RSS Feed for This Post

2008 Yeni yıl duası

dua_2008_image2.jpgBir kaç yıl önce davet edildiğim bir Noel yemeğinde Mormon olduğunu tahmin ettiğim bir din adamı şöyle dua etmişti:

«Tanrım,
Üstesinden gelebileceğimiz zorlukları yenmek için bize cesaret ver,
Gücümüzü aşan zorluklara karşı bize sabır ve teslimiyet ver,
Ve her ikisini birbirinden ayıracak bilgelik ver bize… Amin »

Derin Düşünce okuyucularının 2008 yılında bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün güzelliklerle tanışmalarını, bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün şerlerden uzak kalmalarını temenni ederim.

Bütün dünyadaki ülkelerin GSMH’sı yıllık 45-50 trilyon dolar civarında. Ülkesine göre bu miktarın %5 ile %10’u saldırma bakanlığı bütçelerine harcanıyor. Sadece bir yıllığına yeni silah alMAma kararı verebilmiş olsak açlık, AIDS, kanser… bütün sorunları çözebilecek kadar para toplayabileceğimizi söylemek için büyük bir ekonomist olmaya gerek yok.

Irak’ın işgali için feda edilen onca insan hayatının yanında harcanan para 400 milyar doları çoktan aştı. Aslında bu para ile alınabilecek ilaç, kurulabilecek okul sayısını düşündüğümde kaybın maddî değil insanî olduğunu görünüyorum.

Türkiye’nin askeri harcaması yılara göre değişmekle beraber 10 milyar dolar civarında seyrediyor. Mars gezegenine gönderilen robotun NASA’ya 500 milyon ile 1 milyar dolar arasında bir miktara mal olduğu hesaba katılırsa insanlık olarak birbirimizden korkmanın bedeli daha da iyi anlaşılabilir.

Umud ediyorum ki insanlık boş korkularını en kısa zamanda aşsın, ırk, din, dil gibi farklılıklar savaş tacirlerinin elinde birer oyuncak olmaktan çıksın.

Muhabbetle

 

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:Kamer Yalçın Tarih: Ara 31, 2007 | Reply

    Bu akşam çok yerde eylenceler olacak, içkiler su gibi akacak, insanlar çılgınca kendinden geçecek…

    Bu akşam çok yerde insanlar açlıktan ölecek, soğuktan donacak, hastalıktan telef olacak…

    Bu akşam çok yerde insanlar bunaların hepsi için dua edecek…

    Yapılan tüm dualara amin diyorum…

  3. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Ara 31, 2007 | Reply

    Mehmet bey,sizi tebrik ediyorum.cok guzel noktalar yakalamıssınız.savunma butcelerini tum dunya 1 yıllıgına dondursa,dunya daha yasanılabilir hale gelebilir.ayrıca ırak meselesi…

    bu toplumsal psikolojiyi,arkasındaki nedenleri ortaya cıkarmak gerekir diye dusunuyorum.bu dunya barısı icin,toplumların barısı icin cok onemli.sorunların nedenlerini ortaya cıkarabilirsek,neyle mucadele edecegimizi biliriz.

    gerci bu dunya’da savassız gecen bir gun bile yok ama…

  4. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Ara 31, 2007 | Reply

    @Bigalioglu,

    Selamlar, Derin Sular sitesinde 11 yazidan olusan çok güzel bir yazi dizisi yayinlandi, Endoktrinasyon adinda.

    http://www.derinsular.com/ansiklopedi/

    Insanlarin kendi deger yargilarinin tersine hareket etmeleri için nasil kandirildigini, yönlendirildigini anlatiyor.

    Bu konularda çok okumus ve arastirmis biri olarak sunu teslim edeyim : Bu kadar çok bilgiyi bu kadar
    iyi ve anlasilabilir biçimde sunan bir baska kaynak görmedim, ne Türkçe, ne ingilizce ne de Fransizca.
    Elbette konunun tek tek boyutlari üzerine odaklanan çok iyi eserler var ama bu derecede iyi bir sentez
    ilk defa gördüm.

    Dediginiz gibi tam olarak neyin nasil “çalistigini” anlamamiz gerekiyor, aksi takdirde savasa karsi durmanin imkâni yok.

    Gerçekte çok zor görünse de Dünya’ya kalici barisin gelebilecegine inaniyorum. Kötülük denen sey belki ortadan kaldirilamaz ama kötülerin sürekli ve açik farkla kazandigi bu filmi seyretmek zorunda olmadigimizi düsünüyorum.

    Muhabbetle ve en iyi dileklerimle

  5. Yazan:Elifnur Tarih: Oca 1, 2008 | Reply

    Mehmet bey keşke bende inanabilsem barışın gelebileceğine ama her geçen gün yokoluş ön plana çıkıyor çıkacakta… Yazınıza gelince önce tahmin ettiğiniz bir kişinin duası ile başlamış sonra fikirlerinizi sunma gereği duymuşunuz okadar çak dualarımız varki kelime oyunu olarak bu duayı yapmanız ise oldukça saçma bir ayet veya hadis ile başlasanız daha güzel olmazmıydı…Yeni yılın tüm islam alemine hayırlı olmasını temenni ediyorum ve tüm duaların kabul olması ümüdi ile…

  6. Yazan:Mr No Tarih: Oca 1, 2008 | Reply

    Yeni yıl duası anlamlıymış.
    Barışı tesis etmek gücümüzü aşan bir zorluk olarak görünüyor. Bütün Dünya ülkelerinin şahin olduğu bir durumda bizim ülkemizin güvercin olması beklenemez.
    Barış için Dünya çapında bir işbirliğine ihtiyaç var, bu da çok zor. Türkiye parasını NATO nun ikinci el silahlarına harcamak yerine, kendi teknolojisini ilerletmek zorunda. Bu arada Nükleer silahlanmaya da gitmeliyiz. Nükleer çağ önemli bir aşamadır. rejim Kemalist de olsa, İslamcı da olsa,liberal de olsa, Komunizm gelecek de olsa savunma ihtiyacımız değişmeyecek.
    Güçlü bir Türkiye dilerim.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin