AKP’nin şubat karnesi ve Ergenekon destanı
By Mehmet Yılmaz on Oca 27, 2008 in Makale
İslâm öncesi Türk edebiyatında özel bir yeri var Ergenekon destanı‘nın. Dağların arasında sıkışıp kalmış Orta Asya Türkleri çetelerin kıskacındaki Türkiye’yi hatırlatıyor:
“Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon’dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: “Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir.” Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tengri’nin yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu.”
Çeteler devletin organlarına öyle sızmışlar ki işledikleri cinayetlerden dolayı yakalanamıyorlar. Yakalansalar bile yargılanamıyor, yargılansalar bile aklanıyorlardı. Tabi bunlar sadece tetikçilerdi. İpleri tutanlar hep gölgede kalıyorlardı. Abdi ipekçi, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Susurluk, Şemdinli, Hırant Dink, Malatya, …
Bu bulanık havada olaylara bir şekilde adı karışan kurumlar, siyasî gruplar ve dinî cemaatler de zan altında kalıyorlar. Çetelere adı karışan emekli bir general veya bir binbaşı TSK’nın imajını lekelerken bir Ortodoks kilisesinin karargâh olarak kullanılması hristofobiyi körüklüyor. Ülkücüler, solcular, Kemalistler ve çeşitli “İslâmî” gruplar da bu kitlenin / grubun / ideolojinin / dinin adına işlenen suçlardan dolayı halkın gözünde toplu olarak suçlu duruma düşüyorlar.
Belki de “siyasî” bir cinayet işlendiğinde en büyük kaybımız ölen kişi değil milletimizin kaybettiği özgüven ve hoşgörü oluyor. Kurt dumanlı havayı her zamankinden daha çok seviyor.
Eylül ayında AKP eleştirilebilir mi? Adlı bir yazı kaleme almış ve “AKP kalkınmanın K’sından geçer not aldı ama adaletin A’sından ikmale kaldı” demiştik. Zira adaletsiz kalkınma iç ve dış kaynaklı hırsızların iştahını kabartmaktan başka bir işe yaramaz. Hukuk devleti layıkıyla işlemediği sürece “vatan kurtarmak” için eline silahını/bombasını alan işe koyulur.
Şimdilerde AKP’li bir kaç demirci bu Ergenekon dağını eritmeye çalışıyor. Daha yolun başındalar. Ama kanaatimizce doğru yoldalar. Artık her isteyenin kolayca cinayet işleyemeyeceği yeni bir Türkiye ufukta gözüktü.
Başörtüsü yasağı gibi çağdışı uygulamaların da ortadan kalkacağını umduğumuz önümüzdeki altı ay içinde adalet dosyasında ciddî adımlar atılabilir. Umut ediyoruz ki haziranda çocuklar yılsonu karnelerini alırken AKP de adalet ile ilgili derslerden tam not alsın. 22 Temmuz’un yıl dönümünü göğsünü gererek kutlasın.
22 Temmuz’daki %47 geride kalan döneme yönelik bir takdirden çok geleceğe yönelik bir umuttur. Türkiye’nin normalleşmesi yolunda AKP’ye büyük bir yetki verdik. Hatta gönülden AKP’li olmayan bir çok insan AKP’ye “ödünç” verdi oylarını. Bu borcun geriye hizmet olarak ödenmesi gerekiyor.
Bu partiyi tutsun veya tutmasın Türkiye’yi seven herkesin Ergenekon dosyası konusunda birleştiklerini de görmek mümkün. Çetelerden temizlenMEmiş bir Türkiye darbelerden, askerî vesayetten ve kardeş kavgasından yakasını hiç bir zaman kurtaramaz.
Yakın tarihimizi inceleyen arkadaşlar da takdir edeceklerdir ki çetecilik ve askerî vesayet İttihat ve Terakkî ile vücut bulmuş bir iç hastalıktır. Bu hastalık Osmanlı’yı yıkmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin de güçlenmesine mani olmuş 200 yıllık bir millî felakettir.
Eğer Ergenekon’un üzerine sonuna kadar gidilebilirse AKP tarihe geçecek, okul kitaplarında okutulacak bir iş başarmış olacak.
