile öyle bir davranıyor ki haksız duruma düşüyor.

Tutarlı bile değiller

Kemalizmi düştüğü aciz durumdan kurtarmak için ne yapmalı? En başta Cumhuriyet gazetesi ve Kanaltürk televizyonu gibi Kemalizmin taşıyıcı aktörleri değişmeli. Yoksa Kemalizm daha savunulamaz, daha ciddiye alınmayan bir pozisyon haline gelecek. Üstelik dediğim gibi Cumhuriyet ve İlhan Selçuk’un örneklediği 27 Mayıs ve 28 Şubat’a áşık, 12 Mart ve 12 Eylül’e düşman garip çizgi bence tarihsel gerçeğine ve sürekliliğine uygun Kemalizm çizgisi değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri geleneği içinden de üst düzeyde hiçbir general bu görüşte olamaz. En azından tutarlılık bunu gerektirir.

Ayrıca Kemalizm düvel-i muazzamaya düşman, her an onunla kavga ve mücadele halinde bir ideoloji de değildir, tam aksine Kemalizm büyük ölçüde uyumcu bir ideolojidir. Kurulan yeni dünyada Türkiye’nin de yerini almasını isteyen, egemen güçlerle antiemperyalizm ve mazlum milletler adına mücadele etmek kaygısı olan değil, o egemen güçler trenine Türkiye’yi de sokmak isteyen bir ideolojidir. Dünya istemediğinde bile dünya ile uyum halinde olmak için sonuna kadar irade koyan bir yönetim zihniyetidir.

Aslında en başta TSK ve hariciye bürokrasisinde bu yönetim zihniyeti geleneği son dönemlere kadar sürmüştür, fakat son 5-6 yılda çok ciddi bir kayma yaşanıyor. Özellikle medya alanında, en başta Kanaltürk yapılanması ile Kemalizm hakkı olandan çok daha aşağı bir itibar noktasına çekiliyor. Her gün çılgınca haykıran adamlar, onların yanında üst düzey paşalar, son derece garip bir tablo…

Kemalizm adına bu garip tablodan kurtulmak için Andrew Mango ve Bernard Lewis birebir… Bernard Lewis bilindiği gibi bakış açısı olarak tartışmalı yanları olsa da akademik itibarı çok yüksek bir İslam tarihçisidir. Son 15-20 yılda özellikle What Went Wrong (Yanlış Giden Neydi) kitabıyla popüler bir ilgi de kazandı. Nerdeyse her eserinde, her konuşmasında Türkiye ve Kemalizm yandaşı bir adamdır. Arap dünyasında kendisinden genel olarak nefret edilir. Araplara karşı da sürekli Türkiye ve Kemalizm modelini över.

Kemalizme iade-i itibar

Ortadoğu’nun temel meselesinde tartışmasız bir İsrail-yandaşıdır, dünyanın genel nizamı noktasında da Amerikan-yandaşıdır. Kemalizmi ve Türkiye’yi de bu sağ-kanat egemen mantığına eklemler. Türkiye gibi bir ülke için Kemalizmin en doğru modernleşme yolu olduğunu aksi bir yolun işlemeyeceğini ısrarla söyler. Ortadoğu ülkeleri için de en doğru yolun bu olacağına, Kemalizmin model olacağına inanır. Bu görüşünü de hamasetle değil son derece iç tutarlılığı olan argümanlarla destekler.

TSK’nın liberallerin eleştirdiği Türkiye’deki öncü konumunun da gerekliliğini her zaman belirtir. TSK’nın bu konumunun haklılığını ve olması gerekirliğini savunur. Dolayısıyla TSK’nin müdahale silsilesini de bu bağlamda savunur. Türkiye ‘medeni dünya’dan kopmamışsa, bu dünya içinde, kapitalist Batı ittifakının bir parçası olarak yer almaktaysa bu Kemalizm ve TSK sayesindedir, argümanını uluslarası camia içinde de popüler hale getiren kişi Lewis’tir. Nitekim 2003 yılında TSK tarafından kendisine Atatürk özel ödülü de verildi.

Andrew Mango da en başta Atatürk hakkında yazdığı biyografi olmak üzere, Türkiye hakkında yazdıklarıyla Batı dünyasında tanınmış, saygın bir isim. Mango 15 Kasım 2003’teki terörist saldırılar ardından Turkey and War on Terror: For Forty years we fought alone (Türkiye’nin terörle savaşı: 40 yıldır yalnız savaştık) gibi etkileyici bir başlıkla kitap da yazdı. Bu kitap Lewis’in bahsettiğim ideolojik çizgisinde Kemalizmi ve Türk devletinin özel olarak TSK’nın asayişi temin etmek için içerde yaptıklarını tutarlı bir bakış açısı içinde savunan ve haklı gösteren bir kitap. Gerek Kürt-PKK gerekse Ermeni-ASALA mücadelesinde karşı tarafın ‘medeni dünya’ya düşman zihniyetlerle kuşandığını, Türkiye’nin ‘medeni dünya’ ile uyum içinde olan bir ülke olarak bu asayiş mücadelesini verdiğini anlatan, terörle mücadele sırasında Batı’nın haddinden fazla ‘insan hakları’ bahanesiyle Türkiye’ye yüklendiğine kızan ve eleştiren bir kitap.