RADIKAL
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=245380
ZAMAN
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=642286
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=641948
Kitap tanıtan kitap 1
Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.
Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası
Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen, fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ” diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.
Kendi ülkesini işgal eden ordu
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
7 Yorum
Yazan:Mister No Tarih: Oca 27, 2008 | Reply
MehmetBey,
1. AKP lideri İspanyadan başörtüsü hareketini başlattı.
2. Ergenekon operasyonu
3. RTE, Ekümenik Patrikhanenin iç sorunu dedi.
1.si iyi bir işaret fişeğiydi, dikkatler bu hamlede toplandı. 2. ve 3. cü konusunda rahat olmak için iyi bir zemin hazırlandı. Biliyorlar ki bizim gerzek kamuoyu 1 e odaklanacak. Taktikler sağlam.
1,2 ve 3 de söylenenleri ve yapılmaya çalışınları bir fert olarak destekliyorum.
.
100 yıl mı, 200 yıl mı?
Tespitleriniz çok yerinde, örnekler:
22 Temmuz’daki %47 geride kalan döneme yönelik bir takdirden çok geleceğe yönelik bir umuttur.
Çetelerden temizlenMEmiş bir Türkiye darbelerden, askerî vesayetten ve kardeş kavgasından yakasını hiç bir zaman kurtaramaz.
Eğer Ergenekon’un üzerine sonuna kadar gidilebilirse AKP tarihe geçecek, okul kitaplarında okutulacak bir iş başarmış olacak.
AKP Ergenekon’un üzerine sonuna kadar gidemez. Şemdinli olayı var ortada. Orada ne yaptığı görüldü AKP nin.
Yazan:Mister No Tarih: Oca 27, 2008 | Reply
Murat Belge’nin olaya farklı bir açıdan bakmış:
“Ama o zaman tam profesyonel kadrolarla çalışamıyorsunuz: Alparslan Aslan’ından Yasin Hayal’ine, ne yaptığını bilmez çapaçul öğeler giriyor işin içine, çuvalı da, inciri de, berbat ediyor. Biraz farklılaşan koşullar ve strateji sayesinde, açık verdiler. Onun için, tahmin ediyorum, zaten gözten çıkarılmışlardı.”
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=245585
Yazan:TT Tarih: Oca 28, 2008 | Reply
AKP’nin çetelerin üzerine gidebilmesi öncelikle devlet içinde kurumlararası mutabakatla olabilecek bir şey.
Şemdinli olayı sonrasında GK başkanının bizzat eylemcilere destek çıktığı beyanatının akabinde yaşananlar davanın seyri,savcı Sarıkaya’nın başına gelenler düpedüz siyasi iradeye,yargıya,medyaya,kamuoyuna gözdağı verir nitelikteydi…
Hatta Şemdinli soruşturmasının verdiği yılgınlığın etkisi, sonradan ortaya çıkan danıştay baskını,atabeyler,sauna çete davalarında suçluların üzerine gidilememesiyle iyice belirginleşti..
Başbakan geçen hafta Davos’a gitmeyerek son operasyonun takipçisi olduğunu gösterdi.
Medya genel itibariyle son operasyonu destekler bir tavır takınıyor…
Bir kez daha umutlanıyoruz ama ortaya yeni isimlerin çıkmaması ve bilinen isimler tutuklanması da umutları azaltıyor…
Kamuoyunda oluşan tutuklananların bir süre delil yetersizliğinden dolayı salınacağı önyargısı eklenince yine umudumuz sönüveriyor…
Yazan:Ozcan Tarih: Şub 4, 2008 | Reply
ben bas ortusune deginmekiistiyoru m bu milletin hur iradesine herkes bir skilde yorumlamaya calisiyor artik bunlari asalim basini kapatan kapatsin acan acsin bana ne biz birlik icinde yasamali bir birimizi korumaliyiz nasil ergenekon operesyonda hepimizin goksu kabariyorsa bir bas acip kapama konusun da birbirimizi sevmekten vazgecmemeliyiz avrupada hatta rusyada eskiden kominist rejimde yasiyan bu devletlerde bile bunlar konusulmuyor bir hiristiyan musluman kardesini namaz kilana kadar cami cikisinda bekliyor artik asalim bunlari kardesim boyle ufak seylere kafa yormuyalim bizi boyle olaylara durdurup birbirimize dusurerek farkli seyler dusunmemizi engelliyorlar gelismemizi engeliyorlar anlayin kardeslerim bizler cocuk degiliz al elma ni ver elma mi ne bu ya insallah anlata bilmisimdir bir seyler yazmak bile istemezdim boyle bir olayi ama cok konusuluyor gudem meselesi oldu hatta ve hatta anitkabire yuruduler guleyim mi? agliyayim mi? bilmiyorum bu kadar cahil olmamali bizim milletimiz.
Yazan:kamil Tarih: Şub 7, 2008 | Reply
İçinde yaşadığım toplumuçok iyi tanımasam kusacayım ( VAKIFLAR YASASINI UNUTMAYIN)
Yazan:Leonardo Da Vinci Tarih: Mar 26, 2008 | Reply
Oray Eğin’e gore Doğu Perinçek’i en yakın arkadaşı yaktı
Ergenekon kapsamında gözaltına alınan, daha sonra da tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi’ne konulan isimler arasında hemen herkes titriyle, çalıştığı yerle anılıyor. Doğu Perinçek: İşçi Partisi genel başkanı ve Aydınlık başyazarı. Serhan Bolluk: Aydınlık’ın genel yayın yönetmeni. Ferit İlsever: Ulusal TV genel yayın yönetmeni.
Biri hariç.
Ondan sadece “gazeteci” olarak bahsediliyor: Adnan Akfırat.
Kendisi daha evvel Aydınlık’ta çeşitli görevler üstlendi ama şu anda editoryal titri yok. Sadece Aydınlık’ın yönetim kurulu üyesi, bir de Türk-Çin İş. Der. Genel Sekreteri olarak geçiyor adı. Birkaç yıldır imzası bile çıkmıyor!
Aydınlıkçılar’ın tutuklanmasına sebep olan belgeler, adı “gazeteci” olarak geçen Akfırat’ın dosyaları arasında bulundu. Yargıtay binasının krokisinin, kaçış planının vs.’nin olduğu bir CD ve bilgisayarında faili meçhul cinayetlerin gerçekleşmeden anlatıldığı bir belge.
Eğer Aydınlık’ı yakından takip ediyorsanız – ki pek çoğunuz da okumuyordur – derginin bir süredir Ergenekon’la ilgili yayınlar yaptığını gözlemleme şansınız olmuştur. Uzun zamandır takip ettiğim Aydınlık, bir süredir çeşitli toplantılardan dolayı kendilerinin de başının derde gireceğini, gözaltına alınacaklarını yazıyordu. Dergi yaklaşan fırtınayı bekliyordu.
Daha da ilgincini söyleyeyim: Doğu Perinçek takip edildiği gerekçesiyle savcılığa bir dilekçe verdi ve yapılan soruşturma sonucu takip edenlerin polis oldukları ortaya çıktı.
Doğu Perinçek ve arkadaşları aynen hesap ettikleri gibi gözaltına alındılar. Başlarına gelecekleri biliyorlardı.
Peki, merak ediyorum, yaklaşan tehlikeden haberdar olan birileri neden başlarını iyice belaya sokacak belgeleri saklamakta ısrar eder? Gazeteci ya da değil, birinin eline geçmişse bile Yargıtay krokisi, çıkış planı gibi önemli evraklarla kimin ne işi olabilir?
Nitekim Doğu Perinçek, 60’ların sonundan beri hayatını siyasi mücadele içinde geçirmiş bir figür. Hep göz önünde olmuş, gözaltlarından, cezaevlerinden geçmiş, suçlanmış. Böylesi belgeler bulundurulmaması gerektiğini iyi bilmesi gerekir.
Danıştay’a saldırı olmuşken, birinin çantasından Yargıtay’ın krokisi çıkar mı… Olacak iş mi bu…
Galiba Doğu Perinçek, arkadaşı Adnan Akfırat’ın tuzağına düştü, ona güvenerek yanıldı. Zira bütün belgelerin Akfırat’tan çıkması bir hayli şaşırtıcı.
Peki sadece “gazeteci” olarak anılan Adnan Akfırat kim?