Yerlilerle olmuyor

Aynı çizgiyi Mango yine son dönem yazdığı The Turks Today isimli kitabında da sürdürüyor. En önemli kitabı Ataturk: Biography of the Founder of Modern Turkey eserinde ise, hiç çarpıtmadan kaynaklara bağlı biçimde Atatürk’ü anlatıyor. Bizim yerli Kemalistlerin Atatürk’ü put haline getiren saçma sapan bakışının dışında, tarihsel doğruları inkar etmeden ama eleştirel bakmaktan da kaçınarak ve her kritik noktada Atatürk’ü ve Kemalizmi sürekli haklı çıkararak yazılmış bir biyografi bu. Atatürk’ün biyografisi olarak en önemli kitap.

Fakat bizim Kemalistler bu kitabı bile objektif olduğu için Atatürk düşmanı görürler. Nitekim kitabın çevirisini yapan yayınevi de, Mango’nun ‘İnsan Atatürk’ün her özelliğini yansıttığı sayfalara, ‘yazar yanlış yazmış’ diye dipnot koymuştur. Atatürk’ü ve Kemalizmi tasvir anlamında objektiviteye sonuna kadar bağlı kalmaya çalışıp, o objektiviteyle birlikte savunmaya ve haklı çıkarmaya çalışan ve bunu da yetkinlikle yapan bir kitap bile günümüzün akıl bağlarından kopmuş Kemalistlerince Atatürk düşmanı görülebilir…

Türkiye’de özgürlükçü-demokrat aydınlar genel olarak Batılı fikirdaşlarının her şeye rağmen Kemalizme ve TSK’nın egemen pozisyonuna olumlu yaklaşımına şaşırırlar. O noktada yerli ve Batılı liberaller arasında net bir fark vardır. Bu farkın temelini de nispeten Mango ama daha ziyade ‘Lewis etkisi’nde, o etkinin Türkiye hakkında yerleştirdiği oryantalist/modernist şablonda aramak lazım. Bernard Lewis, İslam ve Türkiye dendi mi hálá en çok okunan adamların başında geliyor. Yukarıda belirttiğim bakış açısıyla da Lewis Kemalizm modelinin her zaman tutarlı bir savunucusu. Eğer bizim Cumhuriyet gazetesi/Kanaltürk televizyonu çizgisindeki yerli Kemalistler dışarıda da Kemalizm modelinin savunuculuğunu üstlenselerdi herhalde İran, Kuzey Kore ya da Küba gibi bir imajı olurdu Türkiye’nin. Bu sebeple devletimizin Kemalizmi acil olarak ihaleye çıkarması gerekmektedir. Cumhuriyet ve Kanaltürk ile askeri bürokrasinin görünen bağlarını yavaş yavaş kopartılmalıdır. Bağımsız marjinal medya organları olarak kendilerine ayakta kalabiliyorlarsa kalsınlar. ‘Sivil Kemalist’ organlar olsunlar.

Özelleştirelim!

TRT içinde Banu Avar’ın akıl ve insaf sınırlarını zorlayan, her hafta Türkiye’nin Chavez-Ahmenicad-Putin arası bir rejim benimsemesini isteyen programına verilen destek de çekilmeli. Kendi imkanlarıyla ‘Sivil Kemalist’ olarak programına Kanaltürk’te devam edebilir.

Kemalizm’i ‘medeni dünya’ya düşman, mazlum milletlerin öncüsü, antiemperyalizmin, üçüncü dünyacılığının savunucusu gibi aslından büsbütün farklı bir ideoloji gibi kurgulamaya devam edeceksek bu Kemalizmi gözden çıkardığımız anlamına gelir. Bu yaklaşımla antiemperyalist, üçüncü dünyacı, sosyalist aydınların da desteğini alamayız, çünkü Türkiye her zaman egemen, emperyalist bir güç olarak algılanmıştır o literatürde… Daha evvel Kemalizmi desteklemiş Lewis ve Mango gibi çoğu sağ-kanat Batılı aydınlar da böyle bir ideolojiyi benimsemeyeceklerdir ve elbette savunmayacaklardır…

Ben Mango ve Lewis’in dünya görüşünü de kati surette benimsemiyorum. Onları ve dolayısıyla Kemalizmin dünya tasavvuruna eleştirel bakıyorum. Fakat onları okuyunca karşımda ‘adam gibi’ iç tutarlılığı olan, belli bir entelektüel birikime dayanan çoğu anlamsız anti-Kemalist muhalifi de fikren mağlup edebilecek bir muhatap görüyorum. Dünya da öyle görüyor. Kemalizmin ve Türk milliyetçiliğinin tarihsel gerçeğine uygun olan, savunulabilir olan pozisyonu da bu…

Türkiye içinde de İlber Ortaylı, Halil İnalcık gibi hocalar, emekli diplomat İlter Türkmen gibi, emekli amiral Atilla Kıyat gibi isimler var. Bu insanlar üçüncü dünyacı saçma sapan ‘fake’ Kemalist söyleme hayatta prim vermezler. Kemalist ve Türk milliyetçisi aydın deyince direkt bu entelektüel ve devlet adamlarının akla geldiği ortamı yaratmak lazım, tabii eğer Kemalizmin belli bir itibar ile hayatta kalması ve yaşaması isteniyorsa…

(*) “Genç Siviller” grubundan..