Daha evvel de adı çeşitli vesilelerle anılan Akfırat, fiilen gazetecilik yaptığı yıllarda devletin sinir merkezlerinde insanlarla görüşmelerde bulundu, çoğu zaman da Doğu Perinçek’i yanıltan haberleri yayımlattı. Turgut Özal’a ateş edenin Kartal Demirağ olmadığı, bir başka tetikçinin sunulduğu Aydınlık kapağı onun eseriydi. Balon çıktı. Tansu Çiller’in ABD vatandaşı olduğu iddiasını da ortaya attı ama bir türlü kanıtlayamadı.
Akfırat’ın en büyük özelliklerinden biri de yurtdışına master ya da doktora yapmaya gidenleri ajan olmakla itham etmesidir. Kendisi de bursla bir sene ABD’de okumuştur halbuki, ama bunu hiç gündeme getirmez. Böyle ilginç bir mantığın adamıdır.
Özetle onun dergiye en büyük katkısı Aydınlık’ın karanlık haberler yapıp dezenformasyon yayan bir yayın organı gibi algılanılması oldu.
Daha evvel haberleriyle Doğu Perinçek’i zor durumda bırakan bu isim, şimdi de belgeleriyle onu yaktı. Buna sadece bir tesadüf ya da hata demek zor. Eğer hataysa da çok büyük bir hata.
Tekrar ediyorum, kendisi “gazeteci” diye anılıyor ama iki yıldır imzası yok. Türk-Çin İş. Der. Genel Sekreterliği yürütüyor, Aydınlık’ın editoryal kadrosunda yer almıyor. Polisin onca isim arasında cımbızla seçer gibi onu bulması, gözaltına alması da ilginç.
Hele bir iddianame hazırlansa… Ben özellikle Adnan Akfırat’la ilgili ne gibi bilgilere ulaşacağımızı merak ediyorum. Telefonda kimlerle konuştu, ne gibi bağlantılar kurdu…
Yazan:mehmet Parlak Tarih: May 13, 2008 | Reply
1994 Yilinda Basbakanlik Hukuk müsaviri Akman Akyürek tarafindan Özel bir teskilat Kuruldu. teskilatta Adi mafya Darbe, derin devlet gibi kavramlarla özdestirilmis kisiler bu teskilata alindi. teskilatin amaci sadece Ülkenin daha ileriye gitmesini saglamak ve Bu sürecte önüne engel konulursa o engeli kaldirmakti. Öyle de oldu. yasalarin boslugundan faydalanan AB nin koydugu tavirlardan dolayi eli kolu baglanan devlete Büyük destek verildi. Bu destekler karsiliginda vuruldu vurdu hatta tek basina birakildilar. Ismi gündeme gelen Catli, özbay, Yesil, eken gibiler yargisizca infaz edildiler. Ismi belirlenemeyen yada belirlenmesi istemeyen Büyücü, gülbeyaz, mithat, yagmur gibiler ise tekrar kullanilmak üzere bekletildiler. Bunlar herseyi bilen kisilerdi..DHKP/C nasil birden sona erdi? devletmi yapti? Güldürmesinler beni.. PKK nin Avrupa ve rusya kanadi nasil kirildi devletmi? yapmasinlar ayiptir.. K.Irak taki Türkmenlere vuran eller nasil kiriliyor. Devletmi yapiyor.Ayiptir gercegi inkar etmeyin.. Hala Yurtdisinda ve icinde o dönemin kisilerinden 10 kisi daha var. Adina siz ne derseniz deyin. Bu kisiler tarihe Kahraman olarak girmelidirler. Bu kahramanlar listesine ergenekon adi ile yakalanan kisileride ekleyin. Bari yapilanin Vatan icin degil, vatana karsi calisanlara yardim icin yapilan bir temizlik oldugunu düsünün. Onlar icerde iken en cok sevinenler sadece vatani bölmek icin cabalayanlar..Elinizi Vijdaniniza koyun bir gün bu kutsal topraklara sizin cocuklarinizinda sahip cikacagini düsünün. Bu vatana kim sahip cikarsa adini katil bombaci diye adlandirmayin. Sonra geleceginizi bu sekilde adlandirmis olursunuz…