 

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:Barıs Tarih: Ara 6, 2007 | Reply

    Tebrikler, harika bir yazi. Tadindan yenmiyor.

  3. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 6, 2007 | Reply

    Genç Siviller adını duyunca tüylerim diken diken oluyor.
    önce bir kendilerini özelleştirseler keşke, AKP gençlik kolları gibi çalışıyorlar:)

    Bu konuda bir yazı:

    …toplumun İslamileştirilmesi projesine karşı durmanın Kemalist ideoloji ile bir tutulması, iktidar yandaşı iken demokrasi oyunu oynama heveslisi “Neo- Müslüman” gençlikte ortaya çıkan yeni hastalık. Hem çok uluslu şirketlerin, emperyal güçlerin sırtından ittirdiği iktidarın kazandığı önemli seçim zaferini “halkın muhtırası” diye açıklama indirgeyiciliğinden geri durmayacaksın, hem de demokrasi oyunu oynayacaksın!..

    Sivil olmak, “Biz yedi yıl Sezer’e katlandık, siz de yedi yıl Abdullah Gül’e katlanın” dememek, “Gelin siz bir fedakarlık yapın ve Abdullah Gül üzerinde uzlaşın” diyerek bir zamanlar onlar gibi davrandıkları demokratlara karşı dayatmada bulunmamaktır. Zira sivillik devlet organlarının birisinin başına geçecek herhangi yöneticiyi eleştirmek, onun iyi yanlarını olduğu kadar kötü yanlarını da ortaya koyabilmektir.

    Sivil, devletle arasına mesafe koyan kişidir

    Genç “Siviller” Artık Rahattır Gayrı
    http://bianet.org/bianet/kategori/siyaset/101551/genc-siviller-artik-rahattir-gayri

  4. Yazan:FST Tarih: Ara 7, 2007 | Reply

    Snowqueen,

    Genç sivillerden birini yakından tanıyorum pek tanımlanan profile uymuyor. AKP ile şu ara çakışmaları biraz da konjonktür gereği. AKP hak etmese de sivil ve demokratların sığınabileceği bir siyasal yapı gibi görünüyor. Halbuki şu AKP’nin ne kadar baskıcı bir yapıya sahip olabileceği 301, internet yasası vs. türü gelişmelerden bile izlenebilir. Genç Siviller, Taraf gazetesi,Sağ Liberaller, Sol liberterler vs. hepsi sizin aktardığınız tanımlamaya göre AKP’nin gençlik, kadın, yaşlılık vs. kolu gibi çalışmak durumunda. Bu iş mecburen böyle, zira karşı cephe ne sivil, ne de demokrat.

    Bu arada alıntıladığınız paragraf tamamen önyargılı, beylik laflarla döşenmiş anlamsız bir yazı. Türk toplumunun islamileştirilmesi projesi büyük ölçüde paranoyadan ibaret. 1950-60’ları kastetse anlayacağız ama (eğer öyle birşey varsa) “radikalleri ılımlı hale getirelim” projesine toplumu islamileştirme projesi denmesi başta faullü bir hareket. Türkiye islam toplumundan AKP ile iyice uzaklaşmış durumda. Nerde o eski ramazanda basılan lokantalar, kantinde dövülen entel öğrenciler. Gavur olup çıktık temelli.

    Kaldı ki, buna Kemalistler dışında kim karşı çıkıyormuş, onu da işitmedim. Ortada olmayan bir projeye karşı çıkma yeteneği ancak süzme Kemalistlere mahsus bir yetenektir.

    Sivil devletle arasına mesafe koyar denmiş, AKP devlet olsa dedikleri doğru da AKP henüz “devleti ele geçirmiş” değil ki. Şu anda genç siviller, sağ ve sol liberaller bizzat devlete karşı hareket ediyorlar. AKP devletleştiği anda sivillerin o alanı terk edeceğinden eminim.

  5. Yazan:ibrahim demir Tarih: Ara 17, 2007 | Reply

    Atatür özellestirilemez.Hz
    Atattürkçülük veya kemalizm türklerin(kemalist türkler) bir nevi milli dini olmustur.Dokunulmaz,elestirilmez,sözleri vahiy gibi zaman ve mekan üstüdür.Ilah demiyorlar ama pekde uzak degil.

    Bir insanin önerdigi bir seyi 80 yil sonra tartismaya açmak suç oluyorsa bu sistemin adi ne olabilir.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin